Manyetik altıncı hissimiz var mı?

advertisement
Manyetik altıncı hissimiz var mı?
Gözümüzde saklı olabilir..
Birkaç onyıldır sayıları giderek artan birçok canlının Dünya’nın zayıf manyetik alanını algılayıp
yönlerini ve göç rotalarını manyetik alan çizgilerine göre belirledikleri kanıtlarıyla ortaya çıkmış
bulunuyor. Bazılarındaysa bu “içsel pusula”nın varlığı gözlem ve iddia düzeyinde öne sürülüyor.
Şimdiyse California Teknolji Enstitüsü’nden (Caltech) bir araştırmacı ve çeşitli ülkelerden
destekçilerinin iddiası, bu becerinin insanlarda da gizli olduğu.
Zayıf; ama yine de koruyor
Dünyanın,manyetik alanı, merkezindeki katı demir çekirdeği çevreleyen sıvı demirden dış çekirdekteki
dinamiklerden kaynaklanıyor. Bu alan, merkezden çıkan ve gezegenimizin dönme ekseninden 10
derece kaymış bulunan kuzey ve güney manyetik kutuplarından
merkeze dönen manyetik alan çizgileri boyunca, gezegenimizi
Güneş’ten gelen elektrik yüklü parçacıklardan koruyan bir kalkan
oluşturuyor. Manyetik alan çizgileri, manyetik kuzey kutbundan
(coğrafi güney kutbuna karşılık geliyor) çıkarak, güney kutbundan (coğrafi kuzey) Dünya’ya dönüyor.
Dünya’nın manyetik alanı, oldukça zayıf. Ekvator yakınlarında 25 mikrotesla değeriyle ölçülen
manyetik alan, gezegenimizin kutuplarında 60 mikrotesla değerine çıkıyor. Karşılaştırmak için,bir
manyetik rezonans görüntüleme (MRI) cihazında olşuşturulan manyetik alan, Dünya’nınkinin 100 bin
katı şiddetinde. Jüpiter’in manyetik alan şiddetiyse, gezegenimizinkinin 20 milyon katı.
“Manyetik” hayvanlar!
Manyetik alanımızın bu zayıflığına
karşın, alan çizgileri çeşitli canlı
türlerince algılanarak yön ve yer
bulmak için kullanılıyor. Bazı
bakterilerin, arıların, göçmen
kuşların ve balıkların (Ör:
Okyanusları dolaştıktan sonra
üremek ve ölmek için yumurtadan
çıktıkları derelere çağlayanlar
üzerinden atlayarak geri dönen
somon balıkları), yine
okyanuslarda geçen yaşamın
ardından yeni nesli üretmek için
kendilerinin yumurtadan çıktıkları
kumsallara dönen deniz
kaplumbağalarının (Caretta
caretta) bu beceriye sahip olduğu
biliniyor. Son yıllarda istakozlar,
solucanlar, salyangozlar,
Deneylerde, kapalı kutular içinde uzak mesafelere götürüldükten sonra
salındıklarında yuvalarını şaşmaz biçimde bularak geri dönebilen güvercinlerin
kurbağalar ve su kelerleri gibi
gagalarında manyetik mineral içeren hücreler bulunmuş.
daha yavaş hareketli canlıların
da Dünya’nın manyetik alanına
tepki verir göründükleri ortaya çıktı. Hatta deneyler bazı memeli türlerinin de manyetik duyuya sahip
olduklarını gösterdi. Örneğin, orman fareleri ve kör sıçanlar, yuva yerlerini n seçiminde manyetik alan
çizgilerinden yararlanıyorlar. Ayrıca bazı çalışmalara göre de büyük baş hayvanlar ve geyikler otlarken
vücutlarını manyetik alan çizgilerine paralel hale getiriyorlar. Köpeklerin de işerken ya da dışkılarken
kuzeye ya da güneye döndüklerine işaret eden çalışmalar var.
Dört yıl önce yayımlanan bir çalışmada güvercinlerin iç kulaklarındaki bazı nöronların (sinir hücreleri),
manyetik alanların yönüne, kutuplanmasına ve şiddetine koşut olarak aktifleştiği gösterildi. Başka
bazı deneylerdeyse, örneğin kuşların kuzey ve güneyi manyetik alan çizgilerinin yönelişinden
(ekvatorda yatay, kutuplara gidildikçe düşey) kestirdikleri belirlendi.
Uygarlaşma köreltti mi?
Science dergisinin 24 Haziran tarihli sayısında yeralan geniş bir tanıtım yazısının odağındaki Caltech’li
jeofizikçi Joe Kirschvink, on yıllardır sürdürdüğü gözlemlerin ve deneylerinin , insanların da “manyetik
6. hisse” sahip olduklarını gösterdiğini belirtiyor. Kimi araştırmacıya göre bu manyetik hissi
uygarlaşma süreci içinde yitirmiş olabiliriz.
Kirschvink’e göreyse, bu becerinin kalıntılarını
hâlâ taşıyor olabiliriz.
Caltech’li araştırmacıdan önce, 1980 yılında
İngiltere’deki Manchester Üniversitesi’nden
biyolog Robin Baker’in kurguladığı bir deneyde
gözleri bağlı olarak minibüsle dolambaçlı yollardan
kırlık bir alana götürülen çocukların, gözleri
bağlıyken evlerinin yönünü işaret etmeleri
istendiğinde, hemen hepsi doğruya yakın yönleri
göstermişler. Ancak, gözbantlarına bir çubuk
mıknatıs yerleştirilerek tekrarlanan deneyde
öğrenciler yönleri karıştırmaya başlarken, mıknatıs
yerine (manyetik olmayan) pirinç bir çubuk konan
kontrol grubunun manyetik algısında şaşma
görülmemiş. Ardından, karışık bir rota
üzerindegözleri bağlı denekler ve oturdukları
sandalye hızla çevrildikten sonra başlıca yönleri
göstermeleri istenen öğrencilerle yürütülen
deneylerde de aynı sonuçlar elde edilmiş.
Kirschvink, 2014 yılında bu etkinin varlığını
kanıtlamak için Caltech’teki laboratuarında çok
daha teknik ve duyarlı bir deney kurgulamış.
Ortamdaki elektromanyetik dalgaların etkisini
perdelemek için ortaya kutu şeklinde aluminyum
kenarlardan oluşan bir “Faraday kafesi”
yerleştirilmiş. Kutunun çevresine çeşitli
konfigürasyon, yön ve şiddette manyetik alan
oluşturan çok sayıda bobin monte edilmiş.
Ardından, zifiri karanlıkta odacık içine kafasına
beyinsel aktiviteyi algılayan elektrodlar
yerleştirilmiş denekler oturtulmuş. Dünya’nınkine
benzer şiddette bir manyetik alan oluşturularak
çeşitli doğrultularda hareket ettirilmesiyle yapılan
deneylerde kaydedilen alfa dalgalarının grafiği ve
ortaya çıkış zamanları, nöronların alanı
belirleyerek etkinleştiğini ortaya koymuş.
Hem pusula hem harita
Kirschvink’in, Geçtiğimiz Nisan ayında İngiltere’de
uluslararası bir toplantıda bulgularını sunduğu
deneyle etkinin varlığı ortaya çıkarılmış olsa bile,
bu ve çeşitli hayvanlarla yapılan deneylerde
gözlemlenen manyetik alan algısında rol oynayan hücresel ve sinirsel mekanizmalar belirgin değil.
Bu beceriyi neyin sağladığı konusunda iki rakip açıklama var.
Bunlardan birincisi, son yıllarda kuşların gagalarında, balıkların burunlarında, hatta insan beyninde
varlığı belirlenen manyetit (magnetite) adlı mineral. Kirschvink’e göre manyetik alanlara son derece
duyarlı olan manyetit, sadece isabetli yön tayini sağlayan bir pusula işlevi görmenin ötesinde,
Dünya’nın manyetik alanındaki yerel küçük değişimleri de algılayarak bir haritalandırma becerisi de
sağlıyor. Ancak, bu algıyı işleyen ve sinir sistemini harekete geçiren özelleşmiş bir organın bulunup
bulunmadığı bir spekülasyon konusu. Eğer böyle bir organ varsa nerede bulunduğu da belirsiz. 2000’li
yıllarda güvercinlerin burunlarında keşfedilen manyetit içeren hücreler araştırmacıları
heyecanlandırmışsa da, daha sonra bunların sinir sistemiyle bir ilişkisi olmayan, bağışıklık sistemiyle
ilgili hücreler olduğu anlaşılmıştı.
İkinci açıklamanın temelindeyse, memeli (bu arada insan) gözlerinin retina tabakalarında bulunan
kriptokrom (cryptochrome) adlı bir protein bulunuyor. Kısa dalga boylu (mavi, yeşil) ışıklar bu
çarptığında protein, “radikal çift” denen ve spinleri (dönme) yönleri uyumlu ya da zıt olabilen
eşleşmemiş iki elektron barındıran bir moleküle dönüşüyor. ABD’deki Illinois Üniversitesi’nden Klaus
Schulten adlı araştırmacı 2000 yılında manyetik alanların bu elektronların spinlerinin uyumlu ve zıt
durumlar arasında gidip gelerek, kuşların görüş alanında aydınlık ve karanlık bölgeler oluşmasına yol
yol açabileceğini göstermiş. Gelgelelim burada da kriptokromun öne sürülen işlevleri yerine getirip
getirmediği doğrudan gözlenebilmiş değil. Ayrıca laboratuarlarda bir kriptokrom sensörünü
tetiklemek için gereken manyetik alanın, Dünya’nınkinden kat kat güçlü olması gerektiği ortaya
çıkmış.
Görünen o ki, araştırmacıların evrimin canlılara sağladığına inandıkları manyetik algıyı çevreleyen sis
perdesi, varlığını bir süre daha devam ettirecek. Ancak, çalışmalarını 30 yıldır bu alana odaklamış olan
Kirschvin sağladığı 900.000 dolarlık yeni bir destek fonuyla, bazı Japon meslektaşlarıyla birlikte
perdeyi sonunda aralayabileceğine güveniyor.
Raşit Gürdilek
KAYNAKLAR:
“Maverick scientist thinks he has discovered a magnetic sixth sense in humans”, ScienceOnline, 24
Haziran 2016
“What and where are the body's magnetometers?” Science, 24 Haziran 2016
Download