Slide 1 - BİLGESAM

advertisement
PLAN




Önemli tarihler üzerine notlar
Siyasal yapı
Ekonomik yapı
Dış politika ve güvenlik politikası
ÇİN HALK CUMHURİYETİ









Başkent: Pekin
Devlet Başkanı: Hu Jintao
Nüfus: 1,338,612,968 (Temmuz 2009 )
Dinler: Geleneksel bakımdan Konfüçyüsçü, Taocu, Budist; azınlık
olarak Müslüman ve Hıristiyan
Etnik Bileşim: Çinli % 92, %8 Uygur, Koreli, Buyi, Tibetli,Mançu,Hui
GSMH: 8.789 trilyon dolar (2009)
Ekonomi: Tarım % 74, Sanayi % 14, Hizmetler % 12
Yıllık büyüme oranı: %8.7 (2009)
Işsizlik: %4.3 (Eylül 2009)
Çin Tarihi Üzerine Notlar
-2000 yıl süren hanedanlar yönetimi, 1912'de milliyetçilerin yönetimi
ele geçirmesi ile son bulmuş ve Çin Cumhuriyeti kurulmuştur.
 -Çin, uzun yıllar batıya kapalı kalmıştır. Batıya açılma 19. yüzyıl
ortalarında Portekiz, İngiltere, Fransa ve ABD ile ticari, siyasi
ilişkilerin gelişmesi ile başlamıştır. İngilizler, Hint pamuklukları ve
afyonunu, çay ve ipekle değişimine dayalı ticaret yürütülmekteydi.
Çin üst makamlarının bu ticareti engellemeye çalışması ve afyon
ithalini yasaklayan kararlar alması üzerine İngilizlerle anlaşmazlık
çıkmış ve Afyon savaşları başlamıştır (1842). Ancak bu savaşlar
İngilizlerin galibiyeti ile sona ermiş ve Hong Kong Adası İngilizlere
bırakılmıştır.
 -1894 yılında Çin’in Kore üzerinde hakimiyet kurmak istemesi
üzerine Çin-Japon Savaşları başlamıştır. Bu savaşlar sonunda Çin
büyük kayıplara uğramış, Kore’nin bağımsızlığını tanımak ve
Tayvan Adasını Japonya’ya vermek mecburiyetinde kalmıştır.


-Çin'in kuzey bölgesi Mançurya'yı ele geçirmek isteyen
Japonya’nın 1936 yılında Çin'i işgale başlaması halk direnişine yol
açmıştır. Bu bağımsızlık savaşını örgütleyen Mao Zedung
önderliğindeki Çin Komünist Partisi böylece halk içerisinde taraftar
toplamaya başlamıştır. 1949'da milliyetçileri yenmeyi başaran
Komünist Çinliler ülke yönetimini ele geçirmiş ve Çin Halk
Cumhuriyetini kurmuştur.

-Yönetim tamamen komünistlerin eline geçince, Milliyetçi Çin
hükümeti, Tayvan Adasına çekilmek zorunda kalmıştır. Böylece Çin
ikiye ayrılmıştır: Çin Halk Cumhuriyeti ve Milliyetçi Çin Cumhuriyeti.
ÇİN’İN SİYASAL YAPISI
Yönetim şekli tek partili sistem olan Çin, Komünist Parti’nin egemen
olduğu bir Sosyalist Cumhuriyet’tir. Devletin niteliği Anayasada: “Çin
Halk Cumhuriyeti işçi sınıfın önderliğindeki halkın demokratik
diktatörlüğü altında yönetilen, işçiler ve köylülerin ittifakına dayalı bir
sosyalist devlet olarak” belirtilmektedir.
 Çin Halk Cumhuriyetinin en önemli devlet organları Ulusal Halk
Kongresi ve Devlet Konseyi’dir. Ulusal Halk Kongresi, Çin Halk
Cumhuriyeti’nin en yüksek devlet organı olup yasama erki görevini
yürütmektedir. Yılda bir kez toplanan Kongre ülkenin siyasi
yaşamını yönlendirmektedir. 1227 üyeli Ulusal Halk Kongresi kendi
bünyesinde yer alan Daimi Komite tarafından toplantıya
çağrılmaktadır.
 Devlet Konseyi, en yüksek devlet idari organıdır. Ulusal Halk
Kongresi ve Daimi Komite’ye karşı sorumludur ve çalışmaları
konusunda onlara bilgi vermektedir.


Çin’in siyasi yaşamı 1921 yılında kurulmuş olan Komünist Parti’nin
hakimiyetindedir. Parti örgütü Kültür Devrimi sırasında tamamen
dağıtılmıştı. « Çin değerleri ile sosyalizm » hareketini başlatan
Deng Xiaoping tarafından yeniden oluşturulmuş ve bütün devlet
yapılarının kontrolünü tekrar Komünist Parti’nin elinde toplanmıştır.

Bugün de Komünist Parti lider ve kural koyucu konumunu devam
ettirmektedir. Komünist Parti dışında sekiz parti daha devlet
işlerinde ölçülü bir şekilde yer alabilmektedir. Partinin en yüksek
organları, Ulusal Parti Kongresi ve Merkez Komitesi’dir. Ulusal Parti
Kongresi beş yılda bir, Merkez Komite ise yılda en az bir kere
toplanmaktadır.
EKONOMİK YAPI

Çin’de 1949 sonrasında iki farklı ekonomik kalkınma politikası
uygulanmıştır: Mao döneminde (1949–1976) uygulanan yüksek
düzeyde merkeziyetçiliğe dayanan “Planlı Ekonomi” ve Deng
Xiaoping (1977-1987) döneminde uygulanmaya başlanan dışa
açılma ve reform politikası sonucu geliştirilen “Çin Tarzı Sosyalist
Piyasa Ekonomisi”.

1950’lerden itibaren uygulamaya konulan yüksek düzeyde
merkeziyetçiliğe dayanan planlı ekonomide ülkenin mali ve maddi
kaynakları ile teknolojik gücü önemli projelere tahsis edilmiş ve
kaynakların akılcı dağıtımı sağlanmıştır. Bölgesel ekonomiler
arasında yeniden denge kurularak sanayileşme için temel
oluşturulmuştur. 1949’dan 1956’ya kadar olan dönem içinde
sosyalist dönüşüm büyük ölçüde gerçekleştirilmiştir.

Ancak Mayıs 1966’da başlayıp Ekim 1976’da son bulan ve ülke
ekonomisinde ciddi başarısızlıklara ve tahrip edici kayıplara yol
açan “Kültür Devrimi” döneminde ise, diğer alanlarda olduğu gibi
ekonomi alanında da duraklama yaşanmıştır.

Mao’nun 1976’da ölmesinden sonra Kültür Devrimine son verilmiş,
yönetime gelen Deng Xioaping tarım komünleri, materyal denge
planlaması, sadece iç üretimdeki boşlukları doldurmak için yapılan
dış ticaret ve fiyat kontrolü gibi Stalinist temeller üzerine kurulu
ekonomi politikalarını reddetmiştir. Ekonomik gelişimi sağlamak
amacıyla bir dizi reform uygulamaya konmuştur.

Ayrıca Mart 1993’te toplanan 8.Ulusal Halk Kongresinin Birinci
toplantısında kabul edilen anayasa değişikliği ile “Çin Tarzı
Sosyalist Piyasa Ekonomisi”nin uygulanması anayasal güvence
altına alınmıştır.
Günümüzde Çin’in GSYİH’sı satın alma gücü paritesine göre 12
trilyon dolar civarındadır ve yarattığı bu değer ile ABD’nin ardından
dünyanın ikinci büyük ekonomisidir. 1980-2008 döneminde yıllık
ortalama % 10-11 gibi tarihte eşi görülmemiş bir büyüme
göstermiştir. OECD’de yapılan analizler, halen satın alma gücü
paritesine göre dünyanın ikinci büyük ekonomik gücü olan bu
ülkenin 2020’ye kadar «yeni ekonomik süper güç» olabileceğini
ortaya koymaktadır.
 Çin, dış yatırımlar ve ithalat açısından, dışa bağlı bir ülke olmasına
karşın dünyada bütçesi fazla veren nadir ülkelerden biridir, 200
milyar dolara yakın dış ticaret fazlası bulunmaktadır.
 Özetle Çin’in ekonomik başarısı büyük ölçüde istikrarlı hükümetlere,
yüksek tasarruf ve yatırım oranlarına, dinamik (devlet destekli)
ticaret, yatırım ve sanayi politikalarına, stratejik planlamaya,
disiplinli iş anlayışına, enflasyonun ve kamu açıklarının kontrolüne
ağırlık veren makroekonomik politikalara dayanmaktadır.

DIŞ POLİTİKA VE GUVENLİK
POLİTİKASI
Yükselen ekonomik gücüne rağmen tam anlamıyla askeri ve siyasi
olarak bir süper güç olmadığının farkında olan Çin, “Barış içinde bir
arada yaşama” ilkesine dayanan barışçıl bir dış politika takip
etmektedir. Barış içinde bir arada yaşamak için beş koşulun
gerçekleşmesi gerektiğini vurgulamaktadır: diğer ülkelerin
egemenlik ve toprak bütünlüklerine saygı, mütekabiliyete dayalı
olarak saldırmazlık, başka devletlerin iç işlerine karışmama, eşitlik
ve karşılıklı fayda.
 Çin, bu esaslar doğrultusunda Burma, Nepal, Moğolistan,
Afganistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan ile arasındaki sınır
tartışmalarını ortadan kaldırmıştır. Ancak Tayvan sorunu, sınır
tartışmaları konusunda en öne çıkan ve uluslar arası boyut
kazanmış sorun olarak varlığını korumaktadır. Çin’in Tayvan
sorunuyla ilgili politikası “barışçıl bir şekilde yeniden bir araya
gelmek” ve “bir ülke, iki sistem”dir.


Çin’in önem taşıyan ikili ilişkilerine bakıldığında ilk olarak Amerika
ile dönem dönem sorun arz eden ilişkiler göze çarpmaktadır. ABD
Başkanı Richard Nixon’ın Şubat 1972’de Çin’i ziyareti sırasında
yayımlanan “Çin-ABD Ortak Bildirisi” diğer adıyla “Shanghai Ortak
Bildirisi”, iki ülke arasında 20 yıldan fazla süren hiç temasta
bulunmama durumunu sona erdirmiştir.

Çin ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki en önemli sorun
Tayvan bölgesidir. Tayvan konusundaki bu sorun 1950’li yılların
başında Sovyetlerin Çin’e destek vermesine karşılık ABD’nin
Tayvan’a bağımsızlığı yönünde destek vermesi ile başlamıştır.
Hatta 1954 yılında ABD ile Tayvan arasında karşılıklı Güvenlik
Anlaşması imzalanmıştır. Ancak ABD-Çin diplomatik ilişkilerinin
başlamasıyla Amerika’nın Tayvan’a tutumu değişmiştir. Amerika,
Çin Halk Cumhuriyeti’nin tek yasal hükümet olduğunu ve Tayvan’ın
onun bir parçası olduğunu kabul eden bir bildirge imzalamıştır.
Bununla birlikte Reagan yönetimi sırasında Tayvan’a yönelik askeri
destek nedeni ile sorun yeniden su yüzüne çıkmıştır. Amerika’nın
silah desteği ile Tayvan’ı güçlendirmek istemesi, Çin’in gitgide
güçlenmesinden çekindiği şeklinde yorumlanabilir.
Çin-Japon ilişkilerine gelindiğinde, II. Dünya Savaşı’nda birbirleriyle
savaşan Japonya ve Çin’in ilişkileri, 1945 yılından sonra uzun bir
süre normale dönememiştir. 1971 yılında ABD ile Çin ilişkilerinin
iyileşmesi Japonya’yı da etkilemiş ve iki ülke arasında siyasi
olmasa da ticari ilişkilerin yoğunlaşmasının önünü açmıştır. Ancak
iki ülke ilişkilerinde Doğu Çin Denizi’nin egemenlik sorunu göze
çarpmaktadır.
İki
ülkenin
münhasır
ekonomi
alanının
belirlenmesindeki zorluk, gerginliği arttırıcı bir faktördür.
 Ayrıca Japonya’nın ABD ile ortaklaşa imzaladığı 1997 tarihli Yeni
Savunma İşbirliği Rehberi, Çin’i tedirgin etmektedir. Anlaşma
esasen Kuzey Kore tehdidine karşı olmakla beraber Çin yönetimi
bunun kendine karşı bir cepheleşme olarak algılamaktadır.
 Enerji kaynaklarına ulaşım açısından Orta Asya bölgesi de Çin için
önemlidir. Bu bölgede ABD’yi jeopolitik bir rakip olarak gören Çin’in
Orta Asya politikası, daha geniş stratejik yaklaşım içinde, ABD’ye
karşı çok kutuplu dünyanın yaratılması çabasıdır. Çin’in bölgeye
yönelik politikası iki temele dayanmaktadır: birincisi bölgedeki
milliyetçi akımların uyanmaması, çünkü bu tür hükümetler Çin’deki
ayrılıkçı Uygurları destekleyebilecektir, ikincisi ise ABD’nin bölgeden
uzak tutulmasıdır.


Ayrıca Tibet ve Doğu Türkistan Bölgeleri’nde uygulanan kültürel ve
dini baskılar nedeniyle Çin hükümeti insan hakları konusunda
dünya kamuoyunun baskısı altında kalmaktadır. Çin in Tibet ve
Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ni elinde tutmak istemesinin nedeni bu
bölgelerin stratejik önemidir. Tibet, uzun Hindistan sınırında hakim
bir pozisyona sahip olmayı sağlamaktadır. Doğu Türkistan ise
Çin'in,Taklamakan Çölü’nün ilerisinde ve Çin Seddi’nin arkasında
kalan tek toprağı olması nedeniyle Çin'in Batıya açılan penceresi
konumundadır. Bölgenin bir diğer önemi de zengin yeraltı
kaynaklarına ve verimli topraklara sahip olmasıdır.
JAPONYA
Başkent: Tokyo
 Devlet Başkanı: İmparator AKIHITO (7 Ocak 1989)
 Başbakan: Yukio HATOYAMA (16 Eylül 2009)
 Nüfus: 127,078,679 (Temmuz 2009 )
 Dinler: Şintoizm % 83.9 Budizm %71.4, Hristiyanlık % 2, diğer %
7.8
 Etnik Bileşim: Japon % 98.5, Koreli % 0.5, Çinli % 0.4, diğer % 0.6
 GSMH: 4.137 trilyon dolar (2009)
 Ekonomi: Tarım % 1,6 Sanayi % 23,1 Hizmetler % 75,4 (2009)
 Yıllık büyüme oranı: % -5.3 (2009)
 İşsizlik: % 5.6 (Eylül 2009)

Japonya Tarihi Üzerine Notlar

- Japonya’da 1868 Meiji Restorasyonu 265 yıllık feodal rejime son
vermiş ve bu tarihten itibaren Japonya bir modernleşme süreci
içerisine girmiştir. Etkin ve güçlü bir liderlik etrafında şekillenen Meiji
yönetimiyle Japonya’nın askeri, ekonomik ve siyasi açıdan Batı
örneğine göre yeniden örgütlenmesi sağlanmıştır.

-Yeraltı kaynakları bakımından zengin Mançurya, önceden beri
Japonya ve Rusya arasında çekişmeye neden olmuştur. Japonya
1904’te çıkan savaşta Rusya’yı yenerek Mançurya üzerinde daha
çok etki alanına sahip olmayı başarmıştır.

-Mançurya’da bir bomba patlaması sonucu Japon demiryolu
şirketine ait raylar tahrip olunca işgalin gerekçesi de sağlanmış ve
Japonya Mançurya’yı işgal etmeye başlamıştır. 1932’de burada
Manchuko Devleti kurdurulmuş ve doğal kaynaklardan faydalanma
hakkı sınırsız bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır.

-İki dünya savaşı arası dönemde ölüm oranının güçlü biçimde
düşmesinden kaynaklı olarak Japon nüfusunun artması ve doğal
kaynakların gelişen sanayi ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz
kalması Japonya’nın daha geniş bir “yaşam alanı” (Büyük Doğu
Asya Ortak Refah Alanı) talep etmesine yol açmıştır.

-Japonya Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra da Çin’de kendi etki
alanını tahsis etme arzusundan vazgeçmemiştir. Militarist
politikacıların destek verdiği hükümetler Japonya’nın Doğu
Asya’daki varlığının Çin’i ele geçirmekle mümkün olduğunu
savunmaktaydılar. Buna bir de 1929 ekonomik bunalımı ve ülkelerin
kendi iç gelişmeleri ile meşgul olmaları eklenince Japonya’nın
harekete geçmesi için gerekli zemin oluşmuştur. 1937 yılında Japon
ordusu Çin’i işgal amaçlı harekete geçmiştir.

-Eylül 1939'da patlak veren İkinci Dünya Savaşı başında Japonya,
İtalya ve Almanya ile “Roma-Berlin” Antlaşması’nı imzalamış ve
birbirlerine sonraki on yıl boyunca her konuda yardım etmeyi
taahhüt etmişlerdir.

-7 Eylül 1941 yılında Japonya ABD'nin Hawaii'de bulunan Pearl
Harbor Limanı'na bir hava saldırısı düzenlemiştir. Ertesi gün
toplanan ABD Kongresi Rusya hariç diğer müttefiklerle birlikte
Japonya'ya savaş ilan etmiştir. İkinci Dünya Savaşı, Pasifik’te ABD
ve Japonya’nın üstünlük mücadelesine sahne olmuş ve savaş
Japon ekonomisini alt-üst etmiştir. 6 Ağustos 1945’te Hiroşima’ya,
iki gün sonra da Nagazaki’ye ABD tarafından atom bombası
atılmasıyla mağlubiyeti kesinleşen Japonya 14 Ağustos’ta kayıtsız
şartsız teslim olmuştur. ABD ordusu, müttefik güçler tarafından işgal
ordusu olarak Japonya adalarına yerleştirilmiştir.

-Savaş sonrası dönemde ABD’nin hedefi, Pasifik’te üstünlüğü ele
geçirmek ve Japon ordusunun tekrar güçlenmesini engellemek ve
ileride iyi ilişkilerin kurulabileceği bir Japonya yaratmaktır. ABD’nin
ilk uygulaması Meiji Anayasasını yürürlükten kaldıracak yeni bir
Anayasa yapmak olmuştur. Amerika tarafından oluşturulan
komisyonun hazırladığı anayasa 1947’de yürürlüğe girmiştir.
JAPONYA’NIN SİYASAL YAPISI

İmparatorluk mevkii: Meiji Anayasasında mutlak olan imparatorun
hakimiyeti, II. Dünya Savaşı sonrasında oluşturulan yeni anayasada
yeniden tanımlanmıştır ve sembolik hale getirlmiştir.

Günümüzde Japon siyasal sistemi üç ayrı seçim sistemi üzerine
kuruludur. Her dört yılda bir yapılan Temsilciler Meclisi seçimleri,
her üç yılda bir yapılan ve Senato üyelerinin yarısının yenilendiği
Senato seçimleri ve dört yılda bir yapılan yerel seçimlerdir. Seçimler
her idari bölgede Merkezi Seçim Komitesince yapılmaktadır.

30 Ağustos 2009 tarihinde Japonya’da yapılan genel seçimler
Japonya için tarihi bir anlam taşımaktadır.1955 yılından beri (iki
yıllık kısa bir dönemin dışında) sürekli olarak iktidarda kalmayı
başaran, yarım yüzyılı aşan bir süre hükümeti oluşturmuş Liberal
Demokrat Parti (LDP) seçimleri kaybederek iktidar koltuğunu
Japonya Demokrat Partisi’ne bırakmıştır.

LDP, 1950lerin ortalarına kadar süren sosyalistlerin ağırlıkta olduğu
koalisyonların iktidarda olduğu ve fakirlik ve karışıklılarla anılan bir
dönemden hemen sonra, İkinci Dünya Savaşı’nın yaralarının
sarıldığı ve ekonominin yükselişe geçtiği döneminin hemen başında
iktidara gelmiştir. Bu nedenle LDP Japon mucizesinin mimarı olarak
görülmektedir.

Yürütme yetkisi, parlamento üyesi olmak zorunda olan ve
parlamento tarafından belirlenen başbakan ile çok 20 devlet
bakanından oluşan ve tamamen Parlamento’ya karşı sorumlu olan
kabineye verilmiştir.

Hükümetin yasama ve yürütme yetkilerinden tamamen bağımsız
olan hukuk sisteminde, Yargıtay, 8 yüksek mahkeme, Hokkaido
dışında tüm eyaletlerde de birer bölge mahkemesi kurulmuştur.
EKONOMİK YAPI

Japonya savaştan yoksul ve ekonomisi harap olmuş olarak
çıkmıştı. Bu yıllardaki ilk öncelik halkın temel yaşam
gereksinimlerini karşılamasına yöneliktir. Ancak barış antlaşmasının
bir gereği olarak savunma harcamalarına getirilen GSMH’nın yüzde
1’ini aşmama koşulu sayesinde, Japonya bütün dikkatini ekonomik
alana çevirmiş, ABD’nin güvenlik şemsiyesi altında kaynaklarını
tamamen ekonomik yatırımlara yönlendirme imkanına kavuşmuştur.

Yaklaşık 5 trilyon dolarlık milli geliri ile Japonya bugün, nominal
GSYH bazında ABD’den sonraki ikinci büyük ekonomidir. İkinci
Dünya Savaşı’nda ağır bir yenilgiye uğramasına rağmen hızla
kalkınması ve dünyanın önde gelen ekonomik güçlerinden biri
olması “Japon mucizesi” olarak değerlendirilmiştir. Bu ekonomik
başarının en önemli faktörü, İkinci Dünya Savaşı’nı takip eden
dönemde Japonya’nın istikrarlı siyasi iktidar, büyük şirket grupları
ve güçlü bir bürokrasiden oluşan üçlü bir saç ayağı tarafından
yönetilmesi olarak görülmektedir. Büyük şirket grupları, kendi
içlerinde oluşturdukları dev bankalar aracılığıyla ihtiyaç duydukları
finansmanı elde etmiş ve hükümetin ve bürokrasinin de koruması
altında gelişerek pek çok endüstriyel sektörde ön plana çıkmayı
başarmıştır.

Banka mevzuatına devlet güvencesi ve büyük şirket gruplarında
çalışanların emekli oluncaya kadar aynı şirkette güven içinde
çalışma olanağı tanıyan “hayat boyu iş” anlayışı ise toplum
içerisinde sistem için gerekli olan güveni sağlamıştır.

Ayrıca işgücü üretkenliğinin çok yüksek olması Amerikan şirketlerini
mallarını ABD’de üretmek yerine Japonya’dan ithal etmeye itmiştir.
ABD’ye ihracatın önemli boyutlarda artması ekonomik kalkınmayı
hızlandıran bir diğer faktördür.
DIŞ POLİTİKA VE GUVENLİK
POLİTİKASI

Yeni Anayasa’nın dokuzuncu maddesine göre: Adalet ve düzene
dayalı uluslararası bir barışa içtenlikle bağlı olan Japon halkı,
ulusun egemenlik hakkı olarak savaşı, uluslararası sorunların
çözümünde tehdit ve güç kullanımını sonsuza dek reddetmektedir.
Bu hususu sağlayabilmek amacıyla, diğer savaş potansiyellerinin
yanı sıra kara, deniz ve hava güçleri asla bulundurulmayacaktır.
Devlete savaş ilan etme hakkı tanınmayacaktır.

Soğuk Savaş konjonktüründe, özellikle Kore Savaşı’yla birlikte
ABD’nin Japonya’ya bakışı değişmiş, işgal altındaki yenik devlet
konumundan müttefik ülke statüsüne geçilmiştir. 48 ülkenin katıldığı
1951 San Francisco Konferansı’nda Japonya bağımsızlığını
kazanmış, Japon Başbakanı Yoshida ve Amerikan Dış İşleri Bakanı
Dulles arasında ikili bir güvenlik antlaşması imzalanmıştır.

Bu antlaşmaya göre, ABD kuvvetleri Japon topraklarında
konuşlanabilecek, Uzak Doğu’da barış ve güvenliğin sağlanması
amacıyla, Japonya’ya içerden ve dışarıdan gelebilecek saldırılara
karşı bu ülkeyi koruyabilecektir. Yani ABD kuvvetleri iç
ayaklanmaları bastırma konusunda da yetkilidir. Antlaşmanın ikinci
maddesine göre, Japonya ABD’nin onayı olmadan üçüncü bir
devletin üslerini kullanmasına izin vermeyecektir.

ABD ile 1954’te karşılıklı savunma antlaşması yapılmış ve
Japonya’nın meşru müdafaa hakkı kabul edilerek, Jiei-tai (Meşru
Müdafaa Gücü) adıyla yeni savunma kuvvetleri oluşturulmuştur.

1960 yılında yapılan yeni bir antlaşmaya göre Japonya’nın kendi iç
güvenliğinden sorumlu olması, ancak ABD kuvvetlerinin ulusal
güvenliğe katkıda bulunmak ve Uzak Doğu’da barışı sağlamak için
Japon hava, kara ve deniz sahasını kullanabilmesi kabul
edilmiştir. Ülke içindeki komünist ve sosyalist partiler antlaşmaya
büyük tepki göstermiştir.

Soğuk Savaş’ın bitimi ile Japonya’nın ABD nezdindeki öneminin
azalması Japonya’nın düşük profilli dış politika ve güvenlik
anlayışının değiştirilmesi isteğini ön plana çıkarmıştır. Uluslararası
örgütlerde özellikle Soğuk Savaş’tan sonra daha aktif politikalar
izleyen Japonya, BM Barış Gücü çerçevesinde 1996’dan beri Golan
Tepeleri’nde, 2007’den beri de Nepal’de “Meşru Müdafaa Gücü”
bulundurmaktadır.

Japonya 11 Eylül saldırılarının ardından ABD ve müttefiklerine
terörle savaşta insani yardım ve lojistik destek konularında
yardımlarda bulunacağını deklare etmiştir. Bu bağlamda Afganistan
harekatına maddi desteklerde bulunan Japonya özellikle yeniden
inşa faaliyetlerinde katkılarda bulunmuştur. Ayrıca Irak’ta yeniden
inşa faaliyetlerine ve insani yardımlara katılmayı öngören özel
önlemler yasasını Temmuz 2003’de meclisten geçirmiş ve Japon
Öz Savunma Kuvvetleri yaklaşık 1.000 kişilik bir birlikle Şubat
2004’de Irak’a konuşlandırmıştır. Bu gelişme Japonya’nın gerek
İkinci Dünya Savaşı sonrasından bu yana süregelen dış politika
anlayışında gerekse de ABD ile ittifak ilişkilerinde çok önemli bir
dönüm noktası teşkil etmiştir.

Japonya’nın güvenlik algılamaları bağlamında yaptığı bu nitel
değişikliklerin temelinde, bir anlamda Soğuk Savaş sonrası
dönemde Asya-Pasifik bölgesinde ortaya çıkan dinamiklerin
dizginlenmesi, Kuzey Kore’nin nükleer silah geliştirme programının
önlenmesi, Irak ve Afganistan’daki yeniden inşa faaliyetlerinde aktif
rol oynama isteği bulunmaktadır.

- Jeopolitisyen Yves Lacoste’a göre bugün Japonya’nın dış
politikadaki sorunları daha çok geçmiş Japon emperyalizminin
komşu ülkelerde bıraktığı izlenim ile ilgilidir. 1910’da Japonya’nın
Kore’yi işgali ve işgal süresince yapılan muameleler bugün iki ülke
arasındaki sorunun kaynağıdır. Ancak nükleer silahlara sahip Kuzey
Kore tehdidi ABD müttefiki bu iki ülkeyi işbirliğine itmektedir.

- Öte yandan ASEAN+3 platformu ise Çin ile birlikte, Japonya ve
Güney Kore’yi de kapsamaktadır. Bu örgütün ekonomi, siyaset ve
güvenlik boyutlarında karşılıklı çıkarlar doğrultusunda ülkeleri bir
araya getiren bir blok olduğu göz önüne alındığında Japonya ve
Güney Kore yakınlaşmasına olumlu katkı yapacağı söylenebilir.

Ayrıca Soğuk Savaş sonrası ekonomik ve teknoloji alanındaki
başarıları sayesinde yükselmeye başlayan Hindistan’ın Hint
Okyanusu’nu kontrol eden stratejik konumu ve kapasitesini arttırdığı
deniz kuvvetleri, Japonya’nın Doğu-Batı güzergahına dayalı deniz
ulaşımını ilgilendirmeye başlamış, dolayısıyla Japonya bu ülke ile
işbirliğini geliştirme yoluna gitmiştir.
Download