toplumsal hareketler ve kamu politikalarına katılım

advertisement
TOPLUMSAL HAREKETLER VE KAMU
POLİTİKALARINA KATILIM: AKSU DERESİ VE
ÇEVRESİ KORUMA BİRLİĞİ ÖRNEĞİ
Arş. Gör. Abdulkadir AKSOY
Sakarya Üniversitesi
Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü
[email protected]
Giriş
Toplumsal hareketler, mevcut sistemin demokratik bir yapıda olmaması nedeniyle
yöneticiler üzerinde baskı kurarak karar alma mekanizmasını etkilemek amacı ile
oluşabilir. Genel bir ifade ile toplumsal hareketler, kendi amaçlarını kamuoyu
gündemine taşımak isteyen az ya da çok organize olmuş bireylerin etkinliklerini
ifade eden bir kavramdır. Toplumsal hareketlerin çıkış nedeni, bu hareketin içinde
yer alan bireylerin, siyasi parti ve dernek şeklinde örgütlenmiş kolektif aktörler gibi
siyasal sistemde karar alma sürecine katılacak araçlardan yoksun olmalarıdır (Kılıç,
2009: 154 -155).
Katılımcı bir yönetimin ve kamu politikası oluşturmanın toplumsal hareketler
aracılığıyla sağlanacağı, artık demokratik teori alanında genel kabul görmektedir
(Sanlı, 2005: 24). Başka bir ifade ile eğer toplumsal hareketler yok olmaya
başlamışsa, bu durum sıradan insanların kamu politikasına katılmasına yarayan
büyük bir aracın da yok olduğunu bizlere bildirir. Toplumsal hareketlerin yükselişi
ve alçalışı demokratik fırsatların genişlemesine ya da daralmasına işaret eder (Tilly,
2008: 17). Yani demokrasi, toplumsal hareketlerin kurumsallaşmasının hem aracı
hem de sonucu olarak kabul edilebilir (Sanlı, 2003: 12).
Toplumsal hareketler ile ilgili önemli çalışmaları olan Charles Tilly, toplumsal
hareketlerin bir politika aracı olduğunu belirterek, onun kamu politikası belirlemede
önemli bir unsur olduğunu vurgulamakta ve toplumsal hareketlerin genel
karakterini şu şekilde ortaya koymaktadır (Tilly, 2008: 64 -67): yerel olarak
kökleşmiş kamu politikası türleriyle kıyaslandığında, toplumsal hareketler ölçek,
süreklilik ve etkinlik bağlamında büyük ölçüde politik girişimcilere bağlıdır.
Günümüz toplumsal hareketleri gündelik hayatla iç içe geçmiş küçük gruplardan
oluşan bir ağ şeklindedir. Bu gruplar nükleer politikalara karşıtlık, barış, kürtaj,
kadın hakları gibi belirli konular temelinde ortaya çıkmaktadır. Bu hareketler her ne
kadar küçük gruplardan oluşsa da hareket ağı karşılıklı değiş -tokuş sistemidir. Yani
kişilerin veya bilgilerin ağ boyunca sirkülâsyonu gerçekleşmektedir (Melucci, 1999:
96
Abdülkadir AKSOY
92). Bu değişimlere vurgu yaparak “yeni toplumsal hareketler” teorisi ilk defa
Fransız sosyolog Alain Touraine tarafından geliştirilmiştir. Touraine’e göre (2007:
216) yeni toplumsal hareketlerin ekonomik durum ve ilişkileri dönüştürme ilkeleri
yoktur. Ayrıca bu hareketler her bireyi, yalnızken veya topluluktayken olsun,
özgürlüğünü ve sorumluluğunu kazancın ve rekabetin mantığına karşı savunurlar.
Fakat aynı zamanda neyin iyi veya kötü, normal ya da anormal olduğuna karar
veren, izin veren ya da yasaklayan bir düzene karşı savunurlar.
Kamu politikalarına ve kamusal kararlara katılım konularının literatürde son
yıllarda giderek daha fazla önem kazandığı söylenebilir. 1990’lı yıllarda
Bergama’da siyanürle altın aranmasına yönelik ve 1990’ların ikinci yarısında
Susurluk olayı sonrası yürütülen toplumsal kampanyalar ve son yıllarda yükselen
çevreci hareketler bağlamında yaşanan gelişmeler (Gezi Parkı Eylemleri ve nükleer
santral karşıtı eylemler gibi) kamu politikalarına katılımın sadece teorik olarak
değil, aynı zamanda pratik açıdan da ciddiye alınması gereken bir konu olduğunun
kanıtı olarak gösterilebilir. Toplumsal hareketler bağlamında kamu politikalarına
katılım olgusu açısından yürütülen çalışmalarda elde edilen bulgular incelendiğinde
politikaya yönelik protestoların incelenmesinin mevcut politikayı anlamayı
kolaylaştıracağı görülmüştür. Özen ve Özen (2010) Bergama’da siyanürle altın
aranmasına karşı ortaya çıkan ve gelişen protestoları bu bağlamda ele almıştır. Bu
çalışmada ise, birbiriyle ilişkili iki olgu olarak “kamu politikalarına katılım” ve
“toplumsal hareketler”, Türkiye’deki HES politikaları açısından inceleme konusu
yapılmıştır. Çalışmanın önemi, toplumsal hareketlerin kamu politikasını etkileyip
etkilemediği konusunu birincil veriler (odak grup görüşmesi) aracılığıyla
sergilemesidir.
TÜRKİYE’DE TOPLUMSAL HAREKETLERİN GELİŞİMİ VE KAMU
POLİTİKASINA KATILIM
Türkiye’de toplumsal hareketler kamu politikasına katılmasının önünde bir takım
engeller olduğu görülmektedir. Yukarıda da ifade edildiği üzerebu engeller,
Türkiye’de yönetimde gizlilik ve kapalılık geleneğinin hâkim olması, kamu
politikası oluşturmada güçlü bürokrasinin etkisi, çatışmacı siyasal iklim, askeri
vesayet, yargının müdahalesi ve politikalarda elitlerin güçlü etkisi olarak tebarüz
etmektedir. Dolayısıyla Türkiye’de kamu politikası bu faktörlerin toplamı ile
oluşturulduğundan bireylerin, sivil toplumun ve toplumsal hareketlerin kamu
politikasını etkilemesi çok kısıtlı olarak gerçekleşmektedir.
Özellikle güçlü bürokrasinin kamu politikası oluşturmadaki rolü ile katı
merkeziyetçi ve devletçi siyaset anlayışı, kamu politikasına katılımın önündeki en
büyük engeller olarak görülmektedir. Özellikle 1980’li yıllardan bugüne değin,
ulusal ve uluslar arası alanda görülen siyasi ve iktisadi değişimleri dışarıda tutarsak,
Türkiye’deki kamu politikası sürecinin geleneksel olarak en belirgin özelliğinin
“merkezilik” olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla kamu politikalarının siyasal
seçkinler ve bürokratlar tarafından belirlendiği bu sistemde toplumsal hareketler
TOPLUMSAL HAREKETLER VE KAMU POLİTİKALARINA KATILIM: AKSU DERESİ VE
ÇEVRESİ KORUMA BİRLİĞİ ÖRNEĞİ
97
gibi devlet dışı toplumsal kesimlerin kamu politikalarına katılmaları pek mümkün
olmamıştır (Özen ve Özen, 2010: 40 -41).
ÇALIŞMANIN YÖNTEMİ
Çalışmanın bu bölümünde bir toplumsal hareket olarak nitelendirilebilecek “Aksu
Deresi ve Çevresi Koruma Birliği”nin aktif üyeleri ile yapılan “odak grup
görüşmesi”(Focus Group Meeting) bağlamında genelde devletin özelde ise kamu
kurumlarının HES projelerine yönelik uygulanan politikalar üzerinde pozitif veya
negatif olarak ne denli etkili olabildikleri sorgulanmaya çalışılmıştır. Başka bir
ifadeyle Aksu Deresi üzerindeki HES’ler ve bunlara yönelik toplumsal hareketlerin
etkileri ifade edilmiştir.
Burada, yarı yapılandırılmış sorular üzerinden hareketle “odak grup görüşmesi”
yöntemi izlenmiştir. Bu uygulamayla genel olarak şu sorulara cevap aranmıştır:

Bu eylemler nasıl ortaya çıktı?

Hangi tür eylemler gerçekleştirildi?

Niçin örgütlenme ihtiyacı duyuldu?

Bu eylemlere bürokratların ve siyasilerin yaklaşımı nasıl oldu?

Bu eylemler neticesinde mevcut kamu politikasını etkilenebildi mi?
Yapılan bu uygulamada görüşme koordinatörlüğünü bu çalışmanın da yazarı olan
Abdulkadir Aksoy üstlenirken raportörlüğünü ise Yusuf Çifci gerçekleştirmiştir. Bu
görüşmenin katılımcıları ise Düzce/Gölyaka Hacısüleymanbey Köyü Muhtarı
Cemal Aykut ile köy sakinlerinden ve aynı zamanda bu sivil inisiyatifin
gönüllülerinden olan Servet Gültepe, Turan Aydın ve Tayfun Habiçoğlu’dan
oluşmuştur.
Esasen, aşağıda da görüldüğü üzere Aksu Deresi’nin gündelik hayata dönük
etkilerinin bir anlamda söz konusu sivil inisiyatifin önemli bir sebebini oluşturduğu
söylenebilir. Buradan hareketle, yapılan görüşmenin içeriğine geçilerek toplumsal
hareketlerin kamu politikalarına etkileri noktasında söz konusu toplumsal hareketin
HES politikasına katılımının sağlanıp sağlanamadığı irdelenmiştir.
AKSU DERESİ VE ÇEVRESİ KORUMA BİRLİĞİ ÜYELERİYLE
YAPILAN ODAK GRUP GÖRÜŞME BULGULARI
HES Karşıtı Eylemlerin Ortaya Çıkış Süreci
Burada, öncelikle eylemlerin nasıl ortaya çıktığına yönelik bir soru yöneltilerek
eylemlerin hem diğer sivil toplum örgütlerinin oluşumundan farkının hem de bir
toplumsal hareket olarak nasıl geliştiğinin tespiti yapılmak istenmiştir. Dolayısıyla
yapılan bu eylemlerin öncelikle bir toplumsal hareket olup olmadığı, çalışmanın
ikinci bölümünde ele alınan yeni toplumsal hareketlerin oluşumuyla bağlantılı
98
Abdülkadir AKSOY
şekilde ortaya konulmuştur. Bu bağlamda katılımcılardan Servet Gültepe (S. G)
eylemlerinin çıkış noktasına işaret eden düşüncelerini şöyle ifade etmektedir:
“Bakın biz şu yüzden harekete giriştik. Biz HES’lerin doğayı bu kadar tahrip
edeceğini bilmiyorduk. Bu tahribat sadece suyun kesilmesinden dolayı değil aynı
zamanda alanda oluşan inşaatın çevreye verdiği zarardır. Yani biz bu işin bu
kısmını düşünmüyorduk. Biz sadece suyun kesileceğini düşünüyorduk. ……
Bakın ben kişisel olarak neden bu hareketin içinde yer aldım. İnşaat alanını gittim
gördüm ve müthiş etkilendim bunlar tamam. Ama ben şunu da gördüm. Ben 63
yaşındayım. Buralarda daha evler yokken her türlü meyve ve doğal güzellikten
faydalanarak yaşadık. Ama benim küçük torunum büyüyor. Ben elektrik
üreteceğim diye onun geleceğinden çalamam. Çünkü bu beni vicdanen yaralıyor.
Böyle bir şey olamaz. Burada şunu da söylemek gerekir ki ben HES projelerine
genel olarak karşı değilim ama bizim içinde olduğumuz örnekteki gibi olanlara
karşıyım çünkü bu HES’ler ekolojik ve sosyal yapıyı bozmakta çünkü bu 28
yerleşim biriminde yaklaşık 66 bin nüfus var bu 66000 nüfusun yaklaşık yüzde
doksanı tarımla geçinmekte ve bu tarım suya dayalı bir tarım yani sen bunu
elinden alıyorsun nasıl etkilenmesin…”
Bu ifadelerden de çıkarılabileceği gibi Aksu Deresi’ne yönelik HES eylemlerinin
nirengi noktasını çevre hassasiyetinin oluşturduğu söylenebilir. Burada
katılımcıların mevcut durum karşısında biraz da duygusal yaklaştıkları görülebilir.
Fakat burada daha çok vurgulanan şey HES’lerin doğaya verdiği tahribat
üzerindedir. Zira doğanın tahrip edilmesini haklı olarak kendi yaşam alanlarının da
tahribi saymaktadırlar. Ayrıca bu tahribatın boyutunun sadece doğayla sınırlı
kalmayacağı, aynı zamanda tarımın, endemik bitki örtüsünün ve bazı balık
türlerinin de zarar göreceğini düşünmekteler. Dolayısıyla bütün bu tahribatlar
sonucunda sosyo -ekonomik yapının da zarar göreceğine ve insanların göç etmek
zorunda kalacaklarına yönelik bazı kaygılar taşıdıkları da görülmektedir. Nitekim
HES projesinin negatif bir tezahürü olarak ortaya çıkan bütün bu endişe verici
düşünceler yerel halkı kendiliğinden bir şekilde HES karşıtı eylemler yapmaya
yöneltmiştir. Böylece yeni toplumsal hareketlerin bir türü olarak çevreci hareketler
tarzında bir oluşumun içerisine girilmiştir. Bütün bu anlatılanlardan sonra bir
toplumsal hareket olarak nitelendirilebilecek bu sivil inisiyatifin ortaya çıkışı ve
amacı açık bir şekilde görülmektedir.
HES Politikalarına Karşı Kullanılan Eylem Türleri
“Aksu Deresi ve Çevresi Koruma Birliği” çerçevesinde yapılan eylem türlerinin
irdelenmesiyle beklenen şey, toplumsal hareketleri oluşturan eylemlerin türlerini
ortaya koymaktır. Eylem türleri, hareketin niteliğini ortaya koyması açısından
önemli görülmektedir. Bu konuyla ilgili “hangi tür eylemler yaptınız?” sorusu
üzerine Tayfun Habiçoğlu (T. H. ) şunları aktarmıştır:
“Pek çok eylemler yaptık. İlkönce “Bilgi Edinme Kanununa” göre pek çok kamu
kurumundan bilgi edinme istedik ve bunları yaparken olabildiğince kalabalık
gitmeye çalıştık ve her gittiğimizde basın açıklamaları yaptık. Çünkü ses
getirmesini istedik. Bunları önce Düzce yerelde sonrada ulusal çapta kamuoyu
oluşturabilmek için yaptık. Davayı açtıktan sonra Düzce Gölyaka’da bir imza
TOPLUMSAL HAREKETLER VE KAMU POLİTİKALARINA KATILIM: AKSU DERESİ VE
ÇEVRESİ KORUMA BİRLİĞİ ÖRNEĞİ
99
kampanyası başlattık. Bir hafta boyunca stant kurarak imza topladık ve bu
Gölyaka tarihinde ilk görülen bir toplumsal hareket türüdür. Çünkü Gölyaka bu
tür eylemlere hiç alışık değildir. Tabii ki bunları yaparken aslında yapmaya
başlamadan önce bizimle aynı konumda olan ve HES’lere itiraz eden farklı
toplumsal hareketlerle de görüşüp onlarla da iletişime geçtik. Bunlar;“Derelerin
Kardeşliği”, “Munzur”, “Kastamonu Loç”, “Karadeniz İsyandadır” grubu çevre
mühendisleri odaları,jeoloji mühendisleri odalarıdır. Çünkü onların
tecrübelerinden birikimlerden faydalanmaya çalıştık. Ankara da çevre
mühendisleri toplantısına katıldık. İstanbul'da “Suyun Özelleştirilmesine Hayır
Platformu” toplantısına katıldık. Yine Kadıköy’de Kadıköy halk eğitim
merkezinde bir dayanışma gecesi yaptık. Bu farklı müzik gruplarından oluşan bir
etkinlikti. Yine Sakarya'ya dava açmaya gittiğimizde olabildiğince kalabalık
giderek orada basın açıklaması yaptık. Bu süreçle ilgili işleyişi sürekli takip
ederek kurumların hataları hakkında suç duyurusunda bulunduk. ”
Buradan hareketle Aksu Deresi üzerinde yapılan ve yapılacak olan HES’lere
yönelik eylemlerin çeşitlilik gösterdiği söylenebilir. Bunlar genellikle, çalışmanın
ikinci bölümünde belirtilen toplumsal hareket eylem türleri ile örtüşen eylemlerdir.
Yani imza kampanyası1, toplu halde basın açıklamaları, halk konseri organize etme,
yöresel halk oyunları sergileme ve protesto gösterisi gibi eylem türleri
gerçekleştirilmiştir. Eylemler ile amaçladıkları şeyin aslında yerelde ve ulusal
düzeyde kamuoyu oluşturup, yöredeki HES’ler ile ilgili farkındalık oluşturmak
olduğu söylenebilir.
HES’lere Yönelik Eylemlerin Örgütlenmesi
Aksu Deresi Üzerindeki HES’lere karşı gerçekleştirilen eylem türleri yöredeki yerel
vatandaşlardan oluşan kişiler tarafından gerçekleştirilmiştir. Görüşmede
katılımcılar, eylemlerinde sadece su kaynaklarının kesilecek olması ve çevrede
oluşan ve oluşacak tahribata karşı mücadele ettiklerini, bunun dışında siyasi ve
ideolojik bir beklenti ile yaklaşmadıklarının altını çizdiler. Katılımcılardan T. H.
konu ile ilgili şunları dile getirmiştir:
“Bizim bu noktada belki diğer toplumsal hareketlerden farkımız hareketimizin
tamamen yerel ölçekte başlaması ve sadece buradaki HES'lere yönelik itirazlardan
oluşmasıdır. ………. Biz 85 kişi ile dava açarken, o 85 kişiyi oluşturan kişilerin
tamamı bu yöre de yaşayan insanlardan oluşmaktaydı. Bu insanların içinde de
değişik partilere oy vermiş kişiler bulunmaktaydı. ”
Bu ifadelerden hareketle, gerçekleştirilen eylemlerdeki temel kaygının “su” olarak
dile getirildiği söylenebilir. Bu eylemleri gerçekleştirirken dağınık ve bireysel bir
uğraş yerine, kalabalık ve organize olmayı hedeflediklerinden bahsederek “Birlik”
kurmalarını S. G. Şu şekilde dile getirmiştir:
“35 kilometrelik aksu deresinin etrafında 28 tane yerleşim yeri bulunmaktadır.
Bunun 2 si Hendek ve Gölyaka ilçeleri, diğer 26 tanesi ise irili ufaklı köylerdir.
Bu 26 köyün hemen hemen tamamı tarımla uğraşır ve suya müthiş ihtiyaç duyan
1
Bu eylem türü, görüşme katılımcılarının ifadesine göre Gölyaka tarihinde ilk defa
gerçekleşmiştir.
100
Abdülkadir AKSOY
zirai faaliyetlerle uğraşırlar. Mesela; çilek ve fındık, bunlar nemli ortamları seven
bitkilerdir. Biz bu 28 yerleşim yerini dolaştık ve 28 yerleşim yerinden beşer
kişiden oluşan kişilerde ilk toplantımızı burada yaptık. Yani bizim bu köyde
yaptık. O yüzden bu işin biraz da merkezi yeridir burası ve burada kendimize göre
bir yönetim seçtik. Bu yönetim HES'lere karşı ne yapacağımızı tespit edecek
gerekli girişimleri yapacaktı. ”
Bu bağlamda Aksu deresi üzerindeki HES’lere karşı oluşan tepkiler, hızlı bir
biçimde kamuoyu oluşturabilmek için örgütlenme yoluna gitmişlerdir. Aksu Deresi
ve Çevresi Koruma Birliği işte bu vesileyle ortaya çıkmıştır. Birlik dikey
örgütlenme yerine yatay örgütlenme yoluna gitmiştir. Yukarıda bahsedilen yerleşim
biriminin hepsinde yaşayanlar Birliğin üyesi olabilmektedirler.
HES Karşıtı Toplumsal Harekete Bürokratların ve Siyasetçilerin Yaklaşımı
HES’lerin yörede bir sorun olarak algılanması ve itirazların başlaması ile bu
eylemleri gerçekleştiren kişiler sık sık bürokratlar ve siyasetçilerle muhatap
olmuşlardır. Bu durumda bürokratların kimi zaman ilgisiz, kimi zaman aşağılayıcı
bir tutum sergilemeleri, bu oluşumun üyelerini “vatandaşlık”, “yöneten -yönetilen”
kavramlarını sorgulamaya itmiştir. Konu ile ilgili S. G. şunları dile getirmiştir:
“Bakın ben size farklı bir şey söyleyeyim. Biz bu güne kadar hep ne bilirdik bu
işleri yapan DSİ genel müdürlüğüdür. Fakat öğrendik ki kesinlikle orası değil.
Yine biz bu süreçte şunu gördük ki burada yerel kamu kurumlarının da hiçbir
yetkisi yok. Biz buradaki birkaç arkadaşla gittik. Kimse bizimle görüşmüyor ve
sanki biz yabancı bir devletin ajanıymışız gibi davrandılar. ”
Ayrıca, hem yerel yönetici hem de HES karşıtı eylemlerde yer alan
Hacısüleymanbey Köyü Muhtarı da kamu kurumlarının, bürokratların ilgisizliğini
şu şekilde ifade etmiştir:
“Sanki geleceğimizi haber almışlar gibi herkes kaçışıyorlar. Yerelde de durum çok
farklı değil. Bizi görünce kendi aralarında geldi yine nöbetçi çevreciler diye dalga
geçmeye çalışıyorlar.”
Katılımcıların bürokrasi ile ilgili temel düşünceleri genellikle bürokrasinin
aleyhinde gözükmektedir. Siyasetçiler ile ilgili en temel yakınma ise ilgisizlik
olarak ortaya çıkmaktadır. Konu ile ilgili T. H. şunları belirtmiştir:
“Siyasi partiler aslında şöyle davranıyor: Günlük siyaseti kurtarmanın peşindeler.
Yani seçim öncesi buraya geldiklerinde de hepsi bize “çok iyi çalışıyorsunuz, çok
iyi faaliyetlerde bulunuyorsunuz” diyorlar. Fakat biz onlara somut taleplerde
bulunduğumuzdan ilgilenmiyorlar. Tabi bu sorun sadece bizim buranın sorunu
değil. Düzce’de pek çok daha başka HES projelerine karşı davalar devam etmekte.
Ama Düzce gibi muhafazakâr bir alanda bunların bu eylemleri görülmesi, pekte
alışıldık değil. Çünkü muhalefetin kuvvetli olduğu bir yerde ve gelenekte böyle
şeyler normaldir. Ama bizde değil. Çünkü bizde devlet kutsaldır. Devlet ne
yaparsa haklıdır. Bu coğrafyada genelde bu düşünce hâkimdir. Fakat çok
enteresan bir şekilde burada karşı duruşlar sergilendi. Burada hiçbir zaman bir
araya geleceği düşünülemeyen (etnik yapısından dolayı) pek çok ilişkisiz köyler
HES’lerden dolayı bir araya geldi. Bunun sebebi de suydu. Çünkü bu herkesin
TOPLUMSAL HAREKETLER VE KAMU POLİTİKALARINA KATILIM: AKSU DERESİ VE 101
ÇEVRESİ KORUMA BİRLİĞİ ÖRNEĞİ
bildiği ve söylediği gibi su tabiatın ve doğanın yaşamın kaynağıdır. Bu bağlamda
siyasilerden somut talebimiz aslında bir su raporu çıkarılmasıydı. Yani Düzce ile
ilgili dereleri derelerin debileri ve bu dereler üzerinde kurulan HES lerin varsa
doğaya tahribatın( ki biz olduğunu düşünüyoruz fakat olmaya da bilir)
belirtilmesini istedik. ”
Buradan hareketle katılımcıların, siyasetçilerin güvensizlik ve ilgisizliklerinden
yakındıkları söylenebilir. Siyasetçilerin daha çok, gündelik siyaseti kurtarmanın
peşinden gittiklerini, bu bağlamda kendilerine oy getireceğini düşünmedikleri
toplumsal bir alan karşı kayıtsız davrandıklarını ifade ederek genel olarak
memnuniyetsizliklerini dile getirmişlerdir. Katılıma dayalı politika oluşturma ile
çok da örtüşmeyen bu yaklaşımla ilgili olarak T. A. şunları ifade etmiştir: “Biz bu
eylemler süresince çok zorlandık. Çünkü karşı taraf (devlet) hem sağır, hem kör
hem de dilsiz davrandı. ”
HES’lere Karşı Yürütülen Eylemlerin Politikaya Etkisi
HES’lere yönelik toplumsal hareketlerin politikaya etkisi, kamu politikasına katılım
düzeyi hakkında da bilgi vermektedir. HES’lere yönelik tepkiler, politikaları
özellikle yargı aracılığıyla etkileyebilmektedir. Bu bağlamda katılımcılardan T. H.
eylemlerinin sonuçları ile ilgili soruya şöyle karşılık vermiştir:
“Biz aslında mahkemeye başvururken 2 farklı dava açmıştık. Birincisi ÇED
raporundan muaf olmasının iptali içindi, fakat reddedildi. Diğeri de plan iptal
davasıydı oda reddedildi. Fakat biz ÇED raporu ile ilgili olan dava için Danıştay'a
temyiz başvurusunda bulunduk. Ama bizim yaptığımız eylemlerin kamu
kurumlarında veya yerel yönetimler üzerinde herhangi bir etkisi oldu mu bunu
açıkçası bilmiyoruz. Fakat mutlaka olmuştur. Özellikle kurumların yapması
gereken işleri belki daha dikkatli yapmaları konusunda onları sıkıştıran
mekanizma olabilir. Bir başka noktası ise buradaki HES projesini yürüten şirket
çevreye karşı biraz daha duyarlı olmak zorunda kaldı. Çünkü onların hatalarını
gördüğümüzde hiç vakit kaybetmeden ilgili kurumlara götürdük. Kısmen de olsa
parça parça şirkete cezalar kesildi. Belki böyle bir faydası oldu. Bir başka faydası
da şu oldu: Burada yeni başlayacak HES projesi için ÇED raporuna muaf
olmasına rağmen, ÇED raporu istendi. Bu ise bizim valiliği bu kadar
sıkıştırmamızın sonucu olarak oradaki HES komisyonu tarafından oluşturuldu. ”
Yukarıdaki ifaden hareketle HES’lere yönelik tepkilerin ve eylemlerin sonucu şu
şekilde ifade edilebilir; öncelikle yargı buradaki durumda şimdilik politikanın
yönünü değiştirecek bir müdahale yapmamıştır. Bu hareket üyelerinin açtıkları
davalar reddedilmiştir. Bir diğer husus ise, eylemlerin bürokratlar ve kamu
kurumları üzerindeki sonucu ile ilgilidir. Katılımcılar düşük düzeyde de olsa kamu
kurumlarının işleri savsaklamak yerine, işlerin daha iyi yürümeye başladığı kanısı
taşımaktalar. Ayrıca, politikanın uygulayıcısı olan özel şirketin hukuk dışı eylem ve
işlemlerini şikâyet ederek, para cezaları kesilmesi sağlanmıştır. Bu durum, şirketi
çevreye karşı daha dikkatli uygulamalar yürütmeye zorlamaktadır.
102
Abdülkadir AKSOY
SONUÇ
Toplumsal hareketlerin kamu politikasını kendi beklentileri yönünde değiştirebilme
yeteneği, içsel ve dışsal pek çok faktöre bağlıdır. İçsel faktörler temelde hareketin
dile getirdiği talepler, plan ve taktikler ve örgütlenme biçimlerinden müteşekkildir.
Dışsal faktörler ise temelde, mevcut politikayı korumak isteyecek, kamu veya özel
aktörlerin toplumsal harekete karşı tepkileri ve hatta sürdürecekleri “karşı mücadelesi” olarak ifade edilebilir. Bu sebeple, bir toplumsal hareketin kamu
politikası üzerindeki etkisinin incelenmesi için, bu hareketin meydan okuduğu,
sorguladığı ve değiştirmek istediği politikayı korumak ve sürdürmek isteyen
aktörlerin tepkisinin irdelenmesi oldukça önem kazanmaktadır. Bunlara ilave
olarak, dışsal faktörlerin incelenmesinde, dışsal faktörü bundan ibaret olarak
görmeyip, sosyo -ekonomik yapı ile kurumsallaşmış siyasi yapının da ele alınması
gerekli olarak görülmektedir (Özen ve Özen, 2010: 37 -38).
Yukarıda görüşmenin bulguları çalışmanın temel sorunları üzerinden
detaylandırılmıştır. Görüldüğü üzere kamu politikasına katılım ile ilgili beklentiler
değişmektedir. Fakat HES politikasında özellikle örnek olayda değinildiği üzere
zaman zaman katılımın önünde engeller oluşmaktadır. Özellikle kamu
politikalarının uygulayıcısı olarak görülen bürokrasinin kamu politikasına katılımın
önünde en büyük engel ve direnci oluşturduğu ifade edilebilir. Bu durumda
katılımcı politika üretmenin gereği olarak, sivil oluşumların, baskı gruplarının ve
özellikle de politikanın birincil muhataplarının beklenti, görüş ve isteklerinin, karar
alıcılar tarafından dikkate alınması gerekmektedir.
KAYNAKÇA
Kılıç, S., (2009). Kamuoyu oluşum sürecinde sosyal hareketler ve medya. Niğde
Üniversitesi İİBF Dergisi, 2(2), 150-167.
Melucci, A. (1999). Çağdaş hareketlerin sembolik meydan okuması. Çayır, K.
(Edt.), Yeni Sosyal Hareketler, (s. 81 -108), İstanbul: Kaknüs Yayınları.
Özen, H. & Özen, Ş. (2010). Kamu siyasaları ve toplumsal hareketler: Türkiye’de
protesto hareketlerinin madencilik siyasasına etkileri. Amme İdaresi
Dergisi, 43(2), 33-64.
Sanlı, L. (2005), Politik Kültür ve Toplumsal Hareketler, İstanbul: Alan Yayıncılık.
Sanlı, L. (2003). Türkiye’de toplumsal hareketler. Sanlı, L. (Edt.), Toplumsal
Hareketler Konuşuyor, (s. 9-32), İstanbul: Alan Yayıncılık.
Tilly, C. (2008), Toplumsal Hareketler 1768-2004, Çev: Düz, O., İstanbul: Babil
Yayıncılık.
Touraine, A. (2007), Bugünün dünyasını anlamak için yeni bir paradigma, İstanbul:
Yapı Kredi Yayınları.
Download