İSTİHDAM ve PARA Bir ekonomi düzeninin yeterli bir biçimde işleyip

advertisement
İSTİHDAM ve PARA
1.Giriş
Bir ekonomi düzeninin yeterli bir biçimde işleyip işlemediği cari ücret karşılığı
çalışmak isteyen herkese iş sağlayıp sağlayamaması ile ölçülür.
İstihdam Düzeyi 'nin (İş hacminin) çalışmak isteyen herkese iş sağlayamayacak
kadar düşük olması, başlıca iki biçimde karşımıza çıkar.
1. Devrevi (Konjoktürel) Düşük İstihdam:
Devrevi düşük istihdamın nedeni talep yetersizliğidir. Değişen ekonomik
nedenlerle oluşan bir işsizlik şeklidir. Ekonomik faaliyet hacmindeki
daralmalarla oluşur.
2. Kronik Düşük İstihdam:
Daha çok az gelişmiş ülkelerde rastlanılan işsizlik türüdür. Bu gurup ülkelerde,
işsizlik ; insanların tamamıyla işsiz kalmalarından çok az çalışmaları biçiminde
dışa vurur. Bu tür işsizliğe gizli işsizlik denir.
Gizli İşsizlik: Üretim teknolojisi sabit iken, herhangi bir üretim kolunda çalışmakta
olan insanların bir kısmı buradan alındıklarında üretim hacminde bir azalma
olmayacaksa o faaliyet kolunda gizli işsizlik var demektir.
Gizli işsizliğin nedeni sadece talep yetersizlikleri değildir. Buna ek olarak sermaye
donanımının yetersizliğini de ekleyebiliriz.
2.Bazı Tanım ve Açıklamalar:
2.1İstihdam Düzeyi (İş Hacmi)
Bir ülkede belli bir dönemde, genel olarak 1 yılda, çalışılan basit iş saati
toplamıdır.
2.2 İstihdam Düzeyi ve Milli Gelir Arasındaki İlişki
İstihdam düzeyi ile milli gelir arasında doğru orantılı bir ilişki vardır. Fakat
istihdam düzeyindeki değişiklik, reel milli gelire daima aynı oranda
yansımaz. Örneğin tam istihdam düzeyine yaklaşırken, istihdam düzeyindeki
artışlar reel milli gelirde daha düşük oranda artışlara neden olurlar. Bunun
nedeni azalan verimler yasasıdır. Ekonomi bir bilim olarak genişlerken önce
en verimli kaynaklar kullanılır. Fakat genişleme devam ettikçe daha az
verimli kaynaklara da el atılır.
2.3Tam İstihdam
Tam istihdam cari ücret düzeyinde çalışmak isteyen herkesin iş bulabileceği
istihdam düzeyidir.
Bir ülkede her an çeşitli nedenlerle işlerinden ayrılmış ve başka bir iş arayan
ya da daha ilk defa bir işe girmek üzere harekete geçmiş olan pek çok insan
bulunur. Arızi (frictional) işsizlik denilen bu hali gerçek işsizlikten ayırmak
gerekir.
2.4Gayri İradi İşsizlik
Cari ücret düzeyinde çalışmaya razı olduğu halde iş bulamayan insana gayri iradi
işsiz denir.
Az gelişmiş ülkelerdeki gizli işsizlik, devrevi bunalımların neden olduğu konjoktrel
işsizlik, mevsimlik işsizlik ve teknolojik işsizlik gayri iradi işsizliğin nedenleridir.
Buna karşılık İRADİ İŞSİZLİK cari olandan daha yüksek bir ücret istendiği ya da
varolandan daha iyi koşullar arandığı için iş bulunamaması halidir. Klasik
iktisatçılar gayri iradi işsizliğin var olabileceğini kabul etmemişlerdir. Bütün
işsizlerin ihtiyari (iradi işsizlik) olduğunu öne sürmüşlerdir.
3.İSTİHDAM TEORİLERİ
3.1 KLASİK İSTİHDAM TEORİSİ
Klasik iktisatçılar, ekonomik düzenin yapısında daima Tam-İstihdamı sağlayan bir
mekanizmanın bulunduğuna inandıkları için istihdam sorunu ile uğraşmamışlardır.
Bu nedenle klasik iktisatçılar araştırmalarını esas olarak Tam İstihdam düzeyindeki
milli gelirin oluşumuna ve bunun nasıl bölündüğüne yöneltmişlerdir.
Bu anlayışın mantıklı bir sonucu olarak ekonomi bilimi uzun süre aşağıdaki 4 bahis
içersinde incelenmiştir.
•
•
•
•
Üretim
Dolaşım
Bölüşüm
Tüketim
Otomatik denge mekanizması ekonomik faaliyet hacminde hiçbir aksama
olmayacağını değil fakat bu aksamaların dışarıdan hiçbir müdahaleye gerek
olmaksızın kısa zamanda giderileceğini garanti eder.
Klasiklerin istihdamla doğrudan doğruya ilgili açık bir görüşleri yoktur. Onlara
atfedilen tam istihdam varsayımı, arz talep, faiz haddi ve ücret düzeyinin
belirlenmesi ile ilgili görüş ve düşüncelerinden çıkarılan bir sonuçtur. Klasiklerin
bu temel görüş ve düşüncelerini 3 başlık altında toplayabiliriz.
1) Mahreçler Yasası 2) Faiz Teorisi 3) Ücret Teorisi
3.1.1MAHREÇLER YASASI: (JEAN BAPTİST SAY YASASI 1767-1832)
Mahreçler (Say Yasası’ da denir) yasasına göre, esas, olan mallarla malların
mübadele edilmesidir. Para sadece bir araçtır. Şu halde gerçek satın alma gücü,
para değil mallar tarafından temsil edilir. Bir mal üretildiği zaman yalnız bir arz
yapmış olmaz, fakat aynı anda ve aynı miktarda bir talep de yaratmış olur. Örneğin
bir çift ayakkabı üretmiş olan bir kimse , yalnız bu ayakkabıyı satmak (arz etmek)
istemeyecek, fakat aynı zamanda ayakkabıya eş değerde diğer bir mal ya da mallar
satın almak ( talep etmek) isteyecektir. Demek oluyor ki piyasaya mal arz eden
herkes bir taraftan malını satmaya çalışırken diğer taraftan da eş değerde başka
mallar almaya uğraşacak ve böylece piyasadaki arz ve talep birbirine daima eşit
olacaktır.
Say yasası genel talep yetersizliklerinin olanaksız olduğunu iddia etmekle beraber
özel talep yetersizliklerinin olabileceğini kabul eder. Çünkü tek tek bazı malların
taleplerinden fazla üretilmeleri elbette ki olanaklıdır. Ancak Say’ a göre böyle bir
durum uzun süre devam edemez. Talepten fazla üretilen malların fiyatları derhal
düşeceğinden üreticileri zarar etmeye başlar ve üretimlerini mevcut talebe göre
ayarlarlar.
Önemli olan sorun fiyat mekanizmasının yeterli bir biçimde işlediğini varsaysak
bile , mahreçler yasasının genel talep yetersizliğinin olmayacağını açıklamaya
yeterli olup olmadığı hususudur.
Say Yasası kazanılan gelirlerin derhal ve tamamen harcandıkları varsayımına
dayanmaktadır. Bu nokta önemlidir çünkü insanlar elde ettikleri gelirleri derhal ve
tamamıyla harcamazlar tersine insanlar çok defa gelirlerinin bir kısmını para
biçiminde tasarruf ederler. Bütün insanların bu davranışı Say Yasasını geçersiz
kılar. Çünkü bu durumda herkes piyasadan satmak istediğinden daha az mal satın
almak isteyecektir. Bu da her malın kendi değerinden daha az bir talep oluşturması
demektir. Bu durumda piyasada toplam talep toplam arzdan az olacak yani genel
bir talep yetersizliği ortaya çıkacaktır. Talep yetersizliği mallarını satamayan
üreticileri üretimlerini kısmaya zorlayacaktır. Toplam üretim miktarının bu suretle
daralması mahreçler yasasının işlememesi yani ekonomik faaliyet hacminin tam
istihdam düzeyi altına düşmesi demektir.
3.1.2KLASİK FAİZ TEORİSİ
Mahreçler yasasının yukarıda sözünü ettiğimiz yetersizliğini ancak para biçiminde
yapılan tasarrufların girişimciler tarafından borç alınarak tekrar yatırım harcamaları
biçiminde piyasaya döndürdüklerini kanıtlamak suretiyle gidermek mümkündür.
Klasik Faiz Teorisine göre faiz tasarrufun yani tüketimi kısmanın karşılığıdır. Bu
nedenle faiz haddi ile tasarruf miktarı arasında doğru orantılı fonksiyonel bir ilişki
vardır.
Piyasa faiz haddi tasarrufla yatırımın eşit olduğu E noktasında oluşur. Faiz haddi
AE kadarken tasarruf miktarının uzun süre 0A dan fazla ya da eksik olması
olanaksızdır. Örneğin bir an için tasarruf miktarının 0C kadar olduğunu farz
edelim. Bu durumda tasarruf miktarı yatırım miktarından AC kadar fazla olacak
yani bu miktarda tasarruf sahiplerinin elinde faiz getirmeden kalacaktır. Klasik
teoriye göre hiç kimse faiz biçiminde bir karşılık almadıkça tasarrufta
bulunmayacağından fazla olan tasarruflar derhal tüketim için harcanmaya
başlayacak ve böylece tasarruf miktarı yatırım miktarına (0A) eşit oluncaya kadar
azalacaktır.
Aynı biçimde faiz hadi AE iken tasarruf miktarının uzun süre 0A dan küçük olması
da imkansızdır. Çünkü bu takdirde yatırım talebi tasarruftan çok olacak ve bir çok
kimseler faiz fırsatını kaçırmamak için tasarruflarını artırmaya başlayacaktır.
Eğer bireyler AE faiz düzeyinde sürekli olarak OC kadar tasarruf yapmaya
başlarlarsa bu onların tasarruf eğilimlerinin artmış olduğunu gösterir. Tasarruf
eğiliminin artması; aynı faiz düzeyinde daha fazla tasarruf yapılması ve eğrinin
bütün olarak sağa kayması demektir.
Bu eğri (S1 eğrisi) her faiz düzeyinde artık eskisinden daha fazla tasarruf
yapıldığını yani tasarruf eğilimini artmış olduğunu ifade etmektedir. Yatırım eğrisi
sabit iken tasarruf eğilimini artması şekilde görüldüğü üzere faiz haddinin AE den
CE1 noktasına düşmesine neden olur.
Demek oluyor ki faiz haddi tasarrufla yatırımı birbirine eşitleyen düzenleyici bir
işlev görmektedir. Hal böyle olunca yatırımlardan daha fazla tasarruf
yapılabilmesinin yani elde bir miktar gelirin harcanmadan kalması olanaksızdır.
Mahreçler yasasının yetersiz kaldığı nokta mallarını satan kimselerin elde ettikleri
paraların hepsini harcamayıp bir kısmını da tasarruf etmek istemeleri halinde genel
bir talep yetersizliğinin ortaya çıkması idi. İşte bu noktada FAİZ TEORİSİ imdada
yetişmekte ve tasarruf edilen paraların faiz mekanizması sayesinde son kuruşuna
kadar tekrar piyasaya çıkıp yatırım harcamaları biçiminde sarf edildiğini iddia
etmektedir.
3.1.3KLASİK ÜCRET TEORİSİ
Klasiklere göre ücret iş verenler bakımından işin marjinal verimine işçiler
bakımından da işin marjinal zahmetine eşittir. İşin marjinal verimi tam istihdam
düzeyine yaklaştıkça , azalan verimler yasası dolayısı ile azalır. İşin marjinal
zahmeti de bunun tersine istihdam düzeyi yükseldikçe artar.
.
Klasiklerin düşünce biçimlerine göre çalışmak isteyen herkes cari ücret razı olmak
koşulu ile iş bulabilmektedir. Şekilde AE ücret düzeyinde çalışmak isteyen herkes
cari ücrete razı olmak koşulu ile iş bulabilmektedir. Şayet A noktasının sağ
tarafında bazı kimseler işsiz bulunuyorsa bunun nedeni bunların verimlerinden
daha yüksek bir ücret talep etmeleridir.
Klasik ücret teorisine göre eğer ülkede gayri iradi işsiz varsa bundan sorumlu olan
ekonomi düzeni değil fakat onun serbestçe işlemesine engel olan işçi örgütleri,
sosyal sigorta mevzuatı, devlet müdahaleleridir.
3.1.4Klasik Faiz Teorisinin Eleştirisi
Faiz tüketimi kısmanın yani salt tasarrufun karşılığı değil fakat tasarruf edilen
meblağların başkalarına ödünç verilmesinin yani paradan ayrılmanın karşılığıdır.
Gerçekten tüketimi kısarak tasarruf ettiği paraları cebinde, evinde ya da bankadaki
mevduat (vadesiz) hesabında muhafaza eden bir kimse , henüz gerçekten bir
özveride bulunmuş sayılmaz. Bu kişi parasını istediği an kullanabileceğinden henüz
tüketimini kesin olarak kısmış değildir.
3.1.4.1Keynezin Faiz Teorisi
Keynezin faiz teorisi likidite tercihi ne dayanır. Likidite tercihi, insanları elinde
para tutmak arzusuna verilen isimdir. Elde para tutmanın başka bir şey tutmaya
göre bazı avantajları vardır. Para istenildiği zaman derhal diğer mal ve hizmetlerin
alımında kullanılabilinir. (paranın mutlak likiditesi)
İnsanlar ellerindeki parayı başkalarına ödünç verdikleri zaman servetlerinde hiçbir
değişiklik olmamakla birlikte likiditelerinin azalması biçiminde bir özveride
bulunmuş olurlar. Bu özveri için ödenen tazminat faizdir.
Faiz haddi insanların ellerinde para tutma arzularının , likidite tercihlerinin
ölçüsüdür. Likidite tercihi artarsa faiz haddi artar, likidite tercihi azalırsa likidite
tercihi azalır.
Faiz haddi insanların elde tutmak istedikleri para ile memleketteki para stokunu
eşitleyen bir mekanizmadır.
İnsanlar servetlerinin ellerinde para biçiminde tutacakları kısmını tayin ederlerken
sadece likiditelerinin faydasını fakat aynı zamanda zararını da hesaba katacaklardır.
Likidite tercihi sabit iken elde para tutmanın neden olacağı kayıp artarsa (yani faiz
haddi yükselirse) insanlar ellerinde daha az para tutmak isteyeceklerdir.
Ülkedeki para miktarı arttırıldığı zaman inanların bu parayı ellerinde tutmak
istemeleri için faiz haddinin düşmesi gerekecektir. Ya da memlekette para miktarı
azaldığında bu azalmış para stokunun insanların para tutma arzularını doyurmaya
yetebilmesi için faiz haddinin yükselmesi gerekecektir.
L(r)=Ms Likidite tercihi eğrisi ;faiz haddiyle para miktarı arasında bir bağlantı
kurmakta yani çeşitli faiz düzeylerinde insanların ellerinde ne kadar para tutmak
isteyeceklerini göstermektedir.
3.1.4.1.1Likidite Tercihi
Elde para tutma arzusu (para talebi) diye bir şeyin var olma nedenini inceleyelim.
Keyneze göre insanların 3 sebepten para talebi vardır.
1. Muamele Motifi: İnsanlar gelir olarak veya satış hasılası olarak ellerine
geçen paralarını bir kısmını gerek tüketim gereksinimlerini karşılamak
gerekse işlerini yürütebilmek için gerekli masraflarını karşılamak üzere para
biçiminde tutmak zorundadırlar.
Elde tutulan paranın miktarı esas olarak bir taraftan gelirin ele geçtiği an ile
sarf edildiği an arasındaki zaman mesafesine bağlıdır. Diğer taraftan da
gelirin miktarına.
Memur kimse ayda bir kez maaş alırsa daha fazla para taşır. Ücretini haftalık
alırsa daha az para taşır.
Muamele amacı ile elde tutulan para miktarı faiz haddine karşı duyarlı
(esnek) değildir.
2. İhtiyat Motifi: Kişiler ileride çıkabilecek olağan üstü bir masrafı ya da
ileride ödenecek bir para borcu içim ihtiyat motifiyle ellerinde para tutabilir.
Gelir miktarına bağlıdır ama faizlere karşı duyarsızdır. Gelir miktarı artıkça
ihtiyat motifi ile elde tutulan para miktarı da artar.
3. Spekülasyon Motifi: İnsanlar faiz hadlerindeki değişmelerden yararlanmak
amacıyla servetlerinin bir kısmını ellerinde tutarlar.
Keynezin likidite tercihi eğrisi bu maksatla elde para tutma arzusunu yansıtır. ( faiz
haddinin belirlenmesinde asıl spekülasyon motifi ile para tutma arzusu rol oynar.)
Faiz oranı yükseldikçe spekülasyon amaçlı para talebi düşer. Faiz haddi azaldıkça
spekülasyon amaçlı para talebi artar.
Likidite Tercihi Eğrisi'nin Biçimi
Şekilde likidite terciği eğrisi soldan sağa doğru azalan bir eğri ile gösterilmiştir.
Bunun anlamı para miktarı artıkça faiz haddinin azalmakta olmasıdır. Likidite
terciği sabit iken faiz haddi düşürülürse para talebi iki nedenle artar. 1. olarak
düşük faiz haddi yatırımları teşvik ederek genel faaliyet hacmi ve milli geliri
artıracaktır. Bu durum da para talebini artırır. Diğer taraftan faiz haddinin düşmesi
spekülasyon motifi ile para tutma arzusunu tahrik edebilir. Eğer likidite tercihinde
bir artış olursa eğri tümüyle sağa doğru paralel şekilde kayar. Yani aynı faiz
haddinde elde daha fazla para tutulur.
3.1.4.1.2 Keynezin Faiz Teorisi'nin Önemi
•
•
Faiz haddinin yatırımlarla tasarrufu eşitleyen ve tan istihdamı sağlayan
rol oynamadığını kanıtlamıştır.
Paranın ekonomi sahnesine nereden ve nasıl çıktığını ve oynadığı rolü
ortaya koyar.
4.Para
Para en basit bir biçimde bir toplumun değer ölçüsü ve mübadele aracı olarak
kullanmayı kabul ettiği nesnedir.
4.1Paranın Fonksiyonları
4.1.1Değer Ölçme Fonksiyonu
4.1.2Mübadele Aracı Olma Fonksiyonu
4.1.3Değer Biriktirici Olma Fonksiyonu
Paranın 1 ve 2 nolu özellikleri asli fonksiyonlarıdır. 3. özellik ise tali fonksiyondur.
Para sayesinde yalnızca trampanın güçlükleri ortadan kaldırılmamış aynı zamanda
gelirlerin harcanmasında yer ve zaman özgürlüğü sağlanmıştır. Mal-Mal
biçimindeki mübadeleyi Mal-Para ve Para-Mal olarak 2'ye ayırarak elde edilen
paranın istenildiği zaman ve istenildiği yerde kullanılmasını sağlamıştır.
Para olmasa idi tasarruflarımızı somut bir biçimde yapmak zorunda kalacaktık.
4.2Paranın Açmış Olduğu Sorunlar
4.2.1Toplam Talep Hacminin Kontrolü: Bireyler ellerinde fazla para
bulundurduklarında efektif talep düşmekte bu da istikrarsız bir durum
yaratmaktadır.
4.2.2Para Biriminin Değerini Koruması: Paranın fonksiyonlarını yerine
getirebilmesi için değerini koruması gerekmektedir. Paranın değeri para biriminin
satın alabileceği mal sepeti ile ölçülür.
4.3Türkiye'deki Para Çeşitleri
4.3.1Banknot (Asıl Para): Sınırsız yerel tedavül zorunluluğuna sahip olan para
çeşididir. Banknot hacminin belirlenmesinde merkez bankası sorumludur. Merkez
bankası esas olarak aşağıdaki 3 halde emisyon yapabilir.
4.3.1.1Altın ve döviz Karşılığı: Altın ve döviz yabancı ülkelerden ithalat yapma
olanağı sağlayan araçlardır. Bunların ülkeye girmesi ülkedeki mal ve hizmetlerin
artması ile sağlanabilir.
4.3.1.2Piyasa Senetleri Karşılığı Emisyon: Bir piyasa senedinin varlığı ülkede
para miktarının mübadele edilecek mal ve hizmet miktarına göre az olduğunu
gösteren en güçlü kanıttır. Merkez bankasına senetler bankalar tarafından
getirildiğinde emisyon yapılır.
4.3.1.3Hazine Gereksinmeleri Karşılığı: Kamu hizmetleri üretiminin parasızlık
yüzünden azalmasını önlemek için geçerlidir. Yapılan emisyonun aynı bütçe yılı
içersinde ödeme zorunluluğu olduğundan basılan para karşılıksı9z değildir.
4.3.2Vadesiz Mevduat ( Banka Parası- Kaydi Para): Bu çeşit para çek vasıtası
ile mevduatın bir hesaptan diğerine geçmesi ile tedavül eder. Mevduat bankaların
bireylere borcu demektir.
Bankalar mevduatları karşılığında belli oranda (rezerv) karşılık bulundurmak
zorundadırlar.
Banka parası miktarını karşılık oranı ile karşılık miktarı belirler.
4.3.3Madeni Ufak Para: Ufak paranın fonksiyonu asıl paraya yardımcı olmak
günlük alışverişte kolaylık sağlamaktır. Yasal tedavül zorunluluğu sınırlıdır. Ufak
paranın toplam para stoku içersinde oransal önemi de çok azdır.
4.4Paranın Tedavül Hızı: Para hacminin önemi temsil ettiği satın alma gücünden
dolayıdır. Ancak belli bir para stokunun temsil ettiği satın alma gücü paranın
miktarına olduğu kadar her bir ünitesinin belli bir süre içersinde ortalama olarak
kaç defa mal ve hizmet satın almasında kullanıldığına da bağlıdır.
Para ünitesinin bir sene içersinde ortalama olarak el değiştirme sayısına paranın
tedavül hızı denir.
Para stokunun satın alma gücü= M*V
Tedavül hızı kişilerin ellerinde para tutmaları ile ilgilidir.
4.5Mübadele Denklemi:
Toplam alışlarla toplam satışların birbirine eşit olduğunu gösteren bir ifadedir.
MV=PT
M=Para miktarı, money
V=Paranın Tedavül Hızı , velocity of money
P=Fiyatlar genel düzeyi, price
T=İşlem Hacmi, transactions
4.6Para Teorileri
4.6.1Miktar Teorisi: Genel olarak para miktarındaki değişmelerin doğrudan
doğruya ve aynı oranda olarak fiyat değişmelerine neden olduğunu ifade eder.
Miktar teorisi 2 temel varsayıma dayanır. Varsayımlardan biri paranın sadece
mübadelede kullanılmak üzere talep edilmekte olması diğer varsayım ise para
miktarındaki değişmelerin üretim ve istihdam düzeyine etki yapmaması yani
ekonomini daima tam istihdam düzeyinde bulunmasıdır.
4.6.1.1Miktar Teorisinin Muamele Tipi
MV=PT
Teoriye göre P diğer 3 kaleme (M,V,T) ye bağlıdır. V ya da T deki bir değişiklik M
deki bir değişiklik gibi P ye etki yapar. Ancak bu teoriye göre bu 2 kalemdeki
değişikliklerin nedenleri tamamıyla birbirinden farklı ve bağımsızdır.
M=Merkez bankasının emisyonuna bağlıdır.
V=İnsanların likidite tercihlerine bağlıdır.
T=Ülkedeki iş gücünün miktar ve kalitesine, doğal kaynaklara ve teknoloji
seviyesine bağlıdır.
Bu nedenle M deki değişmelerin V ve T ye etki yapmasına olanak yoktur. O halde
M deki değişmeler doğrudan doğruya ve aynı oranda P ye yansır.
Miktar teorisinin itiraz edeceği düşünce biçimi M deki bir değişmenin P den önce
V ya da T ye etki yapmasıdır.
4.6.1.2Miktar Teorisinin Para Tutumu Tipi
Miktar teorisinin yukarıda incelediğimiz tipi insanların ellerinde atıl para stokları
tuttukları gerçeğini ihmal etmiştir. Çünkü bu teoride para sadece mübadele aracı
olarak görülmüştür.
Miktar teorisinin para tutumu tipi sorunu bilinen arz ve talep çerçevesi içinde
ortaya koymaktadır. Paranın değeri arz veya talebe bağlıdır. Para talebi sabit iken
arz artarsa paranın değeri düşer.
Para arzı nakit ve vadesiz mevduatlardan ibarettir.
Para talebi bireyler ve şirketler servetlerinin bir kısmını ellerinde tutarlar bu para
talebini oluşturur.
Gelirin elde para olarak tutulan kısmı paranın gelir hızının tersidir.
k=1/V k gelirin elde para olarak tutulan kısmını temsil eder.
k=1/V V=Y/M ise k=1/(Y/M)
(V yerine Y/M koyduk) kY=M çıkar.
Y=P.T (milli gelir= para stokunun satın alma gücü) ise ve kY=M ise
M/k=Y ise Y=P.T denkleminde Y yerine M/k yazarız ve k.P.T=M eşitliğini elde
deriz. Son denklemde k yerine 1/V yazarsak (PT)/V=M ordanda P.T=MV eşitliğini
elde ederiz.
Teorinin bu biçimde ifadesinin önemi k'ya atfedilen özel önemdir. Bu teori
taraftarları fiyatlara etki yapmak bakımından halkın para tutma arzusundaki (k)
daki değişmelere önem vermektedirler.
Bu görüş m deki (para miktarındaki) değişmelerin k'ya etki yapmayacağı böyle
lunca da m'deki (para miktarındaki) değişmelerin sadece Y=P.T ye etki yapacağını
ve burda da sadece P ye teki yapacağı inancına sahiptir.
Para miktarının değişmesi fiyatlara şu şekilde yansıyacaktır.
1.
2.
3.
4.
Para miktarının artırılması ile
Birey ve şirketlerin elindeki para miktarı artacaktır.
Oysa para talebinde bir artış olmayacaktır.
Bu nedenle bireyler para stoklarını eski düzeyine indirmek için
harcamalarını artırılar.
5. Harcamalar artınca teorinin temel varsayımı gereği mal ve hizmet (Y) değil
fiyatlar genel düzeyi (P) artar.
Kısaca para miktarındaki değişmeler bir geçiş döneminden sonra doğrudan doğruya
ve aynı oranda fiyatlara yansır.
4.6.2Gelir Teorisi: Bu teoriye göre fiyat düzeyi para miktarına değil gelir ya da
aynı şey demek olan harcama miktarına bağlıdır. Çeşitli nedenlerle gelir düzeyi
yükseldiği ya da düştüğü zaman fiyatlar da artar ya da azalır. VE para miktarı
kendisini bu durumlara uydurur. Gelir düzeyi yükselirken fiyatların artması azalan
verimler yasası dolayısı ile maliyetlerin yükselmesinden dolayıdır. Bu hale göre
para miktarındaki değişmeler neden değil sonuçtur.
Gelir teorisi para miktarındaki değişmelerin fiyat düzeyine eki
yapabileceğini yadsımaz. Ancak bu etki teoriye göre doğrudan doğruya değil
fakat faiz haddi kanlıyla olur. Para miktarındaki artış faiz haddini düşürerek
harcamaları artırırsa fiyat düzeyine etki yapmış olur.
4.6.3Keynezin Para Teorisi: Keynezin para teorisi bu iki teorinin ortasında bir yer
işkal eder. Ona göre para miktarındaki değişmeler önemlidir. Ancak bu
değişmelerin . harcama düzeyi dolayısı ile fiyatlar üzerinde etki yapabilmesi için
aynı zamanda
•
•
•
Faiz haddinin
Sermayenin marjinal verimliliğinin
Tüketim eğiliminin değişmesi gerekmektedir.
Çünkü para miktarındaki değişmeler ancak harcamalara yansıdığında etkin bir
faktör olur. Bunların biri değişmedikçe fiyatlar genel düzeyi yerinden oynamaz.
Keyneze göre para miktarındaki değişmenin (örn artışın) fiyatlara ne biçimde
yansıdığını görelim.
1.Sorun= Para miktarındaki artışın ne kadarının toplam talebe (harcamalara ) intikal
edeceği sorunudur. Buna toplam talebin para miktarına karşıesnekliği diyecek ve
De ile göstereceğiz. Örneğin para miktarı 100 birim artırıldığı zaman bunu 75 ini
harcıyor ve 25 birimini atıl stoklar halinde elde tutuyorsak De=3/4dür.
2.Sorun= Para miktarındaki artışın harcanan miktarının fiyatlar ve üretim üzerine
etkisi. Örneğimizde 75 birimin)
3 durum söz konusudur.
•
•
•
Talepteki artış tamamen üretim in artmasına neden olur: Bu hal ekonomi tam
istihdam düzeyinin altında iken ve üretimin genişlemesi azalan verimler
yasasını harekete geçirmediği sürece söz konusudur.
Talepteki artış tamamen fiyatların yükselmesine neden olur: Bu hal ekonomi
tam istihdam düzeyinde iken görülür. Talep ne kadar artarsa artsın artık
üretim artmayacağından her harcama doğrudan doğruya fiyatları artırır.
Talepteki artış kısmen üretimi kısmen de fiyatları artırır: Bu halde ekonomi
tam istihdamın altındadır. Ancak üretimin artırılması azalan verimler
yasasını harekete geçirir.
Talebe karşı fiyatların esnekliği Pe ve üretimin esnekliğine Te dersek Pe+Te=1
yazılabilinir. Örneğimizde 75 liralık talep artışı, reel olarak 50 liralık üterim artışına
neden olmuşsa bu demektir ki geri kalan 25 lira fiyatlardaki yükselmeler tarafından
emilmiştir. Bu taktirde Pe=1/3 ve Te=2/3 tür. Bunların toplamı ise 1 e eşittir.
Son olarak fiyatların para miktarındaki değişmeye karşı olan esnekliğinin
hesaplanması söz konusudur. Eğer bunu e ile gösterirsek.
e=De.Pe dir örneğimizde De=3/4 ve Pe=1/3 olduğuna göre e=1/4 tür. Yani yatırılan
paranın 1/4 ü fiyatların artmasına neden olmuştur. Bu son cümlenin ; fiyatların 1/4
oranında artmış olduğu anlamına gelmediğine dikkat edilmelidir.
Download