Münafıkların 50 Alameti

advertisement
Münafıkların
50
Alameti
Te’lif;
Ebu Abdullah Abdurrahman Bin Ali Bin
Hasen el-Arûmî
Tercüme;
Ebu Muaz Yücel Seyfullah Erdoğmuş
‫بسم هللا الرمحن الرحيم‬
Mütercim’in Takdimi
Şüphesiz hamd yalnız Allah'adır. O'na hamd eder,
O'ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin
şerlerinden, amellerimizin kötülüklerinden Allah'a
sığınırız. Allah'ın hidayet verdiğini kimse saptıramaz.
O'nun saptırdığını da kimse doğru yola iletemez.
Şehadet ederim ki, Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O,
bir ve tektir, O'nun ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki,
Muhammed Allah'ın kulu ve Rasûlüdür.
"Ey iman edenler! Allah'tan nasıl korkmak
gerekirse öyle korkun ve siz ancak müslümanlar
olarak ölünüz." (Al-i İmran 103)
"Ey insanlar! Sizi tek bir candan yaratan ve
ondan da eşini var eden, her ikisinden birçok erkek
ve kadın türeten Rabbinizden korkun. Kendisi adına
birbirinizden dileklerde bulunduğunuz Allah'tan ve
akrabalık bağlarını kesmekten de sakının. Şüphesiz
Allah üzerinizde tam bir gözetleyicidir." (Nisâ 1),
"Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve
dosdoğru söz söyleyin. O da amellerinizi lehinize
olmak üzere düzeltsin, günahlarınızı da mağfiret
etsin. Kim Allah'a ve Rasûlüne itaat ederse büyük bir
kurtuluşla kurtulmuş olur." (Ahzâb 70-71)
1
Bundan sonra,
Şüphesiz sözlerin en güzeli Allah’ın Kelam’ı,
yolların en hayırlısı Muhammed Sallallahu aleyhi ve
sellem’in yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan
çıkarılanlarıdır. Her sonradan çıkarılan şey bid’attir ve
her bid’at sapıklıktır. Her sapıklık ta ateştedir.
Müellif bu kitabı Kuran ayetleri ve hadisi şeriflerde
anlatılan nifak sıfatlarını derleyerek hazırlamış, sonunda
da nifak hasletlerinden kurtuluşa dair ipuçları vermiştir.
Gerek toplum bazında münafıklar, gerekse ferdî
planda içteki nifak hasletleri; Allah’ın emri ve rızasına
göre yaşama melekesini zayıflatırken, insanlar ve
şeytanlardan oluşan dış düşmanların kabiliyetlerini
güçlendirmektedir. Rabbimiz Azze ve Celle’den hem
ferdî hem de içtimaî olarak bütün Müslümanları nifaktan
ve münafıkların şerrinden korumasını ve kurtarmasını,
bu kitabı da bu amaca bir vesile kılmasını dileriz.
Ebu Muaz Yücel Seyfullah Erdoğmuş
Çubuk/Ankara -15 Receb 1427
2
Müellifin Mukaddimesi
Âlemlerin rabbi olan Allah’a hamd, rasullerin
en şereflisi, güvenilir ve doğru sözlü olan
Muhammed Bin Abdullah salât ve selam olsun.
Bundan sonra;
Bütün peygamberler, Allah’a ve rasullerine
iman etmeyen, Allah’ın haram kıldığını haram ve
helal kıldığını helal saymayan kavimleri Allah’a
davet
yoluna
yönelmişler,
peygamberlerin
davetinin önünde de peygamberlere eziyet eden,
onları öldüren ve iman edenlere zulmedenler engel
teşkil
etmişleridir.
Diğer
taraftan
ahiretleri
karşılığında
dünyalarını
satanlar,
canlarını,
mallarını ve zamanlarını Allah için harcamışlardır.
İnsanlar; kâfirler ve müslümanlar olmak üzere iki
fırka idi. Her bir fırka diğerinin karşısında olmuştu.
Peygamberimiz Muhammed Sallallahu Aleyhi
ve Sellem’e gelince, o, bu iki fırkadan ayrı kendi
başına bir fırka daha taksim etti. Bu fırka
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in asrında
münafıklar diye isimlendirilen, iman etmiş gibi
gözüken ama içlerinde küfür ve zındıklık gizleyen,
İslam
adı
altında
İslam’a
tuzak
kuran,
Müslümanların ortasında, ümmet bedenini içten
kemiren bir kurt gibi yaşayan fırkadır.
Onlar hakkında Kuran ayetleri inmiş, onların
vasıflarını ve özelliklerini, müminlere açıklamıştır.
Zira şüphesiz, günler ve geceler devam ettikçe
nifak da devam edecektir. Her gün düşmanlıkları
3
şiddetlenmekte, gizledikleri ortaya çıkmakta, İslam
zayıfladıkça,
içlerinde
gizledikleri
küfür
ve
zındıklıkları
kuvvetlendiği
zaman
bunlar
zuhur
etmektedir. Müslümanların zayıfladığı şu günlerde
bunların düşmanlık ve nefretleri belirginleşmekte,
alenen ilan etmektedirler. Kâfirlerle el ele verip,
korkmadan
ve
umursamadan
sadık,
ihlâslı
Müslümanları tahrik ediyorlar ve yeryüzünde fesat
ile kötülük yapıyorlar.
Huzeyfe radıyallahu anh der ki; “Bugün
aranızda bulunan münafıklar, Rasulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem’in zamanındaki münafıklardan
daha kötüdür.”
“Nasıl olur bu?” dediler. Dedi ki;
“Onlar Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
zamanında nifaklarını gizlerlerdi. Bugün ise izhar
ediyorlar.”
El-Hattabî dedi ki; “Bunun anlamı şudur;
Rasulullah
Sallallahu
Aleyhi
ve
Sellem
zamanındaki
münafıklar
müslüman
olmuş
değillerdi. Sadece riya ve nifak olarak İslam’ı izhar
ediyor, kalplerinde küfrü gizliyorlardı. Bugün ise
İslam yayılmış, insanlar İslam toprakları içinde
dünyaya
gelmiş,
münafık
olanlar
tevatür
ile
bilinmiştir. İslam’ı izhar eden ve içinde bunun
zıddını gizleyen mürteddir. Zira onun nifakı küfür
nifakıdır. Bu, dini ve imanı kabul ettikten sonra
meydana gelmiştir.
Allah Huzeyfe’ye rahmet eylesin, bu onun
asrında böyle ise, ya bizim zamanımızda halleri
4
nasıldır?! Şeksiz şüphesiz, onlar bu ümmete karşı
başka
düşmanlardan
daha
şerli
ve
daha
tehlikelidirler.
Bu
yüzden
Allah
Teala,
Kitab’ında
münafıkların sıfatlarını yeteri kadar ve apaçık bir
şekilde
açıklamıştır.
Bunları
okuduğunda
ve
Müslümanların
çoğunun
durumları
ile
karşılaştırdığında elbette okuduklarında sana ne
kadar şiddetli bir uyarı olduğunu göreceksin ve
bakışların
gerçekten
çok
tehlikeli
bir
şeye
yönelecektir. Dikkat et! O, Müslümanlardan büyük
çoğunluğunun bütün münafıklık sıfatlarına sahip
olmasalar
da,
onların
pek
çok
sıfatlarıyla
vasıflanmalarıdır!
Bu,
Müslümanların
çoğunun,
münafıkların
sıfatlarını, nifakın neticelerini ve nifak riskini, gerek
umursamamaları sebebiyle ve gerekse bilmemeleri
sebebiyle gafil kaldıkları bir meseledir. Bu kitapta
geniş bir şekilde münafıkların Kitap ve Sünnet’te
geçen sıfatlarından çoğunu bir araya getirdim.
Pekiştirme ve takviye gibi büyük bir fayda
sağlayacağı için bazen diğer bir sıfat ile müşterek
olan sıfatlar ayrı sayılmış ve detaylı anlatılmıştır.
Bazen de, bunları içlerinde gizleyip şüphe eden
bazı insanları, münafıkların bazı sıfatlarına karşı
uyarmak için sözü uzattım.
Bu sıfatlar Müslümanlardan; hâkimler, facirler,
fasıklar, suçlular gibi belli bir tabakaya yönelik
değildir. Bilakis bunlar aynı şekilde abidlere ve
zahidlere de yöneliktir. Herkes kendisinde nifak
veya nifak sıfatı bulunduğundan korkmalıdır. Ancak
bir münafık kendisini bundan güvencede hisseder.
5
Ey sevgili kardeşim! Konunun ciddiyetinden
dolayı, vefasızlık etmemeni umuyorum. Kitapta
küçük ya da büyük okuduğun sıfatları kendi
durumunla
karşılaştır.
Nefsinde
bu
hastalığın
isabet etmiş olduğunu görürsen, derhal çare
bulmaya ve tedavi etmeye koş. Kendinde bu
sıfatların bir kısmını bulursan, acele et ve Allah’ın
Kitabı ve Rasulünün sünnetinde bunun şifasını
araştır, bu sıfatı terk etmek için mücadele et. Eğer
nifaktan
uzak
isen
–
bir
kimsenin
bunu
söyleyeceğini düşünmüyorum – bu nimeti için
Allah’a
hamd
et,
Allah
katında
derecenin
yükselmesi için ve nifaktan korunma olması için
salih amellerini artır.
Ve
ey
nifakın
tehlikesinden
ve
nifakın,
münafıkların sıfatı olduğundan gafil olan kimse! Bu
satırlar sana bir kısmından veya tamamından gafil
olduğun
şeyi
açıklamaktadır.
Allah
Azze
ve
Celle’den,
kulakları
açmasını,
göğüsleri
genişletmesini, azı faydalı ve bereketli kılmasını,
bizleri nifaktan ve nifak ehlinden korumasını ve
ayıplarımızı bize göstermesini dilerim. Şüphesiz
bunda Veli ve Kadir olan O’dur. Âlemlerin rabbi
olan Allah’a hamd olsun.
6
Selef’in Nifak’tan Korkusu
Ey ameliyle gururlanan, namazını beğenen ve
Allah’ın kusurları örtmesine aldanan müslüman! Sen
kendisi hakkında nifaktan korkmayan saf kimse misin?
Hakikatte böyle bir kimse saf değildir. Gerçek saf kişi;
kendisi hakkında nifaktan korkan ve ondan sakınandır.
Önünde, aralarında cennet ile müjdelenenlerin de
bulunduğu fakat buna rağmen kendileri hakkında
nifaktan korkan, bu ümmetin selefinden takva sahibi,
temiz, abid ve zahitlerinden nakledilen sözleri
bulacaksın. Bu sözleri bize İbn Receb rahimehullah
naklediyor ve diyor ki; “Bundan dolayı sahabeler
kendileri hakkında nifaktan korkuyorlardı. Ömer
radıyallahu anh, Huzeyfe radıyallahu anh’e kendisini
soruyordu. Ebu Reca el-Utaridi’ye:
“Rasulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem’in
ashabından yetiştiğin kimseler, nifaktan korkuyorlar
mıydı?” diye soruldu. Dedi ki:
“Evet. Allah’a hamd olsun güzel bir zamana yetiştim.
Evet, (korkuları) şiddetliydi, evet şiddetliydi.”
Buhari Sahih’inde dedi ki: İbnu Ebi Müleyke şöyle
dedi: Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in
ashabından otuz kişiye yetiştim, hepsi de kendileri
hakkında nifaktan korkuyorlardı.” El-Hasen’in şöyle
dediği zikredilir: “Ondan ancak mümin korkar ve ancak
münafık kendisini ondan güvencede hisseder.”
El-Hasen’den rivayet edildiğine göre şöyle yemin
etmiştir: “Hiçbir münafık gelip geçmedi ki, kendisini
nifaktan güvencede hissetmemiş olsun.” O şöyle derdi;
7
“Kim nifaktan korkmazsa o münafıktır.” Bir adam Ebud
Derda radıyallahu anh’ı namazında nifaktan sığınırken
duydu, selam verince ona da dedi ki:
“Senin nifak ile ne alakan olur?” Bunun üzerine dedi
ki:
“Allah’ım beni bağışla – üç defa tekrar etti - bundan
emin olma, Allah’a yemin olsun, kişi bir saat içinde
fitneye uğrar ve bir anda dininden döner”
Bu konuda seleften nakledilen rivayetler gerçekten
çoktur. Süfyan es-Sevrî: “Bizimle mürcie arasında üç fark
vardır” dedi ve bunlar arasında şunu da zikretti: “Biz
“nifak vardır” (iman ile birlikte nifak bulunabilir) diyoruz,
fakat onlar: “Nifak yoktur (İman olduğu zaman nifak
bulunmaz)” diyorlar.
El-Evzaî dedi ki; “Ömer radıyallahu anh kendisi
hakkında nifaktan korkmuştur.” Ona denildi ki: “Şöyle
diyorlar; “Ömer radıyallahu anh, Huzeyfe radıyallahu
anh’e bunu o gün kendisi hakkında nifaktan korktuğu için
sormadı. Fakat o, ölmeden önce buna düşmekten
korkuyordu.” Bunun üzerine dedi ki:
“Bu bid’at ehlinin sözüdür. Ömer radıyallahu anh,
kendisi için o anda nifaktan korktuğuna işaret etmiştir.”
Şurası açıktır ki; Ömer radıyallahu anh, o anda
kendisi hakkında küçük nifaktan korkuyordu. Günahların
küfrün habercisi olması gibi, küçük nifak da büyük nifaka
vesiledir. Günahlarda ısrar edenin ölüm anında imanının
alınacağından korkması gibi, nifak hasletleri üzerine ısrar
eden kimsenin de imanının alınacağı ve halis münafık
olacağından korkulur. İmam Ahmed’e: “Kendisi için
8
nifaktan korkmayan kimse hakkında ne dersin?” diye
soruldu. Dedi ki: “
“Kim kendisi için nifaktan emin oluyormuş? ElHasen, kendisinde amelî nifak vasıfları açığa çıkanı
münafık diye isimlendiriyordu.“ (İbn Receb böylece
devam eder.)
Ey
Müslüman
kardeş!
İmam
Müslim’in
Sahih’inde, Hanzala el-Esedî radıyallahu anh’den rivayet
ettiği şu hadisi düşün: O ağlarken Ebu Bekir radıyallahu
anh ona uğradı ve
“Sana ne oldu?” dedi. O da;
“Hanzala münafık oldu ey Ebu Bekir! Rasulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize cennet ve cehennemi
hatırlatırken gözümüzle görür gibi oluyoruz, dönünce
eşlerle çocuklarla uğraşıyor, çok unutuyoruz” dedi. Ebu
Bekir radıyallahu anh dedi ki:
“Vallahi biz de böyleyiz” Bunun üzerine ikisi birlikte
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e gittiler:
“Ey Hanzala! Neyin var?” buyurdu.
“Ya Rasulullah! Hanzala münafık oldu” dedi ve Ebu
Bekir radıyallahu anh’e anlattığını ona da anlattı.
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu ki:
“Şayet
yanımda
bulunduğunuz
halinizi
devam ettirseydiniz, elbette meclislerinizde ve
yollarınızda
melekler
sizinle
musafaha
ederlerdi. Fakat ey Hanzala! Bir saat öyle, bir
saat böyle.”
9
Bu sahabelerin (Allah onlardan razı olsun)
gizlide ve açıkta münafıkların bariz sıfatı olan
muhalefetten nasıl korktuklarına bir bak! Nasıl
oluyor da bizler, aramızda bazı nifak hasletlerinin
artmış
olmasına
rağmen
kendimiz
hakkında
Allah’ın
tuzağından
korkmuyoruz?
Allah’ın
tuzağından ancak hüsrana uğramışlar topluluğu
korkmaz.
10
Nifak’ın Tarifi:
Lügatte nifak; masdarı “nefaka”dır. “Nafikâe”
kelimesinden türemiştir. Bu kelime bir delikten girip
öbüründen çıkmak demektir ki, tarla fareleri
hakkında kullanılır. Yerbu’ denilen bu tarla faresi iki
yuva yapar. Birinin tavanı gayet yumuşak olur.
Yuvanın
birine
saldırı
olursa,
öbür
yuvanın
yumuşak tavanını delerek kaçar. İki yuvadan
birincisini gösterir, ikincisini ise saklar. (İbn Manzur;
Lisanul Arab(10/358) Tacul Arus(7/79)
Bu, dışta olanın zıddını içinde gizlemek veya
iyilik izhar edip bunun muhalifini içinde saklamaktır.
Istılah anlamı ise iki kısma ayrılır; itikadî nifak;
iman konusunda için, dışa muhalif olmasıdır. Amelî
nifak; içteki amelin dıştakine muhalif olmasıdır.
İbn Receb bunu şöyle tarif eder; “Bu şeriat’ta iki
kısma ayrılır. Birincisi: büyük nifak; o da insanın Allah’a,
meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret
gününe inandığını açığa vurup, bunun tamamına zıt
veya bazısına zıt olanı içinde saklamasıdır. Bu nifak
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in dönemindeydi.
Kuran bunları kınayıcı ve onları tekfir edici şekilde nazil
oldu ve ehlinin cehennemin en alt tabakasından
olduğunu haber verdi.
İkincisi: küçük nifak; O amel nifakıdır. Bu da insanın
açığa çıkanı salih olarak göstermesi ve bunun zıddını
içinde saklamasıdır.”
11
İtikadî nifak; sahibini küfre düşürür ve iman
dairesinden çıkarır. Bunlar peygamber sallallahu aleyhi
ve sellem zamanındaki münafıklar böyleydi. Ayetler onlar
aleyhinde inmişti. Onlar bu ümmette daha önce yokken
nifakı ilk başlatanlar olmuşlardır.
İbn Cüreyc dedi ki; “Münafık, gizlide ve açıkta,
girişinde ve çıkşında, varlığında ve yokluğunda sözü
fiiline aykırı olan kimsedir. Münafıkların sıfatları Medenî
surelerde nazil olmuştur. Zira Mekke’de nifak yoktu,
hatta bunun aksi vardı. İnsanlar içlerinde iman olduğu
halde istemeyerek küfrü izhar ediyorlardı. Medine'de
ayrıca geçmişlerinin yolundan giden kitap ehli Yahudiler
vardı. Bunlar Hazrec kabilesinin müttefiki olan Kaynuka
oğulları, Evs kabilesinin müttefiki olan Kurayza ve Nadir
oğulları kabileleri idi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem Medine'ye geldiği zaman Evs ve Hazrec
kabilesinden ensâr adını alan bir kısım kişiler Müslüman
oldular. Yahudilerden Müslüman olan sadece Abdullah
İbn Selâm radıyallahu anh idi. Bu dönemlerde henüz
nifak ve münafıklık yoktu. Çünkü Müslümanların
korkulacak bir güçleri yoktu. Peygamber sallallahu aleyhi
ve sellem Yahudilerle de Medine'nin çevresinde bulunan
diğer Arap kabileleriyle de sözleşmeler yaptı. Büyük
Bedir savaşı olup da Allah kelâmını üstün kıldığında ve
Müslümanları, İslâm’ı galip getirdiğinde Abdullah İbn
Übeyy İbn Selûl, Hazrec kabilesinin reisi idi. Cahiliyet
devrinde, Evs ve Hazrec'in efendisi sayılıyordu. Hazrec
kabilesi onu kendilerine hükümdar yapmak istemişlerdi,
ancak hayır haber gelip de Evs ve Hazrec kabileleri
Müslüman olunca İslâmiyet’le ilgilendiler ve ondan
vazgeçtiler.
Bunun üzerine onun içerisinde İslam’a ve
Müslümanlara karşı bir nefret ve kin duygusu yer etti.
12
Bedir savaşı olunca, bu iş bitmiştir diyerek İslâm'a
girdiğini açıkladı. Onunla beraber kendisinin izinden ve
yolundan yürüyen bazı kabileler ile ehl-i kitaptan
başkaları da Müslüman olduklarını söylediler. İşte
böylece o günden itibaren Medine halkı ve çevresinde
bulunan bedeviler arasında münafıklık hareketi zuhur
etti. Muhacirlere gelince; onların arasında hiç bir münafık
yoktu. Çünkü muhacirlerden hiçbirisi zorla hicret
etmemişti. Herkes malını, çoluk çocuğunu ve toprağını
bırakarak Allah katında âhiret yurdunu aramış ve kendi
isteğiyle hicrete koşmuştu. (Tefsiru İbn Kesir 1/50)
Amel nifakına gelince, bu büyük günahlardan biridir.
Sahibi Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in nifak
olarak saydığı ameller işler. Bu, içinde küfrü gizleyip
iman izhar eden değildir. Müslümanın iman zayıflığından
dolayı, münafıkların sıfatlarından bazılarıyla amel eder.
Abdullah Bin Amr ve Ebu Hureyre radıyallahu anhuma
hadislerinde Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuş olmasına gelince; “Şu dört şey kimde
bulunursa halis münafıktır. Kimde bu hasletlerden
biri bulunursa, o onu terk edinceye kadar nifaktan bir
haslet üzeredir; kendisine emanet edildiği zaman
ihanet eder, konuştuğu zaman yalan söyler, söz
verdiği zaman sözünde durmaz ve hasım olduğu
zaman fücur işler.”
Âlimler bu konuda pek çok görüşler zikretmiştir.
Bunların hepsi de, bu hasletleri içinde küfrü gizleyip
imanı izhar etmek söz konusu olmaksızın işleyenin,
itikadî nifak ile münafık olmadığını göstermektedir.
Bundan dolayı en-Nevevî, Müslim Şerhinde (2/46) der ki;
“Lakin âlimler bunun anlamı hususunda ihtilaf
etmişlerdir. Doğru olan ve tercih edilen, muhakkikler ve
13
çoğunluğun şu görüşüdür; bu nifak hasletlerinin anlamı,
sahibinin münafıklara benzediğini, onların ahlakı ile
ahlaklandığını göstermesidir. Zira nifak, içte olanın aksini
izhar etmektir. Bu mana, bu hasletlerin sahibinde
mevcuttur. Nifak, insanlardan, konuşan, vaat eden,
güvenilen, hasım olan ve söz verenlerde bulunduğunda,
bu cehennemde en alt tabakada olan mülhit kâfirlerin
nifakı gibi münafık olmaz. “Halis münafık olur” ifadesi ise,
bu hasletlerle münafıklara benzemekten şiddetle
sakındırmadır.
Bazı âlimler dedi ki; “Bu, bu hasletlerin kendisinde
galip olduğu kimse hakkındadır. Ama kendisinde nadiren
vuku bulan kişi buna dâhil olmaz. İşte bu, hadisin anlamı
hususunda tercih edilen görüştür. Nitekim İmam Ebu İsa
et-Tirmizî âlimlerden bunun mutlak manasını şöyle
nakleder; “Âlimlere göre bunun manası ancak amel
nifakıdır.”
Hatta alışkanlık haline getirmeksizin bunlarla amel
ederse de münafık olmaz. Ebu Süleyman el-Hattabî,
“Münafığın alameti üçtür…” hadisi hakkında demiştir ki;
“Bu ancak, Müslüman kişiyi korkutma yoluyla, nifakı
gerektiren bu hasletleri alışkanlık haline getirmekten
sakındırmak içindir. Bundan anlaşılıveren şey, bu haslet
veya fiillerin alışkanlık haline getirilmeksizin yapıldığında
münafık olunmayacağıdır.” (Begavi, Şerhus Sünne –
1/100)
14
Nifakın Fert ve Topluma Tehlikesi
Gerçekten nifakın bu ümmetteki ferde ve bütün
topluma
tehlikesi
büyüktür.
Onların
sıfatlarını
hatırladığımızda bunun fert ve topluma tehlikelerini ve
kötü etkilerini açıkça göreceğiz. Allah onları Tevbe
suresinde ayıpladığı gibi, bir sure onlara izafetle
“Münafıklar” adını almış, pek çok Kuran suresindeki
ayetlerde münafıklardan sakındırılmış veya onların bazı
sıfatları hatırlatılarak tehdit edilmiştir. Allah Azze ve Celle
Bakara suresine müminlerin sıfatlarını zikrederek
başlamış, sonra kâfirlerden bahsetmiş, sonra müminler
ve kâfirler hakkındaki ayetlerden daha çok ayetler ile
münafıklardan bahsetmiştir. Bu da onların sıfatlarını
tanıtmak, onlardan ve onların amellerine benzemekten,
onlarla dostluktan sakınmak açısından konunun
ehemmiyetini
göstermektedir.
Şayet
nifak
ve
münafıkların zikredildiği ayetleri iyi düşünürsek, şu
meseleleri bulacağız;
1- Allah, münafıkların kendileriyle düşmanlık ve
mücadeleye, dine iyilikten uzak bir şekilde düşmanlık
etmelerinin önünde durmaya daha layık olduklarına ikaz
etmektedir. Münafikun suresinde Allah Teala şöyle
buyurur; “Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna
gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki
duvara dayanmış kütükler gibidir. Her gürültüyü
kendi aleyhlerine sanırlar. Düşman onlardır.
Onlardan sakın. Allah onların canlarını alsın. Nasıl bu
hale geliyorlar?”(Munafikun 4)
Bu ayette Allah onları kendilerinden sakınılması
gereken düşman olarak zikrediyor, onların tuzaklarına,
hilelerine ve kâfirlerin iyiliği için Müslümanlara kulak
vermelerine ikaz etmektedir.
15
Tevbe ve Tahrim surelerinde; “Ey Peygamber!
Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı
sert davran. Onların varacağı yer cehennemdir. O
gidilecek yer ne de kötüdür!”(Tevbe 73, Tahrim 9)
buyrulmuştur. Bu ayette peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem’e münafıklarla ve kâfirlerle cihad etmesi
emrediliyor. Vahiy, özellikle peygamber sallallahu aleyhi
ve sellem’i onların tuzaklarına ve hilelerine karşı
uyarıyor. Bize gelince, bunu dikkate almaz, sakınmaz ve
uyanık olmazsak vahyin yönü bu değildir. Her
müslümanın özellikle Müslümanların önünde zorlama
onlara ait, hüküm onların hükmü, söz onların sözü
olduğu münafıklar devleti asrında münafıklarla
getirebildikleri her kuvvetle mücadele etmesi gerekir.
Önceki iki ayetten anlaşılmıştır ki, düşman olmaları
hasebiyle münafıklar tehlikelidir. Allah onlarla cihadı,
ancak fert ve topluma kötülükleri ve tehlikeleri sebebiyle
emretmektedir.
2- Şüphesiz onlar, toplumlarda büyük fesat çıkarır,
yeryüzünde kötülük ederek bozgunculuk yaparlar, hak
ehline hesap vermeden ve ceza görmeden dinde yiyicilik
yaparlar. Onlara; “Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın”
denildiği zaman; “Biz gelişmeyi, ümmeti cahillikten ve
karanlıktan ilme ve aydınlığa, geri kalmışlıktan ilericiliğe
çıkarmayı istiyoruz. Biz ancak ıslah edicileriz” derler.
Yalan söylüyorlar.
Dikkat
edin!
Onlar ancak
bozgunculardır lakin anlamazlar. İşte bu onların yalancı
ağızlarından işittiğimiz dayanaklarıdır. Dinden çıkarlar ve
yeryüzünde çeşitli şekillerde, itikadi, fikrî, iktisadî, siyasi,
askeri ve içtimai bozgunculuk türleriyle fesat çıkarırlar.
Bundan dolayı onlar engellediği zaman kendileri
engellenilmez. Günümüzde onlardan işittiğimiz delilleri;
“Bizler ıslahçı, sizler bozguncularsınız. Biz hak, siz
16
batılsınız. Biz anlayışlı, siz ahmak ve gericilersiniz”
demeleridir. İnsanları fıtratlarından çıkararak fesat ve
küfre sürüklerler. “Biz ancak ıslah edicileriz” sözü
sancaklarıdır. Ey Müslüman kardeşim! Bana katılıyor
musun, münafıklar bu günlerde bu şiarlarını
yükseltmektedirler. Bu onların fert ve topluma
tehlikelerini bildirmektedir. “Şunu bilin ki, onlar
bozguncuların ta kendileridir, lâkin anlamazlar.”
(Bakara 12) Müslümanların arasında şüpheler atıp
dinlerinden şüpheye düşürmek, itikad ve ibadetin
feyzinden alıkoymak için kötü âlimleri, sultan âlimleri ve
mason âlimleri yetiştirirler, üniversiteler, okullar açar,
kendi amaçlarına hizmet eden gazete ve dergiler
yayınlarlar. Onlara Yahudi ve Hıristiyanların, bu ümmetin
münafıklarının yardım eli uzanır, Allah’ın nurunu
söndürmek, insanları hak hususunda şüpheye düşürmek
isterler ve bu yolda mücadele ve düşmanlık ederler.
Ömer radıyallahu anh; “İslam’ı âlimin hatası,
münafığın tartışması ve saptırıcı imamlar yıkar”
derken doğru söylemiştir.
17
Münafıkların Sıfatları
Allah Azze ve Celle, Kitabında, Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem de hadislerinde bu konuda
şüpheye mahal bırakmayacak şekilde münafıkların
sıfatlarını açıklamışlardır. Özellikle bu ayetlerde, onların
sıfatları, şiddetli azap ile tehdit edildikleri zikredilmiştir.
Bütün Müslümanlara gereken şey, Kitap ve Sünneti
okumaları, münafıkların sıfatlarını kendi nefislerinden
başlayarak detaylı bir şekilde düşünmeleri, bu sıfatlarla
mücadele ederek kendilerinden uzaklaştırmaları ve
tedavi etmeleri gerekir. Müslümanlardan pek çoğu
münafıkların bu sıfatlarından gafil olduğu için her sıfatı,
mesele iyice açıklığa kavuşuncaya kadar bazı
açıklamalarla zikretmek istedim. Allah’tan bu sayılanları
ve okunmasını faydalı kılmasını dilerim. Yardımcımız
Allah’tır.
Münafıkların sıfatlarından bazıları;
1- Müslümanları Bırakıp Müşriklere
Yardım Etmek:
Ruhlar, derlenmiş ordular gibi olup, ülfet ettiğini
tanır, ihtilaf ettiğine karşı çıkar. Münafıkların kalpleri de
kâfirlerle ülfet eder, onları iyi bilir. İçleri dışları onlarla bir
olur. Lakin peygamber sallallahu aleyhi ve sellem
zamanında münafıklar bu ülfetlerini, İslam’ın kuvvetinden
dolayı izhar edemiyorlardı. Ama şu günümüzde
münafıklarla kâfirlerin kalpleri aynı eğilimdedir. Onlar
öncüleri gibi İslam’ı yıkmak üzere yardımlaşıyorlar. Fakat
onlar şu an bunu insanların önünde açıkça yapıyorlar.
İnsanlardan her biri elini diğerinin eli üstüne koymuştur.
Şekil değiştiği veya durum şiddetlendiği zaman bu,
18
Müslümanların Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem
zamanında yaşadığı şekle dönmektedir. İşte Uhud
savaşında Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i
ordunun üçte birini çevirerek terk eden münafıklar!
Münafıkların ilk terk ettikleri Rasulullah sallallahu aleyhi
ve sellem olmuştu. Bunu başkaları izledi. Allah Azze ve
Celle bu konuyla ilgili olarak şu ayetlerini indirdi;
“Hem de münafıkları belli edeceği için ki,
bunlara "Gelin, Allah yolunda savaşın veya savunma
yapın!" denilmişti. Onlar: "Savaşmayı bilsek
arkanızdan gelirdik" dediler. Onlar, o gün imandan
çok küfre yakındılar, ağızlarıyla kalplerinde olmayanı
söylüyorlardı,
Allah
onların
kalplerinde
ne
sakladıklarını en iyi bilendir.”(Al-i İmran 167)
Eş-Şevkanî, “Onlar, o gün imandan çok küfre
yakındılar” kavli hakkında dedi ki; “Yani; onlar müminleri
terk ettikleri o gün, onları Müslüman zannedenlerden
küfre daha yakındılar. Zira onlar durumlarını açığa
çıkarmış,
perdelerini
yırtmış,
nifaklarını
ortaya
koymuşlardı. Ayetin anlamı hakkında denildi ki; onlar o
gün yardım bakımından küfür ehline, iman ehlinden daha
yakındılar.”
Allah müminleri bu gibi fiillerden sakındırarak
buyuruyor ki; “Ey iman edenler! Sizler, inkâr edenler
ve yeryüzünde sefere çıkan veya savaşan kardeşleri
hakkında: "Eğer bizim yanımızda kalsalardı ölmezler,
öldürülmezlerdi" diyenler gibi olmayın.”(Al-i İmran
156) Sonra Müslümanları terk ettikleri için mazeret
sunma şekli az bir gelişmeyle başka bir konuda geçtiği
gibi farklı bir şekil alıyor;
19
“Allah'ın Rasûlüne muhalefet etmek için geri
kalanlar (sefere çıkmayıp) oturmaları ile sevindiler;
mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad etmeyi
çirkin gördüler; "bu sıcakta sefere çıkmayın"
dediler.”(Tevbe 81) Allah onlara şöyle cevap veriyor;
“De ki: "Cehennem ateşi daha sıcaktır!" Keşke
anlasalardı!”(Tevbe 81)
İlk
zamanlardaki
bu
şekil
zamanımızda,
Müslümanları en şiddetli tehlikede terk etmek hususunda
en yüksek nifak üsluplarına ulaşıncaya kadar gelişmeye
devam etti. Bu günlerde güven içinde yaşamak veya
korkutulmamak için Müslümanları terk etmelerinden
dolayı özür diliyorlar. Korkutulmaktan maksatları Allah
yolunda cihad veya mustaz’af Müslümanlara yardım
edersek, kâfir devletleri bize karşı çıkar, bize ekonomik
ambargo uygularlar gibi yeni şekillerle nifakı ortaya
koyuyorlar. Zira bu Müslümanları terk etmektir.
Yeryüzünün çeşitli yerlerinde manevî de olsa yardım ve
desteğe muhtaç nice Müslümanlar vardır. Lakin terk
etmek nedir? Münafıkların Müslümanları terk etmeleri
sebebiyle koşuşturma durdurulmaz, aksine kâfirlerin
yardımı Müslümanlara ulaşıncaya kadar beklenir. İşte
onlar Allah Teala’nın şu kavlinde belirtildiği gibi bunu
açıklayanların ilk önderleridir;
“Münafıkların, kitap ehlinden inkâr eden
dostlarına: “Eğer siz yurdunuzdan çıkarılırsanız,
mutlaka biz de sizinle beraber çıkarız; sizin
aleyhinizde kimseye asla uymayız…” dediklerini
görmedin mi?” (Haşir 11)
İbn Cerir, “Münafıkları görmedin mi” kavli
hakkında der ki; “Allah Teala peygamberi Muhammed
sallallahu aleyhi ve sellem’e hatırlatarak buyuruyor ki;
20
“Ey Muhammed! Kalp gözünle bakıp münafıkların;
Abdullah Bin Ubeyy Bin Selul, Nevfel’in iki oğlu Vedia ve
Malik, Süveyd ve Dais’in söylediklerini görmedin mi?
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem savaş için
Nadir oğullarına gittiği zaman münafıklar bunlara adam
göndererek yerlerinden ayrılmamalarını, müstahkem
mevkilerinde kalmalarını, onları kimseye teslim
etmeyeceklerini,
savaşırlarsa
onlarla
beraber
savaşacaklarını, Medine'den çıkarılırlarsa onlarla
beraber çıkıp gideceklerini söylemişlerdi. Bu vaatleri
bekleyen Yahudiler, münafıklardan hiçbir destek
görmemişlerdir. Allah bunların kalplerine korku salmış ve
develerinin götürebileceği kadar mal alıp şehri terk
etmek istemişler, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem
de onlara müsaade vermiştir. “sizin aleyhinizde
kimseye asla uymayız” yani; sizi tek başınıza
bırakmamızı isteyen hiçbir kimsenin sözüne itaat
etmeyiz. Bizler sizinle beraberiz.
El-Kurtubî, “Münafıkları görmedin mi” kavli
hakkında der ki; “Yahudilerin, münafıkların herhangi bir
din ve kitaba inanmadıklarını bilmekle birlikle, kendilerine
verdikleri yardımcı olmak sözüne aldanmış olmalarının
hayret edilecek bir husustur.”
Zamanımızdaki münafıklar, Müslümanlara karşı
savaşta kâfirlerle beraber tek safta duruyorlar.
Maslahatları hakkındaki korkuları hüccet olur mu?
Kanuni parçalama!! Şiddeti kaldırma… ve saire. Önceki
münafıkların ve onlara katılanların – Allah onları
çoğaltmasın – misyonu pek çok yerde Müslümanları
yalnız bırakmak ve kâfirlere yardım etmektir. Bu terk ediş
ve kâfirlere yardımın hissî veya manevî olması fark
etmez, neticede aramızda bunu bize izhar etmektedirler.
21
Yardımcımız Allah’tır.
2- Müminlere Değil de Kafirlere Dostluk:
Müminlere gösterilmesi gereken bütün dostluk
görüntülerini,
münafıkların
kâfir
kardeşlerine
yönlendirmesi ile iş bütün açıklığıyla ortaya çıkıyor.
Şayet bizler bütün Müslümanların yöneticilerini
düşünürsek, -Allah’ın merhamet ettikleri dışında onlardan hiçbirinin kâfirlere dostluk sıfatlarından geri
kalmadıklarını buluruz. Allah Teala buyuruyor ki;
“Münafıklara, kendileri için acı bir azap olduğunu
müjdele! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost
edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi
arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah'a
aittir.”(Nisa 138-139)
İbn Cerir, “Müminleri bırakıp da kâfirleri dost
edinenler,” kavli hakkında diyor ki; “Allah peygamberine
münafıkların sıfatlarından haber vererek diyor ki; “Ey
Muhammed! Müminleri bırakıp da bana kâfir olan ve
dinime karşı çıkan kâfirleri dostlar – yani yardımcılar –
edinen münafıkları azapla müjdele, izzeti onların yanında
mı arıyorlar? Bana iman edenleri bırakıp da güç ve
kuvveti onları dost edinmekle mi istiyorlar? Şüphesiz
bütün izzet yalnızca Allah’a aittir. Kâfirleri dost edinenler
izzeti onların yanında arıyorlar. Hâlbuki onlar zillet
ehlidir. İzzet ve gücün sahibi olan Allah katındaki izzeti,
güç, kuvvet ve yardımı Müminleri dost edinerek
isteyemezler mi? Hâlbuki Allah dilediğini aziz, dilediğini
zelil eder.”
El-Kurtubî ayet hakkında şöyle der; “Kâfirlerle
dostluk yasaklandığı gibi, din ile ilgili işler hususunda
onları yardımcı edinmek de yasaklanmaktadır. Sahih’te
22
Âişe radıyallahu anha’dan rivayet edildiğine göre,
müşriklerden birisi Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem ile birlikte çarpışmak üzere arkadan yetişti.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona: "Geri dön.
Çünkü biz hiçbir müşrikten yardım istemeyiz" diye
cevap verdi.”
Lakin nifak, bu ayetlere aldırmayan pek çok
kimsede ortaya çıkmaktadır. Hüccetleri gördükleri zaman
ağızlarından çıkan mazereti, fiillerinden önce kalpleri
yalanlar. Onların şöyle dediklerini görürsün; “Böyle
yapmak zorundayız çünkü bu siyasetin gereğidir.” Bir
diğeri; “Dünyadan el etek çekmemizi mi istiyorsunuz?”
der. Bir başkası da; “Şöyle yapsaydık ne dersiniz” Allah
Teala’nın buyurduğu gibi; “Ey iman edenler! Yahudileri
ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin
dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden
onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah,
zalimler topluluğuna yol göstermez. Kalplerinde
hastalık bulunanların: "Başımıza bir felâketin
gelmesinden korkuyoruz" diyerek onların arasına
koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah bir fetih,
yahut katından bir emir getirecek de onlar, içlerinde
gizledikleri şeyden dolayı pişman olacaklardır.”
(Maide 51-52)
İbn Cerir, ““Ey iman edenler! Yahudileri ve
Hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin
dostudurlar” ayeti hakkında der ki; “Kim müminleri
bırakıp Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinirse
onlardandır. Kim müminlere karşı onlara dostluk ederse
onların dinindendir. Zira herkes ancak dininden olanla
veya üzerinde olduğu şeye razı olarak dostluk eder.
Onun dininden razı olduğu zaman onun muhalifine de
düşmanlık etmiş olur. Böylece onunla aynı hükme dâhil
23
olur. Bu yüzden bazı âlimler, Tağlib oğullarının kestikleri,
kadınlarının nikâhlanması ve benzer hususlarda onlar
hakkında Hıristiyanlar gibi hüküm vermişlerdir. Nesepleri
ve dinlerinin aslı farklı olsa da, İsrail oğullarına
dostluklarından, onlardan razı olmalarından ve onlara
yardım etmelerinden ötürü böyle hüküm verilmiştir. Bu
açıkça, kim bir kimsenin dinini din edinirse onunla aynı
hükümdedir
şeklindeki
sözlerimizin
doğrulunu
göstermektedir…”
Eş-Şevkanî, “Kalplerinde hastalık bulunanların:
"Başımıza bir felâketin gelmesinden korkuyoruz"
diyerek onların arasına koşuştuklarını görürsün.”
Kavli hakkında şöyle der; “yani; kalplerinde nifak
hastalığı olmasının sebebi, onlarla dostluk etme suçunu
işleyerek küfre düşmeleridir.”
Onların elinde hüccet çoktur. Lakin göğüslerinde
gizledikleri daha büyüktür. Yaptıkları şeyler, bu
hüccetlerini yalanlamaktadır. Sevgi, muhabbet ve
kardeşliğin aralarını pekiştirdiğini görürsün. Hatta o
hadde gelmiştir ki, onlardan biri, üç dinin aslının bir
olduğu
iddiasıyla
Yahudiler,
Hıristiyanlar
ve
Müslümanların kardeş olduklarını nida eder. La ilahe
illallah! Dinin garipliği ne hale geldi?! Bu ayan beyan
Müslüman dinleyicilerden hiçbir tepki görmeden oluyor!
Müslümanların yöneticilerinin çoğu kâfirlere mahkûmdur.
Bu sınırda da kalmadıkları gibi Müslümanlardan uzaklığı
artırmışlardır.
Müslümanların çoğu kâfirlere muhabbet ederler.
Hatta dostluklarının en düşük mertebesi, onların
temsilcilerinden özür dileyerek sevgi göstermeleridir.
Onlar
Allah’ın
emirlerine
uygun
yaşayan
ve
yasaklarından sakınan bütün Müslümanlara buğz ve
24
düşmanlık ederler. Müslümanları mahkûm eden pek çok
yöneticinin yaptığı gibi onlardan uzak olduklarını
açıklarlar. Bu günlerde dostluk ve düşmanlık dengeleri
bu dereceye gelinceye kadar değişmiştir. Zannederim ki,
kâfirlere dostluk edip müminlere buğz etmeyen kimseler
ancak çok az kimselerdir. Onlar hakikatlerin şuurunda
olmayan, kalpleri kapalı insanlar arasındaki şuurlu
gariplerdir. O halde münafıkların kâfirlere ve Yahudilere
dostlukları yeni değildir. Bilakis o öncülerinin amelidir.
Allah Teala’nın şu ayetlerini okumadın mı?;
“Allah'ın kendilerine gazap ettiği bir topluluğu
dost edinenleri görmedin mi? Onlar ne sizdendirler
ne de onlardan. Bilerek yalan yere yemin ediyorlar.
Allah onlara çetin bir azap hazırlamıştır. Gerçekten
onların yaptıkları şey çok kötüdür! Onlar yeminlerini
kalkan yapıp Allah'ın yolundan alıkoydular. Bu
yüzden onlara küçük düşürücü bir azap vardır.
Onların malları da oğulları da Allah'a karşı
kendilerine bir fayda vermez. Onlar cehennem
ehlidirler. Orada ebedî kalacaklardır. O gün Allah
onların hepsini yeniden diriltecek, onlar da dünyada
size yemin ettikleri gibi, O'na yemin edeceklerdir.
Kendilerinin bir şey (hakikat) üzerinde olduklarını
sanırlar. İyi bilin ki onlar gerçekten yalancıdırlar.
Şeytan onları etkisi altına aldı da kendilerine Allah'ı
anmayı unutturdu. İşte onlar şeytanın yandaşlarıdır.
İyi
bilin
ki
şeytanın
yandaşları
hep
kayıptadırlar.”(Mücadele 14-19)
Şu günlerde bu münafıkların Allah’tan başkası için
yeni dostluk programları yaptıklarını, vatan için, anayasa
için vs. dostluk dediklerini işitiyoruz. Allah buyuruyor ki;
“Sizin dostunuz (veliniz) ancak Allah'tır, Resulüdür,
iman edenlerdir; onlar ki Allah'ın emirlerine boyun
25
eğerek namazı kılar, zekâtı verirler. Kim Allah'ı,
Resûlünü ve iman edenleri dost edinirse (bilsin ki)
üstün gelecek olanlar şüphesiz Allah'ın tarafını
tutanlardır.”(Maide 55-56)
Cenaze
törenlerine,
bayramlarına
katılarak,
tarihlerini yazarak, bayramlarını kutlayarak onlarla
sevinir, onlarla hüzünlenirler. Yine bu günlerde pek çok
münafık yönetici veya bazı yönetilenlerin vatan için ve
anayasa için dostluk seslerini yükselttiklerini işitiyoruz.
Batıdan gelen bundan başka da batıl şiarlar vardır.
Başkanlardan birinin insanları şöyle emrederek
yönlendirdiğini duydum; “Dostlarınız yalnızca vatan için
ve anayasa için dost olsun. – veya bu anlamda bir şey
dedi. –“ durumu en iyi olan; “Allah, vatan ve devrim için”
diyerek vatan ve devrimi Allah’a eş tutuyor, müminlere
ve Allah rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’e dostluğu
kaldırıyor. Bu, ayette anlatılmıştır ve dinde bilinen bir
şeydir.
3- İnsanlar Tarafından Konulmuş
Kanunlarla Hükmederler:
Münafıkların en bariz sıfatlarından birisi de
vekillerin veya öncekilerin görüşlerinden yahut geçmiş
kanun ve anayasalardan oluşturulan beşeri görüşlerle
hükmetmeleridir. Kitap ve sünneti terk ederek arkalarına
atan münafıklar, insanların ellerine tutuşturdukları,
fikirlerinin çöplüklerinden ibaret olan bu kanunlar ile
hükmederler. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in
asrında bu şekilde Allah’ın ve rasulünün hükmünden yüz
çevirip insanların görüşleriyle hükmetmek istiyorlardı.
İşte onlar bu gün de önceki münafık babalarının yolunu
izleyerek, Allah’ın hükmünü terk ediyor ve beşeri
26
hükümlere koşuyorlar. Allah şöyle buyururken ne de
doğru söylüyor; “Sana indirilene ve senden önce
indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin
mi? Tâğut'a inanmamaları kendilerine emrolunduğu
halde, Tâğut'un önünde muhakemeleşmek istiyorlar.
Hâlbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor.
Onlara: Allah'ın indirdiğine (Kitab'a) ve Resûl'e gelin
(onlara başvuralım), denildiği zaman, münafıkların
senden iyice uzaklaştıklarını görürsün.”(Nisa 60-61)
Eş-Şevkanî, diyor ki; “Burada kendilerinin Allah’ın
rasule indirdiği Kuran’a ve ondan önceki peygamberlere
indirilenlere iman ettiklerini iddia eden bu kimselerin
haline Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şaşırması
söz konusu ediliyor. Bu iddiaları boşa çıkarılıyor ve
onların hiçbir esas üzere olmadıkları açıklanıyor. Zira
onlara Allah rasulüne indirilene ve ondan öncekilere
müracaat etmeleri emredilmişken, onlar tağuta
muhakeme olmak istemekle küfretmiş oluyorlar.
İbn Cerir, “(Bazı insanlar:) "Allah'a ve
Peygamber'e inandık ve itaat ettik" diyorlar; ondan
sonra da içlerinden bir gurup yüz çeviriyor. Bunlar
inanmış değillerdir. Onlar, aralarında hüküm vermesi
için Allah'a ve Peygamber'e çağırıldıklarında,
bakarsın ki içlerinden bir kısmı yüz çevirip
dönerler.”(Nur 47-48) ayetleri hakkında şöyle der;
“Münafıklar, "Allah'a ve Peygamberine iman ettik ve
onların emirlerine itaat ettik." derler. Sonra da içlerinden
bir gurup yüz çevirerek uzaklaşır. Böylece sözleri
davranışlarına uymaz. Yapmayacakları bir şeyi söylerler.
Bu sebeple onlar, mümin değillerdir. Bu münafıklar,
anlaşmazlığa
düştükleri
hususlarda,
Muhammed
sallallahu aleyhi ve sellem'in, aralarında hüküm vermesi
için, Allah'ın kitabına ve Resulünün hakemliğine davet
27
edildikleri zaman, içlerinden bir gurup hakkı kabulden
yüz çevirir ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in
verdiği hükme razı olmaz…”
Onların beşeri kanunlarla muhakeme olma istekleri
durmadı, hatta insanları bu kanunlara muhakeme
olmaya çağırır hale geldiler. Allah’ın Kitabı ve Rasulü
Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in sünneti ile muhakeme
olmak isteyenlere engel oldular. Bunun neticesinde
yönetenlerin ve yönetilenlerin çoğunun müslüman olduğu
bu günlerde, Kitap ve sünnet ile muhakeme olma
hususunda müslümanın akidesi ayakaltına alınır oldu.
Olan oldu, dünya başkalaştı, asır değişti, Kitap ve sünnet
ile hüküm vermek arkaya atıldı. Modern dünyanın alay
konusu oldular. Bu sözlerin sahipleri küfre düştüler. Allah
bizlere Kitab’ında başka bir şekil daha gösteriyor;
“(Bazı insanlar:) "Allah'a ve Peygamber'e inandık
ve itaat ettik" diyorlar; ondan sonra da içlerinden bir
gurup yüz çeviriyor. Bunlar inanmış değillerdir.
Onlar, aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve
Peygamber'e çağırıldıklarında, bakarsın ki içlerinden
bir kısmı yüz çevirip dönerler. Ama eğer (Allah ve
Rasûlünün hükmettiği) hak kendi lehlerine ise, ona
boyun eğip gelirler. Kalplerinde bir hastalık mı var;
yoksa şüphe içinde midirler yahut Allah ve
Rasûlünün
kendilerine
zulüm
ve
haksızlık
edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, asıl zalimler
kendileridir!”(Nur 47-50)
Onların hali bugün böyledir ve hatta daha da
şiddetlidir. “Yoksa onlar (İslâm öncesi) cahiliye
idaresini mi arıyorlar? İyi anlayan bir topluma göre,
hükümranlığı Allah'tan daha güzel kim vardır?”(Maide
50) Okunanlar, onların münafık babalarının gidişatıdır.
28
Ayetler onlar hakkında inmiştir. Zira onlar bu minval
üzere yol almışlardır. Hâlbuki Allah’ın Kitab’ında şunları
da okurlar;
“Hayır, Rabbine and olsun ki aralarında çıkan
anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da
verdiğin
hükümden
içlerinde
hiçbir
sıkıntı
duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe
iman etmiş olmazlar.”(Nisa 65) Evet, onlar bu ayetleri
de okuyorlar lakin nifak ve dine tuzak kurmak için,
ahirete karşı dünyayı tercih ederek okurlar!
4- Allah, Rasulü ve Müminler ile Alay
Etmek:
Münafıkların düşmanlık çehresi, müminlerle ve din
ile alay etmeleri şeklinde belirir. Nitekim Allah Kitab’ında,
münafıkların müminlerle alay etme şekillerini şöyle
zikrediyor; “(Bu münafıklar) müminlerle karşılaştıkları
vakit "(Biz de) iman ettik" derler. (Kendilerini
saptıran) şeytanları ile baş başa kaldıklarında ise:
Biz sizinle beraberiz, biz onlarla (müminlerle) sadece
alay ediyoruz, derler. Gerçekte, Allah onlarla istihza
(alay) eder de azgınlıklarında onlara fırsat verir, bu
yüzden onlar bir müddet başıboş dolaşırlar.”(Bakara
14-15)
Müminlerle birlikte yaşayan, meclislerinde oturan
münafıklar; “Biz sizdeniz, sizin yolunuzdayız” derler,
günahkâr insanlardan olan şeytan dostlarının yanına
gittikleri zaman da onlara; “Hafif akıllı ve ahmak
olduklarından biz onlara sadece “biz sizinle beraberiz”
dedik. Fakat biz aslında sizin yanınızdayız. Onlarla
sadece alay ediyor, akılsızlıklarına gülüyoruz.” Derler. Bu
29
durum, salih insanlarla beraber oturmak zorunda kalan
yahut mecbur kalmasa da onlarla beraber yaşayan bazı
insanların durumudur. Kötü arkadaşlarının yanına
uğradıkları zaman da; “Biz sadece onların ne
yaptıklarını, vakitlerini nasıl geçirdiklerini öğrenmek için
yahut onları araştırmak için yanlarına gidiyoruz. Lakin ey
küfür ve nifak dostları! Biz sizinleyiz” derler. Bunu onların
sözlerinin doğruluğuna inanarak veya şeytanlarından,
kötü arkadaşlarından korktukları için yaparlar.
İkinci şekle gelince, müminlere kusur bularak hor
görmeleri ve hakaret ederek alay etmeleri suretiyle
ortaya çıkar. Allah Teala buyurur ki; “Eğer onlara, (niçin
alay ettiklerini) sorarsan, elbette, biz sadece lafa
dalmış şakalaşıyorduk, derler. De ki: Allah ile, O'nun
âyetleriyle ve O'nun peygamberi ile mi alay
ediyordunuz? (Boşuna) özür dilemeyin; çünkü siz
iman ettikten sonra tekrar kâfir oldunuz. Sizden
(tevbe eden) bir gurubu bağışlasak bile, bir guruba
da suçlu olduklarından dolayı azap edeceğiz.”(Tevbe
65-66)
İbn Cerir ve İbn Ebi Hatem, İbn Ömer radıyallahu
anhuma'dan rivayet ediyorlar; o, şöyle demiştir: Tebük
gazvesinde birisi bir mecliste:
“Bizim şu Kuran okuyucularımız kadar midelerine
düşkün, dilleri yalancı ve düşmanla karşılaşma
esnasında korkak kimseyi hiç görmedim” demişti. Orada
bulunan birisi:
“Yalan söyledin, fakat sen münafıksın. Mutlaka
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e bunu haber
vereceğim” dedi. Bu, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem’e ulaştı ve ayet nazil oldu. Abdullah İbn Ömer
30
radıyallahu anhuma der ki:
“Ben onu gördüm. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem’in devesinin üzengisine asılmış ve taşlar ayağını
yaralıyorken:
“Ey Allah'ın rasulü! Biz sadece eğleniyorduk” diyor
ve Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem de:
“Allah ile, O'nun âyetleriyle ve O'nun
peygamberi ile mi alay ediyordunuz? (Boşuna) özür
dilemeyin; çünkü siz iman ettikten sonra tekrar kâfir
oldunuz.”(Tevbe 65-66) buyuruyordu.
Kur’an ile, Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile ve
dinin hükümleriyle alay eden, müminlere gülen nice
müslümanlar var; “Şüphesiz günahkârlar, (dünyada)
iman edenlere gülerlerdi. Onlarla karşılaştıklarında
kaş göz hareketiyle alay ederlerdi. Ailelerine
döndüklerinde, (alaylarından dolayı) keyiflenerek
dönerlerdi. Müminleri gördüklerinde: "Şüphesiz
bunlar sapıtmış" derlerdi. Hâlbuki onlar, müminleri
denetleyici olarak gönderilmediler. İşte o gün
(ahirette) de iman edenler kâfirlere gülerler. Koltuklar
üzerinde etrafa bakarlar.”(Mutaffifin 29-35) Bunun
münafıkların özelliği olduğunu bilmezler. Hâlbuki onlar,
sadece bir cümle ile dünyalarını ve ahiretlerini harap
ettiler. Allah, bunu eğlenerek söyleyen adamı tekfir
etmiştir.
Şeyhul İslam dedi ki; “Biz küfre itikad etmeden
söylemiştik. Sadece eğleniyorduk” demelerine rağmen,
onların iman ettikten sonra kâfir oldukları haber
verilmiştir. Böylece Allah’ın ayetleri ile alay etmenin küfür
olduğu açıklanmaktadır.
31
Bu da gösteriyor ki, Allah, meseleyi din ile alay ve
istihzaya açık kapı bırakmayacak şekilde detaylı olarak
açıklamıştır. Buna rağmen bunu yapanları da tehdit
etmiştir. İşte sahabeler! Onlardan birisi Allah yolunda
infak için az bir şey getirdiğinde: “Allah Teâlâ’nın bunun
sadakasına ihtiyacı yoktur” dediler. Zengin olan da bol
mal getirince: “Bu, riyakârdır” dediler. Münafıkların
dilinden azı da çoğu da kurtulamamıştır. Nitekim kıssa
Buharî’de anlatılır ve bunun üzerine Allah Teala’nın şu
ayeti indirdiği zikredilir; “Sadakalar hususunda,
müminlerden gönüllü verenleri ve güçlerinin
yettiğinden başkasını bulamayanları çekiştirip
onlarla alay edenler var ya, Allah işte onları
maskaraya çevirmiştir. Ve onlar için elem verici azap
vardır.”(Tevbe 79)
5- Müminlerin Musibetine Sevinmeleri ve
Zaferlerinden Dolayı Üzülmeleri:
Bu hususta Allah Azze ve Celle şöyle buyuruyor;
“Size bir iyilik dokunsa, bu onları tasalandırır;
başınıza bir musibet gelse, buna da sevinirler. Eğer
sabreder ve korunursanız, onların hilesi size hiçbir
zarar vermez. Şüphesiz Allah, onların yaptıklarını
çepeçevre kuşatmıştır.”(Al-i İmran 120)
Bu ayet münafıkların Müslümanlara düşmanlık ve
kinlerinin şiddetli olduğunu göstermektedir. Tarihte de
onlar bu şekilde devam etmiş olup günümüzde de
düşmanlıklarını öncekilerden daha açık ve daha kuvvetli
surette
ortaya
koymaktadırlar.
Onlardan
biri
Müslümanların cihad alanlarında başarı kazandığını
yahut mescidler ve ilim medreseleri yaparak Allah’a
davette öne geçtiklerini veya insanların hak davete
32
icabet ettiklerini işittiği zaman suratları
dillerinden çirkinliklerini dökmeye başlarlar.
buruşur,
Buna bir örnek vermek gerekirse; Bu günlerde
Müslümanlarla Ruslar arasında Dağıstan bölgesinde
savaş vardır. Savaşın başlarında müslümanlar pek çok
yeri ele geçirmişti. Bazı Müslümanların Rusya’nın başına
gelenlere şiddetli bir şekilde üzüldüğünü, Allah’tan
Ruslara yardım etmesi temennisinde bulunduklarını
işittik. Delilleri de onların hezimete uğramasının
Amerika’nın işine geliyor olmasıydı. Bu kimseler ister
siyasetçilerden, ister liderlerden yahut halktan olsunlar
fark etmez, bunun – Müslümanların zafer kazanarak
kâfirlerin yenilmesine üzülmek - nifakın ta kendisi
olduğunu bilmiyorlar. Bunun pek çok örneğini hatta daha
beterini anlatmak zor değil. Müslümanların düştüğü bu
durumları yaşadığında Allah’ın merhamet ettikleri
dışında herkes bu çirkin sıfata düşmektedir.
“Eğer sana bir iyilik erişirse, bu onları üzer. Ve
eğer başına bir musibet gelirse, "İyi ki biz daha önce
tedbirimizi almışız" derler ve böbürlenerek dönüp
giderler.”(Tevbe 50) Bunlara cevap şu ayettedir; “De ki:
Allah'ın bizim için yazdığından başkası bize asla
erişmez. O bizim mevlâmızdır. Onun için müminler
yalnız Allah'a dayanıp güvensinler.”(Tevbe 51)
6- Kötülüğü Emreder ve İyiliği
Yasaklarlar:
Allah Teala buyuruyor ki; “Münafık erkekler ve
münafık kadınlar (sizden değil), birbirlerindendir.
Onlar kötülüğü emreder, iyilikten alıkoyar ve cimrilik
ederler. Onlar Allah'ı unuttular. Allah da onları
33
unuttu!
Çünkü
münafıklar
fâsıkların
kendileridir.”(Tevbe 67) Şüphesiz iyiliğin ikamesi ve
onun emredilmesi onları öfkelendirmektedir. Zira bu,
dinin ikamesi anlamına gelmektedir. Onlar ise bunu asla
istemezler. Onlar sadece kötülüğün türlü çeşitlerini
emrederler. İbadette Allah’a şirk koşmayı ve O’ndan
başkasına ibadet etmeyi emrederler. Namazı terk etmeyi
emrederler ve ondan nefret ettirirler. Akrabalık bağlarını
koparmayı ve ana babaya isyanı emrederler. Hırsızlığı,
zinayı, livatayı emrederler. İman edenler hakkında çirkin
şeyler yaymak isterler. Yayın araçlarıyla Müslümanların
evlerine fesatlarını sokarlar, iffetten fuhşa çıkarırlar.
Gece kulüpleri, tiyatrolar ve sinemalar kurarak
müslümanlar arasında fitnelerin ateşini tutuştururlar. Ta
ki, İslam’a çağıran bu eller hiçbir direk dikemesin.
Bunların her birini yaparken bazen kendilerini
temize çekmek için ilerleme, çağ atlama, gibi örümcek
ağından zayıf gerekçeler öne sürerler. Kadın erkek
eşitliği, ortak yaşam, toplumsal özgürlük ve buna benzer
şeyler, dürüst toplumda yaşamaya güç yetiremeyen
münafık
laiklerin
ve
onların
taraftarlarının
propagandalarıdır. Onların hayatları rezil ve çirkin
toplumlarda olup kalpleri bununla tatmin olur, nefisleri
bununla rahat eder. Onların tehlikesi kötülükleri
emretmekle durmamıştır, hayır! Aksine iş, iyilikleri
yasaklamaları haddine varmıştır. Bazen dînî şiarlar
ikame edilmesi zorlarına gider, şiddet uygularlar,
tesettürü engellemeye çalışırlar. Allah’ın indirdiği ile
hükmetmeyi yasaklayarak yavaş yavaş milletleri
mahveder ve dağıtırlar. Savaşların ve fitnelerin ateşini
tutuştururlar. Konferans ve derslere engel olmak,
davetçilerin nefeslerini kesmek, dini sonsuzluğa gömmek
zorundadırlar. Allah’ın emrettiği ve teşvik ettiği her iyiliği
değiştirip yok etmek için engel oluştururlar. Öyle ki
34
bunların dine sarılma hakkında yaydıkları yalan ve
iftiralardan ötürü Müslümanların çoğu, ibadetlerde,
muamelelerde ve görünüşte şiarları izhar etmekten
korkar hale gelirler. İşte bu onların hevesleridir ve
hayatları bundan ibarettir. Kötülüğü emreder, iyiliği
yasaklarlar.
7- Müminlerin Namuslarını Lekelemek:
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem zamanında
münafıklar, tehlikeli bir hâdise çıkarmayı amaçladılar. Bu
ifk hadisesine dalmak, müslümanlar arasında iftirayı
yayarak karışıklık çıkarmak böylece Rasulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e şiddetli hamleler ile
saldırmak idi. Münafıkların ve bazı sahabelerin daldığı İfk
hadisesi ile münafıklar Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem’i lekelemeyi hedefliyorlardı. Bunu başardıkları
takdirde bu onun için dinde ve risaletinde bir yara
olacaktı. Onların Aişe ve Safvan Bin Muattal’a hakaret
etmede asıl hedefi insanlar gözünde Rasulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i tahrip etmek yoluyla dini
yıkmak idi. Neredeyse sahabe arasında fitne çıkacaktı.
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kalktı ve buyurdu
ki;
“Şimdi ailemi itham eden bazı kimseler hakkında
bana yol gösteriniz. Vallahi ben ailem hakkında
hiçbir kötülük bilmiyorum ve olacağına da ihtimal
vermiyorum. Bir kişiyi itham ettiler ki vallahi onun
üzerinde de bir kötülük olacağına ihtimal
vermiyorum. O kimse ben olmadan evime girmiş
değildir. Hangi savaşa çıktımsa benimle beraber
çıkmıştır.”
35
Bunun üzerine Sa’d bin Muâz kalktı ve; “Ey Allah’ın
Rasûlü! Bana izin ver onların boyunlarını vuralım.” Dedi.
Arkasından Hazrec’den bir adam kalktı -Hassân bin
Sabit’in annesi o kimsenin kabilesindendi- ve şöyle dedi;
“Yanıldın! Allah’a yemin olsun eğer o kimseler Evs
kabilesinden olsalardı onların boyunlarını uçurmak
hoşuna gitmezdi.” Neredeyse mescid içersinde Evs ve
Hazreç arasında kötü bir olay çıkacaktı. Müslümanları
sıkıntıya sokan hadiseler tam bir ay sürdü. Allah’ın
korudukları dışında bu hadiseye dalan daldı. Allah
Müslümanları, münafıklarla aralarında çıkacak bir
fitneden korudu. Allah’ın kelamı, onları kınayıcı ve
onlardan sonrakileri sakındırıcı olarak nazil oldu;
“(Peygamber'in eşine) bu ağır iftirayı uyduranlar
şüphesiz sizin içinizden bir guruptur.”(Nur 11)
Bu hadislerin aynısı günümüzde de tekrar
etmektedir. Münafıklar, bu ümmetin davetçilerden veya
salihlerden birini gördükleri zaman yayın harbi ilan
etmeye başlarlar. Zira onlar harp ateşini tutuşturmayı bir
an bile ertelemezler. Allah’tan korkmazlar ve mümine
acımasızca davranırlar. Falan zina eder, falan lutilik
yapar, falan şöyle şöyle yapar demek onlara kolaydır.
Yeryüzünde rahatça fesat ekebilmek için âlimlerin ve
salih davetçilerin güvenilirliğini sarsıncaya kadar toplum
ortasında yalan ve iftiralarını saçarlar.
Ey Müslüman! Delilsiz olarak bir müslümanın
namusunu ve şerefini lekelemek hususunda dikkat et!
Münafıklar hakkında inen ayetleri düşün ve onlardan biri
olmaktan sakın! Haberleri tespit ve araştırmak şiarın
olsun; “Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber
getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa
36
bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra
yaptığınıza pişman olursunuz.”(Hucurat 6)
İfk hadisesine dalan sahabelere gelince, onların
maksadı münafıklarınki gibi değildi. Allah’ın sakındırdığı
bir günaha girmişlerdi. Allah Ebu Bekir’e Mistah’ı
affetmesini emrederek şöyle buyurdu; “bağışlasınlar;
feragat göstersinler”(Nur 22) münafıklar hakkında ise
şöyle buyurmuştur;
“Onlardan (elebaşlık yapıp) bu günahın
büyüklüğünü yüklenen kimse için de çok büyük bir
azap vardır.”(Nur 11) Allah’ım! Bizleri Müslümanların
namusları hakkında konuşmaktan koru.
8- Küfür Merkezleri İnşa Etmek, Allah
Yolundan Alıkoymak ve Müslümanları
Bölmek:
Bu sıfatı bu günlerde kavrayan azdır. Bizler,
münafıkların, Müslümanlarla ilgili her türlü kötülükleri
düşmanlara taşıyabilecekleri veya Müslümanların
ülkesinin orta yerinde talimat yöneltebilecekleri
merkezleri inşa ettiklerini görüyoruz. Bunun en açık
örneklerinden biri; müslüman ülkelerinde kurulan
elçiliklerdir. Bunlar düşmanlarla münafıklar arasında
ulaşım istasyonudur. Federasyonlar, kurumlar ve devlet
heyetleri de böyledir. Hepsi de entrika, tahrip,
Müslümanların arasını ayırma ve casusluk merkezleridir.
Münafıklar bunları düşmanlarla bağlarını güçlendirmek
için yaparlar. Bu günlerde ortaya çıkan şeyler, Rasulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in asrındakilere tamamen
benzemektedir.
37
Allah bununla ilgili ayet indirmiştir. Yapılış şekli
mescidlerde temsil edildiğinde daha tehlikeli olmuşsa da,
o, bu günlerde yine mevcuttur. Fakat bunun şekli
anlattığımızdan daha geniş ve daha alenidir. Münafıklar
bunu bilerek yapıyorlar. Allah Azze ve Celle şöyle
buyururken ne de doğru söylüyor;
“(Münafıklar arasında) bir de (müminlere) zarar
vermek, (hakkı) inkâr etmek, müminlerin arasına
ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Rasûlüne karşı
savaşmış olan adamı beklemek için bir mescid
kuranlar ve: “(Bununla) iyilikten başka bir şey
istemedik” diye mutlaka yemin edecek olanlar da
vardır. Hâlbuki Allah onların kesinlikle yalancı
olduklarına şahitlik eder.”(Tevbe 107)
Onların küfür için gayretleri dinmemiş ve kötülükleri
yaymaya, Müslümanların sırlarını taşımaya hatta
Müslümanların arasını bölmeye devam etmektedirler.
Bunu ya ayrılık duvarı oluşturup grupları bir birine tahrik
etmek yoluyla veya bir gruba karşı diğer bir grubun
yanında olarak veyahut başka bir yolla yapıyorlar.
Günümüzün münafıklarının gayreti Müslümanların
arasını ayıracak mescidler, merkezler, cemiyetler ve
engelleyici küfür kurulları kurmaktır. Müslümanların
sessiz ve sakin duruşu ise şaşırtıcı olmakla beraber bu
fikirleri yok etmeleri ve yeryüzüne gömmeleri
gerekmektedir. Allah’tan yardım isteriz.
Eş-Şevkanî, Fethul Kadir’de, “Zarar vermek için
mescid kuranlar” ayetinin tefsirinde der ki; ““Allah Azze
ve Celle, bu mescidin şu dört sebeple yapıldığını haber
veriyor;
1- Başkalarına zarar vermek
38
2- Allah’ı küfür, İslam ehline övünmek. Zira onlar
onu kurmakla nifak ehlini güçlendirmek istiyorlardı.
3- Müminlerin arasını ayırmak. Zira onlar Kuba
mescidine
gelmemek,
Müslümanların
cemaatini
azaltmak, ihtilafa düşürmek ve ülfeti yok etmek
istiyorlardı.
4- Allah ve Rasulüne harp edecekler için pusu
hazırlamak.”
9- Düşman Hesabına Casusluk:
Münafıkların sıfatlarından birisi de, Müslümanların
arasında bulunmaları ve birlikte yaşamaları sebebiyle
düşmanlar adına casusluk edip onlara Müslümanların
haberlerini
taşımalarıdır.
Münafıklar
dışında
Müslümanların haberlerini anında nakleden kim
bilmiyoruz. Askeri haberleri, sanayi haberlerini, iktisadi,
içtimai, siyasi bütün haberleri taşırlar. Dinleri karşılığında
dünyayı satın alan Münafıklar kâfirlere istihbarat görevini
yerine getirirler. Bu yüzden Allah bizleri düşmana hizmet
eden münafıkları sırlarımızdan haberdar etmememiz için
uyarıyor. Buyuruyor ki;
“Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş
edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla
geri durmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler.
Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından
(dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde
sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer
düşünüp anlıyorsanız, ayetlerimizi size açıklamış
bulunuyoruz.”(Al-i İmran 118)
39
Münafıkların Müslümanlara ait haberleri taşıdıkları
sahabe tarafından biliniyordu. Bunun en açık örneği
Hatıb Bin Ebi Beltea kıssasıdır. Rasulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem halkı ahdi bozduğu için Mekke’yi Feth
etmeye niyetlenmişti. Müslümanlar düşmana karşı
hazırlık yaptığı zaman Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem;
“Allah’ım! Haberimizi onlardan sakla” diye dua
etti. Hatıb, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem gaza
niyetini bildiren bir mektup yazarak, Kureyş’li bir kadın ile
Mekke halkına gönderdi. Allah rasulünü bundan
haberdar etmişti. Bunun üzerine kadının peşinden bir
grup sahabe göndererek mektubu getirtti. Rasulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem orada mektubun Hatıb
tarafından Mekke müşriklerine gönderildiğini gördü.
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem;
“Ey Hatıb! Bu da ne demek?” buyurdu. Dedi ki;
“Bana kızmakta acele etme. Ben Kureyş'e dışardan
katılan bir adamım. Ben onlardan değilim. Senin
beraberindeki muhacirlerin orada akrabaları var.
Mekke'deki mallarını ve ailelerini himaye ederler. Bu
şekilde soydan gelen hamilerim olmadığı için oradaki
yakınlarımı himaye edecek bir el edineyim istedim. Bunu
kesinlikle küfrüm veya dinimden döndüğüm veya
İslâm'dan sonra küfre rızamdan dolayı yapmadım" dedi.
Ömer radıyallahu anh;
“Beni bırak da şu münafığın boynunu vurayım”
dedi. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Ömer
radıyallahu anh’ın; “Şu münafığın boynunu vurayım”
sözünü ikrar etti. Âlimler buradan casusun hükmünün
öldürülmek olduğunu çünkü casusun münafık olduğu
40
hükmünü çıkarmışlardır. Hatıb’ın geçerli bir mazereti
yoktu ama o Bedir savaşına katılmıştı. Rasulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu ki;
“Ama o Bedir'e katıldı. Ne biliyorsun, belki de
Allah Teâla Bedir ehlinin hâline muttali oldu da:
"Dilediğinizi yapın, sizleri mağfiret etmişim."
Buyurdu.”
Allah’ın düşmanları hesabına casusluk haberleşme
cihazlarıyla yapılan bir şey değildir, düşün. Şüphesiz bu
ondan daha kapsamlı bir şeydir. Buna Müslümanların
içtimai, iktisadi ve sair hayatlarına zarar verecek
haberleri taşımak dâhildir. Müslüman toplum hakkında
küçük
bir
ayrıntının
nakledilmesi,
müşriklerin
Müslümanların durumu hakkında bilgi sahibi olarak zayıf
noktaları
öğrenmelerini,
böylece
tahribatlarını
kolaylaştıracaktır. Onların haber taşınmasında elleri
vardır ve onlar düşmanın müslümanlar arasında
fesatçılık yapmasına hizmet ederler. Kuvvetimizin
zayıflığını ve çaresizliğimizi Allah’a arz ediyoruz.
10- Yalan Haberler Yaymak:
Bundan amaç; müminleri korkutmak, karışıklık
çıkarmak ve toplumda güveni sarsmaktır. Böylece her
türlü yalan haber arkasında dine ve dindarlara
hakaretlerle birlikte girer. Bu yüzden Allah Azze ve Celle
şöyle buyurmuştur;
“And olsun, ikiyüzlüler, kalplerinde hastalık
bulunanlar (fuhuş düşüncesi taşıyanlar), şehirde
kötü
haber
yayanlar
(bu
hallerinden)
vazgeçmezlerse, seni onlara musallat ederiz (onlarla
savaşmanı ve onları şehirden sürüp çıkarmanı sana
41
emrederiz); sonra orada, senin yanında ancak az bir
zaman kalabilirler.”(Ahzab 60)
İbn Kesir, Tefsir’inde “Şehirde kötü haber yayanlar”
ifadesini açıklarken der ki; “Yani onlar; “Düşmanlar geldi,
savaşlar geldi” derler. Hâlbuki bu iftiradır ve yalan bir
yaygaradır.”
11- Zelil, Korkak ve Zayıf Olmalarına
Rağmen Müminlere Karşı Kuvvet İzhar
Ederler;
Buhari’de ve başka kitaplarda rivayet edilmiştir ki;
Abdullah Bin Ubeyy şöyle dedi; “And olsun ki Medine’ye
dönersek şerefli ve kuvvetli olanlar, zayıf olanları oradan
muhakkak çıkaracaktır.” Hadis uzunca devam eder.
Bunun üzerine Allah şu ayeti indirdi;
“Onlar: And olsun, eğer Medine'ye dönersek,
üstün olan, zayıf olanı oradan mutlaka çıkaracaktır,
diyorlardı. Hâlbuki asıl üstünlük, ancak Allah'ın,
Peygamberinin ve müminlerindir. Fakat münafıklar
bunu bilmezler.”(Münafıkun 8)
Abdullah Bin Übey, kuvvetli, cesur ve atılgan olan
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in zelil, kendisinin
ise aziz olduğuna inanıyordu. Hâlbuki şüphesiz zelil olan
kendisi idi. Nitekim Allah Azze ve Celle pek çok yerde
onu kınamış, onun korkaklığını, zilletini ve alçaklığını
haber vermiştir. Münafıkun suresinin başlarında şöyle
buyurmuştur; “Her gürültüyü kendi aleyhlerine
sanırlar.”(Münafıkun 4) başka yerlerde de şöyle
buyurmuştur;
42
“Lakin onlar korkan bir toplumdur.”(Tevbe 56)
“Eğer sığınacak bir yer yahut (barınabilecek)
mağaralar veya (sokulabilecek) bir delik bulsalardı,
koşarak o tarafa yönelip giderlerdi.”(Tevbe 57)
“Onların içlerinde size karşı duydukları korku,
Allah'a olan korkularından daha şiddetlidir. Böyledir,
çünkü onlar anlamayan bir topluluktur.”(Haşr 13)
“Bunlar,
düşman
birliklerinin
bozulup
gitmedikleri evhamı içindedirler. Müttefikler ordusu
yine gelecek olsa, isterler ki, çölde göçebe Araplar
içinde bulunsunlar da, sizin haberlerinizi (uzaktan)
sorsunlar. Zaten içinizde bulunsalardı dahi pek
savaşacak değillerdi.”(Ahzab 20)
İşte onların hakikati; zayıflık, korkaklık ve zillet!
Lakin İslam’ın şevketi zayıftır. Yardımcıları azaldığı
zaman cesur kahramanlar yetişmeye başlar. Şüphesiz
her müminin kalbinde dağlardan şiddetli ve kayadan
kuvvetli cesaret vardır. Allah yolunda her şey önemsizdir.
Allah Teala için can feda edilir. Allah müminleri şöyle
vasfeder;
“Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın
kınamasından korkmazlar.”(Maide 54)
“Bir kısım insanlar, müminlere: "Düşmanlarınız
olan insanlar, size karşı asker topladılar; aman
sakının
onlardan!"
dediklerinde
bu,
onların
imanlarını bir kat daha arttırdı ve "Allah bize yeter. O
ne güzel vekildir!" dediler.”(Al-i İmran 173)
Ama münafıklara gelince, şüphesiz onlar savaşı
43
işittikleri zaman kalpleri korkudan erir; “İman etmiş
olanlar: “Keşke cihad hakkında bir sure indirilmiş
olsaydı!” derler. Ama hükmü açık bir sure indirilip de
onda savaştan söz edilince, kalplerinde hastalık
olanların, ölüm baygınlığı geçiren kimsenin bakışı
gibi sana baktıklarını görürsün. Onlara yakışan da
budur!
(Onların
vazifesi)
itaat
ve
güzel
sözdür.”(Muhammed 20-21)
12- İki Yüzlüdürler:
Allah katında insanların en kötüsü birine bir
yüzüyle, öbürüne diğer yüzüyle gelen ikiyüzlülerdir.
Münafıklar da bu şekildedir. Onların bu çirkin sıfatları
hakkında uyarılar gelmiştir. Bunun örnekleri şu
şekildedir;
Allah Teala buyuruyor ki; “(Bu münafıklar)
müminlerle karşılaştıkları vakit "(Biz de) iman ettik"
derler.” Diğer yüzleri de şudur;
“(Kendilerini saptıran) şeytanları ile baş başa
kaldıklarında ise: “Biz sizinle beraberiz, biz onlarla
(müminlerle) sadece alay ediyoruz” derler.”(Bakara
14)
İbn Ömer radıyallahu anhuma; ikiyüzlü kişinin
münafık olduğunu açıklıyor! Buhari’de şöyle rivayet edilir;
“İnsanlar dediler ki; “Biz yöneticilerin yanına girip
konuşuyoruz ve onların yanından çıkınca da bunun
zıddını konuşuyoruz.” İbn Ömer radıyallahu anhuma dedi
ki;
44
“Biz Rasulullah Sallallahu
zamanında bunu nifak sayardık.”
Aleyhi
ve
Sellem
Bu günlerde toplumun bu minval üzere olduğunu
görüyoruz. Hak ile batılı, hidayet ile sapıklığı bir araya
getirmek istiyorlar. Müminlerle birlikte oldukları zaman;
“Siz haklısınız” diyorlar, başkalarıyla birlikte olduğu
zaman da; “Siz haklısınız” diyorlar. Ve her iki yerde de
diğer grubu kötülüyorlar.
Bu gruplar arasında ya bir menfaat amaçlarlar
yahut onlardan korkarlar ki genelde bu olur. Bunun
neticesini bilmezler. Buhari, Edebul Müfred’de Ammar
Bin Yasir radıyallahu anh’den rivayet eder; “Rasulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i şöyle derken işittim;
“Kim dünyada ikiyüzlü olursa onun kıyamet
gününde ateşten iki dili olur.”
13- Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem’e Söz ve Fiil İle Eziyet Etmek:
Birisi çıkıp; “Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem
vefat ettiğine göre ona artık eziyet edilemez, bu sıfatı
zikretmeye gerek yok” diyebilir.
Cevap; Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e
vefatından sonra da ona hakaret ederek, onunla alay
ederek, ona kusur bularak veya sünnetlerine karşı savaş
açarak eziyet edilmesi söz konusu olmaktadır. Bizler
biliyoruz ki, hayatta iken veya vefatından sonra
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e eziyet etmek
münafıkların sıfatlarındandır. Nitekim müşrikler ona
şiddetli eziyetler yapmışlardı. Allah Teala buyurur ki;
45
“(Yine o münafıklardan:) O (Peygamber, her
söyleneni dinleyen) bir kulaktır, diyerek peygamberi
incitenler de vardır.”(Tevbe 61)
Muavvizat’ın (Felak ve Nas surelerinin) nüzul
sebebi, münafıkların Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem’e
düşmanlıklarını
kınamaktır.
Nitekim
Sahihayn’de geçtiği gibi Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem’e içinde küfrü gizleyip, İslam’ı izhar eden
münafıklardan biri sihir yapmıştı. Buyurmuştu ki;
“Ey Aişe! Anladın mı, sorduğum hususta Allah
bana ne fetva verdi? İki kişi bana gelip, biri
başucumda, diğeri de ayak tarafımda oturdu. Biri
diğerine:
"Bu zatın rahatsızlığı nedir?" dedi. Öbürü:
"Büyüdür!" dedi. Önceki tekrar sordu:
"Kim büyüledi?" Diğeri:
"Lebîd İbnu'l-Asam -Benî Züreykli bir Yahudi
müttefiki - " diye cevap verdi. O adam bir münafık idi.
Allah Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e eziyet
verenleri, lanet ve can yakıcı azap ile tehdit etmektedir;
“Allah ve Rasûlünü incitenlere Allah, dünyada
ve ahirette lânet etmiş ve onlar için hor kılıcı bir azap
hazırlamıştır.”(Ahzab 57)
Onların işi Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i
öldürmek haddine ulaşmış, ona tuzak kurmuşlar, Allah
peygamberine onları bildirmiş, Rasulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem onların isimlerini Huzeyfe radıyallahu
46
anh’e sır olarak vermiştir.
14- Yalan:
Onların ayrılmaz sıfatlarından birisi de Allah, rasulü
ve müminler aleyhine yalan söylemeleridir. Allah Teala
buyuruyor ki;
“Münafıklar sana geldiklerinde: Şahitlik ederiz ki
sen Allah'ın Peygamberisin, derler. Allah da bilir ki
sen
elbette,
O'nun
Peygamberisin.
Allah,
münafıkların
kesinlikle
yalancı
olduklarını
bilmektedir.”(Münafıkun 1)
“Allah'ın kendilerine gazap ettiği bir topluluğu
dost edinenleri görmedin mi? Onlar ne sizdendirler
ne de onlardan. Bilerek yalan yere yemin ediyorlar.
Allah onlara çetin bir azap hazırlamıştır. Gerçekten
onların yaptıkları şey çok kötüdür! Onlar yeminlerini
kalkan yapıp Allah'ın yolundan alıkoydular. Bu
yüzden onlara küçük düşürücü bir azap vardır.
Onların malları da oğulları da Allah'a karşı
kendilerine bir fayda vermez. Onlar cehennem
ehlidirler. Orada ebedî kalacaklardır. O gün Allah
onların hepsini yeniden diriltecek, onlar da dünyada
size yemin ettikleri gibi, O'na yemin edeceklerdir.
Kendilerinin bir şey (hakikat) üzerinde olduklarını
sanırlar.
İyi
bilin
ki
onlar
gerçekten
yalancıdırlar.”(Mücadele 14-18)
“(Ey Muhammed! O sözleri) söylemediklerine
dair Allah'a yemin ediyorlar.” Allah onları şöyle
yalanlıyor; “Hâlbuki o küfür sözünü elbette söylediler
ve Müslüman olduktan sonra kâfir oldular.”(Tevbe 74)
47
“(O münafıklar) mutlaka sizden olduklarına dair
Allah'a yemin ederler. Hâlbuki onlar sizden
değillerdir, fakat onlar (kılıçlarınızdan) korkan bir
toplumdur.”(Tevbe 56)
“(Münafıklar),
sen
hakikaten
kendilerine
emrettiğin takdirde mutlaka (savaşa) çıkacaklarına
dair, en ağır yeminleri ile Allah'a yemin ettiler. De ki:
Yemin etmeyin. İtaatiniz malûmdur!”(Nur 53)
Ve bunlardan başka ayetler de yalanın onların asla
uzak kalamadıkları sıfatları olduğunu göstermektedir.
Öyle ki Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, bunu
onların meşhur alametlerinden saymıştır.
Sahihayn’de, Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir; “Münafığın
alameti üçtür; konuştuğunda yalan söyler, vaat
ettiğinde
sözünde
durmaz
ve
kendisine
güvenildiğinde ihanet eder.”
Bu günlerde Müslümanların durumunu gözden
geçirirsek, yalanın haddinden fazla olduğunu buluruz.
Baba, anne, oğul, memur, satıcı, müşteri ve saire hepsi
de yalanı öğreniyor, bunlardan çok azı doğru söylüyor.
Hatta insanlar bunlardan bazısına karşı güvenini
kaybetmiştir. Erkek ve kadın birbirine iman üzerine
yemin ettiği halde doğru söylemez hale geldi. Bu,
Müslümanlar için yıldırıcı bir felakettir. Bunları düşün ve
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şu hadisini bir
oku;
“Sizi yalandan sakındırırım! Zira şüphesiz yalan,
fücura götürür. Şüphesiz fücur da cehenneme iletir.
Kul yalan söylemeye ve yalana talip olmaya devam
48
eder de sonunda Allah katında “çok yalancı” diye
yazılır.” (Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.)
Münafıklar bu sıfata hırs göstermeleri ve bunun
peşinden koşmaları sebebiyle Allah katında çok
yalancılar olarak yazılmışlardır. Hüsranları anında;
“Allah hakkında yalan söyleyenlerin yüzlerinin
kapkara olduğunu görürsün”(Zümer 60) Bu hüsranları
kıyamet gününde ortaya çıkar. Şüphesiz onlar ayetlerin
de belirttiği gibi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i
yalanlamışlardır. Şayet tasdik etselerdi kendileri için
daha hayırlı olurdu. Onların insanlarla beraber
konuştuklarında yalan söylemeleri sadece onlara hıyanet
içindi. Etraflarındaki kimseler sadık niyetli olmalarına
rağmen bilmeden onları tasdikleyerek o münafıkların
tuzağına düşüyorlardı. Nitekim Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem onları şöyle tehdit etmiştir;
“Seni tasdikleyen kardeşine yalan olduğunu
bildiğin bir söz söylemen büyük bir hainliktir.” Buna
ancak kalpleri hasta olan ve konuştuğu yalanın nifakın
esası olduğuna aldırmayacak kadar hafif akıllı olan
kimseler cüret ederler. Nifakın yalan üzerine kurulduğu
söylenmiştir. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur;
“Münafıklar sana geldiklerinde: Şahitlik ederiz ki
sen Allah'ın Peygamberisin, derler. Allah da bilir ki
sen
elbette,
O'nun
Peygamberisin.
Allah,
münafıkların
kesinlikle
yalancı
olduklarını
bilmektedir.”(Münafıkun 1)
Bu yüzden Müslümanların yalandan uzak durmaları
gerekir. Eş-Şa’bî der ki; “Yalan söyleyen münafıktır.”
Nifak üzerinde ısrar eden kimseye toplumun artık
inanmaması gerekir; “(Boşuna) özür dilemeyin! Size
49
asla inanmayız”(Tevbe 94) Yani; size inanmayacağız.
Artık yalanınızı anladık. Müslüman bir delikten iki defa
ısırılmaz.
15- Hıyanet:
Hadiste
münafığın
üç
alameti
geçmişti;
konuştuğunda yalan söyler, vaat ettiğinde sözünde
durmaz, kendisine güvenildiğinde ihanet eder. İhanet
ettiği emanet, sadece ona emanet bırakılan eşyalar
değildir, dikkat et. Namaz, oruç ve bunun gibi şeylerdir.
Bu, inanılan her şey hakkında genel bir ifadedir. Allah
Teala’nın buyurduğu gibi;
“Ey iman edenler! Allah'a ve Peygamber’e
hainlik
etmeyin;
(sonra)
bile
bile
kendi
emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz.”(Enfal 27)
16- Vaadi ve Ahdi Bozmak:
Sahih hadiste Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir; “Münafığın
alameti üçtür; Konuştuğunda yalan söyler, vaat
ettiğinde sözünde durmaz, emanete ihanet eder ve
ahdettiğinde
vefa
göstermez.”
Vaadi
yerine
getirmemek ve ahdi bozmak, münafıkların şu günlerde
toplumda görülen sıfatlarıdır. Vaatlerinde sadık
olduklarını değil, gevşeklik gösterdiklerini görürsün. Bu
hususta şirketler, kurumlar ve başkaları eşittir. İnsanların
bu işi alışkanlık haline getirdikleri söylenebilir. İnsanların
çoğu, sözünde durmama ve ahdi bozmakta devam
etmeleriyle anlaşmalarına ve verdikleri sözlere
aldırmama hususunda tecrübe kazanmışlardır. En acısı
da, Allah’ın ahdini bozmaktır. Bu nifakın ötesinde bir
50
nifak yoktur.
Allah Teala buyuruyor ki; “Onlardan kimi de,
“Eğer Allah lütuf ve kereminden bize verirse,
mutlaka sadaka vereceğiz ve elbette biz sâlihlerden
olacağız!” diye Allah'a and içti. Fakat Allah lütfünden
onlara (zenginlik) verince, onda cimrilik edip (Allah'ın
emrinden) yüz çevirerek sözlerinden döndüler.
Nihayet, Allah'a verdikleri sözden döndüklerinden ve
yalan söylediklerinden dolayı Allah, kendisiyle
karşılaşacakları güne kadar onların kalbine nifak (iki
yüzlülük) soktu.”(Tevbe 75-77) Vaadinde durmamanın
en kötüsü yalanı da içermesi ve genelde ahdin
bozulmasıdır.
17- Cimrilik:
Allah katında olanlara ve ahiret yurduna
güvenmediklerinden ötürü dünyaya ve mal toplamaya
hırs gösterirler, Allah yolunda harcamazlar. Allah Teala
onlar hakkında şöyle buyurmaktadır;
“Münafık erkekler ve münafık kadınlar (sizden
değil), birbirlerindendir. Onlar kötülüğü emreder,
iyilikten alıkoyar ve cimrilik ederler. Onlar Allah'ı
unuttular. Allah da onları unuttu!”(Tevbe 67) İnfak
etmek zorunda kalırlarsa bu onlara meşakkat verir. Allah
Teala buyurur ki “ve istemeye istemeye sadaka
verirler.”(Tevbe 54) ardından da şöyle buyurmuştur;
“(Ey Muhammed!) Onların malları ve çocukları
seni imrendirmesin. Çünkü Allah bunlarla, ancak
dünya hayatında onların azaplarını çoğaltmayı ve
onların
kâfir
olarak
canlarının
çıkmasını
istiyor.”(Tevbe 55)
51
“Onlardan kimi de, “Eğer Allah lütuf ve
kereminden bize verirse, mutlaka sadaka vereceğiz
ve elbette biz sâlihlerden olacağız!” diye Allah'a and
içti. Fakat Allah lütfünden onlara (zenginlik) verince,
onda cimrilik edip (Allah'ın emrinden) yüz çevirerek
sözlerinden döndüler.”(Tevbe 75-76)
18- Gösteriş (Riya):
Onlar dıştan istikamet sahibi gibi gözüküp, içlerinde
küfrü sakladıkları için, dışları içlerine uymaz. Bu dış
görünüşleri Allah için değil insanlar içindir. Zira onlar iç
âlemlerine Allah için bir değer vermezler. Allah için
ibadette ihlâslı olmadıklarına göre bunu insanlar için
yapmış olurlar. İnsanlar için namaz kıldıkları zaman bunu
güzelleştirirler. Bu şekilde her ibadetlerinde Allah’ın
rızasını değil, insanların memnuniyetini gözetirler. Bu
yüzden Allah Azze ve Celle pek çok ayette onların
amelleriyle dünyayı talep ettiklerini anlatmıştır;
“Onlar namaza kalktıkları zaman üşenerek
kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allah'ı da pek
az zikrederler.”(Nisa 142) Eğer onları gören kimse
yoksa ibadeti terk ederler. Ne yatsı namazına ne sabah
namazına katılmazlar, bu onlara ağır gelir. Kuran
okuyucuları veya hafızlarına gelince, eğer bu işi
insanlara gösteriş ve duyurma için yaparlarsa,
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şu kınamasına
ve
sakındırmasına
dâhil
olurlar;
“Ümmetimin
münafıklarının çoğu Kuran okuyucularıdır.” Bu Ukbe
Bin Amir radıyallahu anh’den sahih olarak rivayet
edilmiştir.
El-Begavî der ki; “Bu ameldeki
katmaktır.” Süfyan es-Sevrî dedi ki;
52
ihlâsa
şirk
“Kuran okuyucusu sahte dirheme benzer. Onu
kırdığın zaman içindeki çıkar.”
19- İbadetlerde Tembellik:
Zaruri olarak bilinmektedir ki münafıklar ibadetleri
yerine getirmek hususunda tembellik gösterirler. Daha
önce onların ancak gösteriş ve duyurma olarak,
zorlanarak ibadet ettikleri geçmişti. Allah Teala
buyuruyor ki;
“Şüphesiz münafıklar Allah'a oyun etmeye
kalkışıyorlar; hâlbuki Allah onların oyunlarını
başlarına çevirmektedir. Onlar namaza kalktıkları
zaman üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş
yaparlar, Allah'ı da pek az zikrederler.”(Nisa 142)
Bu onların bütün namazlardaki halidir. Nitekim
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bunun en açık
şeklini münafıkların yatsı ve sabah namazlarında
cemaate gelmemeleri olarak açıklıyor;
“Münafıklara en ağır gelen namaz; sabah ve
yatsı namazlarıdır. Bunlarda ne olduğunu bilselerdi
sürünerek de olsa mutlaka gelirlerdi.”
Bütün namazlar onlara ağır gelmekle beraber,
sabah ve yatsı namazları daha ağır gelir. Sahihayn’de
geçtiği üzere İbn Mesud radıyallahu anh diyor ki;
“Biz ancak nifakı bilinen münafıkların namazlardan
geri kaldığını görürdük.” Geri kalmak ifadesiyle cemaatle
namaza katılmadıklarını kastetmiştir. Bu onların
sahabeler indinde meşhur sıfatlarıdır. Bunu destekleyen
53
hususlardan birisi de, Enes radıyallahu anh’den gelen
sahih hadiste de geçtiği gibi cemaatle namazı sık
aksatmaları ve namazı kılarken tembelce kılmalarıdır;
“İşte şu münafığın namazıdır; güneş şeytanın iki
boynuzu arasına gelinceye kadar oturur, kalkar
savsaklayarak dört rekât kılar ve Allah’ı da pek az
zikreder.”
Fesubhanallah! Eğer münafık üşenerek de olsa
namazı kılıyorsa, ya terk edenin hali nasıl olur?
Allah Azze ve Celle’nin münafıkları ayıpladığı
hususlardan birisi şudur; “Namaza ancak üşenerek
gelirler.”(Tevbe 54) Allah’ı zikretmeye gelince, daha
önce geçtiği gibi; “Allah’ı ancak çok az zikrederler.”
Geçen hadiste de; “Allah’ı da pek az zikreder.”
Buyrulmuştu. Kuran okumasına gelince, kokusu güzel,
tadı acı olan fesleğen gibidir. Görünüşü güzel, tadı ve
hakikati acıdır. İnfak etmeleri ise; ancak istemeye
istemeye veya gösteriş iledir. Hakikatte onlar infak
etmeyi hiç istemezler.
Bunun
için
Allah
Teala
onları
şiddetle
azarlamaktadır; “De ki: İster gönüllü verin ister
gönülsüz,
sizden
(sadaka)
asla
kabul
olunmayacaktır. Çünkü siz yoldan çıkan bir topluluk
oldunuz. Onların harcamalarının kabul edilmesini
engelleyen, onların Allah ve Resûlünü inkâr etmeleri,
namaza ancak üşenerek gelmeleri ve istemeyerek
harcamalarından başka bir şey değildir.”(Tevbe 5354) Onlar hakikatte iman etmedikleri için bütün ibadetleri
bu şekildedir. Onlar namaz ve ibadetlerle harp ederken
nasıl eda edebilirler ve onlar onu terk etmişken nasıl
54
ikame edebilirler?!
20- Cihadı Veya Bunu Arzu Etmeyi Terk
Etmek:
Münafıklar şüphesiz korkak, zayıf ve din ile
dindarlara düşman olduklarından cihadı istemezler,
katılmazlar ve içlerinden de geçirmezler. Nitekim daha
önce münafıkların cihaddan geri kalıp pek çok mazeret
uydurdukları geçmişti. Mesele böyle olduğu için,
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, cihad etmeyen
ve içinden cihad etmeyi geçirmeden ölenin nifaktan bir
şube üzere öleceğine hükmetmiştir. Müslim’in Ebu
Hureyre radıyallahu anh’den rivayet ettiği hadiste şöyle
buyrulmuştur;
“Kim savaşmadan ve savaşmayı içinden
geçirmeden ölürse nifaktan bir şube üzere ölür.”
Nice Müslüman vardır ki, ne cihad eder ne de Allah
yolunda savaşarak cihad etmeyi içinden geçirir. Allah’ım!
Bizleri nifaktan koru.
Bu yüzden Allah Azze ve Celle, münafıkların
cihaddan geri kalıp terk ettiklerini haber vermektedir;
“Bedevîlerden (seferden) geri kalmış olanlara de
ki: Siz yakında çok kuvvetli bir kavme karşı
savaşmaya çağırılacaksınız. Onlarla, teslim oluncaya
kadar savaşacaksınız. Eğer emre itaat ederseniz,
Allah size güzel bir mükâfat verir. Ama önceden
döndüğünüz gibi yine dönecek olursanız sizi acıklı
bir azaba uğratır.”(Fetih 16)
55
Cihadı terk eden ve cihada çağırıldıkları zaman geri
kalanlar işte böyle tehdit ediliyor. Allah Teala pek çok
ayette onların cihaddan geri kaldığını belirtmiştir. Bu
ayetlerden birisi de şudur;
“Allah'ın Resûlüne muhalefet etmek için geri
kalanlar
(sefere
çıkmayıp)
oturmaları
ile
sevindiler”(Tevbe 81) Münafıkların sıfatlarından bir olan
bu sıfat hakkındaki ayetler, bu kitabın da farklı yerlerinde
zikredilmiştir.
21- Büyüklenmek (Kibir):
Kibir, yüz çevirme, hakka veya Rasulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e çağrılınca sırt çevirmek
yahut nasihati kabul etmekten burun kıvırmak onların
çirkin sıfatlarındandır. Allah Azze ve Celle buyuruyor ki;
“Onlara: Gelin, Allah'ın Peygamberi sizin için
mağfiret dilesin, denildiği zaman başlarını çevirirler
ve sen onların, büyüklük taslayarak uzaklaştıklarını
görürsün.”(Münafikun 5)
Onlar ve sahabelerden başkaları kendileri için
bağışlanma dilenmesine muhtaç olup bunu isterler.
Fakat kibir onları kaplayınca büyüklenerek başlarını
çevirirler. Bağışlanma istediklerinde ise bunu ancak
takiyye olarak ve gösteriş için yaparlar. Allah Teala onları
yalanlayarak buyurmuştur ki;
“Bedevîlerden geri kalmış olanlar, sana
diyecekler ki: "Mallarımız ve ailelerimiz bizi alıkoydu.
Allah'tan bizim bağışlanmamızı dile." Onlar
kalplerinde olmayanı dilleriyle söylerler. De ki: Allah
56
size bir zarar gelmesini dilerse veya bir fayda elde
etmenizi isterse O'na karşı kimin bir şeye gücü
yetebilir?
Kaldı
ki,
Allah
yaptıklarınızdan
haberdardır.”(Fetih 11)
İbn Kesir diyor ki; “Allah Teâlâ burada Rasûlü
Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e, aileleri ve meşgaleleri
içinde kalmayı tercih ederek Rasulullah Sallallahu Aleyhi
ve Sellem ile beraber gitmeyi terk eden bedevilerin nasıl
özür beyan edeceklerini haber veriyor. Onlar aileleri ve
malları ile meşguliyetlerini ileri sürerek mazeret beyan
etmişler ve Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in
kendileri için istiğfarda bulunmasını istemişlerdi. Bu,
onların inandıklarından dolayı değildir. Aksine onların bu
mazeret beyanları sırf Müslümanlardan bir korunma ve
yapmacıklıktan ibarettir.”
22- Konuşmalarında Küfrü İzhar Etmeleri
Veya Ona Koşuşturmaları:
Daha önce onların içlerinde küfrü gizlediklerini
öğrenmiştik. Allah Teala buyurmuştur ki; “İnsanlardan
bazıları da vardır ki, inanmadıkları halde "Allah'a ve
ahiret gününe inandık" derler. Onlar (kendi
akıllarınca) güya Allah'ı ve müminleri aldatırlar.
Hâlbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar ve bunun
farkında değillerdir. Onların kalplerinde bir hastalık
vardır. Allah da onların hastalığını çoğaltmıştır.
Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle de onlar için
elîm bir azap vardır.”(Bakara 8-10) İslam’ı izhar ederler
ama bazen dillerinden küfür cümlesi kaçırarak veya
küfürde yarışarak küfrü açığa çıkarırlar. Allah Azze ve
Celle onlar hakkında şöyle buyurmuştur;
57
“(O sözleri) söylemediklerine dair Allah'a yemin
ediyorlar. Hâlbuki o küfür sözünü elbette söylediler
ve müslüman olduktan sonra kâfir oldular.
Başaramadıkları bir şeye (Peygambere suikast
yapmaya) de yeltendiler.”(Tevbe 74)
“Ey Rasûl! Kalpleri iman etmediği halde
ağızlarıyla
"inandık"
diyen
kimselerden
ve
Yahudilerden
küfür
içinde
koşuşanlar
seni
üzmesin.”(Maide 41)
Düşman onların üzerine kuvvetle girip onlardan
kafir olmalarını isteseler tereddüt etmeden kafir olurlar.
Çünkü zaten onların aslı budur. En düşük bir korku
anında imanı muhafaza etmezler, ona tutunmazlar. Allah
Teala buyuruyor ki;
“Eğer (Medine'nin) her yanından onların üzerine
giril(ip saldırıl)saydı da kendilerinden (halka) baskı
ve işkence yapmaları istenseydi bunu yaparlardı;
bunu yapmakta fazla gecikmezlerdi.”(Ahzab 14) Hatta
iş o raddeye varmıştır ki, fitneye düştükleri zaman küfre
zorlanmadıkları halde mücerret olarak küfrederler. Allah
Teala’nın buyurduğu gibi;
“İnsanlardan kimi vardır ki: "Allah'a inandık"
der; fakat Allah uğrunda eziyete uğratıldığı zaman,
insanların işkencesini Allah'ın azabı gibi tutar.
Hâlbuki Rabbinden bir nusret gelecek olsa, mutlaka,
"Doğrusu biz de sizinle beraberdik" derler. İyi de,
Allah, herkesin kalbindekileri en iyi bilen değil midir?
Allah, elbette (O'na gönülden) iman edenleri de bilir,
iki yüzlüleri de bilir (ortaya çıkaracaktır).”(Ankebut 1011)
58
23- Hasımlaşmada Ahlaksızlık Yapmak:
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem; “…ve
hasımlaştığı
zaman
da
ahlaksızlık
yapar”
buyurmuştur. İbn Receb, Camiul Ulum vel-Hikem’de der
ki; “Burada fücur (ahlaksızlık) kelimesinin anlamı; hakkı
batıla, batılı hakka çevirinceye kadar kasten haktan
ayrılmaktır. Bu, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve
Sellem’in de buyurduğu gibi yalanın getirdiği bir
durumdur;
“Sizi yalandan sakındırırım! Zira yalan fücura
götürür. Fücur ise cehenneme iletir.” Sahihayn’de
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle
buyurduğu da rivayet edilmiştir;
“Şüphesiz Allah’ın en çok buğz ettiği kişi
hasımlıkta aşırılık edendir.” Yine şöyle buyurmuştur;
“Bana davalılar gelir. Bunlardan birinin delili,
diğerine nazaran daha ikna edici olur. Ben de ancak
işittiğime göre hükmederim. Ancak kime bir
müslüman kardeşinin hakkını vermişsem, onu
almasın. Zira ona ancak ateşten bir parça
vermişimdir."
Başka bir hadisi şerifte de; “Şüphesiz beyanın
bazısı sihirdir.” Buyrulmuştur.
Eğer kişi husumet anında kudret sahibi ise, bu
husumetin din veya dünya hakkında olması fark etmez,
batıla yardım eder, dinleyenlere haklı olduğunu
düşündürür ve hakkı hafife alarak onu batıl suretinde
gösterir. İşte bu haramların en çirkinlerinden ve nifak
59
hasletlerinin en kötülerindendir. Ebu Davud, Sünen’inde
İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan rivayet ediyor;
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle
buyurmuştur;
“Kim batıl olduğunu bildiği bir davada husumet
yaparsa onu bırakıncaya kadar Allah’ın gazabında
olmaya devam eder.”
24- Kendileri Kafir Olduğu Gibi
Müslümanların da Kafir Olmalarını
İsterler:
Allah Teala buyurur ki; “Kendileri küfre saptıkları
gibi, sizin de sapmanızı isterler ki eşit olasınız.”(Nisa
89) Masiyet sahibi kişi bütün insanların kendisi gibi
olmasını temenni eder ve livata yapan kişi de bütün
insanların kendisi gibi olmasını ister ki aralarında aykırı
gözükmesin, kötü ameli unutulsun. Bütün günahları buna
kıyaslayabilirsin. Büyük küfür ve itikadî nifak da böyledir.
Dinden fırlayarak çıkan her münafık, bütün insanların
kendisi gibi kafir olmalarını ister. Geçen ayette görüldüğü
gibi Allah, Müslümanları buna karşı uyarmaktadır;
“Kendileri küfre saptıkları gibi, sizin de sapmanızı
isterler.” Bütün Müslümanların da böyle olmalarını
temenni ederler. İşte bu onların, bütün Müslümanların
kafir olmalarını temenni etme haddine ulaşan habis
sıfatlarıdır. Onlardan niceleri bu itikadî nifaka düşmüştür
ve sarahaten bütün insanların tamamıyla kendileri gibi
olmasını isterler. Onların bu sıfata bu günlerde
ulaşabildikleri görülmektedir.
60
25- Günahların Ardından Solumak:
26- Tövbeyi Ertelemek:
27- Ölümden Sonra Dirilişten Şüphe
Etmek:
28- Allah’ın Bağışlayıcılığı İle Aldanmak:
Bütün bu sıfatlar Allah Azze ve Celle’nin şu
ayetinde bir aradadır; “Nihayet onların arasına, içinde
rahmet, dışında azap bulunan kapılı bir sur çekilir.
Münafıklar onlara: “Biz sizinle beraber değil
miydik?” diye seslenirler. (Müminler de) derler ki:
Evet ama siz kendi başınızı belaya soktunuz; fırsat
beklediniz; şüpheye düştünüz ve kuruntular sizi
aldattı. O çok aldatan (şeytan) sizi, Allah hakkında
bile aldattı. Nihayet Allah'ın emri gelip çattı!”(Hadid
13-14)
Nefislerinizi
şehvetlerle,
lezzetli
şeylerle,
haramlarla,
Allah’ın
hudutlarına,
emirlerine
ve
yasaklarına aldırmadan fitneye düşürdünüz. Tevbeyi bir
vakitten
diğer
bir
vakte
ertelediniz,
nihayet
günahlarınızdan tevbe edemeden ölüm gelip çattı.
Yeniden diriltilmekten şüphe ediyordunuz. Ölümden
sonraki dirilişten şüphe etmekle kâfirlerin onu inkâr
etmesine benzediniz. Nitekim Allah Azze ve Celle,
Bakara suresinin başında;
“Kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların
hastalığını artırmıştır”(Bakara 10) buyurmuştur. Yani
kalplerinde şüphe vardır. “Ve (şeytan) sizi, Allah
hakkında bile aldattı.”(Hadid 14) yani uzun yaşama
emeli ve Allah’ın sizi bağışlayacağına dair güvence
verdi, siz de kendinizi yanılttınız. Hakikat o ki Allah şöyle
buyurmuştur;
61
“Allah
onları
bağışlamayacaktır.”(Münafikun 6)
kesinlikle
Nice insanlar vardır ki, nefislerini şehvet ve
lezzetlerle tövbeyi erteleyerek fitneye düşürmüş,
kalplerinde uzun yaşama ve Allah’ın bağışlayacağı ümidi
yerleşmiş, hatta o hale gelmiştir ki diriliş günü, hesap ve
ceza konusunda şüphe etmişler, dünyaya kazık çakıp
dini terk etmişlerdir. Nifak yaparak içleri dışlarına zıt
olmuştur. Şüphesiz onlar şu tehlikelerle baş başa
olduklarını fark etmiyorlar; günaha başlamak, ondan
lezzet almak, sonra uzun emel, sonra ahiret hakkında
şüphe veya bağışlanacağını umma. Bundan sonra da
kalplere nifak mührü vurulur. Bundan Allah’a sığınırız.
29- Bazı İşlerde Kâfirlere İtaat Etmek:
İşte bu, kâfirlerle dostluk ile şiddetlenerek tekrar
eder. Lakin içteki şekli başkadır; münafıklarla kâfirler
arasında ittifak. Münafıkların kâfirlerin bazı emirlerine
itaat etmeleri üzerine anlaşmaları! Bu, bazı işlerde, hatta
her işte kâfirlere itaat eden pek çok müslümanın yaptığı
şeydir. Bazen şu şekilde haberler duyarsın; “Taraflar
oturumdan bakış açılarında ittifak ederek ayrıldılar.”
İttifak eden bu iki taraf; bazen müslümanlar ile
kâfirler olur. Anlaştıkları şey ise demokrasinin
yaygınlaştırılması ve laiklik ilkesi esasıyla korunması,
münafıkların dediği gibi, kadının çalışmak ve sosyal
yaşama katılmak için evinden çıkarılmasıdır. Bunun gibi
pek çok şeyler ve hatta daha tehlikelileri bu kabildendir.
Allah Azze ve Celle buyurmuştur ki;
“Şüphesiz ki, kendilerine doğru yol belli
olduktan sonra, arkalarına dönenleri, şeytan
62
sürüklemiş ve kendilerine ümit vermiştir. Bunun
sebebi;
onların,
Allah'ın
indirdiğinden
hoşlanmayanlara: Bazı hususlarda size itaat
edeceğiz,
demeleridir.
Oysa
Allah,
onların
gizlediklerini biliyor. Ya melekler onların yüzlerine ve
sırtlarına vurarak canlarını alırken durumları nasıl
olacak! Bunun sebebi, onların Allah'ı gazaplandıran
şeylerin ardınca gitmeleri ve O'nu razı edecek
şeylerden hoşlanmamalarıdır. Bu yüzden Allah
onların işlerini boşa çıkarmıştır.”(Muhammed 25-28)
30- Allah’ın Yardımına Güvenmemeleri
31-Allah’ı Hükmünde İtham Etmeleri:
Nitekim Allah Müslümanları müşriklerin gözünde az
gösterince
şöyle
dediler;
“Bunları,
dinleri
aldatmış"(Enfal 49)
Hendek günü de; “Meğer Allah ve Rasûlü bize
sadece kuru vaatlerde bulunmuşlar!”(Ahzab 12)
dediler.
Allah Teala buyurdu ki; “Allah hakkında kötü
zanda bulunan münafık erkeklere ve münafık
kadınlar…”(Fetih 6) Yani; Allah’ı hükmünde suçlayanlar
kastedilmiştir.
32- Karşı Oldukları Halde Hakkı Dinler ve
İcabet Eder Gibi Görünürler;
Bu sıfat, Allah Teala’nın şu ayetlerinde geçer; “Ey
iman edenler! Allah'a ve Rasûlüne itaat edin,
işittiğiniz halde O'ndan yüz çevirmeyin. İşitmedikleri
halde işittik diyenler gibi olmayın. Şüphesiz Allah
63
katında canlıların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve
dilsizlerdir. Allah onlarda bir hayır görseydi elbette
onlara işittirirdi. Fakat işittirseydi bile yine onlar yüz
çevirerek dönerlerdi.”(Enfal 20-23)
İbn Kesir, İbn Cerir’den nakleder; “Onlar
müşriklerdir.” İbn İshak’tan naklettiğine göre ise o şöyle
demiştir; “Onlar münafıklardır.”
Sonra İbn Kesir şöyle dedi; “Münafıklar veya
müşrikler hakkında olması hususunda çelişki yoktur. Zira
her ikisi de doğru anlayıştan ve salih amele niyet
etmekten mahrumdurlar.”
Allah Teala buyurur ki; “…birbirine bakar, sonra
sıvışırlar. Anlamaz bir topluluk oldukları için Allah
onların kalplerini çevirmiştir.”(Tevbe 127) Kalpleri
haktan çevrilmiştir. Ne anlar ne de düşünürler. Rabbimiz
bunu bize böylece onların ahmaklar olduğunu haber
veriyor;
“Onların arasında, seni dinleyenler vardır. Fakat
senin yanından çıkınca kendilerine bilgi verilmiş
olanlara "Az önce ne demişti?" diye sorarlar. Bunlar,
Allah'ın kalplerini mühürlediği, hevâ ve heveslerine
uyan kimselerdir.”(Muhammed 16)
İbn Kesir diyor ki; “Allah Teâlâ münafıkların
ahmaklığını ve anlayışlarının kıtlığını haber veriyor.
Onlar Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in yanında
oturur, sözlerini dinler ve ondan hiç bir şey anlamazlar
da yanından çıktıklarında:
Sahabe radıyallahu
anhum'den kendilerine ilim verilmiş olanlara: “Biraz önce
ne demişti?” diye sorarlar. Söyleneni anlamazlar ve
önem verip aldırmazlar.”
64
33- Düşünmezler ve Günahlardan Tevbe
Etmezler:
Allah Teala buyuruyor ki; “Herhangi bir sure
indirildiği zaman onlardan bir kısmı der ki: "Bu sizin
hanginizin imanını artırdı?" İman edenlere gelince
(bu sure) onların imanlarını artırır ve onlar sevinirler.
Kalplerinde hastalık (kâfirlik ve münafıklık) olanlara
gelince, onların da inkârlarını büsbütün artırır ve
onlar artık kâfir olarak ölürler. Onlar, her yıl bir veya
iki kez (çeşitli belâlarla) imtihan edildiklerini
görmüyorlar mı? Sonra da ne tevbe ediyorlar ne de
ibret alıyorlar.”(Tevbe 124-126)
34- Misak Verdikten Sonra Allah’ın Ahdini
Bozarlar
35- Allah’ın Riayet Edilmesini Emrettiği
Şeyleri Terk Ederler:
Allah Teala Buyurur ki; “Allah'a verdikleri sözü
kuvvetle pekiştirdikten sonra bozanlar, Allah'ın riayet
edilmesini emrettiği şeyleri (akrabalık bağlarını) terk
edenler ve yeryüzünde fesat çıkaranlar; işte lânet
onlar
içindir.
Ve
kötü
yurt
(cehennem)
onlarındır.”(Ra’d 25)
İbn Kesir der ki; “Ebul-Âliye, “Allah'a verdikleri
sözü kuvvetle pekiştirdikten sonra bozanlar...” ayeti
hakkında der ki: “Bunlar; münafıklardaki altı haslettir.
Onlar, insanlara karşı güçlü olduklarında bu huylarını
açığa vururlar: Konuştukları zaman yalan söyler, bir
vaatte bulunduklarında vaatlerinden yerine getirmezler,
kendilerine güvenildiği zaman ihanet eder, anlaştıktan
65
sonra Allah'ın ahdini bozarlar. Allah'ın birleştirilmesini
emrettiğini ayırırlar ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar.
Eğer onlara karşı güçlü olunursa; o zaman da şu üç
huyu açığa vururlar: Konuştuklarında yalan söyler, bir
şey vaat ettiklerinde yerine getirmezler ve kendilerine
güvenildiği zaman ihanet ederler.”
36- Ensar’a Buğz Etmek:
Enes radıyallahu anh’den rivayet edilen sahih
hadiste Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle
buyurmuştur;
“Ensarı sevmek imanın alametidir ve Ensar’a
buğz etmek nifakın alametidir.”
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ashabına
buğz eden Münafıklar, genel anlamda bütün sahabelere,
özel anlamda Ensar’a buğz ederek bunu şu ana kadar
devam ettirmektedirler. Bu nifak alameti, Rafızîlerde,
onların benzeri felsefecilerde, kelamcılarda veya
zındıklarda mevcut olup devam etmektedir.
37- Allah’ın Yolundan Alıkoymak:
İmanlarını izhar etmek yoluyla bazı Müslümanların
güvenini kazanırlar, sonra da Allah yolundan alıkoymaya
kalkarlar. Allah Teala’nın buyurduğu gibi;
“Yeminlerini kalkan yapıp Allah’ın yoluna engel
oldular. Onların yaptıkları ne kötüdür!”(Münafikun 2)
“Onlar
yeminlerini
kalkan
66
yapıp
Allah'ın
yolundan alıkoydular. Bu yüzden onlara küçük
düşürücü bir azap vardır.”(Mücadele 16)
Allah yolundan, kötülüğü emrederek ve iyiliği
yasaklayarak alıkoydukları daha önce geçmişti.
Cihaddan ve Allah yolunda savaşmaktan alıkoymaları da
böyledir. Yine mescid yapmak, fakirlere, muhtaçlara mal
ulaştırmak gibi hayırlı amellerin önünde durarak fakirlerin
buna ihtiyacı olmadığını veya onların gereksiz
harcamalar yaptığını, fakirlerin başka yerlerden
yardımlar aldığını öne sürerler. Bu engellemelerinin bir
şekli de, insanları kitap, kaset, dergi, faydalı dersler gibi
yararlarına olacak şeylerden yüz çevirtmeleridir.
İnsanları âlimlerden ilim öğrenmekten alıkoyarlar. Veya
ilim ehline münafıkların metotlarını, Müslümanları
kandırdıkları laiklik, demokrasi, hürriyet, eşitlik, kardeşlik
vs. gibi sloganlarla işledikleri kusurlarını sormalarına
engel olurlar.
Alıkoymanın şekli; cihada engel olmaktır. Allah
Teala’nın şu kavlinde olduğu gibi;
“Allah, içinizden (savaştan) alıkoyanları ve
yandaşlarına: "Bize katılın" diyenleri gerçekten
biliyor. Zaten bunların pek azı savaşa gelir.”(Ahzab
18)
Yine onların alıkoyma şekillerinden birisi de Kitap
ve Sünnet ile hükmetmeye engel olmaktır; “Onlara:
Allah'ın indirdiğine (Kitab'a) ve Resûl'e gelin (onlara
başvuralım), denildiği zaman, münafıkların senden
iyice uzaklaştıklarını görürsün.”(Nisa 61)
67
38- Hevalarına (Arzularına) Tabi Olurlar:
Allah Teala buyurur ki; “Bunlar, Allah'ın kalplerini
mühürlediği,
hevâ
ve
heveslerine
uyan
kimselerdir.”(Muhammed 16)
el-Hasen (el-Basrî) “Hevasını ilah edineni gördün
mü?”(Furkan 43) ayeti hakkında dedi ki; “Bu, Münafığın
durumudur. Hevasının gösterdiği her yola gider.”
Onlarda ne disiplin görürsün ne de Kitap ve
sünnete icabet. Kitap ve sünnetten ayrılan hakkındaki
tehdide rağmen hevasına uyar. Onların şehvetlerinin ve
hevalarının önünde bütün bunlar ne öne geçirir, ne de
geri bırakır. Allah kalplerini bununla mühürlemiş, onları
saptırmış, hakkı görecek gözlerini kör etmiştir.
Kulaklarına hakkı işitmemeleri için ağırlık konulmuştur.
Onlar hastadır, Allah da hastalıklarını artırmıştır. Allah
saptırdıktan sonra onları kim hidayet edebilir?!
39- Yapmadıkları Şeylerle Övülmeyi
İsterler:
Bu konuda Allah Azze ve Celle şöyle buyurur;
“Sanma ki ettiklerine sevinen, yapmadıkları ile
övülmek isteyenler, evet, sanma ki onlar azaptan
kurtulacaklardır. Onlar için elem verici bir azap
vardır.”(Al-i İmran 188)
Sahihayn’de Ebu Said radıyallahu anh’den rivayet
edilir; “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem harbe
çıktığında münafıklardan bir kısmı geride kalır ve
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e muhalefet
ederek oturup kalmalarıyla sevinirlerdi. Rasulullah
68
sallallahu aleyhi ve sellem harpten döndüğünde, o'na
özür beyan ederek yemin ederler ve yapmadıkları
şeylerle övülmek isterlerdi.”
40- Müminlere Kötülük Çemberi Kurmak:
Allah Azze ve Celle buyurmuştur ki; “Sizi
gözetleyip duranlar, eğer size Allah'tan bir zafer
(nasib) olursa, "Sizinle beraber değil miydik?" derler.
Kâfirlerin (zaferden) bir nasipleri olursa (bu sefer de
onlara), "Sizi yenip (öldürebileceğimiz halde
öldürmeyip) müminlerden korumadık mı?" derler.
Artık Allah kıyamet gününde aranızda hükmedecektir
ve kâfirler için müminler aleyhine asla bir yol
vermeyecektir.”(Nisa 141)
41- Dinde Şüphe Etmek:
Münafıkların en bariz alametlerinden birisi,
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile gelen Allah’ın
davetinin doğruluğu hakkında şüphe etmeleridir. Onların
bu şüphesi süreklidir. Üzerinde oldukları şüpheyi
destekleyen bir ipucu gördüklerinde hemen şüpheden
küfre çıkarlar. Bunun için Allah Teala şöyle buyurmuştur;
“Onların kalplerinde hastalık vardır ve Allah da
hastalıklarını artırmıştır.”(Bakara 10) yani şüphe
hastalığı vardır.
“İnsanlardan kimi Allah'a yalnız bir yönden
kulluk eder. Şöyle ki: Kendisine bir iyilik dokunursa
buna pek memnun olur, bir de musibete uğrarsa
çehresi değişir (dinden yüz çevirir). O, dünyasını da,
ahiretini de kaybetmiştir. İşte bu, apaçık ziyanın ta
kendisidir.”(Hac 11)
69
Abdurrahman Bin Zeyd Bin Eslem şöyle demiştir;
“O, (ayette kastedilen) münafıktır. Eğer dünyası onun
için düzgün olursa ibadete devam eder, eğer dünyası
onun için bozulur ve değişirse yüzüstü dönüp gider,
ibadete ancak dünyası için uygun gelecek şeylerde
devam ederdi. Ona bir musibet, bir zorluk, bir deneme ve
darlık gelirse; dinini terk eder ve küfre dönerdi.”
42- Cuma Namazını Üç Kere Terk Etmek:
Buna delil şu hadisi şeriftir; “Kim Cuma ezanını
işitir namaza gelmezse, sonra yine işitip yine
gelmezse ve sonra yine işitip yine gelmezse Allah
onun kalbini mühürler ve onun kalbini münafık kalbi
yapar.”(Bunu Beyhaki Yahya Bin Sad Bin Zürare’den
rivayet etmiştir.)
43- Onlarda Güzel Gidişat Ve Dinde
Anlayış Bir Araya Gelmez:
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuştur
ki; “Şu iki haslet bir münafıkta bir araya gelmez;
güzel gidişat ve dinde fıkıh (anlayış)” (Bunu Tirmizi
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den rivayet etmiştir. Elbani
Sahiha’da(278) sahih demiştir.)
44- Ali Bin Ebi Talib’e Buğz Etmek:
Müslim, Ali radıyallahu anh’den rivayet ediyor;
“Daneyi yaran ve ondan canlıyı çıkaran yemin ederim
ki, ümmi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bana
şunu ahdetti; beni ancak mümin sevecek ve ancak
münafık bana buğz edecektir.”
70
45- Ahlaksız Konuşmak:
46- Konuşmada Derinleşmek:
Tirmizi, Ebu Umame el-Bahili radıyallahu anh’den
rivayet ediyor; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem
buyurdu ki;
“Hayâ ve çekingenlik imandan iki şubedir.
Ahlaksız ve çok konuşmak da nifaktan iki şubedir.”
Tirmizi dedi ki; “el-Ayy; az konuşmak (çekingenlik,
derdini anlatamama) demektir.
El-bezâ; ahlaksız konuşmalardır.
El-beyan; çok konuşmaktır. İnsanlara hitap eden şu
hatiplerin yaptığı gibi sözlerini genişletip Allah’ın razı
olmayacağı şekilde insanları överken lafı köşeletmektir.”
47- Müzik:
İbn Mesud radıyallahu anh şöyle demiştir; “Gına
(musiki) suyun baklayı yetiştirdiği gibi kalpte nifakı
yetiştirir.”
İbn Kayyım, İgasetul Lehfan’da der ki; “Şunu iyi bil
ki müziğin kalbin alacağı şekil ve renk üzerinde pek
büyük tesirleri vardır. Ve bu tesiri sebebiyle o, kalpte
suyun baklayı yeşerttiği gibi nifakı yeşertmektedir. Çünkü
o, insanı Kuran’ı okuyup anlamaktan, onu düşünmekten,
Kuran ile amel etmekten alıkoyar. Kuran ile musiki
birbirine zıt olduğu için ikisi asla bir kalpte bir araya
gelmez. Kuran nefsanî arzulara uymayı yasaklar, iffeti,
nefsin şehvetlerinden ve sapkınlık sebeplerinden
71
uzaklaşmayı emreder. Şeytanın izini takip etmeyi
yasaklar. Musiki ise, insanı Kuran’ın gösterdiği
istikametin tersine sürükler. Nefsin arzularını, şeytanın
adımlarını izletir. İnsanı her nevi kötülük ve günaha
bulaştırır. İçki ile musiki, adeta aynı anneden emmiş iki
sütkardeş gibidir. Birbirinden pek ayrılmazlar, ikisi de
aynı kötü neticeyi verir. Bu ikisi arasında böyle bir
kardeşlik ve arkadaşlık bağını bağlayan da şeytan
olmuştur. Bu sebeple o, kalpte nifakı yeşerten, şeytan
adına gönüllerde casusluk eden, insanın kişiliğini
götüren, aklı güve gibi eleyip bitiren, kalbin ve hayalin en
gizli noktalarına kadar gidip oraları ifsat eden bir şey
olmuştur. Bunun için, insanın aklına ve fıtratına uymayan
ne kadar kötü duygular varsa onları yeşertip geliştirir…”
48- Ezanı İşittikten Sonra Zaruret
Olmadan Mescitten Çıkmak:
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den; Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Şu mescidimde
ezanı işittikten sonra bir ihtiyacı olması haricinde
ancak bir münafık geri dönmemek üzere dışarı
çıkar.”(Bunu
Taberani
rivayet
etmiştir.
Bkz.:
Sahiha(2518)
Görünüşte bu Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem’in mescidine özeldir. Lakin Ebu Hureyre
radıyallahu anh hadisi genellik ifade etmektedir. Nitekim
Ebuş Şa’sâ dedi ki;
“Biz mescitte Ebu Hureyre radıyallahu anh’ın
yanında idik. Müezzin ikindi ezanını okuduğu sırada birisi
dışarı çıktı. Bunun üzerine Ebu Hureyre radıyallahu anh
dedi ki;
72
“Şu adam Ebul Kasım sallallahu aleyhi ve
sellem’e isyan etmiştir.” (Bunu Müslim rivayet etmiştir.)
49- Kadının Mazeretsiz Olarak Ayrılmayı
veya Boşanmayı İstemesi:
Sevban radıyallahu anh’den; Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Kocalarından ayrılmak
isteyen kadınlar münafıklardır.” (Tirmizi rivayet
etmiştir.”
Es-Sindî, Müsned Haşiye’sinde der ki; “Kastedilen
itikadi değil, amelî nifaktır. Yani bu gibi fiiller inanmış bir
kadından sadır olması yakışmaz. Zira bunu ancak
münafık kadınlar yapar demektir. Vallahu a’lem.”
Böylece Allah’ın Kitabında ve Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem’in sünnetinde ve son olarak İbn Mesud
radıyallahu anh’den gelen rivayette zikredilen nifak
sıfatlarını görmüş olduk. Bunlar vakit geçirmek için değil,
bilakis nasihatler, ibretler, dersler çıkarmak ve kuvvetle
sakındırmak için zikredilmiştir. Müslümanın bunlardan
nefret ederek uzaklaşması, böylece kazançlı çıkması,
Allah’a tazarru etmesi gerekir;
“O halde Allah'a koşun. Çünkü ben, size O'nun
katından (gelmiş) açık bir uyarıcıyım.”(Zariyat 50)
Münafıkların sıfatları ile ilgili konuyu, faydasına binaen,
İmam İbnul Kayyım rahimehullah’ın nefis sözleri ile
bitiriyoruz. Yardımcımız Allah’tır.
İbnul Kayyım rahimehullah diyor ki; “Münafıklık,
kişinin farkında olmadan kendisiyle dopdolu olabileceği
gizli bir hastalıktır. Münafıklık, insanlara gizli kalan bir
73
durumdur. Hatta çoğunlukla münafığın kendisi de bu
durumunu bilmez; fesatçı olduğu halde ıslah edici bir
kimse olduğunu iddia eder. Münafıklık büyük ve küçük
olmak üzere iki çeşittir
Büyük nifak -ki cehennemin en alt tabakasında
ebedi olarak kalmayı gerektirir- kişinin içinde
bulundurmadığı ve yalancı olduğu halde, Müslümanların
yüzüne
karşı
Allah’a,
meleklerine,
kitaplarına,
peygamberlerine ve ahiret gününe iman ettiğini
söylemesidir. Gerçekte ise Allah’ın bir insana vahiy
gönderip kitap indirdiğine, O’nun kendilerine doğru yolu
göstermesi, gazabından sakındırıp azabıyla korkutması
için diğer insanlara peygamber olarak gönderdiğine
inanmaz.
Yüce Allah Kuran’da, münafıkların üzerlerindeki
perdeyi kaldırmış, onların içlerindeki sırları açığa
vurmuştur. Onlara ve münafıklığa karşı dikkatli olmaları
için bu konuda kullarını ikaz etmiştir. Bakara Suresi’nin
başında insanları mü’min, kâfir ve münafıklar olarak üç
grup halinde zikretmiş, müminlere dört ayet, kâfirlere de
iki ayet tahsis etmiştir. Münafıklara gelince sayıca çok
oldukları, İslam ve müslümanlar için taşıdıkları fitnenin
büyüklüğü sebebiyle onlar hakkında on üç ayet
indirmiştir. Münafıklar İslam için son derece büyük bir
musibettirler. Çünkü görünüş itibariyle müslümandırlar,
İslam’a yardımcı ve dostturlar. Hâlbuki gerçekte ona
düşmandırlar. Onlar, bilmeyen birinin ilim ve iyilik
zannettiği, fakat aslında son derece bilgisizlik ve
bozgunculuk olan her şekil ve tavırla ve her fırsatta
düşmanlıklarını ortaya koyarlar.
Bunlar İslam’ın nice hisarlarını yıkmışlar, nice
kalelerini yerle bir etmişler, nice dalgalanan bayraklarını
74
yırtmış, nice sancaklarını indirmişlerdir. Koparsınlar diye
nice İslam fidanının köküne şüphe darbeleri indirmiş,
kesip gömsünler diye kendi görüşleriyle onun gözlerini
kör etmiş; kaynağını, kökünü kurutmuşlardır!..
İslam ve müslümanlar, asr-ı saadetten bu yana
onlardan zarar görmekte, İslam toprakları peş peşe
onların şüphe ve fitnelerine maruz kalmaktadır. Onlar ise
kendilerinin ıslah edici olduklarını iddia etmektedirler.
“Hâlbuki onlar fesat
anlamazlar.” (Bakara, 12)
çıkaranlardır;
fakat
“Ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek isterler.
Oysa kâfirlerin hoşuna gitmese de Allah nurunu
tamamlayacaktır.” (Saf, 8)
Bunlar vahyi terk etme konusunda sözbirliği
etmişlerdir. Bununla hidayet bulmamakta ısrarlıdırlar.
“İşlerini
kendi
aralarında
dağıtmışlardır. Her grup kendi
sevinmektedir.” (Mu’minun, 53)
“Aldatmak için birbirlerine
fısıldarlar” (En’am, 122)
“Böylece
Kur’an’ı
bırakmışlardır” (Furkan, 30).
bölüştürüp
yanındakiyle
yaldızlı
terkedilmiş
sözler
olarak
Kalplerindeki imanın izleri artık silinmiştir; bunu fark
etmezler, temelleri sarsılmıştır; onarmaya çalışmazlar.
İmanlarının parlaklığı sönmüştür, bunu yakmaya gayret
etmezler, iman güneşi düşünce ve görüşlerinin
karanlığıyla tutulmuş, örtülmüştür; onu görmezler. Onlar
75
Allah’ın peygamberiyle gönderdiği yolu kabul etmemiş,
onunla şereflenmemiş, onu bırakıp kendi görüş ve
akıllarına yönelmekte herhangi bir beis görmemişlerdir.
Vahiy metinlerini hakikat tahtından indirmiş, onun kesin
bilgi görevine son vermişlerdir. Ona karşı batıl tevil
saldırılan düzenlemişler, ona birbiri peşinden tuzaklar
kurmuşlardır.
Onlara gelen vahiy bir misafirin ahlaksız bir aileye
konuk olması gibidir. Onu layık olmadığı bir şekilde,
acizlik içinde ve kaçamak bir şekilde uzaktan
karşılamışlardır. “Sen buradan geçemezsin. Şayet
geçmek zorunda isen, konaklamadan geçersin”
demişler, onu savuşturmak için çeşitli bahaneler,
gerekçeler icat etmişler, onunla karşı karşıya gelince:
“Herhangi bir kesin bilgi ifade etmeyen lafızlarının
dış manaları bizi ilgilendirmez” diye ona itiraz etmişlerdir.
Onların ayak takımı ise şöyle derler:
“Sonradan gelen büyüklerimizi nasıl bulduysak o
bize yeter. Şüphesiz sonraki ulema, bu konuları seleften
daha iyi bilirler. Onlar daha kuvvetli delil ve burhan
getirirler. Selef âlimlerine ise sadelik ve kalp temizliği
hâkim idi. Akli delillerin kurallarını tespite gerek
duymadılar. Onlar bütün gayretlerini dini emirleri yerine
getirmeye, yasaklardan da kaçmaya sarf ettiler.
Dolayısıyla sonradan gelenlerin metodu daha ilmi ve
daha sağlam; selefin yolu ise daha amiyane ama daha
salim ve tehlikesizdir.”
Münafıklar,
Kur’an
ve
sünnet
nasslarını
günümüzdeki halife durumuna düşürdüler: Paraların
üstünde onun ismi yazılıdır, hutbelerde onun adı okunur,
76
ama hâkimiyet başkasının elindedir, onun ise hiç bir
hükümranlığı yoktur, sözü de geçerli değildir.
Onlar sapıklık, hüsran, hile ve küfür kalbinin
üzerine, iman elbisesi giydirmişlerdir. Dış görünüşleri
Ensar, içleri ise kâfirlerden yanadır, dilleri dost dili, ama
kalpleri savaş eden düşman kalbidir.
“Allah’a ve ahiret gününe inandık” derler. “Ama
mü’min değildirler”. (Bakara 8)
Münafıkların sermayesi hile ve aldatmadır. Malları
ise yalan ve karıştırmadır. Geçim yolları da her iki tarafı
memnun etmek, onların arasında güvenlikte olmaktır.
“Onlar Allah’ı ve iman edenleri aldattıklarını
sanırlar. Oysa ancak kendilerini aldatırlar da farkında
bile olmazlar.” (Bakara, 9)
Şüphe ve şehvet hastalıktan kalplerine zarar vere
vere helak etmiştir. Kötü maksatlar irade ve niyetlerine
hâkim olmuş ve onları bozmuştur. Onlar o derece
bozulmuşlardır ki helak olma noktasına gelmişler,
doktorların onları tedavi etme imkân ve ihtimali
kalmamıştır.
“Kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların bu
hastalığını
çoğaltmıştır.
Söylemekte
oldukları
yalanlar sebebiyle de onlar için elim bir azap vardır.”
(Bakara, 10)
Onların şüphe pençeleri kimin iman levhasına
ilişmişse onu paramparça etmiştir. Fitne kıvılcımları
kimin kalbine sıçradıysa onu yakıcı azaba duçar etmiştir.
Aldatıcı şüpheleri kimin kulağına gelmişse kalbinin dini
77
hükümleri tasdikine mani olmuştur. Onların yeryüzündeki
bozgunculukları pek çoktur. Ama çoğu insanlar onlardan
habersizdirler.
“Kendilerine yeryüzünde fesat çıkarmayın,
denildiği zaman: Biz ancak ıslah edicileriz, derler.
Kesin olan şudur ki onlar ancak kötülük yayan
bozguncudurlar. Fakat onu fark etmezler.” (Bakara,
11-12)
Onlara göre Kur’an ve sünnete tabi olan mü’min
şekilci (zahiri) ve akıldan nasibi olmayan kimsedir. Nassa
bağlı kalan kimse ise cilt cilt kitap taşıyan merkep gibidir.
Onun tek işlevi nakilleri taşımaktan ibarettir. Onlara göre
vahiy taşıyan tüccarın malı değersizdir, makbul değildir,
vahye tabi olanlar ise akılsız ve ahmak kimselerdir.
Kendi aralarında tek başlarına kaldıklarında onlarla alay
ederler.
“Onlara insanların iman ettikleri gibi siz de iman
ediniz, denildiği vakit: “Biz hiç akılsızların iman
ettikleri gibi iman eder miyiz?” derler, biliniz ki
akılsız ve ahmak olanlar yalnız kendileridir. Fakat
bunu bilmezler.” (Bakara, 13)
Onların her birinin iki ayrı yüzü vardır; biriyle
müminlere, diğeriyle ise inkârcı kardeşlerine bakarlar. İki
ayrı dilleri vardır; birini Müslümanlara karşı yapmacık bir
şekilde kullanır, öbürünü içinde sakladığı sırrına
bırakırlar.
“Müminlerle karşılaştıkları vakit, biz de iman
ettik, derler. Hâlbuki kendilerini saptıran şeytanları
ile baş başa kaldıklarında ise, biz sizinle beraberiz,
biz ancak onlarla alay ediyoruz derler.” (Bakara, 14)
78
Tabilerini küçümseyip alaya alarak Kur’an ve
sünnetten yüz çevirirler. Şımarıklık ve böbürlenmeden
başka hiç bir işe yaramayan bilgilerine aldanarak vahyin
hükmüne boyun eğmezler. Onları daima vahiyle alay
eder halde görürsün.
“Gerçekte
Allah
onlarla
alay
eder,
azgınlıklarında onlara mühlet verir, bu yüzden onlar
bir müddet başıboş dolaşırlar.” (Bakara, 15)
Münafıklar, karanlıklar denizinde gizlice ticaret
yapmaya çıkmışlar, şüphe gemilerine binmişlerdir.
Şüpheler onları hayal dalgalarına bırakmış, gemileri
fırtınaya tutulmuş ve sonunda denizin dibini
boylamışlardır.
“Onlar hidayete karşılık dalaleti satın almışlardır.
Fakat ticaretleri kazanç getirmemiş ve doğruyu da
bulamamışlardır.” (Bakara, 16)
Hâlbuki iman ateşi onların yollarını aydınlatır. Onun
aydınlatmasıyla hidayet ve dalalet alanlarını görürler.
Sonra o nur söner. Geriye alev alev yanan bir ateş kalır.
İşte onlar o ateşle azap görürler, karanlıklarda yüzerler.
“Onların misali karanlık gecede bir ateş yakan
kimsenin misali gibidir. Ateş yanıp da etrafım
aydınlattığı anda Allah, hemen onların aydınlığını
giderir ve onları karanlıklar içinde bırakır; artık hiç
bir şeyi göremezler.” (Bakara, 17)
Onların kalp kulakları ağır şekilde sağırlaşmıştır.
İman çağrısını duymazlar. Basiret gözlerinde körlük
perdesi vardır; Kuran hakikatlerini görmezler. Dillerinde
hakka karşı söylemezlik vardır; onu ifade etmezler.
79
“Onlar sağır, dilsiz ve kördürler. Onlar geri
dönmezler.” (Bakara, 18)
Onların üzerlerine vahiy bulutu inmiştir. Onda kalp
ve ruhların hayatı vardır. Onlar yalnız ondaki azap
tehdidinin gürültüsü ile sabah akşam yapmaları gereken
yükümlülükleri duyarlar. Parmaklarıyla kulaklarını
tıkarlar, elbiselerine gömülüp kaçmaya koyulurlar.
Peşlerine düşülür, arkalarından seslenilerek herkesin
gözü önünde teşhir edilirler. Gören gözler için halleri
ortaya dökülür. Kur’an bu iki grubun halini bakanlar ve
taklit edenler olmak üzere iki misalle anlatır:
“Yahut onların durumu, gökten sağanak halinde
boşanan, içinde karanlıklar, gök gürültüsü ve
yıldırımlar bulunan yağmura tutulmuş kimselerin
durumu gibidir. O kâfir ve münafıklar yıldırımlardan
gelecek ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına
tıkarlar.
Hâlbuki
Allah,
kâfirleri
çepeçevre
kuşatmıştır.” (Bakara, 19)
Basiret gözleri tuzakta bulunan yıldırım ve onun
ışıklarına tahammül etmeye karşı zayıflamıştır. Kulakları
emirler ve yasaklardan ibaret gök gürültülerini işitmekten
aciz kalmıştır. Bu işitmelerinin ve görmelerinin fayda
etmediği bu şaşkınlık içinde kalkarlar;
“(O
esnada)
şimşek
sanki
gözlerini
çıkaracakmış gibi çakar, onlar için etrafı aydınlatınca
orada birazcık yürürler, karanlık üzerlerine çökünce
de oldukları yerde kalırlar. Allah dileseydi elbette
onların kulaklarını sağır, gözlerini kör ederdi. Allah
şüphesiz her şeye kadirdir.”(Bakara 20)
80
Münafıkların Alametleri:
Münafıkların Kur’an ve sünnette bildirilen, bazı ayırt
edici vasıfları ve alametleri vardır. İman sahipleri o
alametleri tanırlar.
Birinci alametleri: Riyadır. Riya insanın başına
gelecek en kötü hallerden biridir.
İkinci alamet ise: Allah’ın emirlerine karşı tembel
olmalarıdır.
“Namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar,
insanlara gösteriş yaparlar, Allah’ı da pek az hatıra
getirirler” (Nisa, 142), samimi olmak onlara çok ağır
gelir.
Münafıklar iki sürü arasında kalmış kararsız koyun
gibidirler. Bir o sürüye geçerler bir diğer sürüye. Hiç bir
tarafta daimi kalmazlar. Sürekli iki taraf arasında
dururlar, hep hangisinin daha güçlü ve ikballi olduğunu
gözetlerler.
“Onların arasında bocalayıp dururlar; ne onlara,
ne de bunlara bağlanırlar, Allah’ın şaşırttığı kimseye
artık asla bir çıkar yol bulamazsın.”(Nisa,143)
Münafıklar, Kuran ve sünnete uyanları gözetlerler.
Eğer Allah onlara bir fetih müyesser kılacak olsa “biz
sizinle beraberiz” derler ve bu hususta bütün güçleriyle
yeminler ederler. Şayet Müslümanların düşmanları galip
gelecek olsa bu kez onların safına geçer “Siz de
biliyorsunuz ki biz sizinle öz kardeşleriz, yakın akrabayız”
81
derler. Onları tanımak mı istiyorsunuz?
dinleyiniz. O size yeterli bilgi verecektir.
Kuran’ı
“Münafıklar sizi gözetleyip dururlar; eğer size
Allah’tan bir zafer nasip olursa, “sizinle beraber değil
miydik?” derler. Kâfirlerin zaferden bir nasipleri
olursa bu seferde onlara, “sizi müminlerden
korumadık mı?” derler. Artık Allah kıyamet gününde
aranızda hükmedecektir ve kâfirler için müminler
aleyhine asla bir yol vermeyecektir.” (Nisa, 141)
Tatlı dilleri ve güzel konuşmalarından dolayı, yalan
olmasına rağmen Allah’a yemin etmeleri sebebiyle
sözleri daima beğenilir. Hak söz konusu olunca uyur,
batıl, olduğunda ise dimdik ayakta dururlar. Yüce Allah
Kuran’da onların bu halini şöyle tasvir eder:
“İnsanların öyleleri vardır ki dünya hayatı
hakkında söyledikleri senin hoşuna gider. Hatta
böyleleri söylediklerinin kalpten geldiğine Allah’ı
şahit tutarlar. Hâlbuki onlar hasımların en
yamanıdırlar.” (Bakara, 204)
Münafıkların kendi tabilerine salık verdikleri şeyler
insanlar ve memleketlere felaket getirir. Halkı dünya ve
ahirette
kendi
menfaatlerine
olan
şeylerden
uzaklaştırmaya çalışırlar. Bir yandan, namaz, zikir, takva
ve içtihat söz konusu olunca müminlerden ayrılmazlar.
“Öte yandan dönüp gittiler mi, yeryüzünde
insanlar arasında bozgunculuk yapmak, ekinleri
tahrip edip nesilleri bozmak için koşarlar. Allah ise
bozgunculuğu sevmez.” (Bakara, 205)
82
Bunların hepsi de birbirine benzerler. Kötülüğü işler
ve tavsiye ederler, iyiliği yapmaz ve ondan men ederler.
Allah yolunda mal harcamak hususunda cimri
davranırlar. Allah defalarca onlara nimetlerini hatırlatmış,
onlar ise onu anmaktan yüz çevirmiş ve onu
unutmuşlardır. Sakınsınlar diye onların durumlarını
kullarına kaç kez bildirmiştir? O halde şu ayeti bir kez
daha dinleyelim:
“Münafık erkekler ve münafık kadınlar sizden
değil, birbirlerindendir. Çünkü onlar kötülüğü
emreder, iyilikten alıkoyarlar ve onlar ellerini sıkı
tutarlar, Allah için harcamak hususunda cimrilik
gösterirler. Onlar Allah’ı unuttular, Allah da onları
unuttu. Çünkü münafıklar fasıkların ta kendileridir.”
(Tevbe, 67)
Münafıkları vahyin açık manasını hakem tanımaya
çağırsanız bunu kabul etmezler; Kur’an ve sünnetin
hükmüne tabi olmaya davet etseniz bundan kaçarlar.
Onların gerçek yüzlerini yakından görseniz, onunla
ilahi yol arasında büyük bir mesafe bulursunuz; vahiyden
korkunç bir sapma gösterdiğini müşahede edersiniz.
“Onlara, Allah’ın indirdiğine ve peygamberine
gelin,
onlara
başvuralım,
denildiği
zaman
münafıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün.”
(Nisa, 61)
Münafıklar, akıl ve dinleri noktasında hasar
gördükten sonra nasıl felah bulup hidayete ersinler?
İman vererek küfür satın almışlarken, dalalet ve
alçaklıktan nasıl kurtulsunlar? Onların bu kârsız
83
ticaretleri ne kadarda zararlı bir ticarettir. Mühürlü saf
içkiyi verip, almayıp onun yerine ateşi almışlardır.
“Elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir
felaket gelince nasıl hemen sana gelirler de, biz
yalnızca iyilik etmek ve arayı bulmak istedik, diye
Allah’a yemin ederler.” (Nisa, 62)
Şek ve şüphe zakkumu onların kalplerinde kök
salmıştır; ondan kurtulamazlar; “Onlar, Allah’ın
kalplerindekini bildiği kimselerdir. Onlara aldırma,
kendilerine öğüt ver ve onlara, kendileri hakkında
tesirli söz söyle.” (Nisa, 63)
Helak olasıcalar, iman hakikatinden ne kadar da
uzaktırlar! Hakikat ve marifet iddialarında ne kadar
yalancıdırlar. Onların dünyaları başka, Peygamber
Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e tabi olanların dünyaları
başkadır.
Allah Azze ve Celle Kuran’ında mukaddes zatına
büyük yemin etmiştir. Basiret sahipleri bunun sebep ve
muhtevasını bilirler. Onun için de kalpleri o hususta
Allah’a olan tazim ve saygılarından dolayı son derece
hassastır.
Yüce
Allah,
dostlarını
sakındırmak,
münafıkların hallerini anlatıp uyarmak için şöyle diyor:
“Hayır, rabbine and olsun ki aralarında çıkan
anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da
verdiğin hükümden içlerinde hiç bir sıkıntı
duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe
iman etmiş olmazlar.” (Nisa, 65)
Münafıklar henüz kendilerinden istenmeden,
sözlerinin ta başında yemin ederler. Çünkü müminlerin
84
kendilerine güvenmediklerini bilirler. Kendileri hakkındaki
kötü kanaatten, yalanlarının ortaya çıkmasından
kurtulmak için yemini alet ederler. Bu imansızlar, yalan
söylerler,
sonra
duyanların
kendilerinin
doğru
söylediklerine inanmaları için de yemin ederler.
“Yeminlerini kalkan yapıp insanları Allah’ın
yolundan saptırırlar. Onların yaptıkları ne kötüdür...”
(Münafıkun, 2)
Şair der ki;
“Nifak zırh olarak akşamladı, onunla ezadan
korunulur, sözü bozmak onun devamını sağlar.”
Helak olasıcalar! Önce iman kafilesiyle birlikte
harekete geçtiler. Sonra yolun uzunluğunu ve ne kadar
meşakkatli olduğunu görünce geri döndüler. Evlerinde
tatlı bir hayat sürüp huzur bulacaklarını sandılar. Fakat
ne öyle bir hayat sürdüler, ne de o gaflet uykusundan bir
yarar gördüler. Çok geçmeden çağırıldılar; henüz
doymamış aç bir halde iken sofradan kalktılar. Artık
hesap günündeki hallerini siz düşünün. Onlar bildikleri
halde inkâr ettiler; hakkı ayan beyan gördükten sonra
ona gözlerini yumdular.
“Bunun sebebi, onların önce iman edip sonra
inkâr etmeleridir. Bu yüzden kalpleri mühürlenmiştir.
Artık onlar hiç anlamazlar.” (Münafıkun,3)
Münafıklar insanların en güzel yapılısı, en tatlı
dillisi, en nazik konuşanı fakat en bozuk kalplisidirler.
Onlar meyvesiz, yerinden koparılıp oradan geçenler
çiğnemesin diye bir duvara yaslanmış olan kütükler
gibidirler.
85
“Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider.
Konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki elbise
giydirilmiş kütüklerdir. Her gürültüyü kendi
aleyhlerine sararlar. Onlar düşmandır, onlardan
sakın. Allah onları kahretsin. Nasıl olup da
döndürülüyorlar?” (Münafıkun,4)
Münafıklar namazı ölü vaktine kadar tehir ederler.
Sabah namazını güneş doğarken, ikindi namazını da
güneş batarken kılarlar. Namazı karganın yemini
gagaladığı gibi hızlıca kılarlar. Çünkü onlar kalpleriyle
değil sadece bedenleriyle namaz kılarlar, peşindeki
takipçilerin etkisiyle sağı solu kollayan bir tilkinin sağı
solu kollaması gibi etrafı gözetirler.
Cemaate katılmazlar. Namazlarını ya evlerinde
yahut da dükkânlarında kılarlar. Biriyle hasımlaşsalar
aşırı gider, biriyle antlaşma yapsalar bozar, bir haber
verseler yalan söyler, söz verseler cayar ve kendilerine
bir emanet bırakılsa ona hıyanet ederler. Yaratılana
böyle, yaratana da bu tarzda muamele ederler. Onların
bu vasıflarını Mutaffifin Suresi’nin başı ile Tarık
Suresi’nin sonu açık-seçik anlatır. Onları Allah’tan daha
doğru kim tavsif edebilir:
“Ey Peygamber, kâfirlere ve münafıklara karşı
cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacakları
yer cehennemdir. O varılacak ne kötü bir varış
yeridir.” (Tevbe,73)
Ne gariptir ki onlar az fakat çoğunluktadırlar; zayıf
ama güçlüdürler; bilgiç ama cahildirler; Allah’ın
büyüklüğünü bilmedikleri için büyük bir aldanma
içindedirler.
86
“Onlar mutlaka sizden olduklarına dair Allah’a
yemin ederler. Hâlbuki onlar sizden değillerdir, fakat
onlar kılıçlarınızdan korkan bir toplumdur.“ (Tevbe,
56)
Müslümanlara sağlık ve zafer nasip olacak olsa bu
münafıkları üzer, günahlarına kefaret olacak bir musibet
ve kötülüğe müptela olsalar onları sevindirir ve mutlu
eder. Bu hal münafıkların ve müminlerin karakterlerini
gayet açık bir şekilde ortaya koyan bir husustur. Örnek
aldığı şahsiyet peygamber olanla, örneği münafık olanlar
elbette bir olamazlar. Nitekim Kur’an-ı Kerim bu hususu
şöylece dile getirmektedir:
“Eğer sana bir iyilik (zafer ve ganimet) erişirse
(hasetlerinden dolayı) onların fenasına gider. Ve eğer
sana bir musibet gelirse: “Biz (savaşa girmemekle)
önceden işimizi (sağlama) aldık” derler ve sevinç
içinde dönüp giderler. De ki: “Bize, Allah’ın
yazdığından başka bir şey asla erişmez. O bizim
sahibimizdir. Onun için müminler yalnız Allah’a
dayanıp güvensinler.” (Tevbe, 50-51)
Keza Cenab-ı Allah bu iki grubun durumunu ve
kalplerinde karışıklık ve kaypaklık bulunanların
saptırmasıyla yerinden oynatılamayacak gerçeği şöyle
dile getiriyor:
“Size bir iyilik dokunursa bu onları tasalandırır,
size bir kötülük dokunursa ondan ötürü sevinirler.
Eğer sabreder, Allah’tan korkarsanız onların hilesi
size hiç bir zarar veremez. Şüphesiz Allah onların
yaptıklarını kuşatmıştır.” (Al-i İmran, 120)
87
Allah münafıkların kalbinin bozukluğu ve niyetlerinin
kötülüğü sebebiyle onların itaatlerinden hoşlanmamış, bu
hususta onlara fırsat vermemiştir. O’nun düşmanlarından
yana oldukları için kendisine yakın olmalarını istememiş,
onları kovarak rahmetinden uzaklaştırmıştır. Allah’ın
vahyinden yüz çevirmişler, Allah da onlardan yüz
çevirmiş, onları mutsuz etmiş, mutlu kılmamıştır. Artık
tevbe etmedikleri sürece kurtulmaları umulmayacak
tarzda onları adaletli bir şekilde yargılamıştır.
“Eğer onlar (savaşa) çıkmak isteselerdi elbette
bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların
davranışlarını çirkin gördü ve onları (böyle cihat gibi
güzel bir amelden) geri koydu, onlara, oturanlarla
(kadın ve çocuklarla) beraber oturun, denildi” (Tevbe,
46) buyrulmuştur.
Allah Azze ve Celle münafıkların kendisine itaatten
alıkoymasını
ve
onları
kapısından
kovup
uzaklaştırmasının hikmetini anlatıp bu muamelesinin
dostlarına karşı bir lütuf ve onların mutluluğu için
olduğunu bildirerek şöyle buyurmuştur:
“Eğer içinizde (onlar da savaşa) çıksalardı, size
bozgunculuktan başka bir katkıları olmazdı ve
aranızda mutlaka fitne çıkarmak peşinde koşarlardı.
Hâlbuki içinizde de onlara kulak verecekler vardır.
(Bunları
kuşkulandırıp
büyük
bir
fitne
çıkarabilirlerdi). Allah zalimleri gayet iyi bilir.” (Tevbe,
47)
Naslar
münafıklara
ağır
gelir,
onlardan
hoşlanmazlar,
onları
taşımak
zor
geldiğinden
yüklenmekten kaçınırlar, atıp yere bırakırlar, sünnetleri
ihmal eder, muhafazaya çalışmazlar. Kendilerine hitap
88
eden nasları icat ettikleri bazı esasları bahane ederek
reddederler. Allah onların maskelerini düşürmüş, sırlarını
ifşa etmiş, kullarına ibret yapmıştır. Asr-ı sadetten sonra
münafık nesiller birbirini takip ede gelmiştir. Onun içindir
ki Allah sakınmaları için dostlarına onların sıfatlarını
açıklamış, onlar hakkında “Bunun sebebi Allah’ın
indirdiğini beğenmemeleridir. Allah da onların
amellerini
boşa
çıkarmıştır”
(Muhammed,
9)
buyurmuştur.
İşte nasların kendilerine ağır geldiği kimselerin hali
budur. Bu münafıklar nasları kendileriyle, bid’at ve
hevaları arasında bir engel olarak görürler. Nasslar
onların gözünde aşılmaz ve sarsılmaz bir kale gibidir.
Nasları batıl sözler karşılığında satarlar, bunlar
karşılığında taşları alırlar. Bu ise onların gizli açık bütün
sırlarını ifsadı demektir:
“Bunun sebebi onların Allah’ın indirdiğinden
hoşlanmayanlara, bazı hususlarda size itaat
edeceğiz
demeleridir.
Oysa
Allah
onların
gizlediklerini biliyor. Melekler onların yüzlerine ve
sırtlarına vurarak canlarını alırken halleri ne olacak?
Buna sebep onların Allah’ı gazaplandıran şeylerin
ardınca gitmeleri ve O’nu razı edecek şeylerden
hoşlanmamalarıdır. Bu yüzden Allah onların işlerini
boşa çıkarmıştır.” (Muhammed, 26-28)
Münafıklar nifak sırrını gizlerler. Ama Allah onların
nifaklarını yüz hatlarında ve dil sürçmelerinde ortaya
çıkarır ve onlara öyle bir sima verir ki, iman ve basiret
sahiplerine hiç de gizli kalmaz. Onlar sanırlar ki,
küfürlerini gizleyip kendilerini mümin gösterince sarraf ve
kuyumculardan emin olacaklar. Fakat ne mümkün?
89
Basiret sahibi, kalp parayı hakikisinden, hakkı
batıldan ayıran Allah, onların gerçek yüzlerini ortaya
koymuştur:
“Kalplerinde hastalık bulunanlar, yoksa Allah’ın,
kendilerinin müminlere besledikleri kinlerini ortaya
çıkarmayacağını mı sandılar? Biz isteseydik onları
sana gösterirdik de, sen onları yüzlerinden tanırdın.
And olsun ki sen onları, konuşma üsluplarından
tanırsın. Allah bütün işlediklerinizi bilir.” (Muhammed,
29-30)
Allah’a hesap vermek için toplanıldığı, O’nun
kullarına göründüğü, onların şaşkına döndüğü, secdeye
davet edildikleri fakat buna muktedir olamadıkları zaman
onların halleri nice olacaktır.
Kur’an-ı Kerim’de bu hususta şöyle buyurulur:
“Gözleri korku içinde yüzlerini zillet bürür. Hâlbuki
onlar sapasağlam iken de secdeye davet ediliyorlar
(fakat yine secde etmiyorlar)dı.” (Kalem, 43)
Sonra cehennem üstündeki köprüye sürüldükleri
zaman ne yapacaklardır? O köprü kıldan ince ve kılıçtan
keskindir, ayakların kaydığı yerdir. Karanlıktır; kişi onu
ancak ayak basılan yerleri aydınlatan bir nur yardımıyla
geçebilir. Bu nur ise oraya varılmadan önce insanlara
pay edilmiş olur. Müslümanlar münafıklar da dâhil olmak
üzere o nurların az ve çokluğuna göre bu köprüde
ilerleyebilirler. Münafıklar bu dünyada kıldıkları namaz,
oruç, zekât ve hac ile görünürdeki Müslümanlıklarının
nuruyla köprüye girerler. Onun tam ortasına geldiklerinde
nifak fırtınaları kopar ve ellerindeki ışıklarını söndürür.
Şaşkın
bir
halde
kala
kalırlar.
Asla
ilerleyemezler. Kendileriyle müminler arasına tek kapısı
90
olan bir sur kurulur. Ancak münafıkların o kapıyı açacak
anahtarları yoktur. Surun müminlerin bulunduğu
tarafından rahmet, münafıkların bulunduğu tarafında ise
azap vardır. Münafıklar kendilerinden ilerde bulunan
müminlere seslenirler. Onların ışıkları uzaktan yıldızlar
gibi parıldamaktadır.
“Bizi bekleyin,
alalım.”(Hadid, 13)
nurunuzdan
bir
parça
ışık
Belki şu köprüyü geçebiliriz. Bizim ışığımız söndü.
Burayı ışıksız geçmek ise mümkün değil, derler.
Müminler ise şöyle cevap verirler:
“Geriye nurların taksim edildiği yere dönün,
kendinize oradan ışık alın.” Bu hengâmede kimse
duramaz. Biz bu köprüde nasıl durabiliriz? Bu yolda
insan birbirine dönüp bakabilir mi? Dost dosta yüzünü
çevirebilir mi?
Münafıklar gurbette kişinin hemşerisine memleket
hatıralarını hatırlattığı gibi müminlere dünyadaki
beraberliklerini, sohbetlerini hatırlatırlar.
“Dünyada iken sizinle beraber değil miydik? Sizin
gibi biz de oruç tutar, namaz kılar, zekât verir, hacca
gider, Kur’an okurduk. Şimdi bizi birbirimizden ayıran şey
nedir? Farkımız nedir ki bizi geride bırakarak geçip
gidiyorsunuz? Müminler şöyle cevap verirler:
”Evet, siz dış görünüşünüz itibariyle bizimle
birlikte idiniz, ancak içiniz tamamen mülhitler ve
inkârcı zalimler ile beraber idi. Ama siz kendi
kendinizi fitneye düşürdünüz, gözlediniz, şüpheye
düştünüz ve kuruntular sizi aldattı. O çok aldatan
91
(şeytan) sizi Allah hakkında bile aldattı. Nihayet
Allah’ın emri gelip çattı. Bugün artık ne sizden ne de
inkâr edenlerden fidye kabul edilir, varacağınız yer
ateştir. Size yaraşan odur. O varılacak ne kötü bir
yerdir.” (Hadid, 14-15)
Münafıkların sıfatlarını teker teker sayıp sözü
haddinden fazla uzatmak istemiyoruz. Gerçek şudur ki,
anlatmadıklarımız anlattıklarımızdan daha fazladır.
Yeryüzünde ve toprak altında o kadar çok münafık vardır
ki,
neredeyse
Kuran’ın
tamamı
onlarla
ilgili
bulunmaktadır.
Bunların yeryüzünün her yerinde bulunduğunu
gösteren şeylerden biri de şudur ki, münafıklar ortadan
kalkacak olsa, herhalde müminler yapayalnız kalır,
geçimleri daralır, hatta çöllerde vahşi hayvana ve yırtıcı
kuşların saldırısına maruz kalırlar.
Nitekim Huzeyfe radıyallahu anh: “Allah’ım
münafıkları helak eyle” diye dua eden birine şöyle
demiştir:
“Kardeşimin oğlu, şayet münafıklar helak olsalardı,
yollarınızda insan azlığından dolayı yalnızlık çekerdiniz.”
Vallahi, ilk Müslümanların kalpleri münafıklık
korkusuyla titrerdi. Çünkü onlar münafıklığı bütün
teferruatıyla, tüm tehlikeleri ve fitneleriyle biliyorlardı. Bu
sebeple onların münafıklıkla ilgili korkuları bazen kendi
nefislerinden endişe duyma, kendilerinin münafık
olmasından korkmaya kadar varırdı.
Nitekim Ömer radıyallahu anh Rasulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem’in kendisini münafık listesinde zikredip
92
etmediği hususunda Huzeyfe radıyallahu anh’e şöyle
demiştir:
“Huzeyfe Allah aşkına söyle, Rasulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem’in sana verdiği liste içinde ben de var
mıyım?” Huzeyfe:
“Hayır, ama senden başka kimseyi bu hususta
tezkiye edemem” diye cevap vermiştir.
İbn Ebu Müleyke de bu hususta şöyle demektedir:
“Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ashabından
otuz kişiyle görüştüm. Hepsi de münafıklık konusunda
nefsinden endişe ediyordu. Hiç birisi imanının Cebrail ve
Mikail’in imanı gibi olduğunu söylemiyordu.” Bunu Buhari
nakleder.
Hasan el-Basri şöyle demiştir: “Münafıklıktan ancak
münafık endişe duymaz, ondan ancak mü’min korkar.”
Sahabeden biri: “Allah’ım! Nifak huşusundan sana
sığınırım” diye dua edermiş. Bunu duyan bazıları nifak
huşusunun ne manaya geldiğini sorunca şu cevabı
vermiş:
“Bedenin huşulu görünmesi fakat kalbin huşu
duymamasıdır”.
Allah’a yemin olsun, ilk Müslümanların kalbi iman
ve yakinle dolu idi; münafıklıktan korkuları büyük,
üzüntüleri ağırdı. Hâlbuki imanları gırtlaklarından aşağı
inmeyen, onlardan kat kat fazla sayıdaki kimseler ise
imanlarının Cebrail ve Mikail’in imanı gibi olduğunu iddia
ediyorlardı.
Nifak bitkisi iki başak çıkarır; Yalan ve riya. Bunlar
iki tomurcuktan doğarlar: Basiret zayıflığı ve azmin
zayıflığı.
93
Bu dört esas tamamlandığı zaman münafıklık bitkisi
ve binası yerleşmiş olur. Bu bitki korkunç bir uçurumun
kenarında bulunan sel derelerinden bitmiştir. Ancak
gizlenen işlerin ortaya döküldüğü, sırların açığa
çıkarıldığı, kalplerde gizlenenler ortaya konduğu ve
mezarda bulunanlar diriltilip dışarı çıkarıldığı gün hakikat
selini gördükleri zaman sermayesi nifak olanlar, bütün
kazançlarının seraptan ibaret olduğunu görürler. O serap
ki:
“Susuzluktan dili kuruyan onu gördüğünde su
sanır. Fakat yanına varınca hiçbir şey olmadığını
görür. Orada bulduğu Allah’tır. Allah ise onun
hesabını tastamam görmüştür. Allah hesabı çok
çabuk görendir.” (Nur, 39)
Münafıklar kalplerinde hiçbir hayır bulunmadığı
halde, bedenleriyle hayırlara koşarlar. Kötülük onların
yollarında yaygındır.
Hakkı duyduklarında kalpleri onu duymamak için
katılaşır; batılı görüp yalanla karşılaştıklarında ise gözleri
açılır, kulakları dikkat kesilir, işte bunlar münafıklık
alametleridir.
Ey kardeş seni ölüm bürümeden bundan sakın.
Bunlar anlaşma yapsalar bozarlar, söz verseler yerine
getirmezler, bir şey söyleseler doğruyu söylemezler,
taate davet edilseler geri dururlar. Onlara, Allah’ın
indirdiğine ve peygambere gelin, denilse çekinirler.
Nefisleri onları arzularına davet ettiği zaman ise onlara
koşarak giderler. Onları kendileri için tercih ettikleri
aşağılık, rezillik ve zararla baş başa bırak. Onların
anlaşmalarına güvenme, vaatlerine inanma çünkü onlar
yalancıdırlar. Allah’ın onlar hakkındaki şu ayetlerine
kulak ver:
94
“Onlardan kimileri de, eğer Allah lütuf ve
kereminden bize verirse, mutlaka sadaka (ve zekât)
vereceğiz ve elbette biz salihlerden olacağız, diye
Allah’a and içtiler. Allah lütfünden onlara (zenginlik)
verince ondan cimrilik edip (Allah’ın emrinden) yüz
çevirerek sözlerinden döndüler. Nihayet, Allah’a
verdikleri sözden döndükleri ve yalan söyledikleri
için Allah karşılaşacakları güne kadar kalplerine
nifak (iki yüzlülük) soktu.” (Tevbe, 75-77)
Allah’ım! Kusurlarımızı düzelterek ve hatalarımızı
örterek bizleri güvencede kıl! Bizleri hidayet bulmuş
kullarından eyle. Bizi, ana babamızı, ölüsüyle dirisiyle
bütün
Müslümanları
rahmetinle
bağışla,
ey
merhametlilerin en merhametlisi!
Allah’ın salâtı Muhammed’e, ehli beytine ve bütün
sahabelerinin üzerine olsun.
95
Münafıklara Karşı Müslümanın Görevi
Şüphesiz Allah’ın emirlerine gönül hoşluğuyla
icabet etmek her müslümanın görevidir. Bu kulluğun
hakikatidir. Allah Azze ve Celle’nin bize emrettiğine göre
ve Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in sünnetinde
zikrettiğine göre şu şekillerde muamele etmemiz
emredilmiştir;
1- Öldürmek:
Münafıkların dine karşı düşmanlıkları ve dine
öfkeleri ortaya çıkar, dine karşı açık tuzak kurarlar,
zındıklıkları belli olur. Müslümanların yöneticisine onların
boyunlarını vurması gerekir. Nitekim Peygamber
Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ashabı, Abdullah Bin
Ubey’in öldürülmesi hakkında konuşmuşlar, Peygamber
Sallallahu Aleyhi ve Sellem bundan kaçınarak şöyle
buyurmuştur; “İnsanlar; Muhammed arkadaşlarını
öldürüyor demesinler.” Fakat sahabelerin öldürme
hükmüne karşı çıkmamıştır. Kendisi ise ancak bu illet
sebebiyle kaçınmıştır. Bu konuda Allah Azze ve Celle
şöyle buyurmaktadır; “Eğer yüz çevirirlerse onları
yakalayın, bulduğunuz yerde öldürün ve hiçbirini
dost ve yardımcı edinmeyin.”(Nisa 89)
İbnul Kayyım der ki; “Şüphesiz malum bir münafığın
öldürülmemesi yalnızca Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem’in hayatında geçerli idi.”
Münafıklar,
müslümanlar
aleyhine
casusluk
yapmakta, Müslümanların haberlerini taşımaktadırlar.
Onların
cezası
öldürülmeleridir.
Nitekim
Ömer
radıyallahu anh, Hatıb’ı müşriklere haber nakleden bir
mektup yazdığı için öldürmek istemişti. Lakin Peygamber
96
Sallallahu Aleyhi ve Sellem, o bedir ehlinden olduğu için
Ömer radıyallahu anh’e mani olmuştur. Şöyle
buyurmuştu; “Belki de Allah Teâla Bedir ehlinin hâline
muttali oldu da: "Dilediğinizi yapın, sizleri mağfiret
etmişim." Buyurdu.” Ömer radıyallahu anh’ın Hatıb’ı
öldürmek istemesine karşı çıkmamıştır. Sadece onun
Bedir savaşına katılmış olması sebebiyle engel olmuştur.
Buna binaen fıkıh âlimleri casusun öldürülmesi hakkında
hükümlerini zikretmişlerdir.
2- Onlarla mücadele, onlardan sakınmak,
sakındırmak ve onları yakın arkadaş edinmemek:
Allah Teala buyuruyor ki; “Ey Peygamber!
Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı
sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir. O
ne kötü bir varış yeridir!”(Tevbe 73)
“Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş
edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla
geri durmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler.
Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından
(dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde
sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür.”(Al-i
İmran 118)
3- Onlardan yüz çevirmek:
Münafıkların eziyetlerini bulaştırmalarına izin
vermemeli veya müslüman onlarla beraber çalışıyorsa
şer’i muamelelerinde onlardan yüz çevirmesi gerekir;
“Onlar Allah'ın, kalplerindekini bildiği kimselerdir;
onlara aldırma, kendilerine öğüt ver ve onlara,
kendileri hakkında tesirli söz söyle.”(Nisa 63)
97
“Artık onlardan
murdardır.”(Tevbe 95)
yüz
çevirin.
Çünkü
onlar
4- Onları terk etmek, meclislerine katılmamak ve
onlara selam vermemek:
Münafıklara karşı onların meclisine katılmamak,
onları terk etmek ve onlara selam vermemek gibi bazı
uygulamalar yapılır. Tebük savaşından geri kalan üç
kişiye Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bunu
uygulamış, onların terk edilmesini, selam verilmemesini
ve onlarla konuşulmamasını emretmiştir. Hicret
etmeyenler de böyledir; “O halde Allah yolunda göç
edinceye
kadar
onlardan
hiçbirini
dost
edinmeyin.”(Nisa 89)
5- Onları
etmemek:
dinlememek
ve
onlarla
istişare
Allah Teala buyurur ki; “Ey Peygamber! Allah'tan
kork, kâfirlere ve münafıklara boyun eğme. Elbette
Allah her şeyi bilmekte ve yerli yerince
yapmaktadır.”(Ahzab 1)
“Kâfirlere ve münafıklara boyun eğme. Onların
eziyetlerine aldırma.”(Ahzab 48)
6- Münafıklar, nifaklarını içlerinde gizlerler.
Onların işini Allah’a havale ederiz:
Ömer radıyallahu anh der ki; “İnsanların kalplerini
araştırmakla emrolunmadık.” Nitekim sahabeler
onlardan bazılarını biliyorlar fakat hiç kimse hakkında bu
hükmü vermiyorlardı. Ömer radıyallahu anh Huzeyfe
radıyallahu anh’ı takip eder, birisi öldüğünde Huzeyfe o
98
adamın cenaze namazını kılıyorsa o da kılıyor,
kılmıyorsa o adamın cenaze namazını kılmıyordu. İşte
onların ortaya çıkarılmasına Allah Azze ve Celle kefildir;
“Kalplerinde hastalık olanlar, yoksa Allah'ın,
kinlerini ortaya çıkarmayacağını mı sandılar? Biz
dileseydik onları sana gösterirdik de, sen onları
yüzlerinden tanırdın. And olsun ki sen onları
konuşma tarzlarından tanırsın. Allah işlediklerinizi
bilir.”(Muhammed 29-30)
99
Onların Dünyadaki ve Ahiretteki Cezaları
Dünyadaki cezaları;
1- Müslümanlar tarafından kovulmaları, onların
meclisine katılınmaması ve dost edinilmemeleri. Allah
Azze ve Celle buyurur ki; “Onlar Allah'ın,
kalplerindekini bildiği kimselerdir; onlara aldırma,
kendilerine öğüt ver ve onlara, kendileri hakkında
tesirli söz söyle.”(Nisa 63)
“Artık onlardan
murdardır.”(Tevbe 95)
yüz
çevirin.
Çünkü
onlar
2- Allah’ın onları malları ve evlatları hakkında
azaplandırması; Allah Azze ve Celle buyurur ki; “Onların
malları ve çocukları seni imrendirmesin. Çünkü Allah
bunlarla, ancak dünya hayatında onların azaplarını
çoğaltmayı ve onların kâfir olarak canlarının
çıkmasını istiyor.”(Tevbe 55)
3- Öldüklerinde cenaze namazlarının kılınmaması,
kabirlerinde onlara dua edilmemesi. Allah Azze ve Celle
şöyle buyurur; “Onlardan ölmüş olan hiçbirine asla
namaz kılma; onun kabri başında da durma! Çünkü
onlar, Allah ve Rasûlünü inkâr ettiler ve fâsık olarak
öldüler.”(Tevbe 84)
4- Onlar için bağışlanma dilenmemesi. Allah Azze
ve Celle buyurur ki; “Onlar için ister af dile, ister
dileme; onlar için yetmiş kez af dilesen de Allah
onları asla affetmeyecek.”(Tevbe 80)
5-
Ya
küfürlerinden
dolayı
100
amellerinin
kabul
edilmemesi; Allah Azze ve Celle buyuruyor ki; “Onların
harcamalarının kabul edilmesini engelleyen, onların
Allah ve Rasûlünü inkâr etmeleri, namaza ancak
üşenerek gelmeleri ve istemeyerek harcamalarından
başka bir şey değildir.”(Tevbe 54)
“De ki: İster gönüllü verin ister gönülsüz, sizden
(sadaka) asla kabul olunmayacaktır. Çünkü siz
yoldan çıkan bir topluluk oldunuz.”(Tevbe 53)
Veya riya sebebiyle amellerinin kabul edilmemesi;
Allah Azze ve Celle buyurur ki; “Şüphesiz münafıklar
Allah'a oyun etmeye kalkışıyorlar; hâlbuki Allah
onların oyunlarını başlarına çevirmektedir. Onlar
namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar,
insanlara gösteriş yaparlar, Allah'ı da pek az hatıra
getirirler.”(Nisa 142)
“Bu böyledir. Çünkü onlar, Allah’ı kızdıran
şeylerin ardınca gittiler. O'nu razı edecek şeylerden
hoşlanmadılar. Allah da onların amellerini boşa
çıkardı.”(Muhammed 28)
6- Kötü akibet ve ruhlarının şiddetle çıkarılması; “Ya
melekler, canlarını alırken yüzlerine ve arkalarına
vurarak
dövecekleri
zaman
durumları
nice
olur?”(Muhammed 27)
Ahiretteki cezaları:
1- Kabirde meleklerin sualine cevap vermekten aciz
kalmaları. Sahihayn’de Esma radıyallahu anha’dan
rivayet edilen hadiste şöyle buyrulmuştur; “Münafığa
veya şüphe eden kimseye gelince “haa haa der,
bilemez (cevap vermeye güç yetiremez).”
101
2- Kıyamet gününde onların sınıfları ve görecekleri
azaplar çeşitlidir;
Allah Teala buyurur ki; “Kim de Allah'a ve
Peygamberine isyan eder ve Allah'ın koyduğu
sınırları aşarsa Allah onu da ebedî kalacağı
cehennem ateşine koyar. Onun için alçaltıcı bir azap
vardır.”(Nisa 14)
“Allah erkek münafıklara da kadın münafıklara
da kâfirlere de içinde ebedî kalacakları cehennem
ateşini vaat etti. O, onlara yeter. Allah onlara lânet
etmiştir! Onlar için devamlı bir azap vardır.”(Tevbe
68)
“Çünkü Allah münafık erkeklerle münafık
kadınlara, müşrik erkeklerle müşrik kadınlara azap
edecek, mümin erkeklerle mümin kadınların da
tevbelerini kabul edecektir. Allah çok bağışlayıcıdır,
çok merhamet edicidir.”(Ahzab 73)
“Münafıklara, kendileri
olduğunu müjdele!”(Nisa 138)
için
acı
bir
azap
“Kazandıkları günahın cezası olarak, artık az
gülsünler, çok ağlasınlar.”(Tevbe 82)
“Onlardan vazgeçin, çünkü onlar murdardır.
Kazandıkları işlerin cezası olarak varacakları yer de
cehennemdir.”(Tevbe 95)
“Bugün artık ne sizden ne de inkâr edenlerden
fidye kabul edilir, varacağınız yer ateştir. Size
yaraşan odur. Orası ne kötü bir dönüş yeridir!”(Hadid
15)
102
“Şüphesiz ki münafıklar, cehennem ateşinin en
aşağı tabakasındadırlar. Onlara bir yardım edici de
bulamazsın.”(Nisa 145)
103
Nifaktan Çıkış Yolu
Münafıkların sıfatları sayılmıştı. “Peki
kurtuluş yolu ve çaresi nedir?” diye sorulabilir.
bundan
Cevap; müslümanın münafıkların sıfatlarını bilmesi
ve bunlardan uzak durması gerekir. Eğer bu sıfatlardan
birine
düşmüşse
hastalık
ağırlaşmadan
tedavi
uygulamalıdır. Nifaktan kurtulmak için bu sıfatları bilmek
yetmez, bilakis şunlarla amel edilmesi gerekir;
1- İhlâs; kim riyayı, gösterişi
Allah Azze ve Celle için halis kılar;
sadece Allah'a tahsis ederek,
ancak Allah'a ibadet etmekle,
(Beyyine 5)
terk ederse amelini
“Hâlbuki onlar, dini
Allah'ı birleyerek,
emrolunmuşlardır.”
2- Allah’a sarılmak, nifaktan Allah’a tevbe etmek,
bozduklarını ıslah etmek; “Şüphesiz ki münafıklar,
cehennem ateşinin en aşağı tabakasındadırlar.
Onlara bir yardım edici de bulamazsın. Ancak tevbe
edenler, durumlarını düzeltenler, Allah'a sarılanlar ve
Allah için dinlerine samimi olarak bağlananlar
müstesna. İşte bunlar müminlerle beraberdirler.
Allah, müminlere büyük bir mükafat verecektir.”(Nisa
145-146)
3- Allah’a, Rasulüne ve Müminlere dostluk, Allah’a
Rasulüne ve müminlere düşmanlık edenlerden
uzaklaşmak; “Erkek ve kadın bütün müminler
birbirlerinin dostları ve velileridirler.”(Tevbe 71)
“Sizin asıl dostunuz Allah'tır, O'nun Resulüdür
ve namazlarını kılan zekâtlarını veren ve rükû eden
104
müminlerdir.”(Maide 55)
“Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri
dost edinmeyin. Kendi aleyhinizde Allah'a apaçık bir
delil mi vermek istiyorsunuz?”(Nisa 144)
“Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiçbir
topluluğun Allah'a ve peygamberine karşı kanunlar
koymaya kalkışan kimselerle sevişir bulamazsın;
babaları veya oğulları, kardeşleri veya akrabaları
olsalar bile. İşte Allah'ı öyle kimseleri sevmeyen bir
topluluğun kalplerine imanı yazmış ve kendilerini
tarafından bir ruh ile desteklemiştir. Onları içlerinde
sonsuza dek kalmak üzere altından ırmaklar akan
cennetlere koyacaktır. Allah onlardan hoşnut olmuş,
onlar da O'ndan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar,
Allah'ın taraftarıdırlar. Uyanık ol ki, Allah'ın
taraftarları hep kurtuluşa erenlerdir.”(Mücadele 22)
4- Doğruluk; “Ey iman edenler! Allah'tan korkun
ve doğrularla beraber olun.”(Tevbe 119) Nifakın rüknü
yalan ise, imanın da alameti doğruluktur. Kim yalanı terk
ederse nifakın esasını terk etmiş olur. Böylece
doğrulukla süslenir.
5- Allah yolunda cihad veya ona hazırlık yapıp
cihad etmeyi arzu etmek; “Allah'a ve ahiret gününe
inananlar, mallarıyla ve canlarıyla cihad etmeyi görev
bildiklerinden (zaten geri kalmak için) senden izin
istemezler. Allah o muttakilerin kimler olduğunu
bilir.”(Tevbe 44)
“Eğer onlar (savaşa) çıkmak isteselerdi elbette
bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların
davranışlarını çirkin gördü ve onları geri koydu;
105
onlara "Oturanlarla (kadın ve çocuklarla) beraber
oturun!" denildi.”(Tevbe 46)
Sahihu Müslim’de geçen hadiste Rasulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur; “Kim
savaşmaz veya savaşmayı arzu etmezse nifaktan bir
şube üzere ölür.”
6- İbadetleri tembellik etmeden ve usanmadan
yerine getirmek; mazeret haricinde namazları cemaat ile
kılmaya devam etmelidir. İbn Mesud radıyallahu anh der
ki; “Ancak nifakı malum bir münafığın cemaatle namaza
gelmediğini görürdük.”
Tirmizi, Enes radıyallahu anh’den rivayet ediyor;
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu ki; “Kim
kırk gün ilk tekbiri kaçırmadan cemaatle namaz
kılarsa onun için iki beraat yazılır; cehennemden
beraat ve nifaktan beraat.” Nitekim münafıklar
üşengeçlikleriyle bilinirler. Namaza ancak üşenerek
kalkarlar. Allah Teala müminleri ise şöyle vasfeder;
“Şüphesiz o (sabır ve namaz), Allah'a saygıdan
kalbi ürperenler dışında herkese zor ve ağır gelen bir
görevdir.”(Bakara 45)
7- İyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak;
münafıkların şiarı ise kötülüğü emretmek ve iyiliği
yasaklamaktır. Allah Teala müminler hakkında buyurur
ki; “Erkek ve kadın bütün müminler birbirlerinin
dostları ve velileridirler. İyiliği emrederler, kötülükten
vazgeçirirler.”(Tevbe 71)
8- Allah’ın emirlerine teslim olmak; Allah’ın ve
Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hükmüne teslimiyet
106
göstermek. Allah Teala buyurur ki; “Aralarında hüküm
vermesi için Allah'a ve Resulüne davet edildiklerinde
müminlerin sözü ancak "işittik ve itaat ettik"
demeleridir. İşte bunlar asıl kurtuluşa erenlerdir.”(Nur
51)
9- İçi ve dışı düzeltmek; Kim dışını ıslah eder, içini
ifsat ederse o münafıktır. Nifak ancak iç alemin fesada
uğraması sebebiyle yalnız dış görünüşün ıslah
edilmesidir.
10- Allah’ı çokça zikretmek; münafık Allah’ı ancak
çok az zikreder. Ka’b radıyallahu anh der ki;
“Kim Allah’ı çok zikrederse nifaktan uzaklaşır.”
İşte bunlar bazı umumi meselelerdir.
yapılması gereken pek çok şey dahil edilebilir.
Buna
Amaç; içiyle ve dışıyla Allah’a itaat edip istikamet
üzere olmak, içiyle ve dışıyla Allah’ın yasaklarından
sakınmaktır. Allah Azze ve Celle, razı olduğu ve sevdiği
amellere muvaffak kılsın.
Senin izzet sahibi Rabbin, onların isnat etmekte
oldukları vasıflardan yücedir, münezzehtir. Gönderilen
bütün peygamberlere selam olsun! Âlemlerin Rabbi olan
Allah'a da hamd olsun!
107
İçindekiler:
Mütercim’in Takdimi ............................................... 1
Müellifin Mukaddimesi ............................................ 3
Selef’in Nifak’tan Korkusu ...................................... 7
Nifak’ın Tarifi: ....................................................... 11
Nifakın Fert ve Topluma Tehlikesi ........................ 15
Münafıkların Sıfatları ............................................ 18
1- Müslümanları Bırakıp da Müşriklere Yardım
Etmek: ......................................................................... 18
2- Müminlere Değil de Kafirlere Dostluk: .............. 22
3- İnsanlar Tarafından Konulmuş Kanunlarla
Hükmederler:............................................................... 26
4- Allah, Rasulü ve Müminler ile Alay Etmek: ....... 29
5Müminlerin
Musibetine
Sevinmeleri
ve
Zaferlerinden Dolayı Üzülmeleri: ................................. 32
6- Kötülüğü Emreder ve İyiliği Yasaklarlar: ........... 33
7- Müminlerin Namuslarını Lekelemek: ................ 35
8- Küfür Merkezleri İnşa Etmek, Allah Yolundan
Alıkoymak ve Müslümanları Bölmek: ........................... 37
9- Düşman Hesabına Casusluk: ........................... 39
10- Yalan Haberler Yaymak: ................................ 41
11- Zelil, Korkak ve Zayıf Olmalarına Rağmen
Müminlere Karşı Kuvvet İzhar Ederler; ........................ 42
12- İki Yüzlüdürler: ............................................... 44
13- Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e Söz ve
Fiil İle Eziyet Etmek: .................................................... 45
14- Yalan: ............................................................ 47
15- Hıyanet: ......................................................... 50
16- Vaadi ve Ahdi Bozmak: .................................. 50
17- Cimrilik: .......................................................... 51
18- Gösteriş (Riya): .............................................. 52
19- İbadetlerde Tembellik: .................................... 53
20- Cihadı Veya Bunu Arzu Etmeyi Terk Etmek: .. 55
21- Büyüklenmek (Kibir): ...................................... 56
108
22- Konuşmalarında Küfrü İzhar Etmeleri Veya Ona
Koşuşturmaları: ........................................................... 57
23- Hasımlaşmada Ahlaksızlık Yapmak: .............. 59
24- Kendileri Kafir Olduğu Gibi Müslümanların da
Kafir Olmalarını İsterler:............................................... 60
25- Günahların Ardından Solumak: ...................... 61
26- Tövbeyi Ertelemek: ........................................ 61
27- Ölümden Sonra Dirilişten Şüphe Etmek: ........ 61
28- Allah’ın Bağışlayıcılığı İle Aldanmak: .............. 61
29- Bazı İşlerde Kâfirlere İtaat Etmek: .................. 62
30- Allah’ın Yardımına Güvenmemeleri ................ 63
31-Allah’ı Hükmünde İtham Etmeleri: ................... 63
32- Karşı Oldukları Halde Hakkı Dinler ve İcabet
Eder Gibi Görünürler; .................................................. 63
33- Onlar Düşünmezler ve Günahlardan Tevbe
Etmezler: ..................................................................... 65
34- Onlar Misak Verdikten Sonra Allah’ın Ahdini
Bozarlar ....................................................................... 65
35- Allah’ın Riayet Edilmesini Emrettiği Şeyleri Terk
Ederler: ....................................................................... 65
36- Ensar’a Buğz Etmek:...................................... 66
37- Allah’ın Yolundan Alıkoymak: ......................... 66
38- Hevalarına (Arzularına) Tabi Olurlar: .............. 68
39- Yapmadıkları Şeylerle Övülmeyi İsterler:........ 68
40- Müminlere Kötülük Çemberi Kurmak: ............. 69
41- Dinde Şüphe Etmek: ...................................... 69
42- Cuma Namazını Üç Kere Terk Etmek: ........... 70
43- Onlarda Güzel Gidişat Ve Dinde Anlayış Bir
Araya Gelmez: ............................................................ 70
44- Ali Bin Ebi Talib’e Buğz Etmek: ...................... 70
45- Ahlaksız Konuşmak:....................................... 71
46- Konuşmada Derinleşmek: .............................. 71
47- Müzik: ............................................................ 71
48- Ezanı İşittikten Sonra Zaruret Olmadan
Mescitten Çıkmak: ....................................................... 72
109
49- Kadının Mazeretsiz Olarak Ayrılmayı veya
Boşanmayı İstemesi: ................................................... 73
Münafıkların Alametleri: ....................................... 81
Münafıklara Karşı Müslümanın Görevi ................. 96
Onların Dünyadaki ve Ahiretteki Cezaları ........... 100
Nifaktan Çıkış Yolu............................................. 104
İçindekiler: .......................................................... 108
110
Download