biyolojik mücadele

advertisement
BİYOLOJİK MÜCADELE
Dünyada tüm hayvan türlerinin % 97’sini böcekler oluşturmaktadır. Doğada yaşayan
böceklerin %99’unun insanlar için faydalı olduğu bilinmekte, % 1’i ise doğaya ve insana zarar
vermektedir. Böceklerin doğaya ve insanlara çok çeşitli faydaları vardır. Doğal ortamda polen
taşınımına yardımcı olarak tozlaşmayı gerçekleştirirler. Böylece çiçekli bitkilerde meyve ve
tohum oluşumunu sağlarlar. Tabiatta ölmüş organizmaları ve organik maddeleri kısa sürede
ayrıştırarak, ortamın temizlenmesini ve toprağın verimli olmasını sağlarlar. Birçoğu biyolojik
mücadele materyali olarak kullanılırlar. Böceklerin en önemli faydaları ise bazı türlerin
ürünlerinin ( örn; bal, ipek gibi) insanlara doğrudan sunmalarıdır.
Doğada birçok zararlı böcek türleri de bulunmaktadır. Bu türler özellikle ürün
kayıplarına sebep olmakta ve insan ve hayvan sağlığı yönünden tehlike oluşturmaktadır.
Dünyada üretilen meyve, sebze, tahıl, yaş ve kuru her türlü gıda maddelerinin ve depolanmış
ürünlerin kürk, deri ve kumaş gibi maddelerin her yıl yaklaşık %15-20’si böceklerden zarar
görmekte ve kullanılamaz hale gelmektedir. Bu zararların ekonomik karşılığı da yılda yaklaşık
olarak 7-10 milyar civarındadır.
Günümüzde zararlı böceklerle mücadele çeşitli yollarla yapılmasına rağmen, daha
etkili, çevreye zararları az olan ve daha ekonomik mücadele yöntemleri halen
araştırılmaktadır. Çoğu zaman birden fazla yöntemin bir arada kullanıldığı entegre mücadele
yöntemlerinin (IPM) uygulanması gerekmektedir.
Zararlı böcekler ile mücadele, kitle üremesi yapan veya yapma yeteneğinde olan
böcek populasyonlarının sayısının artmasını
engellemek için gerçekleştirilen mücadele
olarak bilinir. Tarımda ve ormancılıkta uygulanan çeşitli zirai mücadele yöntemleri vardır.
Doğal Mücadele: İnsanın herhangi bir yardımı olmadan doğal kuvvetlerle böcek
populasyonlarının kontrol altında tutulması olayıdır. Çevre direncinin bir sonucu olarak
böceklerin önemli bir kısmı ya çoğalmadan ya da çoğaldıktan sonra ölürler. Böylece zarar
oluşturan böceğin ortamdaki sayısı ve oluşturduğu zarar düşük seviyede kalmış olur.
Yasal Mücadele: Yasal yollardan yararlanılarak, zararlıların yayılmalarını önlemektir.
Karantina, ambargo, muayene veya sertifika uygulamak bunların başında gelmektedir.
Mekanik Mücadele: Böcekleri çeşitli yöntemlerle toplamak, pusuya düşürmek, yem
tuzakları kurmak, feromonlar kullanmak, gıda değişimi yapmak vs. suretiyle gerçekleştirilen
mücadele şeklidir.
Fiziksel Mücadele: Sıcak ve nemden yararlanılarak böceklerin öldürülmesi, elektrik
veya radyoaktivite kullanarak böceklerin kısırlaştırılması işlemlerini içeren mücadele
yöntemidir. Daha çok tarım alanlarında uygulanan bir yöntemdir.
Kültürel Mücadele: Toprak bakımı, işlenmesi ve gübrelenmesi, yabancı ot ve atıkların
temizlenmesi gibi toprakla ilgili yapılması gereken işleri kapsar.
Kimyasal Mücadele: Çeşitli kimyasal maddelerin toz veya sulu halde kullanılması
suretiyle yapılan mücadeledir. Ülkemizde çok yaygın olmasına rağmen, çevreye verdiği
olumsuz etkilerden dolayı günümüzde gelişmiş ülkelerde bu yöntemden yavaş, yavaş
vazgeçilmektedir.
Genellikle zehir etkisi yüksek kimyasal bileşiklerle zararlı etmenin baskı altına
alınmasıyla yapılan mücadeledir.
•
Böcek öldürücüler
(İnsektisitler)
•
Akar öldürücüler
(Akarasitler)
•
Nematod öldürücüler (Nematisitler)
•
Mantar öldürücüler
•
Yabancı ot öldürücüler (Herbisitler)
(Fungusitler)
Kimyasal mücadelede ortaya çıkabilecek olumsuz etkiler
1. İnsan ve hayvan sağlığının tehdit edilmesi
2. Gıda maddelerindeki ilaç kalıntısı
3. Zararlıların direnç kazanması
4. Yararlı canlıların öldürülmesiyle doğal dengenin bozulması
5. Çevre kirliliği
Biyolojik Mücadele: Zararlı böcek populasyonlarını dolayısıyla böceklerin zararını
azaltmak için canlı organizmalardan ( mikroorganizmalar, predatörler, parazitoid böcekler,
omurgasızlar, omurgalılar, feromonlar, böcek büyüme düzenleyicileri, bitkisel maddeler ve
genetik kontroller) faydalanılarak yapılan ekonomik, güvenilir ve başarılı bir mücadele
yöntemidir.
Tablo: Biyolojik ve kimyasal mücadelenin karşılaştırılması
“Biyolojik mücadele”sözcüğü ilk defa Kaliforniya üniversitesinden Harry Smith
tarafından böcek populasyonlarının çeşitli uygulamalarla
kontrol altına alınması için
kullanılmıştır.
Daha sonra biyolojik mücadele, ziraat ve ormancılıkta bitkiler için zararlı olan
herhangi bir böceğin, tercih edilen herhangi bir organizma veya bu organizmaya ait çeşitli
ürünler kullanarak kontrol altına alınması olarak ifade edilmiştir. Günümüzde zararlı
böceklerin kontrol altına alınmasında sadece organizmalar değil, aynı zamanda çeşitli
biyolojik materyaller de kullanılmaktadır. Biyolojik mücadelede kullanılan materyallerin
başlıcaları; parazitoid ve predatörler, feromon ve diğer cezpediciler, bitkisel insektisidler,
böcek
büyüme
düzenleyicileri,
mikrobiyal
organizmalar
ve
genetik
mühendisliği
yöntemleridir.
Biyolojik ve kimyasal mücadelenin karşılaştırılmasında dezavantajlar
Kategori
Biyolojik mücadele
Kimyasal
mücadele
Çevre kirliliği, insanlar,
yok
önemli
vahşi yaşam, diğer hedef
olmayan organizmalar, toprak
vb. için tehlikesi
Doğal dengeyi bozması ve
yok
rastlanır
Ekolojik aksaklık
Mücadelede devamlılık
süreklidir
tekrar
edilmelidir
Ölüm oranına karşı direnç
çok nadir veya yok
rastlanır
gelişimi
Zararlı kontrolünde genel
Teorik olarak limitsiz.
Hemen tüm
böcekle
Uygulama
Fakat tüm zararlılara uygulanamaz.
re
uygulanabilir. İsHalen geliştirilmekte.Kontrol 1-2
tenmeyen
durumlar
yıl da sağlanabilir.
Ortaya çıkabilir.
Psikolojik olarak kullanıcıyı tatmin eder.
BİYOLOJİK MÜCADELE TANIMI
1919 yılında ABD’den H.S.Smith tarafından ilk kez biyolojik mücadele terimi
kullanılmıştır. Eski Mısırlıların 5000 yıl kadar önce farelere karşı kedileri kullanmaları
biyolojik mücadelenin başlangıcı sayılır. 1000 yıl kadar önce de Çin’de karıncaların avcı
böcek olarak kullanıldığı bilinmektedir.
Günümüzde de hala kesin bir tanımı yapılamamıştır. Basit olarak “zararlı
populasyonların doğal düşmanları yolu ile baskı altına alınması” şeklinde tanımlanmaktadır.
Biyolojik mücadele terimi hem insanlar tarafından doğal düşmanların zararlılara karşı
kullanılması yani “Uygulamalı Biyolojik Mücadele” hem de insan müdahalesi olmadan ola
gelen baskıyı yani “Doğal Biyolojik Mücadeleyi” ifade etmek için kullanılmaktadır.
DeBach (1974) Biyolojik Mücadele’yi “Asalak ve avcı türlerde patojenlerin,
herhangi bir organizmanın yoğunluğunu, bu etmenlerin olmadığı zamanki yoğunluğundan
daha az düzeyde tutmalarını sağlayıcı faaliyetler” olarak tanımlamaktadır.
*BİYOLOJİK MÜCADELE UYGULAMA YÖNTEMLERİ
Biyolojik mücadelenin en yüksek düzeye çıkartılabilmesi için uygulama yöntemlerinin
iyi bilinmesi gerekmektedir. Genel olarak uygulama yöntemlerini 3 ana başlık altında
toplayabiliriz:
1.
Yeni Doğal Düşmanların İthali (Klasik Biyolojik Mücadele)
2.
Doğal Düşmanların Çoğaltılması (Doğal düşmanın doğaya yerleşmemesi
durumunda yapılmaktadır.)
3.
Doğal Düşmanların Korunması ve Desteklenmesi
Yeni Doğal Düşmanların İthali
Bir bölgeye yeni bir zararlı girdiğinde, o bölgede zararlının doğal düşmanı yoksa bu
zararlı ekonomik zararlara neden olmaktadır. Doğal düşmanın orijini araştırılıp doğal düşmanı
belirlenmekte ve orijin ülkeden ithal edilerek faunaya yerleştirilmesi sağlanmaktadır. Bu
yönteme “Klasik Biyolojik Mücadele” denmektedir.
İthal edilen doğal düşmanlar doğaya salındıklarında bazı durumlar gözlenmektedir:

Hedef alınan zararlıyı kontrol altına alamadığı halde, hedef zararlıya akraba
olan türleri baskı altında tutabilmektedirler.

Hedef zararlı ile birlikte zararlıya akraba türleri de kontrol altına
alabilmektedirler.
İthal edilecek doğal düşmanın özellikleri aşağıda belirtildiği gibi olmalıdır:
1.
Konukçusuna özelleşmiş olmalıdır.
2.
Girdikleri bölgeye uyum sağlamalıdır.
3.
Kolay üretilebilmelidir.
4.
Zamanla zararlı durumuna geçmemelidir.
5.
Yerli doğal düşmanlardan daha başarılı olmalıdır.
6.
Değişkenlik gösteren çevresel koşullara iyi uyum sağlayabilmelidir.
Doğal Düşmanların Çoğaltılması
Doğal düşman kışlayamıyorsa, yeterli miktarda değilse ya da zararlıyı baskı
altına alacak populasyon düzeyinde değilse laboratuvarda çoğaltılır. Entomopatojenler de en
çok kullanılan yöntemdir. Böcek patojenleri ile yapılan çalışmalarda bu yöntem
kullanılmaktadır. DDT ve benzeri ilaçlarla sinek mücadelesinin sınırlandırılması, bazı
ülkelerde kaldırılması sineklerle mücadelede patojenlerin kullanımını devreye sokmuştur. Bu
konuda özellikle Bacillus thuringiensis lepidopter zararlılara karşı oldukça başarılı olmuştur.
Not: DDT ( dikloro difenil trikloroethan) çok zehirli bir böcek öldürücüdür, kolayca vücuttaki
yağlarda çözünür ve gıda zincirinde birikmeye başlar. Bir çok kuş soyunun tükenmesine yol
açmıştır. ABD ve Avrupa da yasaklanmış ama Türkiye de yasak değildir.
Doğal düşmanların çoğaltılması biyolojik mücadele yöntemleri arasında en son
düşünülmesi gereken yöntemdir. Çünkü parazitoid ve predatörlerin üretimi zor ve pahalıdır.
Bu durumun aşılması üretimi kolaylaştıracaktır.
Doğada doğal düşman yazı veya kışı geçiremiyorsa çoğaltılmaktadır. Virüs, bakteri,
fungus preparatları sürekli doğada kalmamaktadırlar. Bu nedenle çoğaltılmaktadırlar.
Doğal Düşmanların Korunması ve Desteklenmesi
Biyolojik mücadelenin sürekli olması isteniyorsa doğal düşmanlar korunmalıdır.
Doğada her zararlının 3-5 tane baskı altında tutan türü vardır. Bu türlerin korunması ve
desteklenmesi gerekmektedir. Bunun için doğal düşmanlara olumsuz etki eden etmenler
ortadan kaldırılmalıdır. Bilinçsiz ve sık ilaç kullanımı hedef olmayan canlıları, doğal
düşmanları etkilemektedir. Bu olumsuz etki 3-4 yıl sürebilmektedir. Baskıdan kurtulan
zararlılar kısa sürede çoğalarak ekonomik zarar eşiğinin üstüne çıkmakta ve önemli zararlar
vermektedirler. Doğal düşmanların faaliyetlerini engelleyen faktörler iyi araştırılarak ortaya
konmalıdır.
Doğal düşmanı etkileyen olumsuz etmenler;
1.
Çevrenin olumsuz etkisidir. Çalışma yapılacak bölgenin yanlış seçilmesi,
zararlının baskı altına alınamamasına neden olmaktadır.
2.
Tarım
ilaçlarının
hedef
olmayan
doğal
düşmanlara
etkisi
3-4
yıl
sürebilmektedir.
3.
Bazı kültürel işlemler yararlı populasyonunu olumsuz etkilemektedir. Toz
zararlı sayısını arttırmaktadır.
4.
Karıncalar doğal düşmanları ortamdan uzaklaştırmaktadır.
5.
Zararlı erginlerin istekleri belirlenmelidir. Beslenmeleri takip edilmelidir.
Koruma için ilaçların hedef zararlıya özel olması, az ilaç yapılması, ağaçların belli
bölgelerinin ilaçlanması gibi yöntemler uygulanmaktadır. Destekleme için doğal düşmanın
barınacağı, gelişimini sağlayacağı bahçe kenarındaki otlar, çiçekli bitkiler yakılmamalıdır.
Biyolojik Mücadelede Kullanılan Etmenler
1.
Böcekler
7. Balıklar
2.
Akarlar
8. Kuşlar
3.
Bakteriler
9. Memeliler
4.
Virüsler
10. Salyangoz ve sümüklü böcekler
5.
Nematodlar
11. Protozoalar
6.
Funguslar
Bu yararlı gruplar doğal biyolojik mücadelede doğal dengenin korunmasını
sağlamaktadır.
Doğal düşmanlarla insanlar tarafından yapılan biyolojik mücadelede de en çok
parazitoidler, predatörler ve entomopatojenler kullanılmaktadır.
BİYOLOJİK MÜCADELE MATERYALLERİ
Parazitoid ve Predatörler: Doğada böcek popülasyonlarının sınırsız şekilde
çoğalmalarını önleye pek çok faktör vardır. Bunların başında böceklerin doğal düşmanları
dediğimiz parazitoid ve predatörler gelmektedir. Predatörler konukçusuna bağlı olmayıp
gelişmeleri süresince birçok konukçuyla beslenirken, parazitoidler, gelişmelerini tek bir
konukçu üzerinde tamamlar ve bu konukçularına bağımlı olup sonuçta üzerinde yaşadıkları
konukçunun ölümüne neden olurlar. Parazit, bir canlının üzerinde veya içerisinde yaşantısını
devam ettiren ve üzerinde yaşadığı konukçunun gelişmesini engelleyen organizmalardır. Eğer,
konağa zarar veren organizma konağın ölümüne sebep olursa bu parazitoid olarak
adlandırılır. Ayrıca, doğal düşman kuş, karınca vs. gibi bir hareketli organizma ise predatör
(avcı) olarak adlandırılır. Parazitoid ve predatörler zararlı böceklerin kontrolünde
yüzyıllardan beri kullanılmaktadır.
Parazitoidler;
tek bir konukçu üzerinde veya içinde tek bir birey olarak larva
şeklinde gelişmektedir. Konukçu vücudunun tamamını tüketerek öldürmektedirler. Pupa olup
pupadan ergin çıkarak yeni jenerasyon oluşturmaktadırlar. Univoltin (tek döl) veya
multivoltin( birkaç döl) olabilirler. Konukçu üzerinde beslendikleri yerlere göre iki kısma
ayrılırlar Konukçunun üzerinde yani dış kısmında beslenenler ektoparazitoidler, gelişimini
konukçu içerisinde tamamlayanlar ise endoparazitoidler olarak adlandırılır. Bunun yanında
bazı türler endoparazitoid olarak başladıkları gelişimlerine ektoparazitoid olarak da devam
edebilmektedirler. Türlere bağlı olarak bir konukçuda bir veya birkaç parazitoid
larva
gelişebilmektedir, eğer her bir konukçuda bir tek birey gelişiyorsa soliter; birden fazla
gelişiyorsa gregar parazitizm oluşmaktadır. Gregar parazitizm de bazen aynı konukçu
içindeki yumurtalardan farklı 2 türe ait larvalar çıkabilir, buna da multiparazitizm denir.
Süperparazitizmde ise aynı türe ait birden fazla parazitoid aynı konukçuya yumurta bırakır
ve konukçu üzerinde aynı türe ait birden fazla birey gelişir.
Parazitoidler konukçularının farklı biyolojik dönemlerine yumurta bırakabilirler. Buna
göre de farklı isimler alırlar. Sadece yumurtayı parazitleyenlere yumurta parazitoidleri,
larvayı parazitleyenlere larva, pupayı parazitleyenlere pupa, vs. gibi. Bunun yanında bazı
parazitoidler konukçularını belli dönemde parazitleyip gelişmelerini onların diğer bie
döneminde tamamlayabilirler. Örneğin yumurta-larva parazitoidleri konukçularını yumurta
dönemindeyken parazitleyip, gelişimlerini konukçuları larva dönemindeyken tamamlarlar.
Zararlılara saldıran parazitoide primer parazitoid; primer parazitoitlere saldıranlara
hyperparazitoid denmektedir. Hiperparazitoitler biyolojik mücadele için istenmeyen bir
durumdur. Bir konukçu türe veya akraba birkaç türe saldırmaktadırlar.
Parazitoitler predatörlere göre üretimlerinin kolay olması, konukçu spektrumunun dar
olması nedeniyle klasik mücadelede en çok kullanılan etmen grubu oluşturmaktadır.
Predatörler ; Hayatı boyunca serbest olarak yaşayan, avını yiyerek veya vücut sıvısını
emerek öldüren, çoğunlukla avından büyük boyda olan ve gelişmesini tamamlayabilmesi için
birden fazla ava ihtiyacı olan canlılardır. Bu gruba örnek olarak gelin böcekleri, altın gözlü
böcek, avcı akarlar ve örümcekleri verebiliriz. Genellikle polifajdırlar. Ergin öncesi erginleri
genellikle avcıdır. Ergin predatörler yumurtalarını avlarının bulunduğu yerlere bırakırlar.
Polifaj olmaları nedeniyle özellikle koruma ve destekleme şeklinde biyolojik mücadelede
kullanılırlar. Ancak bazı türlerde kannibalizm görülmesi ve zararlı olmayan diğer canlılarla
beslenmesi olumsuz yönleridir. Predatörlerin kitle üretimi pahalı ve zordur.
Entomopatojenler; Biyolojik mücadelede kullanılacak mikrobiyal etmenlerin birçoğu
doğadaki
hastalıklı
böceklerden
izole
edilir.
Doğadaki
böceklerin
hastalanmasına
hastalanmalarına ve ölmelerine neden olan orijini bakteri, virüs, mantar, nematod veya
protozoa olan pek çok mikroorganizma mevcuttur. Bu mikroorganizmalar entomopatojen
olarak
adlandırılır.
Doğada
bulunan
entomopatojenler
böcek
popülasyonlarının
dengelenmesinde büyük öneme sahiptir. Birçok entomopatojen mikroorganizma, tarla ve
bahçe bitkilerinde, seralarda, süs bitkilerinde, koruma altına alınmış alanlarda yetişen bitki
türleri üzerinde, orman arazilerinde, depolanmış ürünlerde, veterinerlik ve tıbbi alanlarda
zararlara yol açan vektör ve zararlı böceklerin biyolojik mücadelesinde kullanılır.
Entomopatojenlerin mikrobiyal mücadele etmeni olarak kullanımı, ekosistemdeki biyolojik
çeşitliliğin sürdürülmesi, zararlı türlerin doğal düşmanlarının korunması, besinler üzerinde
kalıntı bırakmaması, hedeflenmiş diğer organizmalar ve insanlar açısından güvenli olması gibi
birçok avantajlara sahiptir.
Feromonlar,
Ayrıca bu mücadele yöntemlerinin dışında, ülkemizde feromon tuzakları da
kullanılarak biyolojik mücadele yapılmaktadır. Feromonlar böceklerde bir türün bireyleri
tarafından hissedilerek reaksiyon göstermesine sebep olan kimyasal maddelerdir. Bu
maddeler cinsel cezbedici, buluşma, dağılma, alarm verme, yol veya sınır belirleme, tat
uyarması, dişinin üreme faaliyetlerinin engellenmesi gibi etkilerine göre sınıflandırılabilir.
Bunlar arasında cinsel cezbedici hormonlar bitki koruma alanında büyük ölçüde
kullanılmaktadır. Dişi böcekler bu feromunu çiftleşmeye hazır olduklarını belli etmek ve
erkeklerin kendilerini bulabilmesi için salgılarlar. Bu maddeler hava hareketi ile taşınırlar ve
erkeklerin antenleri aracılığıyla algılanırlar. Feromonların etkileri çok eskiden beri bilinmekle
beraber ilk olarak 1954 ‘de İpek böceklerinin koku salgı bezlerinden elde edilip, tanımlanmış
ve erkekleri çektiği belirlenmiştir. Daha sonraki yıllarda bir çok böceğe ait feromonlar izole
edilip tanımlanmıştır. Günümüzde feromonlar sentetik olarak üretilmekte ve bu iş için
geliştirilmiş tuzaklarda çekici olarak kullanılmaktadır.
Ülkemizde özellikle bazı kabuk böcekleri ( Coleoptera)’ ne karşı feromon tuzakları
kurularak mücadele yapılmaktadır. ( feromon kapları= dispenser). ( Ülkemizde 1980’li
yıllarda Bornova Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü tarafından ilk denemeler başlatıldı).
Zararlı böceklerle mücadelede feromonlardan yararlanmak üzere üç metot geliştirilmiştir;
bunlar gözlem ve erken uyarı, kitle tuzaklama ve çiftleşmeyi engellemedir. İlk yöntemde;
uygun feromon içeren bir tuzak hassas ürünlerin bulunduğu alana yerleştirilir ve çekiciliği
nedeniyle tuzağa gelen zararlı bireyler düzenli aralıklarla kontrol edilir. Kitlesel feromon
tuzakları öncelikle orman zararlıları için kullanılır, bu yöntem çekme ve vyok etme
yönteminin şeklidir, genel anlamda hedef zararlı türlerin yakalanması öldürülmesini içerir.
Cezbediciler, ışık, (örn, UVışınları), renk (ör; sarı renk çok çekicidir), salgılanan feromonlar
vs. burada etkili olabilir. Üçüncü metot çiftleşmenin aksatılması olarak adlandırılır. Böceğin
bulunduğu sahada çiftlerin buluşmasını engelleyecek sentetik feromonlar kullanılarak yapılır.
Korunacak alanda hedef böcek için feromon salgılayan çok sayıda dispenser yerleştirilir. Bu
dispenserlerden yeterli yoğunlukta feromon konsantrasyonu sağlanarak doğal feromon
maskelenir ve erkeklerle dişilerin buluşması, böylece doğurganlıkları engellenir. Erkeklerin
antenleri üzerindeki reseptörlerin adaptasyonundan ve yanlış sinyallerin takip edilmesi
sonucunda oluşan karışıklıktan kaynaklanabilir. Sentetik feromonların kullanımıyla ortamda
bulunan feromon düzeyinin artması dişilerin doğal feromon sinyallerini gizleyebilir ve bu
nedenle erkekler dişileri ayırt edemeyebilir.
Feromonla mücadelenin avantajları nelerdir?
1-
Feromonlar tamamen zehirsiz toksik olmayan maddelerdir, çevreye, insana,
başka canlılara ve atmosfere zarar vermezler.
2-
Feromonlar türe özgü cezbedici ve çekici kokular olduklarından doğadaki diğer
canlılara zarar vermezler. Hedef canlı dışında hiçbir organik ya da inorganik maddeye zarar
vermezler.
3-
Feromonlar mücadele edilecek zararlının varlığının ya da yokluğunun ortaya
çıkmasında rol oynar. Bu da boşuna yapılacak ilaçlama işinden mücadele yapanı kurtarmış
olur.
4-
Uygulaması oldukça basittir. İlaçlamaya göre kısa ve güvenli bir işlemdir.
5-
Diğer yöntemlere göre ucuz bir yöntemdir.
Bitkisel İnsektisitler
Bitkilerden elde edilen insektisitler böcek mücadele sisteminde önemli rol oynarlar.
Sentetik pestisitlere göre hem kolay elde edilir, hem de ekonomiktirler. Bitkisel insektisitler
ya doğal olarak oluşan direkt bitki materyalleri veya bu materyallerden geliştirilen
maddelerdir. Bunlar öğütülüp toz haline getirilmiş kaba bitki ekstreleri veya bunların başka
maddelerle ( kül , tebeşir tozu vs.) karıştırılmasıyla elde edilen karışımlar halinde uygulanır.
Çok çeşitli bitkilerden elde edilmiş toz ekstreler vardır. Bunlar pyretrium çiçekleri, rotenon
kökü, sabadilla tohumları ryania filizleri, nikotina ve neem yaprakları gibi bitkisel yapılardan
hazırlanmıştır. Hazırlanan ekstreler genellikle su veya organik çözücü ekstrelerdir. Daha
sonra bunlar sıvı konsantreler veya yukarıda belirtilen tozlara karıştırılarak insektisidal tozlar
şeklinde kullanılır. Nikotin ve limonen bitki materyali veya ekstrelerinden ekstraksiyon(
ayırma yöntemi) ve distilasyonla (buharlaştırarak ayırma yöntemi) elde edilen önemli bir
pestisittir. Öte yandan bitki orijinli yağlardan üretilen insektisidal sabunlar bitki orijinli
olmalarına rağmen, botaniksel biyolojik mücadele maddeleri arasına sokulmazlar. Yine
bitkisel mücadele maddeleri arsına alınmayıp, bitki orijinli olan bir başka kontrol materyali
ise petrol yağları ve bitki yağlarıdır. Petrol yağı 1870’lerden beri bitkilere sprey şeklinde
koruyucu olarak uygulanmaktadır. Su ile karıştırılan yaklaşık %2’lik solüsyonlar, suyun
hemen damlayıp akmasını yağın ise bitki üzerinde kalıntı oluşturarak korumayı sağladığı
tespit edilmiştir. Şimdiye kadar kullanılan bazı önemli bitkisel kontrol maddeleri tablo’da
verilmiştir.
Bazı bitkisel insektisitlerin özellikleri :Tablo sy:20 fotokopi
Böcek büyüme düzenleyicileri :
Böcek büyüme düzenleyicileri (BBD) zararlı böceklerin büyümesinde rol alan hormon
ve büyüme maddelerinin benzerleri olup, böceklerin gelişmelerini sağlamazlar. Bu tür
maddelerin klasik maddeler yerine kullanılmalarının asıl sebebi, çevreye karşı fazla toksik
olmamaları ve hedef organizma için seçici olmalarından kaynaklanmaktadır. Sadece özel bir
hedef üzerinde etkili olduklarından ( ör; lepidoptera) faydalı parazit ve predatörler üzerinde
fazla zararlı olmazlar. En çok kullanılan iki büyüme düzenleyici grubu etki şekilleri ile
birbirinden ayrılır. Metamorfozun hormonal kontrolunu bozarak böceklerin normal
erginleşmelerine etki eden Jüvenoid ( örn; fenoksikarb, hidropren, metopren, priproksifen)
gibi kimyasallar jüvenil hormon taklitleridir.Jüvenoidler gelişmeyi durdurur ve böylece böcek
ya erginleşmeyi tamamlayamaz ya da kısır veya kusurlu bir ergin olur. Jüvenoidler ergin
böcekleri ergin olmayanlardan çok daha fazla olumsuz etkilediklerinden bunların pire,
sivrisinek, ve karınca gibi ergin evrede zararlı olan böceklere karşı kullanılmaları daha
uygundur.
Kitin sentezi inhibitörleri ise ( buprofezin, diflubenzuron, lufenurongibi)böcek
kütikülalarının yapısını oluşturan kitinin oluşumunu engellerler. Kitin sentezi inhibitörlerine
maruz kalan böcekler deri değişimi sırasında veya hemen sonrasında ölürler. Böcek büyüme
düzenleyicileri kapalı ortamlarda oldukça kalıcıdırlar, silolarda depolanan ürünlerde ve
konutlardaki zararlı böceklerin kontrolünde kullanışlıdırlar. Tipik olarak jüvenoidler, kentsel
alanlardaki zararlıların kontrolünde kullanılır ve kitin sentezi inhibitörlerinin depo zararlısı
kın kanatlıların kontrolünde kullanılmalarıyla ilgili oldukça fazla uygulama vardır. Bununla
birlikte böcek büyüme düzenleyicileri örneğin priproksifen Güney Afrika da turunçgillerde
olduğu gibi açık alanlarda da kullanılmıştır. Bu kullanım doğal düşmanlara özellikle de
coccinellidere ve ayrıca parazitoid arılara da olumsuz etki yapmıştır.
Ticari kullanım amaçlı geliştirilen büyüme düzenleyicilerinin en yeni grubu deri
değiştirme hormonlarının taklitlerini içerir. Ekdizon ile aynı etkiyi yapan bu hormonların
ekdizon
reseptör
proteinlerine
bağlanarak
deri
değiştirme
işlevini
bozdukları
düşünülmektedir. Bunlar ergin olmayan böceklere ( özellikle Lepidopterlerde) karşı başarılı
bir şekilde kullanılmaktadır.
Zararlı Böceklerle Biyoteknolojik Mücadele: Böceklere karşı geliştirilen bitki
dirençliliği, kalıtsal genetik özellikler sayesinde olur. Bu genetik özelliklere sahip bitkiler aynı
koşullara maruz kalan fakat benzer genetik özelliklere sahip olmayan diğer bitkilerden daha
az zarar görürler. Genellikle belirli böcek zararlarına karşı dirençli bitkilerin üretimi dirençli
karakterlerin seçilip bu karakterlere sahip bitkilerin yetiştirilmesiyle sağlanır. Böceklere karşı bitki
dirençliliğinin üç temel fonksiyonel kategorisi vardır. Bunlar; Antibioz, Antiksenoz ve Tolerans’tır.
1-Antibioz; fitofaj böcek tarafından tüketilen bitki, böceğin biyolojisi üzerinde olumsuz etki
yapar.Böcekler üzerine antibiyotiklerin etkileri hafif seviyeden ölümcül seviyeye kadar değişir.
Antibiyotik faktörler; toksin, büyüme inhibitörleri, indirgenmiş besin seviyesi, trikom bezlerinden
salgılanan yapışkan salgılar ve silika ve lignin gibi sindirilemeyen bitki bileşiklerinin yüksek
konsantrasyonlarını kapsar.
2-Antiksenoz; bitki böcek açısından fakir bir konaksa böceğin beslenmesinde caydırıcı etki
yapar. Antiksenotik faktörler bitkilerin kimyasal uzaklaştırıcıları ve engelleyicileridir, tüylenme( basit
veya salgı yapan trikomlar ile kaplanmış olma), yüzey mumları, yaprak kalınlığı veya sertliği gibi
böceklerin bitki üzerinde koloni oluşturmasını engelleyici yapıları içerir,
3-Tolerans; bitki böceğin vermiş olduğu zararlarla başa çıkabilir veya böceğin verdiği zararın
üstesinden gelebilir. (bitkinin böceğe verdiği zararlarla başa çıkabilmesi ve bu zararları telafi
edebilmesidir). Ve sadece bitkinin özellikleri ile ilgilidir, böcek bitki ilişkilerini kapsamaz.
Böcek dirençliliği ve bitki genetik mühendisliği
Bitkilere zarar veren böceklerin kalite ve verim düşmesi üzerinde oldukça büyük etkisi vardır.
Moleküler biyologlar mısır, pamuk, tütün, domates ve patates gibi çok sayıda ürünün böceklere direnç
gösterebilecek varyetelerini üretebilmek için genetik mühendisliği tekniklerini kullanmaktadır.
Bitkiler bu teknikler sayesinde arazi koşullarında böceklerin beslenmesini engelleyici maddeler ve
böcek öldürücü proteinler sentezleyebilirler. Bu proteinleri kodlayan genler bakterilerden( bacillus
thuringiensis.) ve diğer bitkilerden elde edilirler. Bu iş için iki yaygın metot kullanılır; 1-Hücre
duvarını delerek geni çekirdeğin içine iletmek için elektrik sinyali veya metal bir tel veya cisim
kullanarak 2- Kök uru oluşturan Agrobacterium tumefaciens ‘in plazmiti yoluyla aktarılırlar. Bu
bakteri enfeksiyon sırasında kendi DNA’ sının bir kısmını bitki hücresi içine gönderebilir.
Genetiği değiştirilmiş ( transgenik) dirençli bitkilerle böceklerin kontrol edilmesi , insektisitlere dayalı
kontrole göre çeşitli avantajlara sahiptir. Bu avantajlar arasında ; sürekli koruma sağlaması( insectisit
spreylerin ulaşamadığı bitki kısımları dahil) , bilinçsiz insektisit kullanımının ekonomik ve çevresel
maliyetini ortadan kaldırması ve yeni ürün varyetelerinin yeni insektisitlere göre daha ucuz
geliştirilmesi gibi bir çok yönü gösterilebilir. Bu şekilde genetiği değiştirilmiş bitkilerin çevre ve insan
güvenliğini azaltıp azaltmadığı konusu günümüzde en çok tartışılan konulardan birisidir. Genetiği
değiştirilerek yabancı toksinler üreten bitkilerle ilgili problemler ; kayıt altına alma, bu yeni biyolojik
organizmalar için patent alma ve hedef popülasyonlarında direnç gelişmesi olasılığı gibi çeşitli
karmaşıklıklar içerir. Örneğin transgenik bitki dokusundaki bu proteinlere sürekli maruz kaldıktan
sonra böceklerin Bt. ( Bacillus thuringiensis.) toksinlerine karşı direnç geliştirecekleri tahmin
edilmektedir.
Bu tür endişeleri ortadan kaldırmak için bu tür bitkiler uzun süre kontrollü alan denemeleri yapıldıktan
sonra kullanımları mümkün olmaktadır.
Biyolojik mücadele uygulamalarını olumsuz yönde etkileyen başlıca faktörleri aşağıdaki
şekilde sıralayabiliriz.
1)
Zararlı ve Hastalıklara Karşı Kullanılan Zirai İlaçlar : Zararlılara karşı kullanılan
ilaçların birçoğu faydalı böceklere çok zehirlidir.
2)
İklim: Bazı doğal düşmanların çoğalabilmeleri ve etkinliklerini sürdürebilmeleri için
iklim uygun olmayabilir.
3)
Karıncalar: Karıncalar, yaprak bitleri ve kabuklu bitler gibi zararlıların salgıladıkları
tatlımsı maddelerle beslendiklerinden bu zararlıları doğal düşmanlarından korurlar.
4) Toz : Parazitoit ve predatör böceklerin etkinliklerini azaltıcı etki yapmaktadır.
5) Ergin Gıdası: Birçok faydalı böceğin erginlerinin beslenebilmesi ve çoğalabilmesi için
nektar, polen, balözü v.b. maddelere ihtiyacı vardır.
Mikrobiyal Mücadele
Mikroorganizmalar; bakteriler, virüsler ve küçük ökaryotlardan oluşur ( örneğin protisler, mantarlar,
ve nematodlar)Bazıları patojeniktir, genellikle böceklerin ölümüne neden olurlar ve bunların çoğu
belli böcek cinslerine ve familyalarına özelleşmişlerdir. Böceğin çevresinde ve genellikle toprakta
bulunan organizmalar sporlar ve viral partiküller enfeksiyona neden olurlar. Bu patojenler böcek
vücuduna çeşitli yollarla girer. Virüsler, bakteriler, nematotlar ve protisler genellikle ağız yoluyla
vücuda girerler. Mantarlar ve bazı nematotlar ise kütikula ve kütikuladaki yaralardan ve ayrıca hava
delikleri ve anüs yoluyla vücuda girebilirler. Virüsler ve protisler dişinin ovipozitörü aracılığıyla ya da
yumurta evresi sırasında enfekte edebilirler. Mikroorganizmalar böceğin vücuduna girdikten sonra
çoğalırlar. Konak yoğunluğu az olduğunda, patojen ve konak arasında temasın az olması nedeniyle
hastalığın görülme oranı genellikle zayıftır. Mikrobiyal insektisitler hedeflenen organizmalara
etkilerinin yanında, diğer kontrol metotları ile uyumluluğu ve kullanımlarının güvenli olması nedeni
ile avantajlı bir yöntemdir. Bütün entomopatojenlerin üretimi kimyasallardan daha pahalıdır. Bal
arıları ve ipek böceklerinin viral bakteriyel ve protist patojenlere karşı direnç geliştirmelerinin
kanıtlanması gibi böceklerde mikrobiyel patojenlere karşı direnç geliştirebilirler.
Şekil : Entomopatojenlerin böceğe muhtemel giriş yerleri;
BİYOLOJİK MÜCADELE MATERYALLERİNİN KİTLESEL ÜRETİMİ, DEPOLANMASI,
NAKİLLERİ VE UYGULANMALARI
Kitlesel Üretim: Kitlesel üretim programlarının ilk basamağı doğal düşmanın doğal konak ( zararlı
organizma) üzerinde ekonomik bir şekilde üretilmesidir. Doğal düşmanlarda bu yolla üretilir. Fakat
pek çok doğal düşman pahalı olması ve güvenilir olmamasından dolayı kendi doğal konağı üzerinde
yetiştirilemez. Bu durumda doğal düşman alternatif konaklar üzerinde üretilir. Bir sonraki basamak
kitlesel yetiştiriciliği daha ekonomik hale getirmek için doğal düşmanların doğal konaklar yerine bir
yapay besi yeri üzerinde yetiştirilmelerini sağlamaktır. Bu durum aslında çeşitli kalite problemlerinin
ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Depolama: Predatör ve parazitler genellikle kısa süre muhafaza edilirler, En iyi 4-15 C’de pupa
döneminde birkaç hafta saklanabilirler. Konak materyal ( örn; yumurtaları) sıvı azot içerisinde uzun
süre muhafaza edilebilir. Bir diğer yöntemle yumurtalar dondurularak veya UV radyasyonla steril
edildikten sonra düşük sıcaklıklarda uzun süre depolanabilmektedir.
Doğal Düşmanların Toplanması ve Nakilleri:
Üretim sonrası, faydalı organizmaların kullanıcıya zaman kaybetmeden ulaştırılması gerekir. Eğer bu
süre 48 saat içerisinde olursa aşırı sıcak, soğuk veya kaba taşıma işlemleri dışında herhangi bir
problem olmaz. Taşıma işlemi uzun süre alacaksa iklimsel kaplar içinde besinle birlikte predatörün
erken dönemleri şeklinde yapılmalıdır. Predatörün paketlenmesinde kanibalistik problemleri göz
önünde bulundurularak aşırı yoğunlukta olmaması gerekir. Uluslararası nakiller göz önünde
bulundurulduğunda besi yeri kullanmak gerekmektedir. İyi olmayan yöntemler genellikle doğal
düşmanın ölü veya etkisiz şekilde ulaşmasına yol açar.
Doğal Düşmanların Alan Uygulamaları:
Her bir doğal düşman, sera veya alana farklı dönemlerde salınırlar ( örn; yumurta, nimf veya larva).
Doğal düşmanın uygulanma dönemi genellikle taşıma kolaylığı, uygulama alanındaki manipülasyonu
ve zararlıyı en iyi şekilde öldürme özelliğine bağlıdır. Genellikle hareketsiz dönem olan yumurta ve
pupa taşıma ve uygulama için tercih edilir. Ancak zararlı organizmanın yoğun olduğu durumlarda aktif
olduğu dönemde seçilebilir. Faydalı organizmaların alan uygulamaları çeşitli şekillerde yapılabilir.
Yumurta ve pupalar ya normal besinleriyle birlikte veya kağıt ve karton üzerine yapıştırılmış olarak
alana uygulanırlar .Hareketli dönemlerde ise içlerinden çıkabilecekleri taşıyıcılar içerisinde alana
getirilir ve kutudan yayılmaları sağlanır veya bitkiler üzerine püskürtülerek uygulanır. Genellikle
doğal düşman, zararlı organizma görünmeye başladığında alana salınır, ancak bazı durumlarda
önceden alan uygulaması yapılabilir.
Türkiye’de Biyolojik Mücadele Çalışmaları
Geçmişte tarımsal ürün bakımından kendi kendine yeten ülke konumunda olan Türkiye şimdi bir çok
ülkeden tarımsal ürün ithal etmektedir. Bunun en önemli sebeplerinden biri, ekonomik olarak önemli
bitkilerde zararlı böceklerle mücadelenin bilinçli ve tam bir şekilde yapılamamasıdır. Ülkemizde
bitkilerin korunması daha çok kimyasal insektisitler kullanılarak yapılmaktadır. Bunlarda hem zararlı
böceklerin bu insektisitlere dayanıklılık kazanmasına sebep olmakta hem de çevredeki faydalı
böcekleri, bal arılarını, kuşları, balıkları ve hatta insanları etkileyerek ekolojik dengeyi bozmaktadır.
Bu insektisitler zararlılardan daha çok zararlılalrın doğal düşmanları olan predatör ve parazitoidlari
ortadan kaldırarak zararlı sayısının daha da fazla artmasına neden olmaktadır. Bunların besinler
üzerindeki kalıntıları gelecek nesilleri tehdit etmektedir.
Türkiye’de biyolojik mücadele ile ilgili ilk kayıtlar 1910’lu yıllara rastlamaktadır. İlk kayıt incir
güvesi olan Ephestia coutella
(Lepidoptera) ‘nın parazitoidi olan Bracon hebetor ‘un İzmir
bölgesinde yoğun olarak bulunduğuna dair kanıtlar vardır. Daha sonra ( 1931-19489 ) aynı parazitoid
Almanya’dan getirilerek Ege’de incir depolarına salınmıştır. Turunçgillerde önemli zarar konumuna
gelmiş olan defne sineği ( Parabemisia myricae)’ye karşı Eretmocerus debachii Kaliforniya’dan
Adana’ya getirilip üretilip salıverilmek suretiyle kısa zamanda zararlının baskı altına alınması
sağlanmıştır. Son yıllarda tine turunçgillerde büyük zarar yapan turunçgil yaprak galeri güvesi olan
Phyllocnistis citrella ( leopidoptera) ‘nın baskı altına alınabilmesi için yerli parazitoidlerden
yararlanma konusunda yoğun çalışmalar vardır. Ülkemizde predatör böceklerin ormanlarda zarar
yapan böceklere karşı kullanılmasıyla ilgili çalışmalar yürütülmektedir. Bunların en güzel örneği ladin
ormanlarında ciddi zararlara neden olan Dev soymuk böceği ( Dendroctonus micans =Coleoptera)
Ne karşı türün doğal predatörü olan Rhizophagus grandis ‘in kullanılmasıdır. Bu predatör 1985
yılından itibaren laboratuvar ortamında üretilerek zararlının yuvası tespit edilen ağaçlara
yerleştirilmektedir.
Zararlı böcekler üzerinde etkin olan bir diğer organizma da karıncalardır. Karıncaların biyolojik
mücadelede kullanılması orman sağlığının korunmasında çok önemli rol oynar. Bu nedenle özellikle
Çam kese böceği( Thaumetopoea pityocampa) ‘nın bulaşık bulunduğu ormanlarda bu karıncaların
yuvaların korunmasıyla ilgili çalışmalar sürmektedir.
Kuşlar böcekleri besin olarak tükettikleri için zararlı böceklerle mücadelede önemli ölçüde kullanılma
potansiyeline sahiptirler. Bu amaç doğrultusunda her yıl Orman Genel Müdürlüğü tarafından kuş
yuvaları yapılıp ormanlara asılmaktadır. Bir kuşun günlük böcek tüketimi kendi ağırlığından fazla
olabilmektedir. Doğada bulunan entomopatojenler böcek popülasyonunun dengelenmesinde büyük
öneme sahiptir. Tüm dünyada mikroorganizmalar biyolojki mücadele etmeni olarak kullanılmalarına
rağmen ülkemizde bu uygulamalarla ilgili çok az örnek vardır. Bacillus thuringiensis bakterisinden
hazırlanan preparatlar bir çok lepidopter zararlılarına karşı uygulanmış ve başarılı sonuçlar elde
edilmiştir. Bunun yanında ülkemizde birçok zararlı böcekten entomopatojenler izole edilmiş ve
laboratuvar ortamında kendi konakları üzerindeki insektisidal etkileri belirlenmiştir. Ülkemizde
özellikle bazı kabuk böceklere ( Coleoptera , Scolytidae) karşı feromon tuzakları kurularak mücadele
yapılmaktadır. Orman genel müdürlüğü bünyesinde 2004 yılı verilerine göre ülke çapında toplam
57.806 hektarlık alanda feromon tuzaklarıyla mücadele yürütülmüştür.
BİYOLOJİK MÜCADELENİN OLUMLU VE OLUMSUZ YANLARI
Biyolojik mücadelenin diğer mücadele yöntemlerine göre sahip olduğu avantajlar şöyle sıralanabilir.

Çevreye duyarlı, hedefe özgü etkiye sahip olması

Besin, su ve çevre kirliliği oluşturmaması

Kullanıcının toksik pestisitlere maruz kalmasının önlenmesi

Yan etkilerinin olmaması

Ürünlerin üzerinde pestisitlerde olduğu gibi kalıntı bırakmaması

Kimyasal pestisitlerin aksine genç bitkiler, olgunlaşmamış meyve ve çiçekler üzerinde toksik
etki oluşturmaması

Diğer yöntemlere göre daha uzun zaman periyodu boyunca etkili olması

Zararlılarda dayanıklılığa ve dirençliliğe yol açmaması

Zararlıyı direk olarak öldürmekten başka, üreme gücünü azaltma ve gelişiminde dengesizlikler
yaratma gibi dolaylı faydalar sağlaması

Uygulamasının kolay olması

Ekonomik olarak kazançlı olması
ENTOMOPATOJENLER
Bakteriler ve Biyolojik Mücadele
Entomopatojen bakterilerin konukçularına temel girişi ağız yolu iledir.
Böceklerin bakteriyal mikrofloraları bağırsaklarında bulunmaktadır. Bu bakterilerin çoğu sindirimde
kullanıldığından faydalıdır. Bazı bakteriler ise böcekler için patojeniktir. Bakteriler böcek larvalarını
sarı veya kehribar renge dönüştürür. (amber hastalığı) . Biyolojik mücadele uygulamalarında Gram
pozitif bakteriler Gram negatiflere göre daha fazla kullanılmaktadırlar ve mikrobiyolojik insektisitlerin
temelini
oluşturmaktadırlar.
Böceklerde
patojen
olan
bakteriler
genellikle
;
Bacillaceae,
Pseudomonadaceae, Enterobacteriaceae, Streptococcaceae, Mikrococcaceae familyalarında yer
almaktadır. Çeşitli bakteri türlerinin, böcekleri akut ya da kronik olarak enfekte ettikleri bilinmesine
rağmen sadece Bacillus ( Bacillaceae) ve Serratia ( Enterobacteriaceae) cinslerine ait bakteriler
böceklere karşı zirai mücadelede kullanılmaktadır. Bacillus cinsine ait türler en önemli mikrobiyal
pestisitlerdir. Bacillus thuringiensis ‘in suşları Lepidoptera ve Coleoptera’nın bir çok türünün ve
Diptera’nın birkaç sucul türünün larvalarına karşı geniş spektrumlu bir etkiye sahiptir. Bacillus’un
diğer bir türü olan Bacillus sphaericus sivrisineklere karşı kullanılmakta larvaları öldüren bir toksin
taşımaktadır.
Bt, kristal olarak adlandırılan her biri proteinli tanecikler içeren sporlar oluşturur, bu kristaller bir çok
larvanın ölümüne neden olan toksinin kaynağıdır. Bazı türlerde öldürücü etki sadece kristal
proteinlerin toksik etkisiyle ilişkilendirilir( bazı güveler ve siyah sivrisineklerde olduğu gibi). Bununla
birlikte bir çok türde ( Lepidoptera’da) sporların bulunması toksik özelliği oldukça arttırır. Bir çok
böcek türünde ise ölüm toksinlerden ziyada böceğin orta bağırsağında sporun çoğalmasını takiben
oluşan zehirlenmeden kaynaklanır. Toksinlerden etkilenen böcek ağız parçalarında, bağırsaklarda ve
vücutlarında felç ortaya çıkar ve bu nedenle beslenemez.
Serratia ; doğada yaygın olarak toprak, bitki ve suda, nadir olarak hayvan ve insanda bulunur.Bu
cinsin en önemli türü Serratia marcescens’tir. Bu cinse ait S. marcescens, S.entomophilia,
S. proteamaculans türleri entomopatojendir. S. marcescens ile enfekte olan böcekler 1 ile 3 gün içinde
ölür ve kırmızı renk gösterirler. Bu bakteriler ile enfekte olan böcek birkaç içerisinde beslenmeyi
bırakır.
Serratia
türlerinin
bağırsakta
tripsin
aktivitesini
azalttığı
ve
normal
sindirim
sürecinidurdurduğu görülmüştür. Normalde siyah olan bağırsak içeriğinin rengi açılır ve enfekte olan
tırtıllar kehribar rengini alır. Bu tırtıllar beslenmeden kesilir, ve açlık periyoduna girerler. Bu süreç 1-6
ay sürebilir. Bakteriyal patojenlerin çoğu böcekleri sindirim sistemi aracılığıyla enfekte ederler.
Bakteriler konak içine girdiğinde hücre dışı ya da hücre içi patojenler olarak gelişirler. Bazı bakteriler
( fırsatçı bakteriler) enzim ve toksinler üreterek böcek hemosolünde hücre dışı olarak gelişirler. Bu
bileşikler hücre ve doku parçalanmasına neden olurlar, bu da bölünen bakterilere besin saplar. Bu
bakterilerle enfekte olan böcekler birkaç gün içinde ölmektedirler. Endositoz yoluyla konak hücrelere
giren bakteriler hücre içi veya hücre dışı gelişme gösterirler.
Kimyasal insektisitlerin oluşturduğu problemler alternatif bir zararlı kontrol metodu olarak Bt.
ürünlerinin kullanımına ilgiyi artırmıştır. Sonuç olarak Bt. ürünlerinin başarısı ve teknolojik
gelişmelerin yararları Bt. ürünlerinin uygun bir şekilde kullanımına, Bt. kristal proteinine karşı
direncin anlaşılması ve sınırlandırılmasına bağlıdır.
Virüsler ve Biyolojik Mücadele
Virüsler konukçularına çoğunlukla oral olarak sindirim sisteminden , bazıları ise mekanik olarak
parazitoidler yolu ile giriş yaparlar.Diğer doğal açıklıklardan ve yaralardan giriş yaptıkları da
belirtilmiştir.
Virüsler bütün canlılarda olduğu gibi böceklerde de hastalık etmeni olarak bulunurlar. İpek böceği ve
balarısı gibi faydalı böceklerde virüsler hastalık oluşturup ekonomik kayıplara sebep olurken, aynı
zamanda zararlı böceklerde de enfeksiyon oluşturarak böceğin zararlı etkisinin ortadan kalkmasına
imkan verirler. Böcek virüslerinin biyolojik mücadele etmeni olarak kullanılmalarının pek çok avantajı
vardır. Bunların başında dar konak spektrumuna sahip olmaları yani, doğrudan etkiledikleri
organizmalar üzerinde etkili olmaları, insanlarda hastalık oluşturmamaları ve kolayca yıkıma
(degradasyon) uğrayabilmeleridir. Ayrıca birçok virüsün böceklerin hastalanmasına neden olarak
böcek salgılarını kontrol etmeleri de önemli bir avantajdır. Virüsler böcekleri larva ve pupa
dönemlerinde hastalandırarak öldürmektedir. 20’ den fazla virüs grubu böcek patojeni olarak
bilinmektedir. Bunlarda 13 viral familyaya ayrılmıştır. Mikrobiyal mücadele bakımından en çok ön
plana çıkmış olan virüsler Baculoviridae familyasındaki türlerdir. Böcek virüsleri gömülü ve gömülü
olmayan virüsler olmak üzere iki gruba ayrılırlar. Gömülü virüslerde virionlar( hücre dışınsa çıkan
virüs) protein bir matriks içine gömülü iken, gömülü olmayanlarda böyle bir protein yoktur. Böcek
virüslerinin enfeksiyon oluşturabilmeleri için böcek tarafından yenilmeleri gerekir. Böcek tarafından
yenilen virüs, protein matriks içine gömülü ise gömülü olduğu yapı böceğin orta bağırsağındaki alkali
ortamda çözünür. Serbest kalan virionlar böceğin bağırsak hücrelerine geçerek vücuda yayılmakta ve
zararlının ölümüne yol açmaktadır. Aynı zamanda çiftleşme ve yumurta bırakma sırasında da sağlıklı
böcekler enfekte olabilmektedir. Bu virüsler insanlara veya doğaya karşı zararlı bir etki oluşturmazlar.
Virusler böcek vücudunu bağırsak yoluyla istila ederler. Birçok dokuda çoğalabilirler ve böceğin
fizyolojisini, beslenmesini, yumurta bırakmasını ve hareketini etkilerler.
Virüslerin biyolojik etmeni olarak kullanılmalarının pek çok avantajı vardır. Bu avantajlarının yanında
bazı dezavantajlarından dolayı viral insektistlerin geliştirilmesi ve kullanımı sınırlanmıştır. Virüslerin
bakteriler gibi besiyeri içerisinde üretilememesinden dolayı canlı hücreye veya hücre kültürlerine
ihtiyaç vardır. Bu nedenle üretim hem pahalı hem de zaman alıcıdır. Ayrıca virüslerin cins ve türe
spesifik olması nedeni ile her viral insektisitin sınırlı bir etki alanı vardır. Belirli zararlılar için, viral
insektisitler kimyasal kontrollere göre daha uygun alternatifler sağlarlar. Son yıllarda çok sayıda ticari
viral insektisit preparatları geliştirilmiş ve insektisit kullanımı için izin alınmıştır.
Nematotlar ve Biyolojik Mücadele
Nematotlar
mikroorganizma
olmamakla
birlikte
devamlı
mikrobiyal
mücadele
kapsamına
alınmışlardır. Entomopatojenik nematotlar böcekler için öldürücü olmalarına rağmen bitkiler ve
hayvanlar için zararsızdır. Çeşitli nematodlar böcekler tarafından besin yoluyla alınıp sindirim
sistemine geçerler ve feçes yoluyla vücuttan atılırlar. Diğer bazı türler ise çevrelerinin kuruması
nedeniyle hayatlarının tehlikeye girdiği anda böceğin sindirim sistemine girerler Üçüncü grup ise
direkt olarak böceklerin vücut boşluğuna saldıranlardır. Nematod uygulamaları maskeye veya diğer
güvenlik malzemelerine ihtiyaç duymaz. Uygulamalarda kalıntı, yer altı suyu kontaminasyonu ve
tozlaşmayı sağlayıcı böcekler gibi konular göz önünde bulundurulmaz. Etki süreleri çok kısadır ( 1-2
gün) .Bazı nematodların üretimi standart fermantasyon kazanlarında yapılır. Sulama sistemiyle yapılan
uygulamalar çok tercih edilir. Nematotlar Avrupa, Amerika Japonya, Çin’ de böcek zararlılarının
kontrolü için üretilip ticari olarak satılmaktadırlar. Doğada kullanılan pestisitlerin olumsuz etkileri,
hedef zararlının yeniden direnç kazanması ve 2. bir salgın yapması gibi nedenler, mikrobiyal
mücadeleye olan ilgili arttırmıştır.
Nematotlar toprak zararlılarını kontrol etmede çok iyi olmalarına rağmen, bazı bitki delici
kınkanatlılar ve zararlı güveleri de iyi bir şekilde kontrol edebilirler.
Böcek parazitik nematodlar konaklarını ya direkt kütikuladan hemosöle geçerek ya da doğal bir
açıklığı kullanarak ( ağız, anüs vs.) parazitler. Enfeksiyon pasif ve aktif olmak üzere iki şekilde
meydana gelmektedir. Pasif enfeksiyonda nematot konağın besini üzerine yumurtlar , ve bu
yumurtalar besinle birlikte konak tarafından alınır. Bağırsağa ulaşan yumurtalardan nematodlar
hemosöle geçerAktif enfeksiyonda ise bir nematod konağı arar ve direk olarak konağın hemosölüne
geçer. Konağa geçişlerde stilet ve mızrağa ilave olarak nematod kütikulayı parçalayıcı bazı enzimler
üretir. Geçiş sonrası geçiş deliği yapışkan bir madde ile nematod tarafından kapatılır.
Nematodların biyolojik mücadelede kullanılmalarının avantajlarını şöyle sıralayabiliriz;
Yüksek oranda virülanttır. Konaklarını çok kısa bir sürede öldürebilirler (24- 48 saat).
İn vitro da kolayca kültür edilebilirler. Doğal ortamda yüksek miktarda çoğalma gücüne, dayanıklılığa
ve geniş bir konak spektrumuna sahiptirler. Omurgalılar, bitkiler, ve diğer hedef teşkil etmeyen
canlılar için güvenlidirler. Hareket etmeleri ve konak aramaları diğer mikrobiyal mücadele
etmenlerinde bulunmayan önemli bir avantajdır. Basit püskürtme aletleriyle kolayca uygulanabilirler.
Genetik seçim için çok elverişlidirler. Dezavantajları ise; Etkili olabilmek için özel şartlara ihtiyaç
duyarlar. Kuraklık ve UV nematodları hızlıca inaktif eder, dar bir ısı duyarlılığı içinde aktiftirler. Sıcak
şartlarda ve tanklarda uzun süre depolanırsa inaktif olabilirler. Belli bazı türler yüksek basınçlı
uygulama
aletleriyle
uygulanamazlar.
Kullanılmamış
nematod
kültürleri
bir
sonraki
yıl
kullanılamazlar. Not: ( biyolojik mücadele açısından en önemli türler: Steinernematidae ve
Heterorhabditidae)
Funguslar ve Biyolojik Mücadele
Mantarlar böceklere en yaygın hastalık yapıcı organizmalardır . Birkaç takson haricinde
funguslar konukçularını integümentten doğrudan geçerek enfekte etmesi bakımından böcek patojenleri
arasında farklı bir yere sahiptir. Bu nedenle ağız yoluyla alınması gereken patojenlerin etkisiz olduğu
sokucu-emici ağız yapısına sahip böceklerin mikrobiyal mücadelesinde oldukça ön plana çıkmış bir
gruptur.
Böceğe temas eden ve yapışan mantar sporları çimlenir ve hiflerini yayarlar. Bunlar
kütikulanın içine girer, hemosöle yayılır ve toksinlerini bırakarak hızlı bir şekilde ya da böceğin vücut
fonksiyonlarını aksatacak şekilde yoğun hif çoğalması ile yavaşça ölüme neden olurlar. Mantarlar
daha sonra spor oluştururlar, diğer böceklerde enfeksiyon oluşturacak sporları yayarlar ve böylece
mantar hastalıkları böcek popülasyonları arasında yayılabilir. Sporlanma çimlenme ve enfeksiyon için
genellikle nemli koşullara ihtiyaç duyulur. Mantarları kitle halinde üretmek zor olabilir, bazı mantar
ürünlerinin depo ürünleri düşük sıcaklıklarda saklanmazsa sınırlı olabilir. Yenilerek alınan bakteri ve
virüslerin aksine fungusların toksisitesi fungal sporların konak kütikulası ile temasa girmesiyle olur.
Bu nedenle, mantarların konaklarını enfekte etme kapasitelerini etkileyen çok çeşitli biyotik ve
abiyotik faktörler vardır. Bunlar, kuraklık, UV ışını, konak davranışı , sıcaklık patojen özelliği, yaş vs.
dir. Enfeksiyonun başlangıç safhasında sürekli yüksek bir nem oranına ( %100’e yakın) ihtiyaç vardır.
Sulu püskürtücüler kullanarak yüksek hacimli püskürtmelerle en iyi mücadelenin sağlandığı tespit
edilmiştir. Biyolojik mücadelede kullanılan funguslar genellikle insnlar ve diğer omurgalılar için
sağlık tehdidi oluşturmazlar. Fazla sporlayı takiben konaklarının hızlı ölümlerine neden olurlar.
Protozoonlar ve Biyolojik Mücadele
Protozoonların çoğu böceklere ağız ve sindirim sistemiyle girerler .Mikrosporlar tarafından
oluşturulan enfeksiyonun muhtemel oluşma durumu böcek yiyeceklerinin sporlarla kirlenmiş
olmasıdır. Sporlar, yiyeceğin böcek tarafından yenilmesiyle orta barsakta bir oyuk oluşturarak
buradaki hücrelere yerleşirler . Buradaki sporların çimlenmesiyle vejetatif mikrosporlar oluşur.
Mikrosporların varlıkları ve çevredeki adaptasyonları nemlilik, pH, kuraklık, rüzgar, güneş ışınları,
sıcaklık ve besin miktarı gibi fiziksel özelliklere bağlıdır. Çoğu entomopatojenik protozoanlar düşük
virülansa sahiptir, kronik bir enfeksiyona sebep olur ve böceği öldürmezler. Bununla birlikte bazıları
yüksek virülanta sahiptir. Mikrospor enfeksiyonunun meydana geldiği konak böcekler, bir dizi farklı
septomlar gösterirler. Böceğin derisinde enfeksiyon bölgesinde beyaz ve sarı lekeler
enfeksiyon
bölgesinin şişmesi, böceğin ağır hareket etmesi iştahının kesilmesi vücut boyutlarında küçülme vs. gib
etki gösterebilirler. Protozoonlar böcek populasyolarındaki doğal biyolojik ilişkiler bakımından önemli
olmalarına rağmen, mikrobiyal insektisit olarak kullanılmaları bakımından fazla etkili olamamaktadır.
Doğal yollardan ölçülü miktarda böcek ölümlerine neden oldukları bilinmekte, fakat nispeten yavaş
hareket eden organizmalardır. Ani ölümden ziyade genelde iştahsızlık ve üreme bozukluğuna neden
olurlar. Günümüzde Amerika’da çekirgeler ve Ağustos böceklerine karşı kullanılan kayıtlı bir
protozoon insektisit bulunmaktadır. ( Nosema locustae mikrosporu) .
Protozoonların avantaj ve dezavantajlarını şöyle sıralayabiliriz.
Avantajları;

Sadece zararlı böcekler üzerinde enfeksiyon oluşturmaları doğal çevrede, hayvanlarda ve
insanda herhangi bir enfeksiyon meydana getirmemeleri,

Kimyasal insektisitler gibi direnç gelişimine yol açmamaları
Dezavantajları;

Enfeksiyonun yavaş ilerlemesi ve buna bağlı olarak da yavaş ölüm. Zararlı salgınlarında
protozoa materyaline ilave olarak ek pestisit kullanımına ihtiyaç duyulması

Uygulama alanındaki böceklerin büyük çoğunluğunu hareketli olmasından dolayı başka
alanlara göç etmesi.
Download