hukukun temel kavramları

advertisement
HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI
•İnsanın sosyal bir varlık olması, onu daima toplum içinde yaşamaya sevk etmiştir. Toplumsal yaşam ise
düzeni gerektirir. Toplumsal yaşamı düzenlemeye çalışan kural sistemleri emirler ve yasaklar koyarak insan
davranışlarını yönlendirmek, bu suretle sosyal hayatı tanzim etmek istemişlerdir. Toplumsal yaşamı
düzenleyen kural sistemleri (sosyal düzen kuralları) arasında din kuralları, ahlâk kuralları, görgü kuralları, örf
ve âdet kuralları ile nihayet hukuk kuralları yer alır. Bu kural sistemlerinin hepsi, insan davranışını konu
edinir, normatif (kural koyucu) karakter taşır ve norma aykırı hareket edenler bir tepkiyle karşılaşırlar.
•Hukuk kurallarını diğer sosyal düzen kurallarından ayıran özelliklerin en belirgini, hukuk kurallarının
yaptırımının (müeyyidesinin) maddî nitelikte olmasıdır. Zira bir hukuk kuralına aykırı davranışta bulunan kişi,
karşısında devlet desteğine sahip zorlayıcı bir gücü bulacaktır. Bir hukuk kuralı hâline gelmemiş olan diğer
sosyal düzen kurallarında bu özellik yoktur.
•Sözlükte “haklar” anlamına gelen hukuk sözcüğünün başka manaları da bulunmaktadır. Diğer yandan
“hukukun görünümleri” olarak da nitelendirilen bazı kavramlar da söz konusudur. Bunlardan pozitif hukuk,
bir ülkede belirli bir zaman diliminde yürürlükte bulunan hukuk kurallarının tümünü ifade eder. Mevzu hukuk
ise pozitif hukukun örf ve âdet hukuku dışında kalan kısmını oluşturur. Yürürlükteki hukuku değil, olması
gereken hukuku, ideal hukuku ifade eden kavram ise tabiî (doğal) hukuk kavramıdır.
•Hukuk kurallarının kaynakları asli kaynaklar ve yardımcı kaynaklar olmak üzere ikiye ayrılır. Asli kaynaklar
yazılı ve yazısız kaynaklar olarak kendi içinde bir ayırıma tabidir. Örf ve adet hukuku ise hukukun asli
kaynaklarının yazısız kaynağını oluşturur.
•Genel ve soyut olan hukuk kurallarının uygulanması da önem arz etmektedir. Yalnız başına kuralların var
olması yetmemekte bu kuralların somut ve özel olaylara uygulanması gerekmektedir.
•Türk hukuk düzeninin hâkime tanımış olduğu hukuk yaratma ve takdir yetkisi kavramları da hukukun
uygulanması konusunda değinilmesi gereken konulardandır.
•Hak, hukukun temel kavramlarının başında gelir ve “gerçekleşmesi hak sahibinin iradesine bağlı, hukuken
korunan bir menfaat” olarak tanımlanır. Hakkın konusunu malvarlığı değerleri oluşturabileceği gibi kişilik
hakları da olabilir. Her hakkın bir sahibi vardır. Hukukun hak sahibi olma yeteneği tanıdığı varlıklara kişi
denir. Hukukta gerçek kişi (insanlar) ve tüzel kişi olmak üzere başlıca iki tür kişi söz konusudur.
•Haklar, çeşitli açılarda muhtelif sınıflandırmalara tabi tutulmaktadır. Öncelikle ilişkin oldukları veya
düzenlendikleri hukuk alanından yola çıkılarak kamu hakları (kamu hukukundan doğan haklar), özel haklar
biçiminde bir ayrım yapılmaktadır. Hakkın niteliğine (ileri sürülebileceği çevreye göre) göre mutlak haklar ve
nisbî haklar şeklinde tasnif edilmektedir. Haklar, konusuna (parasal değer taşıyıp taşımamalarına) göre
malvarlığı hakları - şahıs varlığı (kişilik) hakları olarak ikiye ayrılmaktadır. Devir kabiliyetlerine (el değiştirip
değiştirilememelerine) göre haklar devredilebilen haklar ve devredilemeyen haklar biçiminde
sınıflandırılmaktadır. Amaçlarına (kullanılmasının etkisine) göre haklar yenilik doğuran haklar ve yenilik
doğurmayan haklar ayrımına tabi tutulmaktadır. Hakların bağımsız olup olmaması yönünden bağımlı haklar
ve bağımsız haklar ayrımı söz konusudur. Haklar, kullanma yetkisi bakımından ise şahsen kullanılması
zorunlu (münhasıran şahsa bağlı) olan ve olmayan haklar şeklinde tasnif edilmektedir.
•Mutlak hak-nisbî hak ayrımı, özel hukuka karakterini veren bir hususiyet taşıyan ve pratik sonuçları olan
önemli bir ayrımdır. Mutlak haklar, ilişkin oldukları kişiler ve eşya üzerinde sahibine en geniş hâkimiyet ve
tasarruf yetkileri veren, herkese karşı ileri sürülebilen, herkesin bunlara uyması ve bunları ihlal etmemesi
zorunluluğunu içeren haklardır. Nisbî haklar, mutlak haklardan farklı olarak herkese karşı değil, ancak belli
kişilere karşı ileri sürülebilen haklardır.
•Bir hakkın, bir hak süjesine (kişiye) bağlanmasına, böylece o hakkın sahibi durumuna gelmesine hakkın
kazanılması (iktisabı); hakkın sahibinden ayrılıp onun malvarlığı veya şahıs varlığı çevresinden çıkmasına ise
TÜM ÜNİTELERİN ÖZETLERİ
Sayfa 1
HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI
hakkın kaybı denir. Hakların kazanılmasına veya kaybına sebep olan etkenler ya bir hukukî olay, ya bir hukukî
fiil ya da bir hukukî işlemdir.
•Haklar, aslen, devren ya da tesisen olmak üzere başlıca üç şekilde kazanılır. Hakların kaybedilmesi
bakımından mutlak kayıp-nisbî kayıp ayrımı yapılır. Hak sahibinin hakkını bilerek ve isteyerek sona erdirip
erdirmemesi bakımından da iradî kayıp- irade dışı kayıp şeklinde bir ayrım da yapılmaktadır.
•İyi niyet, hâlin gerektirdiği özeni göstermiş olmasına rağmen bir hakkın kazanılmasına veya diğer bir
hukukîsonucun meydana gelmesine engel olan bir eksikliği ya da olguyu bilmemek ya da bilebilecek durumda
olmamaktır. İyi niyet hakların kazanılmasında önemli rol oynayabilir.
•Türk Medeni Kanunu “herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına
uymak zorundadır” hükmünü içermekte, bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin
korumayacağını belirtmektedir.
•Kişinin hakkının ihlal edilmesi durumunda hakkın korunması zorunluluğu doğar. Hakların korunmasında
kural devlet eliyle korunma olmakla birlikte istisnai olarak kişinin kendi eliyle hakkını korumasına izin verilen
durumlar vardır.
•Hakkın sağladığı talep yetkisinin yargı organı aracılığıyla kullanılması dava açmak şeklinde karşımıza çıkar.
Medeni hukukla ilgili davalar, eda davası, tespit davası ve yenilik doğuran (inşaî) dava olmak üzere üç
kategoride ele alınmaktadır.
•Davada davacının hakkına temel olarak ileri sürdüğü olgu ve olaylara iddia, davalının buna mukabil ileri
sürdüğü olgu ve olaylara ise savunma denir. Davada inkâr, itiraz, def’î gibi savunma vasıtaları mevcuttur.
Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla
yükümlüdür.
•Dava sonucunda verilen hükmün gereğini yerine getirmeye rızasıyla yanaşmaması hâlinde ilgili hakkında
devletin yetkili organları (icra ve iflas daireleri) aracılığıyla cebrî icra (zorla yerine getirme) yoluna başvurulur.
•Kendisine hukuki sonuçlar bağlanan olaylara, hukuki olaylar denir. Hukuki olaylar insan fiillerinden ve doğa
olaylarından oluşmaktadır. İnsan fiillerinden oluşan hukuki olaylara, hukuki fiiller denmektedir.
•Hukuki fiiller, hukuka uygun ve hukuka aykırı filler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Hukuka aykırı fiiller,
haksız fiiller ve borca aykırı davranışlardan oluşur. Hukuka uygun fiiller kategorisinde ise en önemli yeri
hukuki işlemler tutar.
•Haksız fiillerde, hukuka aykırı bir fiille bir başkasının şahsına ya da mal varlığına bir zarar verilmektedir. Bu
nedenle bir fiilin haksız fiil olduğundan söz edebilmek için; hukuka aykırılık, zarar, kusur ve nedensellik bağı
olmak üzere dört unsurun bir arada bulunması gerekir.
•Bir fiil bir başkasına zarar verse de eğer o fiilin hukuka aykırılığını kaldıran bir neden varsa kural olarak zarar
görene bir tazminat ödenmesi gerekmez. Kamu hukukuna dayanan bir yetkinin kullanılması, zarar görenin
rızasının varlığı ve haklı savunma, hukuka aykırılığı kaldıran nedenlerdendir. Bunun gibi zorda kalma hâlinde,
hakkını korumak için kuvvet kullanmada ve üstün nitelikteki bir kamusal ya da özel yarar nedeniyle bir
başkasına zarar verildiği durumlarda da hukuka aykırılığı kaldıran bir nedenin varlığı kabul edilmektedir.
•Haksız fiilin unsurlarından bir diğeri haksız fiilden dolayı bir kişinin mal varlığında rızası dışında bir
azalmanın meydana gelmiş olmasıdır. Yani haksız fiile uğrayan kişi zarar görmüş olmalıdır. Bu anlamdaki
maddi zarar fiilî zarar ile kârdan yoksun kalmayı kapsar.
TÜM ÜNİTELERİN ÖZETLERİ
Sayfa 2
HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI
•Hukukumuzda haksız fiil sorumluluğu için zarar verenin, kural olarak kusurlu olması da gerekir. Yani haksız
fiil sorumluluğunda kusur sorumluluğu esastır. Kusur ise kast ve ihmal olmak üzere ikiye ayrılır. İhmal de
kendi içinde ağır ve hafif ihmal olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Bazı hâllerde ise hukukumuzda kusursuz
sorumluluk esası benimsenmiştir.
•Haksız fiilin son unsuru, failin fiili ile zarar arasında bir nedensellik (illiyet) bağının, neden-sonuç ilişkisinin
varlığıdır. Yani zarar, onun fiili sonucunda doğmuş olmalıdır ki faile zararı tazmin yükümlülüğü yüklenebilsin.
•Hukuki işlemlere gelince, bunlar kişlerin hukuki sonuç doğurmaya yönelik irade açıklamalarıdır. Hukuki
işlemler kendi aralarında; -tek taraflı ve çok taraflı hukuki işlemler, -karşılıklı ve karşılıksız hukuki işlemler, borçlandırıcı işlemler ve tasarruf işlemleri ve -sağlararası ve ölüme bağlı işlemler olmak üzere çeşitli
şekillerde sınıflandırılabilmektedir.
•Hukuk, Roma hukuku döneminden beri kamu hukuku-özel hukuk ayrımına tabi tutulmaktadır. Bu ayrımı
benimsemeyenler ve eleştirenler bulunmakla birlikte söz konusu ayrım önemini bir ölçüde korumaya devam
etmektedir. Bu ayrıma göre kamu hukuku devlet ve kamu kuruluşlarının örgütlenmeleri, kamu hizmeti
gördükleri sırada işleyişlerini ve bu sıfatla diğer kişilerle olan ilişkilerini düzenlerken özel hukuk kamu
hukukunun aksine, eşit statüde olan kişiler arasındaki hukukî ilişkileri düzenler. Bu ayrımın çeşitli ölçütleri
bulunmakta, bu ölçütlerin yeterliliği noktasında getirilen eleştiriler çeşitli yönlerden haklılık payı
taşımaktadır. Bu yetersizliğin bir sonucu olarak karma hukuk dalları denilen üçüncü bir kategorinin varlığı
kabul edilir olmuştur.
•Genel kamu hukuku, anayasa hukuku, idare hukuku, ceza hukuku ve ceza muhakemesi hukuku,
milletlerarası hukuk (devletler umumî hukuku) ve vergi hukuku kamu hukukuna dâhilken; medeni hukuk,
ticaret hukuku, milletlerarası özel hukuk (devletler hususi hukuku) ise özel hukukun başlıca dalları arasında
yer almaktadır. Karma hukuk dalları arasında iş hukuku, fikrî hukuk, çevre hukuku, kitle iletişim hukuku,
Avrupa Birliği hukuku, banka hukuku, tüketici hukuku, sermaye piyasası hukuku, rekabet hukuku, toprak
hukuku, maden hukuku, noterlik hukuku, hava hukuku sayılabilir.
Anayasalar modern çağda ortaya çıkışları itibarıyla sınırlı devlet iktidarını kurmak için yapılmışlardır. Bu, bir
yandan insan hak ve hürriyetlerini güvence altına almak, diğer yandan da devlet iktidarının hukuk kurallarına
bağlı olarak kullanılmasını tesis etmeye matuftur.
• Anayasa Hukuku, temel siyasal tercihlerin hukuki formülasyonlarını hem siyaset hem hukuk ve hem de
olması gereken hukuk ekseninde inceleyen bir bilim dalıdır.
•Tarihimizde 1876 yılında yapılan Kanun-i Esasi ilk Anayasamızdır. 1982 Anayasası ise beşinci Anayasamız
olup halen yürürlükte bulunmaktadır.
• 1982 Anayasası temel hak ve özgürlükler bakımından özellikle 2001 yılında yapılan değişiklik ile Avrupa
sistematiğini benimsemiş ve uluslararası standartlara kavuşmuştur.
• Hükûmet sistemi bakımından Cumhurbaşkanına parlamenter hükûmet sisteminden açıkça bir sapma
oluşturan birtakım yetkiler tanınmıştır. Bu nedenle bir bakıma parlamenter hükûmet sistemi ile yarı
başkanlık sistemi arasında melez bir hükûmet sistemi benimsenmiştir denilebilir.
• İlk defa 1961 Anayasası ile kabul edilen ve yasama organının tasarruflarının yargısal denetimi anlamına
gelen anayasa yargısı ve Anayasa Mahkemesi'nin kabulü ve kuruluşu 1982 Anayasas'ında da benimsenmiştir.
Benimsenen model, Avrupa anayasa yargısı modeli olmuştur.
İdare hukuku yeni gelişen bir hukuk dalıdır ve bu gelişimini esas itibarıyla yargı içtihatları ile sağlamıştır.
Bugün bile yargı içtihatları bu hukuk dalının gelişiminde önemli rol oynamaktadır.
TÜM ÜNİTELERİN ÖZETLERİ
Sayfa 3
HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI
• İdare kesintisiz olarak faaliyet göstermekte ve günlük yaşantımızı sürekli olarak etkilemektedir.
• İdare faaliyetlerini sürekli olarak kararlar almak (idari işlemler yapmak) suretiyle gerçekleştirmektedir.
İdarenin bunların yanısıra idari eylemleri söz konusu olmaktadır.
• İdare, faaliyetlerini kamu görevlileri eliyle gerçekleştirmektedir.
• İdarenin eylem ve işlemlerinin haksız ve hukuka aykırı olması durumunda en etkili hak arama yolu, hukuk
devleti ilkesinin bir gereği olarak idarenin yargısal denetimi vasıtasıyla olmaktadır
•Kamu hukukunun bir alt disiplinini oluşturan ceza hukuku, esas olarak bireylerin suç teşkil eden eylemlerini
ve bu eylemler karşılığında öngörülen yaptırımları incelemektedir. Ceza hukuku, suç oluşturan haksızlık
dolayısıyla, ceza hukuku kurallarını koyan devletle bu haksızlığı gerçekleştiren yani ceza hukuku kurallarını
ihlal eden kişi arasında bir ilişki tesis etmektedir. Ceza hukukunun kendi içerisinde maddi ceza hukuku ve
ceza muhakemesi hukuku olmak üzere ikiye ayrıldığından bahsetmek mümkündür. Maddi ceza hukuku da
kendi içerisinde ceza hukuku genel hükümler ve ceza hukuku özel hükümler olmak üzere ikiye ayrılmakta ve
bu şekilde incelenmektedir.
•Ceza hukuku genel hükümlerde öncelikle ceza hukuku hakkında genel bilgi verilir. Bu bağlamda, ceza
hukukuna hâkim olan ilkelerden kanunilik ilkesi, kusur ilkesi, hukuk devleti ilkesi ve hümanizm ilkesi
açıklanır. Suç teorisi başlığı altında suçun tarifi yapılır ve suçun unsurları olan suçun kanuni/tipiklik unsuru,
suçun maddi unsurları, suçun manevi unsurları ve suçun hukuka aykırılık unsuru açıklanır. Yaptırım teorisi
başlığı altında ise Türk ceza hukukundaki ceza hukuku yaptırımları olan cezalar ve güvenlik tedbirleri
hakkında bilgi verilir.
•Ceza hukuku özel hükümlerde ise ceza hukuku genel hükümlerde kazanılan bilgilerin bir suç ile ilgili
değerlendirmelerde ve açıklamalarda bulunulurken nasıl kullanılacağı anlatılır. Ceza hukuku özel hükümlerde
bir suç incelenirken öncelikle suçla korunan hukuki değerin ne olduğu belirtilir. Daha sonra söz konusu suç;
suçun maddi unsurları, manevi unsurları ve hukuka aykırılık unsuru bakımından incelenir. Suçun özel görünüş
biçimleri olan teşebbüs, iştirak ve içtima bakımından da suç incelendikten sonra, suç karşılığında kanun
koyucunun öngördüğü yaptırımın ne olduğu ve nihayet bu suçta soruşturma usulünün nasıl olduğu açıklanır.
•Ceza muhakemesi hukuku bir suçun belli kişi veya kişiler tarafından işlenip işlenmediği hususundaki maddi
gerçeğin araştırıldığı ve ilgili kişi veya kişiler hakkında yapılabilecek işlemler ve verilebilecek kararlar ilgili
esas ve usullerin, bu sürece katılabilecek kişilerin haklarının, görevlerinin ve yetkilerinin belirlendiği süreçtir.
Ceza hukukunun ceza muhakemesi hukuku kısmında bir suç işlendiği hususundaki şüphenin öğrenilmesiyle
başlayan ve kural olarak hükmün kesinleşmesiyle sona eren ceza muhakemesi süreci hakkında bilgi verilir. Bu
süreçte şikâyet, izin, talep ve karar gibi muhakeme engellerinin varlığından bahsedilmesi gerekir. Ayrıca ceza
muhakemesinin iddia, savunma ve yargılama şeklindeki faaliyetleri ve bu faaliyetleri yerine getiren
makamları anlatılır. Ceza muhakemesi sürecinin soruşturma ve kovuşturma şeklinde iki evreye ayrıldığından
bahsedilmesi mümkündür. Ceza muhakemesi hukuku kısmında bu evreler ve evrelerin özellikleri de açıklanır.
Nihayet koruma tedbirlerinin ne anlama geldiği ve kanun yollarının neler olduğu incelenir.
• İnsanların devletler kurup toplumlar halinde yaşadığı eski çağlardan günümüze kadar vergi konusu her
zaman güncelliğini korumuştur. Verginin bu güncel olma özelliği, verginin dönemden döneme niteliği ve konu
edindiği gelir kaynakları açısından farklılıklar arz ettiği gibi, ülkeler arasında da farklı uygulamalara konu
olmaktadır. Ancak hukuki zor altında alınan vergilerin, kanuniliği ilkesi her zaman gözetilen bir amaç
olmuştur. Vergilerin yurttaşlar üzerindeki iktisadi, siyasi, sosyal ve psikolojik etkileri gözetilmek suretiyle,
vergileme ilişkisinde hem mükellefe hem de devlete birtakım haklar sağlandığı gibi çeşitli maddi ve şeklî
ödevler de yüklenmiştir. Ancak vergileme açısından, her zaman tarafların tam bir uzlaşma içerisinde
TÜM ÜNİTELERİN ÖZETLERİ
Sayfa 4
HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI
olduklarını söylemek çok da rasyonel bir yaklaşım olmayacaktır. İşte taraflar arasında çeşitli nedenlerle
sağlanamayan uzlaşının, kimi zaman idari yolla, kimi zaman da yargı yoluyla sağlanmasına çalışılmaktadır.
•Hukukta kişi, hukuk düzenince muhatap alınan, hak edinebilen ve borç altına da girebilen varlıkları ifade
eder.
•Kişilik ise kişinin ehliyetleri, kişilik alanına giren değerleri ve kişisel durumların toplamını anlatan bir
kavramdır.
•Hukukumuzda insanlar dışındaki bazı varlıklar da hukuki açıdan kişi sıfatını taşırlar. İnsanlara gerçek kişi
denirken, bunlara tüzel kişi denmektedir.
•Gerçek kişilerde kişilik, çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlar ve ölümle sona erer.
•Hak ehliyeti denince, kişilerin haklara ve borçlara sahip olabilme yeteneği ya da iktidarı anlaşılır. “Her
insanın hak ehliyeti vardır” (TMK m.8) kuralı gereği, hukukumuzda her gerçek kişinin hak ehliyeti de
kendiliğinden var olmaktadır.
•Fiil (eylem) ehliyetine sahip olmak ise kişinin kendi fiilleriyle hak edinebilmesi ve borç altına girebilmesini
sağlar. Fiil ehliyeti açısından gerçek kişiler dört gruba ayrılmaktadır: Tam ehliyetliler, sınırlı ehliyetliler, sınırlı
ehliyetsizler ve tam ehliyetsizler.
•Tüzel kişilere gelince bunlar, gerçek kişiler dışında kalan, hukuk düzenince kendilerine haklara sahip olma ve
borç edinme olanağı sağlanmış kişilerdir.
•Tüzel kişiler kendileri ile ilgili özel hükümler uyarınca tüzel kişilik kazanırlar ve böylece hak ehliyetine sahip
olurlar. Fiil ehliyetini ise kanuna ve kuruluş belgelerine göre gerekli organlara sahip olmakla kazanırlar.
•Tüzel kişiler iç yapılarına göre; kişi toplulukları ve mal toplulukları olmak üzere ikiye ayrılır. Tabi oldukları
kurallara göre ise kamu hukuku tüzel kişileri ve özel hukuk tüzel kişileri olarak ikiye ayrılmaktadırlar. Bu son
ayırım içinde kamu iktisadi teşebbüslerinin hukuki niteliği ise tartışmalıdır.
•Aile hukuku Medeni hukukun temel alanlarından biridir. Aile kavramının farklı anlamları vardır.
Hukukumuzda evlenmeyle eşler arasında evlilik birliği kurulmuş olur. Eşlerden oluşan aile dar anlamda aileyi
ifade ederken, eşler ve çocuklardan oluşan aile geniş anlamda aileyi ifade eder.
•Aile hukukuna; süreklilik, birlik, zayıfların korunması, düzenleme özgürlüğünün bulunmaması, devletin
müdahalesi ve eşler arasında eşitlik ilkeleri hâkimdir.
•Nişanlılık, evlenmeden önce, eşler arasında nişanlanma sonucu ortaya çıkan hukuki ilişkidir. Nişanlanma
evlenme vaadiyle olur. Hukuki niteliği itibarıyla aile hukukuna özgü bir sözleşmedir.
•Evlenme de öğretideki hâkim görüşe göre, aile hukukuna özgü bir sözleşme niteliğindedir. Evlenme,
evlenme ehliyeti ve evlenme engelleri denen birtakım şartlara bağlanmış bir işlemdir. Bunun dışında
evlenmenin bir kısım şekil şartlarına da uyularak gerçekleştirilmesi gerekir.
•Boşanma, Türk hukukunda tamamen tarafların iradesine bırakılmamıştır. Boşanma nedenleri kanunda
gösterilmiş ve boşanma için hâkim kararının varlığı aranmıştır.
•Miras hukuku Medeni hukukun bir başka temel alanıdır. Miras ilişkileri ve mirasla ilgili sorunlarla ilgilenir.
•Hukukumuzda miras; birine, ölen bir yakınından kalan mal mülk, para veya servetin tamamını ifade eder.
Ölümü sonucu mal varlıkları başkalarına (mirasçılara) intikal eden/edecek kişiye ise mirasbırakan denir.
TÜM ÜNİTELERİN ÖZETLERİ
Sayfa 5
HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI
•Ölüme bağlı tasarruf kavramı, kısaca, mirasbırakanın ölümünden sonra sonuç doğurmak üzere yapmış
olduğu hukuki işlemleri ifade eder. Vasiyet ve miras sözleşmesi şeklî anlamda ölüme bağlı tasarrufun iki
türüdür.
•Hukukumuzda yasal mirasçılar dört kategori altında toplanırlar: Kan hısımı olan mirasçılar, evlatlık,
mirasbırakanın eşi ve devlet.Türk hukukunda mirasbırakana kan hısımı bulunanlar arasında mirasın
paylaştırılmasında zümre sistemi benimsenmiştir. Gene hukukumuzda evlatlık ve altsoyu, evlat edinene kan
hısımı gibi mirasçı olurlar. Mirasbırakanın eşinin mirastan alacağı pay hangi zümre ile birlikte bulunduğuna
göre değişmektedir. Devletin mirasçılığı ise mirasbırakanın başka yasal mirasçısının ya da atanmış
mirasçısının bulunmamasına bağlıdır.
Özel hukuk disiplinleri arasında yer alan bir hukuk dalı olarak Ticaret Hukuku, mahiyeti gereği kamu hukuku
karakteri gösteren müesseseleri de barındırmaktadır. Türk hukuk sisteminde ticaret hukuku ile ilgili son
düzenleme, genel itibarıyla 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’dur. Bu
kanun, ticari işletmeyi esas kavram olarak kabul eden modern sisteme sadık kalınarak hazırlanmış ancak hem
tacir kavramını esas alan subjektif sistemden hem de ticari iş kavramını esas alan objektif sistemden
etkilenmiştir.
•Ticaret hukuku ile ilgili esas kaynağımız olan Türk Ticaret Kanunu’ndaki sistematiğe göre ticaret hukukunun
altı ana dalı bulunmaktadır. Bunlar, Ticari İşletme Hukuku, Şirketler Hukuku, Kıymetli Evrak Hukuku, Taşıma
Hukuku, Deniz Ticareti Hukuku ve Sigorta Hukuku olarak sıralanabilir. Bunların yanında Rekabet Hukuku,
Sermaye Piyasası Hukuku, Fikri ve Sınaî Mülkiyet Hukuku ve Bankacılık Hukuku gibi ticaret hukuku ile yakın
ilişkisi inkâr edilemeyen hukuk dallarını da alt dallar arasında saymak mümkün olacaktır.
•Ticari işletme TTK’da açık bir şekilde tanımlanmış ve bu tanımda devamlılık, gelir sağlama hedefi ve
bağımsızlık unsurlarına faaliyetin esnaf faaliyetinin sınırlarını aşması gerekliliği eklenmiştir. Tacir sıfatı gerçek
kişi tacir ve tüzel kişi tacir olarak iki başlıkta incelenmiştir. Gerçek kişi tacir kanun koyucu tarafından bir ticari
işletmeyi kısmen dahi kendi adına işleten kimse olarak tanımlanmış tüzel kişi tacirlerin ise hangileri olduğu
yine kanun koyucu tarafından sayılmak suretiyle tespit edilmiştir. Ticari iş de TTK’da düzenlenen hususlar ile
bir ticari işletmeyi ilgilendiren fiil ve işlemler olarak belirlenmiştir.
•Şirketler tüzel kişiliği bulunan şirketler ve tüzel kişiliği bulunmayan şirketler olarak iki başlıkta incelenebilir.
Nitekim tüzel kişiliği bulunmayan şirketlere adi şirket denir. Tüzel kişiliği olan şirketler ise ticaret şirketi
olarak nitelendirilmektedir. Nitekim hangi şirketlerin ticaret şirketi olduğu kanun koyucu tarafından
tartışmaya lüzum bırakmadan açıkça belirlenmiştir. Buna göre, kolektif şirket, komandit şirket, anonim
şirket, limited şirket ve kooperatifler ticaret şirketleridir. Kollektif ve komandit şirket şahıs şirket iken anonim
ve limited şirketler ile kooperatifler ise sermaye şirketi olarak nitelendirilir.
•Kıymetli evrak hak ile senet arasında sıkı bir bağın bulunduğu senetlerdir. Bu sıkı bağ, hakkın senetten ayrı
şekilde devredilmesine ve hakkın senet olmaksızın ileri sürülmesine mani dahi olmaktadır. Kıymetli evrakın
devir şekline göre tasnifi yapıldığında, nama yazılı kıymetli evrak, hamile kıymetli evrak ve emre yazılı
kıymetli evrak şeklinde bir ayrım karşımıza çıkar. Nitekim poliçe, bono ve çek, kanunen emre yazılı kıymetli
evrak statüsündedir ve tümü kambiyo senetleri olarak ifade edilmektedir.
•İnsanlar genellikle çalışarak hayatlarını kazanırlar ve bu çalışanların önemli bir bölümü başkalarının işlerinde
ona bağımlı olarak ücret karşılığında bir iş görmek suretiyle geçimini temin eder. İş hukuku bir iş sözleşmesi
ile işverene bağımlı olarak çalışanların hukuki ilişkilerini konu edinir. İş hukuku, modern anlamıyla sanayi
devrimi sonrası ortaya çıkan işçi sınıfının haklarının korunması düşüncesinden doğduğu için yeni ve genç bir
hukuk dalıdır. İş hukuku hem kamu hukukuna hem de özel hukuka ait özellikler taşır. Bu yönüyle iş
hukukunun karma nitelikte bir hukuk dalı olduğu söylenebilir.
TÜM ÜNİTELERİN ÖZETLERİ
Sayfa 6
HUKUKUN TEMEL KAVRAMLARI
•İş hukukunda işçinin korunması ve yoruma ihtiyaç duyulan hususlarda hukuk kuralının işçinin yararına
olacak şekilde yorumlanması ilkeleri geçerlidir. İş hukuku kendi içinde bireysel iş hukuku ve toplu iş hukuku
olmak üzere iki kısma ayrılır. Bireysel iş hukukunda işçi ile işveren arasında kurulan iş sözleşmesinden ve
kanundan kaynaklanan hukuki ilişkiler konu edinilir. Toplu iş hukukunda ise işçi sendikaları ile işverenler veya
işveren sendikaları arasında toplu iş sözleşmesi, toplu iş uyuşmazlıkları ve bunların çözüm yolları incelenir.
•Hastalık, yaşlılık, ölüm, meslek hastalığı, işsizlik gibi sosyal risk ve tehlikelere karşı insanları güvence altına
almak amacıyla sosyal sigortalar, sosyal yardımlar ve sosyal hizmetlerden oluşan sistemi ele alan sosyal
güvenlik hukuku ise bir kamu hukuku dalı olma özelliğini gösterir. Sosyal güvenlik hukuku da yeni ve genç bir
hukuk dalıdır.
•Bugün ülkemizde bireysel iş hukuku alanında temel kanun olarak 4857 sayılı İş Kanunu, toplu iş hukuku
alanında Sendikalar Kanunu ile Toplu İş sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu bulunmaktadır. Sosyal güvenlik
hukukunun temel kanunu ise 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'dur. Ülkemizde
daha önceden bulunan sosyal güvenlik kurumları da Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) çatısı altında
birleştirilmiştir
•Medeni Usul Hukuku dersinde bu hukuk dalının amacı, yargı kavramı, yargı kolları, hukuk yargılamasında
görevli mahkemeler,mahkemede çalışan kişiler, hâkimin davaya bakmaktan yasak olması ve reddi,
mahkemeye yardımcı organlar, yargılamaya hâkim olan ilkeler, mahkemelerin görev ve yetkisi, yetki
sözleşmesi, yetki itirazı, dava kapsamı, dava şartlarının nelerden ibaret olduğu, ilk itirazlar, yargılama usulleri
ve aşamaları, ispat kavramı ve deliller, karar çeşitleri ve hüküm, kanun yolları kavramı ve çeşitleri, bu
anlamda istinaf, temyiz ve yargılamanın iadesi konuları genel hatlarıyla işlenmiştir. Ders materyali
hazırlanırken, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu esas alınmıştır.
•İcra ve İflas Hukuku dersinde İcra ve İflas teşkilatı, iflas takibinde görevli teşkilat, süreler ve tatiller, icra
işlemlerinin ertelenmesi, icra takibinin tarafları, icra takibi yolları, bu bağlamda genel haciz yoluyla takip ve
takibin aşamaları, itirazın kaldırılması ve iptali kavramları, icra takibinin iptali, haciz, haczedilemeyen mal ve
haklar, ilamlı icra, ihtiyati haciz, iflas hukuku, iflas takibinin aşamaları, iflasın hukuki sonuçları, iflasın
kapanması ve kaldırılması, iflasın kamu hukuku açısından sonuçları ile iptal davası konuları genel hatlarıyla
işlenmiştir. Ders materyali hazırlanırken 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu esas alınmıştır.
TÜM ÜNİTELERİN ÖZETLERİ
Sayfa 7
Download