Savaşın Öncesinde Gelişen Olaylar

advertisement
Savaşın Öncesinde Gelişen Olaylar
Osmanlı Döneminde II. Meşrutiyetin başlaması Dünyanın büyük
olaylara gebe olduğu bir çağdı. Türkiye’nin bu uyanış evresine girmesi,
ondan toprak isteğinde bulunan emperyalist devletlerin acele
davranmalarına yol açtı. Bosna-Hersek’in Avusturyalılar, Libya’nın
İtalyanlar ve İstanbul kapılarına dek Rumeli’nin Balkan devletlerince
arka arka paylaşılması bundandı.
Bu durumdayken I. Dünya Savaşı başladı. 2 Ağustos 1914’te
Almanya ile bir antlaşma imzalandı ve o gün seferberlik ilan edildi.
Antlaşmaya Almanya ve Avusturya da katıldı. Almanya ve Avusturya ile
bağdaşmamız hükümetin savaşa girmeye kararlı olduğunu gösteriyordu.
Böylece bir oldu bittiyle savaşa girdik.
Her zaman ileriyi gören büyük devlet adamı Mustafa Kemal I.
Dünya savaşına girmemize taraftar değildi. O zaman kendisi Sofya
Ateşemiliteri idi ve cephelerdeki hareketleri izliyor ve her gün savaşı
yitireceğimiz yolundaki kanısı güçleniyordu.
Geride geçen bu görevinde kalıp savaşı uzaktan gözlemeli miydi?
Kendisi gibi düşünmeyenleri günün birinde eleştirmek için olduğu yerde
kalmak, onun yaradılışına uymuyordu. Bu nedenle orduda görev istedi.
Sonunda 3. Kolordu için Tekirdağ’da kurulmasına çalışılan 19. Tümene
komutan olarak atandı (20 Ocak 1915). Bu, yarbay olan bir subay için
onur verici bir görevdi.
Savaşın Başlaması
Mustafa Kemal’in komutasını aldığı tümen, biri 7. Tümen’den 57.
Piyade Alayı ile, ikisi İstanbul’daki 6. Kolordudan 72 ve 77. Alaydandı ve
O, bunlara savaş gücü vermeye çalışıyordu. Daha bu alaylarda tümen
kuruluşunu bitirmeden Tekirdağ’dan Maydos (Eceabat) a hareket emri
aldı. 7. Alayı ile birlikte vapurla Maydos’a gitti (24 Şubat 1915). 72 ve 77.
Alaylar sonra geleceklerdi.
Deniz Harekatı
“Denizlere hakim olan dünyaya hakim olur.” düşüncesiyle hareket
eden İngilizler, boğazları ele geçirmek için donanmanın yeterli olacağına
inanıyorlardı. Tarihinde hiçbir yenilgi almamış olan İngiliz donanmasının
silah, teknoloji ve başarı açısından kendine güveni tamdı. Dünyanın
yenilmez donanması, Fransa’nın da desteği ile dünyanın en büyük
armasını oluşturuyordu. Bu donanmaya karşı gelebilecek hiçbir güç
düşünülemezdi.
İtilaf Devletlerinin deniz harekatı 19 Şubat 1915’te başladı. 13
Mart 1915’e kadar düşman gemileri tabyaları top ateşine tuttu. Mayın
tarama gemileri olabildiğince yol açtı. Bir ay boyunca yapılan binlerce
mermi atışının ardından çok da büyük bir gelişme elde edilememişti.
18 Mart’a kadar geçen bu dönemde boğazın girişinde bulunan
Rumeli yakasındaki Seddülbahir ve Ertuğrul tabyaları ile Anadolu
yakasındaki Kumkale ve Orhaniye tabyaları tahrip edilmişti. Boğaza giriş
kapıları aralanmış ama hala ilerde olacaklar belirsizdi.
18 Mart sabahı 3 deniz tümeninden oluşan düşman filosu boğazda
belirdi. Filonun en güçlü en güçlü gemilerinden oluşan 1. Tümen bizzat
Amiral De Robeck tarafından kumanda ediliyordu. Queen Elizabeth,
Agamemnon, Lord Nelson muharebe gemileri ve Inflexible muharebe
kruvazöründen oluşan 1. Tümen, boğazdan içeri girdi. A hattını geçmek
üzereyken Fransız gemisi Bouvet’te bir iki patlama oldu ve Anadolu
Hamidiye tabyasınca ateş altındayken 3 dakikada suların altına gömüldü.
Queen Elizabeth ve Agamemnon dışındaki bütün gemiler ateşi kestiler.
Bölgede bir gece önce Nusret’in döktüğü mayınlar hiç hesapta
yokken can alıyordu. Bölgenin mayınlı olduğunu anlayan Amiral De
Robeck geri çekilme için emir verdi.
18 Mart’ta yaşananlar şaşkınlık yaratmıştı. Lord Fischer gibi
ordusuz bir donanmanın başarıya ulaşamayacağını söyleyenler haklı
çıkıyor, De Robeck ve Churchill gibi hala donanma ile boğazları zorlayıp
İstanbul’a çıkabileceği düşüncesi yeni hareket planları doğuruyordu.
Kara Harekatı
Çanakkale Savaşları’nda Deniz Harekatı’nın başarısızlığı umutları
Kara Harekatına çevirmişti. Bir kara ordusuna ihtiyaç olduğunu
savunanların arasında Lord Fischer geliyordu. Bununla beraber son
karar, Harbiye Nazırı(Savaş Bakanı) Lord Kitchener’indi. Kitchener 29.
Tümenin Ege’ye sevk edileceğini, Çanakkale’de bulunan Deniz
Piyadelerine Gelibolu Yarımadası’nın temizlenmesinde yardım edeceğini
açıkladı. 18 Şubat’ta bu birliğin yerine o sırada Mısır’da bulunan
Avustralya ve Yeni Zelanda Tümenlerinin gideceğini bildirmek zorunda
kaldı. Böylece Mısır’daki A.N.Z.A.C. (Australia, New Zelandian Army,
Corps) tümenleri ile birlikte 70 bin kişilik bir kolordu bu işe ayrılmış
oluyordu.
Sefer Kuvveti’nin Komutanlığına General Sir lan Hamilton atandı.
Donanma asıl saldırısını yapana kadar, Hamilton’un birlikleri işe
karışmayacaktı. Eğer deneme başarıya ulaşmazsa Hamilton Gelibolu
yarımadasına çıkarma yapacak, başarıya ulaşırsa yarımadaya zayıf bir
kuvvet bırakıp doğrudan doğruya İstanbul üzerine yürüyecekti. Türk
tarafı ise, 18 Mart’ta kazandığı zaferden dolayı kendisine olan güvenini
tazelemiş, Çanakkale’nin boğazlardan geçilemeyeceğini tüm dünyaya
göstermişti. Bu zaferin ardından, müttefiklerin kaçınılmaz kara
harekatına karşı Türk tarafı da son sürat hazırlıklara başlamıştı.
Çanakkale’de 5. Ordu oluşturulmuş başına da Mareşal Liman Von
Sanders getirilmişti. Kıyılara dikenli tellerle çevriliyor, birlikler önemli
yerlere yerleştiriliyor, müttefiklerin her hareketi gözleniyordu. Müttefik
çıkarmasını bekleyen bir başka kişi ise 19. İhtiyat Tümeni’nin başında
bulunan yarbay Mustafa Kemal’di.
Daha önceden (Balkan Savaşında) bölgeyi iyice incelemeye fırsat
bulmuş olan Mustafa Kemal “Düşmanın Seddülbahir ve Kabatepe
kıyılarına asker çıkarmasına olanaklı, bu kıyı parçalarının düşmanın
çıkarmasına kıyıda engel olacak gibi savunması gerekli” görüyordu.
Düşman ise Şubat 1915 sonundan başlayacak Seddülbahir ve
Kumkale kıyılarımızı yokluyordu.
72 ve 77. Piyade alayının gelmeleriyle bunları genel yedek olarak
Maydos (23 Mart) dolayında topladı. 26 ve 27. Piyade alaylarında
Maydos’a gitti. Türk kuvvetlerinin 2/3’si Maydos ve Seddülbahir
bölgesinde 1/3’i ise Bolayır dolaylarındaydı. Ustaca yapılmış bir kuvvet
bölümüydü.
Bu arada Mustafa Kemal düşmanın hareket şekli üzerinde fikir
yoruyordu. Kilitbahir ile yarımadanın en yüksek iki tepesi (Kocaçimen ve
Alçıtepe) dikkatini çekiyordu. Kabatepe kıyılarının, boğazın gerçekten
kilidi olan Kilitbahir’e çok yakın olmasından dolayı bu arada eğer
düşmanı durduracak kuvvete rastlamazsa doğrudan Maydos ve
Kilitbahir’e etki yapacağını düşünüyordu.
Bu düşüncelerle 26. Alayı Seddülbahir, 27. Alayı Kabatepe ve
kuzeyine vermiş, bu kuvvetlerle kıyıyı güçlü tutmuş ve önce 57. Alayını,
sonra da 72 ve 77. Alaylar gelince bunları geride toplu tutmuştur.
İngilizler çıkarma yerlerini Atatürk’ün düşündüğü gibi Kabatepe
kuzeyi ve Seddülbahir olarak seçmişler; sonraki çıkarma hedeflerini ise
Alçıtepe ve Maltepe olarak tespit etmişlerdi.
Bununla birlikte Maydos Bölgesi kuvvetlerini az buluyordu.
Mustafa Kemal deniz zaferini Kirte’den izledi. Düşmanın birkaç
hafta geçmeden karaya çıkartması bekleniyordu.
5. Ordu’nun Kurulması
Savunmanın daha kuvvetli bir düzene girme isteği Mustafa
Kemal’in içini kemiriyordu. Bölgede 5. Ordu kuruluyor ve kuvvet 6
Tümen ve 1 süvari tugayına çıkarılıyordu.
5. Ordu komutanlığına atanan Mareşal Liman von Sanders 26
Mart’ta Gelibolu’ya geldi.
=>5. Ordunun komuta yeri Gelibolu,
=>Bağımsız süvari tugayı Saros Körfezi kuzey kıyılarında
gözetlemede,
=>3. Kolordu Gelibolu’da,
=>15. Kolordu Anadolu yakasında
=>19. Tümen Bigalı çevresinde toplu bulunuyordu.
12.000’i Fransız, 75.056 insan, 140 topu olan düşman üç buçuk
tümenle, Seddülbahir kıyısına, 2 tümenli Anzac, Arıburnu kıyısına çıktı.
3. Kolordunun 19. Tümene verdiği vazife şuydu: “19. Tümen genel
yedektedir. Düşmanın gerçek çıkarma hareketine göre Gelibolu, Maydos
ya da Anadolu yakasında kullanılacaktır.”
19. Tümenin 24 Nisan akşamı düzeni şöyle oldu:
* Tümen komuta yeri:Bigalı Değirmeni yakını
* 57. Piyade Alayı: Bigalı kuzeyinde
* 72. Piyade Alayı: Kilya Limanı kuzeyinde
* 73. Piyade Alayı (3.Tabur): Maltepe’de
* 77. Piyade Alayı:Ece Limanı Ağıldere arasında kıyı gözetlemede
*Tümene bağlı birlikler: Bigalı güneyinde
Düşman Çıkarması ve Mustafa Kemal’in
Arıburnu Bölgesi Komutanlığı ( I. Conkbayır)
23 Nisan 1915 akşamı savaş gemileri İmroz ve Bozcaada
açıklarında birleşti. 109 savaş, 308 taşıma gemisi ile 8 km kıyıdan uzakta
durdu. Kıyıya kürek çekerek yaklaşan düşmanı Türk gözetleme postları
ateş altına aldı. Kabatepe ve Arıburnu arası Keltepe kıyısına çıkarma
yapmak isteyen düşman, bilmediği bir su akıntısı yüzünden burnun
kuzeyinde kendini buluyordu.
Mustafa Kemal ordunun kaderi bakımından burada tarihsel bir
karar aldı. 57. Alayı, Kocadere batısındaki sırtlara yönlendirdi. Düşmanın
kuzey kanadını kuşatacak bir saldırışa geçti. Verdiği saldırış buyruğuna
içinde bulunan duruma çok yakışan şu tarihsel sözleri ekledi:
“ Size ben saldırış yapmayı buyurmuyorum. Biz ölünceye dek
geçecek zaman da yerimize başka kuvvetler ve komutanlar geçebilir.”
Düşman çıkarması sırasında akıntıdan ötürü meydana gelen
kayma yüzünden birlikler birbirine karışmıştı. Bu arada çıkarmaların
başında olan ve bindiği savaş gemisiyle bu kıyıyı güvenli gören General
Hamilton, işlerin yolunda gittiğinden güvenli olarak Seddülbahir’e yol
almıştı.
Sabah saatlerinde düşman Kanlısırt, Düztepe çizgisinde toplandı.
Bu arada “Kumtepe’ye asker çıktı.” şeklinde bir haber yüzünden;
Mustafa Kemal Conkbayırı’ndan Kocadere üzerine hareket etti. Sayıca
üstün olan düşmana karşı, saldırışta gösterilen şiddetle ancak denge
sağlanarak Arıburnu( I. Conkbayır) savaşmasında yarım bir zafer elde
edildi. Düşman denize atılamadıysa da ilk hedefi olan Kocaçimen
verilmedi.
Bu savaş Mustafa Kemal’in düşman ve araziyi değerlendirmedeki
isabeti, ve özellikle üstün bir insiyatif gücüne sahip oluşunu ortaya koydu.
Seddülbahir Muharebeleri
25 Nisan günü, Müttefik Kuvvetleri donanmanın koruyucu
bombardımanı altında, beş ayrı yerden Gelibolu Yarımadası’na çıkmaya
başladılar. İngiliz ve Hint birliklerinin çıkarıldığı ilk hedef, güneyde
Alçıtepe’yi ele geçirip Kilitbahir Platosu’na ilerlemek, oradaki merkez
tabyalarını susturduktan sonra Boğazın giriş bölgesini ele geçirmekti.
Buna rağmen Türk bataryaları ve kuvvetleri imha
olunamadığından İngiliz Birlikleri ağır kayıplar vermekte ve bu durum,
müttefik kuvvetler arasında büyük bir şaşkınlık yaratmaktaydı. Bu
günlerde, gerçek bir kahramanlık destanı yaratan Yahya Çavuş’un
takımı, işte bu 10. Bölüğün takımıdır.
26 Nisan’da başarılı bir günün sonunda Arıburnu, tehlikeden
kurtulmuş değildi. Düşman düştüğü çıkmazdan kurtulmak için 57 ve 27.
Alaylar sabahın erken saatlerinde saldırışa geçti. 57. Alay kuvveti
korumak üzere Düztepe’ye çekildi. Bu savaşta sağ kanatta Kabasırt’taki
3. Bölük gemi ateşleriyle toprağa gömüldü. Mustafa Kemal bir tümen
buyruğu ile birliklerin yiğitliklerini överek kutladı.
İkinci Arıburnu Savaşması (27-28 Nisan)
Mustafa Kemal 27 Nisan’da saldırışa karar verdi. 57. Alay sağdan,
27. Alay ortadan 72. Alay soldan saldırış yapacak. 33. Alay tümen yedeği
olarak bulunacaktı. Mustafa Kemal komuta yerini Kocadere köyünde
kurmuştu.
Saldırış sağ kanatta başarılı geçti, Arıburnu’ndaki eski çizgiye
varıldı. Ortada Haintepe güneyi tutuldu. Sol kanatta 72. Alay sıkıntıdaydı
çünkü subay kaybı çoktu. Bu kanatta savunmaya geçmeye karar verildi ve
kolordudan kuvvet istedi.
Böylece düşman bu saldırıda önemli bir başarı elde edemedi.
Üçüncü Arıburnu Savaşması (30 Nisan)
Düşmanla pek çok yerde savaş devam ediyordu. Siper savaşlarına
girme yolunda bir karar verildi. Düşman siperleri piyade silahlarıyla ateş
altına alınarak, Mayıs’ta saldırışa geçildi. Sabaha kadar süren saldırıdan
sonuç alınamadı ve Mustafa Kemal kuvvetleri savunmaya geçti. Bundan
sonra siper kazıp ilerlemek, ancak elverişli durum ve noktalarda düşmana
yanaşmak yoluna gidildi.
Bu bölge savaşları üzerine düşmanın ne dediği önemliydi:(*)
“Mustafa Kemal’in savaş yönetmekte gösterdiği şaşırtıcı başarılar
dizisi bu tarihten başlar diyebiliriz. Ne Liman von Sanders’in ne de
başkasının göremediğini O görmüş, Gelibolu Yarımadasına ancak
Conkbayırı ile Kocaçimen’den egemen olunabileceğini, O anlamıştır.
Bağlaşık kuvvetler burayı ele geçirselerdi, bütün boğaza egemen
olurlar ve 20 km’lik bir çevreyi istedikleri gibi topçu ateşine tutabilirlerdi.
Küçük rütbeli ama, dahi bir Türk subayının orada bulunması İtilaflar için
savaşın en büyük talihsizliklerinden biri olarak görüyorlardı.
*Moorhead , Alan:TürkMucizesi. Vahdet Gültekin çevirisi.Havadis Gazetesinin 1418 Kasım 1956 makalesi
Durgunluk Devresi
19 Mayıs’tan 3 Haziran’a kadar durgun bir savaşma evresi geçti.
General Hamilton, Çanakkale’de kesin bir sonuç almak üzere Ağustos
ayında yapacağı harekat için 6 tümen kuvvet sağladı.
Conkbayır-Arıburnu Yaz Harekatı
İngiliz yaz harekatının ağırlık merkezi Anafartalar’a yönelmiş ise
de kısa zamanda gelişme göstermesi yüzünden Arıburnu saldırışları
öncelik taşır.
Anafartalar Genel Harekatı çerçevesinde Anzac kolordusu 6
Ağustos günü Arıburnu bölgesine yoğun bir topçu ateşine başladı.
Mustafa Kemal’in zamanında tümenini uyarması sonucu bu saldırı
püskürtüldü. Ama daha tehlikeli düşman 19. Tümenin kuzeyinden
Ağıldere’ye ilerlemekteydi.
II. İngiliz tümenin Anafartalar koyuna yaptığı çıkarma 6-7 Ağustos
gecesi bitti. 7 Ağustos akşamına dek 10. Tümen de karaya bastı.
Düşman birinci evrede Conkbayır’ı ve Şakirsırt’ı ele geçirdi (8
Ağustos). Bu koşullar altında Mustafa Kemal Anafartalar Grubunun
komutasını almak ve saldırışı 9 Ağustos’ta yapma emrini aldı. Düşman 10
ve 11. Tümenlerle 25000 kişilik bir kuvvetti. Bizde ise 1500 kişi vardı.
Kayıp ise Türklerden 3000, İngilizlerden 8400 idi. Birliklerimiz
Anafartalar Ovasına indikçe daha çok zarar görmeye başlamışlardı. Bu
durumda düşmanın saldırış gücünün yüksekliğini de fark ederek
savunmaya yönelik bir takdik uyguladı. Bu da çok yerinde oldu.
Conkbayırı Saldırısı
9-10 Ağustos gecesi sessizlik hakim sürdü. Mustafa Kemal askeri
çabuk denetledikten sonra sabah şu savaş söylevini verdi:(*)
“Askerler karşımızdaki düşmanı yeneceğimize hiç kuşku yoktur. Ama
siz acele etmeyin; ben ileri gideyim. Siz, ben kırbacımla işaret verdiğim
zaman hep birden atılırsınız.”
* İğdemir , Kluğ : Atatürk’ün Anafartalar Muharebeleri ve Hatıraları. Ankara 1943
s.66
Kırbacının işaretiyle, düşman siperleri önünde dört yandan “Allah,
Allah” sesleriyle birinci siperdeki düşman yok edildi. Şimdi baskın kuvveti
bitmiş, ateş yağmuru başlamıştı. Son çağ tarihinin bir daha
kaydedemeyeceği bu yüce süngü atımı, Conkbayırını, dolayısıyla
Çanakkale’yi bir daha kurtardı. Bu atılımdan sonraki bir şarapnel parçası
Mustafa Kemal’in sağ göğsüne çarptı. Bu üst cepteki saatini parçaladı. Bu
saati Mustafa Kemal Mareşal Sander’e hatıra olsun diye verdi.
Bunu son kez olarak bir de II. Anafartalar Savaşı takip edecek
ama, düşman Boğazı açmak için değil, bu topraklardan çekilmeyi onuruna
yediremediği için savaşacaktı. 4 günlük çarpışma sonunda Türk kaybı
17000, İngilizlerin 25000 idi.
Çekilme (Boşaltma)
Anafartalar’da yaşanan zaferin ardından, Müttefik kuvvetlerinin
hem moralleri bozulmuş, hem de Çanakkale’nin geçilebileceği umutları
yok olmaya başlamıştı.
Ağustos’tan sonra çekilme planları yapılmaya başlanmıştı. Harbiye
Nazırı Lord Kitchener, son defa bölgeyi ziyaret etmiş, artık Çanakkale
bölgesindeki Türk savunmasını sökmenin ve buradan boğaz harekatını bir
neticeye vardırmanın, hele hele İstanbul sevdasına kapılmanın imkanı
kalmadığını anlayarak, Ocak 1916’da Çanakkale’deki kuvvetlerin,
Selanik çıkarmasında kullanılmak üzere gönderilmesinin kararını
komiteye sunmuştur.
Müttefik askerleri 8 Aralık’tan 20 Aralık’a kadar Anafartalar ve
Arıburnu bölgelerini, 28 Aralık’tan, 9 Ocak 1916’ya kadar da
Seddülbahir bölgesini tahliye ettiler.
Türk askerleri çekilmeden haberdar oldukları halde, büyük bir
taarruza kalkışmamışlardı. Çekilen tarafa çok büyük kayıp verdirmek
mümkünken, saldırmamayı tercih etmişlerdir. Çünkü artık feda edilecek
tek bir Türk askeri bile yoktu. Dört bir yanda savaş içinde olan Osmanlı
Devleti’nin eli silah tutan herkese ihtiyacı vardı.
Sonuç olarak; 9 Ocak 1916’da Gelibolu Yarımadası’nda tek bir
Müttefik askeri bile kalmamış, Çanakkale’nin geçilememesi ile I. Dünya
Savaşı’nın çizgisi, savaşa katılan bir çok ülkenin de kaderi değişmiştir.
Hava Harekatı
İlk motorlu uçağın uçuşundan yedi yıl sonra 1910 yılında
uçaklardan askeri amaçla yaralanma düşüncesi ortaya çıkmış ve uçak,
yeryüzünde etkin bir taarruz silahı olarak kullanılmaya başlanmıştır.
1911’de Genelkurmay başkanlığı bünyesinde askeri havacılıkla ilgili bir
şube oluşturularak Türk askeri havacılığının temeli teşkilatlandırılmıştır.
Çanakkale Muharebeleri havacılık yönünden yeni silahın gerçek
değerinin anlaşıldığı ve bugünkü modern hava kuvvetlerinin temelini alan
kahramanları kavramaya çalışırken, hava stratejisi ve taktiklerinin
oluşturulmaya
başlandığı
bir
harekat
noktası
olarak
değerlendirilmektedir.
25 Ağustos 1914’te Çanakkale Nara Meydanı’na konulan deniz
uçağı ile bölgedeki İngiliz ve Fransız gemilerinin faaliyetleri izlenmeye
başlanmıştır.
18 Mart 1915 günü , havacılarımız erken saatte yaptıkları keşif
raporunu vermişlerdir:
“Bozcaada önünde, 40 düşman gemisi sayıldı. Bunlardan 19’u ağır 3’ü
hafif olmak üzere 22’si kruvazör, diğerleri, şilep, destek gemisi ve uçak
gemisidir. 6 adet zırhlı İngiliz gemisi, muharebe düzeninde boğaza dogru
ilerlemekte ve Fransız gemileri de demir almaktadır.”
18 Mart günü öğleden sonra, havacılarımıza; Limni Adası
civarındaki düşman kuvvetlerinin durumunu keşfetmeleri emredilmiştir.
18 Nisan 1915’te Çanakkale Boğazı bölgesinde gittikçe kuvvetlenen
ve hava üstünlüğü kurmasından endişe edilen düşman, Bozcaada’da 18
düşman uçağının bulunduğu meydana hava taarruzu planlamıştır. Ama
bu meydandaki uçaklar keşif görevi için önceden kalktığından amaca
ulaşılmadıysa da “mukabil hava harekatı” nın ilk ve tipik uygulaması
olmasından dolayı önem taşımaktadır.
14-19 Mayıs 1915 günleri, güney cephemizdeki karşı taarruzumuzu
desteklemek amacıyla düşman çıkarma gemileri ve ordugahı
bombalanmıştır. Böylece bugün “yakın hava desteği” olarak bilinen görev
tipinin basit uygulaması yapılmıştır.
Çanakkale Muharebelerinde kara ve deniz kuvvetlerimiz gibi
havacılarımız da kendilerine düşen cesaret ve üstün görev bilinci içinde
başarıyla savaşmışlardır.
Atatürk bunu şöyle belirtmiştir:
Göklerde bizi bekleyen yerimizi almak zorundayız. Yoksa o yeri
başkaları istila eder ve işte o zaman bu ülke ve millet elden gider. Halbuki biz
Türkler, bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklale örnek olmuş bir milletiz.”
Çanakkale Zaferinin Önemi ve Sonuçları
Çanakkale Cephesi’nin deniz harekatı ( Boğaz’ın zorlanması ),
kuşkusuz sıradan bir askeri harekat, ya da muharebe olayı değildir.
Boğazlar, konumu ve tarihi önemi itibariyle, İstanbul Karadeniz kapısı,
Çanakkale de Ege Denizi kapısı olarak, geçmişte taşıdıkları ve çağımızda
taşıdıkları ve çağımızda taşımakta oldukları stratejik önem ve değer
açısından daima birlikte olmuşlardır.
Boğazların bu tartışma götürmez önemi konusunda Napolyon “
İstanbul bir anahtardır. İstanbul’a egemen olan dünyaya hükmedecektir.”
Demekle, Fransa’nın Boğazlar üzerindeki duyarlılığını açık seçik ortaya
koymuştur.
Rusya’nın görüşüyse, Genelkurmay Başkanı Kropatki’nin bir
raporunda; XX. yüzyılda Rusya’nın en önemli işinin, İstanbul boğazını ele
geçirmek olduğu şeklinde işaret edilir.
Büyük devletlerin Boğazlar üzerinde kısaca açıklanan bu emelleri,
onları kendi aralarında gizli birtakım mücadelelere yöneltmiştir. Boğazlar
üzerindeki gizli çıkar çatışmalarıdır ki, İngiliz ve Fransızlar’ı İstanbul’u
almaya ve Ruslar’dan önce Karadeniz Boğazı’na el atmaya yöneltmiş ve
Çanakkale cephesinin açılmasında başlıca etken olmuştur.
Türklerin direnmekten vazgeçeceğini düşünen devletler büyük bir
yanılgıya uğruyorlardı. İngilizler, Çanakkale’deki Türk savunmasını ve
askerini sadece matematiksel ölçülere vurup, onun yüksek manevi gücünü
görmezlikten gelerek, büyük bir hesap hatasına düştüler ve sonunda, önce
denizde, sonra da karada hiç de beklemedikleri amansız cevabı aldılar.
Böylece onlar, zaferi boğazda, Türk top ve mayınlarına, karada Türk
süngüsüne bırakarak çekilip gittiler.
Askeri Sonuçlar
1. 18 Mart 1915’te geçen Boğaz Muharebesinde kazanılan zaferle,
Birleşik Filonun Marmara’ya girerek, Devletin başkenti
İstanbul’u ele geçirme planları suya düşmüş, böylece İstanbul’u
kaybetme korkusu ortadan kalkmıştır.
2. Karada kazanılmış olan bu ikinci zaferle de, Türk ordusunun
Balkan Savaşı’nda zedelenen prestiji kurtarılmıştır.
3. Türk Harp Tarihi’nde yer alan Çanakkale Muharebeleri,
Mustafa Kemal gibi bir dahiyi yaratmış, Birinci Dünya
Harbi’nin bitiminden hemen sonra başlayacak Milli
Mücadele’nin eşsiz liderini Türk ulusuna kazandırmıştır.
4. Çanakkale Zaferi, Anlaşma Devletlerinin Osmanlı Devleti’ni ilk
ağızda savaş dışı bırakarak , Almanya’nın güneydoğudan
kuşatılmasını amaçlayan stratejisini boşa çıkarmış, böylece
savaşın iki yıl daha uzamasını sağlamıştır.
5. Çanakkale Muharebeleri, Türk askerinin dünyanın en güçlü
zırhlıları ve en modern harp silah, araç, gereçle donatılmış
ordulara karşı direnç ve azim ruhu ile kötü imajını ortadan
kaldırmıştır.
6. Çanakkale cephesi deniz ve kara harekatıyla birlikte mütalaa
edildiğinde görülür ki, bu cephede geçen muharebeler İngiltere
ve Fransa’nın bir yıl boyunca Gelibolu Yarımadası’nda yarım
milyondan fazla kuvvet tutmak zorunda kalmaları ve bunun
yarısını kaybetmiş olmaları savaşı etkilemiştir.
Siyasi Sonuçlar
1. Çanakkale’de denizde ve karada kazanılmış olan her iki zafer,
Osmanlı’nın prestijini kurtarıp güçlendirmiş, hükümetin
iktidarda kalış sürelerini uzatmıştı.
2. Çanakkale Zaferi, Batılıların Doğulu müttefiki Rusya’ya
ulaşmasına olanak tanımamış, mahsur kalan koskoca Çarlık
Rusyası içerden çökerek, Bolşevikliğin pençesine düşmüştür.
3. Çanakkale’de Türk savunması aşılabilse ve Boğaz açılsaydı,
savaş kısa sürede biter, Rus İhtilali patlak vermez, verse bile
,İngiltere ve Fransa’nın işe karışmasıyla bu ihtilal olmazdı. Açık
Denize ulaşma politikaları da başarılı olurdu.
4. Çanakkale Muharebeleri, İngiltere’nin savaşın başından beri
Japonya’dan yapmakta olduğu yardım talebini artırmasını
istemesine rağmen, Japonya’nın bu istekleri bahanelerle kabul
etmemesine yol açmıştır.
5. Birleşik Filo’nun yenilgiye uğrayıp Boğazı geçemeyişi, İngiltere
ve Fransa’nın prestijini sarsmış,İngiltere’nin denizlerdeki
üstünlüğü imajını ortadan kaldırmıştır.
6. Çanakkale Zaferi’nin ilginç bir sonucu da, doğunun büyük bir
imparatorluğunu oluşturan koskoca Çarlık Rusyası’nın
yıkılmasıyla kalmamış, ülkesinde güneş batmayan Batılı büyük
devlet olan Büyük Britanya İmparatorluğunda da ilk yarayı
açmayı yetmiş olmasıydı. Böylece emperyalizm tam çökmüş
olmasa bile, bir hayli sarsılmıştır.
Sosyo-Ekonomik Sonuçlar
1. Anlaşma Devletleri tarafından Boğazların açılarak Rusya’ya
ulaşması
halinde
Rusya,
dış
alım-satım
olanağına
kavuşacağından, ekonomik dengesini kurup sıkıntıdan
kurtulacak, İngiltere-Fransa da Rusya ve Romanya’nın zengin
buğday ürünlerinden yararlanıp, halkın donanım ve yiyecek
gereksinimlerini sağlayacaklardı ama bu gerçekleşmemiştir.
2. Eğer boğazlar açılsaydı, Tuna Yolu da yeniden trafiğe açılıp,
Karadeniz’deki ticaret gemisinden yaralanma olanağı elde
edecekti. Ama bu zafer Batılı Devletlerle olan ticari ve ekonomik
ilişkileri de olumsuz etkilemiş, ne İngiltere, Fransa müttefiki
Rusya’ya silah, cephane ulaştırabilmiş, ne de Rusya batılıların
ihtiyacı olan buğdayı Akdeniz’e aktarabilmişti.
3. Çanakkale’de Türk Zaferi, iki yıl uzayan savaş boyunca Doğulu
ve Batılı müttefik devletlerin (Rusya, İngiltere, Fransa)
ekonomilerinde sıkıntılar yaratmıştır. Böylece Rusya
komünizme kadar gidebilmiş ve Rusya’nın savaş dışı kalmasına
yol açmıştır.
4. Çanakkale deniz ve kara muharebelerinde toplam 211.000 insan
zayiatı vermiştir.
KAYNAKLAR
1. Komutan Atatürk: Celal Erikan ,Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları, 1972 Ankara
2. Kemal Atatürk: Prof. Dr. Feridun Ergin, Yaşar Eğitim ve
Kültür Vakfı Yayınları, 1978
3. Çanakkale Geçilmez: Alan Moorehead, Milliyet Yayınları,
1972
4. http://www.canakkale.gen.tr
5. Çanakkale Mahşeri: Mehmed Niyazi, Ötüken Yayınları,
İstanbul, 1998
6. Tek Adam: Şevket Süreyya Aydemir, Remzi Kitabevi,
İstanbul, 1969
7. Enver Paşa: Şevket Süreyya Aydemir, Remzi Kitabevi,
İstanbul, 1972
Download