kaygı ve *l**k*l* bozukluklar

advertisement
Melikgazi Rehberlik ve Araştırma Merkezi
Filiz DOĞAN
Psikolojik Danışman/Rehber Öğretmen
 Kaygı, strese verilen normal bir tepkidir.
Korku ve kaygılarla ortaya çıkan sıkıntı,
gerginlik ve huzursuzluk küçük çocukların
normal gelişiminin bir parçasıdır.
 Örneğin doğdukları zaman bebekler
düşmekten ve yüksek seslerden korkarlar;
yabancı kişilerden ve nesnelerden korkma
genellikle yaşamın ilk aylarında
gelişir.Çocuklar, orta çocukluğa doğru
ilerledikçe özellikle hayali yaratıklara veya
olaylara ilişkin korkular geliştirebilirler.
 Korkular; aşırı olduğunda, çocuğu
güçsüzleştirdiğinde, normal sosyal
etkileşimlere girmesini, uymasını, okula
devam etmesini veya çevresini keşfetmesini
engelleyecek kadar şiddetli olduğunda o
zaman normal, koruyucu bir insan özelliği
olmaktan çıkarak bir problem haline gelir ve
kaygıyı bir bozukluk olarak görürüz.
 Bunun tam tersi hiç korkusu olmayan
çocuklar alışılmışın son derece dışında
olmakla kalmazlar, aynı zamanda uygun
olmayan arsızlıkları ve risk almaları
nedeniyle kendilerini tehlikeye de
atabilmektedirler.
 Bu konuda yapılan araştırmalar gözden geçirildiğinde
bulgular, çocuk ve gençlerin % 5-8 ‘inin belirli bir
zamanda sürekli kaygılarının olduğu ve %15-20’sinin
bazı zamanlarda bir tür kaygı bozukluğu yaşamış
olabileceğini ileri sürmektedir.
 İlginç bir nokta da kaygı düzeyi yüksek kişilerin huzursuzluk ve kaygı
hissinin yanı sıra sürekli gerilim tipi baş ağrıları, yaygın vücut ağrıları,
bulantı, midede şişkinlik gibi şikayetler çekmeleridir. Bu nedenle hastaların
bir kısmı öncelikle psikiyatrist dışındaki hekimlere başvururlar.
 Kaygı hali ile deney hayvanlarında görülen “savaş yada kaç” refleksi arasında
benzerlikler kurulmaktadır. Ciddi bir tehditle karşı karşıya kalmış bir
hayvandakine benzer olarak, kişi yaşamsal bir tehlike algılamakta, buna
gerek ruhsal gerekse bedensel yollarla cevap vermektedir.

Böylesi bir durumda kişinin otonom sinir sistemi aktifleşmekte; dolaşım ve
solunumu hızlanmaktadır. Kişi bunları titreme, huzursuzluk, kas gerginlği,
nefes darlığı, çarpıntı hissi, ellerde, ayaklarda üşüme, ağız kuruması, bulantı
ve midede şişkinlik olarak algılamaktadır. Göründüğü gibi beyin ve beden
sürekli birlikte çalışmakta; belirtiler en belirgin olarak beden yoluyla
hissedilmektedir.
Kaygının Nedenleri
 Kaygının nedenlerine bakıldığında öğrenme ve biyolojik etmenlerin




bileşimi olduğu düşünülmektedir.
Anne babaların ve diğer yetişkinlerin nesnelere, etkinliklere,
yerlere,kişilere veya olaylara ilişkin yorumları ya da sözel olmayan
davranışları çocukların korkuları öğrenmesinde güçlü bir etkiye
sahiptir.
Aynı zamanda kaygı bozukluğu ailevi bir özellik olma eğilimindedir.
Kanıtlar kaygı bozukluklarının ekonomik sorunlar yaşayan ailelerde,
eğitim başarısının düşük olduğu bireyler arasında, istismar edilmiş
çocuklar arasında ve kadınlar arasında daha yaygın olduğunu ortaya
koymaktadır.
Kaygılı bir mizaç ile doğmuş,kaygı bozukluğu olan bir anne babası olan,
anne babası aşırı koruyucu olan çocukların kaygı bozukluğu geliştirme
riski yüksektir.
Teşhis Nasıl Konulur?
 Yaygın anksiyete(kaygı) bozukluğu teşhisi psikiyatrist tarafından
konulmalıdır. Teşhis sürecinde amaç, belirtilerin bedensel ve diğer
ruhsal rahatsızlıklardan ayırt edilmesidir. Bu amaçla ayrıntılı fizik
muayene, çeşitli kan tetkikleri, görüntülemeler ve gerekirse diğer
branş hekimlerinden konsültasyon istenir.
 Belirli bedensel bir nedene bağlanamayan midede şişkinlik, baş ağrısı,
yaygın kas ağrıları gibi şikayetlerle giden tablolarda kaygı
bozuklukları akla ilk gelmesi gereken durum olmalıdır.
Tedavi
 Yaygın anksiyete bozukluğu tedavi edilmediği takdirde yıllarca
sürerek, kişide önemli bir yeti yitimine yol açar. İleri dönemlerde
hastalarda mevcut rahatsızlıklara ikincil olarak depresyon
eklenebilir. Hastalar huzursuzluk ve sıkıntıları için kısa süreli
rahatlatıcı etkilere sahip olduğundan alkol kullanmaya
başlayabilirler veya kullandıkları alkol miktarını artırabilirler. Bu
sebeplerle hastalığın daha başlangıçta tedavi edilmesi büyük önem
taşır.
 Ayrıca eşlik eden bedensel rahatsızlık bulunsun bulunmasın aşırı
kaygı halinin tedavi edilmesi hipertansiyon ve kalp-dolaşım sistemi
ile ilişkili risklerin azaltılması noktasında önemli bir adımdır.
İlaç Tedavisi
 Yaygın anksiyete bozukluğunun önde gelen tedavisi uygun şekilde
seçilmiş antidepresanlardır. Tedaviye bazen de kısa süreyle
benzodiazepin grubu ilaçlar eklenmektedir.
 İlaç tedavisi tek başına ya da gereğinde bilişsel-davranışçı terapi
ile birlikte uygulandığında %90’lara ulaşan oranlarda başarılı
olunmaktadır.
Antidepresanlar Hakkında Bilinmesi Gereken
Hususlar:
 Bu ilaçlar kesinlikle doktor gözetiminde kullanılmalıdır.
 İlaçların etkilerini gösterebilmeleri için az 2-4 hafta kadar beklenmelidir.
 Kullandığınız ilacın yeterli gelip gelmediğine, ilaç değişikliğine, etkiyi
güçlendirme amacıyla ilave ilaç gerekip gerekmediğine,tedavinin
sonlandırılmasına hekiminiz karar vermelidir
 Belirgin düzelme sağlandıktan sonra tedavinin en az 6-9 ay süre ile devam
ettirilmesi önerilmektedir.
 Sanılanın aksine antidepresanlar etkilerini uyuşturarak yapmazlar.
Antidepresan kullandığınız takdirde düşünme ve karar verebilme işlevleriniz
olumsuz etkilenmeyecektir.
 Antidepresanlar kesinlikle bağımlılık yapan ilaçlar değildirler.
 Antidepresan ilaçlar ile ilişkili görülen yan etkiler genellikle hafif olup, kısa
sürelidir. Genellikle tedavinin ilk haftasında görülürler. Bunlar bulantı, kusma,
baş ağrısı, sersemlik hissi gibi belirtilerdir. Daha uzun süreye yayılan yan
etkiler arasında da cinsel isteksizlik, sertleşme ve boşalma güçlüğü yer alır.
Kilo alımı ise ilaçların sadece bir grubunda rastlanan bir yan etki olup
genellikle aşırı boyutlara ulaşmamaktadır
Psikoterapi
 Yaygın anksiyete bozukluğunda etkisi gösterilmiş olan terapi türü bilişsel
davranışçı terapidir. İlaç tedavisine ek olarak uygulanabilecek psikoterapi
ile kişinin olumsuz düşünce ve davranış biçimlerinin değiştirilmesi ve
hastalıkla mücadele etmesi için daha aktif olması amaçlanır. Terapi 6-12
seans kadar sürmektedir.
 Bilişsel davranışçı terapide hasta öncelikle hastalığının ne olduğu ve
sebepleri konusunda eğitilmektedir. Bunun yanı sıra nefes alma ve çeşitli
gevşeme egzersizleri, stresle başa çıkma yöntemleri ile kişinin rahatlaması
sağlanır. Bunun yanı sıra çeşitli ödevler verilerek kişinin kaygı verici
durumlara karşı duyarsızlaşması sağlanır.
Kaygı Bozukluklarına Yönelik Müdahaleler
 Çoğu müdahalenin hedefi çocukların kaygılarını ve bu kaygıları
tetikleyen şeyleri belirlemelerine ve anlamalarına yardımcı olmak ve
korku üreten olaylardan kaçınmayı değil onlarla yüzleşmeyi sağlayan
becerileri öğretmektir.
 Şimdiye kadar birlikte kullanılabilecek olan özellikle üç yaklaşım
başarılı olmuştur:
1.
2.
3.
Model olma
Duyarsızlaştırma
Oto kontrol eğitimi

Bu yaklaşımların ilaç tedavisiyle birlikte kullanımı kaygı
bozukluğunda olumlu sonuçlar yaratmaktadır.
 Model Olma:Korkuları olan çocuklara, diğer çocukların korkulan
nesneye tereddüt etmeden yaklaşırken eğlendiğini gösteren
filmler izletmek
 Sistematik Duyarsızlaştırma: Bireyin kaygı yaşamadığı bir
anda korku uyandıran uyaranlara giderek artan bir şekilde ve
tekrarlı olarak maruz kalmasıdır.
 Oto Kontrol Eğitimi: Bireylerin kaygılarıyla baş etmek için pek
çok farklı tekniği kullanarak, sorunlarını anlatarak onlardan
kurtulmayı öğrenmesidir. Rahatlama,kendini pekiştirme,kendini
cezalandırma, kendine öğretme, görsel canlandırma yapma ve
problem çözme stratejilerini öğrenebilirler.
Kaygı İle İlişkili Bozukluklar
Obsesif-Kompulsif Bozukluklar
Obsesyon: Gerçek yaşam sorunlarına yönelik olmayan şeylerle ilgili kaygı
yaratan tekrarlayıcı, süreğen, rahatsız edici dürtüler veya düşüncelerdir.
Kompulsyonlar: Bireyin korktuğu bir olayı önlemek için sergilemek zorunda
hissettiği tekrarlayıcı, basmakalıp eylemlerdir.
Hem obsesyonlar hem de kompulsyonlar bireyin kaygıyı azaltma amacıyla
kullandığı törensel davranışların bir parçası olabilir.
Bu tür davranışlar ciddi sıkıntıya neden olduğunda, bireyin aşırı derecede
zamanını aldığında veya bireyin evde,okulda veya işinde rutin işlerini
engellediğinde obsesif-kompulsif bozukluk(OKB) olarak nitelendirilmektedir.
OKB olan çocuklar genellikle davranışlarının aşırı ve mantıksız olduğunu
anlamazlarken,genellikle yetişkinler bunu anlarlar.
 Öğrencinin OKB ile ilişkili problemleri şiddetliyse
tedavinin ilk aşaması psikiyatrisin yazdığı farmakolojik
tedavi(ilaç tedavisi) olabilir.
 Birçok olguda ilaçların davranışsal veya bilişsel-
davranışsal müdahalelerle birlikte kullanılması çok iyi
sonuçlar vermektedir.
 Doktorlar uyguladıkları ilaç tedavisinin etkilerini
gözlemleyebilmek adına öğretmen ve velilerden veri
toplamaları için davranışsal kontrol listeleri veya
dereceleme ölçekleri isteyebilir.
Posttravmatik Stres Bozukluğu
 Ölümle sonuçlanan veya bireyin kendisinin veya başkalarının ciddi
biçimde yaralanmalarıyla sonuçlanabilecek aşırı travmatik bir olaya
maruz kalmanın ardından uzun süreli, tekrarlayıcı duygusal ve
davranışsal tepkilerdir.
 Çocukların birçoğu 20 yaşına gelmeden en azından bir kez travmatik
bir olay yaşamışlardır, ancak bu çocukların çoğu PTSB
geliştirmemektedirler.
 PTSB olan bireyler travmatik bir olayı tekrarlayan ve rahatsız eden
düşünceler, görüntüler veya rüyalar gibi çeşitli şekillerde yeniden
yaşayabilir, olayla ilişkili uyaranlardan kaçınabilirler.
 PTSB tedavisi, kaygıları azaltmak ve baş etme stratejilerini
güçlendirmek için grupla psikolojik danışma, destek etkilikleri, kriz
danışmanlığı ve bireysel terapi gibi birçok yaklaşımı içerir.
Seçici Mutizm
 Normal veya normale yakın konuşma kapasitesi gösteren ancak
konuşmanın sosyal olarak beklendiği durumlarda konuşmayan çocukların
seçici mutizmi olduğu söylenmektedir.
 Seçici mutizm sosyal kaygının bir sonucu oluşuyor gibi görünmektedir.
 Seçici mutizmin nedenleri hem genetik hem de çevresel etmenleri
içerecek şekilde çok çeşitlidir.
 Seçici mutizmi tedavi etmede kullanılan en etkili yaklaşım tek başına
veya farmakolojik müdahalelerle birlikte kullanılan davranışsal veya
bilişsel-davranışsal müdahalelerdir.
Kaynakça
 J.M. Kauffman/T.J.Landrum.Duygusal ve Davranışsal
Bozuklukları Olan Çocukların ve Gençlerin Özellikleri.
Sema Kanar(ed.) (s. 272-281)Ankara: Nobel Yay.
 http://www.kemalarikan.com/anksiyete-kaygi-
bozuklugu-hakkinda-hersey.html
Download