SOYA VE SA*LIK - Genç Diyetisyenler

advertisement
SOYA VE SAĞLIK
Stj.Dyt.Şeyma ZİMİTOĞLU
http://www.gencdiyetisyenler.com/
1) SOYANIN ORİJİNİ, TANIMI
VE KAPSAMI
http://www.gencdiyetisyenler.com/
1.1) SOYANIN TARİHÇESİ, ORİJİNİ VE
YAYILIŞI


Soya fasulyesi (Glycine Max) 5000 yıl önce Doğu Asya
ovalarında keşfedilmiş, Asya halkının beslenme
alışkanlığında devrim yaratmıştır.
Çin halkının beş kutsal (çeltik, soya, buğday, arpa vedarı)
ekininden biri olarak kabul edilmiş ve Çinlilerin sağlık
kaynağı olmuştur.


Vücudumuza ve zihnimize olan faydası saymakla
bitmeyen soya, Doğu Asya Ülkelerinin en önemli tarımsal
ürünlerinden biridir.
Bugün dünya üzerinde üretimi yapılan en önemli bitkisel
ürünlerden biri olmasına karşın soya 100 yıl öncesine
kadar Uzakdoğu dışında pek fazla bilinmiyordu.



Baklagil ailesinden gelen soyanın Türk mutfağına girişi
henüz çok yenidir.
Ülkemizde ise soya fasulyesinin tarımı, Tarım ve Köy
İşleri Bakanlığı ve şeker fabrikalarının teşvikiyle
yapılmaya başlanmıştır.
1982 yılında Bakanlar Kurulu kararnamesiyle konu ele
alınmış ve üreticiye teminat verilmeye başlanmıştır.
1.2) ÜRÜNÜN BİTKİSEL ÖZELLİKLERİ


‘Mucize bitki’ olarak bilinen soya hem insan ve hayvan
beslenmesinde, hem de sanayide son derece önemlidir.
Soya baklagiller familyasından, dikine boylanabilen,
yetişme şartlarına bağlı olarak uzunluğu 1-1,5 m
arasında değişebilen, çok dallı, az çok sarılıcı otsu, kazık
köklü yazlık bir baklagil bitkisidir.


Yapısındaki yağ oranı yüksekliği sebebiyle soya tarımsal
ürünlerin sınıflandırılması sırasında yağlı tohumlu bitkiler
içerisinde gösterilmektedir
Soya köklerinde toprağın serbest azotunu bağlayabilen
Rhizobium Japonicum bulunması sebebiyle hem kendi
besin ihtiyacını karşılamakta hem de toprağı bir sonraki
ürün ekimi için hazır hale getirerek tarımsal açıdan
büyük fayda sağlamaktadır.
1.3)SOYANIN ÜLKEMİZLE TANIŞMASI
VE ÜRETİMİ

Soya bitkisi, ülkemize de ilk kez 1930’lu yıllarda girmiş ve
uzun yıllar boyunca sadece Karadeniz bölgesinde tarımı
yapılmıştır. Ülkemizde ağırlıklı olarak; Adana, Osmaniye,
Samsun ve İçel illerinde soya üretimi yapılmaktadır.
1.4) BESİN DEĞERİ

Soya fasulyesi, kolesterol ve doymuş yağlar içermeyen
yapısı, yüksek kaliteli protein içeriği ile çok yönlü olarak
yararlanılabilen bir gıda maddesidir


İçeriğinde yüksek miktardaki protein yanında soya
fasulyesi lif, kalsiyum ve magnezyum bolca
bulunmaktadır.
Tohumlarında % 18-24 yağ, % 35-45 protein, % 30
karbonhidrat ve % 5 oranında da mineral, çok sayıda
vitamin ve değerli aminoasitler içeren ve toprağa organik
madde ile azot sağlayan bir bitki olan soya fasulyesi
ülkemizde hem ana ürün hem de ikinci ürün olarak
kullanılmaktadır.

Elzem amino asitlerin tümünü içeren soya fasulyesi,
lysine açısından çok zengin olmakla birlikte yeteri kadar
metionin ve sistein içermemektedir. Tahıl proteinleriyle
karıştırılarak tüketilmesi ile ideal besin değerinde bir
karışım elde edilebilmektedir.

1999 yılında FDA tarafından soya ürünlerinin insan
sağlığı üzerindeki olumlu etkileri konusunda iddialar
kabul edilerek onaylanmıştır ve “sağlıklı ürün“ ibaresinin
kullanılmasına izin verilmiştir

100 gr soya fasulyesinde bulunan besin değeri ile özel
mineral ve vitaminler aşağıdaki tabloda kısaca
özetlenmiştir:
Su
8,59
Enerji (kcal)
416 kal
Protein
36,5 gr
Toplam yağ
19,9 gr
Doymuş yağ asitler
2,9 gr
Mono-doymamış yağ asitleri
4,4 gr
Poli-doymamış yağ asitleri
11,3 gr
Karbonhidrat
30,2 gr
Lif
9,3 gr
Kül
4,9 gr
İzoflavon
200 mg
Kalsiyum
277 mg
Demir
15,7 mg
Magnezyum
280 mg
Potasyum
1797 mg
Sodyum
2 mg
Çinko
4,9 mg
Bakır
1,7 mg
Manganez
2,52 mg
Selenyum
17,9µg
C vitamini
6 mg
Riboflavin
0,87 mg
Niasin
1,62 mg
Pantoneik asit
0,79 mg
B6
0,38 mg
Folik asit
375 µg
A vitamini
2 µg
E vitamini
1,95 mg


NOT:
Soya fasulyesi, vücudumuzun muhtaç olduğu protein
bakımından en zengin gıda maddesidir.
453 gramlık soya ununda 31 yumurtanın, 6 büyük şişe
sütün veya 900 gramlık kemiksiz etin ihtivâ ettiği kadar
protein bulunduğu laboratuvar deneyleriyle tespit
edilmiştir.
1.4) KULLANIM ALANLARI

Kolestrol içermeyen yapısı, yüksek kaliteli protein içeriği
ve baklagiller içinde en kolay sindirilen ürün olma özelliği
ile sarı altın, hatta asrın bitkisi olarak da adlandırılan
soya fasulyesi çok çeşitli kullanım alanları bulunan
bitkisel bir gıda maddesidir.

Soya taneleri çimlendirilip filizleri sebze olarak
yenebileceği gibi, işlenerek soya yağı ve unu elde edilir.
Soya dünyada bitkisel yağların ve yüksek proteinli
hayvan yemlerinin başlıca kaynağıdır.

Hamur ürünleri (ekmek, kurabiye, bisküvi, kekler,
baklava, pasta, hamur tatlıları, dondurma külahı,
makarna, şehriye, mantı, tarhana, leblebi vb.),

Bebek mamaları,

Şekerleme ürünleri (çikolata, helva),




Alerji yapmayan süt ve süt ürünleri (yoğurt, peynir,
dondurma vb.),
Özel diyet ürünleri,
Yapay et ürünleri,
Kuru / soğuk hazır yemek karışımları ile soya gıda
sektöründe kullanılmaktadır.
2)SOYA ÜRÜN ÇEŞİTLERİ

Son yıllarda, soya fasulyesi ürünleri, yüksek kaliteli
proteinlerin ekonomik kaynağı olmaları bakımından
dünyada özellikle gelişmiş ülkelerde üzerinde önemle
durulan bir ürün haline gelmiştir.

Bu kapsamda soya sütü ve ürünlerine (soya sütü, soya
yoğurdu, tofu vs.) olan ilgi de artmıştır (Kuntz et all.,
1978; Smith, 1997; Hurşit ve Temiz, 1998).
2.1)SOYA YAĞ ÜRÜNLERİ VE
ÖZELLİKLERİ

Ülkemizde değeri yeni anlaşılmaya başlayan ve sağlığına
değer veren tüketicilerce daha çok tercih edilen soya
yağı, istatistiklere göre dünyada en çok üretilen ve
tüketilen bitkisel yağ konumundadır.

Türkiye'deki tüketiciler, dünya üzerinde en çok tüketilen
soya yağıyla 1990'lı yılların başlarında tanıştılar.

Soya yağında doymamış yağ oranı yüksek, kolesterol ise sıfırdır.

Çoklu doymamış nitelikte olan soya yağı elzem yağ asitlerinden
hem linolenik hem d elinoleik asitleri içerir.

Soya fasulyesi yağındaki omega-6/omega-3 oranı tavsiye edilen
(4-7:1) aralık olan 7:1 aralığının hemen altındadır.

Bitkisel yağların kompozisyonu (%)
Bitki
Doymuş yağ
Linoleik asit
Ayçiçeği
12
7
Pamuk
27
54
Kanola
7
21
Aspir
10
76
Palm
49.1
10.5
Soya
15
54
Yer fıstığı
1
33
Zeytinyağ
15
9
Linolenik asit
11
trace
11
trace
0.6
8
trace
1
Oleik
16
19
61
14
38.7
23
48
75

Soya yağındaki omega-3 yağ asitleri kalp hastalığı riskini
azalttığı kanıtlanan balık yağının içeriğindeki yağ cinsine
benzer özelliktedir.

Soya yağı; demir, B ve E vitaminleriyle kalsiyum ve çinko
bakımından zengindir. Soya yağının yüksek miktarda E
vitamini içermesi nedeniyle prostat riskini azalttığı
belirtilmektedir

Bütün bitkisel yağlar gibi, soya yağı da kolestrolsüzdür.

Yüksek oranda doymamış yağ içerdiğinden, tohumun %
20'sini oluşturan yağlar salata, kızartma yağı ve margarin
olarak kullanılmaktadır.

Soya yağı yüksek oranlarda oleik asit, linoleik asit ve
linolenik asit gibi çoklu doymamış yağ asitlerini içerir.

Çok yüksek linolenik asit (%7-10) içeriği nedeniyle
oksidasyona ve istenmeyen aroma oluşumuna duyarlıdır.

Soya yağının yağ asidi kompozisyonunda doymuş yağ
asitleri %15, tekli doymamış yağ asitleri %24 ve çoklu
doymamış yağ asitleri %61 oranlarında yer almaktadır.

Çoklu doymamış yağ asitleri içinde elzem yağ asici olan
a-linolenik asit mevcuttur.

Soya yağ asitlerinin fitosteroller ve kalp damar
hastalıklarına koruyucu etkisi olduğu ve kötü huylu
kolesterolü düşürücü etkiye sahip olduğu tahmin
edilmektedir

Soya yağındaki omega-3 yağ asitleri kalp hastalığı riskini
azalttığı kanıtlanan balık yağının içeriğindeki yağ cinsine
benzer özelliktedir
2.2)TAM SOYA ÜRÜNLERİ VE
ÖZELLİKLERİ
2.2.1)Soya unu

Soya fasulyesinin kavrulup öğütülmesiyle elde edilen
soya unu, yüksek nitelikli protein açısından zengin
olmakla birlikte mükemmel bir demir, kalsiyum ve B
vitaminleri kaynağıdır.

Ekmek üretiminde ve tüm unlu mamullerde kullanılan
soya unu sayesinde hem ürünün maliyeti düşmekte hem
de kalitesi artmaktadır.

Soya unu, çok az işlem görmesi nedeniyle diğer soya
protein kaynaklarına göre daha ekonomiktir.

Düşük yağlı olup, protein, izoflavon, diğer besinler ve
fitokimyasalların önemli bir kaynağıdır.

Fırıncılık ürünlerinde nem tutma, ekmek içini
beyazlatma, ekmek kabuğu unu koyulaştırma, raf
ömrünü uzatma, pişirme süresini kısaltma ve yağ
absorpsiyonunu azaltma gibi etkileri sağlamak için
kullanılmaktadır.

Soya unu, ayrıca pahalı olmayan süt esaslı bileşenlerle
karışımmlar halinde, yağsız süt tozunun veya diğer pahalı
süt esaslı bileşenlerin ikamesi olarak da birçok
formülasyonda yer almaktadır.


Ekmek üretiminde, soya ununun pişirme esnasında su
tutma yeteneği sayesinde raf ömrünü uzatarak
bayatlamasını geciktirmektedir.
Keklerde soya unu kullanımı lesitin içeriği nedeniyle
emülsifikasyon ve tavadan kolay ayrılma, yağ ve lif içeriği
nedeniyle yumuşaklaşma sağlamaktadır.



Soya unu iyot emilimini engellemektedir. Soya bazlı bebek
mamaları ile beslenen bebeklerde guatr ve hipotiroidizm
oluşabilmektedir.
Bu nedenle Avrupa Birliği’nde mamalara 5 mcg/100 kkal iyot
eklenmektedir.
Besinlere uygulanan pişirme yöntemleri besinlerin iyot
içeriğinde azalmaya neden olabilmektedir ( WHO,1996). İyodat
kayıplara iyodürden daha dayanıklıdır.
2.2.2 SOYA SÜTÜ

En önemli soya ürünlerinden biri olan soya sütü , soya
fasulyesinden su ekstraksiyonu yolu ile elde edilen ve
zengin içerikli besin değerlerine sahip, laktozsuz,
gluetensiz, kafeinsiz, bol omega-3 içeren, az yağlı,
protein kaynağı, fındık tadında kremsi bir bir gıda
maddesidir.

Soya sütü; sade, aromalı, kondanse ve rekonstitüe soya
sütüolmak üzere değişik şekillerde sınıflandırılmaktadır.

Aromalı soya sütü çeşitleri (Kakaolu, kahveli, çikolatalı,
çilek aromalı, kayısı aromalı vb.) Hong Kong, Tayvan ve
Japonya‟da marketlerde ticari olarak farklı isimlerle
satılmaktadır

Soya sütüne gıda ve beslenme uzmanlarının büyük ilgisi,
bitki proteinleri içerisinde en iyi oranlanmış aminoasit
yapısına sahip olması dolayısıyla, inek ve insan sütüne
alternatif nitelikte olmasından kaynaklanmaktadır

Zira 0-7 yaş grubundaki bir çocuğun günlük alması
gerekli esansiyel aminoasitler yarım litre soya sütü
tüketimi ile karşılanabilmektedir.

FAO/WHO tarafından insan tüketimi için proteinlerin
sahip olması gereken esansiyel aminoasitler
belirlenmiştir.

Tablo 1‟de ideal standard protein ile soya ve inek sütü
proteinlerinin içerdikleri esansiyel aminoasit miktarları
verilmiştir.

Buradan da soya sütünün lisin ve methionin+sistin
aminoasitleri hariç ideal standard protein için gerekli
aminoasitlere sahip olduğu söylenebilir

Tablo 1. İdeal Standard Protein ile Soya Sütü ve İnek Sütü
Proteinlerinin Esansiyel Aminoasit Kompozisyonu (g/100g
protein)
Esansiyel
İdeal Standard
Aminoasit
Protein
Soya Sütü Proteini İnek Sütü Proteini
(FAO/WHO)
İzolösin
4,0
5,3
6,3
Lösin
7,0
8,8
10,0
Lisin
5,5
3,5
8,1
Methionin+sistin
3,5
2,5
3,5
Fenilalanin+tirosin 6,0
8,0
10,3
Threonin
4,0
4,5
4,9
Valin
5,0
5,0
6,9
TOPLAM
36,0
38,9
51,4

Soya sütü ve ürünlerinin diyetetik ve terapatik amaçlı
kullanımı konusunda yapılan çeşitli çalışmalarda da
olumlu sonuçlar alınmıştır.

Zira soya sütü laktoz içermemesi, inek sütü gibi alerjik
reaksiyonlara sebep olmaması, yüksek besleyici niteliği,
kolesterol içermemesi ve hatta serum kolesterol
seviyesini düşürmesi gibi özellikleri ile bu amaca çok
uygun bir gıda maddesidir.

Konu ile ilgili olarak yapılan bir çalışmada soya
proteinlerinin ve soya fasulyesinin bileşimindeki bazı
maddelerin kalp hastalıklarını önleyici birçok etkisinin
olduğu tespit edilmiştir.

Bu etkiler; LDL kolesterol seviyesini önemli ölçüde
azaltma, HDL kolesterol seviyesini arttırma, soya
yapısındaki isoflavinlerin antioksidant özelliği ile LDL
oksidasyonunu önlemesi ve aynı bileşiklerin kan damarı
fonksiyonları üzerindeki olumlu etkileri olarak
bildirilmektedir.

Soya sütü, inek ve anne sütlerinin bileşim unsurları
karşılaştırmalı olarak Tablo 2‟ de verilmektedir
Bileşen
Soya Sütü
İnek Sütü
Anne Sütü
Su (g)
88,60
88,60
88,60
Protein (g)
4,40
2,90
1,40
Kalori (kcal)
52,00
59,00
62,00
Yağ (g)
2,50
3,30
3,10
Karbonhidrat (g)
3,80
4,50
7,20
Kül (g)
0,62
0,70
0,20
Kalsiyum (mg)
18,50
100,00
35,00
Sodyum (mg)
2,50
36,00
15,00
Fosfor (mg)
60,30
90,00
25,00
Demir (mg)
1,50
0,10
0,20
Tiamin (mg)
0,04
0,04
0,02
Riboflavin (mg)
0,02
0,15
0,03
Niasin (mg)
0,62
0,20
0,20

İnek sütü ve insan sütü ile karşılaştırılabilir düzeyde bir besin
kompozisyonuna sahiptir. Temel üstünlükleri, kolesterol ve
laktoz içermemesi ve 0,25 mg/g toplam izoflavon (yaş ağırlık
üzerinden) içermesidir.


Soya sütü, insan sütü ve inek sütüne göre daha yüksek
protein, demir, doymamış yağ asitleri ve niasin içerirken,
yağ, karbonhidrat ve kalsiyum miktarları daha düşüktür.
Ayrıca, diğer sütlerdeki laktoz ve kolesterol soya
sütünde mevcut değildir.

Soya sütünün biyolojik değeri 79 ve sindirilebilme düzeyi ise
%91‟dir. Aynı değerler insan sütü için sırasıyla 100 ve %90‟ dır.

Bu özelliği itibariyle de soya sütü değerli bir besin maddesidir

Soya sütü, mükemmel bir yüksek kaliteli protein, B
vitamini ve demir kaynağıdır. Soya sütünde, laktoz
bulunmamaktadır ve laktoz hassasiyeti olan insanlar
açısından iyi bir tercih, inek sütüne alerjisi olan insanlar
için de iyi bir alternatiftir

Soya sütü, kolesterolsüz ve doymuş yağ oranı düşük bir krema
olarak soslara eklenebilir, kremalı çorba hazırlamak için
kullanılabilir
SOYA SÜTÜ TÜKETİMİ NASIL YAPILMALIDIR?

Soya fasulyesinin bileşiminde soya sütünün tüketimini
kısıtlayıcı bir takım faktörler bulunmaktadır.

Bunlar; lipaz enzim aktivitesinin sebep olduğu belirgin
fasulyemsi tat ve koku, arzu edilmeyen aromaya sebep
olan daidzein ve genistein isimli isoflavin bileşikleri, soya
sütünün karbonhidrat yapısı, protein emilimini kısıtlayan
tripsin inhibitörleri ve fitik asit ile tuzlarıdır.

İlgili faktörlerin eliminasyonu için ısıl işlem uygulanması,
isoflavin bileşiklerinin inaktive edilmesi için glukano
delta lakton kullanımı, sütün fermente edilmesi,
ultrafiltrasyon, enzim ile muamele gibi çeşitli önlemlerin
alınması gerekmektedir


Sıcak veya soğuk olarak tüketileceği gibi taze soya sütü
+4 ile +5 derecede buzdolabında saklanmalı ve 15 gün
içinde tüketilmelidir.
Ayrıca kolestrolsüz ve doymuş yağ oranı düşük bir krema
sosu olarak ve her türlü sütlü tatlı yapımında
kullanılmaktadır.
2.2.3)TOFU


Soya loru olarak da bilinen tofu, soya sütünün nagari adlı
doğal maya ile mayalandırılması sonucu elde edilen bir
çeşit peynirdir.
Limon suyu ya da sirke gibi asidik gıdalar kullanılarak da
lor elde etmek mümkündür.



Yemek tariflerinde tofu bir çeşit sünger gıda olarak
kullanılmaktadır.
Her türlü çeşniyi absorbe etme özelliğine sahip olup zengin
protein içermekte ve hazmı kolaylaştırmaktadır.
Kahvaltılarda, parçalanarak veya rendelenerek çorba ve sulu
yemeklerde, salatalarda, pasta ve börek yapımında
kullanılmaktadır.
2.2.4)SOYA PROTEINI-SOYA ETI

Dünyada ve ülkemizde sosis, salam, köfte, hamburger,
sucuk gibi et ürünlerinin hazırlanması sırasında, hem
teknolojik nedenlerle ürün kalitesini iyileştirme amaçlı,
hem de ürün maliyetlerini azaltıcı yönde et ikamesi
olarak yaygın olarak kullanılan soya proteinleri, et
proteinleri ile fonksiyonel açıdan aynı özelliklere sahiptir.
Bitkisel protein kaynağı olan soya besin değeri açısından,
en az etkadar değerlidir.

Hayvansal ete oranla kolesterol ve yağ içermeyen
yapıları sayesinde daha sağlıklı ve yararlanımı yüksek
ürünler olarak kabul edilirler.
SOYA PROTEINININ ÖNEMI/SAĞLIĞA ETKILERI

Soya proteini ürünleri hububat proteinlerini tamamlayıcı
nitelikte bazı elzem amino asitlerin ideal kaynağıdır.

Önemli fonksiyonel özellikleri, bulunabilirlikleri ve
maliyetlerinin düşük olması nedenleri ile kabul
edilebilirlikleri giderek artmaktadır.

Mükemmel nitelikteki besleyici özellikleri FDA ve USDA
tarafından ilan edilmiştir.

Soya proteini ürünlerinin sağlığa olumlu etkileri kolesterol
içermemesi nedeniyle kalp sağlığı ile ilişkilidir.

Ayrıca diyet lifi kaynağı olmaları nedeniyle de kan
kolesterolünü düzenleme, kolon kanserine karşı koruma ve
glikoz toleransını artırma gibi üstünlüklere sahiplerdir.

Soya protein ürünleri, sağlığa olumlu etkileri olan izoflavonlar,
saponinler ve fitik asit gibi diğer bileşenleri de içermektedirler
2.2.5)SOYA FİLİZİ


Yeşil soya fasulyesinin uzantısı olan soya filizi, genellikle
çiğ olarak tüketilmektedir. İçinde bulunan B vitamini
türevlerinden folik asitin rahim, akciğer ve bağırsak
kanserine karşı koruyucu bir etkisi bulunmaktadır.
Ayrıca soya filizlerindeki C vitamini “Saurvy” hastalığını
önlemektedir
2.2.6)SOYA LESİTİNİ

Soya fasulyesi ürünlerinden olan soya lesitininden ilaç yapımı,
fırıncılık, beslenme, köpük giderici, maya, insektisit (böcek
zehiri), yapay dana sütü ve kozmetik gibi birçok alanda
faydalanılmaktadır
2.2.7)PİYASADAKİ DİĞER SOYA
ÜRÜNLERİ

Soyella: Şeker ve % 100 soyadan oluşan krem
çikolatadadır.

Soyalı Zater: Soya, kekik, rezene, anason, kimyon, diğer
baharatlar ve zeytinyağdan oluşan birçok riske karşı
vücut direncini arttıran bir üründür.

Soyalı Zeytin Ezmesi: Soyalı zeytin ezmesi, zeytindeki oleik asit
ve soyadaki Omega-3 asitleri ile zengin protein içermektedir.
Kahvaltılarda, brunchlarda tüketilebilen önemli bir besin
kaynağıdır.

Miso: Miso Japon mutfağının ruhunu yansıtan tuzlu ve zengin
çeşnili bir tatlandırıcıdır. Japonlar yeni bir güne kuvvetlendirici
bir tas miso çorbası ile başlarlar. Misoyu gün boyu yedikleri
diğer yemeklerde pek çok gıdaya lezzet katmak için kullanırlar.

Tempeh: Tempeh oldukça sağlıklı ve lezzetli bir besindir.
Haşlanmış soya fasulyesi ile pirinçya da darının
karıştırılmasıyla hazırlanır. Karışım 24 saat bekletilir.

Tempeh geleneksel bir Endonezya yemeğidir.

Kimi yerlerde etin alternatifi olarak kullanılabilir.

Dondurulmuş gıda olarak aylarca saklanabilir.
Tütsülenmiş ya da fındıksı bir tadı vardır.

Çiğnemeyi gerektiren yapısından dolayı ızgara yapılmış
hali sandviçlerde veya çorba ve salatalarda kullanılır.

Soya Kahvesi: Kolestrolsüz ve kafeinsiz soya kahvesi çay ve
normal kahveye bir alternatif olmaktadır. Sıcak veya soğuk
içilebilen bir fincan soya kahvesi, 10-20 mg izoflavon ihtiva
eder ve vücutun izoflavon ihtiyacını karşılamada önemli bir
üründür. Kafeinsiz normal kahveler toksik kimyasallarla elde
edilirken, soya kahvesi doğal olup Amerika ve Kanada’da
kolestrol düşürücüolarak tavsiye edilmektedir.

Soya Sosu: Soya sosu, buğday unu, şeker ve tuzlu su
karışımından hazırlanan bir tatlandırıcıdır
3)FİTOÖSTROJENLER VE SAĞLIĞA
ETKİLERİ

Fitoöstrojen olarak isimlendirilen ve endojen östrojene benzer
aktiviteler gösterebilen bitkisel kaynaklı kimyasallar son
yıllarda yapılan bazı epidemiyolojik çalışmalarla önem
kazanmıştır.


Bu çalışmalar fitoöstrojence zengin diyetle beslenen
toplumlarda kardiovasküler hastalıklar, osteoporoz,
göğüs, prostat ve barsak kanserleri ile ilgili şikayetlerin
daha az görüldüğünü ve postmenopozal kadınlarda
östrojen yetersizliğine bağlı semptomların daha hafif
yaşandığını göstermiştir.
Bu bileşiklerin sahip oldukları aktivitelerin
aydınlatılabilmesi için birçok invivo ve invitro çalışmalar
yapılmıştır.

Bitkilerden izole edilen izoflavonların bir çoğunun
östrojenik etkisi olmadığı, etkili olanların da östrojenik
etkilerinin aynı olmadığı saptanmıştır.

Örneğin genistein en güçlü östrojenik etkiyi gösterirken,
soya izoflavonlarının % 5-10’unu oluşturan glisitein diğer
izoflavonlardan çok daha zayıf östrojenik özelliğe
sahiptir.
DOĞADAKI FITOÖSTROJEN
KAYNAKLARI

Farklı gruplarda ele aldığımız fitoöstrojenlerin, herbirinin
yoğun olarak bulundukları besin kaynakları farklılık
göstermektedir.

İzoflavonların bilinen en iyi kaynağı Leguminosae
ailesine ait bitkilerden kurubaklagiller (bezelye, fasulye,
mercimek vb.), özellikle de soya fasulyesidir.

Bugün en çok kullanılan izoflavon kaynakları soya fasulyesinin
işlenmesi ile elde edilen çeşitli ürünler olup, bunların başında
soya unu, soya protein izolatları, tofu, soya sütü, soya yoğurdu
ve soya şehriyesi gelir.

Soya ürünleri dışındaki kaynaklar diğer kurubaklagiller, tamtahıl ürünleri, simisifuga ve kırmızı yonca otlarıdır.

Çalışmalar kuş üzümü ve kuru üzüm gibi küçük taneli
meyvelerin ve soya unu içeren tahıl ürünlerinin de iyi
fitoöstrojen kaynakları olduğunu göstermektedir.

Uzakdoğuda sıklıkla tüketilen fermente soya ürünlerinin
(miso, tempeh) izoflavon içeriği zengindir.

Çünkü fermentasyon süresince mikroorganizmalar
izoflavonların β-glikozit bağını kopararak glikozit
yapılarının aglikonlara dönüşmesini sağlar.

Bu durum serbest formdaki bileşiklerin konsantrasyonunu ve
biyoyararlılığını artırabilmektedir.

Soya fasulyesinden elde edilen soya yağı ve sosu eser miktarda
izoflavon içerirken, soya ve ürünlerinin izoflavon içeriğinin
genel olarak 1-3 mg/g arasında değiştiği bilinmektedir.
FITOÖSTROJENLERIN BIYOLOJIK
POTANSIYELLERI VE ETKILERI
A)ÖSTROJENİK VE ANTİÖSTROJENİK AKTİVİTE

Fitoöstrojenlerin östrojenik ve antiöstrojenik özellikleri, temel
olarak, endojen östrojen olan 17-β-östradiol’e yapısal ve
işlevsel benzerliği nedeniyle östrojen reseptörlerine (ER) kolay
bağlanmasıyla açıklanmaktadır.

Fitoöstrojen ile reseptörün etkileşimi, aktive ediciler ve
baskılayıcıların aktiviteleri, etkileşimleri ve farklı
tanımlamaları, östrojen regüle eden genlere etki eden
reseptörler gibi faktörlerin etkisiyle fitoöstrojenler
östrojen agonisti veya östrojen antagonisti etki
gösterebilirler.

Fitoöstrojenlerin aktivitelerinin ortamın endojen
östrojen düzeyi ile ilişkili olabileceği; yüksek östrojenli
çevrede (premenopoz) antiöstrojenik etki gösterirken,
düşük östrojenli çevrede (postmenopoz gibi) östrojenik
etki gösterebilecekleri düşünülmektedir.
B. ANTIOKSIDAN AKTIVITE:


Fitoöstrojenlerin, özellikle izoflavonların, antioksidan
özellikleri in vitro ve in vivo çalışmalarla gösterilmiştir.
İzoflavonlar, serbest radikalleri doğrudan veya
antioksidan-süpürücü enzimleri etkileyerek, oksidatif
DNA hasarını önleyebilirler.

Çalışmalar, diyetle alınan izoflavonların LDL oksidasyonuna
karşı oluşturulan direnci artırdığını göstermektedir.

Toda ve Shirataki’nin yaptıkları araştırmada, reaktif oksijen
türlerinin neden olduğu lipit peroksidasyonuna dört farklı
fitoöstrojenin etkileri incelenmiş, izoflavonların kimyasal
yapıları ile antioksidan aktiviteleri arasında ilişki gösterilmiştir.

Genistein izoflavonlar içinde en yüksek antioksidan aktiviteyi
gösteren bileşik olarak bilinmektedir.
C. ANTIKARSINOJENIK AKTIVITE:

İzoflavonların anjiogenez ve hücre siklus ilerleyişinin
inhibisyonunu da içeren potansiyel antikarsinojenik
etkileri, bugüne kadar birçok kez kaydedilmiştir.

Özellikle fitoöstrojenlerin DNA topoizomeraz 1 ve 2,
tirozin kinaz, ribozomal S6 kinaz, 5-α redüktaz gibi tümör
oluşumunda önemli rol oynayan bazı enzimlerin
etkinliklerini baskılayabildiklerini gösteren çalışmalardan
sonra, bu bileşiklerin potansiyel antikarsinojenik
etkilerine odaklanılmıştır.



Bu bileşiklerin aynı zamanda antioksidan ve antiproliferatif
özelliklerinin varlığı da, kansere karşı koruyucu rollerini
desteklemektedir.
Zira fitoöstrojenler antiproliferatif özellikleri ile hücrelerin
bölünerek çoğalmasını önler, antianjiogenetik etki ile de
anjiogenezi baskılayarak tümör hücrelerinin metastaz
yapmalarını azaltırlar.
Ancak sınırlı sayıdaki hücre kültürü ve hayvan çalışmalarının
çelişkili sonuçları yeni araştırmaları gerektirmektedir.
4)SOYA VE SAĞLIK

Besinlerin temel işlevi organizmanın metabolik
gereksinimleri için gerekli maddeleri sağlamaktır.

Oysa, besinler metabolik aktivitemiz için gerekli makrove mikro besleyicilerden başka sağlığımız üzerinde
olumlu etkileri olan bileşenler de içermektedir.

Son yıllardaki bilimsel çalışmalar diyet ve hastalıklar arasındaki
ilişkiyi açık bir şekilde ortaya koymuş olup, epidemiyolojik
çalışmalar diyetin kronik hastalıkların önlenmesindeki rolüne
işaret etmektedir.

Beslenme alışkanlıklarının daha fazla meyve, sebze ve tahıl
tüketecek şekilde değiştirilmesi kronik hastalıkların
önlenmesinde etkin ve pratik bir yaklaşımdır.
4.1) SOYA VE KANSER İLİŞKİSİ

Kanser hastalığı son 30-40 yıldır bilim adamlarının
üzerinde en fazla çalıştığı konuların basında gelmektedir.
Kanser vakalarının %35'i doğrudan alınan gıdalara ve
beslenme tipine bağlı bulunmaktadır.

Uzun yıllardır süren bilimsel çalışmaların ışığında elde
edilen veriler özellikle soyalı ürünlerle beslenen
Japonların prostat ve meme kanserine yakalanma
oranının, Amerika ve Batı Avrupa ülkeleri insanlarına
göre daha düşük olması soyanın kanser tümörlerinin
büyümesini engelleyici etkisini doğrular niteliktedir.

FDA, soya fasulyesinin hormon ilişkili olsun olmasın pek çok
tipteki kanserli hücrenin(örneğin prostat, mide, meme,
bağırsak, rahim, deri, akciğer ve kolon kanseri gibi) oluşmasını
engellediğini ortaya koymuştur. İçeriğindeki “genistein” adlı bir
madde anormal hücre oluşmasına neden olan enzimlerin
aktivitesini ortadan kaldırarak bu etkiyi sağlamaktadır

Soyada fitoöstrojen adında, insan ve hayvan vücudunda
östrojene benzer biyoaktif etki gösteren, doğal olarak
oluşan steroidal olmayan bitkisel kökenli maddeler
vardır.

Östrojenik özelliklerinden başka, fitoöstrojenlerin
özellikle izoflavonların polifenolik yapılarına bağlı olarak
antioksidan etkileri vardır.

İzoflavonlar serbest radikal süpürücü aktiviteleri ile
oksidatif DNA hasarını önleyebilirler. Antioksidanların
yaşlanmaya, kanser ve kardiovasküler hastalıklar gibi
yaşlanmanın dejeneratif hastalıklarına karşı savunucu
olduğu bilinmektedir.



İzoflavonlar içinde equol en yüksek antioksidan
aktiviteye sahiptir, onu genistein ve daidzein takip
etmektedir.
İzoflavonların kanseri önleme etkisi de bundan
kaynaklanmaktadır.
Soya proteinlerinde bulunan daidzein ve genistein,
kansere neden olan maddelerin hücre içine giriş
yapmalarına engel olmaktadır.

Genistein, soya fasulyesinde bulunan isoflavon olup,
tirozin protein kinaz inhibisyonuyla antikanser özellikleri
vardır.

Wei ve ark, genistein ekstrelerinin antikarsinojenik
aktivitelerin DNA bağlanma oluşumunu ve oksidatif
olayları inhibe ederek deri kanseri bağlama ve
ilerlemesini önlediği gösterilmiştir.

Soya fito-östrojenleriyle meme kanserinden korunmada
menopoz öncesi kadınlarda menopoz sonrasına göre daha iyi
sonuçlar elde edilmiştir.

Soya proteinlerinin kansere karsı etkisi şematik olarak
gösterilmiştir.

Araştırmacılar östrojen olmadığı durumlarda isoflavonların
zayıf östrojenik etkiler gösterdiği ancak östrojenin varlığında
antagonistik bir etki gösterebileceğini bildirmiştir
SOYA PROTEINLERININ KANSERE KARSI ETKISI
SOYA
PROTEİNLERİ
DAİDZEİN
GENİSTEİN
hücre zarındaki kanserojen maddenin bağlandığı ve hücre
içine giriş yaptığı kilit noktalrın işgali
Kanserojen maddenin hücre içine girememesi
KANSERİN ENGELLENMESİ

Kimyasal yapısında bulunan izoflavonların anti-östrojenik
etkileri sayesinde soyanın göğüs ve endometriyal
kanserler gibi hormonlarla ilişkili kanser risklerini azaltıcı
yöndeki etkisinin olduğu yapılan çalışmalarla
kanıtlanmıştır
4.1.1PROSTAT KANSERİ İLE İLİŞKİSİ

Yaş standardı dikkate alındığında Asya topluluklarında
prostat kanser insidansı Avrupa ve ABD göre daha
düşüktür.

Bununla beraber ABD yaşayan Asyalılarda, Asyada
yatanlardan insidans daha yüksektir.

Göç çalışmaları Asyalı erkeklerde prostat kanser riskini
ABD göçtükten sonra arttığını göstermiştir.


Bu gözlem çevre faktörleri, yaşam tarzının değiştirimesi,
farklı diyet alışkanlıklarının prostat kanser etiyolojisini
etkilediğini göstermektedir.
Soya Asya ülkeleri için başlıca diyet protein kaynağıdır ve
veriler soya tüketiminin insanlarda kanseri özellikle
prostat kanserini önleyici olduğunu göstermektedir.

2005 yılında erkeklerde prostat kanser riskinin soya
tüketimiyle azaldığını epidemiyolojik araştırmaların
meta analizine dayanarak (2 kohort, 6 vaka-kontrol
çalışması) gösterildi.

Diğer bitkisel kaynaklı yiyeceklerde karşılaştırıldığında
soya biyoaktif etkisi olan bir grup fenolik bileşik
(oldukça çok isoflovan) içermektedir.


Bu bileşikler çeşitli yiyecek kaynaklarında ölçüldü,
isoflovan bilgi temeli geliştirildi ve çalışmalarda isolovan
ve prostat kanseri arasındaki ilişki araştırılarak saptandı.
Yapılan bir meta-analiz çalışmasında soya ürünlerinin
tüketiminin erkeklerde prostat kanser riskini azalttığı,
fermente olmayan soya ürünleri ve isoflovanların bu
ilişkide etken ve tüketilen soya ürünlerinin miktarı ve
tipiyle ilişkili olduğu sonucuna varıldı


Prostat kanserlilere iki ay kapsül olarak domates likopeni
ile soya isoflavonu verilmesi prostat spesifik antijen
(PSA) değerlerini stabil kılmış hastalığın ilerlemesini
önlemiştir.
Erkeklerdeki saç dökülmesine erkeklik hormonu olan
testesteron'un % 10 oranında 5_dihidrotestesterona
(DHT) dönmesi neden olmaktadır.



DHT, bir yandan saç dökülmesine neden olurken, öte
yandan prostat büyümesinden ve prostat kanserlerinden
sorumludur.
Equol, spesifik olarak DHT'ye yüksek bağlanma
eğilimiyle DHT'nin dolaşımında değişikli olmaksızın
DHT'nin etkisini bloke etmekte,testosterona karsı ise etki
etmemektedir.
Yapılan çalışmalarda equol verilen erkeklerde kontrolle
karşılaştırıldığında ventral prostat ağırlığında önemli bir
düşüş olduğu görülmüştür
KANSERİN ÖNLENMESİNDE DİYET SUPRESOR MADDELER
Olası Mekanizma
Sinyal uyum sağlama (transduction) modülasyonu
Diyet Maddeleri
Protein kinaz inhibitorleri
(zerdecal, genistein, retinoidler,)
Farnesylation inhibitörleri
(limonen, peril alkol)
Ornitin dekarboksilaz inhibitörleri
(flavonoidlerden kuersetin, epigenin)
Hücre siklusu kontrol modülasyonu
Flavonoidler
ve apoptoz induksiyonu
(kuersetin, flavopridol, 2-tioflavopridol)
Retinoidler
Hormon modülatörleri
Aromataz inhibitörleri
(soya isoflavonoidleri)
Ostrodiol hidroksilasyonu induserleri
(indol 3-korbinol)
İnflamasyon baskılayıcılar ve ROS
Zerdecal
toplayıcılar
Flavonoidler
Genistein
Antioksidanlar
(_-karoten, E ve Cvitaminleri)
İnflamasyon baskılayıcılar ve ROS
Zerdecal
toplayıcılar
Flavonoidler
Genistein
Antioksidanlar
(_-karoten, E ve Cvitaminleri)
Tarskript faktörlerin modülasyonu
Zerdecal
Yeşil cay polifenolleri
Antiosiyanin
İsotiosiyanat
Anjiojenez inhibitörleri
Flavonoidler
Soya isoflavonoidleri
DNA metilasyon dege düzelticisi
Folikasit
4.1.2 MEME KANSERİ İLE İLİŞKİSİ

Bitkisel östrojen içeren soya ürünlerinin tüketilmesi
meme kanseri riskinde azalmaya neden olmaktadır.

Bu nedenle meme kanseri riski taşıyan genç kadınlarda
yararlı besinlerin başında gelmektedir.

Bitkisel östrojen, insanlardaki östrojene daha zayıf etki
göstermekte ve bu nedenle insan östrojeninin etkisini
azaltmaktadır.

Fakat, meme kanseri geliştikten sonra ise kanser
hücrelerini çoğaltabileceği ve tedavide kullanılan
antiöstrojenlerin etkilerini azaltabileceği için tüketiminin
sınırlandırılması önerilmektedir.

Diyetle-meme kanseri arasındaki ilişki risk faktör analizleriyle
ceşitli ülkelerde araştırıldı.

Bu calışmalarda tipik etiketli örnek"et/nisaşta" veya "sağlıklı
veya akıllı" diyetler ele alındı.

Sonuçlar karmaşıktı; diyet örnekleri arattırması önemli
etkisini batılı olmayan popülasyonda yürütülen 3 vaka
kontrol calışmasıyla dikkati çekti.

Trichopoulou et al(3) 10 diyet skoru kullanarak Akdeniz
diyetinin hastalıkla ilişkisini ve riskini değerlendirdi.
Akdeniz diyetindeki batlycabulgu bol sebze meyve,
baklagil, tahıl tüketimi, orta derecede sut ve ürünleri
etanol (şarap) ve az et ve ürünleri ile patates tüketimi
idi.

Akdeniz diyeti geleneksel Asya diyetiyle oldukça yakın
olup, orada da sebze, meyve ve baklagil alımı çok, yada
et alımı azdır.

Vaka kontrole dayanan bu calışma diyet modeli 1148 yatetnik olarak eşleştirilmiş kontrolle yapıldı. Diyet modeli
ile serum östrojen, androjen ve cinsiyet hormonu
başlayıcı globülin (SHBG) düzeyleri arasındaki ilişki 2172
post menopozal kontrol kadında araştırıldı.

Üç diyet orneği ve analizi kullanıldı: batı-et/nisaşta,
etnik-et/nisaştave sebze/soya.

Bu üç orneğin beraber indeksi batı ve etnik et/nişastalı
çok tüketen ve sebze/soyayı az tüketen kadınlarda
yüksek risk goruldu.SHBG düzeyi ise et/nisaşta alanlarda
yüksek ve sebze/soya alanlarda düşüktü, bu fark %23
oranında bulundu.

Bu sonuçlar düşük et/nisaşta ve yüksek baklagil alımı
Asyalı Amerikalılarda meme kanser riskini azaltmayla
ilişkili olacağı teklinde yorumlandı.

Diyetle aşırı miktarda yağ alınması ile meme kanseri riski
arasındaki ilişkiye bakarsak biraz karışıktır.

Enerji alımında fazlalık olan ve bu fazlalığı karbonhidrat
yerine yağlardan karşılayanlarda meme kanseri riskinin
hafif arttığı gösterilmiştir.

Özellikle kırmızı et kaynaklı yağ tüketimi olanlarda ve
menopoz öncesi dönemde yüksek oranda yağ içeren süt
ürünlerini kullanan kadınlarda meme kanseri riskinin
arttığı gösterilmiştir.

Tekli doymamış yağların (soya yağı, zeytinyağı, fındık yağı
gibi) tüketilmesinin ise meme kanseri riskinde hafif bir
azalma sağladığı saptanmıştır.
4.2) SOYA VE KVH İLİŞKİSİ

Soya fasulyesi tohumlarında % 18-24 oranında yağ
bulunmaktadır.

Dünya bitkisel yağlı tohum üretiminin %50’si ve bitkisel
ham yağ üretiminin ise % 27’si soyadan karşılanmaktadır.

Sarı renkli ve hoş kokulu olan soya yağı; en fazla
margarin olarak tüketilmektedir.

Soya yağı insan gıdası olarak kullanıldığı gibi, sanayide
hammadde olarak da geniş kullanım alanlarına sahiptir.

Soya yağı, insan bünyesindeki yağ ve lipid
metabolizmasını düzenleyen yağ asitlerini içerdiğinden,
seker hastalığı, damar sertliği ve kroner kalp hastalığı
olan kişilere soya veya soya yağı önerilmektedir.

Soya yağı, özellikle atardamar daralmasını önleyici etkiye
sahiptir (Kandaki LDL seviyesini düşürerek veya, HDL’ye
dönüşümünü sağlayarak).


Amerikan Tarım Bakanlığı Gıda ve İlaç Dairesi FDA, günde
25 gr soya proteini alınması halinde, bu protein
yapısında bulunan liflerin kandaki kolestrol seviyesini
düşürdüğünü, buna bağlı olarak kalp riskinin azaldığını
onaylamıştır.
Protein alımının büyük kısmını soya fasulyesinden
sağlayan toplumlarda kalp hastalığı, protein ihtiyacının
çoğunu hayvansal gıdalardan sağlayan toplumlara göre
çok daha az görülmektedir.

Ayrıca soya yağı kandaki kolestrol miktarını düşürmektedir. P/S
oranı (doymamış yağ asidi/doymuş yağ asidi) 5,7 olup, diğer
bitkisel yağlarla karsılaştırıldığında, bu değer oldukça yüksektir

Yapılan 38 klinik çalısma sonucunda soya protein
izolatları uygulanan insanlarda total kolesterolde % 9,3
oranında azalma görülürken LDL kolesterolde (düsük
yogunluklu lipo-protein) % 12,9 ve plazma
trigliseritlerinde % 10,5 oranında bir indirgenme
görülmüstür.


Ayrıca HDL kolesterol (yüksek yogunluklu lipo-protein)
konsantrasyonunda % 2,4 oranındabir artıs görülmüstür
.
Equol üretilenlerde plazma total kolesterol
konsantrasyonunda % 7,2'lik önemli bir düsüs
görülürken aynı deger equol üretmeyenlerde sadece % 3
olmustur.

Doymamış yağ asidi yüksek olan soya yağı ile beslenme
durumunda ise, kötü huylu protein (LDL) oranının azalmasına
yardımcı olmaktadır.
4.3) SOYA VE CİLT SAĞLIĞI


Genistein, soya fasulyesinde bulunan isoflavon olup,
tirozin protein kinaz inhibisyonuyla anti kanser özellikleri
vardır.
Wei ve ark, genistein ekstrelerinin antikarsinojenik
aktivitelerin DNA bağlanma oluşumunu ve oksidatif
olaylar inhibe ederek Deri kanseri başlama ve
ilerlemesini önlediği gösterilmiştir.

Aynı zamanda geisteinin insan derisinde UVB bağlı
eritemi İnhibe ettiğini gösterilmiştir.

Soya derivelerinin fotokarsinogenez Ve foto yağlanmayı
önleyebildiğini düşünülmüştür.

Bu bilimsel Bulgular kozmetik şirketlerini soya ve soya
derivelerini oldukça pahalı kozmetik ürünlere bazen
eklemeye soyundurmuştur



Diğer soya bileşiği, Bowman-Birk proteinaz inhibitörü
(BBI), deri fibroblastlarında radyoprotektif etkileri gibi
invivo birçok yararı gösterilmiştir.
Paine ve ark, BBI ve soya tripsin inhibitör (STI). nün UV.
ye bağlı pigmentasyonu önlediğini göstermiştir.
İnsanlardaki küçük bir klinik çalışmada, Hermanns ve ark
STI içeren soya ekstrelerinin 5 gönüllüye 3 hafta
uygulanmasının deri renginde belirgin açılmaya neden
olduğunu göstermişlerdir.
SOYANIN CİLT KIRIŞIKLIKLARI ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Soyanın cilt kırışıklıkları üzerindeki etkisi hylunorik asidi
tetiklemesinden kaynaklanmaktadır.

Soya bir izoflavon içerdiği için yani bitkisel besleyici
olduğu için vücutta bulunan kolajen üreten hylunorik
asiti tetikler.

Hyalüronik asit, kolajen üretimini artırarak içerden
gerilmeye ve yeniden gençleşmeye sebep olur,
yaşlanmayı yavaşlatır. Soyanın cilde etkisi bu şekildedir.

Antioksidan kaliteleri vücuttaki toksinlerden kurtulmayı
sağlar.

Bütün kök sebzelerde ve soyada bulunan hyalüronik asit
genç bir görünümün vazgeçilmezidir.

Saf soya yağları öz olduğu için daha etkilidir. ürünlerin
içerisinde ne kadar bulunduğu önemlidir.

Eğer ürünün içerisinde yoğunluğuna bakarak
değerlendirdiğimizde ve GDO içermemesine özen
göstermeliyiz.

Gece bakım yağı olarak kullanabiliriz. bulabildiğiniz sürece saf
soya yağı hepsinden faydalıdır.

Soyayı,soya filizi olarak da yemek çok faydalıdır. soya sütü
olarak tükettiğimizde cilt içerden tekrar kendini geliştirecek
hücrelerinin yenilenmesini sağlayacak, toksinleri atacak,
parlaklık sağlayacak, kırışıklıkları yok edecek, lekeler üzerine
olumlu etkileri olacak ve gençleştirecek
4.4)SOYA VE MENAPOZ



Soya; kadınlarda östrojen hormonunun kanserojen
etkisini önlemekte ve zararlı hücrelerin gelişimini
durdurmaktadır.
Bu nedenlerden dolayı, kadınlarda göğüs kanserine
yakalanma riskini azaltmaktadır.
Bu konuda yapılan bir araştırmada; her gün soya ile
beslenen Japon kadınlarında, göğüs kanserine
yakalanma riskini, Avrupalı kadınlara göre dört kez daha
düşük olduğu saptanmıştır.


Menopoz döneminde kadınlara,diyet beslenmesinde,
vazgeçilmez besin kaynağı olarak soyalı ürünler
önerilmektedir.
Özellikle,menopoz döneminde, soyalı ürünlerle
beslenen kadınlarda, % 40 daha az ateş basması gibi
şikâyetlerinin olduğu, araştırmalarla saptanmıştır.

Ayrıca, menopoz dönemine giren kadınlarda,östrojen
hormonunun azalması nedeniyle, vücut dengesi
bozulmaktadır.

Vücut dengesindeki bu bozulma, soya proteini
tarafından giderilebilmektedir.


Bu nedenle, kadınlarda menopoz belirtilerinin
görülmeye başlaması ile birlikte, günde 25 gr. soya
proteini tozunun alınması, menopozun tam etkisine
girilmesi halinde ise, bu miktarın 40 grama çıkarılması
doktorlar tarafından önerilmektedir.
Yine, İtalya’da yapılan bir baksa araştırmada ise,
menopoz dönemine giren kadınların sağlıklı olarak
yaşamlarını sürdürebilmeleri için, günde 50 gram soya
almalarının gerekli olduğu saptanmıştır

İsoflavon kullanımı menopozla ilişkili vazo-motor
semptomların şiddetini ve sıklıgını azaltmaktadır.

Vazo-motor semptomlar kan damarlarında büzülme ve
genişleme hareketleriyle ortaya çıkan semptomlardır.



Özellikle deri yüzeyine yakın damarlar vücut sıcaklığının
düzenlenmesinde çok önemli bir rol oynarlar.
Genişleyen bu damarlar dış çevreye verilen sıcaklık
miktarını arttırır, büzüldüklerinde ise sıcaklık kaybını
azaltırlar.
Çalışmalarda 60 mg/gün soya proteini kullanıldığında
vazo-motor semptomların % 50 oranında; 70 mg/gün
kullanıldığında ise % 61 oranında azaldığı bulunmuştur.
4.5) SOYANIN DİSMENORE AĞRISI
ÜZERİNE ETKİSİ



Üreme çağındaki kadınların büyük çoğunluğu periyodik
olarak menstrüel ağrı yasamaktadırlar. Dismenore olarak
da adlandıran bu ağrı, kadınların, Amerika’da
%85’inde,bildirilmektedir.
Yaygın olarak görülen ağrının, şiddeti hafif olabileceği
gibi, kız öğrencilerin okula, çalışan kadınların ise
gitmesini engelleyecek kadar ciddi olabilmektedir.
Bu da ciddi ekonomik kayıplara yol açmaktadır. Son
yıllarda bu kayıplarda göz önüne alınarak, dismenorenin
tedavisi önem kazanmıştır.


Barnard ve ark.[54] yaptıkları çalışmada, bir menstrüel
siklus boyunca kadınların yağı azaltılmış sebze ağırlıklı
beslenmenin kandaki östrojen ve progesteron düzeyini
düşürdüğü, sıvı retansiyonunu azaltarak dismenore
üzerine etkili olduğunu vurgulamışlardır.
Yüksek miktarda arasidonik asit içeren besinler
menstrüel ağrının oluşumuna neden olabilmektedir.



Bilindiği gibi prostaglandinler dismenore oluşumunu
etkilemektedir.
Bir yağ asidi olan arasidonik asit ise prostaglandinlerin
üretimine neden olmaktadır.
Dolayısıyla arasidonik asit yönünden en zengin gıdalar
arasında bulunan tereyağı, mısır, hurma, hindistan cevizi,
soya fasulyesi yağı, hindi ve tavuk gibi gıdaların fazla
tüketimi dismenore riskini artırabilmektedir.

Özellikle şiddetli dismenore yasayan kadınlara,
beslenmelerinde premenstrüel dönemden itibaren
arasidonik asit içeren besinlerden, seker ve tuzdan
kısıtlama yapması konusunda bilgi verilmeli, ayrıca lifli
gıdalar (kepekli ekmek, kuru baklagiller, elma, portakal
gibi) ve fitoöstrojenden zengin, [izoflavon (soya
fasulyesi, bezelye, fasulye, mercimek) lignan (keten
tohumu, susam ayçekirdegi, kiraz, erik, elma, armut,
havuç, brokoli)] besinler önerilmelidir.



Adet sancılarını önlemek için tuzu azaltmalı,
magnezyumu arttırmalı,fitoöstrojenlerce zengin
beslenilmeli.
Daha çok posalı ürün kullanılmalıdır.
Deniz mahsullerinde, soya fasulyesinde, sütte ve
susamda ağrıyı azaltmak yanında kişiye mutluluk hissi de
veren tryptophan isimli bir çeşit amino asit bulunduğunu
hatırlatan uzmanlar, bu gıdalar sayesinde adet
döneminin ağrısız geçirilebileceğini belirtiyorlar.

Kalsiyum, B vitamini, E vitamini, çinko ve magnezyum
bakımından zengin gıdalar almak gerekir.

Soya fasulyesi hem kalsiyum(100 gr soya fasulyesinde
277 mg Ca,inek sütünde 120 mg) ve E vitamin açısından
oldukça zengin bir besin olduğu için adet sancısını
önlemede mükemmel bir besindir.
4.6)SOYA VE KEMİK SAĞLIĞI


Soya proteinleri dogrudan kalsiyum emilimini ve
kalsiyumun kemiklerde birikimini destekleyici etkide
bulunmakta, buna baglı olarak osteoporozu
engellemektedir.
İsoflavonların kemik mineral yogunluguna etkisinin
arastırıldıgı bir çalısmada 90 mg fito-östrojen içeren soya
protein alımının menopoz sonrası dönemdeki kadınlarda
kemik mineral yogunlugunu önemli bir sekilde arttırdıgı
bulunmustur

Soya, omega-3 yağ asidi olarak da bilinen linolenik asit
yönünden de oldukça zengindir.

Kemik erimesine karşı mutlak alınması gereken omega-3
yağ asidi miktarı soyanın tanesinde % 5-11 arasında
değişen oranda bulunmaktadır.

Soya fasulyesindeki “kalsiyum” oranı süte nispeten iki mislidir.

Bu içeriği sayesinde soya proteini osteoporoz hastalıklarını
önlemektedir.İnsan vücudunun her gün alması gereken madeni
tuzlar bakımından da çok zengin bir gıdadır.

Kalsiyuma ilaveten bol miktarda fosfor, demir, bakir, manganez,
potasyum ve sodyum ihtivâ eder.
4.9) SOYA VE TROİD

Soya fasulyesi izolatlarında fenolik fraksiyonun başlıca
bileşenleri nötral fenolik bileşiklerdir.

Yağsız soya fasulyesi ezmesi 2870 μg/g nötral fenolik bileşik
(izoflavinler) içermektedir.



Bunların yanında soya fasulyesi tohumunda daidzein ve
genistein gibi 7-monoglikozitler bulunmaktadır.
İzoflavinlerin baharat benzeri acı tatta ve ağız
buruşturucu olduğu bildirilmektedir (Shahidi and Naczk,
1995).
Bunun yanında genisteinin troid bezinin büyümesine ve
troid tarafından salgılanan troksin aktivitesinin
azalmasına yol açarak guatrojenik aktivite gösterdiği de
bildirilmektedir
5) VEJETARYEN BESLENMESİNDE
SOYANIN ÖNEMİ

Vejetaryenlik, bitkisel kaynaklı besinlerin ağırlıklı olarak
tüketilmesini içeren bir beslenme tarzıdır.

Vejetaryen ise; bitkisel besinleri tüketen, hayvansal besinleri (kırmızı et, tavuk, balık, süt ve sütten yapılan
ürünler, yumurta gibi) sınırlı miktarda veya hiç
tüketmeyen kişilere verilen isimdir.
VEJETARYEN BESLENME ÇEŞİTLERİ


Vegan diyeti:
Bunu uygulayanlar hiçbir hayvansal kaynaklı besin
tüketmeyip sadece bitkilerle beslenirler.
Veganların bazıları arıdan sağlandığı için balı, kemiğin
kaynatılmasıyla elde edilen jelatini, süt içerdiği için
çikolatayı bile reddetmektedirler.

Lakto vejetaryen diyeti:
Bitkisel besinlerle birlikte hayvansal kaynaklı besinlerden
süt ve süt ürünlerini tüketirler.

Ova vejetaryen diyeti:
Diyette bitkisel besinlerle birlikte yumurta da yer alır.
Bunun yanında et ve süt tüketmezler.


Lakto-ova vejetaryen diyeti:
Bu diyeti uygulayanlar öldürülmüş hayvan
ürünü yemeyip, hayvan canlı iken ürettiği süt ve
yumurtayı tüketirler.
Pesko-polo vejetaryen diyeti:
Bitkisel besinler yanında hayvansal olarak
yalnızca kümes hayvanlarını tüketenlere Polo
vejetaryen, yalnızca su ürünlerini tüketenlere
Pesko vejetaryenler denilmektedir.
VEJETARYEN BESLENMESİNDE
SOYANIN YERİ

Birçok vejetaryenin beslenmesindeki en önemli sorun,
diyetlerinin yeterli miktarda veya kalitede protein
sağlayamamasıdır.

Vejetaryenler et, kümes hayvanları, balık, yumurta, süt,
peynir, yoğurt gibi hayvansal besinleri az miktarda
tüketirler veya hiç tüketmezler.

Vejetaryen diyetler çoğunlukla bitkisel protein ağırlıklıdır.

Elzem aminoasitler ise, et dışında, süt ve süt ürünleri, yumurta
ve soya fasulyesinde bulunduğundan lakto-ova, lakto, polo ve
pesko vejetaryenler için protein konusunda büyük sorun
yoktur.

Ancak hiç bir hayvansal ürünü tüketmeyen veganlarda sorun
olabilir ve veganlar, et yerine soya fasulyesini tüketebilirler.




Soya proteini, hayvansal proteine eş değer özelliğe sahip tek
bitkisel proteindir. Soya esaslı ürünler elzem aminoasitlerin
hepsini içerirler.
Proteinler, bütün hayvansal ve bitkisel kaynaklı besinlerin
içinde bulunurlar.
Ancak besinler, içerdikleri protein miktarı ve kalitesi açısından
farklılıklar gösterirler.
Hayvansal kaynaklı besinler, proteinin yoğun
kaynaklarındandır.



Bitkisel kaynaklı besinler arasında kurubaklagiller, soya,
yağlı tohumlar ve çekirdekler yüksek miktarda protein
içerirler.
Tahıl ürünleri de bitkisel proteinlere katkıda bulunur.
Taze sebze ve meyvelerin büyük bir kısmı sudan
oluşuğundan protein miktarları azdır.











Besinler
(gram)
Soya fasulyesi
Kurubaklagiller
Yağlı tohumlar
Et, tavuk, balık
Peynir çeşitleri
Yumurta
Tahıllar
Süt, yoğurt
Taze sebzeler
Taze meyveler
100 gramlarındaki protein miktarı
30-35
20-25
15-20
15-22
15-25
12-13
8-12
3-4
1-2
0.5-1



Balık tüketmeyen vejetaryenlerin ve özellikle veganların,
ayçiçek yağı yerine soya yağı, kanola yağı kullanmaları,
ceviz ve yeşil yapraklı sebzeleri bol tüketmeleri yararlı
olur.
Veganların karşılaştıkları en büyük sorun, B2 ve B12
vitaminleri eksikliğidir.
B2 vitaminleri ile güçlendirilmiş kahvaltılık tahıl, soya ve
diğer kurubaklagiller ile tam buğday ürünleri gibi
besinler bol tüketilmelidir

Hiçbir hayvansal besini yemeyen veganların demir, çinko ve
kalsiyum gibi önemli mineraller için bol yeşil yapraklı sebzeleri,
sert kabuklu meyveler ve çekirdekleri, kurubaklagilleri, tüm
tahıllar ve soyalı ürünleri tüketmeleri gerekir

Vejetaryenler dengeli beslenmedikleri takdirde demir
eksikliği riski söz konusu olabilir.

En kaliteli demir ette bulunur. Bu nedenle sebze ve
tahıllardan alınan demirin vücut tarafından
özümsenmesi hayvansal ürünlere oranla daha zordur.

Ancak C vitamini içeren besinlerle birlikte tüketildiğinde
demir daha güçlü bir şekilde emilir.

Bu nedenle vejetaryenlerin iyi bir demir kaynağı olan
kurubaklagil, yeşil yapraklı sebzeler, kuru meyveler,
pekmez, yumurta, kuruyemişler ve soya ürünlerini
tüketmeleri gerekir.

Vegan diyetinin posa içeriği yüksek olduğundan demir,
çinko ve kalsiyum gibi büyüme ve sağlık için gerekli bazı
minerallerin vücuda yararlılık oranları da düşük olur.

Bu diyetlerde soya fasulyesi, mercimek, nohut ve kuru
fasulye gibi protein içeriği yüksek besinler tahıllarla
birlikte alınır ve hazırlama ile pişirmede vitamin ve
mineral kayıplarını önleyici yöntemler kullanılırsa, bu
sakınca bir ölçüde ortadan kaldırılabilir.

Yaşları 1 ile 12 arasında olan ve lakto-ova vejetaryen tipi
beslenen çocukların büyüme ve gelişmeleri, vejetaryen
olmayan çocukların büyüme ve gelişmelerine
benzemektedir.

Çok katı vejetaryen beslenme alışkanlığı olan çocukların,
günlük besin alımları iyi planlanmazsa büyüme geriliği
görülebilir.

Ayrıca bu çocukların diyetlerinde, balık ve su ürünleri
bulunmadığında, keten tohumu, kanola yağı ve soya
ürünlerinin kullanılması ile beyin gelişimlerinde önemli
olan omega-3 yağların alınması sağlanmalıdır.

Yaşlı vejetaryenlerin diyetlerinde, balık ve su ürünleri
bulunmadığında keten tohumu, kanola yağı ve soya ürünlerinin
kullanılması ile sağlık üzerine olumlu etkisi olan omega-3
yağların alınması sağlanmış olur.

Hiçbir hayvansal besini yemeyen bir vejetaryen ise sütyoğurt yerine soya sütü; peynir, yumurta yerine soyadan
yapılmış “soya eti veya soya kuşbaşısı” gibi yiyecekleri
tüketilebilir. Bu durumda da B12 vitamini ve kalsiyum
alımınıza daha fazla dikkat etmelisiniz

Balık tüketmediğinizde günde 2 porsiyon omega-3
yağları içeren besinleri tüketin.

Bunların 1 porsiyon değerleri; bir yemek kaşığı (10 ml)
kanola veya soya yağı; bir yemek kaşığı (10 ml) keten
tohumu yağı; 1 yemek kaşığı (10 g) ezilmiş keten
tohumu; 2 avuç (60 g) cevizdir.



Soya sütü çocuklarda inek sütünün yerine
kullanılamaz.Bu besinlerin etiket bilgilerini mutlaka
okumalısınız.
Soya sütünün kalsiyum içeriği değişir.
Bazıları kalsiyumdan zengin, bazıları değildir. İnek sütü,
çocukların büyümeleri için ihtiyaç duydukları riboflavin,
D vitamini ve diğer besin ögelerinden soya sütüne göre
daha zengindir.
6)HAMİLE KADINLAR SOYA YEMESİN


ABD’de bir grup araştırmacı, hamile kadınlarca soya
tüketiminin, doğacak erkek çocukların ilerideki cinsel
yaşamında ciddi olumsuzluklara yol açabileceği
uyarısında bulundu.
Gerçi çalşma soya fasulyesinin bu etkiye yol açtığının
kesin kanıtı değil. Üstelik, soya Asya’da pek çok kişinin
temel gıdaların biri.

Yine de, Johns Hopkins Üniversitesi Bloomberg Halk
Sağlığı Okulu’ndan Sabra Klein, çalışmaya katılan
ürologların, hamile kadınların soyadan uzak durmalarını
önerdiklerini söylüyor.

Kuşkunun nedeni, soyada bulunan östrojen hormonu
benzeri kimyasallar.

Kadınlık hormonu olarak da bilinen östrojene benzer
etkilere sahip olan ve kozmetik ürünlerinde, plastiklerde
ve doğum kontrol haplarında bulunan sentetik
kimyasalların, kirlenmiş derelerde bulunan balıkların
cinsiyetlerini değiştirdiği hatta İnsanlarda bile sperm
sayılarını düşürdüğü biliniyor.

Bunların yanı sıra fitoöstrojenler olarak adlandırılan
doğal östrojen Benzerlerinin etkileri konusunda da
endişeler mevcut.


Soya fasulyesinde, genistein adlı bir fitoöstrojen madde
var.
Genistein, bebekler için satılan bazı katkılı süt ve
mamalar ile bazı kadınların hormon yenileme
tedavilerine alternatif olarak kullandıkları katkılı
yiyeceklerde büyük miktarlarda bulunuyor.

Bu maddelerin kanser yapabildiğini gösteren bazı
çalışmalardan sonra bir İngiliz tıbbi danışma kurulu soya
katkılı süt ve mamaların tehlikeleri konusunda ciddi
kanıtlar bulunduğu uyarısında bulunmuş.

Endişe verici bir başka etkisini gözlemişler.

Araştırmacılar gebe fareleri Batı’da ve Doğu da insanların
yediğine eş değer genistein katkılı yiyeceklerle
beslemişler.


Doğan erkek yavruların daha büyük prostat bezleri ve
daha küçük testisleri olduğu gözlenmiş.
Bu farelerin sperm sayılarının normal çıkmasına ve dişi
farelerle çiftleşmeye istekli olmalarına karşın, cinsel
birleşme sırasında spermlerini bir türlü boşaltamadıkları
gözlenmiş.


Araştırmacılar ayrıca, sütten kesildikten sonra genistein
katkılı gıdayla beslenen ve bu gıdaların verilmediği erkek
fareler arasında, sonuç bakımından bir fark olmadığını
gözlemişler.
Bu da genisteinin en büyük etkiyi ana rahminde ve
emzirme döneminde gösterdiğini ortaya koyuyor.

Asyalı ya da vejetaryen kadınların çocuklarında türden
dramatik etkiler gözlenebilmiş değil.

Ancak bir çalışma, hamilelik sırasında uygulanan
Vejetaryen diyetle, hypospadias denen bir durumun
ortaya çıkma riski arasında doğrudan bir ilişki gözlenmiş.
http://www.gencdiyetisyenler.com/

Hypospadias, idrar yolunun penisin ucunda değil,başka
bir bölgesinde sonlanması. Bazı araştırmacılar, bu
duruma soya fasulyesindeki genistein’in yol açtığı
düşüncesindeler.
http://www.gencdiyetisyenler.com/
SON
TEŞEKKÜRLER
http://www.gencdiyetisyenler.com/
Download