Sevgili Şirmen kardeşim,

advertisement
ŞEYTANI YENECEKTİR CUMHURİYET
Sy.Yunus Kavik’e Yanıt:
Ali Nejat Ölçen
Sy.Yunus Kavik’in 30.10.2013 günlü iletisindeki yanılgı ve yanlışlara vereceğim bu yanıt kendisini ikna
eder mi, bilemiyorum.Çünkü en güç olan uğraş zihne yerleşmiş kanıların geçersizliğini, yanlışlığını
giderebilmektir. Kendisinin yanılgı ve yanlışlarını aşağıda sırasıyla açıklayacağım:
1.söz konusu iletisinde ilk tümcesi şöyle:
Tâgutî şirk düzeni olan Cumhuriyete karşıyım, diyor ve ekliyor:Kem söz sahibine aittir.
Ne denli yanlış:Cumhuriyet sözcüğü cumhûrî,cumhurriye yani “millete, halka mahsus” köklerinden
kaynaklanır. Cumhur, halk anlamında bir sözcüktür ve halk yönetimini, halkın kendi kendisini
yönetmesini tanımlar.. Kralın ya da padişahın,hükümdarın tek başına aldığı karar, verdiği buyrukları
tarihin karanlığına gömerek demokrasi ile cumhuriyet bütünleşebilmiştir. Cumhuriyete karşı olmak,
halkın kendi kendisini yönetmesine karşı çıkmaktır.
İslam’ın kuruluş yıllarında Muaviye, kendini “Halife” ilan etmekle yetinmemiş , başkenti Mekke’den
Şam’a aktarmış ve Halifelik makamını Cumhuriyet organı olan “Usûl-i Meşveret” in elinden alıp babadan oğula geçmesi sağlamıştır. İslam tarihinde, “usûl-i meşveret”e şirk düzenini getiren Muaviye’
dir ve bu şirk Osmanlı devletinin sonuna kadar da sürüp gitmiştir.
Sy.Yunus Kavik İslam tarihindeki bu ilk “Usûl-i Meşveret”i yani dönemin Cumhuriyet’ini tâgut’i şirk
gibi görmek yanılgısına düşmektedir. Eğer Mustafa Kemal ve İsmet İnönü’nün dönemindeki
Cumhuriyeti kasıtlıyorsa bunu ispat etmekle yükümlüdür. İftiradan kurtulabilmesi için.
2.Eğer Mustafa Kemal Atatürk, Anadolu’yu işgal eden emperyalizmi yenilgiye uğratmasa ve Osmanlı
‘nın boyun eğdiği Sevr sözleşmesi yürürlükte kalsaydı, bugün kendisi acaba Cami’de namaz kılıyorum, boynumda haç değil, hilal, var, diyebilir miydi? Halife Vahidüddin’in Cuma namazına
süngülü İngiliz askerlerinin arasında gittiğini sy.Yunus Kavik bilmezden geliyor olmalı. Bugün o, eğer
Camide namaz kılabiliyorsa ve boynunda Haç yoksa Mustafa Kemal’in Cumhuriyeti sayesindedir.
Yunan ordusu Emperyalist devletlerin desteği ile Anadolu’ya yerleşseydi, acaba Sy.Yunus Kavik
namaz kılacağı bir tek cami bulabilir miydi? Bana yanıt olarak gönderdiği 30 Ekim 2013 günlü
iletisinde
Camiye gitmemi Cumhuriyete değil, Allah’ın
bana vermiş olduğu hidayete
borçluyum,diyor. Bu düşüncesi bile gerçek dışlı,yanlış: Çünkü, AKP iktidarının kötüye kullandığı
Cumhuriyet sayesinde Camiye gidebildiğinin farkında değil. Eğer Irak’ta, Mısır’da, Libya da ya da
Suriye’de olsaydı acaba elini kolunu sallayarak Camiye gidebilir miydi? Eğer ülkemizde Camiye
gidiyor ve namaz kılabiliyorsa, Tanrının kendisine bağışladığı hidayeti, Mustafa Kemal Atatürk’ün
Cumhuriyeti sayesinde kullanabilmektedir. Mısır da Mübarek kafes içinde can verirken Tanrı’nın
bağışladığı hidayeti kullanabiliyor mu? Libya başkanı Kaddafi, Tanrının bağışladığı hidayeti
kullanabildi mi? İslam dünyasındaki kan gölünde hangi hidayete kim saygı duyuyor. Mustafa Kemal
Atatürk’ün Cumhuriyeti o Cumhuriyetin laiklik ilkesi ile mezhepler arası hoş görü oluşabilmiştir ülkemizde. Bunu görmemek nankörlük değilse eğer, inkârdır. Bugün kan gölündeki İslam dünyasında
sy.Yunus Kavik’in sözünü ettiği hidayet’i kullanma özgürlüğü yoktur. Hükümdarlar despotiziminde
(emperyalizmim tuzağında) mezhepler arası kanlı şavaştan kendisini kurtaramamıştır Ortadoğu’daki
İslam dünyası.
3. AKP iktidarı ülkemizdeki hoş görüyü yok etmekte ve Başbakan olan kişi,R.T.Erdoğan,
“yüreğinizdeki kin’i unutmayınız” diyecek kadar gaflete düşmektedir. Oysa İslam’ın kutsal kitabında
Araf Suresinin 43.Ayeti “güğüslerinde kinden ne varsa çıkarıp atmışızdır” hükmüyle ve de Nahl
Suresinin 30’ncu Ayetiyle de bir kavme duyduğunuz kin sizi adaletsizliğe yöneltmesin” koşulunu
getiriyor. Bu iki önemli Ayete uymadığı, saygı duymadığı anlaşılan R.T.Erdoğan’a sy.Yunus Kavik
neden eleştiri yöneltmiyor? Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü döneminde bir devlet adamının kin
sözcüğünü kullandığı görülmüş, duyulmuş mudur?
4.Kişi Cumhuriyete karşı olabilir, İslam’ın koşul gördüğü dürüstlük, neden karşı olduğunun açıklanmasını gerektirir. Cumhuriyet’i “tâgutî şirk düzeni” olarak suçlamak İslam’ın da kutsal kitabına saygı
duymamak sonucunu doğurur. Sy.Yunus Kavik’e Şura suresinin 38’nci Ayeti’ni anımsamasını öneriyorum: ekaâmussalâte ve emrühüm şûrâ beynehüm..
O güzelim Ayet ” işleri aranızda danışarak yerine getirmemizi” koşul görüyor. Şimdi sy.Yunus Kavik’e
soruyorum: Bu Ayet’in gereğini yerine getirerek Ali Nejat Ölçen ile anlaşmazlığı suhuletle görüşerek
çözümlemeye niçin çalışmıyorsunuz ve de Cumhuriyeti “Tâgutî şirk düzeni” olarak suçluyor, ispat
edecek delil de ileri sürmüyorsunuz? İslam sadece namaz kılmayı,oruç tutmayı mı yeterli görüyor?.
İslam’ın ilk yıllarında Cami sadece namaz kılınan mekan değil Meşveret’in merkezi yani İslam’ın
Parlamentosu idi. Aslında Cumhuriyeti dünya uygarlığına armağan eden İslam’ın ilk 200 yılıdır. Şimdi
1500 yıl sonra sy.Yunus Kavik ortaya çıkıyor Cumhuriyetin kâdim dedesi olan Usul-i Meşvereti,
“Tâgutî şirk” olarak nitelemiş oluyor!
Sy.Yunus Kavik’in bir başka çelişkisi de şöyle.
Ulusun değil Allah’ın sesine ve kelamına kulak veriyorum, diyor iletisinde. Allah eğer konuşuyorsa ve onun sesini Sy.Yunus Kavik işitiyorsa, acaba kutsal kitap dışında kendisinin bilip bizlere tebliğ etmediği kurallar mı inşa ediyor? Halkın sesini işitmek Tanrıya şirk koşmak olabilir mi? Halkın sesini işitmek şirk olsaydı kutsal kitapta Şura Suresi’nin 38.Ayeti yer alır mıydı? Aslında Şura suresi,
halkın sesini işitmeyi koşul gören Ayetlerin mecmuasıdır.
7.Sy.Yunus Kavik, benim iletimdeki dizeleri yadırgayarak, Cumhuriyete iman eden sizleri bile insan
olmanız hasebiyle kenefe layık görmüyorum” diyor.
İnsandan insana fark olduğunu İslam’ın kutsal kitabı da kabul etmekte ve pek çok Ayette bunun açıklanmasını görmekteyiz. Hain, alçak, nankör, yalancı, üstelik hırsız olan insanı kutsal kitap “esfel-i
safilin” derecesine indirirken, bugün ülkeyi iç savaş aşamasına sürükleyen, tavır ve sözleriyle kin kusan, yurttaşları birbirine düşman durumuna dönüştüren, ulusal bütünlüğü yok eden, emperyalizmin
buyruğuyla karar verdiği aşikar olan kadrolara ilişkin sy.Yunus Kavik’ten bir tek eleştiri sözünü işitmediğim için öylesi insanları esfel-i safilin olarak nitelemekten başka çare bulamıyorum. Onlar insan
olsalardı nankör olmazlardı. İnsan olsalardı kindar olmazlardı. Onlar insan olsalardı emperyalizme
uşaklık etmezlerdi, kendi onurlarıyla devletin onurunu korumayı bilirlerdi. İnsan olsalardı hak yemezler,
yalan söylemezler, kişisel çıkar düşkünü olmazlardı. Onlar pisliktirler. Bok bile değildirler. Çünkü bok,
gübreye dönüşerek yarar sağlar. Fakat onlar, ülkeye, topluma ve doğaya zarar vermektedirler.
Tufeylî (parazit) dirler.
Çare, onları tarihin çöplüğüne süpürmektir. Bunu da Cumhuriyetimizin gerçek sahibi olan Türk ulusu
başaracaktır. Türk ulusu, yalnız Mustafa Kemal’i değil, Milattan 2300 yıl önce Oguz Kaan’ı yaratmış ve
Macaristan’a adını vermiştir: Hun’garia.
Sy.Yunus Kavik’i yukarıki
ediyorum.
suçlamalarımın birinin yanlış ve iftira olduğunu ispat etmeye davet
Saygılarımla. 1.11.2013
Dr.Ölçen
2
Download