PROTEİN KALİTESİNİN BELİRLENMESİ Gıdaların protein

advertisement
PROTEİN KALİTESİNİN BELİRLENMESİ
Gıdaların protein kalitesinin belirlenmesinde proteinin aminoasit bileşiminin
ve
sindirilebilirliği etkilidir.
Aminoasit bileşimi
Proteinler aminoasit bileşimlerine göre 3’e ayrılır.
1- Tam proteinler
Esansiyel aminoasitleri dengeli ve yeterli oranda içerirler. Bu proteinler tek başlarına
hem büyümeyi hem de yaşamayı sağlarlar. Sütte bulunan kazein tam proteine güzel bir
örnektir. Bütün hayvansal gıdalar tam protein niteliğinde olmasına karşın hayvansal bir
protein olan jelatin triptofan içermez.
2- Kısmen tam proteinler
Yaşamayı sağlar, fakat büyümeyi sağlamayan proteinlerdir. Bunlar esansiyel
aminoasitleri dengeli ve yeterli oranda içermez. Buğday proteini olan gliyadin lizinden,
baklagillerdeki legumin methioninden fakirdir.
3- Tam olmayan proteinler
Bu proteinler ne yaşamayı ne de büyümeyi sağlayamazlar. Mısırdaki zein bu
proteinlere bir örnektir. Çünkü zein hem lizin hem de triptofandan fakirdir.
Bitkisel proteinler genel olarak esansiyel aminoasitleri tam olarak içermedikleri için
diyette yer aldıkları zaman protein ihtiyacını karşılayamazlar. Fakat bitkisel proteinler
birbirlerinin tamamlayıcısı olduklarında esansiyel aminoasit açığını kapatabilirler. Bu
proteinlere tamamlayıcı proteinler adı verilir. Örneğin buğday lizin yönünden yetersizdir,
fakat metiyonin ve sistein yönünden zengindir. Buna karşılık fasulye lizin yönünden oldukça
zengin olmakla birlikte, metiyonin ve sisteini yeterli düzeyde içermez. Bu durumda buğday
ve fasulye birbirinin tamamlayıcısı proteinlerdir.
Sindirilebilirlik
Gıdalara uygulanan işlemler ve depolama koşulları bileşimlerindeki aminoasitlerin
parçalanmasına neden olur, sindirilebilme özelliğini etkiler.
Gıdalara uygulanan işlemlerin proteinlere etkisi
Et proteinleri—olgunlaşma---nativ proteinler parçalanır.
Soya fasulyesi---pişirme---tripsin inhibitörü yıkımlanır.
Yumurta----pişirme---- avidin parçalanır.
Gıdaların depoda uzun süre bekletilmesiyle lizin azalır.
Unun NCl3 ile beyazlatılması sırasında toksik etkili methionin sulfoximid oluşurr.
Soya fasulyesi ve süt tozu uzun süre depoda bekletilirse kükürtlü a.a.ler değişikliğe uğrar.
Lizin, arjinin ve histidin azalır.
Karbohidratların karboksil grubu+A.A.lerin amino grubu = Maillard reaksiyonu
Sulu salamurada nitrit ilavesi lizini olumsuz etkiler.
Radyasyonla muhafazada ekzojen a.a ler parçalanır.
AMİNOASİTLERİN DEĞERLENDİRİLEBİLİRLİĞİ
Yüksek kaliteli bir protein esansiyel aminoasitleri yeterli ve dengeli içermeli, esansiyel
olmayan aminoasitlerin sentezi için iyi bir nitrojen kaynağı olmalı ve kolay sindirilmelidir.
Aminoasit bileşimi dengeli, protein oranı yüksek bile olsa sindirim oranı düşükse proteinin
kaliteli olmasından söz edilemez. Protein kalitesinin ölçülmesinde birçok yol izlenebilir.
Kimyasal skor veya aminoasit skoru: Gıda proteinlerinin kalitesinin belirlenmesinde
uygulanan basit bir yoldur.
Kimyasal skor veya aminoasit skoru: 1 g test proteinindeki esansiyel aminoasit (mg)/1 g
referans proteindeki esansiyel aminoasit (mg)
Biyolojik Değerlik (BV): Vücutta tutulan Nitrojenin ,absorbe edilen Nitrojene oranıdır.
Yumurta proteininin biyolojik değerliği 100’dür. Yani absorbe edilen yumurta proteinin
tamamı organizmada tutulmuştur. Mısır proteinin biyolojik değerliği ise 60’tır (Tablo ).
BV: (Vücutta alıkonulan nitrojen / Absorbe edilen nitrojen) x 100
Net Protein Kullanımı (NPU): Net protein kullanımında organizmada diyette yer alan
proteinin kullanılma oranı belirlenir. NPU’nun saptanmasında belirli miktarda protein verilen
organizmadan atılan nitrojen oranı göz önüne alınır.
NPU:
(Vücutta alıkonulan Nitrojen/ Diyetle alınan Nitrojen ) x 100
Protein etkinliği oranı (PER): Bu oranda organizmanın proteinden yararlanma oranı
belirlenir. Gıda proteininin aminoasit kompozisyonu, sindirilebilirliği ve değerlendirilebilirliği
ölçülür. PER özellikle çocuk mamalarının protein kalitesini belirlemede kullanılır.
Protein etkinliği oranı (PER): Kazanılan vücut ağırlığı / Tüketilen protein miktarı
Tablo 3 - Bazı gıdaların Biyolojik Değerliği (BV)
Gıda
BV
Yumurta akı
Bütün yumurta
Süt
Et
Jelatin (Triptofan yetersiz)
Soya fasulyesi
Nohut (Metiyonin yetersiz)
Bütün buğday ve yulaf (Lizin yetersiz)
Mısır (Lizin ve triptofan yetersiz)
Fasulye (Metiyonin yetersiz)
100
95
85
75
25
75
65
65
60
40
BESLENMEDE GÜNLÜK PROTEİN İHTİYACI
İnsan ve hayvanlarda organizmanın proteine olan ihtiyacı nitrojen dengesinin belirlenmesi
ile sağlanır. Nitrojen dengesini saptamak için gıdalarla organizmaya alınan nitrojen ile
ekskretlerle (idrar, tırnak, feçes, deri, saç, menstrüasyon, ejekülasyon vb) atılan nitrojen
hesaplanır. Bunun normal şartlarda eşit olması gerekir. Örneğin günlük alınan protein 90
gramsa bunun 10 gramı fekal yolla, 75 gramı üriner yolla, 5 gramı da diğer (epitel, saç, tırnak,
terleme vb) yollarla organizmadan atılır.
Azot Dengesi= Alınan azot (g) - Atılan azot (g)
Diyetle alınan protein ve dolayısıyla N az olur, atılan N fazla olursa nitrojen dengesi
negatif olur. Bu durum her yaşta açlık halinde ve hastalarda görülür.
Diyetle alınan protein dolayısıyla N miktarı çok olur, atılan N az olursa nitrojen dengesi
pozitif olur. Organizma diyetteki proteini dolayısıyla nitrojeni alıkoyuyor demektir. Bu durum
sporcularda, büyümede, emzirmede, hamilelerde görülür (Şekil 15).
N Dengesi
Pozitif
Çocuklarda
Hamilelerde
Emzirmede
İyileşme döneminde
Eşit
Normal şartlarda
Negatif
Açlık halinde
Hastalarda
Kas gelişiminde
Şekil 15- Azot Dengesi
Yetişkinlerde günlük protein ihtiyacı kg başına 0.8 g dır. Protein ihtiyacının
belirlenmesinde kişinin kilosu değil olması gereken ideal kilo göz önüne alınarak hesaplama
yapılır. Bu durumda tetişkin erkeklerde ortalama 56 g, yetişkin kadınlarda ortalama 46 g
protein günlük olarak alınmalıdır. Büyüme çağında, ağır fiziksel stres altında ve çocuklarda
protein ihtiyacı artmaktadır. Tablo 4’de çocuklarda protein ihtiyacı verilmiştir.
Tablo 4 - Çocuklarda protein ihtiyacı
Yaş
Protein ihtiyacı (g/kg vücut ağırlığı)
0-6 ay
1.52
7-12 ay
1.5
1-3 yaş
1.1
4-8 yaş
0.95
9-13 yaş
0.95
14-18 yaş
0.85
Toplam protein içerisinde hayvansal protein miktarı ise aşağıda belirtildiği şekildedir.
1- Erişkinlerde ½ ’si veya daha fazlası
2- Çocuklarda ve ergenlik çağında 2/3-3/4’ü
3- Yaşlılarda en az ½ si
4- Tedavi ve iyileşmede 2/3’ü
5- Hamilelerde ve emziren kadınlarda
2/3’ü
VEJETARYEN BESLENME
Vejetaryen beslenme farklı gruplara ayrılan bir beslenme şeklidir (Tablo 5). Hayvansal
gıdaları ve hayvansal ürünlerle yapılan gıdaları kesinlikle tüketmeyen vegan grubu vejetaryen
beslenenler beslenme bilimine göre sağlıklı yaşayamazlar.
Tablo 5 - Vejetaryen çeşitleri
Tip
Tüketilen hayvansal gıdalar
Tüketilmeyen gıdalar
Semi-vejetaryen
Süt ürünleri, yumurta, tavuk, balık
Kırmızı et
Pesko-vejetaryen
Süt ürünleri, yumurta, balık
Kırmızı et
Lakto-ovo vejetaryen
Süt ürünleri, yumurta
Et
Lakto vejetaryen
Süt ürünleri
Yumurta, Et
Ovo vejetaryen
Yumurta
Süt ürünleri, Et
Vegan
Hiçbiri
Hayvansal gıdaların tümü
BESLENME BOZUKLUKLARI
Kwashiorkor: Protein eksikliğine bağlı beslenme bozukluğudur. Kwashiorkor
hastalığı, nişasta oranı yüksek, protein oranı düşük yiyeceklerle beslenen çocukları; özellikle
de sütten kesildikten sonra doğrudan bu tür yiyeceklerle beslendiklerinde etkileyen bir
hastalıktır. Gelişmekte olan ülkelerin kırsal bölgelerinde, açlık nedeniyle ya da gelişme
dönemi ve hastalık sonrası gibi vücudun daha fazla proteine gereksinim duyduğu durumlarda
yaygın olarak görülür.
Belirtileri bitkinlik, saçlarda kızıllaşma, karında ve yüzde şişmeye yol açan sıvı
tutulumudur, ishal, kansızlık ve deride döküntü yaygın olarak görülür; davranışsal gelişim
yavaşlar, kalıcı gelişim geriliği ortaya çıkabilir.
Vücudun sıvı topladığı Kwashiorkor hastalığı, genellikle, protein oranı düşük yetersiz
beslenmenin başka bir biçimiyle, vücudun enerji ve protein gereksinimi için kendi dokularını
parçaladığı marasmusla ilgilidir. Tedavisi, protein takviyesi ya da yüksek oranda protein
içeren bir beslenme biçimidir.
1- Ödemler
2- Büyümede duraklama
3- Psikolojik semptomlar
4- Kaşeksi, deri altı yağ tabakasında azalma
5- Saçlarda depigmentasyon
6- Anemi, karaciğerde büyüme
7- Barsak mukozasında atrofi, diyare
8- Gri ve pul pul dökülen deri
Marasmus: Tam açlık halinde görülen beslenme bozukluğudur. Marasmus genel
olarak protein-kalori yetersizliği sonucu görülür. Bu tip çocuklar ya uzun süre hiç ek
yiyecek verilmeden yalnız anne sütü ile beslenmişlerdir ve anne sütü genellikle ilk aylardan
itibaren yetersizdir veya erken memeden kesilmiştir. Ağlayan çocuğu tatmin için çok az
şekerli su, lokum ve sulu süt gibi yiyecekler verilmiştir. Ayrıca tekrarlayan enfeksiyonlar
çocuğun beslenmesini daha da güçleştirmiştir. Bu durumda çocuk, uzun süre kalori
gereksinimini karşılayamadığı için kendi dokularını harcamaktadır. Marasmus, protein-enerji
yetersizliğinin yol açtığı bir hastalıktır. Anne sütünün yetersizliği, ek besinlerin verilmeyişi,
verilenlerin miktarca azlığı, kalitesizliği gibi nedenlerle enerji-protein gereksinimi
karşılanamayan çocuklarda görülür. Enerji-protein yetersizliğinde dokular yıkılmaya başlar,
büyüme durur ve çocuk zayıflamaya başlar, tedavi edilmezse bir deri bir kemik kalır. Bu
çocuklarda bütün besin öğelerinin yetersizliği söz konusudur. Marasmik çocuklar dirençsiz
olduğundan kolay hastalanırlar; bu, durumu daha da kötüleştirir. Beslenme bozukluğu ve
hastalıkların etkileşimi sonucu çocuk kaybedilir. Marasmus görülen çocuk kendi yaşı için
verilen standart ağırlık ölçülerinin çok altında, kaşeksi görünümdedir. İleri durumlarda yüz
ihtiyarlamış şekildedir, ödem olmamasına karşın vücuttaki su miktarı özellikle hücre dışı suyu
fazladır. Marasmik çocuklarda normallere göre amonyağın üre halkasına geçişi azdır. Alınan
az azotun vücutta birikme oranı normallerden daha yüksektir. Bu durum az miktardaki
proteinle bu çocukların uzun süre nasıl yaşabildiklerini açıklamaktadır. Belirtiler
kwashiorkora ilave olarak
1- Beden ağırlığının normalin % 60 altında olması
2- Kaşeksi, deri altı yağ tabakasının hiç bulunmaması
3- Ödemler şeklindedir.
SÜT PROTEİNLERİ
İnek sütü proteinleri, toplam proteinin % 78’ini oluşturan ve bir fosfoprotein olan
kazein ile % 7’lik bir bölümü kaplayan serum proteinleri olmak üzere iki gruba ayrılır (Şekil
16). Serum proteinleri -laktoglobulin (% 8.5), -laktalbumin (% 5.1), immunglobulin (%1.7)
ve serum albuminlerini içerir. Buna ilave olarak % 5 oranında protein olmayan nitrojen
(NPN), serbest peptitler ve aminoasitleri içerir. Süt aynı zamanda çok düşük miktarda
peroksidaz, asit fosfataz, alkali fosfataz, xantine oksidaz ve amilaz enzimlerini içerir.
Sütün başlıca proteini olan kazein yağsız sütten 20°C’de pH 4.6 da elde edilen
fosfoproteindir. Diğer proteinler serum proteinleri ise klasik laktoglobulin ve laktalbumin
fraksiyonları halinde ya amonyum sülfatla yarı doyurularak ya da magnezyum sülfatla tam
doyurularak elde edilir.
Bu separasyon sadece sıcaklık işlemi görmemiş sütte yapılabilir. Süt kaynatılırsa
serum proteinlerinin % 80’i pH 4.6’da kazein ile birlikte presipite olur. Bu özellik süt ve süt
ürünlerine uygulanan sıcaklığın derecesini belirlemede kullanılır.
Total protein (% 3.2)
pH 4.6’ya asitleştirilir ve filtre edilir.
Presipite kazein (% 2.5)
Serum proteinleri (% 057)
(NH4)2 ile ½ saturasyon
MgSO4 ile tam saturasyon
Filtre edilir.
Presipite laktoglobulin
(% 0.13)
Laktalbumin
(% 0.44)
Şekil 16. Süt proteinlerinin separasyonu
Kazein sütün içerisinde sferik, 30-300 mm çapında partikül tarzındadır. Kazeinin
sütten separasyonunda asitle presipitasyonun yanısıra, rennet veya NaCl ile doyurma işlemi
de uygulanabilir.
Elde edilen kazeinin kompozisyonu separasyon yöntemine göre değişir. Nativ formda
kazein miselleri fazla miktarda kalsiyum ve fosfor, düşük oranda magnezyum ve sitrat içerir
ve miseller genelde kalsiyumkazeinatfosfat veya kalsiyumfosfokazeinat olarak bulunur. Süte
asit eklendiğinde pH 4.6 da miseldeki kalsiyum ve fosfor ayrılır ve kazein tuzlarından
tamamiyle arınır. NaCl ile doyurarak presipitasyonda ise kalsiyum ve fosfor ayrılmaz.
Rennetle muamelede ise sınırlı bir proteoliz meydana gelir ve kazein parakazein ismini alır.
Kazein elektroforez ile ,  ve  fraksiyonlarına ayrılır. Oranları sırasıyla % 75, % 22 ve %
3’tür. En önemli fraksiyonu olan -kazein birçok alt fraksiyona ayrılır.
-kazeinin bir
bölümü kalsiyum iyonları ile presipite olur ve “kalsiyuma duyarlı kazein” veya s kazein
şeklinde isimlendirilir. Kalsiyuma duyarsız kazein veya -kazein ise kazein misellerinin
stabilitesini sağlar ve rennet ilavesi sırasında miselden ayrılır.
Süt serum proteinleri laktalbumin ve laktoglobulin olmak üzere iki ana bileşenden
oluşur. Laktoglobulin, globulin karakterinde bir protein içerir. Bu protein -laktoglobulin
olarak isimlendirilir. Ve serum proteinlerinin önemli bir kısmını oluşturur. Molekül ağırlığı 36
000 dir. -laktoglobuline ilave olarak -laktalbumin içeren laktalbumin serum proteinlerini
oluşturan bir diğer proteindir.
-laktoglobulin lisin, lösin, glutamik asit ve aspartik asitten zengindir. Sistein içeren
tek süt proteinidir. Bundan dolayı içerdiği serbest sülfhidril grupları süte sıcaklık işlemi
uygulandığında pişmiş lezzeti verir.
-laktalbumin 16 000 molekül ağırlığındadır ve triptofandan zengindir.
Immunglobulinler euglobulin ve pseudoglobulin olmak üzere ikiye ayrılır. Bu
proteinlerin düzeyi kolostrumda yüksektir. Buzağılarda kolostrumla alınan bu proteinler
hiçbir değişikliğe uğramadan kan dolaşımına transfer olur ve bağışıklıkta aktif rol oynar.
Immunglobulinler sütte IgM, IgA ve IgG olmak üzere 3 çeşittir. IgG, IgG1 ve IgG2 şeklinde
fraksiyonlara ayrılır.
ET PROTEİNLERİ
Kas proteinlerinin % 60.5’ini myofibriler proteinler, % 29’unu sarkoplazma proteinleri
ve % 10.5’ini bağdoku proteinleri oluşturur.
Myofibriler proteinler
Miyosin
Kalın filament proteinidir. Kontraksiyonda rol alan miyofibriler proteinlerin % 5060’ını oluşturur. Molekül ağırlığı 500 kdalton’ dur. İzoelektrik noktası pH 5.4 tür. Miyosinde
aktine göre daha fazla prolin bulunduğundan daha lifli karakterdedir. Tripsin ile muamele
edildiğinde 350 000 molekül ağırlığına sahip ağır meromiyosin (H-meromiyosin), 150 000
molekül ağırlığına sahip hafif meromiyosin (I-meromiyosin) olarak ikiye ayrılır. Bir yapı
proteini olan miyosinin H-meromiyosin bölümü enzimatik etkileri olan bir proteindir.
Miyosin ATP’nin parçalanmasını sağlar, aynı zamanda ATP’de bulunan 3 fosfor asit
molekülü de enzimatik etki ile parçalanır ve ADP ile serbest fosfor asit molekülü meydana
gelir. Oluşan enerji kas kontraksiyonunda kullanılır.
Aktin
İnce filament proteinidir. Molekül ağırlığı 42 000 dir. Miyofibriler proteinlerin % 2025’ini oluşturur. İzoelektrik noktası pH 4.7 olan aktin prolince zengindir. Aktin kontraksiyon
sırasında ATP ile bağlandığında globuler yapıda olduğu için G-aktin, ATP’nin
parçalanmasından sonra fibriler yapıya döndüğü için F-aktin olarak isimlendirilir.
Kontraksiyon sırasında miyosin G-aktin ile birleşir ve aktinomiyosin oluşur. Aktinomiyosin
oluşumuyla kasta sert ve uzamayan bir yapı gelişir. Canlı kasta ise dinlenme halinde
aktinomiyosin tekrar aktin ve miyosine dönüşür. Postmortem fazda ette rastlanan protein
aktinomiyosin karakterindedir.
Troponin ve tropomiyosin
Tropomiyosinin izoelektrik noktası pH 5.1’dir. Miyofibriler proteinlerin % 810’ununu oluşturur. Prolin oranı az olduğundan lifli bir yapı gösterir. Molekül ağırlığı 70
kdalton’dur.
Troponin globuler yapıdadır. Yüksek oranda prolin içerir. Miyofibriler proteinlerin %
8-10’ununu oluşturur.
Diğer miyofibriller proteinler konnektin, miyomesin, -aktinin, desmin, vimentin ve
synemin’dir.
Sarkoplazma proteinleri
Kas dokudaki toplam proteinin % 29’unu oluşturan sarkoplazma proteinleri
miyoglobin ve birçok enzimden oluşan 50 kadar bileşen içerirler.
Miyoglobin
Kas dokunun kurumaddesi ortalama % 1 oranında kırmızı-mor renkli bir pigment olan
miyoglobin içerir. Bu oran kırmızı ve beyaz ette oldukça farklılık gösterir. Miyoglobin 168
kdal molekül ağırlığında peptit zincirlerinden oluşmuştur. Pigmentte bulunan heme,
hemoglobindeki gibi Fe++ protoporfirin şeklindedir.
Miyoglobin oksijenle reversibl bağlanma yeteneğinde olduğundan oksijen taşınması
görevini yapar. Oksijen bağlama yönünden kıyaslandığında miyoglobin hemoglobinden daha
üstündür.
Bağdoku proteinleri
Kollagen
Memeli hayvanların toplam proteinlerinin % 20-25’i kollagendir. Bağdokunun ana
proteini olan kollagen çiğ etin sertliğini vermesine karşın, sıcaklık işleminden sonra etin
yumuşamasında etkin rol oynar. Kollagen suda uzun süre veya asitte kısa süre kaynatmakla
jelatine dönüşür ve kolay sindirilebilir hale gelir. Pepsin tarafından yavaş parçalanır. Kollagen
yapı olarak glikoprotein olup glikoz ve galaktoz içerir. Bileşimindeki aminoasitlerin 1/3’ü
glisin, 1/3’ü hidroksiprolin ve prolindir. Kollagende bulunan hidroksiprolin miktarı toplam
kollagene göre % 13-14 olup bu oran sabittir. Bu nedenle, et ve et ürünlerinde bağ doku
miktarının belirlenmesinde hidroksiprolin analizinden yararlanılır.
Elastin
Kollagene göre bağdokuda daha az bulunan proteindir. Kimyasal etkilere ve ısıya karşı
çok dayanıklı olan elastin esneme yeteneğine sahip elastik liflerden oluşmuştur. Ligamentlerin
ve damar duvarlarının yapısına girer. Kas dokudaki oranı azdır. Alanin, valin, leucin ve
isoleucinden zengindir. Suda erimez, ısıtılmakla jelatine dönüşmez. Pepsin ve tripsin
enzimlerinden çok az etkilenir. Pankreastan salgılanan serin protease elastase enzimleri ile
hidrolize olur.
Bağdoku proteinleri arasında keratin ve retikülin de sayılabilir.
BALIK PROTEİNLERİ
Balık proteinleri suda kolay eriyen sarkoplazma proteinleri, az eriyebilen miyofibriller
ve erimeyen bağdoku proteinleri olmak üzere 3 gruba ayrılır.
Balık iskelet kası bağdoku tabakaları arasında kısa fibrillerden oluşmuştur. Balık
kasındaki bağdoku miktarı memeli dokusuna kıyasla daha azdır. Balık kas dokusunda da
memeli kas dokusundaki gibi miyosin, aktin, aktomyosin, tropomiyosin gibi benzer
proteinleri bulunur. Kas enzimlerinin çoğunu içeren eriyebilir proteinlerin miktarı toplam
proteinin % 22’si kadardır. Balık kasındaki bağdoku miktarı memeli kasına göre daha az ve
farklı özelliktedir. Bu da balık etinin kırmızı ete kıyasla daha yumuşak olmasına neden olur.
YUMURTA PROTEİNLERİ
Yüksek biyolojik değerliğe sahip yumurta proteinleri yumurta sarısı ve yumurta beyazı
olarak iki gruba ayrılır. Yumurta beyazı Tablo 6’da da görüldüğü gibi farklı proteinler içerir.
Bu proteinlerden bazıları farklı özelliklere sahiptir. Örneğin; lizozim antibiyotik, ovomukoid
tripsin inhibitörü, ovomusin hemaglutinasyonu inhibe edici, avidin biotini, konalbumin ise
demiri bağlayan etki gösterir. Proteinlerin bu etkileri yumurtayı bakteriyel invazyondan
korur.
Yumurtanın toplamında % 10-11, kuru maddede ise % 83 oranında protein vardır. En
çok bulunan protein bir fosfoprotein olan ovalbumindir. İki glukozamin bileşiği ve dört
mannoz grubu olmak üzere polisakkarid olarak çok az karbonhidrat içerir. Molekül ağırlığı 45
000 olan ovalbumin sıcaklıkla denatüre olur. Konalbuminin molekül ağırlığı 70 000 dir.
Demiri bağlar ve antimikrobiyel özelliğe sahiptir. Mikroorganizmalar için hayati öneme sahip
olan demirin kullanılması böylece önlenmiş olur. Proteinlerin demiri bağlama özelliği sıcaklık
ile denatürasyon işlemi sonucu kaybolur. Demir ferrik form halinde bağlanır. Demiri bağlayan
gruplar olan amino, karboksil, guanidin ve amidler bloke olduğunda demir bağlama özelliği
de kaybolur. Bir tripsin inhibitörü olan ovamukoid mannoz ve glukozamin içeren, 27 000-29
000 molekül ağırlığında bir glikoproteindir. Bu protein sıcaklıkla denatürasyona yüksek
direnç gösterir. Globulin sınıfından olan lizozim bakteri hücrelerini lize etme özelliğine
sahiptir. G1, G2 ve G3 olmak üzere 3 fraksiyonu vardır. Molekül ağırlığı 14 000-17 000
arasındadır. Yüksek miktarda histidin, arjinin ve lizin içeren temel proteindir. Diğer
proteinleri denatüre eden sıcak, soğuk vb etkilere karşı dayanıklıdır. Papain ve tripsin gibi
enzimlerle proteolizise de oldukça dayanıklıdır. Ovamusin yumurta beyazı su ile
sulandırıldığında presipitasyon gösteren çözünmeyen proteindir. Hakkında ayrıntılı bilgi
yoktur, molekül ağırlığı çok yüksek olup 7 600 000 dir, bir mukoproteindir ve virusların
eritrositleri aglutinasyonunu yani hemaglutinasyonu inhibe etme özelliğindedir. Avidin biotini
bağlayan ve vücudun yararlanamamasına neden olan proteindir. Bu özelliği sıcaklıkla
denatürasyon sonucu kaybolur.
Yumurta sarısında bulunan proteinler lipoprotein formunda bulunurlar. Lipoproteinler
yüksek kaliteli emülgatördürler. Bu özelliği nedeniyle yumurta sarısı birçok gıdanın
bileşimine katılır. Yumurta sarısında bulunan iki lipoproteinden lipovitellin % 17-18,
lipovitellenin ise % 36-41 oranında lipid içerir. Bu bileşiklerin lipidleri ayrıldıktan sonra kalan
protein kısmına vitellin ve vitellenin ismi verilir. Lipoprotein halinde % 1 fosfor içerirken,
lipidlerinden ayrıldıktan sonra fosfor oranı % 0.29’a düşer
Tablo 6- Yumurta akı proteinleri
Protein
Toplam
Denatürasyon
Molekül
İzoelektrik Özellik
proteine
sıcaklığı (°C)
ağırlığı
noktası
(kdal)
(pH)
oranı
(%)
Ovalbumin
54
84.5
44.5
4.5
Konalbumin
12
61.5
76
6.1
iyonlarını
bağlar.
(Ovotransferrin)
Ovomukoid
Metal
11
70
28
4.1
Proteinaz
inhibitörü
Ovomusin
5.5-8.3x106 4.5-5.0
3.5
Viral
hemaglutinasyonu inhibe eder.
Lizozim
3.4
75
14.3
10.7
(Ovoglobulin G1)
Nasetilmuramidaz
Ovoglobulin G2
4
Ovoglobulin G3
4
Flavoprotein
0.8
92.5
30-45
32
5.5
Köpük oluşturma
5.8
Köpük oluşturma
4.0
Riboflavini
bağlar.
Ovoglikoprotein
1.0
24
3.9
Ovomakroglobulin 0.5
760-900
4.5
Ovoinhibitör
49
5.1
0.1
Proteinaz
inhibitörü
Avidin
0.05
68.3
9.5
Biotini bağlar
BİYOJEN AMİNLER
Biyojen aminler (BA), amino asitlerin dekarboksilasyonu veya aldehit ve ketonların
aminasyon ve transaminasyonu ile oluşan organik bazlı düşük moleküllü azotlu birleşiklerdir.
Canlıların normal metabolizmalarında yeralan biyojen aminler, kimyasal yapılarına göre
alifatik (putresin, kadaverin, spermin, spermidin), aromatik (tiramin, feniletilamin), ve
heterosiklik (histamin, triptamin) olarak değerlendirilirler.
Biyojen aminlerin fonksiyonları
Biyojen aminler, azot kaynaklarıdır ve hormonların, alkaloidlerin, nükleik asitlerin ve
proteinlerin prekürsörü olarak görev yaparlar. Aynı zamanda organizmada vücut sıcaklığının
düzenlenmesinde ve gıda ile alım miktarına bağlı olarak kan basıncının artmasında veya
azalmasında etkili olurlar.
Bitkilerde, bir diamin olan putresin ve poliamin olan spermidin ve spermin hücre
bölünmesi, çiçeklenme, meyve gelişimi, stres durumlarında yanıt ve olgunlaşma gibi
fizyolojik olaylarda görev almaktadır.
Poliaminler,
büyümede,
metabolizmalarında ve
yenilenmede
ve
vücuttaki
bütün
organların
bağırsağın immun sistemi ile normal fonksiyonunun yüksek
metabolik aktiviteyle sürüdürülmesinde rol oynarlar.
Poliaminlerin büyüme evresindeki dokulardaki miktarları hücre metabolizması ve
büyümedeki rollerinden dolayı fazladır. Putresin, spremidin ve sperminin tümör gelişimindeki
önemi ve aynı şekilde poliaminlerin biyosentezinin engellenmesinin tümör mekanizması
üzerindeki etkilerinin tümörlü hastaların tedavisindeki önemi yüksektir.
Biyojen aminler karsinojenik etkili N-nitrozo bileşiklerinin oluşumunda potansiyel
prekürsör olarak değerlendirilir. Nitro gruplarının eklenme reaksiyonu ile primer aminler kısa
ömürlü alkil grupları oluşturarak gıda içerisinde bulunan diğer bileşikler ile toksik etkisi
olmayan (çoğunlukla alkol) bileşikler oluşturur. Sekunder aminler (agmatin, spermin,
spermidin vb.) nitrit ile reaksiyona girerek nitrozaminleri oluşturabilmektedir. Tersiyer
aminler ise labil N-nitrozo ürünlerini oluşturabilir.
Domuz pastırması gibi yağlı gıdalarda, yüksek sıcaklık ve su varlığı ile putresin veya
spermidinden karsinojenik N-nitrozopirolidin oluşabilmektedir.
Putresin, kadaverin, spermidin gibi bazı biyojen aminler serbest radikal tutucu olarak
görev alabilmektedir. Tiraminin miktarı ile artan önemli bir antioksidan aktivitesi vardır. Bu
şekilde, inhibisyon etkisi serbest amino ve hidroksi grubuna göre değişmektedir. Spermin
amino grubunun hidrojen verici
özelliği
ile tokoferoksil
radikallerini
tokoferole
çevirmektedir. Spermin radikali yağları veya peroksit yapılarını yağ kompleksleri oluşturacak
şekilde bağlamaktadır. Bazı biyojen aminler gıdaya aroma ve tat vermektedir.
Biyojenik Aminlerin Önemi
Özellikle gıdalarda varolan histaminin halk sağlığı açısından histamin zehirlenmesi
olayı ve histaminin yıkımlanması – şekillendirilmesi olaylarında bakterilerin oynadığı rol
bakımından önemli bir yeri vardır. Ürün kalitesini, özellikle gıda maddesinin koku ve tadını
bozmaktadır. Tiramin ve B-feniletilamin gibi biyojenik aminler migrene neden olmaktadır.
Ayrıca aminler, gıdalarda enzimatik olmayan esmerleşmede dolaylı olarak rol oynamaktadır.
Bazı biyojenik aminler sinir sistemi ve hormonlarda yer alarak fizyolojik fonksiyon
gösterirler. Putresin, kadaverin gibi bazı biyojen aminler histaminin yıkımlanmasını
engellerler. Bazı aminler ise nitrit ile tepkimeye girerek heterosiklik karsinojenik forma
dönüşebilirler.
BİYOJEN AMİNLERİN OLUŞUMU
Biyojen aminlerin oluşum mekanizması iki başlık altında incelenebilir;
1-
Genel Kimyasal reaksiyon: Proteinlerle yapılan çalışmaların geliştirilmesi ile biyojen
aminlerin, proteinlerin parçalanması sonucunda oluştukları fikri açıklık kazanmıştır.
Temel olarak biyojen aminler 3 şekilde oluşurlar:
a. Azottan serbest metabolizma ürünlerinin aminleşmesi
b. Amino asitlerin sekunder değişimi
c. Azot içeren bileşiklerin hidrolize olmaları
2-
Mikrobiyel Dekarboksilasyon: Fizyolojik olarak dekarboksilasyon intermedier
metabolizma işlemleri sırasında intravital olarak meydana gelmektedir. Ancak
gıdalarda mikrobiyel parçalanma sonucu oluşan dekarboksilasyona daha sık
rastlanmaktadır. Amino asitlerin dekarboksilasyonunda bakteri türlerinin yetenekleri
oldukça farklıdır. Hangi bakterilerin hangi aminoasidi dekarboksile ettikleri Tablo-7 de
gösterilmiştir. Bakterilerin dekarboksilaz aktivitesinin etki alanı yoğunluğu oldukça
farklılık gösterir.
Bunlar içersinde gıda teknolojisi açısından önemli olan amino asitlerin
dekarboksilasyonu sonucu şekillenen sekunder değişikliklerdir. Bu olay mikrobiyel
dekarboksilaz enzimi aracılığıyla meydana gelmektedir. Dekarboksilaz enzimleri genelde
ya spesifik olarak belirli bir amine ya da bir seri halindeki aminoasitlere etki eder.
Biyojen Amin Oluşum Koşulları
Gıdalarda bulunan veya gıdalara bulaşan mikroorganizmalar, amino asitleri dekarboksile
edebilirler ve biyojenik aminler şekillendirebilirler. Bakterilerin etkisiyle amin oluşumu
sıcaklıktan etkilenmektedir. Dekarboksilaz oluşturan bakterilerin gelişim sıcaklığı 20°C ile
37°C arasındadır. Sıcaklık azaldıkça bu bakterilerin gelişimleri durmaktadır. Bacillus,
Citrobacter, Clostridium, Klebsiella, Escherichia, Proteus, Pseudomonas, Shigella,
Photobacterium ve laktik asit bakterileri Lactobacillus, Pediococcus ve Streptococcus gibi
türler bir veya daha fazla aminoasidin dekarboksilasyonunu sağlayan bakteri türleri
arasında yer almaktadır (Tablo 7).
Tablo 7- Aminoasitleri dekarboksile eden bakteriler
Aminoasit
Bakteri
Histidin
Lactobacillus buchneri, breve,fermenti
C.perfringens
E.aerogenes
P.morgani
P.reptilivora
Ristella
Salmonella
Shigella
Tirozin
Lactobacillus spp.
Clostridium aerofoliatum, sporogenes
E. coli
P.mirabilis
P.reptilivora
E. faecalis, faecium, durans
Fenialanin
P.reptilivora
E. f aecalis
Diğer aminoasitler
Lactobacillus spp.
Gıdalarda biyojen aminler çoğunlukla amino asitlerin prekürsör olarak kullanılması
sırasındaki dekarboksilasyonu ile oluşmaktadır. Bakterilerin oluşturduğu dekarboksilazlar şu
koşullar altında biyojen amin oluşumuna sebep olmaktadır;
-
Ortamda serbest aminoasitlerin bulunması (her zaman amin oluşumuna sebep
olmamaktadır),
-
Dekarboksilaz-pozitif bakterilerin bulunması,
-
Bakterinin gelişimine uygun ortam bulunması sonucu bakterilerin dekarboksilaz
sentezlemesi ve dekarboksilaz aktivitesi.
Gıdalarda serbest amino asitlerin bulunması ve bu amino asitlerin miktarları etkilidir.
Daha
öncede
belirttiğimiz
gibi
biyojenik
aminler
çoğunlukla
aminoasitlerin
dekarboksilasyonu sonucu şekillenirler. Mesela serbest histidinden zengin gıdalar histamini
yüksek miktarlarda içerebilirler. Ton balığı, uskumru, gibi balıklar kas dokularında fazla
miktarda histidin bulundururlar. Bu nedenle histidin dekarboksilaz bakterileri için iyi substrat
oluştururlar. Histidin dekarboksilaz enzimi histidini histamine çevirir ve balıklarda histamin
birikmesine neden olur. Bu gıdaların tüketilmesi üzerine, kısa bir inkubasyon periyodundan
sonra histamin zehirlenmesi semptomları görülür. Histamin düzeyi yüksek gıdalarda her
zaman organoleptik bozukluk görülmez.
Serbest aminoasitler direkt olarak gıda içerisinde bulunabilir veya proteoliz sırasında
oluşabilmektedir. Yüksek proteolitik aktiviteye sahip mikroorganizma türleri gıdalarda serbest
aminoasit oluşumuna sebep olmaları nedeniyle biyojen aminlerin oluşum riskini
yükseltmektedir.
Protein içerisinde bulunan aminoasitin alfa-karboksil grubunun uzaklaşması
sonucunda biyojen amin oluşmaktadır.
H
R—C—COOH
NH2
Aminoasit
Dekarboksilasyon
R—CH2—NH2 + CO2
Biyojen amin
Oluşan birçok biyojen amin isimlendirilirken oluştukları amino asitlerin isimlerinden orijin
alınmaktadır. Aminoasitler ve dekarboksilasyon sonucu oluşan biyojen aminler aşağıda
listelenmiştir.
 Histidin----- histamin
 Tirozin------- tiramin
 Hidroksitriptofan ------- serotonin
 Triptofan -------triptamin
 Lizin ------- kadaverin
 Ornitin------- putresin
 Arjinin ------spermin
 Arjinin ----- spermidin
COOH
 NH2(CH2)4CH
Lizin
NH2
NH2(CH2)5NH2+CO2
Kadaverin
COOH
 NH2(CH2)3CH
Ornitin
NH2
NH2(CH2)4NH2+CO2
Putresin
Aminoasit dekarboksilaz akitivitesi asidik ortamda daha yüksektir. Optimum pH
aralığı 4.0 ile 5.5 arasında yer almaktadır. Bu şekilde olan ortamlarda bakteriler bu enzimi
daha çok üreterek asitliğe karşı bir korunma mekanizması oluşturmaktadır.
Kurutulmuş et ürünlerinde glukono-delta-lakton’un varlığı biyojen amin oluşumuna
sebep olabilmektedir. Et ürünlerinde glukono-delta-lakton pH düşüşüne sebep olmaktadır. Bu
pH düşüşü ise bakterilerin dekarboksilaz aktivitesini arttırmaktadır. Bu koşullarda bakteriler
korunma mekanizmalarından dolayı daha fazla dekarboksilaz oluşturmaktadır. Histamin,
tiramin ve putresin oluşumu artmaktadır.
Ortamda fermente edilebilir D-Glikoz gibi şekerlerin varlığı bakteri gelişimini ve
aminoasit dekarboksilasyon aktivitesini arttırmaktadır. D-Glikoz miktarının optimum değeri
% 0.5-2.0 olarak saptanmıştır. Ortamda % 3 oranında bulunduğunda enzim oluşumunu inhibe
edici etkisi bulunmaktadır.
Oksijen varlığının biyojen aminlerin biyosentezi üzerine oldukça büyük etkileri vardır.
Enterobacter cloacea, anaerobik koşullarda aerobik koşullarda oluşturduğu putresinin yarısı
kadar putresin oluşturabilmektedir. Yine Klebsiella pneumoniae anaerobik koşullarda daha az
kadaverin oluştururken daha fazla putresin oluşturabilmektedir. Ortamın redoks potansiyeli
biyojen amin oluşumunda etkilidir. Düşük redoks potansiyeli olan ortamlarda histamin
oluşumu artarken histidin dekarboksilaz aktivitesi oksijen varlığında azalmakta veya yok
olmaktadır.
Ortamda sodyum klorür bulunması tirozin dekarboksilazın aktivitesini arttırırken
histidin dekarboksilaz aktivitesini inhibe etmektedir. Ortam içerisinde % 3.5 oranında sodyum
klorür bulunması Lactobacillus buchneri’nin histamin oluşumunu azaltırken, tuz oranı % 5
olduğunda tamamen durdurmaktadır. Sodyum nitrit tirozin dekarboksilaz aktivitesini
arttırmaktadır.
Histamin miktarındaki artış histidin oluşumunu baskılamaktadır. Photobacterium
histaminum C-8 türünün histidin dekarboksilasyon aktivitesi histamin varlığı ile
baskılanmaktadır. Yine Photobacterium phosphoreum N-14’ün histidin dekarboksilasyon
aktivitesi histamin, agmatine ve putresin varlığı ile baskılanmaktadır.
Aminooksidaz aktivitesi olan uygun starter kültürlerin seçimi biyojen amin oluşumunu
azaltmaktadır. Micrococcus varians kurutulmuş et ürünlerindeki tiramin miktarını
azaltmaktadır. Brevibacterium lineans, peynirde pıhtı oluşumu sırasında tiramin ve histamin
miktarını azaltmaktadır. Lahana turşusunun fermentasyonu amacıyla Lactobacillus plantarum
kullanılması ilk aşamada Leuconostoc mesenteroides’in ve üçüncü aşamada Pediococcus
cerevisiae üremesini baskılayarak etkisini göstermektedir. Bu bakteriler lahana turşusunun
fermentasyonu sırasında putresin ve tiramin oluşumundan sorumludur
BİYOJEN AMİNLERDE TOKSİSİTE
Biyojen aminler, gıdalarda bulunduklarında toksikolojik risk oluşturan ve sağlık
problemlerine neden olabilen organik bileşiklerdir. Parenteral alınma durumunda biyojen
aminler yüksek toksisite gösterirler. Ancak oral alımda az toksiktirler, çünkü sağlıklı bir
organizmada biyojen aminin uzaklaştırılmasından sorumlu olan aminooksidazlar öncelikle
bağırsaklarda bulunurlar. Fakat karaciğer, böbrek, akciğerlerde oluşturulurlar. Aminler bu
enzimlerle dezamine edilirler. Dezaminasyon sonucu aldehit ve karbon asitlerine
dönüştürülürler. Yüksek dozda alındığında zehir uzaklaştırma mekanizması yeterli olmaz ve
aminler rezorbe edilir.
Bir zehirlenme oluşması için gerekli miktarlar oldukça farklıdır. İnsanda 8-40 mg
arasında oral alınan histamin hafif bir zehirlenme, 70-100 mg arası orta derece, 1500-4000mg
arası ise şiddetli zehirlenme yapar.
Pekçok araştırıcı, biyojen aminlerin zehirlenme vakalarındaki etkilerini, histamin
oluşturması üzerine olan tesirleri ile açıklamışlardır. Histamin zehirlenmesi ile ilgili pek çok
çalışma yapıldığı halde diğer aminlerle yapılan çalışmalar yetersizdir.En sık rastlanan biyojen
amin zehirlenmesi histaminden kaynaklanmaktadır. Histaminin 5-10 mg düzeyinde hassas
kişiler tarafından alınması etkili olurken, 10 mg tolere edilebilir limit, 100 mg toksik ve 1000
mg ise aşırı toksik olarak değelerdirilmektedir. Histamin aynı zamanda scombroid balıkların
(ton, sardunya ve uskumru gibi) tüketilmesi sonucunda oluşan zehirlenmelerin sebebi olarak
görülmektedir. Diğer bir zehirlenme şekli ise yüksek miktarda tiramin içeren peynirden
kaynaklanan tiramin zehirlenmesidir.
HİSTAMİN ZEHİRLENMESİ, ZEHİRLENME MEKANİZMASI VE ETKİ
EDEN FAKTÖRLER
Histamin biyolojik aktif kimyasal bir maddedir ve vücutta pek çok tepkimede
kullanılmaktadır. Histamin, dokularda mast hücreleri ve bazofillerde bulunmaktadır. Yüksek
miktarda salınımları sonucunda alerjik reaksiyonlar başta olmak üzere çeşitli biyolojik etkileri
vardır. Histamin etkisini hücre membranında bulunan reseptörlere bağlanarak göstermektedir.
Bu reseptörler solunum, kardiovasküler, sindirim ve kan/immun sistem ve deri üzerinde
bulunmaktadır. H1, H2 ve H3 olmak üzere 3 tip reseptör bulunmaktadır. En çok görülen
semptomlar kardiovasküler sistemin etkilenmesiyle ortaya çıkmaktadır. Histamin periferal
damarları genişleterek düşük tansiyon, kızarma ve baş ağrısına sebep olmaktadır. Histamine
bağlı olarak oluşan bağırsak düz kaslarının kontraksiyonları (H1 reseptörlerine bağlı olarak)
karın krampları, ishal ve kusmaya sebep olmaktadır. Mide asiti sekresyonu yine parietal
hücrelerde
bulunan
H2
reseptörleri
tarafından
kontrol
edilmektedir.
Ürtikeryal
semptomlardaki ağrı ve kaşıntı duyu nöronları ve motor nöronlardaki H1 reseptörlerinin
uyarılması ile ilgilidir.
Histamin zehirlenmesi antihistaminik ilaçlar kullanılmasıyla engellenebilmektedir.
Yıllardır, alerjik reaksiyonları gidermek amacıyla H1-reseptör antagonistleri kullanılırken,
gastrik ülser tedavisi için H2-reseptör antagonistleri kullanılmaktadır. Bunların yanında H3reseptörleri 1983 yılında keşfedilmiştir ve merkezi sinir sistemi hastalıklarında bu reseptörler
için ilaçlar kullanılmaktadır. H3 reseptörleri hafıza ve öğrenmeyi etkilemektedir, bu
mekanizma ile H3-antagonistleri Alzheimer hastalığının tedavisinde kullanılabilir.
İnsanlar, histidini L-histidin amonyum liyaz yol ile ürokanik asite metabolize
etmektedir. Ürokanik asit glutamat ve alfa-ketoglutarata dönüşerek sitrik asit siklusuna
girebilmekte veya histidin dekarboksilaz etkisiyle histamine dönüşebilmektedir.
Histamin genellikle enzimatik iki yolla metabolize olmaktadır. Bu yollardan birinde
histamin, histamin N-metiltransferaz (HMT) ile metile edilerek N-metilhistamin, sonra
monoamino oksidaz ile okside edilerek metilimidazol asetik asite dönüştürülür. Diğer yolla
histamin, diaminooksidaz (DAO) ile imidazol asetaldehit ve sonra da asetik asit ribosite
dönüştürülür.
Oral olarak histaminin sulu çözeltisinin verildiği çalışmalarda, insanlarda toksik etki
görülmemesi HMT ve DAO’nun etkisinden dolayıdır. Bağırsak sisteminde bulunan bu
enzimlerin metabolize olmamış histaminin sirkülasyona geçişini engellediği söylenmektedir.
Bununla beraber, bu enzimlerin etkileri bir yada daha fazla maddelerce bastırılarak histaminin
yıkımlanması durdurulmaktadır. Eski peynirlerin ve bozulmuş balıkların saf histamin
solusyonlarından daha toksik olmalarının nedeni bu maddelerin görülmesi ile açıklanabilir.
Bu maddeler ya gıda kaynaklı kokuşma aminleri yada farmakolojik ajanlar diye
sınıflandırılabilirler. N-Metilasyon, histaminin beyindeki nörotransmiter etkisinin son
bulmasındaki en önemli mekanizmadır. Aynı zamanda histaminin bronşiyel epitellerdeki
metabolik yoludur.
Histamin, aynı zamanda bağırsakta bakteriyel enzimler ile inaktif formu olan
asetilhistamine dönüştürülebilmektedir. Böbreklerin kandaki histamini uzaklaştırabilecek bir
kapasitesi vardır. Sağlıklı bireylere damar içi histamin verildiğinde histaminin büyük bir
kısmı böbreklerde metilasyon yoluyla metillenerek ve kalan kısmı ise değişim görmeden
idrarla atılmaktadır.
Direk kalbi uyarabilir, ekstravaskuler olarak düz kasların kontraksiyonuna veya
gevşemesine sebep olabilir. Uyarıların her biri sensorik ve motor nöronlarda meydana
gelir. Mide asidi sekresyonunu da kontrol eder.
Histamin zehirlenmelerinde semptomların çok çeşitlilik göstermesi bu nedenledir.
Karakteristik semptomlar deride kızarıklık, ürtiker, ödem ve lokal yangılardır. Sindirim
sisteminde abdominal kramplar, ishal, kusma, mide bulantısı ile karekterizedir. Diğer
semptomlar düşük tansiyon, başağrısı, çarpıntı, uyuşukluk ve boğazda yanma hissidir.
Histamin hücresel membranlar üzerindeki reseptörlerle etkileşerek toksik etki
oluşturur. İnsan ve diğer hayvanlarda bilinen iki tip histamin reseptörü (H1 ve H2) vardır .
Ayrıca son zamanlarda H3 reseptörünün varlığından da söz edilmektedir. Histamin
zehirlenmelerinde hemen hemen bütün semptomlar kardiovasküler sistemde görülür. Bu
sistem her iki histamin reseptörünü de içerir. Histamin, H1 reseptörlerine etki ederek bağırsak
düz kaslarındaki kontraksiyonlara ve bunun sonucunda kusma, ishal ve abdominal krampların
oluşumuna neden olur. Mide asidi sekresyonu histaminin buradaki hücrelere etkimesi sonucu
oluşmaktadır. Ürtiker olayında gözlenen ağrı ve kaşıntı, H2 reseptörleri aracılığı ile motor ve
duyusal sinirlerin uyarılması bağlı olabilir.
Kokuşma aminleri: Peynirdeki kokuşma aminlerinin biyojenik aminlerin parçalanma
ürünleri olduğu bildirilmektedir. Bazı aminler, özellikle putresin ve kadaverin histamini
yıkımlayan enzimlerin her ikisini de inhibe etmektedirler. Enterobacteriaceae familyasına ait
pekçok mikroorganizma putresin ve kadaverin üretme yeteneğindedir. Pek çok bakteri türü ya
ornitin dekarboksilaz yada lizin dekarboksilaz enzimine sahiptir. Bu enzimlerden lizin
dekarboksilaz, kadaverin üretimi, ornitin dekarboksilaz putresin üretimi için zorunludur.
Diğer biyojenik aminlerden feniletilamin ve tiriptamin, tiramin içeren maddeler gibi
görev yapabilirler. Triptamin DAO’ı inhibe ederken, tiramin MAO’ın feniletilamin ise DAO
ve HMT inhibitörüdür. Bu üç aminden sadece tiramin toksikolojik olarak peynirde
seviyesinin artmasından dolayı önemlidir.
Farmakolojik ajanlar: Belli bazı ilaçlar histamin zehirlenmesi olaylarında katkıda
bulunan faktörler ile karıştırılmaktadır. Antihistaminikler, antimalarialler ve diğer bazı ilaçlar
histamini metabolize eden enzimleri inhibe ederler. Antitüberkülozis gibi isoniazid içeren
ilaçlar sık sık suçlanmaktadır. Peynir ve isoniazidin birlikte bulunduğu pek çok histamin
zehirlenmesi ve yüksek tansiyon krizi olayı gözlemlenmiştir.
BİYOJEN AMİNLERİN DETOKSİFİKASYONU
Normal diyet ile alınan biyojen aminlerin detoksifikasyonu amacıyla memelilerin
bağırsak kanalında çeşitli sistemler bulunmaktadır. Normal koşullar altında gıdalardan
alınarak emilen eksojen aminler hızlıca aminooksidaz etkisiyle veya birleşme reaksiyonları ile
uzaklaştırılmaktadır. Fakat, alerjik bireylerde veya monoaminooksidaz inhibitörleri bulunan
veya yüksek miktarda biyojen amin alınması sonucunda detoksifikasyonun engellendiği
durumlarda biyojen aminler vücutta birikmektedir. Monoaminooksidaz (MAO) ve
diaminooksidaz (DAO) enzimleri detoksifikasyonda önemli rol oynamaktadır (Şekil 16).
Fakat, yüksek miktarda biyojen amin alınmasıyla bu detoksifikasyon sistemleri biyojen
aminleri yıkımlayamaz hale gelebilmektedir.
Sindirilen
Biyojen Aminler
Normal miktarda alınan
Detoksifikasyon
Aşırı miktarda alınan
Toksikolojik Etki
Bağırsak
lumeni
Kan
dolaşımı
Şekil 16- Biyojen aminlerin detoksifikasyonu
Gastrointestinal sistem problemleri olan insanlar (gastritis, Crohn hastalığı, mide ve kolon
ülserleri) bağırsaklarındaki oksidaz aktivitesi sağlıklı bireylerden az olduğu için risk
altındadır. Kadınlarda, B-tip MAO aktivitesinde premenstüral bir azalma söz konusudur ve bu
durum problemlere sebep olabilmektedir. MAO ve DAO aktivitesini etkileyen antihistaminik,
antimalaria ilaçları, psikofarmasötikleri tedavi amacıyla kullanan hastalarda biyojen amin
metabolizması değişmektedir. Putresin ve kadaverin gibi bazı biyojen aminler histaminin
detoksifikasyon enzimlerini engellemekte ve bu şekilde histaminin toksik etkisini
arttırmaktadır. Bu aminler bağırsak kanalında MAO ve DAO ile reaksiyona girerek
histaminin kandaki seviyesini arttırmaktadırlar. Aminoguanidin, anserin, karnozin, agmatin ve
tiramin DAO üzerine ve feniletilamin, triptamin, oktopamin N-metiltransferaz üzerine inhibe
edici etkiye sahiptir. Bağırsak kanalındaki yaralanmalar da yine biyojen aminlerin
detoksifikasyonunu etkilemektedir.
BİYOJEN AMİNLERİN GIDALARDA BULUNUŞU
Protein veya serbest aminoasit içeren her türlü gıda içerisinde mikrobiyel veya
biyokimyasal yollar ile biyojen amin oluşabilmektedir. Biyojen aminler fermente ürünler
içerisinde (peynirde 5-4500 mg kg-1, şarap 5-130 mg dm-3 , bira 2.8-13 mg dm-3, lahana
turşusu 110-300 mg kg-1) ve uygun koşullarda saklanmayan gıdalarda (balık 2400-5000 mg
kg-1, sığır karaciğerinde 340 mg kg-1, hazırlanmış ette 10-700 mg kg-1) bulunabilmektedir.
Fermente olmayan gıdalarda bu maddeler indikatör ve bozulma belirteci olarak
görülebilmektedir. Bozulmuş gıdalar biyojen aminler açısından zengindir ve çoğunlukla
yüksek miktarda kadaverin ve putresin içermektedir.
Deniz ürünlerinde biyojenik aminler
Taze balık etleri, yaklaşık % 80 su içermeleri ve nispeten yüksek miktardaki serbest
aminoasitleri ile bakterilerin üreyip gelişmesi için kusursuz bir besi yeri oluşturmaktadırlar.
Balık kaslarında proteolitik enzim aktivitesine bakteriyel enzimlerin katılması ile bozulma
hızlanır. Balık kaslarındaki biyokimyasal zararlı değişiklikler komplekstir.
Balık zehirlenmelerinde biyojenik aminler önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle ton
balığı, içerdiği yüksek histidin miktarı nedeniyle pekçok histamin zehirlenmesinin nedenini
oluşturur.
Balık
zehirlenmelerinin
en
tanınmışı
“scombroid
zehirlenmesi”
olarak
bilinmektedir. Scombroid balıkların dokularında yüksek miktarda mikroorganizmalar
tarafından histamine çevrilen serbest histidin bulunmaktadır. Ton balığı ve Scombroidae ve
Clupeidae familyasında yer alan diğer balık türlerinde düzgün koşullarda saklanamamaya
bağlı olarak yüksek miktarda histamin bulunmaktadır. Konserve ürünlerde histamin miktarı
moleküllerin termalstabilitesini göstermektedir. Organoleptik açıdan kokular bozulmanın
göstergesi olarak kullanılabilir fakat çeşitli işlemlerle giderilebilmektedir. Scombroid ve diğer
balıklarda histamin bu açıdan bozulmanın indikatörü olarak kullanılabilmektedir.
Balık ürünlerinde yüksek miktarda histamin bulunması mikroorganizma sayısı
hakkında bilgi vermektedir. Proteus morganii, Hafnia alvei, Aeromonas hydrophila, Vibrio
alginolyticus, Pseudomonas spp., Klebsiella spp. gibi birçok mikroorganizma histamin
oluşumunda etkilidir. Bu bakteriler balıklar yüksek sıcaklıklarda tutulduklarında çok kısa bir
süre içerisinde yüksek miktarlarda histamin oluşturmaktadır. Düşük sıcaklıkta muhafaza
balıkçılık
endüstrisinde
bakteriyel
histamin
oluşumunu
kontrol
etmek
amacıyla
kullanılmaktadır.
Biyojen amin İndeksi (BAI) çiğ ve işlem görmüş deniz ürünlerinin kalitesinin
belirlenmesinde kullanılmaktadır: BAI=(mg kg-1 histamin + mg kg-1 putresin + mg kg-1
kadaverin)/1 + mg kg-1 spermin + mg kg-1 spermidin. BAI değeri 10’u geçtiğinde kalitedeki
kaybı göstermektedir.
Peynirde biyojenik aminler
Balıktan sonra en çok histamin zehirlenmesine neden olan gıdadır. İlk rapor edilen
vaka 1967 de Hollanda’da gouda peynirlerinden kaynaklanmıştır. Amerika’da bütün
zehirlenme olayları 100 mg/100 g miktarında histamin içeren
İsviçre peynirlerinden
kaynaklanmıştır.
Süt içerisinde biyojen amin düzeyi 1 mg dm-3 civarında yani düşük olmasına karşın,
peynirdeki biyojen amin miktarı 1 g kg-1 düzeyindedir. Peynirin içerisinde proteinler,
enzimler, kofaktörler, su, tuz ve bakteri bulundurması serbest amino asitlerden biyojen amin
oluşumu için uygun bir ortam oluşturmaktadır. Yüksek miktarlarda biyojen amin içeren
peynirler hijyenik kalitede, kullanılan sütte veya peynir yapımında bir problem olduğunu
gösterebilmektedir. Peynirlerde mikroorganizmanın histamin üretme kabiliyetine, peynirlerin
olgunlaşma sırasındaki ısı derecesi, pH, tuz konsantrasyonunun etki ettiği görülmüştür.
Yüksek olgunlaştırma ısı derecelerinde ve pH’da histamin miktarlarının fazla olduğu rapor
edilmiştir.
Et ve et ürünlerinde biyojenik aminler
Balık ve peynir gibi gıda maddeleri ile karşılaştırıldığında, et ve ürünlerinde biyojenik
aminlerle ilgili çalışmalara çok az rastlanılmaktadır. Son yıllarda et ve ürünlerinde biyojenik
aminlerin, kalite kontrol indikatörü olarak kullanılması önerilmiştir.
Yeni kesilmiş taze etlerde pratik olarak biyojen amin mevcut değildir. Aminlerin
miktarı depolama sırasında bakterilerin protein ve protein benzeri maddeleri yıkımlaması ile
artış gösterir. Et ürünlerinde rastlanan biyojenik aminler putresin, kadaverin, tiramin,histamin,
spermin, spermidin olarak açıklanmıştır. Spermin ve spermidin taze biyolojik materyalde de
bulunabilir.
Taze ve işlenmiş domuz eti yüksek miktarda adrenalin, spermidin ve spermin düşük
miktarda ise noradrenalin, putresin, histamin, kadaverin ve tiramin içermektedir. Yüksek
miktarda kadaverin içeren sığır etinde Enterobacteriaceae familyasındaki bakterilerle
kontaminasyonun fazla olduğu düşünülebilir. Et ürünlerinde yüksek miktarda tiramin
oluşumu (100 mg kg-1) laktik asit bakterilerinin kontaminasyonu ile ilişkilidir. Fermente et
ürünlerinde biyojen aminlerin varlığı çiğ materyalin kontaminasyonu veya fermentasyon
işlemi ile ilgili olabilir. Örneğin, Carnobacterium divergens vakum paketli etlerde tiramin
oluşumundan sorumlu iken putresin ve kadaverin oluşumundan Enterobacteriaceae veya
Pseudomonas sp. sorumludur.
Diğer gıdalar: Şarap içerisinde bulunan biyojen aminlerin üç farklı orijini vardır.
Malolaktik fermentasyon oluşturan maya veya bakterilerin aktivitesi sonucunda biyojen
aminler oluşmaktadır. Şarap içerisinde bulunan predominant biyojen amin histamin, tiramin,
putresin, izofenilamin ve beta-feniletilamindir. Avrupanın farklı yerlerinde bulunan şaraplarda
maksimum olarak 16.6 mg dm-3 histamin, 20.2 mg dm-3 tiramin ve 76 mg dm-3 putresin
bulunmaktadır. Fransız şarapları için histamin düzeyi 3.63 mg dm-3, İtalyan şarapları için 2.19
mg dm-3 iken İspanyol şarapları için 5.02 mg dm-3 düzeyindedir.
Rapor edilen bilgilere göre taze veya paketlenmiş yüksek sayıda mikroorganizma
içeren yapraklı bitkilerde biyojen amin miktarının yüksek olduğu bildirilmiştir. Dominant
mikroorganizma grupları, Pseudomonadaceae ve Enterobacteriaceae, taze salatalarda 105
kob/g ve 107 kob/g olarak bulunduğu ve paketlenmiş salata karışımlarında 108 kob/g’a kadar
yükselebildiği görülmüştür.
Lahana turşusunun mikroorganizma aktivitesi düşünüldüğünde biyojen amin oluşumu
açısından üç aşama ön plandadır:
1. Leuconostoc mesenteroides, 250 mg kg-1 düzeyinde putresin oluşumu
2. Lactobacillus sp., 200 mg kg-1 düzeyinde histamin oluşumu
3. Pediococcus cerevisiae, 200 mg kg-1 düzeyinde histamin oluşumu
Biyojen aminler özellikle putresin lahana turşusu suyunda birikmektedir.
Kadaverin, histamin, putresin, spremidin ve tiramin laktik asit fermentasyonu ile
muhafaza edilen sebzelerde (havuç ve kırmızı pancar) 1 ile 15 mg kg-1 düzeyinde
bulunmaktadır.
YASAL LİMİTLER
Tükiye’de histamin miktarı için Türk Gıda Kodeksi’nde yeralan yasal limit balıklarda
100 mg/kg, şaraplarda 10 mg/kg olarak sınırlanmıştır.
Avrupa Birliği’nde histamin seviyesi ilgili oluşturulan regülasyonda (91/493)
Scrombridae ve Clupeidae familyasındaki çiğ balıklarda 100 mg kg-1 ve tuzlanmış balıkta ise
200 mg kg-1 olacak şekilde belirtilmiştir.
Biyojen amin sınır değerleri histamin için FDA tarafından ton balığında 50 mg/100 g,
tiramin 100-800 mg/kg olarak önerilmektedir.
Hollanda süt ürünleri enstitüsünün ve Çek Cumhuriyetinin et ürünlerindeki önerilen
histamin üst sınırı 100 ile 200 mg kg-1 olarak belirlenmiştir.
Slovakya Cumhuriyeti’nin gıda kodeksinde belirlenen maksimum biyojen aminler için
tolere edilebilir limit; histamin (bira içerisinde 20 mg kg-1 ve balık ve balık ürünlerinde 200
mg kg-1) ve tiramin (200 mg kg-1) olarak belirlenmiştir.
Biyojenik aminler sonucu oluşan zehirlenmelerin kontrolü
a)
Düşük sıcaklıkta depolama: Histamin zehirlenmesi bazı tedbirlerle önlenebilir.
Depolama sıcaklığı korumada önemli bir faktördür.
b)
Hijyen uygulamaları: Sütte zaten mevcut olan laktik asit bakterilerinden dolayı 1 yıllık
olgunlaşma sonucu peynirlerde histamin miktarı artar. Bu durumu üretim sırasındaki
kontaminasyon fazla etkilemez.
Download