Osmanlı Devletinde Ermeni Sorunu

advertisement
T.C.
Tavşanlı Cumhuriyet Lisesi
2003
Osmanlı Devletinde
Ermeni Sorunu
Songül TELÇEKEN
11-SOS-A No:620
GİRİŞ
Asya ve Avrupa kıtaları arasında köprü konumunda olan Türkiye, Karadeniz’i
Akdeniz’e bağlayan boğazları, Ortaasya, Kafkasya ve Ortadoğu’daki doğal enerji
kaynaklarının kesiştiği noktadaki jeopolitik konumuyla bütün dünyanın dikkatini
çekmektedir.
Geçmişte Osmanlı devleti,
konumundan dolayı çeşitli
devletini parçalayarak tarih
entrikalarında yüzlerce yıldır
bugün de Türkiye, bu jeopolitik ve jeostratejik
entrikaların çevrildiği bir alan olmuştur. Osmanlı
sahnesinden silmek isteyen sömürgeci devletler, bu
Türklerle dostça yaşayan Ermenileri kullanmışlardır.
Tarihte olduğu gibi günümüzde de, Ermeni toplumu üzerinden siyasi ve ekonomik
çıkar sağlamaya çalışan ülkeler bulunmaktadır. Bazı ülkelerde Türkleri ve
Türkiye’yi sözde soykırımla suçlayan anıtlar dikilmekte, bazı ülkelerde de soykırım
iddiasını tanımaya yönelik kararlar parlamento gündemlerine getirilmekte, hatta
kimi ülke parlamentolarında kabul edilmektedir. Gerçekte tarihçilere bırakılması
gereken bu konular, siyasetçilerin elinde çıkar aracı haline dönüştürülmektedir.
Tarih boyunca Romalılar, Persler ve Bizanslılar tarafından Anadolu’nun bir
yerinden diğerine sürülen, savaşlara itilen ve çoğu kez üçüncü sınıf vatandaş
muamelesi gören Ermeniler, Türklerin Anadolu’ya girişlerinden sonra Türklüğün
adil, insani, hoşgörülü, birleştirici anlayış ve inancından yararlanmışlardır. Bu
ilişkilerin gelişme ve doruğa ulaşma çağı olan 19. Yüzyıl sonlarına kadar süren
devir, “Ermenilerin altın çağı” olmuştur. Osmanlı devletinin çalışan, liyakatli,
dürüst ve becerili her vatandaşına sağladığı imkanlardan gayr-i müslimler içinde
en çok faydalananlar Ermeniler olmuştur. Askerlikten, kısmen de vergiden muaf
tutulurken, ticarette, zanaatta, çiftçilikte ve idari işlerde yükselme fırsatını elde
etmişler ve devlete bağlı, milletle kaynaşmış ve anlaşmış olduklarından dolayı
"millet-i sadıka” olarak kabul edilmişlerdir. Bu çerçevede Türkçe konuşan,
ayinlerini bile Türkçe yapan bu topluluktan devlet kademelerinde önemli görevlere
yükselenler, hatta Bayındırlık, Bahriye, Hariciye, Maliye, Hazine, Posta-Telgraf,
Darphane Bakanlıkları, Müsteşarlıkları yapanlar olmuştur. Hatta Osmanlı
devletinin meseleleri üzerinde Türkçe ve yabancı dillerde eserler de yazmışlardır.
Ancak Osmanlı devletinin zayıflamaya başladığı dönemlerde, hemen her konuda
Avrupa’nın müdahalesi baş gösterince, Türk-Ermeni ilişkilerinde de bir bozulma
başlamıştır. Batılıların özellikle misyoner din adamı kisvesinde, Osmanlı devleti
içine soktuğu provokatörlerin faaliyetleriyle Ermeniler; dini, kültürel, ticari, sosyal
ve siyasi açılardan Türk toplumundan uzaklaştırılmaya çalışılmıştır. Böylece, çoğu
defa Türklerin zararlı çıktığı trajik olaylar başlamış, Doğu Anadolu’da başlatılan ve
İstanbul’a kadar yayılan isyan hareketlerinde binlerce Türk ve Ermeni hayatlarını
kaybetmiştir.
Birinci Dünya Savaşı sırasında ise; Osmanlı askeri olarak düşmanlara karşı
savaşan veya geri hizmetlerde çalışan Ermenilere karşılık, Ermenilerin önemli bir
kısmı düşman kuvvetlerinin yanında Türklere karşı savaşmıştır. Cephe gerisinde
de komitacı Ermeniler kadın, çocuk, yaşlı ayrımı yapmaksızın katliamlara
girişmişler, yüz binlerce Müslüman’ın hayatına kastederek Doğu Anadolu’yu bir
harabe haline çevirmişlerdir.
Devletin bunları yatıştırmak ve durdurmak için aldığı tedbirler istismar edilmiş ve
dış devletlerin tahrik ve vaatleriyle Ermeniler, bin yıl refah içinde yaşadıkları
ülkeyi parçalamaya çalışmışlardır.
Anadolu dışında kurulan Hınçak, Taşnak, Ramgavar, Hınçak İhtilal Komitesi,
Silahlılar Cemiyeti, Ermenistan’a Doğru Cemiyeti, Genç Ermenistan Cemiyeti,
İttihat ve Halas Cemiyeti ve Karahaç Cemiyeti gibi örgütler, halkı silahlı
ayaklanmaya sevk etmişlerdir.
Osmanlı devleti, Birinci Dünya Savaşı içinde, Ermeni isyanının yoğun olduğu Doğu
Anadolu’da, bir yandan cephede Rus ordularıyla ve Rusların yanında yer almış
olan Ermeni kuvvetleriyle savaşmak zorunda kalmıştı. Diğer yandan da cephe
gerisinde Türkleri katleden, Türk köy ve kasabalarını yakıp yıkan, ordunun ikmal
tesislerine ve konvoylarına saldıran Ermeni çeteleri ile mücadele etmek zorunda
kalmıştır.
Ayrıca hem cephede hem de cephe gerisinde savaşmak durumunda bırakılmasına
rağmen, 9-10 ay, cephe gerisindeki önemli tehlikeyi “mahalli tedbirlerle” çözüme
ulaştırmaya çalışmıştır. Bu arada, 24 Nisan 1915’te, cephe gerisinde faaliyette
bulunan Ermeni komitecilerine yönelik bir operasyon yapmış ve vatana ihanet
eden 2345 komiteciyi tutuklamıştır.
Komitecilerin dışında özellikle Rus sınırına yakın bölgelerdeki Ermeni halkın da
devlete isyan halinde olduğunu görünce, son çareye başvurmuş ve bölgedeki
Ermenilerden sadece isyan hareketine karışanları savaş bölgesinden alıp, ülkenin
emniyetli bölgelerine “sevk ve iskâna”, o dönemdeki ifadesiyle “tehcir”e tabi
tutmuştur. Bu uygulama ile aynı zamanda her şeyden önce cephe gerisinde iç
savaş ortamında bulunan Ermeni halkın can güvenliği sağlanmıştır. Çünkü
Ermenilerin bölgedeki Türklere yaptıkları katliam ve mezalimin karşılığını
müslüman halk da vermeye başlamıştı.
Ermenistan ile bir takım siyasi ve ekonomik çıkarlar için Ermenileri kullanan bazı
devletler, yer değiştirme uygulamasını ve 24 Nisan’daki tutuklamaları bir
“soykırım” gibi göstermek ve dünya kamuoyunu bu konuda ikna etmek için yoğun
bir propaganda faaliyetine girişmişlerdir(1).
Oysa Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Osmanlı devletini işgal eden devletlerden
İngilizler, aralarında Osmanlı siyasi ve askeri liderleriyle önde gelen aydınların da
bulunduğu 143 kişiyi “Ermeni olaylarında savaş suçu işledikleri” gerekçesiyle
tutuklayarak Malta adasına sürmüş ve hapsetmiştir. Suçlamalarla ilgili olarak
Osmanlı, ABD ve İngiliz arşivlerinde geniş çaplı araştırmalar yapılmıştır. Buna
rağmen, Malta’daki tutuklular hakkında iftiraları kanıtlayacak deliller mahkemeye
sunulamamıştır. Sonuç olarak Malta'daki tutuklular, kendilerine hiçbir suçlama
dahi yöneltilmeden ve duruşma yapılmadan 1922'de serbest bırakılmışlardır.
Ancak Türkleri sözde soykırımla suçlama gayretleri durmamış; Malta’daki
yargılama sürecinde İngiliz basınında Osmanlı Hükümeti’ni sözde soykırım ile
suçlayan ve bu konuyu ispata yeltenen bazı uydurma belgeler yayınlanmıştır. Söz
konusu belgelerin General Allenby komutasındaki İngiliz İşgal Kuvvetleri
tarafından Suriye'deki Osmanlı Devlet Dairelerinde ortaya çıkarıldığı iddia
edilmiştir. Ancak, İngiliz Dışişleri Bakanlığı tarafından sonradan yapılan
soruşturmalar, İngiliz basınına verilen bu belgelerin İngiliz ordusu tarafından ele
geçirilen belgeler olmayıp, Paris'teki Milliyetçi Ermeni Delegasyonu tarafından
müttefik delegasyonlara gönderilen yazılar olduğu anlaşılmıştır(2).
Bütün bu gerçeklere rağmen, sözde soykırım iddialarını gündemde tutmak için
olağanüstü gayret sarf eden Ermeni komiteleri, terör eylemlerine yönelmişlerdir.
1965'ten sonra, çeşitli ülkelerdeki Ermenilerin, Türkiye aleyhine başlattıkları
karalama kampanyasıyla dünya ve Türkiye kamuoyunda varlığını hissettiren
sözde Ermeni Sorunu, 1970'li yıllardan itibaren yurtdışındaki Türk temsilciliklerine
yönelik terör eylemlerine dönüşmüştür.
Gurgen (Karekin) Yanikan adlı bir yaşlı Ermeni’nin 27 Ocak 1973'de ABD'nin
Santa Barbara kentinde, Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar ile
Konsolos Bahadır Demir'i katletmesiyle başlayan "Bireysel Ermeni Terörü",
1975'den itibaren tıpkı 1915 öncesinde olduğu gibi "Örgütlü Ermeni Terörü"ne
dönüşmüştür. Yurtdışındaki Türk görevliler, diplomatlar, elçilikler ve kuruluşlarına
yönelik Ermeni saldırıları, kısa sürede hızlı bir tırmanma göstererek yoğunluk
kazanmıştır.
Ermeni teröründe, Türkiye’deki iç huzursuzluğun zirveye çıktığı 1979 yılından
itibaren büyük bir artış gözlenmeye başlanmıştır. Ermeni teröristler, 21 ülkenin 38
kentinde, 39'u silahlı, 70'i bombalı, biri de işgal şeklinde olmak üzere toplam 110
terör olayı gerçekleştirmişlerdir. Bu saldırılarda 42 diplomatımız ile 4 yabancı
hayatını kaybederken, 15 Türk ve 66 yabancı uyruklu kişi de yaralanmıştır(3).
Ermeni terör örgütleri, dış dünyanın tepkileri üzerine 1980’li yıllarda taktik
değiştirerek, PKK terör örgütü ile işbirliğine girmişlerdir. 1984 yılında PKK
sahneye çıkarılmış ve Asala-Ermeni terörü geri plâna çekilmiştir. Belgeler, Bekaa
ve Zeli kamplarında ASALA ile PKK militanlarının birlikte eğitim gördüklerini ortaya
koymuştur.
Türk güvenlik güçlerinin PKK terörü ile mücadelede başarı sağlamasının ardından
Ermeni komiteleri, sözde iddialarını Ermenistan devletinin açık desteği ve Ermeni
Diasporası
aracılığıyla
sürdürmeye
devam
etmektedirler.
Çeşitli
ülke
parlamentolarından “sözde Ermeni Soykırımı”nı kabul eden yasaların ve önerilerin
çıkmasını sağlamaya çalışarak, asılsız iddialarını dünya kamuoyuna kabul
ettirmeye çalışmaktadırlar.
Amaçları, sözde iddialarını tüm dünyaya “tanıtmak”, Türkiye’yi bu temelsiz
iddiaları “tanımak” zorunda bırakmak, sözde soykırımdan dolayı Türkiye'den
"tazminat"
ve
"toprak"
almak
ve
"Büyük
Ermenistan"
rüyasını
gerçekleştirmektir.
DİPNOTLAR
1) Osmanlıdan Günümüze Ermeni Sorunu, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2000.
2) Yıldırım, Dr. Hüsamettin, Ermeni İddiaları ve Gerçekler, Ankara 2000, s. 38 (PRO.FO. 13 Temmuz 1921,
371 / 6504 / E.8519)
3) Şimşir, Bilal, Şehit Diplomatlarımız, Bilgi Yayınevi, Ankara 2000, 2 Cilt.
İşin ucunu insanların canına kastetmeye kadar götüren Ermeni terörünün amacı,
sözde Ermeni soykırımı iddialarını ve Ermenilerin taleplerini dünya kamuoyuna
duyurmaktır. Nihai hedef ise, "Büyük Ermenistan" rüyasıdır. Büyük
Ermenistan'a giden yolda atılması gereken en önemli adım, sözde iddialar
konusunda kamuoyu oluşturmak ve Türkiye'ye yönelik emelleri
gerçekleştirmektir.
Bunun için uygulamaya konan ve "Dört T" şeklinde adlandırılabilecek olan plan
şu dört kavrama dayanmaktadır: Tanıtım, Tanınma, Tazminat ve Toprak...
Yani, sözde Ermeni sorunu tüm dünyada terör yoluyla "tanıtılacak", sözde
iddialar dünya kamuoyunca kabul edilip Türkiyece "tanınacak", sözde
soykırımdan dolayı Türkiye'den "tazminat" alınacak ve "Büyük Ermenistan"
rüyasını gerçekleştirmek için gerekli olan "toprak" Türkiye'den koparılacaktır!...
"Dört T" plânına dayanak oluşturan Ermeni iddiaları ise şunlardır:
1. Türkler, Ermenistan'ı işgal ederek Ermenilerin
topraklarını ellerinden almışlardır.
2.
Türkler,
1877-78
savaşından
itibaren
Ermenileri
sistemli
olarak
katliama
tabi
tutmuşlardır.
3. Türkler, 1915 yılından itibaren Ermenileri plânlı
şekilde soykırıma tabi tutmuşlardır.
4. Talat Paşa'nın, Ermenilerin soykırıma tabi tutulması konusunda gizli
emirleri vardır.
5. Soykırımda hayatlarını kaybeden Ermenilerin sayısı 1,5 milyondur.
Bugün, maksatlı olarak gündemde tutulmaya çalışılan sözde Ermeni sorununun ne
derece mesnetsiz olduğunu ve ne tür çıkar kaygıları ile ortaya atıldığını daha iyi
anlayabilmek için iddiaların ve Türk-Ermeni ilişkilerinin tarihsel gelişimini
incelemek gerekmektedir.
ERMENİ TARİHİNE KISA BİR BAKIŞ
Ermeniler, tarih boyunca başka devletlerin yönetimi altında kalmışlar ve bağlı
oldukları devletlerin hizmetinde bulunmuşlardır.
Ansiklopedik kaynaklarda, Erivan, Gökçegöl, Nahcıvan, Rumiye gölü kuzeyi ve
Mako bölgesine, yukarı memleket anlamına gelen Armenia, bu yörelerde yaşayan
halka ise Ermeni denildiği yer almaktadır.
Ermeni tarihçilerin bir kısmı, M.Ö. 6. yüzyılda kuzey Suriye ve Kilikya bölgesinde
yaşayan Hititlerden olduklarını; bir diğer kısmı ise Nuh'un oğullarından Hayk'a
dayandıklarını söylemektedirler. Bunun yanında, Ermenistan denilen coğrafyada
yerleşen ve bugün Ermeni diye adlandırılan toplumun, bölgenin kesin olarak
neresinde yaşadıkları, sayıları ve aynı yörede ikamet eden diğer halklara kıyasla
nüfus oranları bilinmemektedir. Ermeni tarihçileri bile kökenleri konusunda fikir
birliği içinde değildir.
Tarihsel olarak bakıldığında, Ermenilerin sırasıyla, Pers, Makedon, Selefkit, Roma,
Part, Sasani, Bizans, Arap ve Türklerin hakimiyeti altında yaşadıkları görülür.
Ermeni derebeyliklerinin bir çoğu, bölgeye hakim olan ve Ermenileri kendi
saflarına çekerek kullanmak isteyen devletler tarafından kurdurulmuştur.
Ermenileri Bizans'ın zulüm idaresinden kurtaran ve onlara insanca yaşama hakkını
bahşeden, Selçuklu Türkleri olmuştur. Fatih döneminde ise, Ermenilere din ve
vicdan hürriyeti en üst düzeyde verilmiş, Ermeni cemaati için dini ve sosyal
faaliyetlerini yönetmek üzere Ermeni Patrikliği kurulmuştur. Osmanlı idaresinde
Ermeniler dini görevlerini tam bir hürriyet içinde yerine getirirlerken, kendi din
adamlarını da yine kendilerinin tayin etmelerine izin verilmiştir.
Aynı şekilde Anadolu’nun Türk idaresine girmesinden sonra burada yaşayan
Ermeniler, kendi dillerini de tam bir serbestlikle konuşmaya devam ettiler.
Osmanlı yönetimi, diğer cemaatlere uyguladığı politikayı onlara da uygulayarak
Ermenice’yi ve Ermeni adlarının kullanılmasını serbest bıraktı. Türk matbaasının
kurulmasından 160 yıl kadar önce Venedik’te matbaacılık eğitimi görmüş olan
Sivaslı Apkar adındaki bir papaza 1567’de İstanbul’da bir Ermeni matbaası açması
için izin verildi. İstanbul’dan başka İzmir (1759), Van (1859), Muş (1869), Sivas
(1871) gibi taşra şehirlerinde de yeni Ermeni matbaaları faaliyete geçmiştir.
1908’de bütün ülkede Ermeni matbaası sayısı 38’e ulaşmıştır. Nitekim 1910
yılında İstanbul’da Ermenice 5 gazete ve 7 dergi çıkarılmaktaydı.
Osmanlı idaresinde Ermeniler, Türk insanının hoşgörüsünden de yararlanarak,
adeta altın çağlarını yaşamışlardır. Askerlikten ve kısmen de vergiden muaf
tutulan Ermeniler, ticaret, zanaat ve tarım ile idari mekanizmalarda önemli
görevlere yükselme fırsatını elde etmişlerdir. Devletin çeşitli kademelerinde görev
yapan Ermeniler, Osmanlı devletince kendilerine tanınan bu hoşgörüye karşılık
verdikleri hizmetten dolayı "millet-i sadıka" olarak adlandırılmışlardır. 19. yüzyılın
son çeyreğine kadar Osmanlıların bir Ermeni sorunu olmadığı gibi, Ermeni halkının
da Türk yöneticileriyle halledemedikleri bir mesele mevcut değildir.
ERMENİ SORUNUNUN ORTAYA ÇIKIŞI
Osmanlı devleti zayıflamaya başlayıp, misyoner okulları kurulup, hemen her
konuda Avrupa'nın müdahalesine maruz kalınca, Türk-Ermeni ilişkilerinde de bir
bozulma devri başlamıştır. Bazı devletler, Osmanlı devletini bölerek bölgesel
çıkarlarına
ulaşabilmek
için,
Ermenileri
Türk
toplumundan
koparmayı
hedeflemişlerdir.
Özellikle Avrupa'nın bazı büyük devletleri "ıslahat"
adı altında bir yandan Osmanlı devletinin iç
işlerine karışırken, bir yandan da Ermenileri
Osmanlı yönetimine karşı teşkilatlandırmışlardır.
Böylece ülke içinde ve dışında teşkilatlanan ve
silahlanan
Ermeni
komiteleri
ile
Ermeni
kiliselerinin
kışkırtıcı
faaliyetleri
sonucunda,
Ermeni
toplumu
yavaş
yavaş
Türklerden
uzaklaşmaya başlamıştır.
Türklerin iyi tutumuna karşın, yabancı devletlerle işbirliğine girmek suretiyle
Türklerle mücadeleye başlayan Ermeniler, Batının desteğini alabilmek için
kendilerini "ezilen bir toplum" olarak göstermeye ve "Anadolu üzerindeki
egemenlik haklarını Türklerin gasp ettiği" iddiasını dile getirmeye başlamışlardır.
Islahat Fermanı ile müslümanlar ve gayr-i müslimler hukuk önünde eşit statüye
getirilince ayrıcalıklarını kaybeden Ermeniler, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı
sonunda
Rusya'dan,
"işgal
ettiği
Doğu
Anadolu
topraklarından
çekilmemesini, bölgeye özerklik verilmesini veya Ermeniler lehine ıslahat
yapılmasını" istemişlerdir. Ermenilerin bu talebi, Rusya tarafından kısmen
kabullenilmiş, Osmanlı-Rus Savaşı’nın ardından imzalanan Yeşilköy, eski adıyla
Ayastefanos Anlaşması ve daha sonraki Berlin Anlaşması’yla Ermeni sorunu
uluslar arası bir boyuta taşınmıştır. Böylece, Türkiye’yi bölmek isteyen yabancı
güçler, Türk-Ermeni ilişkilerine müdahale etmeye başlamışlardır.
İngiltere ve Rusya tarafından tarih sahnesine sunulan Ermeni Sorunu, aslında
emperyalizmin Osmanlı devletini yıkma ve paylaşma politikasının bir uzantısıdır.
Sözde Ermeni soykırımı iddiaları ve yalanları da işte bu politikanın propaganda
ürünüdür!..
ERMENİ İSYAN VE KATLİAMLARI
Berlin
Antlaşması'nın
imzalanmasını
izleyen
dönemde Ermeni sorunu iki yönde gelişmiştir.
Bunlardan ilki, Batılı devletlerin Osmanlı devleti
üzerindeki baskı ve müdahaleleri; ikincisi ise,
Anadolu, Suriye ve Rumeli'de yaşayan Ermenilerin
Anadolu'nun çeşitli yerlerinde, özellikle Doğu
Anadolu ve Kilikya'da yeraltında örgütlenmeleri ve
silahlanmalarıdır.
İlk kışkırtmalar Rusya'dan gelmeye başlamış, Rusların bu tutumu İngiliz ve
Fransızları Ermenilerle daha çok ilgilenmeye sevk etmiştir. Doğu Anadolu'daki
İngiliz Konsolosluklarının sayısı hızla artmış, ayrıca bölgeye çok sayıda Protestan
misyonerler gönderilmiştir.
Bu kışkırtmalar sonucunda Doğu Anadolu'da 1880'den itibaren çeşitli Ermeni
komiteleri kurulmaya başlamıştır. Ancak, yerel düzeyde kalan bu komiteler,
Osmanlı yönetiminden şikâyeti olmayan, barış ve refah içinde yaşayan Ermeni
halkının ilgisini çekmediğinden başarılı olamamıştır.
Osmanlı Ermenilerini, içeride kurulan komiteler yoluyla devlete karşı harekete
geçirmek mümkün olmayınca, bu kez Rus Ermenilerine Osmanlı toprakları dışında
komiteler kurdurulması yoluna gidilmiştir. Böylece 1887'de Cenevre'de sosyalist
eğilimli, ılımlı militan Hınçak; 1890'da ise Tiflis'te aşırı, terör, isyan, mücadele ve
bağımsızlık yanlısı Taşnak Komiteleri ortaya çıkmıştır. Bu komitelere, “Anadolu
topraklarının
gösterilmiştir.
ve
Osmanlı
Ermenilerinin
kurtarılması"
hedef
olarak
İstanbul'da örgütlenen ve Avrupa devletlerinin dikkatlerini Ermeni meselesine
çekerek Osmanlı Ermenilerini kışkırtmayı hedefleyen Hınçakların başlattığı
ayaklanma girişimlerini, aralarında siyasi mücadele başlayan Taşnaklarınki
izlemiştir. Bu ayaklanma girişimlerinin ortak özellikleri; Osmanlı ülkesine dışarıdan
gelen komitelerce planlanmış ve yönlendirilmiş olmaları ile örgütlenme
faaliyetlerinde Anadolu'ya yayılan misyonerlerin büyük katkısının bulunmasıdır.
İlk isyan 1890'daki Erzurum’da gerçekleşti. Bunu, yine aynı yıl meydana gelen
Kumkapı gösterisi, 1892-93'te Kayseri, Yozgat, Çorum ve Merzifon olayları,
1894'te Sasun isyanı, Babıali gösterisi ve Zeytun isyanı, 1896'da Van isyanı ve
Osmanlı Bankası'nın işgali, 1903'te ikinci Sasun isyanı, 1905'te Sultan
Abdülhamid'e suikast girişimi ve nihayet 1909'da gerçekleşen Adana isyanı
izlemiştir.
1906-1922 yılları arasında Anadolu’da ve Kafkaslar’da, 517.955 bin Türk,
Ermeniler tarafından katledilmiştir. Sayısı tespit edilemeyenlerle birlikte bu rakam
2 milyonu bulmaktadır(1).
Ermeniler, Türk halkına en büyük zararı, Birinci Dünya Savaşı sırasında giriştikleri
katliamlarla vermişlerdir. Bu dönemde Ermeniler; Ruslar hesabına casusluk
yapmış, seferberlik gereği yapılan askere alma çağrısına uymaksızın askerden
kaçmış, askere gelip silah altına alınanlar ise silahları ile birlikte Rus ordusu
saflarına geçerek, "vatana ihanet" suçunu topluca işlemişlerdir.
Daha seferberliğin başlangıcında, Türk birliklerine karşı saldırıya geçen Ermeni
çeteleri, büyük katliamlara girişmiş, Türk köylerine baskınlar düzenlemek
suretiyle sivil halka büyük zararlar vermişlerdir. Örneğin Van'ın Zeve Köyü'nün
bütün halkı, kadın, çocuk ve yaşlı demeden, Ermeniler tarafından öldürülmüştür.
İsyanların Osmanlı kuvvetlerince bastırılması, dünya kamuoyuna propaganda
maksatlı olarak "Müslümanlar Hıristiyanları katlediyor" mesajıyla yansıtılmış
ve Ermeni sorunu giderek daha geniş çapta bir uluslar arası sorun niteliğine
büründürülmüştür. Nitekim, döneme ait İngiliz ve Rus diplomatik temsilciliklerinin
raporları,
“Ermeni
ihtilalcilerin
hedefinin
karışıklıklar
çıkararak
Osmanlıların karşılık vermesini ve böylece yabancı ülkelerin duruma
müdahalesini sağlamak” olduğunu kaydetmektedir.
Öte yandan büyük devletlerin diplomatik ve konsolosluk temsilcilikleri
Anadolu'nun her köşesine dağılmış Hıristiyan misyonerler ile birlikte, Ermeni
propagandasının Batı kamuoyuna iletilmesinde ve benimsetilmesinde büyük rol
oynamışlardır.
DİPNOTLAR
1) Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslar’da ve Anadolu’da Ermeni Mezalimi, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri,
Yayın No: 23, 24, 34, 35.
24 NİSAN 1915
Osmanlı hükümeti, Ermenilerin çıkardığı isyan ve yaptığı katliamlar karşısında,
Ermeni Patriği, Ermeni milletvekilleri ve Ermeni halkının ileri gelenlerine
“Ermenilerin Müslümanları arkadan vurmaya ve katletmeye devam
etmeleri halinde gerekli önlemleri alacağını” bildirmiştir. Ancak, olayların
durmak yerine giderek yoğunlaşması, savunmasız kalan Türk kadın ve çocuklarına
yönelik saldırıların artması ve ordunun bir çok cephede savaş halinde bulunması
nedeniyle cephe gerisinin emniyete alınması ihtiyacı
doğmuştur.
Bu nedenle, 24 Nisan 1915 tarihinde Ermeni Komiteleri
kapatılarak, yöneticilerinden 2345 kişi devlet aleyhine
faaliyette
bulunmak
suçundan
tutuklanmıştır.
Tutuklular
Ankara
ve
Çankırı
hapishanelerine
yollanmıştır. Dışarıdaki Ermenilerin her yıl "Ermeni
soykırımının yıldönümü" diye andıkları 24 Nisan,
işte bu 2345 komitecinin tutuklandığı tarihtir ve yer değiştirme uygulamasıyla hiç
bir şekilde ilgili değildir.
Osmanlı hükümetinin bu kararı üzerine harekete geçen Eçmiyazin Katogikosu
Kevork, ABD Cumhurbaşkanı’na şu telgrafı göndermiştir:
"Sayın Başkan, Türk Ermenistanı’ndan aldığımız son haberlere göre,
orada katliam başlamış ve organize bir terör, Ermeni halkının
mevcudiyetini tehlikeye sokmuştur. Bu nazik anda Ekselanslarının ve
büyük Amerikan Milletinin asil hislerine hitap ediyor, insaniyet ve
Hıristiyanlık
inancı
adına,
büyük
Cumhuriyetinizin
diplomatik
temsilcilikleri vasıtasıyla derhal müdahale ederek, Türk fanatizminin
şiddetine terkedilmiş Türkiye'deki halkımın korunmasını rica ediyorum.
Kevork,
Başpiskopos ve bütün Ermenilerin Katogikosu(1)."
Başpiskopos Kevork'un telgrafını, Rusya'nın Washington Büyükelçisi'nin ABD'deki
temasları izledi. Bütün olup biten, yasadışı Ermeni komitelerinin kapatılması ve
elebaşlarının tutuklanmasıdır. Fakat Ermeniler olayı bir "katliam" gibi göstermeye,
ABD ile Rusya’yı kendi saflarına çekmeye çalışmışlardır.
DİPNOTLAR
1) Gürün, Kamuran, Ermeni Dosyası, TTK Basımevi, Ankara 1983, s. 210
YER DEĞİŞTİRME KANUNU VE UYGULAMASI
Yer Değiştirmenin Nedenleri
Ermeni isyanları ve katliamları karşısında Osmanlı
Hükümeti, öncelikle bölgesel tedbirlere başvurmuş ve
olayları yerinde bastırmayı ve savunma durumunda
kalmayı tercih etmiştir. Ermenilerin silahlarıyla
firarlarına, dini liderlerinin isyanlardaki büyük
rollerine rağmen, Hükümet bu isyanları münferit bazı
teşebbüsler şeklinde kabul etmeyi uygun bulmuştur.
Aynı zamanda başta Ermeni Patriği ve Ermeni
milletvekilleri olmak üzere, komitelere ve Ermeni
cemaatinin önde gelenlerine yeni karışıklıklar çıkması
durumunda
"ülke
savunmasını
sağlamak
amacıyla
sert
önlemler
almak
zorunda
kalınacağı" anlatılmıştır.
Osmanlı hükümetinin bu gayretleri belgeleriyle sabittir. Fakat daha savaş
başlamadan önce her türlü isyan hazırlığına girişmiş olan Ermeniler, savaş başlar
başlamaz toplu bir isyana yönelmemişlerdir. Ermenilerin eylemleri, Osmanlı
orduları cephede savaşırken, "Ermeni bağımsızlığı için, müttefik davasına
hizmet gayesiyle" hazırlanan plâna uygun yürütülmüştür. Ancak, Ermeni
çetelerinin cephe gerisindeki faaliyetlerinin, devletler hukukuna göre hıyanet
sayıldığı gerçeği göz ardı edilmiştir.
Ermeni isyanları özellikle Doğu Anadolu'dan başlayarak diğer bölgelere yayılmıştır.
Erzurum ve çevresinde Rus işgalinin genişlemesiyle Ermeniler, "müslüman halkın
kanını kendilerine mubah" görmüşler ve bir Alman generalinin ifadesiyle, "Bu
bölgedeki Müslüman halkı silip süpürmeye başlamışlar”dır.
Ermeni çetelerinin bu tür zulüm ve eylemleri sürerken, güvenlik kuvvetleri
tarafından Ermenilerin yaşadıkları bölgelerde yapılan aramalarda pek çok silâh ve
cephane ele geçirilmiştir. Artık devletin varlığını ağır bir şekilde tehdit bu durum,
biraz daha hoşgörü gösterildiğinde, telafisi mümkün olmayan sonuçlara
sürükleneceğini göstermekteydi.
Osmanlı devletinin savaşa girmesinden ve özellikle Kafkas Cephesindeki
bozgundan sonra, Ermenilerin Müslüman halka karşı baskıları, askerden firarları,
asker ve jandarmaya saldırıları, silahlı ve mühimmatla yakalanmaları, Fransızca,
Rusça ve Ermenice şifreli yazışmaların ele geçirilmesi gibi gelişmeler, ülke çapında
bir karışıklık çıkaracaklarını gösteren en önemli kanıtlar olmuştur.
Osmanlı hükümeti, isyan ve katliamlara karşı güvenlik tedbirleri almakla beraber,
“Yer Değiştirme Kanunu”ndan önce de, bu tedbirlerin yeterli olmadığı durumlarda
Ermenileri başka yerlere yerleştirme yoluna gitmiştir. Ancak bu uygulamanın
genelleştirilmesi fikrini doğuran olay, Van Ermenilerinin isyanı olmuştur.
Çevredeki Ermenilerin, Osmanlı devletinin savaşa girdiği tarihlerde Van'da
toplandıkları ve silahlanarak Rusların iyice yaklaşmasını bekledikleri resmi
belgelere yansımıştır.
Ermenilerin başlattıkları isyanlar, -katliamlar ve tahriplerin dışında- Rusların bir ay
içinde Van, Malazgirt ve Bitlis'i işgali ile sonuçlanmıştır. Van örneği, Türk
ordusunun daima arkadan vurulacağını ve ihanete uğrayacağını göstermiştir. Bu
durumda hükümet, ülkenin çeşitli bölgelerinde yaşayan bazı Ermenilerin, “yer
değiştirmelerine” karar vermek zorunda kalmıştır.
İtilaf Devletleri ve Rusya ile birlik olan Ermenilerin başlattıkları isyan ve katliamlar
savaşın kaderini etkileyecek noktaya ulaşınca, Başkomutan Vekili Enver Paşa
duruma bir çare bulmak amacıyla, 2 Mayıs 1915'te İçişleri Bakanı Talat Paşa'ya
bir yazı göndererek, "Van bölgesindeki isyanlarını sürdürmek için daima
toplu ve hazır bir halde bulunan Ermenilerin, isyan çıkaramayacak şekilde
dağıtılmaları gerektiğini” bildirmiştir.
Bunun üzerine Talat Paşa, 23 Mayıs 1915’te, 4. Ordu Komutanlığına bir şifre
göndererek, “Erzurum, Van ve Bitlis vilâyetlerinden çıkarılan Ermenilerin,
Musul vilâyetinin Güney kısmı, Zor sancağı ve Merkez hariç olmak üzere
Urfa sancağına; Adana, Halep, Maraş civarından çıkarılan Ermenilerinse
Suriye vilâyetinin Doğu kısmı ile Halep vilâyetinin Doğu ve
Güneydoğusu'na sevk ve iskân edilmelerini” istemiştir. Sevk işlemlerini takip
etmek üzere Adana, Halep ve Maraş bölgesine mülkiye müfettişleri tayin
edilmiştir.
Yer değiştirmeyi zorunlu kılan; Birinci Dünya Savaşı’nda ele geçirdikleri yerlerin
kendilerine verileceği ve bağımsız bir Ermenistan kurulacağı gibi hayallere kanan
Ermenilerin, vatandaşı bulundukları Osmanlı devletini arkadan vurmaları ve
isyanlarıdır. Kafkas ve İran cephelerinin güvenlik hattını oluşturan bölgelerdeki
Ermenilerin yerlerinin değiştirilmesi, onları imha etmek değil, devlet güvenliğini
sağlamak, onları korumak amacını gütmüştür ve dünyanın en başarılı yer
değiştirme uygulamasıdır.
Yer değiştirme uygulaması nedense bu gözle görülmek istenmemekte, Ermenistan
ve Ermeni diasporası Osmanlı aleyhine olumsuz, yalan ve iftiralarla dolu
propagandalar yapmaktadır. Halbuki, tarihi gerçek şudur: yer değiştirme kararı ile
Osmanlı Devleti, Ermenileri yok olmaktan kurtarmış ve eşine az rastlanır bir
şekilde korumuştur. Bugün Ermeni milleti varlığını devam ettiriyorsa, bu
Osmanlıların iyi niyeti ve başarısı sayesindedir.
Yer Değiştirme (Tehcir) Kanunu
Osmanlı hükümeti, yer değiştirme uygulamasını o günün şartlarında bir kanuna
dayandırmıştır. Keyfi bir uygulama değildir. Dört maddelik kanun, “savaş
halinde devlet yönetimine karşı gelenler için askeri birliklerce alınacak
tedbirleri” içermektedir. Kanunun çıkış süreci şöyledir:
İçişleri Bakanlığı isyancı Ermenilere karşı tutuklama gibi bazı önlemleri alırken, 24
Mayıs 1915'te ortak bir bildiri yayınlayan Rusya, Fransa ve İngiltere hükümetleri,
bir aydan beri, "Ermenistan" diye adlandırdıkları Doğu ve Güney-Doğu
Anadolu'da Ermenilerin öldürüldüklerini ileri sürmüşler ve olaylardan Osmanlı
hükümetini sorumlu tutacaklarını açıklamışlardır.
Konunun bu şekilde uluslar arası bir boyut kazanması üzerine Talat Paşa, yer
değiştirme uygulaması hakkında hazırladığı bir yazıyı 26 Mayıs 1915 günü
Başvekalet’e (Başbakanlığa) göndermiştir. Yazıda, Ermenilerin isyan ve
katliamlarına dikkat çekildikten sonra, savaş bölgelerindeki Ermenilerin başka
bölgelere nakline karar verildiği anlatılmıştır. Bu durum, Başbakanlık’ça derhal
Meclis gündemine getirilmiştir.
Başbakanlık, devletin güvenliği için başlatılan yer değiştirme uygulamasının
yerinde olduğunu belirtilerek, bunun bir usul ve kurala bağlanmasının
zorunluluğunu dile getirmiştir. Meclis, aynı tarihte uygulamayı kabul eden bir
karar almıştır. Böylece 27 Mayıs 1915’te Meclis’ten çıkan “Yer Değiştirme
Kanunu”, 1 Haziran 1915 günü dönemin Resmi Gazetesi Takvim-i Vekâyi’de
yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Kanunun;
1. maddesinde "Devlet güçlerine ve kurulu düzene karşı muhalefet, silahla
tecavüz ve mukavemet görülürse şiddetle karşı konulması ve imha
edilmesi",
2. maddesinde "Silahlı güçlere yönelik casusluk ve ihanetleri tespit edilen
köy ve kasabaların başka bölgelere yerleştirilmesi",
3. maddesinde kanunun yürürlüğe giriş tarihi ve
4. maddesinde de kanunun uygulamasından sorumlu olanlar belirtilmektedir.
Görüldüğü üzere kanun; tamamen devleti ve kamu düzenini korumaya yönelik,
şiddete karşı bir yetki kanunudur. En önemli özelliği ise; “kanun metninde
herhangi bir etnik grup, zümrenin zikredilmemiş veya ima edilmemiş”
olmasıdır. Kanun kapsamına giren Müslüman, Rum ve Ermeni asıllı Osmanlı
vatandaşları yerlerinden başka yerlere sevk edilerek göçe tabi tutulmuştur.
Başbakanlık tarafından 30 Mayıs 1915’te İçişleri, Harbiye ve Maliye Nezâretlerine
(Bakanlıklarına) gönderilen bir yazıda, göçün nasıl uygulanacağı ayrıntılı şekilde
anlatılmış ve şöyle denilmiştir(1):
“Göç ettirilenler, kendilerine tahsis edilen bölgelere can
emniyetleri sağlanarak rahat bir şekilde nakledileceklerdir;
Yeni
evlerine
karşılanacaktır;
yerleşene
Eski malî durumlarına
verilecektir;
kadar
uygun
iaşeleri
olarak
Göçmen
kendilerine
ve
mal
Ödeneği’nden
emlâk
ve
arazî
Muhtaç olanlar için hükümet tarafından konut inşa edilecek; çiftçi ve
ziraat erbabına tohumluk, alet ve edevat temin edilecektir;
Geride bıraktıkları taşınır malları, kendilerine ulaştırılacak; taşınmaz
malları tespit edilecek ve kıymetleri belirlendikten sonra, paraları
kendilerine ödenecektir;
Göçmenlerin ihtisasları dışında kalan zeytinlik, dutluk, bağ ve
portakallıklarla, dükkân, han, fabrika ve depo gibi gelir getiren yerleri
açık arttırma ile satılacak veya kiraya verilecek ve bedelleri sahiplerine
ödenmek üzere mal sandıklarınca emanete kaydedilecektir;
Bütün bu konular özel komisyonlarca yürütülecek ve bu hususta ayrıntılı
bir tâlimatnâme hazırlanacaktır.”
Talat Paşa’nın Ermenilerin soykırımını isteyen telgrafı var mıdır?
Ermeniler hakkında alınan tedbirlerin onları imha maksadını taşımadığı, Talat Paşa
tarafından her fırsatta dile getirilmiştir. Nitekim 29 Ağustos 1915 tarihinde ilgili
vilâyetlerin vali ve mutasarrıflarına gönderilen bir şifre telgrafta kullanılan üslup,
bunun en açık delilidir. Şifrede şöyle denilmektedir:
"Ermenilerin bulundukları yerlerden çıkarılarak tayin edilen bölgelere sevklerinden
hükümetçe takip edilen gaye, bu unsurun hükümet aleyhine faaliyetlerde
bulunmalarını ve bir Ermenistan Hükümeti teşkili hakkındaki millî emellerini takip
edemeyecek bir hale getirilmelerini temin etmektir. Bu kimselerin imhası söz
konusu olmadığı gibi, sevkiyat esnasında kafilelerin emniyeti sağlanmalı ve
muhacirîn tahsisatından sarfiyat yapılarak iaşelerine ait her türlü tedbir
alınmalıdır. Ermeni kafilelerine saldırıda bulunanlara veya bu gibi saldırılara
önayak olan jandarma ve memurlar hakkında şiddetli kanunî tedbir alınmalı ve bu
gibiler derhal azledilerek Divan-ı Harplere teslim edilmelidir(2)."
Talat Paşa’nın verdiği emir böyle olmasına rağmen, sözde Ermeni soykırımı
iddiacıları, gerçeği çarpıtmışlar; Talat Paşa’nın Ermenilerin katledilmesine yönelik
emir verdiğini ileri sürmüşlerdir. Dayanakları ise Aram Andonian adlı bir
Ermeni’nin,
1920
yılında
Londra’da
yayınladığı
"Naim
Bey'in
Anıları/Ermenilerin Tehcir ve Katliamına İlişkin Resmi Türk Belgeleri"
isimli kitabıdır. Kitapta yer alan ve Talat Paşa'ya atfedilen telgraflar; bir soykırım
suçlusu yaratmak amacıyla üretilmiş sahte belgelerdir. Bu belgelerin sahteliği,
Şinasi Orel ve Süreyya Yuca tarafından yapılan inceleme sonucunda
kanıtlanmıştır(3).
Yer Değiştirme Sırasındaki Uygulamalar
Kanuna göre hazırlanan uygulama emri ile yer değiştirmenin nasıl yapılacağı tüm
ayrıntıları ile belli kurallara bağlanmıştır. Bu emirde; menkul ve gayri menkullerin
nasıl teslim alınacağı, araziler ve üzerindeki mahsulün durumu, bunların kayda
alınması, göç edenlere sıcak ve etli yemek verilmesi gibi konulara dahi yer
verilmiştir. Uygulama emrinde, menkul ve gayrimenkulun yok edilmesi ya da
insanların öldürülmesi yönünde herhangi bir işaret olmadığı gibi; tam tersine
uygulamada hata yapanların idam cezasına kadar uzanan ağır cezalarla
cezalandırılacağı belirtilmektedir.
Yukarıda verilen uygulama emrinden anlaşıldığı gibi, yerleri değiştirilenler
taşınabilir mal ve eşyalarını beraberlerinde götürecekler veya bunlar sonra
kendilerine ulaştırılacak, taşınmaz malları ise açık attırma ile satılacak ve bedelleri
kendilerine ödenecektir.
Bu esaslar içinde göç ettirilen Ermeni kafileleri, yerleştirilecekleri yerlere
gönderilmek üzere, yol kavşakları üzerinde bulunan Konya, Diyarbakır, Cizre,
Birecik ve Halep gibi belirli merkezlerde toplanmışlardır.
Kafilelerin sevk edildikleri güzergâhlar, göçmenlerin zorluklarla karşılaşmamaları
ve güvenlikleri için mümkün olduğu kadar kendilerine yakın yollardan seçilmiştir.
Güzergâhların seçiminde tren yolları ve “şahtur” denilen nehir kayıklarının
bulunduğu yerler tercih edilmiştir.
Bir yandan Birinci Dünya Savaşı'nın sürmesine rağmen, yer değiştirmenin düzenli
bir şekilde yürümesi ve kafilelerin herhangi bir zarara uğramaması için azami
dikkat gösterilmiştir. Nitekim, Amerika'nın Mersin Konsolosu Edward Natan, 30
Ağustos 1915'te Büyükelçi Morgenthau’ya gönderdiği raporda, “Tarsus'tan
Adana'ya kadar bütün hat güzergâhının Ermenilerle dolu olduğunu;
kalabalık yüzünden birtakım sıkıntıların olmasına rağmen Hükümetin bu
işi son derece intizamlı bir şekilde idare ettiğini; şiddete ve düzensizliğe
yer vermediğini; göçmenlere yeteri kadar bilet sağladığını; muhtaç
olanlara yardımda bulunduğunu” belirtmiştir(4).
Eğer Osmanlı hükümeti bir grup insanı yok etme maksadıyla bu uygulamaya
girişmiş olsa idi, göç edenlere yolda sağlanacak imkanları, kafilelerin eşkıya
baskınlarına karşı korunmasını, hastalara yardım yapılmasını, çocukların
korunmasını, geride bıraktıkları menkul ve gayrimenkullerin kayıt altında
tutulmasını, etli yemek verilmesine ilişkin kararları uygulamaya geçirmezdi. İşte
bu nedenlerle, yer değiştirme, Ermenileri yok etmek değil, devlet güvenliğini
sağlamak, onları korumak amacını gütmüştür.
Yer Değiştirme Sırasında Yapılan Harcamalar
Yer Değiştirme Kanunu ile yerleri değiştirilen Müslüman, Rum ve Ermeniler ile
Anadolu'ya yönelen göç hareketlerine ilişkin ihtiyaçları karşılamak amacıyla,
Göçmen Genel Müdürlüğü kurulmuş, bu kurum tarafından göçmenlerin,
yerleştirme, geçim ve diğer sorunları çözülmeye çalışılmıştır.
Uygulamaya ait belgelerde hangi il ve ilçelerde hastane kurulduğu, Ermeni
çocuklarından yetim kalanlar için hangi binanın ayrıldığına kadar detaylı bilgiler
verilmektedir. Yer değiştirmeye tabi göçmenlerin, sevk, yerleştirme ve
geçimlerinin sağlanması için 1915 yılında 25 milyon, 1916 yılı sonuna kadar ise
230 milyon kuruş harcandığı belgelerden anlaşılmaktadır(5).
Göç esnasında oluşturulan kafilelere, vasıta veya binek hayvanı sağlanmış, kadın,
yaşlı ve çocuklarla, hastalara özel ilgi gösterilmiştir. Dönemin İçişleri Bakanlığınca
yayınlanan
yönetmeliğin
2.
maddesinde,
“nakledilen
Ermenilerin
taşınabilecek bütün mallarını ve hayvanlarını birlikte götürebilecekleri”,
3. maddesinde ise, “yerleştirilecekleri yerlere sevk edilen Ermenilerin
yolculuk sırasında canlarının korunması, yiyeceklerinin temini ve
istirahatlarının, geçtikleri yerlerde bulunan yönetim makamlarına ait
olduğu; bu konuda meydana gelecek gevşeklik ve ilgisizlikten sırasıyla
bütün memurların sorumlu olduğu” ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır.
Deniz yoluyla göç edenlerin o dönemde salgın bulunan sıtma hastalığına karşı
korunabilmeleri için kinin dağıtılmış, hastalar için sivil hastaneler yanında askeri
hastanelerden de yararlanma imkanı getirilmiştir. Göçmenlerden ailelerini yitirmiş
olan kimsesiz çocuklar yetimhanelere veya göç edilen yerlerdeki ailelere
yerleştirilmiş ve bunların geçimleri sağlanarak meslek sahibi olmaları için eğitim
imkanı sağlanmıştır.
Osmanlı hükümeti, yer değiştirme uygulaması için ciddi harcamalar yaparken, bir
yandan da göçe tabi tutulan Ermenilerin devlete ve şahıslara olan borçlarını ya
ertelemiş ya da tamamen silmiştir. Bu arada Amerika'dan Ermeni göçmenlere
verilmek üzere gönderilen bir miktar para da Amerikan misyonerleri ve
konsolosları tarafından Hükümetin bilgisi dahilinde Ermenilere dağıtılmıştır.
Yer Değiştirmeden Önce Ermeni Nüfusu
Ermeni komitacılar ve bugünkü destekçileri tarafından günümüzde en çok istismar
edilen ve çarpıtılan konu Ermeni nüfusunun göç öncesi ve sonrasındaki
durumudur. Savaş döneminde tutulan kayıtlar, resmi rakamlar, kilise kayıtları,
yabancı misyonların raporlarında yer alan nüfus bilgileri ve diğer belgelere
rağmen sürekli olarak o günkü gerçek nüfusun birkaç katı bir rakam gösterilerek,
rakamlar akıl almaz miktarlarda abartılmakta ve sözde soykırım iddialarına
dayanak aranmaktadır. Verilen rakamlardan bazıları, dünya genelinde bugün
yaşayan toplam Ermeni nüfusunu bile birkaç kat aşmaktadır.
Birinci Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenilerin nüfusu
bazı yabancı kaynaklarda şöyle belirtilmiştir:
Ermeni Patrikhanesi'ne göre 2.5 milyon
Lozan Konferansı Ermeni Heyeti’ne göre 2.2 milyon
Fransız Sarı Kitabı'na göre 1.5 milyon
Britannica'ya göre 1.5 milyon
İngiliz yıllığına göre 1 milyon
Osmanlı devleti resmi belgelerine göre Ermeni nüfusu ise şöyledir:
1893 Nüfus sayımına göre 1.001.465
1906 Nüfus sayımına göre 1.120.748
1914 Nüfus istatistiğine göre 1.221.850 (6)
Gerek
Osmanlı,
gerekse
Ermeniler
ve
yabancılara
ait
istatistikler
değerlendirildiğinde, I. Dünya Savaşı döneminde Osmanlı topraklarında yaşayan
Ermenilerin nüfusunun en fazla 1.250.000 civarında olduğu belirlenmektedir.
Osmanlı’daki Ermeni nüfusu hakkındaki en güvenilir rakamların resmi belgelerde
olduğu kesindir. Osmanlı devletinde İstatistik Genel Müdürlüğü, 1892 yılında
kurulmuştur. Genel Müdürlük görevini 1892 yılında Nuri Bey, 1892-1897 yılları
arasında Fethi Franco adlı bir Musevi, 1897-1903 yılları arasında Mıgırdıç
Şınabyan isimli bir Ermeni, 1903-1908 yılları arasında Robert isimli bir Amerikalı,
1908-1914 yılları arasında Mehmet Behiç Bey yapmıştır. Görüldüğü gibi Ermeni
meselesini siyasi alana taşıyan önemli olayların cereyan ettiği dönemde, Osmanlı
nüfus bilgileri yabancıların kontrolü altındadır. Buradan hareketle, bugüne kadar
aksi bir belge ve kanıt olmadığına göre Osmanlı nüfus bilgilerine itibar edilmesi
gerekmektedir.
Ermenilerin Yerleştirildikleri Bölgeler
Yer değiştirme uygulaması çerçevesinde; Erzurum, Van ve Bitlis vilâyetlerinden
çıkarılan Ermeniler, Musul’un güney kısmı ile Zor ve Urfa sancağına; Adana,
Halep, Maraş civarından çıkarılan Ermeniler ise Suriye’nin doğu kısmı ile Halep’in
doğu ve güneydoğusuna yerleştirilmişlerdir.
Yeni yerleşim bölgelerinin Bağdat demiryoluna en az 25 km. uzaklıkta
kurulmasına, Ermeni nüfusunun yöredeki Müslüman nüfusun yüzde 10’unu
geçmemesine ve köylerin 50 haneden fazla olmamasına dikkat edilmiştir.
Yer Değiştirmeye Tabi Tutulan Ermeni Nüfusu
Yer değiştirme uygulaması sırasında çeşitli yollardan göç ettirilen Ermenilerin
ayrıldıkları ve vardıkları yerlerdeki sayıları devamlı şekilde kontrol edilmiştir. 9
Haziran 1915'ten 8 Şubat 1916 tarihine kadar Anadolu'nun çeşitli bölgelerinden
yeni yerleşim bölgelerine taşınan ve yerlerinde bırakılan Ermeni nüfusun ne kadar
olduğu, Osmanlı Arşivi’nin ilgili tasniflerindeki belgelerden şu şekilde derlenmiştir:
Buna göre; 438.758 kişi yer değiştirme uygulaması çerçevesinde sevk edilmiş,
bunlardan 382.148’i ise yeni yerleşim bölgelerine sağ salim ulaşmıştır(7).
Görüldüğü gibi, göç ettirilenlerle yeni yerleşim bölgelerine varanlar arasında
56.610 kişilik bir fark bulunmaktadır. Bu fark, belgelerden elde edilen bilgiye
göre, şu şekilde ortaya çıkmıştır:
500 kişi Erzurum-Erzincan arasında; 2.000 kişi Urfa Halep arasındaki
Meskene’de; 2.000 kişi Mardin civarında eşkıya ve Arap aşiretlerinin saldırısı
sonucu katledilmiş, ayrıca bir o kadar, yani yaklaşık 5.000 ve belki de biraz daha
fazla kişi de Dersim bölgesinden geçen kafilelere yapılan saldırılar sonucu
öldürülmüştür. Bu kayıp miktarı, Ermenilere karşı, hiçbir şekilde katliam
yapılmadığını göstermektedir. Katliamın olmadığı yerde ise soykırımdan hiç söz
edilemez(8).
Bu bilgiler ışığında toplam 9-10 bin kişinin yer değiştirme uygulaması sırasında
katledildiği tespit edilmektedir. Ayrıca yollarda açlıktan da ölümler olduğu
belgelerden anlaşılmaktadır. Bunun dışında tifo, dizanteri gibi hastalıklar ve iklim
koşulları sebebiyle de yaklaşık 25-30 bin kişinin öldüğü tahmin edilmektedir ki,
bu şekilde 40 bine yakın kişi yollarda kaybedilmiştir.
Kalan 10-16 bin kişinin ise bir kısmı, yola çıkarılmış olmakla birlikte, henüz iskan
mahalline varmadan tehcirin durdurulması sebebiyle, bulundukları vilayetlerde
alıkonulmuştur. Mesela 26 Nisan 1916’da Konya iline, ilde henüz yollarda olan
Ermenilerin sevk edilmeyerek il dahilinde iskan edilmeleri için yazı gönderilmiştir.
Öte yandan yer değiştirme kapsamında bulunan Ermenilerden bir bölümünün
Rusya’ya, Batı ülkelerine ve Amerika’ya kaçırıldıkları da tahmin edilmektedir(9).
Yer değiştirme uygulamasının yapıldığı dönemde, Osmanlı ordusunda silah altında
bulunan Ermenilerden 50.000’inin Rus ordusuna katıldığı, yine Türklerle savaşmak
üzere 50.000 Ermeni’nin de Amerikan ordusunda üç-dört yıldır eğitim gördüğü
gibi kayıtlar yer almaktadır. Gerçekten de, Amerika’da yaşayan bir Ermeni’nin
Elazığ’da dava vekili olan Murad Muradyan’a yazdığı mektupta bu türden bilgiler
bulunmaktadır(10).
Mektupta, bir kısım Ermeni’nin Rusya’ya ve Amerika’ya kaçırıldıkları ve
Amerika’da eğitilen 50.000 askerin Kafkasya’ya hareket etmekte olduğu açıkça
ifade edilmektedir. Bütün bu belgelerden de anlaşılacağı gibi, Osmanlı vatandaşı
pek çok Ermeni, harpten önce ve harp içinde Amerika ve Rusya başta olmak
üzere çeşitli ülkelere dağılmışlardır. Mesela ticaret maksadıyla Amerika’da
bulunan Artin Hotomyan adlı bir Ermeni’nin 19 Ocak 1915’te Emniyet Genel
Müdürlüğü’ne gönderdiği bir mektupta çeşitli yollarla binlerce Ermeni’nin
Amerika’ya kaçırıldığı ve bunların aç ve perişan bir halde yaşadıkları ifade
edilmektedir(11).
Bu bilgiler, Anadolu ve Rumeli’nin çeşitli bölgelerinden yer değiştirmeye tabi
tutulan Ermenilerin sayıları ile, yeni iskan merkezlerine ulaşanların sayılarının
birbirini tuttuğunu göstermekte ve dolayısıyla sevk ve iskan sırasında herhangi bir
katliam olayının olmadığını ortaya koymaktadır.
1918 yılında, Ermeni Delegasyonu Başkanı olan Boghos Nubar Paşa’nın Fransa
Dışişleri Bakanlığı Yüksek Yetkili Bakanı Monsieur Gout’a gönderdiği raporda:
Kafkasya’da 250.000, İran’da 40.000, Suriye-Filistin’de 80.000, Musul-Bağdad’da
20.000 olmak üzere 390.000 kişinin Türkiye’den sürgün edildiğini, aslında
sürgünlerin toplam sayısının 600-700 bin kişiye ulaştığını ve bunlardan ayrı olarak
çöllerde şuraya buraya dağılmış sürgünleri kapsamadığını bildiriyor(12).
Boghos Nubar Paşa’nın verdiği rakamlardan 290 bin kişinin yer değiştirme
uygulaması dışında Osmanlı topraklarını terk edenler olduğu anlaşılıyor.
Dolayısıyla göç ettirilenlerin toplam sayısı olarak verilen 600-700 bin kişiden 290
bin kişi çıkarılacak olursa, yer değiştirmeye tabi tutulan nüfusun 400 bin civarında
olduğunu gösteriyor ki, bu da Ermeni delegasyonu başkanının, yer değiştirmenin
gerçekleştirilmesi sonrasına, yani 1918 yılına ait verdiği sayılarla, Osmanlı
belgelerinde verilen rakamlar arasında büyük ölçüde uygunluk görünmekte ve
Ermenilerin iddia edildiğinin aksine sağ salim iskan yerlerine vardıklarını ve
dolayısıyla soykırım iddialarının ne kadar dayanaksız olduğu ortaya çıkmaktadır.
Bu konuyla ilgili yabancı ve özellikle de Ermeni kaynaklarında şu bilgiler yer
almaktadır:
Noradungian Gabrial’in Lozan Konferansı Tali Komisyonu'na sunduğu rapora göre;
Kafkasya'ya 345 bin, Suriye'ye 140 bin, Yunanistan ve Ege Adalarına 120 bin,
Bulgaristan'a 40 bin, İran'a 50 bin olmak üzere toplam 695 bin Ermeni 1. Dünya
Savaşı döneminde ülke dışına gitmiştir.
Ermeni ileri gelenlerinden Hatisov, (daha sonra Ermenistan Cumhurbaşkanı
olmuştur), Trabzon Konferansı'na (14 Mart-14 Nisan 1918) katılan Hüseyin Rauf
Bey'e gönderdiği mesajda, Kafkasya'da Osmanlı memleketinden kaçan 400 bin
Ermeni'nin bulunduğunu bildirmiştir(13).
Ermeni Prof. Dr. Richard Hovannisian, Ermeni nüfus incelemelerini ortaya
koyduğu eserinde; Suriye dışındaki Arap ülkelerinden; Lübnan’a 50 bin, Ürdün'e
10 bin, Mısır'a 40 bin, Irak'a 25 bin, Fransa ve Amerika'ya 35 bin Ermeni'nin göç
ettiğini belirtmektedir(14).
Ermeniler ve yabancıların verdiği bu rakamlardan hareketle; göç ettirme dışında
çok sayıda Ermeni’nin Türkiye’den kendi iradesiyle ayrıldığını göstermektedir.
Ayrılanlara genel baktığımızda; Kafkasya'ya 345 bin, Suriye'ye 140 bin,
Yunanistan ve Ege Adalarına 120 bin, Bulgaristan'a 40 bin. İran'a 50 bin,
Lübnan'a 50 bin, Ürdün'e 10 bin, Mısır'a 40 bin, lrak'a 25 bin, Fransa, ABD,
Avusturya vd. 35 bin olmak üzere, toplam 855.000 Ermeni'nin gittiği
anlaşılmaktadır.
O halde Ermenilerin iddia ettiği gibi bir Ermeni soykırımı veya 2-3 milyon
Ermeni’nin yok edilmesi mümkün değildir.
Bunun da ötesinde eğer Osmanlı devleti Ermeni tebaasından kurtulmak isteseydi;
bunu asimilasyon yoluyla veya savaşı gerekçe göstererek halledebilirdi. Oysa
Ermeniler, imparatorluk içerisinde Türklerden bile rahat bir yaşam sürmüşlerdir.
Belirtildiği gibi, Birinci Dünya Savaşı’nda ele geçirdikleri yerlerin kendilerine
verileceği ve bağımsız bir Ermenistan kurulacağı gibi hayallere kanan Ermeniler,
vatandaşı bulundukları Osmanlı devletini arkadan vurmaya başlayınca, yer
değiştirme uygulaması zorunlu hale gelmiştir. Ermenilerin yerlerinin değiştirilmesi,
onları imha etmek değil, devlet güvenliğini sağlamak, onları korumak amacını
gütmüştür ve dünyanın en başarılı yer değiştirme uygulamasıdır.
Ermeni Kafilelerine Yapılan Saldırılar ve Devletin Önlemleri
Ermenilerin yeni yerleşim bölgelerine nakilleri sırasında bazı kafilelere, özellikle
Halep-Zor arasında bölge haklı tarafından saldırılar düzenlenmiştir. 8 Ocak 1916
tarihli bir telgraftan anlaşıldığına göre; Halep'e bir saat mesafeden Meskene'ye
kadar olan yollarda Arap eşkıyasının gasp için yaptığı saldırılar sonucu pek çok
Ermeni’nin öldürüldüğü; Diyarbakır'dan Zor'a ve Suruç'tan Menbiç yoluyla Halep'e
nakledilen Ermenilerden 2.000 kadarının yine Arap aşiretlerinin saldırılarına maruz
kalarak soyuldukları anlaşılmıştır. Diyarbakır bölgesinde çeteler ve eşkıya
tarafından 2.000’e yakın kişinin öldürüldüğü; Erzurum-Erzincan arasında 500
kişilik başka bir kafilenin de bazı aşiretlerin saldırısı sonucu öldürüldüğü
anlaşılmaktadır.
Osmanlı hükümeti, bir yandan cephelerde düşmanla savaşırken bir yandan da
kafilelerin emniyetlerini sağlamak için olağanüstü gayret sarf etmiştir. Ermeni
kafilelerinin sevki sırasında ihmali veya yolsuzluğu görülen görevlileri tespit etmek
üzere inceleme heyetleri kurulmuş ve göç bölgelerine gönderilmiştir. Bu heyetler,
suçu sabit görülenleri Divan-ı Harp’e sevk etmiştir. İhmali bulunan görevliler işten
el çektirilirken, bir kısmı da ağır cezalara çarptırılmıştır.
Yerleri Değiştirilmeyen Ermeniler
Yer değiştirme kararı bütün Ermenilere uygulanmamıştır. 2 ve 15 Ağustos 1915
tarihlerinde ilgili valiliklere gönderilen telgraflarda, Katolik ve Protestan
mezhebinde bulunan Ermenilerin yanı sıra, Osmanlı ordusunda subay ve sıhhiye
sınıflarında hizmet gören Ermeniler ile Osmanlı Bankası şubelerinde, reji
idaresinde ve bazı konsolosluklarda çalışan Ermenilerin devlete sadık kaldıkları
sürece göçe tabi tutulmayacakları bildirilmiştir. Göçe tabi tutulan sadece devlete
baş kaldıran Gregoryan mezhebine mensup Ermenilerdir.
Öte yandan, hasta, özürlü, sakat ve yaşlılar ile yetim çocuklar ve dul kadınlar da
göçe tabi tutulmamış, yetimhaneler ve köylerde koruma altına alınarak ihtiyaçları
devlet tarafından karşılanmıştır. Korunmaya muhtaç Ermeni aileler hakkında
yayınlanan 30 Nisan 1916 tarihli genel bir emirde ise; erkekleri sevk edilen veya
askerde bulunan kimsesiz ve velisiz ailelerin Ermeni dışında yabancı bulunmayan
köy ve kasabalara yerleştirilmesi, geçimlerinin göçmen ödeneğinden sağlanması
bildirilmiştir(15).
Göç Ettirilen Ermenilerin Geri Getirilmesi
Ermenilerin yeni yerleşim bölgelerine gönderilmeleri 8 Şubat 1916’da
durdurulmuştur. Birinci Dünya Savaşı’nın bitmesinin ardından yer değiştirmeye
tabi tutulan Ermenilerden isteyenlerin eski yerlerine dönebilmeleri için bir
kararname çıkarılmıştır. İçişleri Bakanı Mustafa Paşa'nın 4 Ocak 1919'da
Başbakanlığa gönderdiği yazıda, dönmek isteyen Ermenilerin eski yerlerine
nakledilmeleri konusunda ilgili yerlere tâlimat verildiği ve gereken tedbirlerin
alındığı ayrıntılı bir şekilde belirtilmiştir(16).
Yer Değiştirme Uygulamasının Yurtdışındaki Yansımaları
Yer değiştirmenin yapıldığı bölgelerde bulunan yabancı gözlemciler, Birinci Dünya
Savaşı’nın içinde birçok cephede savaşmasına rağmen Osmanlı Hükümeti'nin bu
işi büyük bir titizlikle ve iyi bir şekilde yürüttüğünü yazdıkları halde, Batı basını
olayları saptırarak vermeyi tercih etmiştir. Nitekim Amerika'nın Mersin'deki
konsolosu Edward Natan, sevkiyatın son derece düzen içinde yapıldığını
raporunda belirttiği halde, İstanbul'daki büyükelçi Morgantau, olayları gerçeklere
tamamen ters şekilde ülkesine bildirmiş ve Amerikan basını da bunları Türkler
aleyhine kullanmıştır.
İran'da bulunan İngiliz konsoloslarının raporları çerçevesinde 1.000.000
Ermeni’nin öldürüldüğü gibi iddialar İngiliz parlamentosunda tartışılmış ve Türk
Hükümeti'nin protesto edilmesi kararı alınmıştır. Ayrıca, İngiltere'de Ermeni
olayları hakkında yayınlanan "Mavi Kitap"ta Osmanlı ülkesinde bulunduğu
savunulan 1.800.000 Ermeni’den üçte birinin katledildiği iddia edilmiştir.
Yabancıların İncelemeleri
Bu konuda ilk inceleme, Birinci Dünya Savaşı’nın bitiminden hemen sonra
İstanbul'un işgali sırasında İngilizler tarafından yapılmıştır. Savaş suçu işledikleri
gerekçesiyle tutuklanan 143 Türk’ü mahkum ettirebilmek için, savaştan galip
gelmelerinin üstünlüğünü de kullanarak yaptıkları incelemelerde soykırımın
varlığına yönelik bir bilgi ve belgeye ulaşamamışlardır.
Sonraki yıllarda soykırıma yönelik uydurmalar durmamış, sahte bilgi ve belgelerle
kamuoyu oluşturulmaya çalışılmış, bazı ülkelerin siyasileri de bu oyuna alet
edilmiştir. 1985’te ABD Temsilciler Meclisi’nin sözde Ermeni soykırımına yönelik
bir karar alma çalışması üzerine, 69 bilim adamının 19 Mayıs 1985’te Temsilciler
Meclisi’ne sundukları rapor, son derece önemlidir. Raporda özetle şöyle
denilmiştir(17):
“14. yüzyıldan 1922'ye kadar, günümüzde Türkiye olarak, daha doğrusu ‘Türkiye
Cumhuriyeti’ olarak adlandırılan bölge, çok dinli, çok uluslu bir devlet olan
Osmanlı İmparatorluğunun bir parçasıydı. Nasıl Habsburg İmparatorluğunu
günümüz
Avusturya
Cumhuriyeti
ile
eş
saymak
yanlışsa,
Osmanlı
İmparatorluğunu, Türkiye Cumhuriyeti ile bir tutmak da yanlıştır.
Türk, Osmanlı araştırmaları ve Ortadoğu üzerine uzmanlaşmış, aşağıda imzaları
bulunan Amerikalı akademisyenler, ABD Temsilciler Meclisi'nin 192 sayılı
kararında kullanılan dilin birçok açıdan yanıltıcı ve yanlış olduğu görüşündedirler.
Çekincelerimiz ‘Türkiye’ ve ‘soykırım’ sözcüklerinin kullanılması konusunda
odaklanmakta olup aşağıdaki şekilde özetlenebilir:
Günümüz Türkiye Cumhuriyetinin 1923 yılında kurulmasıyla sonuçlanan Türk
Devrimiyle 1922'de tarih sahnesinden silinmiş olan Osmanlı İmparatorluğu, şu
anda Güneydoğu Avrupa, Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da bulunan ve sadece bir
tanesinin Türkiye Cumhuriyeti olduğu 25'ten fazla devletin topraklarını ve
halklarını bünyesinde barındıran bir devletti. Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı
zamanında gerçekleşen hiçbir olaydan sorumlu tutulamaz.
‘Soykırım’ suçlamasına gelince; bu açıklamayı imzalayanların hiçbiri Ermenilerin
çektikleri acıların boyutlarını küçümseme amacını taşımamaktadır. Aynı şekilde
söz konusu bölgedeki Müslüman halkın da acılarının farklı şekilde
değerlendirilemeyeceği görüşündeyiz. (...) Ancak saldırgan ve masum olanı ayırt
edebilmek ve olayların nedenlerini belirleyebilmek için tarihçilerin ulaşmaları
gereken daha birçok belge ve bulgular vardır.
Temsilciler Meclisinin 192 sayılı kararındaki gibi ithamları kaçınılmaz olarak Türk
halkı hakkında adaletsiz yargılara varılmasına ve belki de tarihçilerin bu trajik
olayları anlamakta kaydetmeye başladıkları gelişmeye zarar verilmesine yol
açacaktır.
Kongre bu kararı kabul ederse, tarihsel sorunun hangi yanının doğru olduğuna
yasa yolu ile karar vermeye çalışmış olacaktır. Tarihsel olarak şüpheli
varsayımlara dayalı böylesine bir karar, dürüst tarihsel araştırmaya zarar verecek
ve Amerikan yasama sürecinin güvenirliliğini sarsacaktır.”
DİPNOTLAR
1) Halaçoğlu, Prof. Dr. Yusuf, Ermeni Tehciri ve Gerçekler (1914-1918), TTK Yayını, Ankara 2001, s. S. 70
(ŞFR., nr. 54/315 (Ek-III)
2) Halaçoğlu, Prof. Dr. Yusuf, a.g.e., s. S. 70 (DH. EUM. 2. Şube, 68/80)
3) Orel, Şinasi; Yuca Süreyya; Ermenilerce Talat Paşa'ya Atfedilen Telgrafların Gerçek Yüzü, TTK Yayını,
Ankara 1983.
4) Halaçoğlu, Prof. Dr. Yusuf, a.g.e., s. S. 70
5) Dr. Hüsamettin Yıldırım, Ermeni İddiaları ve Gerçekler, Ankara, 2000, s. 35
6) Karpat, Kemal H. Ottoman Population 1830-1914 Demographic and Social Charsetistic, The University Of
Winsconcin Press, 1985, London
7) Halaçoğlu, Prof. Dr. Yusuf, a.g.e., s. 76
8) Halaçoğlu, Prof. Dr. Yusuf, a.g.e., s. 77
9) Halaçoğlu, Prof. Dr. Yusuf, a.g.e., s. 77
10) DH. EUM. 2. Şube, nr.2F/14.
11) Bkz. DH. EUM. 2. Şube, nr.2F/94.
12) Archives des Affaires Etrangéres de France, Série Levant, 1918-1928, Sous Série Arménie, Vol. 2, folio
47’den naklen bkz. Bilal ªimºir, Les Departén de Melte et les Allégations Armeniennes, Ankara 1998, p. 49.
13) Akdes, Nimet Kurat; Türkiye ve Rusya, Ankara, 1990, s. 471
14) Hovannisian, Richard, The Ebb and Flow of the Armenian Minortiy in the Arab Middle East, Middle East
Journal, Vol. 28 no. 1 Winter 1974, s. 20
15) Halaçoğlu, Prof. Dr. Yusuf, a.g.e., s. 62
16) Halaçoğlu, Prof. Dr. Yusuf, a.g.e., s. 82
17) FEIGL, Erich-, A Myth of Terror: Armenian Extremism: Its Causes and Its Historical Context, Edition
Zeitgeschichte-Freilassing, Austria.
SOYKIRIM NEDİR?
Yer değiştirme uygulaması Ermeni çevreleri ve hasım devletlerce "Ermeni
katliamı ve soykırımı" olarak adlandırılmış ve Osmanlılara karşı büyük bir
propaganda kampanyası başlatılmıştır.
Oysa soykırım; “ırk, milliyet, etnik ve din farklılıkları nedeniyle insan
gruplarının yok edilmesi” dir. Bu suç, direkt olarak bir hükümet tarafından
veya onun rıza göstermesi ile işlenebilir. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, dünyada
soykırım suçunu önlemek ve cezalandırmak için 1948'de "Soykırım
Sözleşmesi”ni kabul etmiş ve Türkiye de bu sözleşmeye 1950 yılında taraf
olmuştur.
Soykırım dendiği zaman Nazilerin, Yahudilere ve diğer etnik gruplara karşı
giriştikleri kitlesel kıyım akla gelir. 1939-1945 yılları arasında 5-6 milyon Yahudi,
3 milyondan fazla Sovyet savaş tutsağı, birer milyondan fazla Polonya ve
Yugoslavya sivil halkı, 200.000 civarında Çingene ve 70.000 özürlü insanın canına
kıyılmıştır. İşte soykırım budur.
Bunlara ilave olarak, Birleşmiş Milletler' in önleyici yönde sözleşmesi olmasına
rağmen, modern çağda da sayısız soykırım olayı görülmüştür.
Örneğin, bizzat olayın kahramanı 2 emekli Fransız generalin Le Monde’ da
yayınlanan itiraflarına göre; Fransızlar 1954-1962 yılları arasında Cezayir’de en az
1 milyon Cezayirliyi katletmiş, 1965-1966 yıllarında Endonezya ordusu bir milyon
komünisti ve ailelerini öldürmüş, 1975-1979 yılları arasında Kamboçya'da Kızıl
Kmerler 1.7 milyon Kamboçyalı' yı katletmiş, 1994'de Ruanda 'da 500.000 Tutsi,
Hutular tarafından öldürülmüş ve nihayet 1991'den sonra Bosna-Hersek ile
Kosova' da binlerce Müslüman Sırp vahşetine maruz kalmıştır.
Soykırım suçu, gerçek anlamda bu olaylarda işlenmiştir. Ermeni iddialarının ve
yalanlarının aksine, 1915 yılında Doğu Anadolu bölgesindeki Ermenilerin daha
güvenli topraklara göç ettirilmesi uygulaması, Ermenilerin ve cephelerin
güvenliğini sağlamaya yönelik bir harekettir ve soykırımla hiç bir ilgisi yoktur.
Ermenilerin Doğu Anadolu'da savaş ve göç sırasında kayıplar verdikleri doğrudur.
Ancak bu kayıplar, Doğu Anadolu'da yaşanan savaş ve isyanlar nedeniyle asayişin
sağlıklı olarak sağlanamaması, araç, yakıt, gıda, ilaç yetersizliği, ağır iklim
koşulları ile tifüs gibi salgın hastalıklar nedeniyle meydana gelmiştir. Hiçbir şekilde
kasıtlı ve planlı bir katliam söz konusu değildir.
Aslında
Ermeniler,
geçmişte
hakimiyeti
altında
yaşadıkları
devletlere
ihanetlerinden dolayı bir çok kez buna benzer göç hareketlerine tabi
tutulmuşlardır. Sasaniler 379'larda 70.000 Ermeni’yi İran'a, Bizanslılar 1025'lerde
Doğu Anadolu'daki 40.000 Ermeni'yi Sivas ve Kayseri'ye, Memluklar 1250'lerde
10.000 kadar Ermeni'yi Mısır'a, 1743'de İranlılar 24.000 Ermeni'yi İran içlerine ve
1777'de Kırım'ı işgal eden Ruslar bölgedeki binlerce Ermeni'yi steplere sürmüştür.
Tarih boyunca sayısız göç ve sürgün olayına maruz kalan Ermeniler, bunların hiç
birini gündeme getirmeden, sadece 1915'te Osmanlı devleti tarafından son derece
haklı gerekçelerle yer değiştirmeye tabi tutulmalarını sözde soykırım adı ile sorun
haline getirmeye çalışmaktadırlar. Bu tavır, maksatlı ve Türkiye'nin bütünlüğünü
bozmaya yönelik politikaların bir ürünüdür. Bazı ülkelerin, Afrika ve Balkanlarda
yaşanmakta olan gerçek anlamdaki soykırım hareketlerine seyirci kalarak, sözde
Ermeni soykırımı iddialarına ve yalanlarına destek vermeleri de bunun en açık
göstergesidir.
ERMENİ TERÖRÜ
Türkiye açısından Ermeni sorununun önemli bir boyutu
da,
Ermenilerin
Türklere
karşı
silahlı
terör
metodolojisini kullanmaya başlamalarıdır. Türk devlet
adamlarına yönelik bu saldırgan strateji, ilk defa
1905'de II. Abdülhamit'e yapılan bombalı saldırı ile
başlamıştır. Anadolu dışında kurulan Hınçak, Tasnak,
Ramgavar, Hınçak İhtilal Komitesi, Silahlılar Cemiyeti, Ermenistan’a Doğru
Cemiyeti, Genç Ermenistan Cemiyeti, İttihat ve Halas Cemiyeti ve Karahaç
Cemiyeti gibi halkı silahlı ayaklanmaya sevk eden örgütlenmeler meydana
getirilmiştir. Bütün bunların sonucunda binlerce Türk ve Ermeni’nin hayatına mal
olan isyan hareketleri ülkenin dört bir yanına yayılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından 1965 yılına kadar sakin bir dönem
geçirildikten sonra, Ermeni lobisinin desteğiyle terör hareketleri birdenbire tekrar
ortaya çıkarılmış, Türk diplomatları öldürülmeye başlanmıştır. 1972 yılı sonuna
kadar çeşitli ülkelerde 20'ye yakın anıt dikilmiş, basın ve yayın yolu ile karalama
faaliyetleri programlı olarak uygulamaya konmuştur.
Bu yeni dönemde terörü özendiren, geliştiren, hazırlayan, daha geniş alanlara
yayılmasını, ve hedeflerinin çeşitlenmesini sağlayan; terör tim ve grupları
oluşturan, yeni örgütlenme çabalarına destek, temas ve ilişkiler ortamı
hazırlayanlar, Taşnak ve Hınçak terör örgütleridir. Bunların yanında isminden en
çok söz ettiren ve Ermeni terörü ile eş anlamda kullanılan “Ermenistan'ın
Kurtuluşu İçin Ermeni Gizli Ordusu” örgüt adının kısaltılmış şekli olan
ASALA'dır.
Geleneksel terör örgütleri içlerinden çıkardıkları terör tim ve gruplarıyla, ASALA
ise terörün en acımasız ve insanlık dışı uygulamalarıyla yeni dönemin terör
yaratıcıları olmuşlardır. ASALA da manevi ve psikolojik desteği, temas ve ilişkiler
ortamını Hınçaklardan almıştır.
Ermeni terörü, yurt dışındaki Türk görevlilerine, temsilciliklerine ve kuruluşlarına
yönelik silahlı saldırılar şeklinde kısa zamanda hızlı bir tırmanış göstererek
yoğunluk kazanmıştır. Bu dönemde, Avrupa ve doğu ülkeleri ile Suriye ve
Lübnan'da üsler edinen Ermeniler, Kıbrıs Rumları ve Yunanistan ile işbirliği içine
girerek eylemlerini gerçekleştirmişlerdir.
Ermeni terör örgütleri, dış dünyanın tepkileri üzerine 1980’li yıllarda taktik
değiştirerek, PKK terör örgütü ile işbirliğine girmişlerdir. 1984 yılında bölücü terör
örgütü PKK sahneye itilmiş ve Asala-Ermeni terörü geri plana çekilmiştir.
Ermeniler ile PKK arasındaki bağlantıyı ortaya koyan bazı somut örnekler
şunlardır:
· Bölücü terör örgütü PKK, 21-28 Nisan 1980 tarihini “Kızıl Hafta” olarak ilan
etmiş ve 24 Nisan tarihini sözde Ermenilerin katledilme günü olarak anarak,
toplantılar yapmaya başlamıştır.
· 8 Nisan 1980 tarihinde Lübnan'ın Sidon kentinde PKK ve ASALA terör örgütleri
ortak basın toplantısı düzenlemişler ve toplantı sonucu bir deklarasyon
yayınlamışlardır. Ancak bu olayın tepki çekmesi üzerine ilişkilerin illegal alanda
gizli olarak sürdürülmesi kararlaştırılmıştır. Bu uzlaşmadan sonra, 9 Kasım 1980
tarihinde Strazburg Türk Başkonsolosluğu’na, 19 Kasım 1980 tarihinde ise Roma
Türk Hava Yolları bürosuna yönelik olarak düzenlenen saldırılar, PKK ve ASALA
terör örgütleri tarafından ortaklaşa üstlenilmiştir.
· Bölücü terörist Abdullah Öcalan, Ermeni Yazarlar Birliği tarafından “Büyük
Ermenistan hayali fikrine olan katkılarından dolayı” onur üyeliğine seçilmiştir.
· Ermeni Halk Hareketi’nin bünyesinde, bir çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi bir
Kürdistan Komitesi oluşturulmuştur.
· 4 Haziran 1993 tarihinde; Ermeni Hınçak Partisi, ASALA ve PKK terör örgütü
mensuplarının katılımıyla Batı Beyrut'ta bulunan PKK terör örgütü merkezinde bir
toplantı yapılmıştır.
Ermeni-PKK ilişkisiyle ilgili bir başka çarpıcı örnek ise, 6- 9 Ocak 1993 tarihlerinde
Beyrut'taki iki ayrı kilisede düzenlenen ve Lübnan Ermeni Ortodoks Başpiskoposu,
Ermeni Parti yetkilileri ile 150 gencin katıldığı toplantılarda kullanılan şu
ifadelerdir:
· Şimdilik Türkiye'ye karşı sakin tutum gösterilmelidir.
· Ermeni toplumu gittikçe büyümekte ve ekonomik yönden güçlenmektedir.
· Geliştirilen propaganda faaliyetleri sayesinde, bütün dünyada (sözde)
soykırım daha iyi bilinmeye başlanmıştır.
· Ermenistan devleti kurulmuştur, her geçen gün toprakları genişlemektedir ve
atalarının intikamını mutlaka alacaklardır.
· Başta ABD olmak üzere, diğer batılı ülkeler de Karabağ'da sürdürülen savaşta
Ermenileri haklı bulmaktadırlar. Bu fırsatı değerlendirmek gerekir... Karabağ'da
savaşan Ermeni gençlerine yenileri katılacaktır.
· Türkiye'de -PKK terör örgütü ile yapılan mücadele kastedilerek- iç savaş
devam edecek, Türk ekonomisi sıfır noktasına gelecek ve vatandaşlar baş
kaldıracaklardır.
· Türkiye bölünecek ve bir Kürt devleti kurulacaktır.
· Ermeniler Kürtlerle olan ilişkilerini iyi bir şekilde yürütmeli ve Kürtlerin
mücadelelerini desteklemelidirler.
· Bugün Türklerin elinde olan topraklar, yarın Ermenilerin olacaktır.
Özetle; Ermeni terör örgütlerinin müşterek amacı; her fırsattan yararlanarak
Türkiye'yi istikrarsızlığa sürüklemek ve sözde işgal altındaki Ermeni topraklarını
kurtararak "Bağımsız Büyük Ermenistan"ı kurmaktır. Bugün devlet olma özelliğini
de elde eden Ermenilerin, söz konusu isteklerinin değişik başlıklar altında devam
ettiği görülmektedir.
ERMANİSTAN VE TERÖR
9-10 asır boyunca Türklerle birlikte rahat ve sükun içinde yaşayan ve Osmanlı
Devleti'nde oldukça zengin bir tabakayı meydana getiren Ermenilerin tutumları;
1877 - 1878 Osmanlı Rus savaşlarında Osmanlıların yenilmesiyle, 3 Mart 1878
tarihinde Ayastefanos Antlaşması ve 13 Temmuz 1878 tarihinde Berlin Antlaşması
imzalanınca değişmiştir. Bu anlaşmalardan sonra Rusya'nın ve bazı Avrupa
devletlerinin kışkırtmasıyla Ermeniler süratle örgütlenerek, bağımsız bir
Ermenistan Devleti kurmaya yönelmişlerdir.
Rusya, Kafkasya'da çağlardan beri devam eden milli politikası gereği,
Türkiye ile Kafkasya'daki Azerbaycan'ın arasına uydu görevini yürütecek
bir Ermeni Devleti yerleştirerek, irtibatlarını koparmak istemiştir. Bu
amaçla, Rusya'nın Bolşevik Lideri Lenin, 18 Aralık 1917'de tayın ettiği
Kafkasya Komiseri Ermeni asıllı Stepan Şalımyan'a 30 Aralık 1917 tarihli
Kararname ile, o sırada Rus işgali altında bulunan Doğu ve Güney
Kafkasya'da Sovyetler Birliğine bağlı bir Ermenistan Devleti kurma yetkisini
de
vermiştir.
27 Nisan 1920'de Bolşevik hakimiyetinin tesirinden sonra Güney Kafkasya
ve Azerbaycan'da; Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan Sovyet Sosyalist
Cumhuriyetleri ile Nahcivan Özerk Eyaleti ve Karabağ özerk bölgesi
kurulmuştur. Ermenistan, kağıt üzerinde sınırları çizilen bir devlete böylece
sahip olmuştur. Milliyetçilik ve yayılmacılık duyguları iyice kabartılan ve
kışkırtılan Ermeniler, Sovyetler Birliği'nin dağılmaya başlamasından sonra
23 Ağustos 1990 tarihinde bağımsızlıklarını ilan ederek Büyük Ermenistan'ı
kurma
hayaliyle
komşularına
saldırmaya
başlamışlardır.
1915 yılında; 1. Dünya savaşı sırasında Türkleri arkadan vuran Ermeniler,
Tehcir Kanunu ile zorunlu göçe tabi tutulmuşlardır. Ermeniler tehcir
sırasında 1.5 milyon Ermeni'nin öldürüldüğünü iddia etmişler ve bu günden
sonra her yıl sözde Ermeni soykırımı adı altında Türkiye aleyhinde
faaliyetlerde bulunmuşlardır. Büyük Ermenistan'ı kurma hayalindeki
Ermeniler, bu bahaneyle Türkiye'den tazminat, soykırımı kabul ve toprak
talep etmişlerdir. Bu amaçla, 1937-1986 yılları arasında organize terör
faaliyetleri ile yurtdışındaki temsilci ve temsilciliklerimiz ile yurtiçindeki
kuruluşlarımıza saldırıda bulunmuşlar ve isteklerinin yerine getirilmesini
istemişlerdir.
Son yıllarda terör faaliyetleriyle isteklerini gerçekleştiremeyeceklerini
anlayan Ermeniler, 1986'dan sonra siyasi platformda Türkiye'ye baskı
uygulamayı ve Kürdistan hayaliyle ülkemizi bölmeyi amaç edinen PKK terör
örgütüne her türlü desteği vererek, ülkemizin parçalanmasına yardımcı
olup
bu
yolla
toprak
talebini
gerçekleştirmek
istemiştir
Ermenistan'ın, özellikle ülkemiz sınırına yakın yerleşim yerlerinde PKK terör
örgütüne lojistik ve militan desteği sağladığı, kendi sınırları içinde de kamp
yerleri kurdurduğu, PKK terör örgütünün içerisinde üst seviyede Ermeni
asıllı subayların bulunduğu tespit edilmiştir.
ERMENİ TERÖRİZMİ
Gurgen (Karekin) Yanikan adlı bir yaşlı Ermeni'nin 27 Ocak 1973'de
ABD'nin Santa Barbara kentinde, Los Angeles Başkonsolosumuz Mehmet
Baydar ile Konsolos Bahadır Demir'i katletmesiyle başlayan "Bireysel
Ermeni Terörü "nü 1975'den itibaren "Örgütlü Ermeni Terörü " izlemiş ve
yurtdışındaki görevlilerimiz, elçiliklerimiz ve kuruluşlarımıza yönelik Ermeni
saldırıları, kısa sürede hızlı bir tırmanma göstererek yoğunluk kazanmıştır.
21 ülkenin 38 kentinde, değişik türde 110 saldırı olayı olmuştur. 110
saldırıdan 39'u silahlı, 70'i bombalı, biri de işgal şeklinde olmuştur. Bu
saldırılarda 42 diplomat Türk vatandaşı ile 4 yabancı hayatını kaybetmiş,
15
Türk
ve
66
yabancı
uyruklu
şahıs
yaralanmıştır.
Saldırıları yıllar itibariyle incelediğimizde; Ermeni teröründe 1979 yılından
itibaren
büyük
bir
artış
görülmektedir.
Ermeni terör örgütleri aktif olarak devam ettikleri terör eylemlerine 1986
yılından sonra son verip Ermenilik konusunu uluslararası platformlara
taşımışlardır. Ayrıca, Güneydoğu Anadolu'da faaliyet gösteren PKK terör
örgütüne lojistik ve militan desteği sağlayarak faaliyetlerine devam
etmektedirler.
PKK – ERMENİ İŞBİRLİĞİ
•
•
•
PKK Terör Örgütünün Ermenistan'daki Yayın Organları
PKK - Asala İlişkileri
PKK İle Ermeniler Arasında 1987 Yılında Yapılan Anlaşma
Ermeni terör örgütleri, dış dünyanın tepkileri üzerine 1980'li yıllarda taktik
değiştirerek, PKK terör örgütü ile işbirliğine gitmişlerdir. 1984 yılında cereyan
eden Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla PKK sahneye itilmiş ve Asala-Ermeni terörü
geri plana çekilmiştir. Ermeniler ile PKK arasındaki bağlantıyı ortaya koyan bazı
somut örnekler şunlardır:
•
•
•
•
•
Terör örgütü PKK, 21-28 Nisan 1980 tarihini "Kızıl Hafta" olarak ilan etmiş
ve 24 Nisan tarihini sözde Ermenilerin katledilme günü olarak anarak ve
toplantılar yapmaya başlamıştır.
8 Nisan 1980 tarihinde Lübnan'ın Sidon kentinde PKK ve ASALA terör
örgütleri ortak basın toplantısı düzenlemişler ve toplantı sonucu bir
deklarasyon yayınlamışlardır. Ancak bu olayın tepki çekmesi üzerine
ilişkilerin illegal alanda gizli olarak sürdürülmesi kararlaştırılmıştır. Toplantı
akabinde 9 Kasım 1980 tarihinde Strazburg Başkonsolosluğumuza, 19
Kasım 1980 tarihinde ise Roma Türk Hava Yolları büromuza yönelik olarak
düzenlenen saldırılar, PKK ve ASALA terör örgütleri tarafından ortaklaşa
üstlenilmiştir.
Bölücü terörist elebaşı Abdullah Öcalan, Ermeni Yazarlar Birliği tarafından
"Büyük Ermenistan hayali fikrine olan katkılarından dolayı" onur üyeliğine
seçilmiştir.
Ermeni Halk Hareketi'nin bünyesinde, bir çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi
bir Kürdistan Komitesi oluşturulmuştur.
4 Haziran 1993 tarihinde; Ermeni Hınçak Partisi, ASALA ve PKK terör
örgütü mensuplarının katılımıyla Batı Beyrut'ta bulunan PKK terör örgütü
merkezinde bir toplantı yapılmıştır.
Ermeni-PKK ilişkisiyle ilgili bir başka çarpıcı örnek ise, 6- 9 Ocak 1993 tarihlerinde
Beyrut'taki iki ayrı kilisede düzenlenen ve Lübnan Ermeni Ortodoks Başpiskoposu,
Ermeni Parti yetkilileri ile 150 gencin katıldığı toplantılarda kullanılan şu
ifadelerdir:
•
•
•
•
•
•
•
Şimdilik Türkiye'ye karşı sakin tutum gösterilmelidir.
Ermeni toplumu gittikçe büyümekte ve ekonomik yönden güçlenmektedir.
Geliştirilen propaganda faaliyetleri sayesinde, bütün dünyada (sözde)
soykırım daha iyi bilinmeye başlanmıştır.
Ermenistan devleti kurulmuştur, her geçen gün toprakları genişlemektedir
ve atalarının intikamını mutlaka alacaklardır.
Başta ABD olmak üzere, diğer batılı ülkeler de Karabağ'da sürdürülen
savaşta Ermenileri haklı bulmaktadırlar. Bu fırsatı değerlendirmek gerekir;
ve Karabağ'da savaşan Ermeni gençlerine yenileri katılacaktır.
Türkiye'de -PKK terör örgütü ile yapılan mücadele kastedilerek- iç savaş
devam edecek, Türk ekonomisi sıfır noktasına gelecek ve vatandaşlar baş
kaldıracaklardır.
Türkiye bölünecek ve bir Kürt devleti kurulacaktır.
•
•
Ermeniler Kürtlerle olan ilişkilerini iyi bir şekilde yürütmeli ve Kürtlerin
mücadelelerini desteklemelidirler.
Bugün Türklerin elinde olan topraklar, yarın Ermenilerin olacaktır.
PKK TERÖR ÖRGÜTÜNÜN ERMENİSTAN'DAKİ YAYIN ORGANLARI
Ermenistan'da Reya Taze ve Bota Redaksiyon adlı gazetelerin PKK terör örgütü
kontrolünde Kiril Alfabesiyle yazıldığı ve PKK terör örgütünün propagandasını
yaptığı bilinmektedir. Bu gazeteler Türkiye ve Avrupa'dan gelen PKK terör örgütü
mensuplarınca yayımlanmaktadır.
PKK - ASALA İLİŞKİLERİ
Uluslararası nitelikteki Ermeni terörizmi, 1973 yılında ortaya çıkarak 1974 Kıbrıs
barış
harekatını
müteakip
yurtdışında
bulunan
vatandaşlarımız
ve
temsilciliklerimize yönelik sabotaj, suikast ve saldırı türü terör hareketleri ile
kendini
göstermeye
başlamıştır.
Başta Ermeni terör örgütü ASALA olmak üzere 1984 yılına kadar eylemler
sürdürmüş ve l970'li yıllarda çeşitli legal siyasi oluşumlar içinde kendisini
göstermeye başlayan Kürtçülük hareketini, terör örgütü PKK ile ivme kazanması
üzerine, yerini Abdullah ÖCALAN liderliğinde Kürt-Türk ayırmadan öldürebilen,
katliamlarla ismini duyurmaya çalışan PKK terör örgütüne bırakmıştır.
Fakat bu tarihten önce de PKK-ASALA terör örgütleri arasındaki işbirliğinin,
ortaklaşa yapılan eylemler, yayınlanan deklarasyonlar, ASALA ve diğer Ermeni
terör örgütü mensuplarının PKK terör örgütü kamplarındaki eğitimi, ASALA terör
örgütünün üst düzey yetkililerinin eğitim yaptırdıkları, bunların dışında PKK terör
örgütünün Ermeni Taşnaksutyun Partisi ile ilişki içerisinde olduğu bilinmektedir.
PKK-ASALA terör örgütü işbirliğinde ortak amaç olarak, Marksist-Leninist ideoloji
doğrultusunda Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde devlet kurmaktır. İki
örgütün de hedef aldığı bölgeler göz önünde bulundurulduğunda hedeflerin
çakıştığını görüyoruz. Bu durumda iki örgütten birinin diğerine taşeronluk yaptığı
fikri
güçlenmektedir.
Ele geçirilen belgeler neticesinde Bekaa ve Zeli kamplarında Ermeni terör örgütü
ASALA ile terör örgütü PKK militanları ile birlikte eğitim gördükleri ortaya
çıkmıştır.
PKK İLE ERMENİLER ARASINDA 1987 YILINDA YAPILAN ANLAŞMA
1987 yılında bölücü terör örgütü PKK ile Ermeniler arasında bir anlaşma
yapılmıştır. Söz konusu anlaşmanın hükümleri şunlardır:
1. Ermeniler PKK terör örgütü içinde eğitim faaliyetlerinde
bulunacaklar
2. PKK terör örgütüne her yıl için adam başına 5.000 ABD Doları
ödenecek
3. Ermeniler küçük çaplı eylemlere katılacaklar
Yapılan bu anlaşmanın akabinde örgüt içerisinde Ermenilerin sivrilmeleri üzerine,
PKK-ASALA ilişkilerinden sorumlu Hermez Samurouyan adlı şahısla birlikte 18
Nisan 1990 tarihinde yapılan toplantıda şu kararlar alınmıştır:
1. PKK ve ASALA terör örgütlerinin artık ortak yönetilecektir
2. Türkiye'de güvenlik kuvvetlerine yönelik eylemlerde istihbaratı
Ermeniler yapacak
3. Muhtemel devrimden sonra elde edilen topraklar eşit olarak
bölüşülecek
4. Kamp masraflarının % 75'ini Ermeniler karşılayacak
5. Türkiye'deki metropol şehirlerde eylemler yapılacak
1992 Ekim ayından itibaren Kuzey Irak'ta üslenen terör örgütü PKK'ya karşı
gerçekleştirilen sınır ötesi operasyonlarda örgütün büyük darbeler alması ve
barınma imkanlarını kaybetmesi üzerine bir kısım örgüt mensuplarının İran ve
Ermenistan'a geçmeleri ile PKK terör örgütünün Ermenistan'daki aktif faaliyetleri
başlamıştır.
PKK terör örgütünün Avrupa temsilcilerinden bir grubun Ermenistan'a giderek,
PKK terör örgütü mensuplarının Kars bölgesinden Ermenistan'a rahatça girip
çıkmaları için anlaşma yaptığı, Sovyet Rusya'nın dağılması ile Ermenistan'ın
bağımsızlığına kavuşması sonucu PKK terör örgütünün Ermenistan'da Kürt
yerleşim birimlerinde barınma imkanı bularak burada örgüte maddi-manevi
destek sağlayıp, faaliyetlerini sürdürdüğü ayrıca, 19-20 Mayıs 1992 tarihlerinde
bir grup PKK terör örgütü mensubunun Ermenilerle beraber Azeri Türklerine karşı
savaşmak için 3 araçla Urumiye'den Ermenistan'a hareket ettiği bilinmektedir.
ERMENİ KOMİTELERİ VE TERÖR ÖRGÜTLERİNİN ORTAK ÖZELLİKLERİ
1890'larda, "Çeteler teşkil etmek, hedef kitleler olan Osmanlı toplumunun
maneviyatını bozmak, Türkleri eldeki bütün imkânları kullanarak öldürmek, yok
etmek, egemenlik haklarından mahrum kılmak, Ermeni azınlık topluluklarını
silahlandırmak, ihtilâl, isyan ve terör için hazırlamak, ihtilâl komiteleri, katliam
grupları, katliam birlikleri kurmak, hükümet kuruluşlarını tahrip edip,
yağmalamak" gibi doğrudan teröre ve terörün yaygınlaşmasına çalışan Taşnaklar,
Bolşevik ihtilâlinden sonra 1918-1920 yıllan arasında bugünkü "Sovyet
Ermenistan Cumhuriyeti" bölgesinde iktidarı ele geçirerek "Ermeni Cumhuriyetini"
kurmuşlar ve siyasi girişimlere başlamışlardır. Ancak bu siyasi süreç, Taşnaklar'ın
terör faaliyetlerinden geri durması sonucunu doğurmamış, 1972 yılında Taşnak
tarafından kurulan "Ermeni Soy Kırımı Adalet Komandolar" Türkiye'nin dış
temsilciliklerine
yönelik
terör
eylemlerine
yeniden
başlamışlardır.
Bunun gibi Marksist Hınçak Örgütü de 1973 -1985 yeni Ermeni terör döneminin
başlıca terör uygulayıcısı olan ve varlığı ancak teröre dayanan ASALA' nın
kuruluşunun fikri ve manevi kaynağı olmakla kalmamış, bu grubu veya örgütü
özendirmiş,
desteklemiştir.
Ermeni sorunu - Ermeni konusu veya Ermeni davası hangi anlamda ele alınırsa
alınsın, hangi görüşlerle açıklanmaya çalışılırsa çalışılsın, Ermeni örgütlerinde bu
kavramlar terörle eşdeğerli olmuş, amaç ve beklentiler sürekli şekilde Türk ve
Türkiye
düşmanlığı,
kan
ve
kin
üzerine
bina
edilmiştir.
Ermeni terör örgütlerinin kuruluşları dar bir kadro ile gerçekleştirilmekte, merkezi
yönetim gene1likle bu kadronun denetiminde bulunmaktadır. Merkez yönetiminin
ön gördüğü eylemler içerisinde belirli sayıda ve belirli görevleri yüklenmiş özel
timler tarafından uygulamaya konmaktadır. Bu timler sırasında çok değişik örgüt
isimleriyle kamuoylarına yansıtılmakta bu suretle Ermeni örgüt sayısının çok
olduğu
görüntüsünün
yayılması
arzu
edilmektedir.
Bu örgütlerde, merkezi yönetimler ve bunlara bağlı çeşitli organların belirli bir
fiziki alanda veya aynı coğrafyada olması gerekmemektedir. Çeşitli ülkelerde
olabileceği gibi, bir ülkenin çeşitli yerlerinde de bulunabilirler. Bu durum, Ermeni
örgütleri hakkında "Merkezi"lik özelliğini daha demokratik, daha yaygın bir şekle
sokmayı sağlamakta ise de gerçekte bütün Ermeni terör örgütlerinde çok sıkı ve
disiplinli
bir
merkez
egemenliği
esas
kabul
edilmektedir.
Örgütlerin gerek açıklanan yapıları, gerekse lider kadroları arasındaki rekabetler
ve çatışmalar sık ve çeşitli bölünmeleri ortak bir özellik haline getirmiştir. Bu
durumdan da yararlanılmakta, bir örgüt, birden fazla kişinin liderliğinde ayrılınca
sanki
ayrı
terör
örgütleri
görüntüsü
verilmektedir.
Örgütlerde genelde bütün terör örgütlerinde ve faaliyetlerinde esas olan gizlilik
başka bir ortak özelliği teşkil etmektedir. Ancak, sırasında merkezin örtüsünün
devamı, korunması veya eylemin daha yaygın ve etkin propaganda aracı olarak
kullanılması için özellikle alt grup veya özel tim eylemlerinde açıklığa gidilmekte,
eylemler ilân edilmekte, gerçekleştikten sonra da üstlenilmektedir. Bütün bunlar
propaganda
amaçlarıyla,
hudutlu
ve
bu
amaçlara
paraleldir.
Bütün Ermeni terör örgütlerinde, terör psikolojik harekâtın bir parçası, hatta bir
aşamasıdır. Propaganda amacıyla terör uygulanabildiği gibi yalnız terör yaratmak,
korku ve sindirme sağlamak. için de terör eylemlerine başvurulmaktadır. İkinciler,
daha çok Ermenilere ve örgüte karşı gelenlere veya örgütün emirlerine
uymayanlara
uygulanmaktadır.
Bu örgütler, halkla ilişkiler, haberleşme ve bunları gerçekleştiren araçlar hakkında
geniş bilgi ve deneyimlere sahiptirler: Ayrıca; bu faaliyetleri yerine getiren kişi,
kurum: ve kuruluşlarla yakın temas ve ilişkiler içerisinde bulunmaktadırlar. Bu etkinlikleri, örgütlere yeterli yaşama ve yayılma zamanını hazırlamaktadır.
Ermeni terör örgütleri daima bir veya birden fazla devle-tin açık veya kapalı
desteğine sahiptirler. Bu devletler örgütleri birer araç şeklinde kullandıkları gibi,
kendi gizli örgütlerini ve psikolojik harekât kuruluşlarını örtmek için de
kullanmaktadırlar.
Bütün Ermeni örgütleri için Türk ve Türkiye düşmanlığı, kuruluşlarının ve
devamlarının manevi unsuru halindedir. Ayrıca, bu düşmanlık üzerine haklar ve
çıkarları bina etmektedirler. Türkiye ile ilişkisi, teması ve bağlantıları olan ülkelerle
görüntü-de olan düşmanlıklar gelip geçicidir. Terörün bu ülkelere sıçraması veya
bir ve birden fazla olayın bu ülkelere karşı veya bu ülke vatandaşlarını da hedef
olarak almak suretiyle uygulanması tamamen "tehdit" niteliği taşır, düşmanlık
unsurunu
kapsamaz.
Tarihi süreci içerisinde Ermeni terörü üç aşama gösterir, bunlar şöyle özetlenir:
Birincisi, terörle Ermenileri, Ermeni topluluklarını kazanmak veya kendi yanlarına
çekerek,
bu
suretle
Ermeniliği
yeniden
sağlamaktır.
İkincisi, Ermeni olmayan kamuoylarına. "gücü" ve "boyutlarını" kabul ettirmek,
ilgiyi
sağlamaktır.
Üçüncüsü ise, siyasi gelişmelere ve uluslararası çıkar çatışmalarına Türkiye ve
Türklük hakkında kullanılabilecek "düşmanlık kaynakları" hazırlamaktır.
19. yüzyılın sonlarında "hürriyetsizliğe - yoksulluğa - haklardan eksikliğe
uğratılmış azınlık" teması - 20. yüzyılın sonlarına doğru "soykırımına - katliamlara
uğramış halk-millet" teması tamamen uluslararası ilişkilerde kaynak sağlama
amacına, yönelik-tir. Ve ilk fırsatta, bu kaynaklar hiç tereddütsüz Türkiye'ye rakip
devletler tarafından hatta uluslararası teşkilâtlar tarafından kullanılacaktır. Bütün
terör örgütlerinin gizli kalan amaçlan ve hedefleri uluslararası çatışmalardan
doğacak fırsatların değerlendirilmesidir. Bu ise tarihi sürecine uygun olarak
kendileri dışında gerçekleşmesini bekledikleri bir hedef hatta emeldir.
YENİ TERÖR DÖNEMİ (1973 -1985)
Yeni Ermeni terör döneminde, terörü özendiren, geliştiren, hazırlayan, daha geniş
alanlara yayılmasını, hedeflerinin çeşitlenmesini sağlayan; terör tim ve grupları
oluşturan, yeni örgütlenme çabalarına insan gücü manevi ve psikolojik destekler,
temaslar ve ilişkiler ortamı hazırlayıp veren; geleneksel Taşnak ve Hınçak terör
örgütleridir. Bunların yanında açıklanan dönemde isminden en çok söz ettiren ve
Ermeni terörü ile eş anlamda kullanılan "Ermenistan'ın Kurtuluşu İçin Ermeni Gizli
Ordusu"
örgüt
adının
kısaltılmış
şekli
olan
ASALA'dır.
Geleneksel terör örgütleri içlerinden çıkardıkları terör tim ve gruplarıyla, ASALA
ise, bağımsız görünümü altında, terörün en acımasız ve insanlık dışı
uygulamalarıyla yeni dönemin terör yaratıcıları olmuşlardır. ASALA'da manevi ve
psikolojik desteği, temas ve ilişkiler ortamını Hınçaklardan almıştır. Bu yaklaşımla
denebilir ki, gerçekte geleneksel terör bütünü ile devam etmiş, 1960'larda
hazırlanan ortamdan yararlanmış, fırsatları değerlendirerek bir süre daha Türk ve
insanlık
avına
çıkmıştır.
Yeni Ermeni terörizminin ana nedenlerinden birini "Armenian National Liberation"
başlıklı etüdünde, Michael M. GUNTER şu şekilde açıklamaktadır: "Şurası açıktır
ki, günümüzde Ermeni terörizminin ana nedenlerinden biri, birçok devlet ve
kişinin açıkça bu mücadeleyi desteklemesi ve teröristleri bu eyleme sürükleyen
nedenlerin
kabul
edilmesi
gerektiğini
öne
sürmesidir..."
Amerika'nın Massachusetts Eyaletindeki Cambirigge kentinde bulunan "Zoryan
Çağdaş Ermeni Araştırmaları Enstitüsü" yöneticisi ve "Armenian Review"
gazetesinin yazı işleri müdürü Gerard J. Libaridyan ise bu dönemi şu cümlelerle
özetlemektedir: "Türk devletinin ve dünyanın büyük devletlerinin altmış yıl süren
barış çabalardan sonra bile, Ermenilerin duygularını kabul etme yönündeki
isteksizliği
yeni
bir
terörizm
döneminin
açılmasıyla
sonuçlanmıştır."
ASALA lideri Agop Agopyan ise "geleneksel Ermeni partilerinin sürdürdüğü
politikanın başarısızlıklarının anlaşılmasından sonra" Ermeni şiddet olaylarının
ortaya çıktığını iddia iddia etmektedir. Bütün bu terörü meşru gösterme
gayretleri, tarihi süreç içerisindeki Ermeni terörünü makul göstermeye elbette
yetmemektedir.
ERMENİ KOMİTELERİ
HINÇAK
•
Programı
•
Faaliyetleri
Hınçak
(Çan
Sesi)
Komitesi,
aslen
Kafkasya
Ermenilerinden Rus uyruklu Avedis Nazarbeg ile karısı
Maro ve Kafkasyalı diğer öğrenciler tarafından 1886
yılında İsviçre'de kurulmuş ve komitenin düşüncelerini
yaymak için de, yine Hınçak isminde bir gazete
çıkarılmıştır. Bu komitenin başında ve üyeleri arasında
çoğunluğu yine Rus uyruklu Ermeniler bulunmaktadır. Bu komite, kendisine
çalışma bölgesi olarak Doğu Anadolu'yu seçmişti; bir zaman sonra komite
merkezi, İsviçre'den Londra'ya götürülmüştür.
Hınçak Komitesinin programı, Sosyalist, Marksist ve Merkeziyetçidir; Karl
Marks'ın ilkeleri, temel olarak benimsenmiştir. Bu komite üyeleri, kendilerine
sosyal demokrat dedikleri halde, siyasal programları tamamen bir komünist
manifesto
niteliği
taşımaktadır.
Bu
haliyle
çelişkiler
yumağıdır.
Komite, 1890 yılında merkezi İstanbul'da olmak üzere Osmanlı ülkesinin diğer
vilayetlerinde de şubeler açmış ve bu suretle, örgütlenerek çalışmalarına
başlamıştır. Bu komitenin ana politik amacı, Türkiye'deki Ermenileri Türklerden;
İran Ermenilerini İranlılardan ve Rusya Ermenilerini de Ruslardan kurtarmak;
sonra da, bütün bu memleketlerdeki kapitalistleri temizlemektir.
PROGRAMI
"İşçi ve üretici sınıf, insanlığın büyük bir çoğunluğunu kapsar. Bu sınıfın
sermaye sahibi, zengin ve egemen bir azınlık tarafından sömürülmesinden
kurtarılması, üreticinin bütün üretim kuvvet ve araçlarına, toprağa, fabrikalar,
madenlere, ulaştırma vasıtalarına sahip olmasıyla gerçekleşir. Üretici sınıfın
bağımsızlığı, bütün insanlığın kurtarılması, genel ve
ekonomik ferahlık demektir. Bu amaca ulaşabilmek ve
onu
fiilen
uygulayabilmek
için,
bütün
uygar
memleketlerdeki üretici sınıf, kendine özgü bir şekilde
örgütlenmeli ve emrindeki genel politik olanakları
harekete geçirerek, bütün ülkelerle birlikte komünist
ihtilalini yapmalıdır. Bu sayede diğer sınıflar ortadan
kalkar ve üretici sınıf, sosyalist bir düzen kurar. Bu
kuruluşta halk, kendi kanunlarını kendisi yapar ve kudretini gösterir.
(...)
Bugünkü durumda Ermeniler, mutlakiyet idaresine bağlı sınıfların yönetiminde
bulunuyorlar. Bunların yönetim, vergi ve maliye sistemleri, kendileri için yıkıcıdır.
Onların çevresinde bir taraftan üretim kapitalist şekilleri uygulanırken diğer
yönden devamlı olarak eski ekonomi ve yönetim şekilleri yok olmaktadır."
Bütün bu koşullar etkisiyle Ermeni sosyalist demokratları ve bütün Ermeniler için
genel ve bütünü kapsayacak bir sosyalizm düzeninin sağlanması, uzak bir amaç
olarak kabul edilmekte ve bu nedenle bütün eğilim ve uğraşılar, yakın bir hedef
seçilmesini gerektirmektedir. İşte bu yakın hedef, sosyal demokrat Ermeni İhlalci
Hınçak Partisi'ni oluşturmuştur. Bu yakın hedefler şunlardır:
a.
b.
c.
d.
e.
f.
İhtilal çıkarmak
Mutlakiyet yönetiminin egemen sınıflarını yok etmek
Ermenileri kölelikten kurtarmak
Politik işlere karışmak için Ermenilere güç vermek
Ekonomik ve kültürel ilerlemelerine etki yapan engelleri kaldırmak
İşçi sınıfının istek ve eğilimlerini açıkça söyleyecekleri ortamı
hazırlamak
g. Ağır çalışma koşullarını düzeltmek
h. Kendilerine özel siyasi bir varlık halinde örgütlenmeleri için sınıf
hakkında bilgi sağlamak
i. Halkın çalışmalarını kolaylaştırmak ve onların uzak hedeflere
doğru ilerlemesine yardım etmek.
Bütün bu düşüncelere uygun olarak Hınçak Komitesinin yakın hedefi, mutlakiyet
yönetimlerini, sınıflarını yıkmak için çalışmak ve bunları demokrat, meşruti
rejimlerle değiştirmektir. Bunun da ana koşulları şunlardır:
a. Halkın temsili için, her kesim doğrudan doğruya oylarını kullanmak
suretiyle yapılacak seçimle bir teşrii (kanun yapıcı) meclis
kurulmalı. Bu meclis, memleketin politik ekonomik ve bütün
işlerini ve kanunlarını inceleyerek bunlar hakkında karar verme
yetkisine sahip olmalı.
b. Vilayetlere geniş bir muhtariyet verilmeli.
c. Halk için tam bir hürriyet sağlanmalı
d. Halk, hükümet memurlarını, kamu hizmetlerinde çalışan bütün
şahısları, güvenlik memurlarını, eğitim ve adalet işlerinde çalışan
memurlarını seçebilmeli.
e. Milliyet ve sınıf farkı gözetmeden her reşit vatandaş gerek
vilayetler ve gerek muhtar idareler için temsilci seçilmeye yetkili
olmalı.
f. Bütün vatandaşlar kanun önünde, milliyet ve din farkı
gözetilmeksizin eşit olmalı.
g. Basın, söz, vicdan, toplanma, dernek kurma ve seçim mücadelesi
için tam serbestlik verilmeli.
h. Her vatandaşın şahsı ve evi, saldırılara karşı korunmuş olmalı.
i. Kiliseler, hükümetten ayrılmalı; bütün dini kuruluşlar, yalnız
kendilerinden
olan
ve
buralara
devam
eden
şahısların
yardımlarıyla varlıklarını korumalı.
j. Bütün halk, askerliğini barışta milis örgütleri şeklinde yapmalıdır.
k. Laik ve zorunlu bir eğitim düzeni uygulanmalı; hükümet, fakirlere
yardım etmelidir.
Halkın ekonomik durumunun ıslahıyla ilgili olduğu için, yukarıda sözü edilen siyasi
hakları elde ederek o ilkelere dayanmak suretiyle aşağıdaki koşulların yerine
getirilmesi gereklidir:
a. Mevcut vergi sistemi kaldırılmalı, yerine belirli bir güç ve ödeme
kabiliyetine göre ileri bir vergi sistemi konulmalı.
b. Vasıtalı vergiler, tamamen kaldırılmalı.
c. Köylüler, her türlü borçlardan kurtarılmalı.
d. Halkın veya hükümetin yardımlarıyla ziraat makineleri sağlanmalı
bunların kullanılması öğretilmeli ve bunlar halka verilmeli.
e. Halk içinde ziraat ortaklıkları kurulmalı, bu ortaklığın amacı, ziraat
ürünlerinin satışı, tohum, hububat ve benzeri gibi şeylerin satın
alınması ve yönetimi olmalı.
f. Her cins ulaştırma ve temas için araç sağlanmalı
g. Hükümet, çalışanların sömürülmesini önlemek için yardım etmeli
ve bunları korumak için kanunlar çıkarmalı.
Ermenilerin çoğunluğunun bulunduğu Türkiye Ermenileri ve onların yaşadıkları
yerler, vatanımızın en geniş topraklarıdır. Ermeni çoğunluğunun davası, Berlin
Antlaşması'nın 61. Maddesi ve diğer uluslar arası koşulların gücüyle, bir hak
durumuna gelmiş ve Avrupalı büyük devletler tarafından da tanınmıştır.
Osmanlı imparatorluğunun siyasi, ekonomik ve mali düzensizliği, düşüşü, iflas
etmiş durumu, iç karışıklıkları ve zelzeleye uğramış hali, Osmanlı hükümetinin yok
olmasını zaruri ve kesin kılmış, diğer Avrupalı devletlerin etkileri de buna yardım
etmiştir. Avrupa'daki Osmanlı topraklarının bir kısmının da sistemli bir şekilde
parçalanarak diğer devletlerin eline geçmesinden ötürü aşağıdaki hususların
sağlanması, tarihi bir lüzum ve zaruret halini almıştır:
a. Ermeni komitecileri, bugün uğraşlarını Ermenilerin davasını
savunmak ve sonuçlandırmak için yakın amaca göre harcayacaktır.
b. Bu duruma göre ihtilalin uğraşı sahası, Türkiye'de yaşayan
Ermenilerin bölgesi olacaktır.
c. Ermenilerin geleceklerini Osmanlı Devleti'nin kaderinden ayırmak
gerekeceğinden, Ermenilerin en yakın amacının ilk koşulu Ermeni
bağımsızlığıdır.
Ermenileri yakın amaca ulaştırmanın çaresi, bir ihtilalle yani zorla Türkiye'deki
Ermeni bölgelerindeki genel kuruluşu alt üst etmek, değiştirmek; genel isyanla,
Türk hükümetine karşı savaş açmaktır. Bu uğraşların vasıtaları:
a. Matbuat, kitap ve konuşmalarla halk arasında ve özellikle işçiler
içinde propaganda yapak; Hınçak Partisi'nin ihtilal fikirlerini
yaymak, halk arasında ihtilalci örgütler kurmak ve isyan çıkarmak.
b. Türk istibdat elemanlarını, hafiyeleri, muhbirleri, hainleri ve ihanet
edenleri cezalandırmak; terörü, ihtilal örgütlerinin savunması için
bir vasıta ve halkı ezenlerin ve alçakların uğraşılarına karşı
koruyucu olarak kullanmak.
c. Hükümet askerlerinin veya aşiretlerin saldırılarına karşı halkı
korumak için, elde silahlı hazır bir kuvvet bulundurmak; akıncı
alayları kurmak. Bu alaylar, yapılacak bir genel isyanda öncülük
görevini yapacaklar.
d. Birbirine bağlı, tam bir birlik ve beraberlik içinde ortak hedefe
yürüyen, aynı taktiği uygulayan, bir merkezden sevk ve idare
edilen düzenli ve birçok gruplardan oluşan genel ihtilal örgütü
kurulmalıdır. Türkiye'deki örgütlerin bütün güç ve yetkileri, Hınçak
Komitesi'nin teşkilat ve uğraşlılarını gösteren bir tüzükle tespit
edilmiştir.
e. Düzenlenen bir isyanı uygulamak için olaylar yaratmak.
f. Herhangi bir devletin Türkiye'ye karşı savaşa girmesi, genel bir
isyanın başarıya ulaşması için en uygun bir zamandır.
g. Ermeniler ile kaderleri bir olan ve aynı bölgede yaşayan diğer
azınlıkları kendi tarafımıza çekmek, onlarla birlikte müşterek
düşmanımız olan Türk Hükümeti'ne karşı savaşmak. Hınçak
Komitesi'nin en büyük amacı, Doğu Anadolu'daki bütün diğer
azınlıklarla birlikte, Osmanlı devletinin esaretinden kurtularak
İsviçre'de olduğu gibi bir federasyon kurmaktır.
Bir siyasi programa göre çalışan Hınçak Komitesi, özellikle işçi sınıfına çok
uygun gelen Marksizm propagandası yapmıştır. Karışıklıklar çıkarmak ve ihtilal
yapmak için, gençler, dini liderler, avantürler ve işsizler, komiteye girmeye ve
buralarda çalışmaya can atmışlar; Komite yöneticileri de, sınıf esası üzerine
çalışarak
bir
Ermeni
Proleteryasını
yaratmak
istemişlerdir.
Komitenin bu çalışmaları, Türkiye''eki yaşama koşullarına göre, bir sosyalizm
propagandasından öteye geçememiştir. Hınçak Komitesi'nin düzenlediği
ayaklanmalara, birçoğu dış memleketlerden ve özellikle Rusya'dan gelmiş ve bu
gibi
işlere
yatkın
kimseler
de
girmişlerdir.
Ermenilerin eyleme geçmeleri, memlekete çok ağır ve giderilmesi olanaksız
kanlı olaylara etken olmuştur. Hınçak komitesinin örgütlerini kurmak için
Cenevre''en Tiflisli Şimavon, İran'dan S. Danielyan, Trabzon'dan Rus uyruklu
Rupen Hanazat, Batum'dan H. Megavoryan geldiler. Uzun süren tartışmalardan
sonra, İstanbul Hınçak Komitesi Merkezi kurulmuştur. Bu örgüte, İstanbul'da
1890 yılından evvel kurulmuş olan diğer ihtilalci örgütler de katılmışlardır.
Görülüyor ki, Türkiye'deki Ermenilerin alın yazısı, birçok Rus Ermenisinin eline
bırakılmıştır. Bu arada komiteye girmeyenler ve para yardımı yapmayanlar, baskı
altında tutulmaya veya öldürülmeye başlanmışlardır. Örgütler, büyük bir hızla
Anadolu'daki vilayetlere de yayılmışlardır.
FAALİYETLERİ
Hınçak Derneği'nin ana tüzüğü ve programı, 1909 yılında İstanbul'da
basılmıştır. Bu tüzük, dernekler kanunu gereğince İçişleri Bakanlığı'na verilmiş ve
gerekli işlemler yapılarak İstanbul Valiliği'nin 8 Şubat 1909 gün ve 90 sayılı onay
belgesini almıştır. Tüzük beş kısımdan oluşmaktadır.
Ermeni Hınçak Komitesi'nin ele geçen faaliyetleriyle ilgili olarak 1910, 1911, 1912
ve 1913 yıllarına ait karar defterinde şu kararların alındığı yazılıdır:
a.
b.
c.
d.
e.
f.
Silah, cephane ve patlayıcı madde sağlanmasına çalışılması.
Silah eğitimi yapılması (Marufyan, Yavruyan, Candan tarafından).
Propagandalara hız verilmesi.
Taşnak Komitesi ile ilişki kurulması.
İttihatçılarla ilişki kurulması.
Van'da çeteler kurulması ve yönetilmesi. (Bu çeteler şunlardır:
Orsfan, Cang, Goçnak, Juraçak, Pencak, Badami, Tejohenk, Maro ve
Paros)
Hınçak Komitesi 24 Temmuz 1914 tarihinde, Türkiye'de Üçüncü Kongresini
yapmıştır. 51 şubeden gönderilen 28 delegeyle Cangülyan'ın başkanlığı ve
Tancutyan'ın
sekreterliğinde
açılan
kongrede
şu
karar
alınmıştır:
"Amaç ve çalışmalarımızın gerektirdiği büyük sorumluluk ve ondan
doğacak tehlikeler göz önünde tutularak, uygar insanlar olduğumuzu
göstermek için maceralardan ve düşüncesizce yapılacak hareketlerden
kaçınılmalı,
iyice
düşünülmüş
dengeli
tesirler
ve
vasıtaların
amaçlarımızda ve hareketlerimizde başarı sağlamak için tek çare olduğu
göz
önünde
tutulmalıdır."
Bunun üzerine Hınçak komitecileri, 1896 yılında Türkiye'den uzaklaşmaya
başlamışlardır. Bu komitenin üyeleri arasında anlaşmazlık çıkmış ve ikiye
bölünmüşlerdir. Bir kısmı asıl Hınçaklar (Nazarbeg taraftarları), diğer kısmı
reforme Hınçaklar (Veragazmiyal Hınçak) adını almışlardır. Bu ikinci grup, Arpiyar
Arpiaryan
adında
bir
şahıs
tarafından
yönetilmeye
başlanmıştır.
Her iki komite de, bir prensip ve programa göre değil, yöneticilerin görüş ve
davranışlarına göre hareket etmişler, şahsi çıkarlarını ön planda tutmuş ve bunu
savunmuşlardır. Aralarındaki bu anlaşmazlık, sokak kavgalarına dönüşmüş,
bazıları
dövülmüş,
bir
kısmı
da
öldürülmüştür.
Hınçakların Marksist olduğunu anlayan Ermeni halkı ise komitacıların görüşlerini
kabul etmemiştir. Mücadeleler 1902 yılında iyice artmış, her iki tarafa bağlı birçok
komitacı, İngiltere'de, Rusya'da, Mısır'da, Bulgaristan'da, Kafkasya'da ve İran'da
sokak
ortasında
öldürülmüşlerdir.
Van İsyanı'ndan sonra bazı küçük çeteler, Hınçak ismini taşımışlarsa da artık
yeterli bir güçten yoksun kalmışlardır. Hınçak Komitesinin dağılmasında, bazı
Hınçak liderlerinin Rusların gizli amaçlarını anlayarak tuttukları hatalı yoldan
ayrılmaları
da
başlıca
etkenlerden
biri
olmuştur.
KAYNAK:
Sakarya, Em. Tümg. İhsan; Belgelerle Ermeni Sorunu, Genelkurmay ATASE Yayınları, Genelkurmay
Basımevi, Ankara 1984, 2. Baskı, s. 76-87
TAŞNAK
•
•
•
•
•
•
Örgüt Yapısı
Amacı ve Hedefleri
Stratejileri, Tutum ve Davranışları
Viyana ve Münih Kongreleri
Destek ve İlişkileri
Politik Gelişmeleri
• Yayın Organları
"Ermeni Devrimci Federasyonu" olarak da anılan
Taşnak
Komitesi,
Ermeni
sorununun
ortaya
çıkmasında önemli roller oynamıştır. Komitanın
faaliyetleri, komünistlerin "Ermeni Cumhuriyetini" ele
geçirmelerinden sonra ABD, Lübnan, İran, Fransa ve
Yunanistan da "sürgündeki parti" şeklinde devam
etmiştir.
Günümüze
kadar
çeşitli
eylemlerle
faaliyetlerini devam ettiren Taşnak komitesini, çeşitli
terör tim ve grupları oluşturdu.
1. Örgüt Yapısı
a. Büro - Örgütün en üst organıdır. Örgüt yönetimi "Büro"nun
kararları doğrultusunda gerçekleşir. Büro, görünüşte
kollektif liderlik şeklindedir. Kaliforniya'dan, Fransa'dan,
İran'dan birer, Lübnan'dan beş üyeden oluşur. Üyeler kendi
aralarından birini başkan seçerler. Lübnan iç savaşına kadar
Büro, Lübnan'daydı. İç savaş sonunda sırasıyla ABD,
Yunanistan ve Fransa'ya taşındı. Bugün tekrar ABD'de
olduğu sanılmaktadır. "Büro" üyeleri, yönetim esasları,
kararları gizlidir. 1985 yılına kadar, İran doğumlu,
Yunanistan'da yaşayan, Hrair Marukiyan'ın Büronun başkanı
olduğu
bildirilmektedir.
b. Merkez Komitesi - Örgütün üst yönetim organıdır. Büro
ile yerel gruplar ve örgütler arasındaki bağı teşkil eder.
Ermenilerin nüfus bakımından önemli oldukları yerlerde
kurulur. Lübnan ve Fransa'da birer "Merkez Komitesi"
olmasına karşılık, ABD'de "Batı Kesimi Merkez Komitesi",
"Doğu Kesimi Merkez Komitesi" adı altında iki komite vardır.
Pramide benzeyen bu yapının altında yerel örgütler, organlar
yer alır. Bunlar, çeşitli "Ermeni temalarını" taşıyan isimlerle
anılırlar. Başlıcaları, "Ermeni Gençlik Federasyonu", "Gençlik
Örgütü", "Erkek ve Kız Öğrenciler İzci Örgütü" ve "Spor ve
Kültür
Örgütleri"
gibi
adlarla
kurulmuşlardır.
c. Merkez Komitesi'ne veya Merkez Komitelerine ayrıca
propaganda ve yayın; Hukuk; Mali; Askeri; Eğitim ve
"Ermeni göçünü denetleme komitesi" adı altında çeşitli
hizmet bölümleri bağlıdır. Bunlar daha çok bilgi ve teknik
hizmet birimleridir: "Ermeni Devrimci - İhtilâlci -
Federasyonu" adı, propaganda etkinlik sağlamak ve özellikle
Batı kamuoyunda tepki yaratmamak amacıyla değiştirilmek
istenmiş ve Taşnakların siyasi kolu şeklinde "Ermeni Ulusal
Komitesi" adını almıştır. Çeşitli propaganda uygulamalarında
sanki farklı kuruluşlarmış gibi iki isim de kullanılmaya
çalışılmaktadır.
2. Amacı ve Hedefleri
Taşnak, komünist olmayan bir Ermenistan
kurulmasını ve Türkiye'nin Ermenilere karşı
işlendiği iddia edilen suçlara karşı tazminat
ödemesinin sağlanmasını amaçlamaktadır.
Taşnak yayın organlarında bu amaç, şu
şekilde dile getirilmektedir: "Sevr
anlaşması üzerinde durmaya devam
edeceğiz. Bu anlaşma davamızın
kilometre taşlarından biridir..."
Taşnak'ın nihai amacı ise, "Dört T" şeklinde
özetlenebilir: Terör yoluyla soykırım
iddialarının tanıtımının yapılması, iddiaların Türkiye tarafından tanınması,
Türkiye'nin tazminat ödemesi ve Türklerin işgali altında bulunduğu iddia
edilen toprakların Ermenilere iade edilmesi.
3. Stratejileri, Tutum ve Davranışları
Stratejisini görüntüde, "barışçı yollarla amaçlarının gerçekleştirmesi"
şeklinde ortaya koyan Taşnak, uzun yıllar öncesine dayanan faaliyetleriyle
tam bir terör örgütü gibi hareket ettiğini ortaya koymuştur.
Netikim, "Ermeni Soy Kırımı Adalet Komandoları" adlı terör grubu Taşnak
tarafından kurulmuş, örgütün adı daha sonraları "Ermeni Devrimci
Ordusu"na şeklinde değiştirilmiştir. Bu grubun bütün cinayetleri ve
bombalama olayları Taşnak tarafından planlanmıştır. Ancak Taşnak'ın terör
örgütü ASALA'dan farklı bir yanı vardır: ASALA terör eylemlerinde Türk
veya başka ülkelerin vatandaşları arasında ayrım gözetmezken; Taşnak ve
ona bağlı terör grupları, hedef olarak yalnız Türkleri, Türk vatandaşlarını,
Türk temsilcilerini seçmişlerdir.
1982 yılında Los Angeles'teki Türk Başkonsolosunu öldürdükten sonra
"Adalet Komandoları"nın yaptıkları "Tek amacımız Türk diplomatları ve
Türk kurumlarıdır" açıklaması, bunun en açık kanıtıdır. "Ermeni Devrimci
Ordusu"nun 1983 yılında Lizbon'daki Türkiye Büyükelçiliğine yaptığı
saldırıda da aynı beyan tekrarlanmıştır.
XIX yüzyıl sonları ve XX. Yüzyıl başlarında Taşnaklar, daha çok Batı yanlısı
davranmış ve Batı kamuoyunu etkilemeye çalışmışlardır. Hınçaklar ise
Rusya'ya yönelmişlerdir.
1982 ve 1983 yıllarındaki elçilik saldırılarının ardından Taşnak Ermeni
örgütünün stratejisi şu şekilde açıklanmıştır:
"Bir kurtuluş hareketinin nihai amacına erişmesi için iki aşama vardır:
Birincisi destek üsleri sağlamaktır. Buna "İç
propaganda" denilir. İkinci aşama ise, dışarıda
tanınma yani dünyanın beğenisini kazanmadır. En
azından dünya kamuoyunun davaya eğilmesi sağlanmalıdır. Bu ise, bir
başka değimle gösteri eylemleri dönemidir..."
Taşnak'ın nitelikleri, Taşnak Partisi tarihçisi Varanciyan tarafından şöyle
açıklanmaktadır:
"Belki de hiçbir ihtilâlci parti, hatta Rusların Nazodovoletz ve İtalyanların
Çarbonarileri bile -ki bunlar terörist eylemlerde zengin deneyimlere
sahiptirler ve hiçbir şeyden çekinmezlerdi- Taşnak partisi kadar çılgın
türde terörist yetiştirememiştir. Yüzlerce silahşör, bomba ve hançerle
intikam için yola çıkmış kişi yaratmıştır..."
4. Viyana ve Münih Kongreleri
27 Aralık 1981 tarihinde Viyana'da yapılan 22. Taşnak Kongresi'nde özetle şu
kararlar alınmıştır:
•
•
•
•
Partinin amacı, birleşik ve özgür bir Ermenistan'ın kurulmasıdır.
Diğer Ermeni kuruluşları, siyasi komite aracılığıyla baskı yapılarak
Taşnak saflarına çekilmelidir.
Batılı ülkelerle tam bir yakınlık kurulmalıdır.
Sovyet Ermenistan'ı ile yakın ilişkilere girilmeli ve Ermeni göçü
durdurulmalıdır.
1984 yılı sonunda 15 ülkeden gelen parti temsilcileriyle Münih'te yapılan kongrede
ise şu kararlar alınmıştır:
•
•
Ermeni davasının tanıtılması için yeni kampanyalar başlatılmalıdır.
Ermeni davasına siyasi çözüm sağlayacak, çeşitli barışçı ve yasal
yallar denenmelidir. Örnek olarak (A.B.D.Ieri kongresinde ve
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonunda girişimlerde
bulunularak) Ermeni soykırımınının tanınması sağlanmalıdır.
Bu toplantı sonunda yayınlanan açıklamada ise şöyle denilmiştir:
"Ermeni halklarının meşru haklarını, Türkiye'nin soy kırımını tanımasıyla
sağlanmalı, insani ekonomik ve kültürel kayıpların tazmini ve binlerce
yıllık Ermeni vatanının yeniden kurulmasını savunmaya devam
edeceğiz..."
Her iki kongre kararları da, Taşnak'ın propaganda araçları olarak kullandığı
temaları belirlemesi bakımından önemlidir.
5. Destek ve İlişkileri
Taşnak, desteğini daha ziyade ABD'den ve Avrupa devletlerinden almaktadır,
ilişkileri ise mümkün olduğu kadar diğer terör örgütleriyle temas etmemek
şeklinde bir esasa bağlanmıştır. Adı geçen devletlerin çeşitli teşkilâtlarıyla ilişkileri vardır. Kilise ve Kiliseler Birliği ile "Ermeni lobileri" ve "Araştırma merkezleri"
başlıca destek kaynaklarını teşkil etmektedir.
6. Politik Gelişmeleri
1970 'lere kadar, Taşnak Ermeni terör örgütünde belirlenen ve uygulanan
politikalarda esas "Sovyet Ermenistan'ının kurtuluşu ve bağımsızlığı" olmuştur. Bu
sebeple, Sovyetler Birliği'ne karşı olan düşmanlıklar öncelik kazanmış, Sovyet
Ermenistan'ını tutan veya Sovyet Ermenistan'ını destekleyenlere karşı acımasız bir
mücadele verilmiştir. New York'taki Holy Cross Ermeni Kilisesi'nin
Başpiskoposunun Noel âyini sırasında bir Taşnak fedaisi tarafından öldürülmesinin
nedeni, onun Sovyet Ermenistan'daki durumu onaylamasıdır.
1970 'lerden sonra, Ermeni Cumhuriyeti lider ve kadrolarının ölüm ve diğer
sebeplerle ortadan kalkması ve dağılması, Taşnak'ın politikalarında önemli
değişikliklere sebep olmuştur. Artık, düşmanlık Türkiye'ye ve Türklere yönelmiştir.
Nitekim, 1972 de Taşnakların kurduğu ve teşkilâtlandırdıkları "Ermeni Soy Kırımı
Adaleti Komandoları" terör grubu da bu politika gereği harekete geçirilmiştir.
Taşnak'ın propaganda organı olan Aztag Şapatoryag gazetesi, "Günümüzde
kurtuluş mücadelelerinin de son umut ve çıkış yolu olarak terörizmdir"
diyerek yeni dönemin metodunu açıklamıştır.
Ancak, Türkiye'nin Lizbon Büyükelçiliği'ne yönelik baskın, Taşnak'a itibar
kazandırmadı. Bu olaydan sonra, "Ermeni Soykırımı Adaleti Komandoları" isimli
örgütün ismi "Ermeni Devrimci Ordusu" olarak değiştirildiyse de Taşnak için
kurtarıcı olmamıştır. Özellikle 1984 tarihinde Taşnak canilerinden Sasunyan'ın
tutuklanıp, mahkûm edilmesi Taşnak politikasına önemli bir darbe vurmuştur. Bu
süreçte Taşnak, Amerika'da doğan Ermenilerin desteğini yitirmiş; nitekim,
"Armenian Reporter" gazetesi, Taşnak partisinin Lübnanlı, dışardan gelen
Ermenilerin eline geçtiğini, terörizmi desteklemeyen büyük çoğunluk karşısında
âciz kaldığını yazmıştır.
Terörist kolun zayıflaması, Taşnaklar arasında ve özellikle "Büro" ve "Merkez
Komiteleri" üst yönetimleri arasındaki çatışmaları artırmıştır. Örgütün üst
yönetimi ikiye ayrılmıştır. "Büro"nun güçlü adamları, Lübnan Merkez Komitesinin
temsilcileri ve önde gelen yöneticileri, Lübnan'da, öldürülmüşler veya
kaybolmuşlardır. 1985 yılının sonlarına doğru artık bir Taşnak bütünlüğünden söz
edilemez olmuştur.
Taşnak'ın bu duruma gelmesinde dışardan iki büyük etken rol oynamıştır.
Bunlardan birincisi Taşnak yöneticilerinin bazı devletlerin gizli servisleriyle
ilişkilerinin açıklanması ve bu servislerin Ermeni kiliselerin bir elde toplama
çabalarının ortaya çıkmasıdır. İkincisi ise ASALA - Taşnak mücadelesidir. ASALA,
Taşnak yöneticileri için "Ermenilerin kanını emen ve kurutan parazitler" ifadesini
kullanmıştır.
7. Yayın Organları
Ermeni komiteleri ve terör örgütleri içerisinde propaganda konusunda büyük
deneyimleri ve o nispette destekleri bulunan Taşnak, çeşitli süreli, süresiz
yayınlar, satın alınan radyo programları, özel radyolar TV ve video filmleri gibi
haberleşme ve yayın araçlarıyla sürekli olarak amaçlarını, hareketlerini,
politikalarını dünya kamuoyuna duyurmak imkânını elde etmişlerdir. Birçok devlet
bu bakımdan Taşnaklara özel destekler sağlamış ve ilgi göstermiştir.
Taşnak yayın organları içerisinde en önemlileri ABD'de Ermenice yayınlanan
"Hayrenik" ve "Asbarez" ile İngilizce yayınlanan "Armenian Weeky"dir.
Bu örgütün, katılanların kısıtlı sayılarına rağmen, Paris, Bükreş, Erivan, Münih gibi
yerlerde 22 dünya konferansı düzenlemesi önemli bir propaganda, yayma ve
yayılma olayıdır.
KAYNAK:
Uras, Esat; Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, İstanbul 1987, s. 432-442
ŞEHİT DİPLOMATLAR
Tarih
Şehir / Görev
27.01.1973 Santa Barbara / Başkonsolos
Konsolos
Adı-Soyadı
Mehmet BAYDAR
Bahadır DEMİR
22.10.1975 Viyana / Wien / Büyükelçi
Daniş TUNALIGİL
24.10.1975 Paris / Büyükelçi
İsmail EREZ
Şoför
Talip YENER
16.02.1976 Beyrut / Başkatip
Oktar CİRİT
09.06.1977 Vatican City / Büyükelçi
Taha CARIM
02.06.1978 Madrid / Büyükelçi / Elçi
Necla KUNERALP
Em.Büyükelçi / Retired
Ambassador
Beşir BALCIOĞLU
12.10.1979 Lahey / Büyükelçi Oğlu /
Ambassador's Son
Ahmet BENLER
22.12.1979 Paris / Turizm Müşaviri /
Tourism Counsellor
Yılmaz ÇOLPAN
31.07.1980 Atina / Athens İdari Ataşe
Galip ÖZMEN
Athens / İdari Ataşe Kızı
17.12.1980 Sydney / Başkonsolos
Güvenlik Ataşesi
04.03.1981 Paris / Çalışma Ataşesi
Din Görevlisi
Neslihan ÖZMEN
Şarık ARIYAK
Engin SEVER
Reşat MORALI
Tecelli ARI
09.06.1981 Cenevre/ Sözleşmeli Sek.
M. Savaş YERGÜZ
24.09.1981 Paris/ Güvenlik Ataşesi
Cemal ÖZEN
28.01.1982 Los Angeles / Başkonsolos
Kemal ARIKAN
08.04.1982 Ottava / Ottawa / Ticaret
Müşaviri / Counsellor for
Commercial Affairs
Kani GÜNGÖR
04.05.1982 Boston / Fahri Başkonsolos /
Honorary Consul General
Orhan GÜNDÜZ
07.06.1982 Lizbon / Lisbon / İdari Ataşe/
Administrative Officer
Erkut AKBAY
27.08.1982 Ottawa / Askeri Ataşe Albay / Atilla ALTIKAT
Military
09.09.1982 Burgaz / İdari Ataşe /
Bora SÜELKAN
08.01.1983 Lisbon / İdari Ataşe Eşi /
Nadide AKBAY
Nadide AKBAY,Administrative
Officer's Wife eşi merhum
Erkut AKBAY'ın yaşamını
yitirdiği 07.06.1982 tarihli
saldırıda yaralanmış ve
08.01.1983 tarihinde
yaşamını yitirmiştir.
09.03.1983 Belgrad / Büyükelçi /
Ambassador
Galip BALKAR
14.07.1983 BrükseI / Brussels / İdari
Ataşe / Administrative
Attache
Dursun AKSOY
27.07.1983 Lisbon / Müsteşar Elçi / Wife
of the Counsellor
Cahide
MIHÇIOĞLU
28.04.1984 Tahran / Sözleş.Sek. Elçi /
Wife of Secre.
Işık YÖNDER
20.06.1984 Viyana / Çalışma Ataşesi
Erdoğan ÖZEN
19.11.1984 Viyana / Uluslararası Memur
Evner ERGUN
07.10.1991 Atina / Basın Ataşesi
Çetin GÖRGÜ
11.12.1993 Bağdat / İdari Ataşe
Çağlar YÜCEL
Yukarıda ismi geçen şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Bu vesileyle ermeni
katliamlarını da irdelemek istersek, bunları aşağıdaki birkaç başlıkta toplayabiliriz
ERMENİ KATLİAMLARI
Ermenilere sırasıyla, Anadolu'da; "Kara Haç", "Armenakan" ve "Vatan
Koruyucuları",
Cenevre'de;
"Hınçak",
Tiflis'te;
"Taşnak"
komiteleri
kurdurulmuştur. Bu komitelere hedef olarak Doğu Anadolu toprakları, amaç
olarak ise Osmanlı Ermenileri'nin birliği gösterilmiştir.
Bu amaçla kışkırtılan Ermeni komiteleri, ilk olarak 1890
Erzurum isyanını gerçekleştirmiş, ardından da Kumkapı
gösterisi, Kayseri, Yozgat, Çorum ve Merzifon olayları,
Sasun isyanı, Bab-ı Ali gösterisi, Zeytun ve Van isyanı,
Osmanlı Bankası'nın işgali, Sultan Abdülhamit'e suikast
teşebbüsü
ve
1909
Adana
isyan
isyanlarını
çıkartmışlardır.
Bu isyanlar sırasında, 1914'de Zeytun'da 100, 1915 Van olaylarında 3000 ve
1914
-1915 Muş olaylarında
20.000 Türk, Ermeni mezalimi sonucu hayatlarını kaybetmiştir. Ermeni isyan ve
katliamları sırasında katledilen Türklerin sayısı belgelere göre
517.955'dir. Olay tarihi ve yeri belli olup da sayı tespiti yapılamayanlarla
birlikte bu rakam 2 milyona ulaşmaktadır.
Ermeniler, Türk halkına en büyük zararı, Birinci Dünya
Savaşı sırasında giriştikleri katliamlarla vermiştir. Bu
dönemde Ermeniler, Ruslar hesabına casusluk yapmış,
seferberlik gereği yapılan askere alma çağrısına
uymaksızın askerden kaçmış, askere gelip silah altına
alınanlar ise silahları ile birlikte Rus ordusu saflarına
geçerek, "vatana ihanet" suçunu topluca işlemişlerdir.
Daha seferberliğin başlangıcında, Türk birliklerine karşı
saldırıya geçen Ermeni çeteleri, Türk köylerine baskınlar
düzenlemek
suretiyle
sivil
halka
büyük
zarar
vermişlerdir. Örneğin Van'ın Zeve köyünün bütün halkı,
kadın, çocuk ve yaşlı demeden, Ermeniler tarafından
öldürülmüştür.
VAN-ERCİŞ-ÇAVUŞOĞLU SAMANLIĞINDA KATLEDİLEN TÜRKLER
Bölgede incelemeler yapmış olan Prof Dr. Metin Özbek, olayı şöyle anlatmaktadır:
"Çavuşoğlu Samanlığı denilen mevkide bir evin temel hafriyatı yapılırken büyük
bir tesadüf eseri bulunan insan iskeletlerini antropolojik açıdan incelemek üzere
teslim alıp Hacettepe Üniversitesi'ndeki laboratuvarımıza götürdüm. Bilindiği gibi,
Antropoloji bilim dalı geliştirdiği bir takım teknik ve yöntemlerle insan
iskeletlerinde ölüm yaşını, cinsiyeti, ölüm nedenlerini, hastalıkları ve daha birçok
bilgileri elde etme imkânı vermektedir. Ayrıca kafataslarından hareketle ırk tayini
de
yapılmaktadır.
İncelemeye aldığım iskelet kalıntılarında baş ve gövde kemikleri arasında
eşleştirmeye gitmek mümkün olmadı. Bu nedenle, birey sayısını sadece
kafataslarına göre yaptık ve her kafatasına ayrı bir numara verdik. Daha doğrusu
her
bireyin
ayrı
bir
antropolojik
kimliği
oldu.
Buluntular arasında 5 kadın ve 4 erkek tesbit ettik. Bireylerin öldükleri esnada kaç
yaşında olduklarını gösteren en önemli kriter kalça kemiğindeki "symohysis pubis"
adlı kısımdır. 7 kişide bu bölge korunmuştur. Çavuşoğlu Samanlığı'nda bulunan
iskeletlerin yaş dağılımını aşağıdaki şekilde tesbit ettik:
Kadın (P6) ...............17-18 yaş
Erkek (P7) ...............17-18 yaş
Kadın (P4) ...............18-19 yaş
Kadın (P3) ...............27-30 yaş
Erkek (P2) ...............35-40 yaş
Kadın (P1) ...............39-44 yaş
Erkek (P5) ...............50 yaş (aşağıyukarı)
Çocuk (D1) ..............15 yaş (aşağı yukarı)
Yaş ve cinslerini belirttiğimiz bu iskeletlerin asıl ilginç olan ortak bir yönleri vardı.
O da, hepsinin kafataslarında kesici aletlerin bıraktığı darbe izlerinin bulunmasıdır.
Daha açıkçası işkence ile öldürülmüş olmalarıdır."
I. Kafataslarındaki kesme izleri:
No.1) Kadın: Kafatasında kesici bir cismin yol açtığı iki yarık bulunmaktadır.
Bunlardan birisi sağ parietalde bulunur. Uzunluğu 42 mm'dir. İkincisi yine sağ
parietal üzerinde, başın biraz arkasında olup 36 mm uzunluğundadır. Beyin hedef
alınarak indirilen bu darbeler sonucu olay yerinde öldüğü
anlaşılmaktadır.
No.2) Kadın: (Resim 1) Başında dört kesme izi tesbit
ettik. Birincisi sol parietal üzerinde olup 95 mm
uzunluğundadır. Kesici alet kafatasını yarıp beyne kadar
girmiştir. İkinci yarık her iki parietal üzerinde yer alır.
Başın tepesine indirilen kesici bir cisim (bir balta olabilir)
kafatasını parçalamış, büyük bir olasılıkla beyni de
dağıtmıştır. Böyle bir saldırı bireyin o anda ölmesi için
yeterlidir. Üçüncü darbe yine sol tarafta, parietale isabet
etmiş. Bu yarık birincinin yaklaşık 12 mm arkasındadır.
Açılan yarığın uzunluğu 48 mm, genişliği ise 19 mm'dir. Kesilen kısım bir mekiği
andırmaktadır. Başa indirilen dördüncü darbe ise üçüncüyle aynı doğrultuda ve
onun hemen arkasındadır. Yarığın yarısı oksipital kemik
üzerindedir.
No.3) Erkek: (Resim 2a) Başında en çok kesme izi tesbit
ettiğimiz kişilerden biridir. Birinci darbe sol kulağa isabet
etmiş; kesici alet mastoid çıkıntıyı kökünden koparmış,
oksipitali de hafifçe sıyırmıştır. İkinci darbe sol göze rastlamış
ve proc.frontalis üzerinde derin bir kesme izi bırakmıştır. 75
mm uzunluğundaki üçüncü darbe ise sol parietalde görülür.
Beyne giren kesici alet sol tuber parietal'den sutura lambdoidalis'e kadar uzanan
bir yarığa yol açmıştır (Resim 2b). Darbenin şiddetinden kafatasında çatlaklar
oluşmuştur. Başın tepesine indirilen dördüncü darbe sagital dikişi kesmiştir.
Kesme izi 48 mm uzunluğundadır. Kesici aletin yol açtığı besinci darbe ise yatay
planda olup sağ parietal'i sagital dikişe yakın kısımdan sıyırıp götürmüştür. Kesici
alet, ayrıca sol zygomatike de isabet etmiş, bu bölgede zygomatikle beraber üst
çene kemiğinin bir kısmını da kesmiştir. Birey aynı zamanda ateşe atılıp
yakılmıştır.
No.4) Erkek: (Resim 3) Beyne bir kesici cisimle üç ayrı darbe indirilmiş. İlki sağ
parietale dikey yönde isabet etmiş, uzunluğu 37 mm olan kesme izi, ikincisi sol
parietal ve frontal üzerinde yatay yönde bir yarıktır. Kesme izi 92 mm.
uzunluğundadır. Üçüncü darbe yine sol parietale isabet etmiş, uzunluğu 49 mm,
genişliği ise 21 mm olan bir yarık meydana getirmiştir. Kesici alet tabula
externa'yı sıyırıp götürmüştür. Başa yönelik bu darbeler bireyin derhal ölmesine
yol açmıştır. Bir önceki birey gibi, bu da öldürüldükten sonra yakılmıştır.
No.5) Kadın: (Resim 4) Başında dört kesme izi tesbit ettik.
Birincisi frontal bölgede ve 28 mm uzunluğunda, fazla derin
olmayan bir yarık. İkincisi başın tepesinde, her iki parietal
üzerinde ve 77 mm uzunluğunda, oldukça derin bir yarıktır.
Kadının o anda ölmesi için yeterli darbe. Üçüncü darbe de
ölümcül nitelikte, sağ kulağa isabet etmiş, mastoid kısmı
kökünden kesip götürdüğü gibi alt çene kondilini de kısmen
kesmiş. Dördüncü kesme izi sağ üst çenenin ön alveoler
kısmını ilgilendirmektedir. Kesici cisim burada kemiği kesmekle kalmamış, üst
ikinci küçük azı dişinin tacında tahribata yol açmıştır.
No.6) Erkek: (Resim 5) Başında dört yarık olan erişkin. Birincisi 57 mm
uzunluğunda, 14 mm genişliğinde oldukça derin olup sol parietal üzerindedir. Bu
bölgede kesici alet beyne kadar girmiştir. Yarığın ön kısmında sagital dikiş
tarafından 23 mm uzunluğunda bir kesme izi vardır. İkinci darbe izi sağ parietal
üzerinde ve sagital dikişin ortasındadır. 29 mm uzunluğunda ve 28 mm
genişliğindeki bu kesme izi yatay ve oblik yönlerde iki ayrı yarık tarafından
kesilmiştir. Bunlardan biri 43 mm, diğeri 42 mm uzunluğundadır. Üçüncü darbe
ise sağ parietale isabet etmiş olup, parietal deliğin birkaç mm önünde, oblik bir
yönde uzanır. Dördüncü darbe bir kesici aletten ziyade, sagital dikişe yakın
kısımda bu erkeğin başına sivri bir cisimle vurulmuş, belki de böyle bir aletle
işkence yapılmıştır.
No.7) Erkek: (Resim 6) Kesici bir cisimle tam 5 ayrı darbe almış. İlki sol kulak
bölgesine isabet etmiş; saldırı aleti mastoid çıkıntıyı tümüyle kesip götürmüş.
Hatta zygomatik kemerin kökü de kesilmiş. Sol kulak köküne kesici aletle arka
arkaya iki darbe indirilmiştir. Bu darbeler sonucu kişi anında ölmüştür. İkinci
kesme izi sağ parietalin lambda dikişine yakın kısımdadır. Kısmen yatay planda
olan yarık 41 mm uzunluğundadır. Bu üçüncü kesme izi iki lambda dikişi arasında,
oksipital üzerinde ve 44 mm uzunluğundadır. Beşinci kesme izi de başın
arkasındadır ve 53 mm uzunluğundadır.
No.8) Kadın: 15 yaşlarında ölen bu kız çocuğunun başında üç kesme izi vardır.
İlki sağ parietal üzerinde, 50 mm uzunluğunda ve beyne kadar giren derin bir
yarıktır. İkinci kesme izi ise birinciye dikey konumda ve 20 mm uzunluğundadır.
Üçüncü yarık başın arkasındadır. Bu kız çocuğu öldürüldükten sonra ayrıca
yakılmıştır.
No.9) Kadın: 17-19 yaşlarında ölmüş. Kafatasında korunan kemikler üzerinde
herhangi bir darbe izi yok. Oksipitalin önemli bir kısmı kopmuş ve kaybolmuş.
Ölüm nedeni hakkında bir şey söyleyemiyoruz.
II. İskeletlerde ırk teşhisi:
Kafatasında ölçü, endis ve morfolojik gözlem yoluyla ırk belirlenebilir. Ancak, her
ırk grubu içinde bazı varyasyon durumlarının olduğunu da unutmamalıyız.
Antropometri tekniğinin bize sunduğu bilgilerin ışığında Çavuşoğlu Samanlığı'ndan
çıkarılan iskeletleri inceledik.
Buna göre önemli bir ırksal ölçüt olan kafatası endisini 8 kafatasında hesapladık.
Bulduğumuz değerler 76 ile 89 arasında değişir. O halde, 4 birey mezosefal,
diğerleri ise brakisefal gruba girer. Dolikosefal yapıya hiçbir kafatasında
rastlamadık. Anadolu'da Alpin ırk tipi oldukça yaygın olup bu ırka brakisefal tipler
girdiği gibi, mezosefaller de girmektedir.
Elimizdeki iskeletlerin biri hariç hepsi de Alpin ırkına girer. Anadolu Türklerinin
çoğunlukla bu ırk içinde yer aldığını hatırlatmak gerekir. 17-19 yaşlarındaki genç
bir kadın ise bu gruba girmez; Dinarik ırkın Armenoid adı verilen doğu varyetesine
girer.
Boyları hesaplarken Trotter ve Gleser'e ait regresyon denklemlerini kullandık. 3
kadında 152,9 cm, 159,2 cm ve 168,2 cm değerlerini bulurken; 3 erkekte de
sırasıyla 170,1; 172,4 ve 173,5 cm değerlerini bulduk.
Çavuşoğlu Samanlığı'nda iskeletlerle birlikte ayrıca 1 gömlek düğmesi, kesici bir
yapıya sahip demir parçası ve bir üst çene parçası bulundu. Gülhane Tıp
Akademisi Dişhekimliği Fakültesi'nden Prof.Dr.İlter Uzel'in verdiği bilgiye göre üst
total protez fragmanı sağ arka tarafa aittir. Protez kauçuktan, dişler ise
porselendir. Protez, 1900'lü yılların başında maddi durumu iyi olan kimselerce
kullanılırdı. Protez üzerindeki nikotin lekeleri bir erkeğe ait olduğunu akla
getirmektedir. Bu tip porselen, 1915-1925 yılları arasında kullanılmış olup SSN
(ABD) firmasının ürünleridir. İskeletlerin ait olduğu devir de böylece belirlenmiş
olmaktadır.
III. Uzun kemiklerdeki yaralanma izleri:
Kafataslarında bu kadar çok kesme izine rastlanmış olmasına rağmen, kol, bacak
ya da gövdenin diğer kısımlarında yok denecek kadar az darbe izi bulunmaktadır.
Tabii ki bir kişi öldürülmek isteniyorsa, ilk saldırı noktası baş, dolayısıyla beyindir.
Bir erişkinin sol humerus'unda gövde ortasında ve dış tarafta 3 kesme izi vardır.
Kemik yanma izi gösterir.
Bir kadına ait sağ tibia kemiğinde gövde üzerinde, ön yüzde derin bir kesme izi
yer alır.
Bir erkeğe ait sağ tibia'da alt kısma yakın yerde iç tarafta yine oldukça derin bir
kesme izi saptadık.
IV. Genel sonuç ve değerlendirme:
Çavuşoğlu Samanlığı'nda (Erciş ilçesi) tesadüfen ortaya çıkan ve üzerinde ayrıntılı
antropolojik inceleme yapılan iskeletlerin ait olduğu ve çoğunluğu genç olan
insanlar, bilinçli olarak katledilmiş, bir kısmı da yakılmıştır.
Alpin ırk tipine, özellikle Anadolu söz konusu edildiğine göre, Türklere ait olması
güçlü bir olasılık olan bu bireylerin karşılaştığı bu tüyler ürpertici saldırı ve
işkenceler yörede yaşayan canlı şâhitlerin anlattıklarını da bir bakıma destekler
niteliktedir. Tarih şimdi tersine dönmekte; katledilenlerin Ermeniler değil Türkler
olduğu açıkça ortaya konmuş olmaktadır.
KARS SUBATAN TOPLU MEZAR KAZISI
Bölgede incelemelerde bulunmuş olan Arkeolog Prof.
Dr. Cevat Başaran, olay hakkında şunları yazmaktadır:
"1915-1918 yılları arasında Doğu Anadolu'da meydana
gelen acı olayları gerçek yönleriyle ortaya koymayı
amaçlayan toplu mezar kazılarından birisi de KarsSubatan'da yapıldı. Kars'ın yaklaşık 28 km. doğusunda
Türkiye-Rusya sınırındaki Ani Ören yeri yakınında yer alan Subatan köyündeki
toplu mezarın açımı, "Yakın tarihimizde Kars ve Doğu Anadolu" Sempozyumu'nun
ardından 20.6.1991 günü gerçekleştirildi.
1918'de Ermenilerin bölgeden çekilmesi sırasında
diğer bir çok merkez gibi Ermeni çetelerinin
saldırısına uğrayan Subatan köyü, Ani yolu üzerinde
Büyük ve Küçük Yahni tepelerinin güneyindedir.
Bugün yaklaşık 20-30 hanelik Müslüman nüfusu
barındıran Subatan köyündeki kazı çalışmaları,
olayları yaşayan (görgü tanıklarından 120 yaşındaki
Fâriz Öztürk ile 95 yaşındaki Durağa Öztürk'ün) sözlü
ifadeleri doğrultusunda, köyde belirlenen dört ayrı
toplu mezar yerinden Köseoğulları mahallesindeki
merekte (samanlık) açılan 8x10 m.'lik açmada yürütüldü.
4x5 m.'lik dört ayrı kareye ayrılan alanda ilk çalışmalar A-l açmasında başlatıldı.
Önce geniş yüzeyde sürdürülen kazı daha sonra A-l ve B-l açmalarının iç kesişim
noktasında yoğunlaştırıldı. Üstteki 40 cm.lik dolgu toprağın kaldırılmasından sonra
ilk iskeletlerle karşılaşıldı. Karışık olarak in-situ malzemeyle birlikte ele geçen
iskeletlerin çoğunluğunun 0-1 yaş arası çocuklara ait olduğu izlendi.
A-l açmasında yaklaşık 80 cm. derinlikte ele geçen bir iskelet grubu oldukça ilginç
bir yapı gösteriyordu. Kuzey-Güney doğrultusunda konumlanan bu iskeletler bir
ana ve kız çocuğa ait olmalıydı. Kadın sağ yanı
üzerine düşmüş ve sol koluyla kucağındaki çocuğa
sarılmıştır. Kadının kafatasında belirlenen iki darbe
izi, bunların özellikle kafalarına vurulan olasılıkla
balta ya da
kesici
aletlerle
katledildiğini
gösterir
niteliktedir.
İlk harekette fazla etkili olmayan balta,
ikincisinde kafatasını derinlemesine ikiye
ayırmıştır. Gerek kadın ve gerekse çocuğu
üzerindeki giysilerle gömülmüştür.
A-l açmasının güney köşesinde ele geçen
bir başka iskelet grubunun sadece çok az bir kısmı açılabilmiştir. Bunlardan
anlaşılabildiğince cesetler yine gelişi güzel yatırılmışlardır. Buradaki ilk çalışmalar
sonrasında 12 çocuk ve 3 yetişkin iskeleti ortaya çıkarılmıştır.
Kazı sırasında ele geçen diğer buluntular arasında iç giysisi ve ipekli elbise
parçaları, bir kemere ait madeni toka, iki çift küpe, küçük bir kolyeye ait çok
sayıda renkli boncuk, madeni zincir, giysi düğmeleri, oldukça paslanmış bir bakır
sikke ve yer yer çürümüş ahşap hatıllar bulunmaktaydı. Bu buluntular, Kars
Müzesi'nde açılan Katliâm Bölümü'nde sergilenmeye alındı.
Olayların görgü tanıklarından Fâriz Öztürk ve Durağa Öztürk'ün arşiv belgeleriyle
desteklenen ifadelerine göre, 25 Nisan 1918'de Ermenilerce yapılan katliâm şu
şekilde meydana gelmiştir: Kars ve Sarıkamış'tan geri çekilen Taşnak-Ermeni
çeteleri, o zamanlar Türk, Ermeni ve Rumlar'ın birlikte yaşadığı Subatan köyüne
de saldırırlar. Her yana gelişigüzel ateş açan çeteciler, ele geçirdikleri köylüleri de
bulundukları yerde acımasızca öldürürler.
Arşiv belgelerinden elde edilen fotoğraflara ve kazı sonrası ulaşılan bulgulara göre
kafalarına baltalarla vurularak veya karınlarına süngü sokularak öldürülen kadın
ve çocuklarla yaşlı erkekler sokaklarda bırakılır.
Arşiv belgelerinden elde edilen bilgilere göre Subatan köyünde toplam 570 kişinin
katledildiği ifade edilmiştir. Ermeni çetelerinin çekilmesinin ardından bölge
yeniden Türk askeri birliklerinin eline geçer. Sokaklarda kokmakta ve köpeklerce
yenilmekte olan katledilmiş insan cesetleri, sağ kalanlar ve askerler tarafından
köyün belirli noktalarında toplanarak samanlıklara (merek) doldurulur.
Dönemin imkânsızlıkları ve ölü sayısının çokluğu nedeniyle defin için bir "mezar"
olarak düşünülen samanlıklar "dam çöktürme" yoluyla da bu masum insanlara
birer "toplu mezar" olur.
Subatan'da bulunan üç ayrı mezar yerinden Köseoğulları mahallesindeki saman
damın 180'in üzerinde, Tıptıp sokağında 257'nin üzerinde çocuk ve Köy Camii'nin
güneyindeki merekte 350'nin üzerinde şehidin gömülü olduğu arşiv belgeleri ve
tanık ifadeleriyle belirlenmiştir."
VAN-ZEVE TOPLU MEZAR KAZISI
Bölgede araştırmalar yapmış olan Arkeolog Prof.
Dr. Cevat Başaran, şu tespitlerde bulunmuştur:
”Van’ın 18 km. kuzey batısındaki Çitören köyü
yakınında yer alan Zeve Şehitliği’nde 4 Nisan
1990’da başlanan kazı çalışmalarında, olayı
yaşayan görgü tanıklarından İbrahim Sargın’ın
sözlü ifadeleri doğrultusunda yapılan kazıda, 3040 cm. kalınlıktaki dolgu toprağın kaldırılmasından
sonra topluca öldürülmüş insan iskeletleriyle karşılaşılmıştır.
Bunların bazılarında kafataslarının kırık ve ezik,
yer yer de çatlak ve yanık olduğu izlenmiştir.
Kazıda ele geçen buluntuların en önemlileri
hançer ve kama yüzleri, çok sayıda mermi kovanı,
ipekli kumaş parçaları, Sultan Reşad tuğralı
boncukları olan gerdanlık, balmumuyla kaplı
muska,
bakır
paralar
ve
sırça
düğmelerdir.
Bulgular, görgü tanığı ifadesi ile birleştirilince şu bilgilere
ulaşılmaktadır. 1915 yılında Rusların desteğinde bölgeye giren Ermeni
çeteciler, köyleri basıp sivil Türk ve Müslüman halkı katletmeye
başlarlar.
Yakın çevredeki 8 köyden topladıkları yaklaşık 2000-2500 kişilik bir
topluluğu zorla Zeve köyüne getiren Ermeni çeteciler, bunları rasgele
evlere ve ahırlara doldurup delici ve kesici aletlerle işkence yaptıktan
sonra insanların üzerine ateş açmışlardır. Ardından da bütün evler
yakılmıştır.
Kazıda ortaya çıkarılan malzemeler Van Müzesi “Katliam Bölümü”nde
sergilenmektedir.”
ERZURUM-DUMLU KATLİAMI
Bölgede incelemelerde bulunmuş olan
Arkeolog Prof. Dr. Cevat Başaran, olayla
ilgili olarak şunları yazmaktadır:
"Yabancı basının da katıldığı, Erzurum
Yeşilyayla Köyü'ndeki toplu mezar kazısı
7 Ekim 1988 tarihinde
gerçekleştirilmiştir. 1918 Mart'ında
meydana geldiğini Kâzım Karabekir
Paşa'nın hatıralarından öğrendiğimiz
Yeşilyayla katliâmında, çevreden
toplanan yaşlı erkek, kadın ve çocuklar
bir mereğe (samanlık) doldurularak
üzerlerine ateş açılmıştır.
Kazı alanında ay-yıldız süslü tütün
tabakası, Kur'an-ı Kerim sayfaları, mermi
kovanları, yarı-yanık ahşap direk parçaları, uzun saç örgüleri, ipekli elbise
parçaları ve küçük giysi düğmeleri bulunmuştur. Toplu mezardan 100'e
yakın iskelet çıkarılmıştır.
IĞDIR OBA KÖYÜ TOPLU MEZAR KAZISI
Bölgede
incelemelerde
bulunan
Arkeolog Prof. Dr. Cevat Başaran, şunları
nakletmektedir:
"Iğdır'a bağlı Oba köyünde Ermenilerce
katledilmiş Türklere ait bir toplu mezar
olduğu ilk defa Prof. Dr. Enver Konukçu
tarafından tespit edilmiş ve bu arşiv
belgeleriyle de desteklenmiştir.
1 Mart 1986'da yerinde yapılan toplu mezar kazısında tarihi belgeleri
doğrulayan bulgular edinilmiş ve olayın görgü tanıklarından Sakine
Aksu'nun anlattıkları ile de "Tandır damı katliâmı" daha da açıklığa
kavuşmuştur.
Yapılan kazıda 6 x 8 m. boyutlarındaki
yapının
kuzeye
bakan
kapısının
iç
bölümünde başlatılan ilk açmada, "Kapalı
Demir Kilit" bulunmuş, daha sonra odanın
orta kısmında yapılan ikinci açmada 1 m.'lik üst dolgu toprağın altında 90'a
yakın insan iskeletine ulaşılmıştır. Bazı kafataslarının üzerinde delik, çatlak
ve kırıkların olduğu görülmüştür. Odanın ortasındaki tandırın güneyinde
bulunan taş altlık, yapının toprak damlı örtüsünü taşıyan tek ahşap direğe
ait olmalıydı ve bu direğin yanık parçaları da elde edildi.
Bulgular görgü tanığı ifadesi ile birleştirilince; Ermeni çetecilerinin;
"Tandır Damı Katliâmı"nda Oba köyünden zorla topladıkları silahsız sivil
insanların birçoğuna işkence yaptığı, hepsini yüzü koyun yere yatırarak
odaya kilitledikleri, üzerlerine ateş açtıkları ve daha sonra bacadan gazyağı
dökerek tandır damını ateşe verdikleri, ahşap direğin yanmasıyla da toprak
damın
çöktüğü
anlaşılmaktadır.
Yapılan kazı sırasında erimiş demir parçaları, yanık ahşap parçaları, cam
kırıkları, mermi çekirdekleri ve bir parça kumaşla beraber iskeletler
bulunmuştur. Damın duvar ve tabanındaki kalın yanık katmanı ve kül
tabakası diğer belgelerin bu yangında yok olduğunu göstermektedir."
1906-1922 YILLARI ARASINDA ANADOLU'DA VE KAFKASLAR'DA
ERMENİLER TARAFINDAN KATLEDİLEN TÜRKLERE AİT TABLO
Cilt ve Belge no
Tarih
Yer
Ölü
1/2
1914-2-21
Kars, Ardahan
30.000
1/3
1916-5-8
Pasinler
2.000
1/3
1916-5-8
Tercan
563
1/3
1916-5-8
Van, Tatvan
1.600
1/3
1915-5-9
Bitlis
40.000
1/3
1916-5-8
Bitlis
10.000
1/3
1915-5-9
Bitlis
123
1/4
1915
Van
44
1/4
1916-5-22
Van
1.000
1/4
1916-5-22
Köprüköy / Van
200
1/4
1916-5-22
Van
15.000
1/4
1916-5-22
Van
8
1/4
1916-5-22
Van
8.000
1/4
1916-5-22
Van
80.000
1/4
1916-5-22
Van
15.000
1/5
1916-5-23
Of
5
1/6
1916-5-23
Trabzon
2086
1/6
1916-5-23
Van
300
1/6
1916-5-11
Van
44.233
1/6
1916-5-11
Malazgirt
20.000
1/7
1916-6-11
Bitlis
12
1/8
1916-4-1
Van, Reşadiye
15
1/9
1916-6
Van Abbasağa
14
1/9
1916-6
Edremid, Vastan
15.000
1/10
1915-4
Bitlis
29
1/10
1915-4
Muradiye
10.000
1/11
1915-5
Van
20.000
1/11
1915-2
Haskay
200
1/11
1915-2
Dutak
3
1/12
1915-4
Van
120
1/12
1915
Van
150
1/11
1915-5
Bitlis
16.000
1/11
1916-5
Muş
500
1/12
1916-5-25
Bayezid
14.000
1/13
l 915
Muş
800
1/13
l 915-8
Müküs
126
1/13
l 915-6-7
Müküs Sehan
121
1/13
l 915-7
Muş Akçan
19
1/13
329
Muş
10
1/14
l 915
Bitlis Hizan
113
1/15
l 915
Van
5200
1/16
1916-8-14
Bitlis
311
1/19
1916-6-6
Şatak Serir
45
1/19
1916-6-6
Şatak
1150
1/23
1916-1-15
Terme
9
2/2
1919-1-25
Kars
9
2/3
1919-1-21
Kilis
2
2/4
1919-2-26
Adana, Pozantı
4
2/5
1919-5-18
Osmaniye
1
2/7
1919-6-13
Pasinler
3
2/10
1919-6-3
Iğdır
8
2/11
1919-7-7
Kars, Göle
9
2/12
1919-7-9
Kağızman
6
2/13
1919-7-9
Kurudere
8
2/16
1919-7-8
Mescidli
4
2/16
1919-7-8
Gülyantepe
10
2/22
1919-7-11
Mescidli
20
2/26
1919-7-19
Bulaklı
2
2/31
1919-7-24
Kars, Kağızman
9
2/36
1919-7
Sarıkamış
803
2/37
1919-7
Sarıkamış
695
2/38
1919/8
Muhtelif Köyler
2502
3/1
1919-7-5
Kağızman
4
3/1
1919
Tiknis, Ağadeve
5
3/1
1919-7-19
Pasinler
2
3/1
1919
Nahçıvan
4000
3/6
1919-7
Kurudere
8
3/6
1919-7-4
Akçakale
180
3/6
1919
Sarıkamış
9
3/7
1919-8-15
Erzurum
153
3/7
1919-8-15
Erzurum
426
3/14
1919-9
Allahüekber
3
3/16
1919-9-14
Sarıkamış
2
3/18
1919-11-11
Maraş
2
3/19
1919-11
Adana
4
3/19
1919-11-16
Ulukışla
7
3/22
1919-12-7
Adana
4
3/26
1920-1-22
Antep
1
3/27
1919-9
Ünye
12
3/28
1920-2-28
Pozantı
40
3/29
1920-2-10
Çıldır
100
3/32
1920-3-9
Zaruşat
400
3/33
1920-2-2
Şuregel
1350
3/35
1338-3
Maraş
4
3/36
1920-3-22
Şuregel, Zaruşat
2000
3/37
1920-3-9
Zaruşat
120
3/37
1920-3-16
Kağızman
720
3/39
1920-4-6
Gümrü
500
3/40
1920-4-28
Kars
2
3/41
1920-5-5
Kars
1774
3/46
1920-5-22
Kars
10
3/47
1920-7-2
Kars, Erzurum
408
3/47
1920-7-2
Zengibasar
1500
3/49
1920-7-27
Erzurum
69
3/50
1920-2-1
Zaruşat
2150
3/50
1920-5
Kars, Erzurum
27
3/50
1920-8
Oltu
650
3/50
1920-8
Kars, Erzurum
18
3/51
1920-10-15
Bayburt
1387
3/52
1920-10-20
Göle
100
3/53
1920-10-17
Pasinler
9287
3/54
1920-10-18
Tortum
3700
3/55
1920-10-19
Erzurum
8439
4/2
1920-10-26
Kars civarı
10693
4/3
1920-10-?8
Aşkale
889
4/4
1919-1-6
Zaruşat
86
4/5
1920-12-1
Kosor
69
4/6
1920-12-3
Göle
508
4/7
1920-12-4
Kosor
122
4/9
1920-12-4
Kars, Zeytun
28
4/10
1920-12-4
Sarıkamış
1975
4/12
1920-12-6
Göle
194
4/14
1920-12-7
Kars, Digor
14620
4/16
1920-12-14
Sarıkamış
5337
4/17
1920
Göle
600
4/17
1920
Kars
3945
4/18
1920
Haramivartan
138
4/19
1920
Nahçıvan
64408
4/20
1920-11-29
Zarcışat
1026
4/21
1921-2
Zenibasar
18
4/23
1920
Nahçıvan
5307
4/24
1920-2
Kars civarı
561
4/26
1920-12
Erivan
192
4/27
1921
Karakilise
6000
4/29
1921-11-21
Pasinler
53
4/29
1921-11-21
Erzurum
1215
4/30
1918
Hınıs
870
4/31
1918
Tercan
580
4/32
1921
Nahçıvan
12
4/33
1921
Bayburt
580
4/34
1921
Arpaçay
148
Kaynak: DEVLET ARŞİVLERİ
SAYI TESPİTİ YAPILAMAYAN OLAYLAR TABLOSU
Cilt ve Belge no
Tarih
Yer
Ölü
1/2
1906-2-11
Revan
25 köy halkı
1/3
1915-5-9
Bitlis
1 köy halkı
1/3
1915-5-9
Bitlis
Sayı belirsiz
1/4
1916-5-22
Van
Sayı belirsiz
1/6
1916-5-23
Van
Sayı belirsiz
1/6
1915-5-11
Trabzon
Sayı belirsiz
1/7
1916-6-11
Bitlis
Sayı belirsiz
1/7
1916-6-11
Van
Sayı belirsiz
1/7
1916-6-11
Başkala
Sayı belirsiz
1/10
1915-6-11
Van
180 hane
1/11
1915-6
Bitlis
100 hane
1/11
1915-5
Van
Sayı belirsiz
1/11
1915-6-10
Maçka
Sayı belirsiz
1/13
1914-12-17
Eleşkird
Sayı belirsiz
1/13
1916-5-23
Hınıs
Sayı belirsiz
1/13
1915-12
Muş
Sayı belirsiz
1/13
1915-1
Muş
2 köy halkı
1/13
1915
Elaziz
Sayı belirsiz
1/13
1915-8
Gevaş
Sayı belirsiz
1/13
1915-2
Şatak
9 köy
1/14
1915
Hizan
Sayı belirsiz
1/18
1916-6-3
Diyarbakır
55
1/20
1916-5
Tercan
30 köy
1919-1-25
Ardahan
Sayı belirsiz
2/15
1919-7-8
Gülantab
2 köy
2/20
1919-7-16
Büyük Vedi
Sayı belirsiz
2/32
1919-7-25
Gümrü
Sayı belirsiz
2/35
1919-7-12
Kars
1 aile
3/1
1919-7
Artvin
Birçok
3/1
1919-7
Bayezid
Birtakım
3/4
1919-8
Nahçıvan
3 köy ahalisi
3/6
1919
Sarıkamış
Çok sayıda
2/2
3/6
1919
Sarıkamış
1 köy
3/6
1919
Sarıkamış
Sayı belirsiz
3/6
1919-8-15
Erzurum
30 hane
3/8
1919-7-12
Kars
2 aile
3/9
1919-8-12
Kars
Sayı belirsiz
3/9
1919-8-12
Kars
Tüm erkekler
3/9
1919-8-12
Kars
Bütün halk
3/9
1922-8-18
Kars
Tüm erkekler
3/12
1919-8-31
Sarıkamış
Bütün halk
3/12
1919-8-31
Kağızman
Sayı belirsiz
3/13
1919-8-18
Kağızman
Sayı belirsiz
3/14
1919-9
Karaurgan
Sayı belirsiz
3/16
1919-9-14
Sarıkamış
Sayı belirsiz
3/31
1920-3-3
Kozan
Çok sayıda
3/33
1920
Şuragel
Sayı belirsiz
3/37
1920-3-9
Zaruşad
Sayı belirsiz
3/37
1920-3-16
Kağızman
Sayı belirsiz
3/47
1920-5-24
Kars Civarı
Sayı belirsiz
3/49
1920-7-27
Oltu-Göle
Tüm erkekler
3/50
1920-5-24
Kars civarı
Bütün halk
4/8
1920-12-3
Kars
Sayı belirsiz
4/23
1919
Kars civarı
Bir kaç çadır
4/23
1919-3
Kars civarı
85 hane
4/23
1919-3
Sarıkamış
1 köy halkı
4/23
1919-2
Iğdır
Yüzlerce kişi
4/23
1920
Kars civarı
Sayı belirsiz
4/26
1920-11
Erivan-Kars
Sayı belirsiz
4/30
1918
Tekman
Sayı belirsiz
Kaynaklar:
1) Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel
Müdürlüğü Yayınları, 1995.
2) Hüseyin Nazım Paşa, Ermeni Olayları Tarihi, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel
Müdürlüğü Yayınları, 1994.
3) Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslar'da ve Anadolu'da Ermeni Mezalimi (Türkçe ve
İngilizce),4 cilt, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları,
1995,1995,1997.1998.
4) Armenians in Ottoman Documents (1915-1920), The Turkish Republic Prime Ministry
General Directorate of the State Archives Publication,1995.
5) Kars İli ve Çevresinde Ermeni Mezalimi. Dr.Fahrettin Kırzioğlu.1970. Kars Turizm
Derneği
.6) Arşiv Vesikalarıyla Tarihte Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, Mehmet Hocaoğlu ,1976
Osmanlı ve Sovyet Belgelerinde Ermeni Mezalimi, Halil Kemal Türközü,1983/ Ermeni ve
Rus Mezalimi, Erdal İlter, 1999.
ERMENİLERİN ERMENİLERE ZULMÜ
Komitacı Ermeniler sadece Türkleri katliama tabi tutmakla kalmamış,
aynı zamanda durumlarından şüphelendikleri ve Türklerin tarafını
tuttuğunu düşündükleri Ermenilere de çeşitli zulümler yapmışlardır.
1890 Temmuzundaki Kumkapı gösterisinden sonra Hınçak Komitesi,
durumlarından şüphelendiği, hükümet taraftarı kabul ettiği Ermenilere
suikastlar uygulamaya başlamıştır.
Avukat Haçik,
öldürülmüştür.
15
yaşında
Armenak
adında
bir
Ermeni
tarafından
Gedikpaşa Kilisesi vaizi Dacad Vartabet, parçalanmıştır. Ruhani Meclis'e
üye seçilen Mampre Vartabet, hükümete ajanlık ettiği için suikasta
uğramış ve yaralanmıştır.
Patrik Aşıkyan'ın komitenin planlarını hükümete haber vermiş olmasından
şüphe edilmiş, bu sebeple, komite tarafından kur'a ile görevlendirilen
Diyarbakırlı Agop adında bir Ermeni genci tarafından 28 Mart 1894 günü
kendisine patrikhane kilisesinde bir suikast yapılmıştır. Suikastçının
kullandığı Karadağ tabancası bozuk olduğu için ateş almamış, genç Ermeni
tutuklanmıştır.
10 Mayıs 1894'te Hınçak Komitesi; Aşıkyan'ın arkadaşı kabul ettikleri
Simon Maksut'a, Galata'da Havyar Hanı önünde iki komiteci vasıtasıyla
suikast yaptırmışlardır.
Bu suikastlar hakkında Fransız elçisi Mösyö Cambon, 27 Mart 1894
tarihinde Fransa Dışişleri Bakanlığı'na şu bilgiyi vermiştir:
"Cambon'dan Casimir Perier'ye Beyoğlu: 27 Mart 1894 Geçen Pazar
günü Patrik Aşıkyan, ayinden sonra patrikhaneye dönmek üzere
Kumkapı Kilisesi'ni terk ederken on sekiz yarlarında bir Ermeni
genci, tabancası ile nişan alarak üstüne birkaç defa ateş etmiştir.
Silah bozuk olduğundan, patriğe hiçbir kurşun isabet etmemiştir.
Patrik bayılmış ve evinde tedavi görmüştür. Genç Ermeni karakola
götürülmüş ve cinayetin sebebi konusunda sorguya çekilince
Aşıkyan'ın Ermenilerin düşmanı olduğunu, sık sık hükümete
ihbarlar yaptığını ve Ermenilerin de milleti bu adamdan kurtarmak
için and içtiklerini söylemiştir. Aynı zamanda kendisinin ve
mezhepdaşlarının
padişaha
bağlı
olduklarını
belirtmiştir.
Cambon"
Mösyö Cambon'un 3 Haziran 1894'te gönderdiği mesajda ise şöyle
denilmektedir:
"Cambon'dan Dışişleri Bakanı Hanotaux'ya Beyoğlu: 3 Haziran
1894 Son günlerde İstanbul'da Ermeni cemaatinden birine suikast
yapılmıştır. Bugün tehlikeden kurtulmuş olan bu şahıs, Patrikhane
kapı kahyası ya da baş tercümanı, zengin bir banker, Harbiye
Bakanlığı müteahhitlerinden Simon Maksud Bey'dir. Patrikhane
halk meclisi üyelerinden olan Maksud Bey, çoktan beri
mezhepdaşlarınca Türklere satılmış ve millet haini olarak
tanınmıştı.
Geçen yıl, Ermenilere Sultan Mecit tarafından verilmiş olan
anayasanın kutlanması padişah tarafından yasak edildiği zaman
Maksud Bey, bu yasağın kaldırılması hakkında teşebbüste
bulunulmasını reddetmiştir. O zamandan beri Ermenilerin tahrikçi
ve fesatçılarının şiddetle nefretini çekmişti. Kendisini öldürmeye
teşebbüs eden Van'lı Ermeni hamalları, Kürtlerden, Türk
memurlardan Van'da çok sıkıntı çekmiş kimselerdir. Siyasi bir
cinayet karşısında bulunduğumuz şüphesizdir. Katiller, Ermeni
komiteleri tarafından yazılmış belge ve mektupları taşıyorlardı.
Kendileri Levon adında biri tarafından para verilmek suretiyle bu iş
için tutulmuş olduklarını kabul etmişlerdir. Bunlara silah vermek
suretiyle komiteler, patriğe yapılan suikasttan sonra Türk dostu
olan, milli davaya ihanet etmekle suçladıkları yüksek Ermeni
sınıflarına mensup kimselere karşı bu suretle bir uyarıda bulunmak
istemişlerdir.
Bu hareketleriyle komiteler, artık illerde değil, merkezi hükümette
darbelerini indirmek, faaliyetlerine daha büyük bir alan temin
etmek ve padişah üzerinde kuvvetli bir etki yapmak istemişlerdir.
Bu suikasttan, padişah çok heyecanlanmıştır. İstanbul'da polis
tarafından yapılan birçok tutuklama da bunu kanıtlar. P. Cambon"
Kumkapı gösterisinden sonra Hınçak komitesinin İstanbul şubesi başkanı
Murad (Hamparsum Boyacıyan)'dır. Hınçak temsilcisi olarak da
Kafkasya'dan Vart Badrikyan gelmiştir. Badrikyan bir-iki ay sonra
tutuklanmış, ancak Rus tebaası olduğu için Rusya elçiliği tarafından
alınmıştır. Bunun yerine yine Kafkasya'dan Ardavazt Ohancanyan
gönderilmiştir. Suikastlar, bu temsilciler zamanında ortaya çıkmıştır(1).
Ermenilerin Ermenilere zulümleri sadece suikastlardan ibaret değildir.
İsyanlar için para teminine çalışan Ermeni komitecileri, çok sayıda Ermeni
vatandaşını soymuşlardır. Nitekim mütarekede büyük rol oynamış meşhur
Pantikyan'ın asıl adı Rezi Yalkın olan M. Sıfır'a verdiği şu bilgi son derece
çarpıcıdır:
"Şu ciheti bilhassa tebarüz ettirmek isterim ki, o sıralarda
Anadolu'nun muhtelif mıntıkalarında yapılan isyan hareketlerine
mukabele olmak üzere Kürt ve Türklerin yaptıkları baskınlarda,
Ermenilerin maruz olduğu maddi zayiat nispeti, Hınçakların
İstanbul'da yaptıkları bu soygunculukta ele geçirdikleri servetler
yekununun, emin olunuz ki, yüzde birini bile tutmayacak kadar
azdı. Komitacılar, İstanbul Ermenilerini o kadar insafsızca
soymuşlardı. Birçok zenginleri on paraya muhtaç bir vaziyete
sokmuşlardı.
Bu soygunculuğu rakamla göstermek, yeni Ermeni nesline ibretli
bir ders vermek için, o zaman gasp edilen para miktarları ile
sahiplerinin isimlerinden hatırımda kalanları şu sütunlara
sıralamayı faydalı görüyorum: Hınçak komitesinin Bakırköy,
Yedikule ve Samatya taraflarında meşhur fesatçılardan Van'lı
papaz Murat Irakliyan'ın reisliği altında soygunculuk yapan bir
heyeti, yalnız fakir Ermeni esnaf ve zenaat sahiplerinden yirmi iki
bin altın toplamış ve ayrıca halı tüccarı Karnik Sümbülyan'dan altı
bin, manifaturacı Nişan Şahpazyan'dan beş bin, zahireci
seyyarlardan on üç bin altın almışlardı. Yenikapı, Kumkapı
semtlerindeki soygunculuk da bundan aşağı değildi. Bütün küçük
esnaf ve zenaatkarların varı yoğu alınmış, sayılı varlıklıların
kasaları adeta boşaltılmıştı. Hatıralarım eğer beni aldatmıyorsa, bu
semtlerdeki vurgunun yekunu da otuz bin altını bulmuştu.
Galata ve Beyoğlu'nu haraca bağlayanlar, soygunculuğun en büyük
rekorunu kırmıştı. O zamanın sayılı mücevhercilerinden yalnız
İstepan adındaki bir Ermeni zengininden otuz bir altın alınmış ve
vurgunun bu semt yekunu yüz bin altını bulmuştu. Patrikliği de ele
geçiren İzmirliyan, komitenin beş gizli hafiyesi Mığır'la, papaz
Murat Iraklıyan'ı, Halepli Musdiç Keşişyan ve arkadaşları o günün
azametli birer varlıkları olmuştu.
O zamanın komitecileri, bu paralardan mühim bir kısmının saray
adamlarına verildiğini söylemişlerdi. Fakat, bu sözler tamamıyla
yalandır. Çünkü, Murat Iraklıyan, bu soygunculuktan on sene sonra
kaçarak olarak Sofya'da bulunduğu sırada, hadiseyi bütün açıklığı
ile bizzat babama anlatmış, kendi hissesine düşen otuz bin altının
o zaman İzmirliyan tarafından zorla elinden alındığını da yana
yakıla söylemeyi unutmamıştır(2)."
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hasan
Oktay, Ermenilerin Ermenilere zulmü konusuyla ilgili son derece çarpıcı bir
örnek tespit etmiştir:
"İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra oluşan siyasi atmosfer
sonrası Van'da belediye başkanlığı, Van idare meclisi azalarından
Bedros Kapamacıyan isminde bir Ermeni'ye 1909 yılı ortalarında
teslim edilmiştir. Şehir nüfusu Müslüman çoğunluğa sahip
olmasına rağmen hiçbir ayrıma uğramadan Kapamacıyan Efendi
herkesin teveccühünü kazanarak aza seçilmiş, dolayısıyla
Müslümanların da oyunu almıştı. Zira yapılan seçim neticesinde 10
idare meclisi azasından ikisi Ermenilerden seçilmişti. Yöneticiliği
esnasında halkı memnun eden ve fakat Taşnak ve Hınçak
komitelerine karşı daima Devlet-i Osmaniye'den yana tavır koyan
Kapamacıyan Efendi, Van'da yaşayan Türk ve Ermeni toplumunun
huzur ve refahı için hizmet etmiştir. Belediye reisi Kapamacıyan,
halkın huzuru ve şehrin geleceği için canla başla çalışırken Ermeni
Patriği, Ermeni meselesini Avrupa devletleri nezdinde canlı
tutabilmek için Taşnak komitesiyle işbirliği yaparak Van ve
civarında
bazı
tertip
ve
provokasyonlara
girişmiştir.
Bu tertipler doğrultusunda Van'da nisan 1912 de bir dizi yangınlar
çıkmış ve bu yangınlarda bazı Ermenilerin de evleri yanmıştı.
Patrik bu yangın ve provokasyonlar meselenin belediye reisi
ağzıyla Avrupa elçiliklerine rapor edilmesini yani Müslümanların
Ermenilerin mallarını canlarını her an ortadan kaldırmaya hazır
olduğunu, bu olayları Müslümanların çıkardığını bildirmesini
istemiştir. Belediye reisi Kapamacıyan Efendi ise, meselenin böyle
olmadığını yangını Ermeni Taşnak komitelerinin çıkardığını anlatan
bir rapor göndermiştir. Yıllardır Van merkezinde büyük bir gayret
içerisinde çalışan ihtilalci Ermenilerin işlerini zora sokan
Kapamacıyan Efendi'nin yaşaması artık komite için hazmedilemez
bir durumdu ve Reis hakkında infaz kararı çıktı. Teorilerini ErmeniTürk çatışması üzerine kuran ihtilalci çeteler, daha önceleri de
Ermeni ileri gelenlerinden Osmanlı devletine destek vererek halkın
üzerindeki kendi hakimiyetlerini yok edenlere karşı suikastlar
düzenlemişler, böylece korku salarak aleyhlerinde oluşacak
muhalefeti de ortadan kaldırmış olacaklardı.
Sık sık tehditler alan Van belediye reisi Kapamacıyan Efendi 10
Aralık 1912 günü, isminin üzerine kara haç basıldığından habersiz
bir şekilde kalabalık aile efradıyla akşam vakti akrabalarından
Marcidciyan Efendi'nin isim koyma günü kutlamalarına misafir
olarak gitmek için evinden dışarı çıkıp kapısında bekleyen kızağa
bindi. Bu esnada evin etrafında tertip alan Taşnakçı bir grup,
kalabalığın üzerine yaylım ateş açmağa başladı. Hazırlıksız ve
korumasız bir şekilde yakalanan Reis kafasına isabet eden iki adet
kurşunla cansız bir şekilde yere yığıldı.
Başkanın evi Bağlar mevkiinde olduğundan en yakın karakol on
dakika mesafedeydi. Bunun için jandarma olay mahalline
yetişinceye kadar katiller karanlıktan da istifade ederek kaçtılar.
Bağlar mevkii büyük bir çoğunlukla Ermenilerin iskan ettiği bağlık
bahçelik bir mahalle olup Taşnak komitesinin en güçlü olduğu
yerdir. Bu yüzden katillerin kaçıp saklanması oldukça kolay
olmuştur.
Olayı görenlerin ifadeleri alınmağa başlandı. Katillerin eşkal ve
haklarında bilgiler yavaş yavaş ortaya çıkıyordu. Özellikle Reisin
oğlunun verdiği ifadeden anlaşıldığına göre Karakin ve arkadaşı bu
cinayeti işlemiş olabileceği ortaya çıkıyordu. Böylece katillerin
aşağı yukarı belirmesi Müslüman ahali ile Ermeniler arasında
çıkması olası bir karışıklık önlenmiş oldu Hızlı bir şekilde
operasyonlar yapılarak Karakin yakalanmış ve ismini tespit
edemediğimiz arkadaşı ise kaçmayı başarmıştı.
Olayı gerçekleştiren ekibin içerisinde arabasıyla bulunan ve daha
önce Van'a silah sokmak suçlarından aranan arabacı Potur, Saraç
Osep, kuyumcu Karakin, olaydan sonra Karagündüz köyüne kaçan
ve Taşnak komitesinin önde gelen üyesi ve Kapamacıyan efendinin
öldürülmesini planlayan Sahaf lakaplı şahıslar da sıkı bir takipten
sonra yakalanmışlardır. Olay anından beri kayıp olan katil
Karakin'in
arkadaşı
daha
sonra
yakalanarak
hapishaneye
konulmuştur.
Van'da Taşnak komitesi mensuplarının çıkardığı Azadamart
gazetesi
köşe
yazarlarından
Viramyan
Efendi'yle
Ermeni
mektepleri müfettişi ve Taşnak komitesinin Van sorumlusu Aram
Manukyan Efendi'nin ve bazı ileri gelen Taşnak komitesi üyelerinin
bir kısmı Belediye başkanı Kapamacıyan Efendi'nin öldürülmesinin
azmettiricisi olarak tutuklanmalarına karar verildi.
Ermeniler tarafından oldukça fazla sevilen Kapamacıyan Efendi'nin
katli üzerine hızlı bir şekilde gidilmesi, katillere gerektiği ceza
verilemese bile en azından yakalanmaları, ahali arasında
memnuniyetle karşılandı. Katillerin Ermeni olması ise, Ermeniler
içerisinde derin bir üzüntü meydana getirdi. Kapamacıyan'ın icra
edilecek cenaze merasimi için gerekli tedbirler alınarak asayişin
bozulmamasına özen gösterildi.
Cenaze merasime yabancı misyon şeflerinden İngiliz, Rus, Fransız
konsolosları da katıldılar. Bunun yanında merasime askeri
erkandan
kimse
iştirak
etmediği
gibi
cenazede
Taşnak
komitesinden de hiç kimse bulunmamsı manidardır. Taşnak
komitesi bu tavrıyla açıktan reisi öldürdüğünü net bir tavırla
sevenlerine ve düşmanlarına bir gözdağı vesilesi yapmıştır.
İhtilalci Taşnak Ermenileri emellerine ulaşabilmek için gözünü bile
kırpmadan kendi insanlarını öldürebiliyorlardı. İhtilal için uygun
ortamın oluşturulabilmesi için her türlü eylemi göze alan
komiteciler faaliyetlerini bir sistematiğe bağlayarak yaptıkları
çalışmalar Rusların da yardımıyla netice vermiş ve Van'ı geçici
olarak işgal etmişler, Ekim 1917 Bolşevik ihtilaliyle Ruslar geri
çekilince Van tekrar Türklerin eline geçti(3)."
Oktay, Ermenilerin Ermenilere zulmü konusunda Altan Deliorman'dan şu
satırları nakletmektedir:
"Ermeniler Anadolu'da faaliyetlerini sürdürürken bir taraftan da İstanbul'da
kendilerine yüz vermeyen dindaşı Ermenileri katlediyorlardı. Avukat Haçik,
Gedikpaşa kilisesi başpapazı Dacad Vartabet, tüccar Karagözyan, kandilci
Onnik, Apik Uncuyan, polis memuru Markar, Meclis-i ruhani üyesi Mampre
Vartabet, Hacı Dikran Mıgırdıc Tütüncüyan Ermeni çeteciler tarafından
katledilen yüzlerce Ermeni'den sadece birkaçıdır(4)."
KAYNAKLAR
(1) Uras, Esat-; Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, İstanbul 1987, s. 469-471.
(2)
Banoğlu,
Niyazi
Ahmet-;
Gündüz
Matbaası,
Ankara
1976,
s.
24-25.
(3)
Oktay,
Doç.
Dr.
Hasan-;
"www.ermenisorunu.gen.tr/makaleler"
(4) Deliorman, Altan-; Türklere Karşı Ermeni Komitecileri, İstanbul 1975, s. 31
KRONOLOJİ
1022
Ermeni topraklarının İmparator II. Basileios tarafından Bizans
topraklarına katılması üzerine 40 bin Ermeni Anadolu'ya
sürgün edildi.
1046
Ermeni hanedanları Bizans İmparatoru IX. Konstantin
tarafından katledilerek yok edildi.
1054
Sultan Tuğrul Bey döneminde Selçuklulara bağlanan
Ermenilere özerklik verildi.
1098
Ermeniler Haçlılarla işbirliği yaptılar.
1461
Fatih Sultan Mehmed, Bursa'daki Ermeni Piskoposu Hovakim'i
(Ovakim) İstanbul'a getirterek kendisine Patrik unvanını verdi
ve Ermenilere birçok haklar tanıdı.
1567
Türk matbaasının kurulmasından 160 yıl kadar önce Venedik'te
matbaacılık eğitimi görmüş olan Sivaslı Apkar adındaki bir
papaza İstanbul'da bir Ermeni matbaası açması için izin verildi.
1790
İlk resmi Ermeni Okulu, Amira Miricanyan ve Şnork Mığırdıç
tarafından Kumkapı Fıçıcı Sokak'ta kuruldu.
1823
Artin Bezciyan adlı Ermeni, Kumkapı'da Bezciyan Okulu'nu
kurdu.
1824
Patrik Karabet, Ermenice gramer okutan Kumkapı Okulu'nu
Patrikhane'nin himayesine aldı.
1853
(22 Ekim) Ermeni Maarif Komisyonu kuruldu.
1876
Kurulan Mecliste Ermeni milletvekilleri de katıldı.
1877
(7 Aralık) Ermeni Milli Meclisi, Ermeni halkının askere yazılarak
savaşa katılma kararını aldı.
(13 Nisan) İstanbul Ermeni Patriği Nerses, İngiltere Dışişleri
Bakanı Salisbury'ye gönderdiği muhtırada, Türklerle beraber
yaşayamayacaklarını bildirdi.
1878
(13 Temmuz) Berlin Anlaşması imzalandı. Bu anlaşmaya,
Osmanlı Ermenileriyle ilgili 61. madde eklendi.
(3 Ağustos) İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Salisbury, İstanbul
Büyükelçisi Layard'a gönderdiği talimatta, Osmanlı
Hükümeti'nin Doğu'da reformlara başlaması gerektiğini bildirdi.
(20 Haziran) Erzurum İsyanı
1890
(Temmuz) Kumkapı Nümayişi
Birinci Sason İsyanı
1892 - 1893 Merzifon, Kayseri, Yozgat isyanları
(30 Eylül) Babıâli olayı
1895
Kasım ayında, Ermenilerin Maraş'ta isyan teşebbüsü
30 Ekim İstanbul'da Ermeni eylemi
1896
(1 Haziran) I. Van isyanı
(26 Ağustos) Osmanlı Bankası Olayı
1902
Ermeni dilcilerden H. Acaryan, "Ermeni Dili'ne Türk Dili'nin
Tesiri ve Ermenilerin Türkçe'den Aldıkları Sözler" adında bir
eser yazdı.
1904
İkinci Sason isyanı
1905
(21 Temmuz) Yıldız Camii'nde, Osmanlı Padişahı II.
Abdülhamid'e suikast teşebbüsü.
Ermenilerin Jamanak adlı gazetesi yayın hayatına başladı.
1908
1909
İkinci Meclis açıldı ve Ermeni komitecilerden bazıları Millet
Meclisi'ne girdi.
(14 Nisan) Adana'da Ermeni isyanı
(15 Nisan) II. Van İsyanı
1915
(24 Nisan) Osmanlı Devleti aleyhinde faaliyette bulunan
Ermeni komiteleri kapatıldı. Bu komitelerin idarecilerinden
2345 kişi tutuklandı.
(3 Mayıs) Ermeniler Van'da büyük bir katliama giriştiler.
(27 Mayıs) Yer Değiştirme (Tehcir) Kanunu çıkarıldı.
1918
(1 Şubat) Ermeni komitacı Arşak, Bayburt'ta katliam yaptı.
(25 Nisan) Ermeni komitacılar, Kars'ın doğusundaki Subatan
köyünde 750 Müslüman'ı katletti.
(1 Mayıs) Ermeni komitacılar, Kars'ta, aralarında çocukların da
bulunduğu 60 Müslüman'ı katletti.
1919
1920
(20 Kasım) Osmanlı bürokrasisinde üst düzeyde görev yapan
Bogos Nubar Paşa ve Şerif Paşa, Ermeni-Kürt bağımsızlık
belgesini imzaladılar.
(12 Ocak) 450 kişilik Ermeni süvari birliği, Antep'in Arapdar
köyünde Müslümanlar'a işkence yaptı.
(2 Aralık) Gümrü Anlaşması imzalandı.
(15 Mart) Talat Paşa, Berlin'de Ermeniler tarafından katledildi.
(6 Aralık) Sait Halim Paşa'yı Ermeniler Roma'da katletti
(16 Mart) Moskova Anlaşması imzalandı.
1921
(18 Mart) Ermeni Misak Torlakyan, Azerbaycan İçişleri Bakanı
Cevanşir Han'ı, Tepebaşı'ndaki Pera Palas Oteli önünde
öldürdü.
(13 Ekim) Kars Anlaşması imzalandı.
1922
(22 Temmuz) Cemal Paşa, Tiflis'te Ermeniler tarafından
katledildi.
Ermeni asıllı Münib Boya, Van milletvekili olarak meclise girdi.
1923
(24 Temmuz) Lozan Anlaşması imzalandı.
1934
Franz Werfel'in, "Musa Dağ'da Kırk Gün" adlı romanı, ABD'de
İngilizce yayımlandı.
1935
(15 Aralık) Pangaltı Ermeni Kilisesi'nde toplanan bir grup
Ermeni, Franz Werfel'in, "Musa Dağ'da Kırk Gün" adlı eserini
"Türk milleti hakkında iftiralarla dolu olduğu" gerekçesiyle
yaktı.
1936
Franz Werfel'in, "Musa Dağ'da Kırk Gün" adlı eserinin Fransa'da
yayımlanması, Türk basınının tepkisini çekti.
Cevat Rıfat Atilhan, "Musa Dağı" adında kitap yazarak, Franz
Werfel'in eserinin gerçekleri yansıtmadığını bildirdi.
1937
Werfel'in, "Musa Dağ'da Kırk Gün" adlı eserinin filme
alınmasının engellenmesi, ABD Dışişleri Bakanlığı nezdinde
gündeme geldi.
1943
Ermeni asıllı Berç Türker Keresteci, Afyonkarahisar milletvekili
oldu.
1957
Mığırdıç Şellefyan, 27 Ekim seçimlerinde, Demokrat Parti
listesinden İstanbul milletvekili seçildi.
1964
(24 Aralık) Kıbrıs Dışişleri Bakanı Kipriyanu Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi'nde "Ermeni Meselesini" ortaya atarak
Türkiye aleyhine karar çıkarmaya çalıştı.
1965
(24 Nisan) Brezilya'nın Sao Paulo kentinde, Ermeniler
tarafından Türkiye aleyhine gösteri düzenlendi.
1969
(24 Nisan) Londra'da, Türk Elçiliği önünde Ermeniler tarafından
gösteri yürüyüşü tertip edildi.
1973
(27 Ocak) Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet
Baydar ve yardımcısı Bahadır Demir, Mığırdıç Yanıkyan adlı
Ermeni tarafından katledildi.
(20 Ocak) ASALA (Gizli Ermeni Kurtuluş Ordusu) örgütü
kuruldu.
1975
(22 Ekim) Viyana'da, Büyükelçi Daniş Tunalıgil katledildi.
(24 Ekim) Paris'te, Büyükelçi İsmail Erez ile polis Talip Yener
katledildi.
(16 Şubat) Beyrut Büyükelçiliği Birinci Kâtibi Oktay Cerit
katledildi.
1976
1977
(28 Mayıs) Zürih Çalışma Ateşeliği Bürosu bombalandı.
Saldırının faili olduğu anlaşılan Noubar Soufoyan adlı bir
Ermeni yakalandı, yargılandı ve suçu sabit görülerek 15 ay
hapis cezasına çarptırıldı.
(29 Mayıs) İstanbul Yeşilköy Havaalanı'na ve Sirkeci garına
patlayıcı madde atıldı, saldırıda 4 kişi öldü ve 31 kişi yaralandı.
Saldırıları "Aşırı Ermeni Hareketleri Örgütü" üstlendi.
(9 Haziran) Vatikan Büyükelçisi Taha Carım katledildi.
(3 Ocak) Brüksel Büyükelçiliği'ne patlayıcı madde atıldı.
Saldırıyı "Ermeni Yeni Direniş Örgütü" üstlendi.
(3 Ocak) Londra'daki Türk bankasına patlayıcı madde atıldı.
Saldırıyı "Ermeni Yeni Direniş Örgütü" üstlendi.
(2 Haziran) Madrit'te, Büyükelçi Zeki Kunaralp'ın eşi Necla
Kunaralp ve emekli Büyükelçi Beşir Balcıoğlu katledildi.
1978
(8 Temmuz) Paris Büyükelçiliği Çalışma Ataşeliği ve Türkiye
Turizm Bürosuna patlayıcı maddeler atıldı. Saldırıyı "Ermeni
Soykırım Adalet Komandoları" üstlendi.
(6 Aralık) Cenevre Başkonsolosluğu'na patlayıcı madde atıldı.
Saldırıyı "Ermeni Yeni Direniş Örgütü" üstlendi.
(17 Aralık) THY Cenevre Bürosuna patlayıcı madde atıldı.
Saldırıyı "Ermeni Gizli Kurtuluş Örgütü (ASALA)" üstlendi.
(15 Nisan) Yunan Hükümeti, Atina'nın Nea Simirna
meydanında "'Ermeni İntikam Anıtı"nın dikilmesine izin verdi.
1979
(22 Ağustos) Cenevre Başkonsolosluğu'nda Konsolos
Yardımcısı Niyazi Adalı'ya karşı suikast düzenlendi. Saldırıda 3
kişi yaralandı. Saldırıyı ASALA üstlendi.
(27 Ağustos) THY Frankfurt Bürosuna patlayıcı madde atıldı.
Saldırıyı ASALA üstlendi.
(4 Ekim) THY Kopenhag Bürosuna patlayıcı madde atıldı.
Saldırıyı ASALA üstlendi.
(12 Ekim) Lahey'de, Amsterdam Büyükelçisi Özdemir Benler'in
oğlu Ahmet Benler katledildi.
(22 Aralık) Paris'te Turizm Müşaviri Yılmaz Çopan katledildi.
(10 Ocak) ASALA, THY Tahran Bürosuna bombalı saldırıda
bulundu.
(6 Şubat) Büyükelçi Doğan Türkmen, Bern'de saldırı sonucu
yaralandı.
(10 Mart) Ermeni teröristler THY'nın Roma Bürosunu
bombaladılar. Saldırıda 2 İtalyan hayatını kaybetti, 14 İtalyan
da yaralandı.
(8 Nisan) ASALA, Sayda toplantısında, Kürtlerle Ermeniler
arasında benzerlik olduğunu iddia ederek Kürtleri kan kardeşi
olarak ilân etti.
(17 Nisan) Vatikan Büyükelçisi Vecdi Türel silahlı saldırıya
uğradı. Koruma görevlisi Tahsin Güvenç yaralandı.
1980
(19 Nisan) ASALA, Marsilya Türk Konsolosluğu'na roketatarlı
saldırı düzenledi.
(31 Temmuz) Atina İdari Ateşemiz Galip Özmen ve kızı
Neslihan Özmen acımasızca katledildi.
(5 Ağustos) Lyon'da, Ermeniler tarafından konsolosluğun
basılması sonucu Kadir Atılgan, Ramazan Sefer, Kavas Bozdağ
ve Hüseyin Toprak adlı vatandaşlar yaralandı.
(26 Eylül) Paris'te, Basın Ataşemiz Selçuk Bakkalbaşı silahlı
saldırıya uğradı ve ağır yaralandı.
(10 Kasım) ASALA örgütü, Strasburg Türk Konsolosluğu'na bir
saldırı düzenledi.
(17 Aralık) Sidney Başkonsolosu Şarık Arıkyan ile koruma
polisi Engin Sever katledildi.
(13 Ocak) Paris Büyükelçiliği Maliye Müşaviri Ahmet Erbeyli'nin
arabasına bomba konuldu; Erbeyli ölümden döndü.
1981
(4 Mart) Paris'te Çalışma Müşaviri Reşat Moralı ile din görevlisi
Tecelli Arı şehit edildi.
(3 Nisan) Kopenhag'da, Çalışma Müşaviri Cavit Demir, evine
giderken Ermeni teröristlerce kurşunlandı ve ağır şekilde
yaralandı.
(9 Haziran) Cenevre'de, sözleşmeli sekreter olarak görev
yapan Mehmet S. Yergüz katledildi. Olayı ASALA üstlendi.
(24 Eylül) Paris Başkonsolosluğu'nu basan Ermeniler, güvenlik
görevlisi Cemal Özen'i acımasızca katlettiler.
(3 Ekim) Roma Büyükelçiliği 2. Katibi Gökberk Ergenekon,
Ermeni teröristlerin silahlı saldırısına uğradı ve ağır yaralanarak
saldırıdan kurtuldu.
(27 Kasım) Avrupa'da bulunan "Ermeni Öğrenciler Birliği" ile
"'Kürt Öğrenci Derneği", Londra'da ortak bildiri yayınladılar.
(28 Ocak) Los Angeles'da, Başkonsolos Kemal Arıkan, Harry
Sasunyan ve Kirkor Saliba tarafından katledildi.
(8 Nisan) Ottowa Büyükelçiliği Ticari Müşaviri Kemalettin Kâni
Güngör silahlı saldırı sonucu yaralandı.
(5 Mayıs) ABD'nin Boston Bölgesi Fahri Konsolosu Okan
Gündüz katledildi.
1982
(7 Haziran) Lizbon Büyükelçiliği İdari Ataşesi Erkut Akbay
katledildi. Bu arada, Ottowa Büyükelçiliği Askeri Ataşesi Atilla
Altıkat, Bulgaristan Burgaz Başkonsolosluğu İdari Ataşesi Bora
Süelkan ve Lizbon Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Yurtsev
Mıhçıoğlu'nun eşi Cahide Mıhçıoğlu da silahlı saldırıya uğradılar.
Türkiye'nin Kanada Büyükelçiliği görevinde bulunan Coşkun
Kırca da, silahlı saldırıya uğradı.
(7 Ağustos) 3 Ermeni terörist, Ankara Esenboğa Havalanına
silahlı, bombalı saldırı düzenlediler ve katliam yaptılar.
Otomatik silahlarla ve bombalarla orada bulunanlara saldıran
teröristler, 3'ü emniyet görevlisi olan toplam 9 kişiyi öldürdüler
ve 78 kişiyi yaraladılar. Levon Ekmekçiyan isimli terörist
yakalandı
. (10 Ağustos) Artin Penik adlı Ermeni, Esenboğa katliamından
duyduğu üzüntüyü dile getirerek, kendini yakmak suretiyle
Ermeni terörünü lânetledi.
(29 Ocak) Levon Ekmekçiyan, 1982 yılı Esenboğa baskını
nedeniyle Ankara'da idam edildi.
Harut Levonyan ve Rafi Elbekyan adlı iki Ermeni militan
tarafından Türkiye'nin Yugoslavya Büyükelçisi'ne düzenlenen
suikast sırasında, yoldan geçen bir Belgrad'lı öldü.
1983
(15 Temmuz) ASALA mensubu teröristler, Paris Orly
Havalimanı THY Bürosuna bombalı saldırı düzenledi. Olayda,
4'ü Fransız, 2'si Türk, 1'i ABD'li ve 1'i İsveç'li olmak üzere
toplam 8 kişi hayatını kaybetti. 60 kişi de yaralandı.
(27 Temmuz) Türkiye'nin Lizbon Büyükelçiliği'ni basan 5
Ermeni ölü olarak ele geçirildi.
1985
(12 Mart) Ottowa Büyükelçiliği, silahlı, bombalı 3 Ermeni
terörist tarafından basıldı. Kanada'lı koruma görevlilerinden biri
vurulup öldürüldü. Büyükelçi Coşkun Kırca yaralı olarak
kurtuldu.
(21 Ocak) Ermeniler, Hacılar kentine bombalı saldırı düzenledi.
Saldırıda 3 Sovyet askeri ile 2 Azeri öldü. Ermeniler ayrıca,
Azerbaycan'ın Sesi gazetesi muhabiri Savâtin Askerova'yı
katletti.
(13 Nisan) Karabağ'da, Ermeniler ile Azeriler arasında
çatışmalar çıktı. Azeri köyleri Ermeniler tarafından top ateşine
tutuldu.
1991
(23 Nisan) Suşa kasabasına bağlı Azeri köyleri, Ermeni
köylerinden açılan top ve makineli tüfek ateşine maruz kaldı.
Olayda 3 Azeri öldü, 3 ev yıkıldı, 3 ev de oturulamaz hale
geldi.
(26 Nisan) Karabağ bölgesinde 4 Azeri güvenlik görevlisi
öldürüldü. Olayı "Karabağ Savaşçıları" adlı Ermeni örgütü
üstlendi.
(23 Eylül) Ermenistan bağımsızlığını ilan etti. (26 Aralık)
Sovyetler Birliği dağıldı. 23 Eylül'de bağımsızlığını ilan eden
Ermenistan fiilen ve hukuken bağımsız oldu.
1996
Levon Ter-Petrosyan, ikinci defa Ermenistan Devlet Başkanı
seçildi.
(20 Mart) Taşnaksutyun örgütü liderlerinden Robert Koçaryan,
Ermenistan Başbakanı oldu.
1997
(20 Aralık) Ermeniler, Surp Agop Hastanesi'nin 160.
yıldönümünü yılbaşı şöleniyle birlikte kutladılar.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, 1997 Sedat Simavi Ödülü'nü
gazetecilik dalında Garbis Özatay'a verdi.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Jamanak gazetesinin 90.
kuruluş yıldönümü vesilesiyle, gazetenin editörü Ara
Koçunyan'ı Cumhurbaşkanlığı köşkünde kabul etti.
(Şubat) Ermenistan Devlet Başkanı Levon Ter-Petrosyan istifa
etti. Böylece Robert Koçaryan'a liderlik yolu açıldı. Petrosyan,
Karabağ'da barış istediği için aşırı milliyetçilerin tepkisini
çekmişti.
1998
(Şubat) Petrosyan'ın istifasını değerlendiren Azerbaycan Halk
Cephesi Başkanı Elçibey, Koçaryan'ın geçmişte Rusları arkasına
alarak Karabağ'da Azerbaycan'a karşı ayaklandığını bildirdi.
(30 Mart) Koçaryan, Ermenistan Devlet Başkanlığı'na seçildi.
(Temmuz) Bölücü örgüt PKK'nın başı Abdullah Öcalan,
Ermenistan yönetiminden, örgüte özel köy tahsis edilmesini
istedi.
(14 Ekim) Mesrob Mutafyan, Türkiye Ermenileri 84. Patriği
seçildi.
BAZI RESİM VE BELGELER
Fatih Sultan Mehmed’ in Fermanı
Fatih Sultan Mehmed, Bosnayı fethettiği zaman Osmanlı devlet
politikasının sonucu olarak bölge halkına dini serbestiyest getirmiştir. Fatih
Sultan Mehmed'in buradaki latin papazlarına verdiği 883 (1478) tarihli
ferman suretinde; "Nişanı-ı hümayun şu ki Ben ki Sultan Mehmed Han'ım;
üst ve alt tabakada bulunan bütün halk tarafından şu şekilde bilinsin ki, bu
fermanı taşıyan Bosna rahiplerine lütufta bulunup şu hususları buyurdum:
Sözkonusu rahiplere ve kiliselerine hiçkimse tarafından engel olunmayıp
rahatsızlık verilmeyecektir. Bunlardan gerek ihtiyatsızca memleketimde
duranlara ve gerekse kaçanlara emn ü aman olsun ki, memleketimize gelip
korkusuzca sakin olsunlar ve kiliselerinde yerleşsinler; ne ben, ne
vezirlerim ne de halkım tarafından hiç kimse bunlara herhangi bir şekilde
karışıp incitmeyecektir. Kendilerine, canlarına, mallarına, kiliselerine ve
dışardan memleketimize getirecekleri kimselere yeri ve göğü yaratna Allah
hakkı için, Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) hakkı için, yedi
Mushaf hakkı için, yüz yirmi dört bin peygamber hakkı için ve kuşandığım
kılıç için en ağır yemin ile yemin ederim ki, yukarda belirtilen hususlara
söz konusu rahipler benim hizmetime ve benim emrime itaatkâr oldukları
sürece hiç kimse tarafından muhalefet edilmeyecektir." Bu ferman
suretinde de görüldüğü gibi azınlıklar tam bir hürriyet ortamı içinde
hayatlarını sürdürmüşlerdir.
Başı kesilmiş iki Türk.
Diyarbakır-Şark katliamı 1915
Ermeniler tarafından çok
ağır bir biçimde
yaralanmış bir Türk kadını.
Ermeniler tarafından katledilmiş çok sayıdaki Türk kadın ve çocuklar.
Ermeniler tarafından yakılıp yıkılmış bir Türk köyü.
Kars’ ta bacakları boyunlarına bağlanarak katledilmiş iki Türk erkek.
Katledilmiş Türk erkekleri
Çocuklar acımasızca annelerinin gözlerini önünde öldürülmüş, daha sonrada anneleri
katledilmiş. Bazı annelerinin karınları deşilerek bebekleri kucaklarına verilmiş.
Van’ ın işgali için
Rusya tarafından isyan
ettirilmiş Ermeni
askerleri
KAYNAKÇA
Ahmed Rüstem Bey-, La Guerre Mondiale et la Question Turco-Arménienne,
Berne 1918.
Ahmet Refik-, İki Komite-İki Kıtâl, İstanbul 1919; Yeni Türkçesi: Hamide
Koyukan, İki Komite İki Kıtâl, Kebikeç Yayınları, Ankara 1994.
Ahmet Refik-, Kafkas Yollarında: Hâtıralar ve Tahassüsler, Öncü Kitap,
Ankara 1992.
AKÇORA, Ergünöz-, Van ve Çevresinde Ermeni İsyanları (1896-1916), Türk
Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 1994.
ANADOL, Cemal-, Tarihin Işığında Ermeni Dosyası, Turan Kitabevi, İstanbul
1982.
Armenian Question: Facts and Documents, Azerbaijan Publishing House,
Baku 1992.
Armenians Terrorism: A Threat to Peace, Akdeniz University Publications,
Antalya 1985.
Armenians in the Ottoman Empire and Modern Turkey (1912-1926),
Boğaziçi University Publications, İstanbul 1984.
Armenians in Ottoman Documents (1915-1920), The Turkish Republic
Prime Ministry General Directorate of State Archives Departmant of
Ottoman Archives Publication, Publication no: 25, Ankara 1995.
Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslar'da ve Anadolu'da Ermeni Mezâlimi I (19061918), Ankara 1995, II (1919), Ankara 1995, III (1919-1920), Başbakanlık
Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara 1997
ASAF, Mehmet-, 1909 Adana Ermeni Olayları ve Anılarım, Hazırlayan:
İsmet Parmaksızoğlu, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1982.
ATAÖV, Türkkaya-, A Brief Glance at the "Armenian Question", Ankara
1984
ATAÖV, Türkkaya-, A "Statement" Wrongly Attributed to Mustafa Kemal
Atatürk, Ankara 1984.
ATAÖV, Türkkaya-, Talât Paşa'ya Atfedilen Andonian "Belgeler"i Sahtedir,
Ankara 1984.
ATAÖV, Türkkaya-, The Andonian "Documents" Attributed to Talât Pasha
Are Forgeries, Ankara 1984.
ATAÖV, Türkkaya-, The "Armenian Question" Conflict, Trauma &
Objectivity, Ankara 1997.
BANOĞLU, Niyazi Ahmet-, Ermeni'nin Ermeni'ye Zulmü, Ankara 1976.
BAŞAR, Zeki-, Ermenilerden Gördüklerimiz, Atatürk Üniversitesi Yayınları,
Ankara 1974.
Cemal Paşa-, Hâtırât (1913-1922), İstanbul 1922.
ÇARK, Y.G.-, Türk Devleti Hizmetinde Ermeniler (1453-1953), İstanbul
1953.
ÇULCU, Murat (Haz.)-, Ermeni Entrikalarının Perde Arkası: Torlakyan
Davası, Kastaş Yayınları, İstanbul 1990.
AKDES, Nimet Kurat-, Türkiye ve Rusya, Ankara 1990.
Armenian Violence and Massacre in the Caucasus and Anatolia Based on
Archives (1906-1918), The Turkish Republic Prime Ministry General
Directorate of State Archives Departmant of Ottoman Archives Publication,,
Publication No: 23, Ankara 1995.
Armenian Violence and Massacre in the Caucasus and Anatolia Based on
Archives (1919), The Turkish Republic Prime Ministry General Directorate of
State Archives Departmant of Ottoman Archives Publication, Publication
No: 24, Ankara 1995.
Armenian Violence and Massacre in the Caucasus and Anatolia Based on
Archives (1919-1920), The Turkish Republic Prime Ministry General
Directorate of State Archives Departmant of Ottoman Archives Publication,
Publication No: 34, Ankara 1997.
Armenian Violence and Massacre in the Caucasus and Anatolia Based on
Archives (1920-1922), The Turkish Republic Prime Ministry General
Directorate of State Archives Departmant of Ottoman Archives Publication,
Publication No: 35, Ankara 1998.
Armenians in Ottoman Documents (1915-1920), Başbakanlık Devlet
Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları, Yayın
Nu: 14, Ankara 1994.
Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslar'da ve Anadolu'da Ermeni Mezalimi (19061918), Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı
Yayın Nu: 23, Ankara 1995.
Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslar'da ve Anadolu'da Ermeni Mezalimi (1919),
Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın Nu:
24, Ankara 1995.
Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslar'da ve Anadolu'da Ermeni Mezalimi (19191920), Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı
Yayın Nu: 34, Ankara 1997.
Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslar'da ve Anadolu'da Ermeni Mezalimi (19201922), Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı
Yayın Nu: 35, Ankara 1998.
BARDAKJİAN, Kevork-, "İstanbul Ermeni Patrikliğinin Doğuşu", Ermeni
Sorunu ve Bursa Ermenileri, Bursa 2000.
BEYDİLLİ, Kemal-, "1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşında Doğu Anadolu'dan
Rusya'ya Göçürülen Ermeniler", TTK Belgeler, nr.17 (1988)
BRAUDE, B.-Lewis, B.-, Christians and Jews in the Ottoman Empire, New
York, London 1982.
BRITAIN, Great-, The Treatment of Armenians in the Ottoman Empire:
Documents Presented to Viscount Grey of Fallodon, Secretary of State For
Foreign Affairs, London 1916.
CAHİT, Yalçın H.-, Talât Paşa'nın Hâtıraları, Yenigün Yayınları, İstanbul
1998.
ÇALIK, Ramazan-, Alman Kaynaklarına Göre II. Abdülhamid Döneminde
Ermeni Olayları, Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara 2000.
Comités Arméniens, République de Turquie Direction Générale des Archives
d'Etat du Primier Ministére Puplication de la Direction du Département des
Archives Ottomanes No : 51, Ankara 2001.
DALOĞLU, Selâhattin Turgay-, 1915-1918 Ermeni Zulmü, Dilârâ Yayınları,
İstanbul 1983.
DEMİR, Neşide Kerem-, Bir Şehit Anasına Tarihin Söyledikleri: Türkiye'nin
Ermeni Meselesi, 3.Baskı, Hülbe Yayınları, Ankara 1982.
DEMİR, Neşide Kerem-, The Armenian Question in Turkey, Ankara 1980.
Documents on Massacre Perpetrated by Armenians (1914-1919),
Publication of the Depertmant of Ottoman Archives, State Archives of
Republic of Turkey, Publication No: 49, Ankara 2001.
Documents on Massacre Perpetrated by Armenians (1919-1921),
Publication of the Depertmant of Ottoman Archives, State Archives of
Republic of Turkey, Publication No 50, Ankara 2001.
Dokuz Soru ve Cevapta Ermeni Sorunu, Dış Politika Enstitüsü Yayınları,
Ankara 1982.
EMİRCAN, Abdülali - Mehmet Emin Gerger-, Büyük Ermenistan Hayali ve
Kars'tan Karabağ'a Ermeni Vahşeti, Cemre Yayınları, İstanbul 1992.
ERCAN, H. Yavuz-, Kudüs Ermeni Patrikhanesi, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara 1988.
Ermeni Komiteleri (1891-1895), Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı
Arşivi Daire Başkanlığı Yayın Nu: 478, Ankara 2001.
Ermeni Komitelerinin Amâl ve Harekat-ı İhtilaliyesi, İlan-ı Meşrutiyet'ten
Evvel ve Sonra, İstanbul 1332.
Ermeniler Tarafından Yapılan Katliam Belgeleri (1914-1919), Devlet
Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın Nu: 49,
Ankara 2001.
Ermeniler Tarafından Yapılan Katliam Belgeleri (1919-1921), Devlet
Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın Nu: 50,
Ankara 2001.
EROĞLU, Veysel-, Ermeni Mezâlimi, Sebil Yayınevi, İstanbul 1973.
EVANS, Laurence-, United States Policy and The Partition of Turkey (19141924), Baltimore, The Johns Hopkins Press, 1965; Turkçe Tercüme Tevfik
Alanay, Türkiye'nin Paylaşılması, 1914-1924, İstanbul 1972.
FEİGL, Erich-, A Myth of Terror: Armenian Extremism: Its Causes and Its
Historical Context, Edition Zeitgeschichte-Freilassing, Austria.
FEİGL, Erich-, Bir Terör Efsanesi, Milliyet Yayınları, İstanbul 1987.
FEİGL, Erich-, Ein Mythos Des Terrors: Armenischer Extremismus: Seine
Ursachen und Hintergründe, Edition Zeitgeschicte-Freilassing, Salzburg
1986.
GAZİGİRAY, A. Alper-, Osmanlılardan Günümüze Kadar Vesikalarla Ermeni
Terörünün Kaynakları, Gözen Yayınları, İstanbul 1982.
GÖYÜNÇ, Nejat-, Osmanlı İdaresinde Ermeniler, Gültepe Yayınları, İstanbul
1983.
GÜRÜN, Kâmuran-, Ermeni Dosyası, Üçüncü Baskı, Türk Tarih Kurumu
Yayını, Ankara 1985.
GÜRÜN, Kâmuran-, Le Dossier Arménien, Triangle, Paris 1984.
GÜRÜN, Kâmuran-, The Armenian File: The Myth of Innocence Exposed,
London, Published jointly by K. Rustem & Brother and Weidenfeld &
Nicolson Ltd., 1985.
HALAÇOĞLU, Yusuf-, Ermeni Tehciri ve Gerçekler (1914-1918), TTK Yayını,
Ankara 2001.
HOCAOĞLU, Mehmed-, Arşiv Vesikalarıyla Tarihte Ermeni Mezâlimi ve
Ermeniler, ANDA Dağıtım, İstanbul 1976.
Hüseyin Nâzım Paşa-, Ermeni Olayları Tarihi, C. I - II, Başbakanlık Devlet
Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, Yayın Nu: 15, Ankara 1998.
İLTER, Erdal-, Ermeni Kilisesi ve Terör, A.Ü. Osmanlı Tarihi Araştırma ve
Uygulama Merkezi Yayınları, Ankara 1996.
İLTER, Erdal-, Ermeni Meselesi'nin Perspektifi ve Zeytûn İsyânları (17801915), Genişletilmiş 2. Baskı, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara
1995.
İLTER, Erdal-, Ermeni Propagandasının Kaynakları, Kamu Hizmetleri
Araştırma Vakfı Yayınları, Ankara 1994.
İLTER, Erdal-, Ermeni ve Rus Mezâlimi (1914-1916) (Tanık İfadeleri),
Azerbaycan Kültür Derneği Yayınları, Ankara 1996.
İLTER, Erdal-, İçel'de Ermeni Faaliyetleri, Güven Matbaası, Ankara 1974.
İLTER, Erdal-, Türk-Ermeni İlişkileri Bibliyografyası, A. Ü. Osmanlı Tarihi
Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayınları, Ankara 1997.
İLTER, Erdal-, Türkiye'de Sosyalist Ermeniler ve Silâhlanma Faaliyetleri
(1890-1923), Turan Yayıncılık, İstanbul 1995.
KAŞGARLI, Mehlika Aktok-, Kilikya Ermeni Baronluğu Tarihi, KÖK Yayınları,
Ankara 1990.
Katliâm Efsanesi, Anadolu Basın Birliği Genel Merkezi Yayınları, Ankara
1987.
KOÇAŞ, Sadi-, Tarih Boyunca Ermeniler ve Türk-Ermeni İlişkileri, Ankara
1967.
KONUKÇU, Enver-, Ermeniler'in Yeşilyayla'daki Türk Soykırımı (11-12 Mart
1918), Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları, Ankara 1990.
KORKMAZ, Ramazan-, The Armenian Question in General and The
Armenian Atrocity in Çıldır as Narrated by Living Eye Witnesses, KÖK
Yayınları, Ankara 1993.
KÖYMEN, Atilla-, "Ermeni Soykırımı" İddiaları ve Arşivlerdeki Gerçekler,
Ankara 1990.
KURAN, Ercüment-, "Ermeni Meselesinin Milletlerarası Boyutu (18871897)", Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri Sempozyumu,
Ankara 1985.
Le Probleme Arménien: Neuf Questions, Neuf Reponses, Institut de
Politique Etrangère, Ankara 1982.
LOTİ, Pierre-, Les Massacres d'Arménie, Paris 1918.
LOWRY, Heaty W.-, Büyükelçi Morgenthau'nun Öyküsü'nün Perde Arkası,
İsis Yayımcılık Ltd., İstanbul 1991.
LOWRY, Heaty W.-, The Story Behind Ambassador Morgenthau's Story, The
Isis Press, İstanbul 1990,
MALEVİLLE, Georges de-, La Tragédie Arménienne de 1915, Editions
LANORE, Paris 1988
MALEVİLLE, Georges de-, Sözde Ermeni Trajedisi, Türkçe trc.: Galip Üstün,
Yılmaz Yayınları, İstanbul 1991.
Massacre Exerted by the Armenian on the Turks During World War I
Pictures, Publication of TGS. Military History and Strategic Studies, Ankara
2001.
MAYEWSKİ (Général)-, Ermeniler'in Yaptıkları Katliâmlar, Türkçe trc., Azmi
Süslü, A.Ü. Türk İnkilâp Tarihi Enstitüsü Yayınları, Ankara 1986.
MAYEWSKİ (Général)-, Massacres by the Armenians against the Turks, KÖK
Yayınları, Ankara 1991.
MAZICI, Nurşen-, Belgelerle Uluslar arası Rekabette Ermeni Sorunu,
İstanbul 1987.
McCARTHY, Justin-, Muslims and Minorities: The Population of Ottoman
Anatolia and the End of the Empire, New York and London, New York
University Press, 1983.
McCARTHY, Justin-, Osmanlı Anadolu Topraklarındaki Müslüman ve Azınlık
Nüfus, Türkçe trc., İhsan Gürsoy, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik
Etüd Başkanlığı Yayınları, Ankara 1995.
NORMAN, C.B.-, Ermenilerin Maskesi Düşüyor (The Armenians Unmasked),
Edited by Yavuz Ercan, A.Ü.Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi
Yayınları, Ankara 1993.
ÖKE, Mim Kemal-, Ermeni Sorunu 1914-1923, Ankara 1991
ÖKTE, Ertuğrul Zekai-, Osmanlı Arşivi Yıldız Tasnifi Ermeni Meselesi, Türk
Tarihi Araştırmalar Vakfı Yayını, Cilt I, II, III, İstanbul 1989.
ÖKTE, Ertuğrul Zekai-, Ottoman Archives, Yıldız Collection The Armenian
Question, The Historical Reserarch Foundation, Volume I, II, III, İstanbul
1989.
ONUR, Hüdavendigar-, Ermeni Portreleri, Burak Yayınevi, İstanbul 1999.
ONUR, Hüdavendigar-, Ermeniler, Kitabevi Yayınları, İstanbul 1999.
OREL, Şinasi-Süreyya Yuca-, Affaires Arméniennes les "Telegrammes" de
Talât Pacha, Fait historigue ou fiction, Triangle, Paris 1986.
OREL, Şinasi-Süreyya Yuca-, Ermenilerce Talât Paşa'ya Atfedilen
Telgrafların Gerçek Yüzü, Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1983.
Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), Başbakanlık Devlet Arşivleri
Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları, Yayın Nu: 14,
Ankara 1994.
Österreichischer Haus-Hof-und Staatsarchiv, Politisches Archiv, XII. 463.
ÖZTÜRK, Hıdır-, Tarihimizde Tunceli ve Ermeni Mezalimi, Türk Kültürünü
Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1984.
RAMSAUR, Ernest Edmondson-, The Young Turks: Prelude to the Revolution
of 1908, Princeton 1957.
ŞAHİN, Recep-, Tarih Boyunca Türk İdarelerinin Ermeni Politikaları, Ötüken
Yayıncılık, İstanbul 1988.
SAKARYA, İhsan-, Belgelerle Ermeni Sorunu, 2.Baskı, Genelkurmay ATASE
Yayınları, Ankara 1984.
SARAL, Ahmet Hulki-, Ermeni Meselesi, Ankara 1970.
SERTOGLU, Midhat-, "Türkiye'de Ermeni Meselesi", Belgelerle Türk Tarihi
Dergisi, sayı 4 (1968).
SEVİM, Ali-, Genel Çizgileriyle Selçuklu-Ermeni İlişkileri, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara, 1983.
SHAW, Stanford J., and Ezel Kural-, History of the Ottoman Empire and
Modern Turkey: Reform, Revolution and Rebublic: The Rise of Modern
Turkey, 1808-1975, Vol.II, Cambridge Universty Press, London 1977.
SHAW, Stanford J., and Ezel Kural-, Türkçe trc., Mehmet Harmancı,
Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, C.II, E Yayınları, İstanbul 1983.
ŞİMŞİR, Bilâl N.-, British Documents on Ottoman Armenians, C.I: 18561880, C.II:1880-1890, C.III:1891-1895, C.IV:1895, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara 1982-1990.
ŞİMŞİR, Bilâl N.-, Documents Diplomatiques Ottomans Affaires
Arméniennes, C.I: 1886-1893, C.II: 1894-1895, Publications de la Societe
Turque d'Histoire, Ankara 1985-1989.
ŞİMŞİR, Bilâl N.-, Osmanlı Ermenileri, Bilgi Yayınevi, Ankara 1986.
ŞİMŞİR, Bilal N.-, Şehit Diplomatlarımız, 2 Cilt, Bilgi Yayınevi, Ankara 2000.
ŞİMŞİR, Bilâl N.-, The Genesis of the Armenian Question, Turkish Historical
Society, Ankara 1982.
SOLMAZ, Gürsoy-, Yaşayanların Dilinden Erzurum-Sarıkamış-Kars'ta Ermeni
Zulmü (1918-1920), Yüzüncü Yıl Üniversitesi Yayınları, Van 1995.
SONYEL, Salâhi R.-, Armenian Terrorism: A Menace to the International
Community, Cyprus Turkish Association Publications, London 1987.
SONYEL, Salâhi R.-, Hornus-Sonyel correspondance on the Armenian
Question, Cyprus Turkish Association Publications, London 1983.
SONYEL, Salâhi R.-, The Ottoman Armenians: Victims of Great Power
Diplomacy, Published by K.Rustem & Brother, London 1987.
SÜSLÜ, Azmi (Der.)-, Ruslara Göre Ermenilerin Türklere Yaptıkları Mezalim,
A.Ü. Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Ankara 1987.
SÜSLÜ, Azmi-, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Rektörlüğü Yayınları, Ankara 1990.
SÜSLÜ, A., F. Kırzıoğlu, R. Yinanç, Y. Halaçoğlu-, Türk Tarihinde Ermeniler,
Kars Kafkas Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları, Ankara 1995.
SÜSLÜ, Azmi-, Russian View on the Atrocities Commited by the Armenians
Against the Turks, KÖK Yayınları, Ankara 1991.
The Armenian Issue in Nine Questions and Answers, Foreign Policy Insitute,
Ankara 1982.
The Armenian Murders in our Century, Headquarters of Anadolu Press
Union, Ankara 1986.
The Eastern Question: Imperialism and the Armenian Community,Türk
Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1987.
The Myth of Massacre, Headquarters of Anadolu Press Union, Ankara 1987.
The Tragedy of Nagorno Karabakh, Azerbaycan Kültür Derneği Yayınları,
Ankara 1993.
The Turco-Armenian Question: Turkish Point of View, Published by The
National Congress of Turkey, Constantinople 1919.
TOYNBEE, Arnold-, Armenian Atrocities: Murder of Nation, London 1915 ve
The Murderous Tyranny of the Turk, London 1917.
Türk Ermenileri'nden Gerçekler/Facts from the Turkish Armenians/Realites
Exprimees par les Arménians Turcs, Jamanak Yayınları, İstanbul 1980.
Türk-Ermeni İlişkileri Uluslar arası Sempozyumu, Atatürk Araştırma Merkezi
Yayını, Yayına Hazırlayan: Berna Türkdoğan, Ankara 2000.
TÜRKÖZÜ, H. Kemal-, Armenian Atrocity According to Ottoman and Russian
Documents, Institute for the Study of Turkish Culture Publication, Ankara
1986.
TÜRKÖZÜ, H. Kemal-, Ermeni Terörizmi, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı
Yayınları, İstanbul 1985.
TÜRKÖZÜ, H. Kemal-, Osmanlı ve Sovyet Belgeleriyle Ermeni Mezalimi,
2.Baskı, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara 1983; 3.Baskı: Ankara
1995.
TÜZÜN, Nejat-, Tarihimizde Ermeniler, Akdeniz Üniversitesi Atatürk
Devrimleri ve İlkeleri Araştırma Merkezi Yayınları, Isparta 1983.
URAS, Esat-, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Ankara 1950,
Genişletilmiş 2.Baskı: Belge Yayınları, İstanbul 1987.
URAS, Esat-, The Armenians in History and the Armenian Question,
Documentary Publications, İstanbul 1988.
VEFA, Ahmet-, Die Wahreit über die Armenier, Ankara 1976.
VEFA, Ahmet-, Truth About Armenians, Ankara 1975.
YILDIRIM, Hüsamettin-, Ermeni İddiaları ve Gerçekler, Sistem Ofset
Yayınları, Ankara 2000.
YILDIRIM, Hüsamettin-, Rus-Türk-Ermeni Münasebetleri (1914-1918), KÖK
Yayınları, Ankara 1990.
YURTSEVER, Cezmi-, Ermeni Terörü: Gelişimi ve Analizi, İstanbul 1987.
Yüzyılımızdaki Ermeni Cinayetleri, Anadolu Basın Birliği Genel Merkezi
Yayınları, Ankara 1986.
Download