Klasik Batı Müziği

advertisement
KLASİK DÖNEMİN ÖZELLİKLERİ
KLASİK DÖNEM
Edebiyatta olduğu gibi müzikte de "klasik" teriminin kullanılışı 1800
lü yıllara rast gelir. 1700' lerin ortaları ile 1800' ler klasik müzik için çok
önemli
bir
çağdır
ve
"Aydınlanma
Çağı"
olarak
anılır.
Klasik çağın ilk dönemine Bach tarzı hakimdir. İkinci yarıdaysa Haydn;
Mozart ve Beethoven ile birlikte, farklı tarzları ve yaratıcılıklarıyla Viyana'yı
Avrupa'nın müzik merkezi haline getirirler. Bu besteciler 18. yüzyılın ikinci
yarısıyla özdeşleşir. Özellikle Bach, ortaçağdan ve Rönesans’tan devraldığı
müzik kültürünü zirveye ulaştırmıştır. Ancak Bach’ın ölümünden hemen
önceki ve hemen sonraki dönemlerde Bach’a oranla kesin bir yüzeysellik
görülür. Eserlerdeki kompozisyonların zayıflığı, ancak yeni bir çokseslilik,
yeni bir yoğunluk ve yeni bir müzik düşüncesi getiren Haydn ve Mozart
dehaları sayesinde 1780’ e doğru telafi edilecektir. Haydn ve Mozart
yetişme döneminde eserlerinin tek bir notasını bile bilmedikleri Bach’ın
üslubundan
çok
uzaktır.
Klasik dönem ilk olarak sonat formunda köklü değişimlere gitti, senfonileri
yarattı, solo konçerto ve solo piyano sonatı gibi yenilikler getirdi, yaylı
çalgılar dörtlüsü ve diğer oda müziği kavramları müziğin içine girdi. Yine
bu dönemde orkestraların yapısı değişti, hem enstrüman hem de kişi
sayısı olarak bir hayli arttı. Piyano, klavsenin yerini aldı ve klasik dönemin
en önemli enstrümanı haline geldi.
20. yüzyılın ortalarına kadar, Haydn ve Mozart’ın son eserleri ve
Beethoven’in hemen hemen bütün eserleri, bestecilerin ve dinleyicilerin
düzeylerini belirleme konusunda baş eserlerdir. Özellikle bu anlamda bu üç
besteci “klasik” tir. Onlar tarihte keşfedilmeye ihtiyaçları olmayan ilk
bestecilerdir. Haydn ve Mozart, kendi dönemlerinden günümüze kadar
repertuvarda ve dinleyicinin zihninde çok sağlam bir yer edinmişlerdir.
Onlar en büyük eserlerini, o dönemde ortaya çıkan ve istensin veya
istenmesin, bugün de müzik hayatımızın temelini oluşturan konserler için
yazmışlardır. Aynı şekilde senfonik orkestrayı yaratmışlardır ve (özellikle
Haydn) yaylılar dörtlüsünden senfoniye kadar yeni türlerin parlak
örneklerini vermişlerdir. Bu bestecilerin piyano sonatlarını ve (özellikle
Mozart tarafından) temelden değiştirilen konçerto türündeki eserlerini ve
operalarını da anmadan geçilemez. Senfonik müziği (veya orkestra
müziğini) oda müziğinden ayırmışlar ve Viyana müziğinin, bir buçuk yüzyılı
aşkın bir süre boyunca bütün Avrupa’ya hakim olmasını sağlamışlardır.
Nihayet, bu müzisyenler sanatçının özgürlüğü ilkesini iktidarlara ve
topluma kabul ettirmişlerdir.
Klasik üslup 1780-1815 arasında en parlak dönemini yaşmıştır.
Viyana üslubunda yalnız değişik milletlerin değil, toplumun farklı
kesimlerinin duyguları da biraraya gelmiştir. Viyana üslubu; kültürlü
kesim, aristokrat ve halk tabakalarının hepsine hitap ederek evrensele
yönelen bir sanat ortaya koymuştur. Doğallıktan yana olan bu dönemin
düşünürleri, Barok dönemin bestecilerini fazla karmaşık olmakla, müziğin
temel amaçlarını unutmakla suçlamışlardır. Böylece Klasik dönem, müzik
tarihine, teknik karmaşayı yenmiş ve doğallığa ulaşmış, yalınlaşmış bir
dönem olarak geçmektedir.
ROMANTİK DÖNEM
Romantizm dönem olarak, 19. yüzyılın başlarından 20. yüzyılın
başlarına kadar geçen süreyi kapsar. Genel anlamıyla sanattaki romantizm
akımının
birçok
teması
müzikte
de
yerini
almıştır.
19. yüzyılla birlikte besteciler eserlerini yazarken romantik romanlar ve
dramalardan etkilenmeye başlamışlardır. Bu özellikle opera ve senfonik
şiirlerde göze çarpmaktadır.
Romantik dönemde de farklı yenilikler ortaya çıkmış ve müzik
yeniden kendini keşfetmiştir. Uzun ve açıklayıcı melodiler, renkli armoni,
çalgıların çeşitliliği, ritmlerdeki özgürlük ve esneklik en önemli
değişimlerdi. Ancak müzikal formda çok fazla bir yenilenme söz konusu
değildir. Bu dönemde eser veren bestecilerin en önemli özellikleri; önceki
dönem müziğine duydukları saygı ve geçmişten beri süregelen katı müzik
kurallarına sıkı sıkıya bağlılıklarıdır. L.V. Beethoven dünyanın ilk romantiği
olarak kabul edilir ve hem klasik, hem romantik dönem bestecisidir.
Beethoven' ın klasik ve romantik akımları birbirine bağlayan müziğinin
ardından, çağdaşları sayılan Weber, Brahms, Tchaikovksy, Bruckner,
Schubert ve Rossini ilk katıksız Romantikler kuşağı olarak bilinir ve
Romantik dönemi gerçek anlamıyla başlatan da onlar olmuşlardır. Bu
bestecilerin 1830'larda ölmesiyle ikinci kuşak Romantikler döneme
ağırlıklarını koymuşlardır.
1803–1813 yılları arasında doğan Hector Berlioz, Frederic Chopin,
Mikhail Ivanovich Glinka, Franz Liszt, Felix Mendelssohn, Robert
Schumann, Giuseppe Verdi ve Richard Wagner gibi besteciler ise ikinci
jenerasyon romantiklerdir.
Oda müziği klasik dönemin ürünüyse, senfoni de romantik dönemin
ürünüdür. Bu dönemde birbiri ardına olağanüstü senfoniler, liedler, koral
müzikler, operalar, uvertürler, konçertolar yazılmış ve yorumlanmıştır.
Özellikle Verdi'nin operaları bugün bile hayranlıkla dinlenmektedir.
Dönemin sonlarına doğru atağa geçen bale türü ise klasik müziğe dansın
eşsiz güzelliğini getirmiştir. Liszt ve Wagner'in müziği; formunun
genişlemesi, armonik yapıları ve ilginç çalış teknikleriyle gelecekteki
müziğin ilk sinyallerini verirken, Schumann gibi bazı besteciler de klasik
formlardan vazgeçmemiştir.
Romantik dönemin en gözde çalgısı piyano olmuştur. En küçük
sesten, en büyük sese kadar bütün seslerin her tür duyarlılığı yansıtması
nedeniyle, bestecilerin tüm fırtınalı, hırçın ve inişli çıkışlı duygularını en
güzel anlatan çalgı onlar için artık piyanodur. Bu dönemin bestecileri
çalgılarının olanaklarını çok iyi tanıdıklarından kendi parlak yetenekleriyle
çalgının tüm sınırlarını zorlamışlardır. Ancak tarihe adını gerçekten
bileğinin hakkıyla yazdıran keman virtüözü Paganini' nin yeteneği öylesine
olağanüstüdür ki şeytanla işbirliği yaptığı inancı almış yürümüştür. Çağının
çok ilerisinde olan bu keman ustasının yazdığı ve yorumladığı eserleri aynı
ustalıkta seslendirebilecek kemancı bugün bile yok denecek kadar azdır.
Klasik Müzik Dönemleri
Rönesans (1347–1780) [değiştir]
Romen Diyojen'in katkılarıyla Belli başlı ilk bestelerin ortaya çıktığı (teksesli müzikten
çoksesli müziğe geçilen) dönemdir. Müzik, kilise çevresinde gelişmiştir. Vokal müzik
yaygındır (özellikle madrigaller). Bunun yanı sıra, basit çalgı toplulukları olan konsortlar için
de müzikler yazılmıştır. Dönemin ünlü bestecileri Guillaume Dufay, Johannes Ockeghem,
Giovanni Pierluigi da Palestrina ve Carlo Gesualdo'dur.
Barok (1600–1750) [değiştir]
Barok müzik dönemi Johann Sebastian Bach, Antonio Vivaldi, Jean-Baptiste Lully,
Arcangelo Corelli, Claudio Monteverdi, Jean-Philippe Rameau, Henry Purcell, George
Frideric Handel ve Georg Philipp Telemann gibi bestecilerin eserlerini kapsamaktadir. Barok
stilin Rönesans stilinden farkı, daha süslü bir anlatıma sahip olmasıdır. Dönemin en ünlü
çalgısı klavsendir. Klavsen neredeyse her müzik çeşidinde kullanılıyordu (çoğu zaman
arkaplanda olmak üzere). Dönemde vokal müziğin yanı sıra enstrümantal müzik de
gelişmiştir; konçerto ve süit, bu dönemin iki yaygın orkestral beste türüdür.
Barok müzik dönemi müzikteki başlıca büyük yeniliği "fonksiyonel tonalite" kavramının çok
geliştirilmesindedir. Bu dönemdeki besteciler ve çalgıcılar çok daha ayrıntılı ve incelikli
müziksel süsler uygulamaya başlamışlar; müziksel notasyon şeklini değiştirmişler ve
müziksel çalgıları yeni teknikler kullanarak çalmaya başlamışlardır. Barok müziği döneminde
müziksel çalgılarla müzik icra edilmesinin ebadı, kapsam genişliği ve karmaşıklığı artmıştır.
Barok müzik dönemi opera görsel sanatının kurulup, geliştirilip ve yaygınlaştırılması
dönemidir. Bugün kullanılan müzik terimleri ve kavramlarının çoğunluğu barok müzik
döneminde ortaya çıkartılmış ve o zamandan beri kullanılmıştır.
Klasik Dönem (1750–1820) [değiştir]
Klasik stilin Barok stilden farkı, Klasik stildeki eserlerin Barok stildeki eserlerden daha sade
olmasıdır. Barok dönemin kapanmasına yol açan etkenlerden biri de piyanonun icadıdır.
Klasik dönemde her orkestrada klavyeli çalgı bulundurma zorunluluğu kalkmış, piyano
orkestraya katıldığı zaman da mutlaka solist görevi görür olmuştur. Dönemi seçkinleştiren bir
başka şeyse senfoninin yaygınlaşmasıdır. Dönemin ünlü bestecileri Joseph Haydn, Wolfgang
Amadeus Mozart, Christoph Willibald Gluck ve Muzio Clementi'dir.
Romantik Dönem (1820–1900) [değiştir]
Müziğin kilise ve saray egemenliği altından çıkıp halka yayıldığı, kalıpların ve düzenin yıkılıp
yerine daha özgür olan romantizmin geldiği dönemdir. Kendi içinde 3 döneme ayrılır:


Erken Romantik Dönem: Romantik anlatımın Klasik dönem içinde doğduğu, ilk
dönemidir. Bu anlatımın öncüsü Ludwig van Beethoven olarak kabul edilir. Bu
dönemin diğer ünlü bestecileri de Franz Schubert, Carl Maria von Weber ve
Gioacchino Rossini'dir.
Orta Romantik Dönem: Romantizmin tüm avrupada egemen olduğu dönemdir. İlk
ışığı yakan da, programlı senfonisi Symphonie fantastique ile Hector Berlioz olmuştur.

Ardından Franz Liszt, Felix Mendelssohn Bartholdy, Niccolo Paganini, Robert
Schumann, Frederic Chopin, Johannes Brahms gelmiştir. Giuseppe Verdi ve Richard
Wagner'in opera alanındaki çalışmalarıyla doruğa ulaşmıştır.
Geç Romantik Dönem: Müziğin denetiminin "Almanya-İtalya-Fransa" üçgeninden
çıktığı dönemdir. Milliyetçilik akımı ile birlikte Mikhail Glinka, Aleksandr Borodin,
Modest Musorgski, Nikolay Rimski-Korsakov, Peter İlyiç Çaykovski gibi Rus;
Bedrich Smetana, Antonin Dvorak gibi Çek; Edvardin Griege, Jean Sibelius gibi
İskandinav besteciler klasik batı müziğine dahil olmuşlardır.
Modern Dönem (20. yüzyıl ve günümüz) [değiştir]
Modern dönem içerisinde Romantizmi sürdürenler (Richard Strauss, Gustav Mahler, Sergey
Rahmaninov, Edward Elgar) olduğu gibi müziğin genel kimliğini değiştiren asıl Modern
besteciler (Claude Debussy, Maurice Ravel, Bela Bartok, İgor Stravinski, Dimitri Şostakoviç,
Sergey Sergeviç Prokofyev) kendilerine has bir stil geliştirmişlerdir. George Gershwin klasik
müzikle cazı birleştiren besteciler arasında en ünlüsüdür. Edgard Varèse, elektronik müzik
akımını başlatmıştır. Arnold Schönberg ve öğrencileri Alban Berg ile Anton Webern atonal
müzik akımının yaratıcısı ve ilerleticisi olmuşlardır. Carl Orff, ilkel çağların müzikleri ve
metinlerini yeniden canlandırıp modernize etmiştir. Ayrıca Türkiye'de çoksesli müziğin
başlaması da bu döneme rastlar (Cemal Reşit Rey, Ahmet Adnan Saygun, Necil Kazım
Akses). Günümüzde Krzysztof Penderecki, Arvo Pärt gibi besteciler de modern dönemi
sürdürmektedirler.
Klasik Batı Müziği çalgıları [değiştir]
Yaylı çalgılar [değiştir]
Yaylı çalgılar bir orkestranın en önemli öğesidir. Yayla sürtündüğünde titreşen tellerden
oluşan tahta çalgılardır. Diğer bir adı da "keman ailesi"dir.





Keman: Yaylı çalgıların en küçüğüdür. Soprano ses verir.
Viyola: Kemandan biraz daha büyük, tınısı daha lirik bir çalgıdır. Alto ses verir.
Çello (Viyolonsel): Sesi insan sesine en yakın olan çalgı olarak da bilinir. Bir ucu yere
dayanarak çalınır. Tenor ses verir.
Kontrbas (veya sadece Bas): Yaylı çalgılar arasında en büyük olanıdır (Boyu bir insan
boyuna ulaşır). Bas ses verir.
Klavsen: Klavyeli bir çalgıdır barok döneminin en önemli çalgısıdır.
Avrupa'da yaylı çalgılar "telli çalgılar" olarak adlandırılır ve böylece bu aileye arp (harp) da
eklenir. Arp, çok sayıda tele ve pedala sahip olan bir çalgıdır ve telleri parmakla çekilerek
titreştirilir. Keman ailesinin üyeleri de buna benzeyen bir biçimde çalınmaya müsaittir
(pizzicato).
Üflemeli çalgılar [değiştir]
İçlerine üflenen nefes sayesinde titreşen çalgılardır. İki gruba ayrılırlar: Tahta üflemeliler ve
Bakır üflemeliler. Bu gruplar çalgıların imal edildikleri maddeye göre ayrılmaz, çalışma
stillerine göre ayrılır.










Flüt: üflemeli bir çalgı türüdür.İnsanları sakinleştirir. Çok ses olduğunda dengeyi
bozar
Klarnet: Tek kamışlı tahta üflemelidir. 19. yüzyılda kullanılmaya başlanmıştır. Hafif
boğukça fakat parlak bir ses çıkarır. Orkestrada normal klarnetten daha kalın ses
çıkaran basklarinet de kullanılır.
Saksofon: 20. yüzyıl klasik müzik eserlerinde yer alan (örneğin Ravel ve Gershwin'in
eserlerinde) tek kamışlı tahta üflemelidir. Bir klarinet alt-türü de denebilir.
Obua: Çift kamışlı tahta üflemelidir. Barok dönemden beri orkestraların en popüler
çalgılarındandır. Keskin ve acıklı bir sesi vardır. Orkestralarda obuanın yanı sıra biraz
daha kalın ses veren korangle (İngiliz kornosu) da kullanılır.
Fagot: Çift kamışlı tahta üflemelidir. Gizemli ve kadifemsi bir sesi vardır.
Orkestralarda fagotun yanı sıra, normal fagottan bir oktav daha kalın ses çıkarabilen
kontrfagot da kullanılır.
Trompet: Pistonlu bakır üflemelidir. Parlak ve coşkulu bir sesi vardır.
Trombon: Sürgülü bakır üflemelidir. Trompetten daha kalın ses çıkarır. Sesi biraz
daha soğuktur.iticidir.
Korno: Pek çok yerinden bükülmüş çok uzun bir borudan oluşur. Dairesel bir şekle,
boğuk bir sese sahiptir.
Tuba: En kalın sesli bakır üflemelidir. Kornonun daha büyüğü sayılabilir. Pistonludur.
Kormen: En ince ses çıkaran metal üflemeli çalgıdır.(1871)
Vurmalı çalgılar (Perküsyon) [değiştir]
Tokmak, baget veya fırça gibi cisimlerle vurularak titreştirilen çalgılardır. Orkestranın en
arkasında bulunurlar.







Timpani: Küçük orkestra davullarıdır. Yarım küre biçimindedirler. Çıkaracakları nota,
derileri gerilerek ayarlanabilir.
Zil: İki dairesel bakır levhadan oluşur, birbirlerine çarpılarak ses çıkartılır.
Üçgen: Bir metal çubuğun üçgen şekli oluşturacak şekilde bükülmesiyle yapılır.
Küçük bir sopayla vurularak kısa ama etkili bir çın sesi verir.
Kastanyet: İspanyol kökenlidir. İki küçük tahta parçasından oluşur, bunların birbirine
vurulmasıyla ses çıkarır.
Çıngırak: Metalden yapılmış konik biçimli bir çalgıdır. İçinde yine metalden küçük bir
tokmak asılıdır, çıngırak sallandıkça koninin iç yüzeyine çarparak ses verir.
Tef: Yuvarlak bir tahta kasnağın bir veya iki yanına deriden bir örtü geçirilerek yapılır
ve parmak vuruşlarıyla çalınır. Her vuruşta, kasnaktaki ince pirinçten 4-8 çift küçük
zil tınlar.
Trampet: Dairesel bir metal gövdenin iki tarafına gerilmiş deriden ve bir derinin
hemen altındaki gerili kirişlerden oluşur. Bagetle vurulduğunda deriler kirişlerle
titreşir ve güçlü, keskin bir pat sesi çıkar.
Barok Dönem
Barok dönem, 1600 ile 1750 yılları İtalya’daki opera denemeleriyle başlamış,
J.S.Bach’ın ölümüyle sona ermiş, ve tüm müzik türlerinde günümüze kadar
kalıcı olan değişikliklerin oluşmasına neden olmuştur.
Barok müzik, bir döneme adını vermekle birlikte mimari başta olmak üzere diğer
pekçok kategoride de değerlendirilebilmektedir. Barok Portekiz’ce barroco
(düzgün olmayan inci) kelimesinden gelmektedir. Mimarlıkta, deniz kabuklarına
benzer eğmeçli bezemelerden meydana gelen , 17. yüzyılda kısmen de 18.
yüzyılda Avrupa'nın özellikle Katolik ülkelerine (İtalya, İspanya, Potekiz,
Avusturya, güney Almanya, Belçika) ve Latin Amerika'ya yayılmış olan üslup
olarak göze çarpar. Barok sözcüğü yanlızca 17. yüzyıldaki genel tutumu
nitelendirmekle kalmamış, Helenizm ile Gotik'in geç dönemlerindeki bazı
belirtilerin anlatılmasında da kullanılmıştır. Furetiére'in 1690'da hazırladığı
Fransız dilinin ilk sözlüğüne göre "barok", "tam yuvarlak olmayan incileri
anlatmakta kullanılan bir kuyumculuk terimi"dir. Saint-Simon 1711'de "garip ve
rahatsız edici bir düşünce"yi anlatmak için barok sözcüğünü kullanmıştır.
Fransız Akademisi sözlüğü de 1694'teki ilk baskısında Furetiére'in
tanımlamasını olduğu gibi benimsemiştir. 1740'taki baskı ise mecazi anlamı
benimsiyordu: düzensiz, tuhaf, eşit olmayan. Jean Jacques Rousseau'ya göre
"barok müzik, armoninin açık seçik olmadığı, modülasyonlar ve uyumsuzlukla
dolu entonasyonları güç ve hareketi zor olan müziktir". Yapı sanatı ile ilgili ilk
tanımla 1788 yılında "Encyclopédie méthodique"te karşılaşılmaktadır:
"mimarlıkta barok, tuhaflığın bir nüansıdır". Öyle anlaşılıyorki bu isim, dönemin
başlangıcında resim ve heykel çalışmalarındaki değişikliklere gösterilen
şaşırmış reaksiyon sonucu çıkmıştır.
Rönesans dönemi, tüm sanat dallarında sadelik, temizlik ve saflık dürtülerini
güçlendirmesine ve duyguları daha yumuşak bir anlatımla ifade etmesine
karşın, özellikle müzik alanında, sürekli kullandığı tekdüzelikden dolayı giderek
sıkıcı olmaya başladı. O kadarki, rönesans dönemi bestelerinin en belirgin
özelliği çalgıların aynı anda başlayıp aynı anda eseri bitirmeleri olarak
anlatılabilir.
Barok dönemle birlikte, müzik "kontrast" kavramı ile tanışır. Aynı tınılardaki
çalgılar birbirleriyle savaşırcasına, birbirleri ile karşıtlık oluşturarak eserde
yerlerini alırlar. Klasik Dönem sanatçıları dahi, her ne kadar Barok dönem
eserlerini karmaşık, süslü, zevksiz ve abartılı olarak adlandırsalar ve "Barok"
kelimesini aşağılayıcı manada kullansalarda kendi kullandıkları ve günümüze
kadar uzanan birçok armoni kuralını bu dönemin ustalarınan öğrenmişler ve yer
yer kopyalamışlardır. 150 yıla yayılan bir süreci etkileyen Barok akımı, kimi
müzik tarihçilerine göre 2, kimine göre 3 evreli bir dönemdir. Fakat herkesin
kabul ettiği ortak düşünce ise son dönem "Olgun Barok" Johann Sebastian
Bach'ın etkisi altında geçmiştir.
Barok müziğinin yapısında en belirgin özellik, müzikde "kontrast"lar
kullanılması olmuş ve bununla birlikte konçertolar devri başlamıştır. Müziksel
ifadeyi güçlendirmek için kullanılan ses düzeyinin alçalıp yükselmesi Barok
dönemde keşfedilen ve gelişen işaretlerle başlar. Ortaçağ ve Rönesans'ta ses
şiddeti, hep aynı seviyede kullanılmaktaydı. Barok dönemde "Piyano - düşük
ses" ve "forte - gür ses" terimleri ile eserlerde ses şiddetinin önemi ve katkısı
görülmeye başlar.
Barok dönemin bir diğer yeniliği bu döneme kadar olan müzikal yapıda
bulunmayan ve eserin başka bir bölüme geçeceğini veya bittiğini belirten bir
olgunun kullanılmasıdır. Eserlerde kapanışlar ve geçişler daha güçlü yer alır.
Kontrastlar üzerine kurulan Barok müzikte ritmik yapıda da büyük gelişmeler
olur. Rönesans'tan Barok müziğe sıçrayan metine bağlı müzikal anlatım,
konuşma dilindeki vurguların abartılmasına neden olur. Barok dönemde doğan
Opera ve kantatlar günümüzde de aynı kurala bağlı kalınarak abartılı bir dilde
seslendirilirler. Barok dönemle beraber çalgı müziği büyük ilerleme gösterir.
Yalnız çalgılar için bestelenen yapıtlar çoğalır. Ses müziği ve çalgı müziğinin
birleştirilmesi de Barok dönemde filizlenir. Eşlik görevi gören sürekli bas
çalgıları ve insan sesi birleşir. Kontrast oluşturmak amacıyla eşlik çalgıları
tekdüze hareket ederken, vokal hareketli ve süslü davranır. 16.yüzyılın sona
ermesiyle birlikte İtalyan besteciler madrigal adını verdikleri, şiirler üzerine
yazdıkları çok sesli müzikler üzerine yoğunlaşmaya başladılar. Monteverdi’nin
opera eserleri ve madrigalleri, barok dönemin ilk zamanlarının zirve noktası
olmuş ve daha sonra gelecek müziğe liderlik etmiştir. Dinsel bir tema üzerine
kurulu dramatik eserler olan oratoryolar, kökünü Roma’dan alırlar. Avrupa’ya
yayılması ise Alman-İngiliz besteci George Frideric Handel sayesinde olmuştur.
Bugüne kadar gelmiş geçmiş en önemli oratoryo olan Messiah oratoryosu
G.F.Handel tarafından İngiltere’de bestelenmiştir (1741). Sonat, kendini barok
dönemin ilk zamanlarında bulmuş bir başka müzik tarzıdır. İtalya’da sonat,
yavaş ve hızlı dans parçalarından oluşan eser veya yavaş-hızlı kontrastlarıyla
gelişen eserlere denir(daha sonra bu tarz kiliselerde kullanıldı). Arcangelo
Corelli gibi her iki tarzda da müzik yapan besteciler olmuştur. İtalya’nın dışında
süit adı verilen dans parçaları yaratılmaya başlandı. Süitler de büyük bir
gelişimin habercisi olsalar da, sonatlar kadar önemli bir kilometre taşı
değillerdi. Süitler, kantatlarda olduğu gibi tek bir çıkış noktasından hareketle iki
veya üç bölümlü forma ulaşırdı (örneğin Domenico Scarlatti’nin klavye sonatları
gibi), Bach’ın bestelediği 1’den çok formlu eserler gibi. İlk sonatlar, ya tek bir
enstürman ya da küçük bir grup için yazılırdı. 17.yüzyılın sonlarına doğru(barok
dönemin ortaları), bu sonat formu konçerto grosso şekline dönüştü. Solist grup
ise genellikle concertino (iki keman ve continuo) olurdu. Daha sonra ise
konçerto durumuna dönüştü. Bach’ın Brandenburg Konçertoları konçerto grosso
stilinin bu dönemdeki en iyi örneklerinden şüphesiz birisidir. Ayrıca en az
Bach’ın olduğu kadar, Antonio Vivaldi’nin solo konçertoları da bu dönemin en
önemli modellerinden oldu.
Sonat, konçerto ve vokal formları gelişiminin ortalarında, barok dönemin bir
başka önemli özelliği ortaya çıkmaya başladı : Tonalite. 16.yüzyılın ortalarında
eski kilise modları, yeni anahtar bağları konseptiyle yer değiştirmeye başladı.
Barok dönemle birlikte besteciler bir anahtardan diğerine atlamaya başlamıştı.
Zamanın kromatik müziğini üretmeye başlamışlardı.
Zamanla, anahtarlar arasında ki bağ ve geçişler bir sistem halini aldı. Bach’ın İyi
Düzenlenmiş Klavye(Well-tempered clavier) adlı eseri bu bağı anlamak için iyi
bir örnektir. Bu eser ayrıca bir başka iki önemli barok özelliği yapısı içinde
barındırmaktadır : Prelüd ve füg.
Barok dönemin en gözde çalgıları klavsen ve harpsikort’tu. Bunlar seslerin hafif
veya kuvvetli çıkmasına olanak sağlamayan bir düzeneğe sahiptiler. Oysa barok
dönemde gelişen, müzikal anlatımı güçlendiren müzik sembolleri ve o dönemde
ihtiyaç duyulan hafif ve kuvvetli çalımlar önemli bir unsur halini almıştı.
Barok dönemde icat edilmesine karşın dönemin bestecileri piyano için eser
yazmazlar. Klavsene göre cılız bir sese ve sert tuşeye sahip piyanoya eser veren
ilk besteci Muzio Clementi’dir. 1773’de daha on sekizindeyken piyano için üç
sonat yazmış, çalgıyı popüler hale getirmiştir. Bach gibi ünlü Barok dönem
bestecilerinin günümüzde piyanoda çalınan eserleri aslında piyano için
yazılmamıştır. Dolayısıyla “piyano” ve “forte” gibi nüanslar ve “staccato” gibi
çalım tekniklerinin hiç biri eserlerin aslında yoktur veya çok azdır.
Bütün bu değişiklikler birbirlerine paralel olarak geldi ve barok dönemi
oluşturdular. Eski kurallardan ve polifonik takıntılardan kurtulunması, yeni bir
tarz ve kural geleneği yapma gereğini doğurdu. Bu da, kadanslar veya armonik
geri planlar üzerine doğal olarak solistlik yapan, melodiyi ortaya çıkardı. Bu
armoniler içinde sequence(zincirleme)’i getirdi ve tüm bu armonik gelişimler bir
yandan da ritmik gelişmeleri doğurdu. Bas bölümleri, Orta Avrupa dans
müziğinin tipik ritmleriyle kaynaştı ve tüm bunlar barok müziği barok müzik
yaptı.
Barok dönemde müzik, modern müzikal dilin gelişiminde kuşkusuz en önemli
kilometre taşı olmuştur. Bu 1,5 yüzyıl içerisinde, müzikal formlar değişip
geliştikçe bir yandan da daha sonrasının ve bugünün müzik standartlarını
belirlemeye başlamıştı. Tonalite ve akor tonlaması çok büyük önem
taşımaktadır. Bir başka önemli özellik ise müziğin, bu dönemde evrensel bir dil
taşımaya başlaması, ulusallıktan çıkıp tüm Avrupa ve dünyaya seslenmesidir.
BAROK ÜZERİNE İLGİNÇ NOTLAR
Dr. Georgi Lozanov, ünlü Bulgar psikoloğu, dakikada yaklaşık 60 vuruşluk bir
tempo ile barok müziği kullanarak yabancı dilleri öğretme konusunda bir
yöntem geliştirdi. Öğrencilerin öğrenmesi normalden çok daha kısa sürdü.
Dönem içinde öğretilecek olan normal sözcük bilgilerinin ve deyimlerinin yarısı
(1000'e yakın sözcük ve deyim) tek bir günde öğrenildi. Bunun yanında
öğrencilerin öğrendiklerini akıllarında tutma oranı ortalama %92'ydi!
Dr.Lozanov bu sonuçlarla belirli Barok parçalarını kullanarak yabancı dillerin
%85-100 verimle normal süreleri olan 2 yıl yerine 30 günde öğretilebileceğini
kanıtlamış oldu. Barok müzikle öğrenen öğrenciler dört yıl boyunca
kullanmasalar bile %100 doğrulukla ikinci dillerini anımsayabilmişlerdir!
Binlerce öğrenciye sahip olan 'The Center for New Discoveries in Learning'
yıllardan beri hem derslerde hem de öğrencilerin ders çalışmalarında müziğin
kullanımını araştırmaktadır. Mozart ve belirli Barok parçalar (dakikada 60
vuruşluk tempolarla kaydedilmiş olanlar) kullanan öğrencilerin daha sakin
olduklarını, daha uzun çalışabildiklerini, öğrendiklerini daha uzun süre
anımsayabildiklerini ve öğretmenlerinden öğrendiğimiz kadarıyla daha iyi notlar
aldıklarını gözlemledik.
Doğru tempoda kaydedilmiş bu özel müzik parçaları en yüksek
öğrenme/anımsama etkisi için beynin sağ ve sol bölümlerini harekete geçirir.
Müzik beynin sağ tarafını harekete geçirirken çocuğunuzun okuduğu ya da sesli
söylediği sözcükler sol tarafı harekete geçirir. Araştırmaya göre bu da öğrenme
potansiyelini en az beş kat artırır. Kulağınız düzenli, saniyede bir vuruşluk Barok
müziğini duyduğunda kalbinizde tempoya uygun olarak düzenli bir şekilde atar.
Bu rahatlamış ve aynı zamanda zinde durumdayken zihniniz daha kolay
konsantre olabilir. Müzik, fizyolojik durumumuzu karşılar ve onu etkiler. Ağır
zihin çalışmaları gerektiren işlerde nabzımız ve kan basıncımız artar ve genelde
bu durumdayken konsantre olmak daha zordur. Barok ve Mozart parçalarından
tempoları düşünülerek özellikle seçilmiş olan bazı CD'ler kan basıncınızı ve
nabzınızı düşürürken aynı zamanda öğrenme yeteneğinizi artırır. Ders
çalışırken, iş yerinizde ya da araba kullanırken Mozart, Vivaldi, Pachabel, Handel
ve Bach gibi bestecilerin müziklerini dinlemenin yukarıda anlattığımız türde
sayısız yararları vardır.
Batı’da Klasik müziğin dönüşümü, kamusal alanda dolaşıma girmenin, müziği
nasıl aristokrasinin hegemonyasından çıkardığını gösteren canalıcı bir örnek.
18. Yüzyıl, bilindiği gibi, Avrupa’da müziğin Barok yüzyılıdır. Haendel gibi,
Haydn gibi, Mozart gibi, Bach gibi, Barok müziğin büyük ustaları bu yüzyılda
vermişlerdir eserlerini. Ama Barok müzik, feodal aristokrasinin özel alanına ait
bir etkinlik olarak kalır bu yüzyıl boyunca... Werner Stark’ın, The Sociology of
Knowledge’da belirttiği gibi, Haydn, Kont Esterhazy için müzik bestelemekte, bu
müzik, Esterhazy Şatosu’nda, ona ait olan özel alanda icra edilmektedir. (Haydn,
bu şatoda, yemeklerini Esterhazy Kontu’nun uşaklarıyla birlikte yemektedir!)
Klasik müzik, kamusal alanda dolaşıma girmemiştir henüz. Bu, ancak 19.
Yüzyılda gerçekleşecek ve mesela Beethoven’in müziği, kamuya açık alanlarda,
bu yüzyılda icra edilebilecektir..
Salon müzik ilişkisine örnek: Barok müzik, J.S.Bach dönemindeki besteciler
kiliselerde, belediye ve saraylarda veye bir operada görevliydiler. Bu yerlerin
ortak özellikleri küçük olmaları idi. Genellikle dikdörtgen şeklinde yansıtıcı
yüzeylere sahiptirler. Bu akustik çevrelerdeki yankılanma süresi kısadır. Böyle
bir çevrede çalınan müzik çok parlak olur ancak seslerin dolgunluğu azdır.
Klasik dönem Haydn, Mozart, Beethoven, bu dönemdeki orkestrada 40 kadar
çalgıcı bulunuyordu. Yaylı, ağaç üflemeli, prinç üflemeli, vurmalı çalgılar
kullanılıyordu. O zamanki konser salonları şimdikilerden küçüktü. Dinleyiciler
ise 300-400 kişi kadardı. Bu salonlar, tümüyle doluyken yankılanma süresi 1,5 s
olmaktadır. 19 yy daha büyük yapılar inşaa edildi ve süre 1,5 s- 1,8 s aralığına
uzadı. Bu gün Klasik dönem müzikleri için en iyi yankılanma süresi 1,5 –1,7
arsında kabul edilmektedir. Romantik devir daha kişiseldir. Bestecinin
duygularının anlatımı önemlidir. Brahms, Wagner, Çaykovski, Debussy gibi
bestecilerin dönemidir. Daha dolgun seslere ve daha uzun yankılanma
sürelerine ihtiyaç duyulur. Bu dönemde yankı süreleri 2 s ye kadar uzamıştır. Bu
gün romantik müzikler için yankılanma süresi 1,9 s - 2,2 s arasında kabul
edilmektedir.
Barok Dönemde Tarihe Düşülen Notlar
1604.....William Shakespeare Othello’yu yazdı
1607..... Kuzey Amerika’da ilk kalıcı İngiliz kolonisi Jamestown, Virginia kuruldu
1609.....Galileo Galilei Jüpiter’in uydusunu keşfetti
1611.....İncil’in yetkili versiyonu King James Bible yazıldı
1618.....30 yıl savaşları başladı
1619.....İlk siyah köleler Virginia’ya ulaştı.
1625.....Francesca Caccini, tarihçilere göre ilk kadın besteci, La Liberazione di
Ruggiero besteledi ve Polanya’da 4. Wladyslaw’ın resepsiyonun icra edildi.
1628.....William Harvey kan dolaşımını buldu
1631.....İngiltere’de Chloridia adlı eserin icrasında ilk profesyonel kadın
şarkıcılar yer aldı
1632.....Oughtred slide rule’ buldu
1633.....Engizisyon Galilei’yi söylediklerini geri almaya çağırdı
1639.....Fransa 30 yıl savaşlarına katıldı
1639.....Virgilio Mazocchi ve Marco Marazolli tarafından ilk komik opera, Chi
Soffre Speri Roma’da icra edildi.
1642 – 1646..... İngiliz iç savaşı
1647 – 1659..... Fransız – İspanyol savaşı
Fransız iç savaşı
1654 – 1667..... Rusya – Polonya savaşı
1655 – 1660 .....Brandenburg – Rusya savaşı
1660 ..... İngiltere’de monarşi yeniden kuruldu
1664 – 1666 ..... Newton yerçekimini buldu
1666..... İtalya Cremona’dan Antonio Stradivarius ilk kendi imzasını taşıyan
kemanı yaptı.
1666.....Newton ışık spektrumunu buldu
1671..... Leibniz toplama makinasını buldu
1675..... Londra’da St.Paul kathedralinin inşaatı başladı, Greewich rasathanesi
kuruldu. İlk ışık hızı ölçüldü.
1677..... Bakteri bulundu
1683.....Türkler Viyana’yı kuşattı
1687..... Türkler Mohaç savaşını kaybetti
1689 – 1697.....Kuzey Amerika’da İngiliz – Fransız savaşı
1696..... Thomas Savery Buhar makinasını keşfetti
1699.....Avusturya’lılar Macaristan’ı Türklerden geri aldı
1705..... Reinhard Keiser Octavia adlı eserinde ilk kez Fransız kornalarını
kullandı
1714 ..... Fahrenheit civalı termometreyi buldu
1725.....Vivaldi 4 Mevsim’i yazdı
1742.....Handel’in Messiah adlı eseri Dublin’de muhteşem bir seyirci karşısında
ilk kez sergilendi.
1752.....Büyük Britanya Gregorian takvimine geçti.
*Halit Akalp - Hakan Güven Kasım-2002
KLASİK DÖNEM
Özellikle müzikte olmak üzere,birçok alanda sık sık kullanılan “klasik” kelimesi,
ülkelere ve çağlara göre çok değişik gerçeklikleri kapsar. “Klasik”müzik
“popüler” veya hafif diye adlandırılan müziklerin karşıtı gibi ele alınabilir ve o
zaman Pérotin den (ykl.1200)Pierre Boulez in izleyicilerine (XX.yy sonu) kadar
bütün yüksek (veya ciddi)Avrupa müziğini içine alır. Bu bağlamda ( Avrupa dışı
müziklerin tersine) “klasik” müzik ile “çağdaş”müzik ayrımı yapılabilir ve
çağdaş müzik, mesela Debussy’den veya Boulez-Stockhausen kuşağından
(1945) başlatılabilir. Aynı şekilde klasik müzik, romantik müzikten,barok
müzikten,Rönesans müziğinden ve ortaçağ müziğindende ayrılmaktadır.Ne var
ki bu anlamda Lully ve Rameau’nun Versailles klasikçiliği ile Haydn, Mozart ve
Beethoven’in Viyana klasikçiliği, ne zaman, ne teknik, nede estetik olarak
biribirine karıştırılamaz; hatta bunların birinden ötekine geçişi, çok önemli bir
kültür olayı olan “Soytarılar savaşı” (1752 de, Fransız müziği ile İtalyan müziği
taraftarları arasında Pariste çıkan sanat kavgası) simgeler.Edebiyatta olduğu
gibi müziktede “klasik”teriminin kullanılışı çok eski değildir (ilkin 1800 ler
civarı) ve “romantik” teriminden daha sonra kullanıldığı kesindir.Son olarak
şunuda belirtelim ki, Goethe’den itibaren, yani XIX.yy’ın başından beri
müzikteki klasik-romantik karşıtlığı, zihinleri, özellikle de yazarların zihnini
epeyce meşgul etmiştir.
Müzikte son baroğun en büyük temsilcisi olan Bach 1750 de Leipzig de
öldüğünde genç Haydn Viyana da ilk eserlerini yazıyordu. Bu olaylar bir yüzyılı
iki eşit döneme ayırır. Birinci yarıya Bach hakimdir. İkinci yarıdaysa Haydn
yepyeni bir sanat ve toplum bağlamında, Mozart ile birlikte, Viyanayı en azından
yaratıcılık açısından, Avrupanın müzik merkezi haline getirir. Bu iki besteci xvııı.
yy ın ikinci yarısıyla özdeşleşir. Sonraki kuşaklar geriye dönüp baktıklarında
böyle düşüneceklerdir. Özellikle Bach, ortaçağdan ve Rönesans’tan devralınan
birikimi en uç noktasına ve zirveye ulaştırmıştır. Oysa onun çağdaşı olan
bestecilerin büyük bir kısmı, besteleme tekniklerinin sadeleştirilmesi , armoni
ve çokseslilik (kontrpuan) yerine melodiye öncelik verilmesi gibi eğilimler
göstermektedir. Bach’ın ölümünden hemen önceki ve hemen sonraki
dönemlerde Bach’a oranla kesin bir yüzeysellik görülür. Yeni melodi anlayışı
ileride daha da güçlenecektir, ama kompozisyon yoğunluğu bakımından bu yeni
anlayışın yol açtığı kayıplar, yeni bir çokseslilik, yeni bir yoğunluk ve yeni bir
müzik düşüncesi getiren Haydn ve Mozart dehaları sayesinde ancak 1780’e
doğru telafi edilecektir. Haydn ve Mozart yetişme döneminde eserlerinin tek bir
notasını bile bilmedikleri Bach’ın üslubundan çok uzaktır. İkisinin de üslubunun
ilk belirtileri, Bach’ın ölümünden epeyce önce ortaya çıkmıştır ve Bach’ınkinden
çok daha fazla Telemann, Scarlatti gibi çağdaşlarının ve 1710 dolaylarında
doğmuş olan ve bazılarınca ön-klasik diye nitelenen bestecilerin üslubundan
izler taşır. Ön-Klasik denilen besteciler Kuzey Almanya’da Carl Phillip Emanuel
Bach (Johann Sebastian’ın dört müzisyen oğlunun ikincisi), Mannheim’da
Johann Stamitz, Viyana’da Mathias Georg Monn ve Georg Christoph Wagenseil
ve Milano’da Giovanni Battista Sammartini’dir. İtalyan opera bestecilerinin ve
Johann Adolf Hasse gibi, Italyan olmayan ama İtalyan tarzı operalar yazan
bestecilerin de apayrı bir yeri vardır.
En azından XX.yüzyılın ortalarına kadar, Haydn (1732-1809) ve Mozart’ın
(1756-1791) son eserleri ve Beethoven’in hemen hemen bütün eserleri,
bestecilerin ve dinleyicilerin düzeylerini belirleme konusunda mihenktaşı
sayılacaktır. Özellikle bu anlamda bu üç besteci “klasik” tir. Onlar tarihte
keşfedilmeye ihtiyaçları olmayan ilk bestecilerdir. Bu onlardan önceki bütün
bestecilerin büsbütün unutulduktan sonra XX.yüzyılda yeniden hatırlandığı ve
Haydn ve Mozart’ın eserlerinin (hiçbir zaman Bach gibi bir köşede keşfedilmei
beklememişlerdir), 19. yüzyılda da günümüzdeki kadar tanındığı, anlaşıldığı ve
çalındığı anlamına gelmez. Ama Haydn ve Mozart, kendi dönemlerinden
günümüze kadar repertuvarda ve dinleyicinin zihninde çok sağlam bir yer
edinmişlerdir. Aslında, onlar en büyük eserlerini, o dönemde ortaya çıkan ve
istensin veya istenmesin, bugün de müzik hayatımızın temelini oluşturan
konserler için yazmışlardır. Aynı şekilde senfonik orkestrayı yarattılar ve
(özellikle Haydn) yaylılar dörtlüsünden senfoniye kadar yeni türlerin parlak
örneklerini verdiler. Bu bestecilerin piyano sonatlarını ve (özellikle Mozart
tarafından) temelden değiştirilen konçerto türündeki eserlerini ve operalarını da
anmak gerekir. Senfonik müziği (veya orkestra müziğini) oda müziğinden
ayırdılar ve Germen, hatta Viyana müziğinin, birbuçuk yüzyılı aşkın bir süre
boyunca bütün Avrupa’ya hakim olmasını sağladılar. Nihayet, bu müzisyenler
sanatçının özgürlüğü ilkesini iktidarlara ve topluma kabul ettirdiler.
Klasik üslup 1780-1815 arasında en parlak dönemini yaşadı. Bu dönemde
Avrupa’da Fransız devrimini hazırlayan olaylar, sonra devrim, hemen ardından
patlak veren olaylar yaşandı. Kökenlerine eğinildiğinde görülür ki Viyana,
1750’ye doğru diğerleri gibi bir merkezdir. Ama en küçük bir kuramsal
spekülasyona girişmeksizin denebilir ki, Viyana üslubu-Başlangıçta,mesela
Mannheim üslubundan daha az şaaşalı daha az heyecan yaratıcıdır- Ama çok
geçmeden ( Haydn’ın 1760’lardaki senfonileriyle kesin olarak), en ileri ve en
anlamlı biçimsel ve tonal arayışlarla özdeşleşmiştir. Ve sonunda, 1800 insanları
için, tek başına (veya hemen hemen) orkestra müziğinin ve yüksek düzeyli oda
müziğinin temsilcisiydi, hatta Viyana üslubu, orkestra müziğiyle tamamen
özdeşleşti. Bu bakımdan İtalyadan ve 1789 öncesi ve sonrası Fransasından
olduğu kadar, kurumsal etkinliklerin yoğun olduğu, ama Viyana okulunun üstün
başarılarıyla kıyaslanabilecek hiçbirşey ortaya koyamayan Kuzey Almanyadan
da ayrılır ve Empfindsamkeit tan doğrudan doğruya romantizme geçer. Öte
yandan Viyana üslubu, yanlız Kuzeyin ve Güneyin (Italya) değil, Doğu ve Batının
da(Haydn, Slav dünyasının çok yakınında doğmuştur) birleştiği bir yer olarak
görünür. Son olarak şunu da belirtmek gerekir ki, Viyana üslubunda yanlız
değişik halkların değil, değişik toplumsal katmanların duyguları da (1770 e
doğru, Kuzey Almanya’da Haydn’ın avama yönelik üzlup özelliklerine karşı
gösterdiği sert tepkiler, bunun kanıtıdır) biraraya gelmiştir. Viyana üslubu
kültürlü kesime yönelik olanla basit halka yönelik olanı da, aristokratik olanla
amiyane olanı, hiçbirine hiçbirşey kaybettirmeden birbirine karıştırdı ve
bunların evrensele yönelen bir sanat dünyası doğurduğunu kabul ettirdi.
Bu insanca özelliklere, 1780lerde, 2. Joseph’in hükümdarlığı döneminde,
Viyana'nın aydınlanma ruhunun getirdiği entellektüel bir kaynaşma ortamı oluşu
da eklendi. Haydn ve Mozart, bu arada olgunluk dönemindeydiler ve bu
ortamdan beslenmeyi bildiler. Mozartın sihirli flütü (die Zauberflöte 1791)
bunun kanıtıdır, bu eser Viyana ruhunu, dolasıyla dönemin özünü yüceltmiştir.
Buna tepkiler gecikmedi, ama Haydn, Yaratılış (1798) adlı oratoryosuyla
Beethoven Fideliosuyla (1805-1814) hatta “Metternich Sistemi” sırasında 9.
Senfonisiyle (1824) geleneği sürdürdü. 9. Senfoni, bütün insanların kardeş
olduğunu ilan etmekle kalmayıp, kesinlik taşıdığı bir çağdan kaynaklanan son
sarsıntıdır.
*Alişan Balkan - Celal Yenitur Aralık-2002
MODERN DÖNEM
Bu dönemi adlandırmada genel kabul görmüş bir terim yoktur. Çağdaş Müzik
veya 20. Yüzyıl müziği gibi adlandırmalar yapılabilirse de özellikle ikincisi
yüzyılın ortalarında yaşamış olan Rachmaninov, Sibelius ve R. Strauss’ uda
kapsadığından uygun olmayabilir.
Yeni müzik terimi bu müzik türünün felsefesini ve 19. Yüzyıl romantizmine
karşıt olan arayışları daha iyi tanımlayacaktır.
Yeni müzik Alman Avusturya romantizmine ve onun temsil ettiği herşeye bir
başkaldırıyı simgeler. Değişik besteciler değişik tekniklerle başarılı örnekler
oluşturmuşlardır. Bu müzik türünde Empresyonizm,Romantizm yada Barok
dönem de olduğu gibi belli bir stil ya da kalıp yoktur. Besteciler belli bir tekniğe
bağlı kalmak yerine birini denedikten sonra bir başkasına geçmekte bir sakınca
görmemişlerdir.
Başkaldırış eser adlarında da kendini göstermektedir. Buna örnek olarak Erik
Satie’nin “Like a nightingale that has a toothache” ve Trois Morceaux’ un “Three
pieces in the form of a pear” gösterilebilir. Bunlar son yüzyılın romantik başlıklı
senfonik şiirlerine bir reaksiyon olarak görülmektedir.
1.Dünya Savaşı sonrası bazı bestecilerin eserlerinde caz esintileri de görülür.
Örn: Stravinsky “Ragtime” 1918, Copland’ın “Two Blues”1926.
Bilimdeki gelişmelere paralel olarak radyo konser salonlarına gidemeyen
milyonları dinleyici haline getirmişti. Randall Thompson’un Süleyman ve Belkıs
operası radyo istasyonları tarafından telif ödenerek yayınlanmıştı. 1929’dan
itibaren sesli çekilmeye başlayan sinema filmleri bestecilere yeni imkanlar
yaratmıştır. Fonograf’ın icadı ile dünyanın en izole bölgelerinde bile insanlara
müziği istedikleri repertuarla dinleme imkanı yaratmıştır. Son olarak Televizyon
kitle iletişimini en üst düzeye çıkarmıştır.
JOHN CAGE 1912-1992
Klasik müzik eğitimi görmüştür. Batı müziğinin ve bireysel anlatımın dışına
çıkmak amacıyla Cage müziğinde teyp,plak kayıtları ve radyodan da
yararlanmıştır. Müziği oluşturan bütün etkinliklerin tek bir doğal sürecin parçası
olduğu sonucuna varmıştır.
Amacı dinleyicilerin kulaklarını süzgeç gibi değil huni gibi kullanmaya
özendirmek,bestecinin seçtiği seslerle yetinmeyip ortamda ses adına ne varsa
algılamalarını sağlamaktı. Buna ulaşmak için müziğinde belirlenmemişlik ilkesini
gerçekleştirdi. Rastlantısallığı sağlamak ve böylece yorumcunun kişisel
beğenilerinin araya girmesini önlemek amacıyla çeşitli yollara başvurdu.
Örneğin yorumcu sayısını ve çalgı türlerini önceden belirlememeyi,seslerin ve
bölümlerin uzunluğunu saptamamayı,uyulması zorunlu nota yazımından
kaçınmayı ve bölüm sıralamasında rastlantısallığı korumayı denedi.
Cage’in en tanınmış yapıtları, yorumcunun hiçbirşey çalmadığı Dört dakika
otuzüç saniye 1952,rastgele istasyonlara ayarlanan 12 radyo 24 yorumcu ve bir
orkestra şefi için Düşsel manzara No:4 1951, sonatlar ve interlüdler194648,Fontana Mix1958, Ucuz taklit1969 sayılabilir.
BELA BARTOK 1881-1945
Macar besteci 22 yaşındayken 1848-49 devriminin önderi ve Ferenc’in babası
Lajos Kossuth’un yaşamını anlatan senfonik şiirini yazdı.İlk çalınışında
Avusturya milli marşının karikatürize edilerek seslendirilmesi bir skandala yol
açtıysa da çok beğenildi. Opus 7 Birinci Dörtlü’sünde(1908-09) bir oranda
duyumsanan halk müziği etkisi sonrakilerde tümüyle özümsenmiş ve
yapıtlarının içinde erimişti. Opus 17 İkinci Dörtlü (1915-17) Batok ‘un Kuzey
Afrika’ya yaptığı derleme gezisini yansıtan Arap motifleriyle süslüydü.Üçüncü ve
dördüncü dörtlülerde1927-28 daha yoğun ses uyuşumsuzluğundan
yararlanılmıştı. Beşinci1934 ve altıncıda 1939 ise tekrar geleneksel armoniye
dönüldüğü gözleniyordu.
Meslek yaşamının başında Fransız etkisinde kaldığı için erken dönem
yapıtlarında politonalitenin bazı belirtileri görülür.Ama daha sonraları bu
malzemeden yararlanmadı.Onun yerine Doğu Avrupa en çok da Macar ve Rumen
halk usluplarını araştırdı. Müziği her ne kadar armoni açısından yoğun ve
karmaşıksa da kökünü halk müziğinin modal dizilerinden dikkatle seçilmiş
armonilerden kurulu bir tonaliteden alıyordu.
Bartok 2 Kasım 1936 da Türkiye’ye geldi. İstanbul Belediye konservatuarı
arşivinde çalışmalar yaptıktan sonra 4 Kasım 1936 da A. Adnan Saygun ile
birlikte üç konferans verdi. Gene Saygun ile birlikte Adana’nın Osmaniye ilçesi
Toprakkale ve Çardaklı köylerine giderek göçerlerin müziğini taş plaklara
kaydetti.
Müziği ve tutumu Nazilerle ittifak halinde olan Macar Yöneticilerin ve Kilisenin
tepkisini uyandırmış ve vatana ihanetle suçlanmıştır.Çoğu Yahudi olan birtakım
önemli bestecilerin yapıtlarının Nazilerce yasaklanması üzerine Goebels’e bir
mektup yazarak kendisininde aynı listeye alınmasını yapıtlarının Almanya ve
ona bağımlı ülkelerde çalınmasına izin vermediğini bildirdi. 1939 da Ahmet
Adnan Saygun’a yazdığı mektupta ülkesinden ayrılmaya kara verdiğini ve
Türkiye’de çalışabileceğini söylediyse de başvurusu yanıtlanmayarak Türkiye’ye
gelmesine olanak verilmedi. Bunun üzerine ABD’ye gitti.
Yapıtlarında Stravinski gibi aksak usulü kullanan Bartok müzikte o zamana
değin bulgar ritmi olarak adlandırılan bu ritm için Rumen etnomüzikolog
Constantin Brailoui ile birlikte Türkçedeki aksak terimini önermiş ve bunu
müzikolojiye yerleştirmiştir.
IGOR STRAVINSKY 1882-1971
Rus asıllı besteci 1 Dünya Savaşı Yıllarından başlayarak sürekli Rusya dışında
yaşamı özellikle Ateş Kuşu1910,Petruşka 1911, Bahar Ayini 1913, ve Orpheus
1947 gibi bale müzikleriyle ünlenmiştir.
Stravinsky,20. Yüzyıl müziğine büyük katkıda bulunmuş, kendine özgü eleştirel
tutumu özellikle ölçü,tempo, ses gürlükleri açısından önemli sonuçlar
doğurmuştur.Bileşik ölçülü asimetrik kalıpları araştırmış, müzik cümlelerinde
kullandığı figür ve motifleri uzatarak veya çıkararak simetrik cümleleme
geleneğini yıkmıştır.Müziğe yeniden kazandırdığı şaşmayan vuruş duygusu
birçok bestesinin dansa uygun düşmesine yol açmıştır.
ARNOLD SCHOENBERG 1874-1951
Avusturya asıllı ABD li besteci oniki ton müziğinin yaratıcısı,20. Yüzyılın en etkili
öğretmenlerinden biridir.
1899 da yazdığı “Aydınlık gece” adlı yaylı çalgılar altılısı sanat yaşamında
önemli bir adımdır.Richard Dehmel’in aynı adlı şiirinden esinlenen bu romantik
yapıt yaylı çalgılar altılısı için yazılmış ilk programlı müziktir. Bütünlüğü müzik
dışı bir öykü ya da imgeye dayanan yapısı ve armonileri yüzünden Viyana’daki
tutucu program komitelerinin tepkisini çeken yapıt ancak 1903 de seslendirildi
ve bu kez dinleyicinin tepkisiyle karşılaştı. Sonraları ise hem ilk biçimiyle, hem
de Shoenberg’in yaylı çalgılar orkestrası için yaptığı düzenlemeyle bestecinin en
sevilen yapıtlarından biri oldu.
Belli bir döneme kadar bestecinin bütün yapıtları tonaldi,ama armoni ve
melodileri karmaşıklaştıkça tonalite önemini yitirmeye başladı. 19 Şubat 1919
da tonal kompozisyon düzeninden tümüyle yoksun ilk yapıt olan Opus11 No:1
piyano konçertosunu bitirdi.
Zengin armoni ve melodi olanaklarını değerlendirmesine yardımcı olacak yeni
bir bütünleştirici ilke aradığı bu dönemin sonunda yalnızca birbiriyle bağlantılı
oniki ton kompozisyon yöntemini buldu.Temmuz 1921 de bu türün ilk örneği
olan Opus12 Piyano suitine başladı.
Karşılaştığı bütün muhalefete rağmen 1. Dünya Savaşı sonrası Shoenberg’in
müziği artan ölçüde övgü topladı ancak besteci yaratıcı çalışmalarının olnak
verdiği elektronik müzik devrimini görecek kadar yaşamadı.
AARON COPLAND 1900-1990
Copland’ın besteci olarak gelişimi dönemin belli başlı eğilimlerini ortaya koyarilk
başta müziğinde caz ritimleri kullanan besteci daha sonra Stravinsky'’in yeni
klasik tutumunun etkisinde kalmıştır.Kendisinin ses gürlüğü "sonorite”
bakımından daha tutumlu, doku bakımından daha denetimli olarak tanımladığı
soyut bir üsluba yöneldi.Bu yöneliş Copland’in sanatındaki en verimli dönemin
açılmasına neden oldu. Copland ayrıca radyo ,fonograf, ve sinema gibi yeni
iletişim araçlarıyla modern müziğe yatkın bir izleyici kitlesinin de yaratıldığını
farkındaydı. 1930 lardan sonra geniş bir dinleyici kitlesine seslenebilmek
amacıyla müziği basitleştirme çabalarına katıldı.
EDGARD VARESE 1883-1965
Fransız asıllı ABD li besteci ses üretim tekniklerinde yaptığı yeniliklerle tanınır.
Disonant ve temasız, ritim açısından da asimetrik olan müziğini uzaydaki ses
cisimleri olarak tasarladı. Elektronik ses donanımından yararlanma fırsatını
bulduğu 1950 lerin başlarından sonra da elektronik müziğe ağırlık verdi.Brüksel
dünya fuarı için yazmış olduğu elektronik şiirde (1958) sesin 425 hoparlörle
yayılmasını öngördü.
GUSTAV MAHLER 1860-1911
Yahudi asıllı Avusturyalı besteci.
Çağdaş müzik eleştirmenleri Mahler’in müzikteki değişim dönemini güçlü bir
şekilde etkilemiş olduğunu kabul etmektedirler. Onun yapıtlarında 20. Yüzyılda
kullanılan köklü yöntemlerin habercisi niteliğinde ögelere rastlanır.Bu
yöntemler arasında ilerleyici tonalite (bir yapıtın başladığı tonaliteden farklı bir
tonaliteyle sona ermesi),tonalitenin çözülümü(kromatikliği ya da o tonaliteye
yabancı akorları sürekli kullanarak tonalite duygusunu bulanıklaştırma),büyük
orkestra içindeki solo çalgı grupları için iç içe örülü melodiler üzerine kurulmuş
kontrapuntal bir yapıyı yeğleyerek orkestranın tümünün ürettiği armoniden
kopuş,temaları tekrarlamak yerine sürekli değişen temalar kullanma, popüler
üsluplardan ve günlük yaşamdaki seslerden (kuş,boru sesleri vb.)alaycı alıntılar
yapma ve Liszt’in çevrimsel biçim’inden(bir yapıttaki temaların başka yapıtlara
aktarılması) ustalıkla yararlanan teknikleri benimseyerek senfonide biçim
yönünden yeni bir birlik sağlama sayılabilir.
Sanatının kişisel içeriğini ise en çok çağının hak ve özgürlüklerden yoksun
insanının tinsel çalkantısını başka herhangi bir besteciden çok daha fazla
yaşamış olması etkilemiş, bu da onun kişiliği ile müziğini özdeşleştirmiştir.
*Enis Kavurmacıoğlu - Özenç Minareci Ocak-2003
Sevgili Klasik Müzik Sevenler,
Aşağıda klasik müzik tarihinden belki mizah değil ama, zaman zaman yüzlerde
bir gülücük yaratacak, zaman zaman hoş bir anıyı canlandıracak, zaman zaman
da duygulu bir an yaşatacak gerçek olayları bulacaksınız...
ROSSİNİ hem eserleri hem de yaşantısı ile ilgi çeken bir besteci. Bir konser
öncesi salona girerken bir bayan koşarak yanına gelmiş ve “Sinyor ilk kez sizin
aryalarınızı seslendireceğim ve çok korkuyorum’’ demiş. Ünlü bestecinin yanıtı
kısa olmuş : “Ben de...’’
SCHUBERT ünlü Bitmemiş Senfonisi için bir dostuna şunları söylemiştir’.
“Dostum bu eseri dinlerken gözlerinin önünde sağlığı asla düzelmeyecek, parlak
ümitlerinden hiçbiri gerçekleşmeyecek, ve hayatı yarım kalacak bir insanı
canlandırmalısın”. Bitmemiş Senfoni yıllarca hatta yüzyıllarca belleklerde bir
soru olarak kalmıştır. Hatta 1920 yılında New York’da senfoninin bitirilmesi için
bir yarışma açılmış ancak yarışmayı kazanacak nitelikte yapıt bulunamamıştır.
SMETANA onbir çocuklu bir ailenin çocuğu idi ve yaşamı zorluklar içinde geçti,
ölümü ise oldukça acıklı oldu. Smetana çocukluğunda kendine Mozart’ı örnek
almıştı. Hatta anı defterinde, ölümünden sonra daha çocukluk günlerinde
yazdığı şu nota rastlandı. ‘’Kompozisyonda Mozart, teknikte ise Liszt olmak
istiyorum.’’
BRAHMS müzik dünyasının bu asık suratlı devi, Beethoven’e özel bir hayranlık
beslemiştir. Hatta dönemin müzik otoriteleri Brahms’ın birinci senfonisi için
“Eğer Beethoven onuncu senfonisini yazsaydı, işte böyle birşey olurdu’’
demişlerdi. Brahms bir de Schumann’dan etkilenmişti. Schumann’a yazdığı bir
mektupta “Senin müziğin de beni tıpkı Beethoven’ın müziği gibi etkiliyor. Yeni
bir senfoni ya da üvertür duyunca kendimi o eser tarafından tutsak edilmiş gibi
hissediyorum’’ diyordu..
HANDEL Almanya’da doğdu, İtalya’da gelişti ve İngiltere’de şana şöhrete ve
paraya kavuştu. Hem cerrah hem de berber olan babası oğlunun müzisyen
olmasını hiç istemiyordu. Handel evden kaçtı ve kiliselerde org ve klavsen
çalmaya başladı. 25 yaşına gelince de Londra’ya gidip Britanya vatandaşlığına
geçti ve İngiltere’nin en ilgi gören kişileri arasında yer aldı.
BACH ailesinin kökeni 1561 yılına, Hans Bach’a kadar iniyor. Bizim yoğun olarak
bildiğimiz Johann Sebastian Bach ise 1695 doğumlu yani bilinen en eski
Bach’dan 124 yaş küçük. İşin ilginç yanı Johann Sebastian Bach, ailenin 32.
müzisyen bireyi. Ailenin ilk müzisyen bireyinin Hans Bach olduğu varsayılıyor.
Johann Sebastian Bach değirmenci olan büyük büyük dedesinin bugün pek
rastlanmayan besteleri için şöyle diyor “Rüzgarın çıkardığı sesi öylesine güzel
işlemiş ki, iddia ederim öğüttüğü un müziği kadar güzel değildir’’.
PURCELL İngiltere’den ender çıkan bestecilerden biri. Ölümü ise hayli ilginç.
Geceleri sadece saat onbire kadar evden çıkmasına izin verilen besteci yağmurlu
bir gecede eve daha geç dönünce eşi tarafından içeri alınmamış ve yağmur
altında bekleyerek soğukalgınlığından ölmüş. Purcell özellikle Kuzey Afrika ve
Doğu temalarını da işledi. Hatta Gordiyon Düğümü adlı bir de senfonik şiir
besteledi.
Download