SOSYAL İNTİHAR YADA “ÖTEKİ”NİN RAHATI SAĞLANMADAN

advertisement
SOSYAL İNTİHAR YADA
“ÖTEKİ”NİN RAHATI SAĞLANMADAN, “BEN”İN HUZURU MÜMKÜN
OLMAYACAKTIR.
Dünyada ilk kan dökücü Kabil, kardeşi Habil’i öldürünce rahata ermiş
midir?Kur’anda bu olay şöyle Anlatılıyor: Bunun üzerine Allah, kardeşinin
cesedinin çıplaklığını nasıl gizleyebileceğini ona göstersin diye toprağı eşeleyen
bir karga gönderdi. (Bunu gören Kabil,) Eyvah diye haykırdı, Yazıklar olsun bana!
Ben, bu karganın yaptığını yapamayacak kadar ve kardeşimin cesedinin
çıplaklığını gizleyemeyecek kadar aciz miyim? Ve bunun üzerine vicdan azabı ile
çarpıldı. (Artık pişmanlık duyanlardan olmuştu.)
Bunun için İsrailoğullarına şöyle yazdık: "Kim bir kimseyi bir kimseye veya
yeryüzünde bozgunculuğa karşılık olmadan öldürürse, bütün insanları öldürmüş
gibi olur. Kim de onu diriltirse (ölümden kurtarırsa) bütün insanları diriltmiş gibi
olur". And olsun ki, onlara belgelerle peygamberlerimiz geldi, sonra buna
rağmen, onların çoğu yeryüzünde taşkınlık edenler oldu.(Maide Sures. 31ve 32 )
Bütün öğreti ve dinlerde insan canı kutsal sayılmış,savaş anında dahi çocuk,kadın
ve yaşlılara dokunulması hatta ağaçlara zarar verilmesi
yasaklanmıştır.Dini,dili,ırkı,rengi,mezhebi,dünya görüşü ne olursa olsun insan
doğuştan kutsal bir varlıktır.Ancak bu kutsallığını devam ettirmesi için aynı
şekilde yukarıda saydığımız öncelikleri ötekine de sağlaması ile mümkündür.
Rönesansla birlikte sosyal açıdan yeniden değerlendirilen insan bugün gerçekten
rahata ermiş midir?Rahata ermişse intihar olayları neden giderek çoğalmakta.Bu
sırada devreye Albert CAMUS’un sözleri giriyor galiba:’’ İnsan, kendisine bir mânâ
vermeye çalışan tek varlıktır’’.Dünyayı küçük bir köye benzetenler,bu köyde
erdemliliği değil de kendi menfaatlerini hayata geçiriyorlar.İnsanı insan yapan
değerleri bizden alan bilinçli kişiler düşüncelerimizi bedenimize hükmedecek
şekilde değiştirmektedirler,tıpkı genetiğiyle oynanmış gıdalar gibi,biz servis dışı
kaldıkça onlar daha çok kanımızı emiyorlar.Bir tarafta ekmeğini kazanmak için
yoğun çaba sarf edenler diğer taraftan kan ve gözyaşıyla sulanan toprakları
sömürerek bunu elde etmeye çalışanlar.Adalet,hoşgörü,ekonomik
paylaşım,maneviyat,sosyal endişe,erdem ve ötekine saygının olmadığı
toplumlarda hangi sorunların çıktığını aşağıdaki haber bülteni bize özetliyor:
İngiltere, 1980′lerde başını ağrıtan, güvensiz, huzursuz günlerini tekrar yaşıyor.
O dönem, Londra’nın Brixton, Tottenham semtleri ile Liverpool ve Birmingham
kentlerinde yaşanan isyanın bir benzeri dört gündür ekranlardan tüm dünyaya
ulaşıyor. Londra alev alev yanarken, kimse çetelerin sonraki hedefini bilmiyor.
İsyanın altında ise çeteleşmeye terk edilmiş, işsiz, ümitsiz ve eğitimsiz gençler
yatıyor. Ahlakî çöküntü içindeler. Hiçbir şeye aidiyet hissetmiyorlar……Amacı ve
hedefi olmayan insanlar en tehlikeli kişileridir,zira onların nerde nasıl hareket
edeceklerini tahmin etmek oldukça zordur.
DUYGUSAL PATOLOJİ ,OKUL VE ŞİDDET
Türk Milli Eğitiminin temel amaçlarından biri: öğrencilerimizi ilgi,istidat ve
yeteneklerine göre yetiştirmektir.Her ebeveyn çocuğunun en iyi şartlarda bir
yaşam sürmesini arzular.Ancak bunu hayata geçirmek o kadar kolay
olmamakta.Okula başlayan çocuk ;bir taraftan aile ve eğitim sisteminin
kendisinden beklediğini, diğer taraftan sosyal çevrenin ona yüklediği rolleri yerine
getirmek zorunda kalmakta.Çoğu çocuk(ergen) Aile,okul ve sosyal çevredeki
uyumu dengede götürmede aksaklıklar yaşamaktadır.Ailede ebeveyni ,okulda
öğretmenleri sosyal çevrede arkadaşlarının etkisinde kalan çocuk bu üç ilişkiyi
nasıl dengede tutacaktır.Bu sorunlarla baş etmekte zorlanan çocuk kendisini
güçlü zannettiği bir yapıya dayayarak çözümsüzlüğe atlayacaktır.Yeterince
anlaşılmadığını düşünen çocuk(ergen) başka yapılara kaymaya müsaitleşmiştir
artık ve şiddet hayatın ve okulun içindedir . Okuldaki şiddetin arka planında aile
faktörü, okul içi ilişkiler, arkadaşlık ilişkileri, edinilen yanlış modeller, medyanın
şiddet içerikli tipleri yansıtır yayınları, yetersiz kişilik özellikleri gibi nedenler
rahatlıkla ileri sürülebilir. Hatta sorunun çözümüne yönelik pratik çözüm
yollarından da söz edilebilir. Ancak bilinmelidir ki, toplumsal şartların değişimi,
toplumsal yapının insancıl kılınması, umut ve özlemlerin, erdemin, yaşam
sevincinin dayanak ve yaşanabilir kılındığı toplumsal tahayyül düşüncesinin
hayata geçirilmesi asıl etkin çözüm yolu olacaktır.
Ülkelerin gelişmişliklerinin bir ölçüsü olarak Sosyal politikalardaki tutarlılık ve
hayata geçirilebilirlik nereye varacağımızı bize gösterir.Eğitim politikaları uzun
vadede kalıcı çözümler getirici şekilde oluşturulmalıdır.Okul-Aile –Toplum odaklı
çalışmalara ağırlık verilmeli.Okul öğrencinin sünnetçiden korkan çocuğun
korkuyla geldiği bir alan değil gönül huzuruyla isteyerek geldiği bir yaşam alanı
olmalıdır.Riskli ailelerden(Ekonomik,duygusal,sosyal,engelli,süreğen hastalık vs..)
gelen çocuklar yakından takip edilerek gerekli anlarda psiko-sosyal müdahale ve
rehabilitasyon hizmetleri sağlanmalıdır.Avrupada okul sosyal servisleri bu amaçla
kurulmuş ve okulu hayatla bütünleştiren bir bağlamda hizmet
vermektedir.Unutmayalım ki,bireyin fiziksel,duygusal ve sosyal ihtiyaçları
karşılanmadan öğrenme ortamı için gerekli alan oluşturulmamış demektir ve bu
alan amaca uygun olmayan şeylerle doldurulacağından amaç ve hedeflerimizde
sapma oluşacaktır.Ebeveyn olarak çocuğumuza,okul olarak öğrencimize ve
toplum olarak bireylerimize sahip çıkmalı, yeniden erdemliler ittifakını
oluşturmalıyız.Bu ittifak da ancak adalet,hoşgörü,güven,sevgi,saygı ve empatinin
hakim olduğu toplumlarda mümkün olacaktır.
Okul ortamı toplumdan soyutlanan bir alan değil toplumsal ve kamusal
politikaların hayata geçirildiği alanlar olmalıdır.Okul ortamını çekici ve eğlenceli
hale getirecek eylemler ,akademik başarıyı da beraberinde getirecek duygusal ve
sosyal gereksinimleri karşılanan,sendelendiğinde destekleneceğini bilen çocuk
ülkenin gelişmesine katkıda bulunan,üreten ve mutlu bir birey
olacaktır.Unutmayalım ki mutlu bireyler her yönden dengeli ve başarılı bir
toplumun çekirdeğini oluşturur.
Yüreğinizdeki sevgi çiçeklerini susuz bırakmamanızı temenni ederken,
cümlelerimi HZ. Ali’nin şu güzel sözleriyle noktalıyorum.
İnsanlarla öyle geçinin ki öldünüz mü ağlasınlar size; sağ kaldınız mı sevgiyle
çağırsınlar sizi.
Ahmet KARA
Download