Televizyon Ekranlarında İzlenen Sihirli Dizilerin Oluşturduğu Din Algısı

advertisement
TELEVİZYON EKRANLARINDA İZLENEN SİHİRLİ DİZİLERİN
OLUŞTURDUĞU DİN ALGISI
(07 - 08 Ekim 2008 / İstanbul Princess Otel / RTÜK)
Prof.Dr. Mehmet GÖRMEZ
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı
1. Genel Yaklaşım
İnsan epistemolojik olarak düşünme işlevinin yanında rüya görme, hayal etme,
bilinenden bilinmeyenler üretme ve dış dünyadaki varlıkların bilgisi ile yetinmeyerek yeni
imajinasyonlar oluşturma özelliğine sahiptir. İnsan zihninin ürettiği söz konusu hayali olgu
ve imgeler dönem dönem aralarında çeşitli bağlantılar kurularak büyük anlatılar
oluşturabilmektedir. Bugün insanlığın zihninde bir şekilde yer alan mitoloji, efsane, masal
ve destanlar söz konusu olgunun birer ürünleri olarak önümüzde durmaktadır. İnsan aynı
şekilde yaratılıştan getirdiği yetenekler ve dış dünyadan aldığı bilgilerle yetinmeyip doğa
kanunlarını bir şekilde iptal eden sihir, büyü ve falcılık gibi alanlara da iştiyak
duymaktadır.
Sihir, büyü ve falcılığın tarihi neredeyse insanlık tarihi ile örtüşen bir olguyu
oluşturmaktadır. Bugün insanlık tarihinde yazılı kaynaklardan yola çıkarak en geriye doğru
gittiğimizde her kültür ve medeniyetin bilincinde mitolojik düzey ve sınırda durmaktayız.
Bu alan karmaşık bir metafizik alandır ve insanlığın fizik ötesine duyduğu metafizik bir
iştiyakın ürünüdür.
Semavi dinler insan zihninin metafizik alana yönelişini kutsal, manevi ve makul
öğretilerle doldururlarken mitoloji, büyücülük, sihir ve benzeri türevler haksız bir şekilde
insan zihnini haksız bir şekilde işgal etmektedirler. Semavi dinlerin mücadele verdiği
alanlardan birisi de budur. Sihir, büyü, falcılık, gnostizm, agnostisizm ve salt mistisizmin
gerek tabiatı gerekse maharetleri ile insanı makul olmayan bir metafizik alana davet
ederken mucizeler insanı fıtratındaki aşkın bir alana çağırmaktadır. Bu anlamda Hz.
Musa’nın mucizeleri ile sihirbazların maharetlerini boşa çıkarması, yine Kur’an’da Nas
Suresindeki ayetler bağlam açısından ilginçtir.
İslam düşüncesinde yazılı ürünleri göz önüne aldığımızda hikaye, masal ve
destanların halkların zihinlerinde önemli bir yer tuttuğunu görebiliyoruz. Bunun dışında
özellikle çocuklara yönelik olarak anlatılan bir masal ve hikaye literatüründen de
bahsetmek mümkündür. İslam düşüncesi özellikle çeviri döneminde söz konusu literatürü
de kendi bünyesine katmıştır. İslam düşüncesi Yunan felsefesinin rasyonel boyutunu
benimseyip, özümseyip ve kendi bünyesinde dönüştürürken Yunan mitolojisine kısmi
çevirilerin de olmasına rağmen rağbet etmemiştir. Fakat öte yandan ibret, ders ve hayatın
olumlu yönlerini öne çıkarak Kelile ve Dinme başta olmak üzere Fars ve Hint hikayeleri
çevrilmiş ve bunlar Mevlana’da da en üstün şekilde örnekliğini görebileceğimiz gibi
kapsamlı bir literatürün öncülüğünü yapmıştır. Aynı şekilde İslam kültürü içerisinde Binbir
Gece Masalları, Alaaddin’in Sihirli Lambası ve Kırk Haramiler gibi üretilen ürünlerden de
bahsetmek mümkündür. Bu literatürün konumuz bağlamında ilginç bir niteliği vardır. Söz
konusu ürünlerin konusu ve hayali unsurlara dayanan kahraman ve temaları İslam’ın
1
metafizik öğretisi ve figürlerine helal getirmeyecek bir özelliğe sahiptir. Dolayısıyla insan
zihninin soyuta açılan evreninde hem pedagojik hem de din eğitimi açısından özellikle
çocuk ve ergenlerin dünyasında önemli bir işlev görmektedir. Bu literatür hem sihir, büyü
ve falcılığın sığlıklarına düşmemiş hem de dinin metafizik ögelerinin alanına da
girmemiştir. Anılan literatür insan zihnine eğlenceli bir kurgu sunmaktadır ki bazı
açılardan olumlanması gerekmektedir.
2. Modern Hurafeler
Aydınlanma ile beraber düşüncenin seyrinin metafizik olandan deneysel olana
doğru yöneldiği söylenmekle beraber bir yandan da modern dönem bir ayağı mitolojide
olan modern hurafe ve okült bilgiler oluşturarak ilerlemiştir. Aydınlanma ve Pozitivizm
metafizik alana bakışı nedeniyle maalesef sihir, büyü ve bu tür okült bilgileri dini değer,
olgu ve kutsal ile aynı statüde değerlendirmiştir. Bu aşamada din denildiğinde bugün
büyük kitlelerin ilk palanda cinler, sihir, büyü ve muska gibi şeyleri çağrıştırıyor olmasının
sebeplerinden birisi de budur ve bu durum doğrudan modernizmin metafizik alanda
bıraktığı boşluk ve çarpıklıkla bağlantılıdır. Pozitivizm insanın kutsal ve manevi
değerlerini aşındırmıştır böylelikle de aslında öz olarak farklı iki alan olan din ve sihir,
büyü ve hurafe dinlerin yeniden canlandığı ve pozitivizmin etkinliğini yitirdiği bir
dönemde birbirine karışan alanlara dönüştürmüştür.
Bu olgunun bir sonucu olarak insanlar yanlış ve çarpık bir metafizik anlayışın
saldırılarına maruz kalmış ve ivme kazanan bir şekilde de kalmaya devam etmektedir.
Modernizm bir taraftan insan zihnine aydınlık, berraklık ve kutsal olana karşı anlamsız bir
karşı çıkış yolu gösterirken bir yandan da kendi modern hurafelerini üretmiştir.
3. Sihirli Diziler
2000’li yıllarla beraber insanlığın dinlere yönelişi ile sihir, büyü, hurafe ve aşırı
mistisizme yönelmesi ile orantılı bir seyir takip etmektedir. Bu olguyu sinema dünyası ve
görsel medyanın işlediği unsurlarda da görebiliyoruz. 2000’li yıllarla beraber Harry Potter
Serisi özellikle Yüzüklerin Efendisi bölümü ile uluslararası bir dalga oluşturmuş, çocuklar
ve ergenlerin zihninde yeni alanlar açmakla beraber onları doğal olandan, makul
yönelişlerden ve hayatın gerçeklerinden uzaklaştırmıştır.
Görsel medya ve sinema dünyasındaki sihirli ürünlerin küresel dalgasının
yansımaları son zamanlarda Türkiye’deki birçok dizinin de konusunu oluşturmuştur. .
Çocukların ilgi odağı haline gelen bu tür yapımlar ilk olarak; Kanal D'de "Sihirli Annem"
ve "Ruhsar", Star'da "Bücür Cadı ve Perili Ev", Show TV'de Hamdi Alkan'ın yazıp
oynadığı "En İyi Arkadaşım"la girdi çocukların dünyasına. Ancak alınan yüksek reytingler
üzerine arkası geldi; Kanal D'nin ‘Acemi Cadı'yı yayına sürmesi üzerine atv ‘Selena', Star
‘Taşların Sırrı'yla cevap verdi. Show TV ise ‘En İyi Arkadaşım'ı yeniden ekrana taşıdı.
2
Bu diziler Allah, melek, mucize, ahiret, ilahi adalet, dünyevi ve uhrevi müeyyide
gibi dini kavramların tasavvurunu çarpıtmakta ve farklı bir mecraya sürüklemektedir.
a) Kutsala ve maneviyata yönelik ilgi ve saygının çarpıtılması
Dizilerde genel olarak metafizik alana kolayca girilmekte, metafizik kahramanlar
normal hayatın bir parçası olarak sunulmaktadır. Olağanüstü kurgu, normal, reel ve sıradan
hayat üzerinde baskı kurmaktadır. Zaman ve mekan kolay bir şekilde sekteye
uğratılmaktadır. Hayali kahramanlar aynı anda iki yerde birde bulunabilmekte, zamanda
gezinti yapabilmektedir. Basit ve sınırsız sihir olayları ise aile, okul ve sosyal hayatı bir
felce uğratacak niteliktedir. Dizilerde eşyalar insana, insanlara hayvanlara, sosyal roller
birbirine dönüştürülmektedir. Keza bu dizilerde metafizik ve kutsal alan olabildiğince
normalleştirilmekte ve maddileştirilmektedir. Bu durum insanın kutsala ve manevi alana
yönelik merak, ilgi ve saygısı azalmakta, bu alanları insan zihninde kolayca iğfal
etmektedir. İnsan hayatı metafizik alanın sihir ve büyü yoluyla normalleştirilmesi sonucu
maddi boyutuna indirgenmektedir.
b) Allah tasavvuruna yönelik olumsuz idrak
Çocuklarda Allah inancının oluşması için din eğitimi teorisyenleri arasında çeşitli
yaklaşımlar söz konusudur. Fakat bu teorisyenlerin büyük çoğunluğu metafizik inançlara
yönelik epistemolojik seyrin somuttan soyuta doğru kademeli ve yaş guruplarına yayılmış
bir seyir izlemesi gerektiği konusunda hemfikir olmuşlardır. Bu teorisyenler Allah
inancının insanın dünyasında sağlam zihinsel temellere oturması için doğrudan bir Allah
tasavvurunun çocukların dünyasına indirilmesinden ziyade çocuğun epistemolojik
gelişimine uygun bir şekilde somuttan soyuta doğru ilerlemesini savunmuşlardır. Söz
konusu dizilerde ise hayali kahramanlar normal hayatın bir parçası olarak ve hayata içkin
şekilde sunulmaktadır. Bu yaklaşım hem çocuğun metafizik ve soyut olana yönelik
tasavvurunu gözetmemekte hem de kalıcı bir zihinsel bulanıklığa sebep olmaktadır.
Örneğin hiç canlı tavuk görmemiş şehirde yetişen çocukların “tavuk” kelimesi geçtiğinde
“tavuk etini” tasavvur etmesi gibi “peri”, “cin” ve “ruh” kelimeleri geçtiğinde de
sınıfındaki bir arkadaşını, kardeşini veya bir hayvanı düşünmesi söz konusu olabilecektir.
Bu durum reel olan ile hayali olan, somut olan ile soyut olan arasında çocukların zihinsel
bir bulanıklığa düşmesine sebep olabilmektedir. Maddi olan ile manevi olan arasında
yaşanan bu tür bir zihinsel bulanıklık her şeyden önce çocuklarda sağlıklı bir Allah
tasavvuru ve idrakinin oluşmasını güçleştirebilecektir.
c) Dua
Söz konusu dizilerin genel nitelikleri itibariyle zarar verdiği bir diğer alan ise dua
anlayışının zedelenmesidir. Dua, hayatın henüz başında olan, hayatla ilgili ciddi projeleri
olan ve sınav dönemleri gibi disiplinli bir yaşam biçimini gerektiren aşamaların eşiğinde
3
olan insanlar için büyük bir özgüven, tevekkül ve sabır kaynağıdır. Sihirli dizilerde ise reel
kahramanla bir şekilde ilişki içinde bulunan hayali kahraman zor zamanlarında anında reel
kahramana yardımcı olmakta, işbirliği içinde karşılaşılan problemler halledilmektedir. Bu
durum insanda dua kavramının ıskartaya çıkmasına sebep olabilecektir. Zor zamanlarında
hayali bir kahraman ve olağünüstü bir güç beklentisine düşen bir insan doğal olarak duanın
gücüne rağbet edemeyebilecektir.
d) Meleklere İman ve İyilik Meleği Tasavvuru
İslam inancına göre melekler nurdan yaratılmışlardır. Onlar zaman ve mekandan
münezzehtir. Dünya gözü ile görülemeyecek varlıklardır. Yazıcı melekler insanların
yaptıkları iyilik ve kötülüğü kaydetmekte, koruyucu melekler ise dua edip, hayırlı işler
yapan insanları çeşitli tehlikelerden korumaktadır. Sihirli dizilerin hayali kahramanları ise
insanın melek inancına tenakuz oluşturmakta hatta melek idraki ve inancını
aşındırmaktadır. Söz konusu dizilerde reel kahramanın yanında bir şekilde yer alan peri,
ruh veya cin gibi kahramanlar insanlardaki melek tahayyülünü zedelemekte, meleklerin
varlıklarının yerine bu kahramanları idame ettirmektedir. Koruyucu ve yazıcı melekler
insanı zor zamanında koruyan ve insanın yaptığı her şeyi kaydeden bir inanışı beraberinde
getirirken dizilerdeki “iyilik meleği” kişiye özelleşmiş bir şekilde bireysel hırs ve isteklerin
emrinde bir görüntü çizmekte ve rehberlik sunmaktadır.
d) Dönüştürme Olayı
Bu dizilerin olumsuz yönlerinden birisi ise sihir yoluyla eşyanın canlıya, insanın
hayvana dönüştürülmesi olayıdır. Reel kahraman istediği kişi ve eşyayı başka boyutlara
dönüştürebilmektedir. Dizilerin müdavimleri olan bazı çocuklar anne ve babalarını dahi
bazı hayvanlara dönüştürmekle tehdit etmektedirler. Shr olayı olarak bilinen bu durumun
kökenleri İsrailiyatta mevcuttur. Kadim Yahudi geleneğinde Allah’ın bir gazap unsuru
olarak bir insanı hayvana dönüştürmesi söz konusudur. Dizilerde yaygın bir şekilde
kullanılan bu olay ise söz konusu geleneğin bir parçasını yansıtmaktadır. Bu durum İslam
dini açısından mümkün değildir.
e) Mucize
Mucize Allah tarafından Peygamberlere bahşedilen özelliklerden birisidir. Hemen
hemen bütün Peygamberler Allah’ın izin verdiği bir zamanda mucizeler göstermişlerdir.
Mucizelerdin felsefecileri tarafından en az bir defa tabiat kanunlarının ihlal edilmesi
anlamına gelmektedir. Sihir, büyü, falcılık ve gelecekbilimcilik gibi alanlar mucizeden
tamamen farklıdır. Sihir dizileri sihir ve büyü olaylarını neredeyse mucize niteliğinde
4
sunmaktadır. Mucize peygamberler ile bitmiş bir insani haldir. Mucize semavi dinlerin
önerdiği makul metafizik alanının önemli bir unsurudur. Kuranda geçen kıssalar insanlar
için ibret vesikası olarak anlatılmaktadır. Bu bakımdan Hz. Musa’nın sihirbazlarla yaptığı
mücadeleyi kazanması insanın aşkın, kutsal ve olağünüstülük konusundaki acizliğini
ortaya koyması ve bu alana yönelik tasdiki açısından önemlidir. Sihir dizileri bu yönüyle
peygamber kıssalarını daimi ibret alınacak ögeler olmaktan çıkarmaktadır. Ayrıca
Peygamber kıssalarını anlatan film, çizgi film ve romanlardaki mucizelerin bir bakıma söz
konusu sihir dizilerindeki büyü olaylarına indirgenmesi ve bu şekilde anlaşılması tehlikesi
bulunmaktadır. Genç bir dimağ ikisi arasındaki farkı ayıramayacak şekilde saldırıya
uğramaktadır.
Sihir ve büyü dizileri toplumda din adına hurafe ve batıl inançların yaygınlık ve
meşruiyet kazanmasına sebep olmaktadır. Bu iki alan içten içe birbirlerine hizmet
etmektedir.
Sihir ve büyü dizileri çocuk ve ergenlerde eğlence unsurunun ötesine geçmekte,
onları aşırı bir özentiye yol açarak özgüven duygusunun kaybolmasına neden olmakta,
onlara gerçeklikten uzak bir dünya sunmakta, onları eylemsizliğe alıştırarak tembelliğe
alıştırmakta ve hayat mücadelesinde hiç de gerçekliği olmayan hayali kahramanların
yardımlarına onları inandırmaktadır. Örneğin geçtiğimiz yıllarda bir çocuğun Pokemon’a
özenerek onun gibi uçmaya çalışan bir çocuğun evlerinin balkonundan atlayarak öldüğüne
dair bir haber yer almıştır.
Söz konusu diziler bazen dini kavramların da aşınmasına ve yanlış algılanmasına
sebep olmaktadır. Örneğin bu tür dizilerde bazen geçtiği şekliyle insanın sağ omzuna
yerleştirilen “iyilik meleği” en azından İslam’ın “koruyucu ve yazıcı melekler” inanışına
uygunluk göstermemektedir.
4. Dini İçerikli Programlar
Sihirli dizilerin getirdiği metafizik alanla ilgili çarpık anlayışları dini içerikli
programlarda da görebilmek mümkündür. “Sırlar Dünyası” tarzındaki yapımlar bizzat sihir
ve büyüyü esas almamakla beraber İslam’ın kader, müeyyide ve ilahi adalet gibi ilkelerini
insan hikayeleri özelinde Kuran’ın ruhu ile de örtüşmeyecek şekilde aşırı mistisizm ve sır
telakkileri eşliğinde işlemektedir. İlahi adalet bu dünyada işlenen olumsuz olayların hemen
akabinde tecelli edecek şekilde sunulmaktadır. Aynı şekilde mistisizmin getirdiği bir olgu
olarak bilge bir kişi normal hayatı geriden takip etmekte, ansızın kahramanı ile ilişkiye
geçmekte ve kişi yaptığı iyiliğin ve kötülüğün müeyyidesini peşinen görmektedir.
Dolayısıyla toplumda din ve hurafe üzerinden insanların hayatlarına giren zümreler bir
şekilde olumlanmaktadır.
Sırlar dünyası programında sunulduğu şekliyle ahiret inancı ve ahiretteki müeyyide
de dönem dönem İslam’ın ahiret inancı ile uygun olmayacak şekilde sunulmaktadır.
Örneğin kişinin bilge bir insan tarafından sorgulanması olgusu ahiret inancının ve hesap
gününü tamamen maddileştirmekte ve normalleştirmektedir.
Sonuç
5
Türk toplumu şehirleşme ile beraber din algısında kırsalın ve geleneksel unsurların,
hurafelerin, sihir ve büyünün etkisindeki törelerden kurtulma aşamasına ve sürecine
girerek İslam’ın önerdiği makul metafizik alanına doğru bir yönelişe doğru harekete
geçmiştir. Fakat sihirli diziler ve bunlarla beraber bazı dini içerikli programlar Türk
toplumunun zihninde halihazırda bir şekilde gerilemiş olan söz konusu unsurların yeniden
canlanmasına sebep olabilecektir. Sihirli büyülerin yaygınlaşması aynı zamanda din adına
hurafelerin, büyünün ve sihirbazlığın da gelişmesine ve yaygınlaşmasına sebep
olabilecektir. Bu olgu da din üzerinden hurafeciliği bir meslek haline getirmiş insanların
varlığını devam ettirmesine sebep olacaktır. Medyanın bir tarafından sihir dizilerine bu
denli yer ayırmasına karşın Türkiye’de dönem dönem temayüz eden din adına hurafecilik,
sihir ve büyüye yönelik sert ve aşırı üslubu aslında bir tür çelişkinin olduğunu
söyleyebiliriz.
Söz konusu dizilerde yer alan bir diğer olgu ise geleceğin önceden bilinmesi
olgusudur. Dizi kahramanı “iyilik meleği” “iyi cin” ve “iyilik perisi” gibi başka insanların
görmediği ve bilmediği devamlı kendisinin yanında olan hayali kahramanın yardımı ile
geleceği bilmekte ve yardımcı olduğu insanı ona göre yönlendirerek faaliyetlerini tanzim
etmektedir. Bu olgu bırakın semavi dinleri makul olan bütün öğretilerce gerçekliği
mümkün olmayacak bir unsur olarak önümüzde durmaktadır. Doğal olaylar sebep sonuç
ilişkisi ve bilimsel hesaplamalarla önceden bilinebilirken aynı durumu insan fiilleri için
söyleyebilmek mümkün değildir. İnsanlar saçma olduğunu bilmesine rağmen ontik
yapısında metafiziğe yönelik iştiyak sebebiyle söz konusu dizileri izlemektedir. Bu durum
insanlarda içten içe geleceğe yönelik ümit, üretkenlik ve endişenin de kaybolmasına sebep
olmaktadır. Konuya dikkat çeken ünlü Müslüman filozofu Fârâbî andığımız olguyla
örtüşecek şekilde bakın ne diyor:
Alemde rastlantı sonucu meydana gelen olaylar olmasaydı, (insanların geleceğe
yönelik) korku ve ümitleri ortadan kalkardı. Bunlar ortadan kalkınca ne insanî ne dinî ne
de siyasî olaylarda düzen kalırdı! Çünkü korkut ve ümit olmasa hiç kimse yarını için
çalışmazdı; halk başkanına itaat etmez, başkan da halkını gözetip korumaz, kimse
başkasına iyilik etmez, Allah’a itaat eden olmaz ve asla iyilik gösterisinde bulunulmazdı.
Çünkü yarın olacak olan şeyin kesinlikle aynıyla gerçekleşeceğini bilen birisinin çalışıp
çabalaması, yararlanamayacağını bildiği şeyin külfetine katlanmak anlamına geldiğinden
ahmaklık sayılır. (Fârâbî, “Astroloji Hakkında Doğru ve Yanlış Bilgiler”, Çev., Mahmut
Kaya, İslam Filozoflarından felsefe Metinleri İçinde, İst., 2003, s. 186)
Fakat söz konusu dizilere yönelik böylesine bir ortamda katı bir reddiyecilikten ve
filtre koymaktan ziyade ıslah etmek ve yol göstericilik adına aileye, öğretmenlere ve din
görevlilerine önemli bir görev düşmektedir.
Sihir ve büyünün küresel dalgasının bir ürünü olarak dini şahsiyetlerin hayat
hikayelerinin sadece bir öykü ve efsane imgesine dönüştürülmesi tehlikesidir. Özellikle
geçtiğimiz Ramazan programlarına baktığımızda bu unsuru daha fazla görebiliriz. Dini
şahsiyetlerin sadece bir öykü teması ve efsane unsuru olarak işlenmesi ibret unsurunu 2.
planda bırakarak dinimizce yasaklanmış bir unsur olarak bir tür ağıtçılığa sebebiyet
vermektedir.
Aydınlanma ve pozitivizmin insan zihninde bir şekilde iğfal ve ihmal ettiği
metafizik ve aşkın alan ancak dinlerin sahih öğretileri ile doldurularak makulleşebilecektir.
6
Bu nedenle sihir ve büyüye karşı mucize, hurafeye karşı doğru dini bilgi, sır ve ağıtçılık
olgusuna karşı ibret yeniden düzeyli bir şekilde işlenen olgular olması gerekmektedir.
7
Download