Bankacılıkta Risk Yönetimi ve Kredi Riski

advertisement
Bankacılıkta Risk Yönetimi
ve Kredi Riski
GİRİŞ
İnsanlar bankalardan fon kullanırken veya kullandıktan sonra hassas davranmayabilirler. Bu defa bankaya
gerçek-dışı bilgi ve belgeler sunarak kurumu yanıltmak ve/veya daha sonraki süreçte kendisiyle alakalı
olarak ortaya çıkabilecek olumsuz gelişmelerden bankaya karşı yükümlülükleri yerine getirmemek
suretiyle kurumu sıkıntıya sokabilirler. Bunun dışında, ekonomide meydana gelecek olası bir
dalgalanmada borçluların durumu kötüye gidince, bankaların kredi tahsilâtı zora girecektir.
Bankacılık sektöründeki ciddi problemlerin başlıca nedeni, yetersiz kredi standartları, zayıf portföy
risk yönetimi ya da banka müşterilerinin kredibilitelerinde bozulmaya yol açabilecek türden iktisadi
gelişmelerin ve diğer koşullardaki değişmelerin iyi takip edilmemesi gibi sebeplere bağlı olmaya devam
etmektedir.
Kredi riski, en basit anlamıyla, bir bankanın lehdar kredi müşterisinin, ya da kendisiyle bir anlaşmaya
taraf olanın, anlaşma koşullarına uygun biçimde yükümlülüklerini karşılayamama ihtimalidir. Kredi risk
yönetiminin amacı uygun parametreler içinde bankanın maruz kalabileceği riskleri yöneterek bankanın
risk ayarlı kazancını azamiye çıkarmaktır.
Her bir ülkenin bankacılık sektörünün kontrolü, bankacılık gözetim ve denetim otoritesince (2011
itibariyle Türkiye’de BDDK-Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu) benimsenen yaklaşım,
uzaktan ve yerinde denetim teknikleri ile denetim işlevinde bağımsız denetçilerin ne ölçüde kullanıldığı
gibi çeşitli sebeplere bağlı olmaktadır.
Bankalar tüm ürün ve faaliyetlerine ilişkin kredi risklerini tanımalı ve yönetmelidirler. Bankalar yeni
ürün ve faaliyetlerine ilişkin risklerin, yönetim kurulu ya da uygun bir komite tarafından onaylanmadan
önce uygun ve yeterli aşamalara ve kontrole tabi olmasını sağlamalıdır.
Bankalar güvenilir ve açıkça tanımlanmış kredi verme kriterlerine uygun olarak çalışmalıdırlar. Bu
kriterler hem kredi alan hem de kredinin yapısı, alınmasındaki amaç ve geri ödeme kaynağı hakkında
yeterli bilgi edinilmesine imkan verir mahiyette olmalıdır. Bankalar kredilerin incelenmesine yönelik
bağımsız ve aralıksız bir sistem kurmalı ve söz konusu incelemelerin sonuçları doğrudan banka yönetim
kuruluna ve üst düzey yönetime iletilmelidir.
Üst düzey yönetim, yönetim kurulunca
riskinin tanınması, ölçülmesi, izlenmesi
geliştirilmesinden sorumlu olmalıdır. Söz
kredilerde hem de portföyünde taşıdığı
verilmelidir.
onaylanan kredi risk stratejisinin uygulanmasından ve kredi
ve kontrol edilmesine yönelik politika ve prosedürlerin
konusu politika ve prosedürlerde bankanın hem bireysel
tüm bankacılık faaliyetlerine ilişkin kredi risklerine yer
5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun amir hükümleri gereği Bankaların İç Denetim ve Risk Yönetimi
Sistemleri Hakkında Yönetmelik 08.02.2001 tarih ve 24312 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe girmiştir.
Bu çalışmada bankaların kredi risklerini asgari düzeye indirmek için uyguladıkları metodlar ve
uygulamalar tanımlanmaya ve izah edilmeye çalışılmaktadır.
189
RİSK YÖNETİMİ
Risk ve Bileşenleri
Risk, bir işleme ilişkin bir parasal kayıp, gider ya da zararın ortaya çıkması ile elde edilebilecek iktisadi
faydanın azalması ihtimalidir.
Riskin iki bileşeni vardır. İki bileşen aynı anda mevcut değilse riskin varlığından söz edilemez.
Bunlar; belirsizlik ve korunmasızlıktır.
Risk Yönetiminin Tanımı ve işlevi
İktisadi hayatın ve bankanın yaşadığı olağanüstü durumlarda bankanın karşı karşıya kalabileceği zarar
büyüklüğünü önceden öngörebilmek, ölçebilmek ve olağanüstü durumlara hazırlıklı olmak ve risk ortaya
çıktıktan sonra da, normale dönmeye yönelik stratejiler geliştirmektir.
Risk yönetimi temel bir kurumsal işlevdir. Risk yönetimi, risk ve getirinin yönetsel kararlarda
kullanılmasını sağlayan bir süreçtir. Bankalar güvenilir ve açıkça tanımlanmış kredi verme kriterlerine
uygun olarak çalışmalıdırlar. Bu kriterler hem kredi alan hem de kredinin yapısı, alınmasındaki amaç ve
geri ödeme kaynağı hakkında yeterli bilgi edinilmesine imkan verir içerikte olmalıdır.
Risk Yönetiminin Kapsamı
Bankalarda risk yönetiminin kapsamı aşağıdaki gibi sıralanabilir:
•
Zararların oluşmasını öngörmek ve bunları engelleyecek önlemleri almak.
•
Oluşabilecek zararları ölçmek.
•
Üst yönetimi bilgilendirme sistemini oluşturmak.
•
Oluşan riskin doğuracağı hasarı asgari düzeyde tutmaya yönelik tedbirler almak.
•
Hızlı karar almayı gerektiren sistemleri kurmak.
Banka varlıkları içinde geri ödenmeme riski en fazla olan varlık
hangisidir?
BANKALARIN MARUZ KALDIKLARI RİSKLER
Bankalar fon toplayan ve fon arz eden aracı kurumlardır. Fonlarını yurt içi ve yurt dışı piyasadan mevduat
şeklinde toplayabilecekleri gibi, kısa vadeli borçlanma şeklinde de toplayabilirler. Topladıkları bu fonları
yine piyasaya kredi şeklinde ya da menkul değer almak suretiyle özel sektöre ya da kamu sektörüne borç
olarak kullandırabilirler. Bu aracılık faaliyetlerini icra ederken, kendi iç dinamiklerinden ya da dış
dinamiklerden kaynaklanan sebeplerle zaman zaman farklı risklere maruz kalırlar.
190
Şekil: 8.1: Risk Yönetimi Süreci
Banka bilançosunda mevduat halktan alınan borç olduğu için pasif
tarafta gösterilir. Krediler ise banka için alacaktır. Banka bilançosunda hangi tarafta
gösterilir?
Bu kısımda önce bankaların maruz kaldıkları belli başlı riskler maddeler halinde sıralanacak, ardından
bu riskler sırasıyla teker teker açıklanacak; sonra da, kredi riski ve yönetimi daha kapsamlı olarak
anlatılacaktır. Bankaların maruz kaldıkları riskler aşağıdaki gibi sıralanabilir:
•
Piyasa riski
•
Likidite riski
•
Faiz oranı riski
•
Kur riski
•
Hükümranlık riski
•
Ülke riski
•
Operasyonel risk
•
Kredi riski
Piyasa Riski
Bankanın kendi faaliyetlerinin dışında piyasa koşullarından kaynaklanan risk durumuna piyasa riski
denir. Bankalar kendi işlerini çok iyi yürütseler bile, iç ve dış piyasalarda meydana gelebilecek faiz, kur
ve menkul kıymetler piyasasındaki aşırı oynaklıkların sebep olacağı bazı risklere maruz kalabilirler. Kaldı
ki, piyasa riski şu veya bu nedenle reel mal ve hizmet piyasalarının tetiklediği ve finans piyasalarını da
içine aldığı bir riski de ifade eder. Örneğin, 2012 itibariyle bazı AB ülkeleri başta olmak üzere, batılı ülke
ekonomilerinde devam eden borç krizi bizim bankalarımız açısından önemli bir piyasa riski olarak
düşünülebilir.
Likidite Riski
Likidite riski, bir bankanın fon girişi ile fon çıkışı arasındaki dengeyi sağlayamaması durumunda ortaya
çıkar. Özellikle bankacılık krizlerinin yaşandığı dönemlerde mevduat sahipleri arasında yaygınlaşan
“banka paniği” nedeniyle bankaya hücumların artmasıyla birlikte, bankaların müşterilerinin fon
taleplerini karşılamak konusunda karşı karşıya kaldıkları risktir. Yeterince likit aktife sahip olmayan
bankalar, olası toplu hücumlar karşısında büyük bir likidite riskine maruz kalırlar ve genellikle de bu riski
191
yönetmekte aciz kalırlar. Zira böyle ortamlarda asıllı-asılsız söylentilerin önüne geçilmesi oldukça güçtür.
Bu sebeple, banka yöneticileri bu duruma düşmemek için kasalarında nakit ya da kolaylıkla nakde
çevrilebilecek varlık tutmaya çalışırlar. Yani, bir anlamda olası bir krize mahal vermemek için önceden
tedbir alırlar.
Bir banka için halledilmesi zor bir ikilem vardır: Likidite ve kârlılık. Banka, sürekli olarak hem asgari
bir likiditeyi sağlamak hem de kârlı kalmak durumundadır. O nedenle, bu ikisi arasında nazik bir denge
vardır ve bu zor sağlanan dengenin sürdürülmesi, bankanın geleceği açısından bir zorunluluktur. Zira
kârlılık, bankanın bir işletme olarak varlık sebebi; likidite ise, bu varlığını riske maruz kalmadan
sürdürebilmenin olmazsa olmaz şartıdır. O nedenle, bu durum bir ikilem olarak görülse de, banka için
daha ziyade birbirini tamamlayan iki temel ilke olarak düşünülmelidir.
O halde, bankaların topladıkları mevduatlara karşılık kanunen tutmak zorunda oldukları zorunlu
karşılıklara ilave olarak, kârlılıklarını engelleyecek ölçüde aşırıya kaçmadan makul miktarda bir
fazla/serbest karşılık tutmak suretiyle, likidite riskine karşı tedbirli olmaları yararlı olacaktır.
Likidite riskine maruz kaldıklarında ise, aktif ve pasif yönetimi politikalarına müracaat edeceklerdir.
Buna göre, aktif yönetimi olarak ya aktifleri arasında yer alan menkul değerlerini satacaklar ya da
kredilerinin bir kısmını geri çağırmak veya değiştirmek yoluna gideceklerdir. Pasif yönetimi olarak ise,
bankalararası piyasadan ya da merkez bankasından kısa vadeli borçlanma yapabileceklerdir.
Faiz Oranı Riski
Faiz oranı riski, piyasa faiz oranlarındaki değişiklikler bankaların kârlılıklarında dalgalanmalara sebep
olmaya başladığında ortaya çıkar. Özellikle piyasalarda bankalara güvenin zayıfladığı, banka-dışı
alternatiflerin getirilerinin çok yüksek olduğu ve fon arzının yetersiz kaldığı zamanlarda, bankalar
genellikle uzun vadeli yatırımlarını topladıkları kısa vadeli kaynaklarla finanse etmeye çalışırlar. Bu bir
zorunluluktan doğar ve faiz oranı riski tam da bu noktada başlar. Zira bankanın varlıkları ile
yükümlülüklerinin piyasa faiz haddindeki değişikliklere karşı duyarlılıkları önemli ölçüde farklılaşmış
ise, o banka için faiz oranı riski kaçınılmaz hale gelmiştir.
Bankaların yükümlülük ve varlık kalemlerinin bir kısmının faiz oranı piyasa faiz oranı değiştiğinde
hemencecik değişirken, diğer bir kısmınınki o anda hemen değişmez. Başka bir deyişle, bilançoların her
iki tarafında da bazı büyüklükler sabit-oranlı getiriye sahip iken, diğer bazı büyüklükler değişir-oranlı
getiriye sahiptir. Buna göre, bankalar piyasa faiz haddi değiştiğinde değişir-oranlı kalemlerinin faiz
haddini de değiştirirler, ancak, sabit-oranlı kalemlerinin faiz haddini ise değiştiremezler. Bu nedenle,
bankalar bilançolarının her iki yanında yer alan kalemlerinin faiz oranlarının piyasa faiz haddindeki
değişikliklere duyarlılığını mümkün olduğunca dengeli düzenlemesi gerekir ki, faiz oranı riskinden daha
az etkilensinler.
Örneğin, bankanın değişir-oranlı yükümlülüklerinin değeri 450 milyon lira iken, değişir-oranlı
varlıklarının değeri 250 milyon lira olsun. Yani, bankanın piyasa faiz oranları değiştiğinde kısa vadede
faiz giderinin (yükümlülüğünün) artacağı ana meblağ 450 milyon lira iken, aynı durumda faiz gelirinin
artacağı ana meblağ sadece 250 milyon liradır. Örneğin, beklenmedik bir siyasal ya da ekonomik kriz
nedeniyle piyasa faiz oranı yüzde 20 yükseldiğinde; A Bankasının faiz yükü (450*0.20) 90 milyon
artarken, faiz kazancı sadece (250*0.20) 50 milyon lira olacağından, bankanın net faiz gideri 40 milyon
artacaktır. Bu durum banka için önemli bir faiz kaybı olduğu için, faiz risklerine muhatap olmamak için
bankanın değişir-oranlı aktif ve pasif kalemlerini mümkün olduğunca dengelemesi tavsiye edilir.
Sözgelimi, değişir-oranlı yükümlülüklerin ve varlıkların değeri 450 milyon lira dolayında olsaydı, A
Bankası söz konusu riske maruz kalmamış olacaktı. Zira böyle bir durumda faiz gideri ve geliri birbirini
dengelemiş olacaktı. Bu konularda yeterince ihtiyatlı davranmayan birçok banka, 1980’li ve 1990’lı
yıllarda hem Türkiye’de hem de diğer ülkelerde iflas etmek zorunda kalmıştır.
Bankaların faiz oranı riskini yönetmek üzere değerlendirebilecekleri belli başlı stratejiler şunlardır:
•
Süre analizi yapmak
•
Esnek-oranlı borç vermek
•
Faiz swapı yapmak
•
Gelecek sözleşmeleri ve opsiyonlar yapmak
192
Kur Riski
Kur riski, bir bankanın kâr marjının bankanın portföyünde yer alan yabancı paraların fiyatlarında (döviz
kuru) meydana gelen değişmelerle azalması ihtimali olarak tanımlanmaktadır. Dolayısıyla, döviz riskinin
kaynağı döviz kurlarının oynaklığıdır. Döviz riskinin ortaya çıkması için, bankaların öncelikle döviz
riskine açık olması gereklidir. Döviz riskine açık olma ise, döviz fiyatındaki değişmelerin döviz cinsinden
varlıklar ve yükümlülükler ile henüz gerçekleşmemiş döviz cinsinden gelir ve giderlerin değerini etkileme
ihtimali olarak tanımlanabilir. Diğer bir deyişle, bankanın döviz riskine maruz kalması, sahip olduğu
varlıkların ve yükümlülüklerin döviz kurlarındaki değişmelere karşı duyarlı olmasıdır.
Döviz piyasasında spekülatif amaçlı hareketlerin bir anda ve kısa süreli olarak yapılması, mal
piyasalarına nispeten daha kolaydır. Döviz kurlarını etkileyen dış ticaret akımları, ödemeler dengesi, satın
alma gücü paritesi, faiz oranları ve enflasyon gibi birçok makro ekonomik faktör vardır. Dolayısıyla,
ekonomide cari açık sorunu varken ve buna ilave olarak, özellikle hem ulusal hem de uluslararası çapta
siyasi ve finansal istikrarsızlıkların ve buna bağlı olarak dövize yönelik saldırıların olduğu dönemlerde
bankalar döviz riskine daha açık hale gelirler. Kur riski; işlem riski, muhasebe ya da çevirme riski,
ekonomik risk, parite riski olarak çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir.
Kur riskinin ölçülmesinde, özellikle finansal kurumlar açısından, oldukça farklı göstergelerden söz
etmek mümkündür. Bankaların taşıdıkları kur riskini ölçen üç temel oran vardır. Likidite oranı, bankalar
ve özel finans kurumlarının kısa vadeli döviz mevcutlarının kısa vadeli döviz taahhütlerine bölünmesi ile
bulunur. Bu oran yüzde 10’dan az olamaz.
Hükümranlık Riski
Hükümranlık (sovereign) riski yabancı bir ülke hükümetinin ulusal politikalarındaki değişiklikler
nedeniyle borcunu ödeme konusunda temerrüde düşmesi (ödeyememe) ya da diğer yükümlülüklerini
yerine getirememesi riskidir. Genellikle finansal yatırımcıların gözünde en sağlam borçlu hükümetlerdir,
zira onlar hükümranlık haklarına sahiptirler; gerektiğinde para basma yetkisine sahiptirler. Dolayısıyla,
borçlarını her halükarda ödeyebilme imkânına sahiptirler. O nedenle de, finansal piyasaların riski en
düşük araçları kamu borç senetleri olarak bilinen devlet tahvilleri ve hazine bonolarıdır. Bu araçların tek
riski hükümetlerin temerrüde düşmeleridir. Yani, içsel veya dışsal bazı nedenlerden dolayı kamu
finansman dengelerinin iyice bozulduğu ve kamunun borçlanma gereğinin aşırı boyutlara vardığı
durumlarda, alacaklıların ihtiyaçları dikkate alınmaksızın, hükümetler hükümranlık yetkilerini kullanarak
borçlarını yeniden yapılandırma ve kendi borç yapılarını güçlendirme yoluna gidebilir. Genellikle borç
erteleme (konsolidasyon) ya da zorunlu takas yoluyla gerçekleşen riskler bu türdendir. Ancak,
hükümetlerin hükümranlık yetkilerine dayalı olarak yurtiçi ve yurtdışındaki hanehalkları ve firmalarla,
hatta diğer ülkelerle yaptıkları diğer sözleşmeleri konusunda zorda kaldıklarında yapacakları yasal veya
idari değişiklikleri de bu kapsamda değerlendirmek mümkündür. Hükümranlık riski, geçmişte zaman
zaman bazı Latin Amerika ülkelerinde ve Türkiye’de (örneğin, 1970’li yılların sonu ve 2000’li yılların
başında olduğu gibi) özellikle zayıf hükümetlerin ve bütçe açıklarının küresel olumsuzluklarla örtüştüğü
dönemlerde rastlanılabilen bir risk türüdür.
Ülke Riski
Yabancı bir ülkenin ekonomik veya politik yapısı ya da söz konusu yapıda meydana gelen değişiklikler
nedeniyle borçlunun temerrüde düşmesi ya da yükümlülüklerini yerine getirememesi riskidir.
Başka bir ifade ile, ülke riski, bir ülkenin ekonomik ve politik yapısı ile hukuki düzenlemelerin o
ülkede faaliyet gösteren özel sektör kuruluşlarına olan etkisini içermektedir. Bu bağlamda ülke riski
hükümranlık riskinden daha kapsamlıdır. Bu nedenle, uluslararası kredi veren bankalar, uluslararası kredi
ve yatırım faaliyetlerine ilişkin ülke ve transfer risklerinin tanınması, ölçülmesi, izlenmesi ve kontrol
edilmesine yönelik uygun politika ve süreçler geliştirmelidir. Ülke risklerine ilişkin faktörler izlenirken,
ülkenin ekonomik koşullarına bağlı olarak kredi verilen özel sektör kuruluşlarının geri ödememe
olasılıkları bir arada dikkate alınmalıdır.
Banka uluslararası kredi faaliyetlerinde standart kredi riskine ek olarak, kredi alanın ülkesine ait
ekonomik koşullarla ilişkili riskleri de dikkate almalıdır. Ülke riski, bir ülkedeki kredi yükümlüleri ya da
o ülkeye yapılan yatırımlar açısından önemli etkiler yaratabilecek şekilde ülkenin ekonomik, siyasi ve
sosyal koşullarıyla bağlantılı tüm riskleri içermektedir.
193
Operasyonel Risk
Operasyonel risk, geleneksel olarak kredi ve piyasa riski kapsamına dahil edilmeyen tüm diğer riskleri
ifade etse de, bir bankanın işlemeyen ya da uygun olmayan iç süreçler, insanlar, sistemler ya da dış
etkenler nedeniyle ortaya çıkabilecek zarara uğrama riskine denir. BDDK’nın tanımına göre ise, ‘banka
içi kontrollerdeki aksamalar sonucu hata ve usulsüzlüklerin gözden kaçmasından, banka yönetimi ve
personeli tarafından zaman ve koşullara uygun hareket edilmemesinden, banka yönetimindeki hatalardan,
bilgi teknolojisi sistemlerindeki hata ve aksamalar ile deprem, yangın, sel gibi felaketlerden
kaynaklanabilecek kayıplara ya da zarara uğrama ihtimalidir’.
Operasyonel riskler, oluş şekline göre şu şekillerde karşımıza çıkar: Banka dışı faktörlerden
kaynaklanan, mevzuattaki yeni düzenlemelerden kaynaklanan, bankanın organizasyon yapısından
kaynaklanan, teknolojik donanımdan kaynaklanan ve personelin kendisinden kaynaklanan riskler.
KREDİ RİSKİ YÖNETİMİ
Kredi riski, bir bankanın kredi kullandırdığı bireylerin ya da firmaların bankaya olan borçlarını geri
ödeyememe durumudur. Borçluların şu veya bu şekilde, kendilerinden ya da başkalarından kaynaklanan
nedenlerle yükümlülüklerini kısmen ya da tamamen yerine getirememelerinden doğan riskdir.
Şekil 8.2: Kredi Risklerinin Ölçülmesi Süreci
Temerrüt ise kredi borçlusunun, borç ödeme gücünden önemli ölçüde yoksun hale gelmesi, işletme
sermayesinin ve/veya özkaynaklarının kredinin tahsil kabiliyetini zaafa uğratacak ölçüde yetersiz kalması
durumlarından herhangi birinin varlığıdır.
Bankalar, kredi talep edenin risk profilinin ayrıntılı biçimde değerlendirmesine imkan verecek yeterli
bilgiyi elde etmeye çalışırlar. Onay aşamasına gelmiş ve yetkili birime sunulan kredilere ilişkin
belgelerde en azından aşağıda yer alan hususlara yer verilmiş olması gereklidir:
•
Kredinin amacı ve geri ödeme için gerekli fonun kaynağı,
•
Kredi talep edenin güvenirliliği ve itibarı,
•
Mevcut risk profili (tüm risklerin yapısı ve miktarını içermeli), piyasadaki ve ekonomideki
gelişmelere karşı etkilenebilirliği,
•
Geri ödeme için mevcut durumun ve geçmiş ödeme performansının, geçmiş finansal eğilimler ve
nakit akış projeksiyonlarına göre değerlendirilmesi,
•
Çeşitli senaryolara göre geri ödeme kapasitesinin analiz edilmesi,
•
Kredi talep edenin borç yükümlülüğü alabilmesi için yasal durumunun değerlendirilmesi,
•
Ticari krediler için, ticari işletmenin faaliyet gösterdiği sektörün durumu, işletmenin geçmiş
faaliyetleri ve sektördeki pozisyonu,
•
Kredi için öngörülen vade ve koşullar ile sözleşmenin kredi talep edenin finansal durumunda
gelecekteki olası değişikliklerin dikkate alınarak hazırlanması şeklindeki unsurlardır.
Garanti ve teminatların uygunluğunun ve yeterliliğinin çeşitli senaryolar oluşturularak
değerlendirilmesi gerekmektedir. Bankalar krediyi kime vereceklerini bilmek durumundadırlar. Bu
nedenle, yeni bir kredi ilişkisine girmeden önce bir banka kredi alacak olanı tanımalı, güvenilir bir itibarı
ve kredibilitesi olduğundan emin olmalıdırlar. Özellikle, hileli ve yasal olmayan faaliyetlerle uğraşan
kişilerle birlikte iş yapmaktan kaçınılmasına yönelik sıkı politikalar oluşturulmalıdır. Bunu yapmak için
çeşitli yollar mevcuttur; kredi kayıtlarına ulaşmak, referans almak, şirketin yönetiminden sorumlu
yetkilileri tanımak, kişisel referansları ve finansal kayıtları kontrol etmek bunlardan birkaçıdır.
194
Bankalarda firmalara/kurumlara kullandırılan krediler ticari, gerçek kişilere kullandırılan kredilere ise
bireysel kredi denir.
Bir şirkette çalışan personel bankadan tüketici kredisi alırsa bu ne tür
bir kredidir? Bireysel bir kredi mi, yoksa ticari bir kredi midir?
Kredi riskinin gerçekleşmesinin sonuçları şöyledir;
1.
Temerrüt, kredi borçlusunun, borç ödeme gücünden önemli ölçüde yoksun hale gelmesi, işletme
sermayesinin ve/veya özkaynaklarının kredinin tahsil kabiliyetini zaafa uğratacak ölçüde
yetersiz kalması durumlarından herhangi birinin varlığıdır.
2.
Kredinin geri ödenmemesi nedeniyle, banka geri dönmeyen krediyi, oluşan yeni piyasa faizleri
ile değerlendirmek şansını kaybetmekte ve bu da gelir kaybına yol açmaktadır. Yine Tahsili
Gecikmiş Alacak olunca banka kanun gereği karşılık ayırmak zorunda kalmaktadır.
Kredi riskinin ortaya çıkışı başlıca iki sebepten kaynaklanır: İçsel sebepler ve dışsal sebepler.
•
Birincisi, bankaların kendi iç dinamiklerinden kaynaklanan sebeplerdir. Bunlar genellikle
bankaların ters seçim veya ahlaki tehlike konularında yeterince dikkatli davranmadıklarından
kaynaklanır. Bu yanlış kredilendirme hemen hemen her bankacılık krizinde az ya da çok ortaya
çıkar, batan krediler artar.
•
İkincisi, kendileri dışında ortaya çıkan dinamiklerden kaynaklanan sebeplerdir. Bunlar da;
• ya geniş anlamda finans sektörünün veya daha dar anlamda bankacılık sektörünün
istikrarsızlığından kaynaklanmaktadır. Türkiye’de 1994 ve 2000-2001 yıllarında yaşanan
bankacılık krizleri buna örnek teşkil etmektedir.
• veya tamamen ülkenin içinde bulunduğu makro ekonomik istikrarsızlıktan, genellikle de mal
ve faktör piyasalarında görülen talep yetersizliğinin yol açtığı geniş çaplı bir ekonomik
durgunluk ve işsizlik durumundan kaynaklanır. 1990’lı yılların büyük bir kısmında Türkiye
ile 2011-2012’de Yunanistan ve İtalya başta olmak üzere bazı Avrupa ülkelerinde yaşanan
durum buna örnek teşkil etmektedir.
• ya da uluslararası konjonktürün krizi beslemesi ile ortaya çıkar (1990’lı yılların ikinci
yarısında meydana gelen Asya ve Rusya krizleri ile 2008 yılında patlak veren ve 2012’de
devam eden küresel ekonomik kriz gibi).
Bankaların kredi riskine karşı geliştirebilecekleri belli başlı stratejiler şunlardır:
•
Kredi çeşitlendirmesi
•
Kredi tayınlaması
•
Kredi-riski analizi yapmak
•
Kısıtlayıcı sözleşmeler yapmak
•
Teminat istemek
•
Müşterilerle uzun süreli iyi ilişkiler kurmak
i. Kredi Çeşitlendirmesi
Bu strateji, bankaların olası bir ahlaki tehlike riskine karşı belli bir kişiye, gruba, sektöre ya da
bölgeye ödeme gücünün ötesinde kredi kullandırmamasını; yani, kredi yoğunlaşmasına izin vermemesini
ifade eder. Zira bu kadar çok kredi kullandırılan kişi, şirketler grubu, sektör ya da bölge herhangi bir krize
maruz kaldığında, söz konusu banka da doğrudan doğruya kredi riskine maruz kalacaktır. Bu durum
aslında bankalar yasasında düzenlenmiştir ve kısıtlanmıştır.
Sorun, genellikle uygulama aşamasında özellikle holding bankacılığının çarpık ve denetimsiz
işleyişinden kaynaklanmaktadır. Örneğin, Türkiye’de özellikle 1990’lı yıllarda ve 2000’li yılların başında
yaşanan bankacılık krizlerinde bu ilkenin oldukça fazla ihlal edilmesinin önemli rol oynadığı
anlaşılmıştır. Öyle ki, bu yıllarda iflas eden ya da devletin el koyduğu bankaların bazılarının topladıkları
195
fonun çok büyük bir kısmını doğrudan ya da dolaylı olarak kendi şirketlerine kullandırdıkları tespit
edilmiştir. Kendi bankalarından diğer şirketlerine doğrudan kredi yoluyla yasal limiti dolduran banka
sahipleri, diğer holding sahipleri ile anlaşmak suretiyle (sırt sırta vererek) dolaylı yollardan da kendi
şirketlerine kredi kullandırmaktan kaçınmamışlardır. Daha sonra da doğal olarak bu kredilerin geri
dönüşünde ciddi sorunlar yaşanmıştır. Bunun çözümü, bankacılık sektöründe daha fazla şeffaflık, iyi
işleyen denetim mekanizması ve siyasi otoritenin sektör üzerindeki etkisinin asgari düzeye indirilmesidir
ii. Kredi Tayınlaması
Kredi tayınlaması, bankanın kredi talebinde bulunan müşterinin talebine ya miktar olarak kısıtlama
getirmesi ya da tamamen reddetmesidir. Başka bir ifade ile, kredi tayınlamasını, düzenleyici kurumların
ve/veya bankaların kredi müşterilerinin aşırı risk alma iştahına kısmen ya da tamamen sınırlama getirmesi
olarak da anlamak mümkündür. Özellikle son yıllarda müşahede ettiğimiz küresel kriz ortamında bazı
ülkelerde sadece bireysel kredilerin ülke gayri safi yurtiçi hasılasına oranı yüzde 50’nin üzerine, toplam
hane halkı borçlarının harcanabilir gelire oranı ise yüzde 100’ün üzerine çıkmıştır.
Tanımından da anlaşılacağı üzere, kredi tayınlaması değişik şekillerde uygulanabilir. Bunlardan biri,
kredi talebinin sınırlı ölçüde karşılanmasıdır. Burada amaç, müşterinin kredi limitini makul seviyede
korumak suretiyle, olası ahlaki tehlike riskinin asgari düzeyde tutulmasıdır. Günümüzde bütün bankalar,
bu maksatla müşterilerinin ödeme gücünü dikkate alarak kredi kartlarına bir limit koyarlar. Bu uygulama,
ileride müşterinin borçlarını ödeme sıkıntısına düşüp; hem kendisini hem bankasını hem de finans
sistemini ve hatta topyekûn bir ekonomik sistemi zor durumda bırakmaması için daha baştan alınmış
akılcı bir karardır. Nitekim, Türkiye’de Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizlerinden sonra bir milyona yakın
kredi kartı sahibinin bankalara olan yükümlülüklerini yerine getiremez duruma gelmesi, bu tür
uygulamaların haklılığının en yakın ispatıdır. Ayrıca, artan küresel borç krizi tehdidi üzerine, Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) 2011 yılında kredi kartları limitlerine yönelik bazı
sınırlamalar getirmek için çalışma başlatmıştır. Buna göre, bir kredi kartı müşterisi artık kullandığı her bir
kredi kartı için ayrı kredi limiti yerine, tek bir kredi limitine sahip olacaktır. Böylece, kredi kartı
sahiplerinin genel olarak kredi limiti daraltılmış ve olası ters seçim ve ahlaki tehlike risklerine karşı
korunması amaçlanmıştır.
Kredi tayınlamasının bir diğer uygulaması ise, kredi talebinin tamamen reddedilmesidir. Bu
uygulama, genellikle bankaya yeterli teminat sunamayan müşteriler için geliştirilmiştir. Başka bir ifade
ile, bankanın yüksek-riskli bulduğu müşterilerine ters seçimin maliyetini asgari düzeyde tutmak amacıyla
öngördüğü bir uygulamadır. Bu maksatla bankaların kredi talebini doğrudan reddetmek yerine, en yaygın
kullandıkları yöntem (özellikle ulusal ve uluslararası borçluluk düzeylerinin çok yüksek olduğu ve bu
çerçevede piyasa kırılganlıklarının arttığı dönemlerde), kredi faiz oranlarını yükseltmektir. Ancak, bu
yöntem hem bankaların düşük-riskli müşterilerini kaybetmelerine hem de yatırım ve tüketim
harcamalarının daha pahalı hale gelmesine yol açacağı için, sadece bankacılık sisteminin etkinliğini
bozmakla kalmayacak, aynı zamanda ekonomide maliyetleri de artıracaktır. Bunun acı sonuçları, yine son
yıllarda Türkiye’de yaşanan ekonomik krizle birlikte daha iyi anlaşılmıştır. Zira yükselen kredi faiz
oranları, bir yandan kredi talebini kısmış; böylece hem iş âleminin yatırım malları talebi hem de hane
halkının tüketim malları talebi önemli ölçüde düşmüştür; diğer yandan hem genel talep düzeyinde görülen
düşüş hem de sermayenin maliyetindeki yükselme nedeniyle üretim ve istihdam, dolayısıyla büyüme de
önemli ölçüde gerilemiştir. Onun için, burada yapılması gereken en uygun şey, caydırıcı yüksek faiz
uygulamasını mümkün olduğu ölçüde sadece yüksek-riskli kredi başvurularında uygulamaktır. Onun için
de, sektörü düzenleyici ve denetleyici kurumların tüm sektörün paylaşabileceği güvenilir bir risk
haritasını ortaya koyabilmesi gerekmektedir.
iii. Kredi-Riski Analizi Yapmak
Kredi-riski analizi yapmakla, banka hem ters seçilmenin hem de ahlaki tehlikenin maliyetlerini en
düşük seviyede tutmayı amaçlar. Bununla birlikte, burada öncelik, ters seçilmenin getireceği olası
maliyetin azaltılmasına verilir. Bilindiği gibi, günümüzde bankaların kredi bölümleri görev dağılımı
itibariyle genelde üç alt birimden oluşur:
•
Kredi sözleşmesi gerçekleşmeden önceki aşamada görev alan ve kredileri mümkün olduğunca
riski en düşük müşterilere vermeye çalışan ve muhtemel ters seçim riskini asgari düzeyde
tutmayı amaçlayan birim,
•
Kredinin kullanıldığı süre zarfında ortaya çıkabilecek muhtemel geri ödeme sorunlarını takiple
sorumlu, ahlaki tehlike riskini asgari düzeye çekmeye dönük çabalarla ilgilenen birim,
196
•
Geri dönüşü sorunlu hale gelmiş, takibe ve tasfiye sürecine alınmış kredi alacaklarıyla ilgilenen
birim.
Kredi-riski analizini yapmak üzere banka tarafından bir kredi görevlisi tayin edilir. Kredi görevlisi,
hem ters seçilme hem de ahlaki tehlike risklerine karşı gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. Kredi
görevlisi, ters seçimden kaynaklanabilecek olası riskleri en aza çekebilmek amacıyla kredi eleme
teknikleri kullanır. Görevli kişi, düşük riskli başvuruları yüksek riskli başvurulardan ayırt edebilmek ve
kredi itibarı, yani mali güvenirliliği yüksek müşteri havuzu oluşturabilmek için, başvuruları çeşitli
kriterlere göre değerlendirir. Bireysel bir başvuru söz konusu ise, görevli, o kişinin çalışma durumu, geliri
ve servetiyle ilgili bilgileri dikkate alarak karar verir. Başvuru bir işletmeden geliyor ise, bu defa o
işletmenin bugünkü ve gelecekteki gelir durumu ve net değeri (öz varlığı) ile ilgili bilgileri dikkate alarak
karar verir.
Bundan başka, bankalar kredi değerlendirme sürecinde kredi derecelendirme ve skoring(puanlama)
tekniklerini de kullanabilirler. Bu tür teknikler, kredi görevlilerinin müşterilerin güvenirlikleriyle ilgili
doğru tahminde bulunabilmek için geçmiş istatistik bilgilerinin toplanıp değerlendirilmesine dayanır.
Mesela, kredi kullanmak isteyen kişinin geçmişte hangi işyerlerinde ne kadar süreliğine ve hangi
ücretlerden çalıştığı ya da işletmenin geçmişte hangi bankalardan ne şartlarda ne miktarlarda kredi
kullandığı ve borçlarını yerine getirme yeterliliği ve dolayısıyla piyasada oluşan kredi itibarının nasıl
olduğuna dair istihbarî bilgi ve belgeler toplanır ve bunlar üzerinden bir değerlendirmede ve tahminde
bulunulur. Bu bilgilerin sağlıklı olarak toplandığı bağımsız güvenilir istatistik merkezlerinin olmadığı az
gelişmiş ve gelişen piyasalarda bu yöntemin yol göstericilik işlevi oldukça yetersiz kalmaktadır.
Kredi görevlilerinin sorumluluğu, sadece yukarıda sıralanan ve genellikle ters seçime taalluk eden
hususlarla sınırlı değildir. Görevlilerin, bankanın olası ahlaki tehlikelere karşı da tedbirli olmasını
sağlama konusunda sorumlulukları vardır. Bunun için de örneğin, kredi bir gerçek kişiye verilmişse, o
kişinin borçlarını zamanında tam olarak ödeyip ödemediği ve mali durumunun değişip değişmediği
sürekli takip edilir. Kredi bir işletmeye kullandırılmışsa, şirketin üst düzey yetkilileriyle kredi görevlisi
zaman zaman bir araya gelerek şirketin mali durumu gözden geçirilir. Hatta kredi görevlisinin krediyi
kullanan şirketin faaliyetini sürdürdüğü endüstri ya da endüstrilerle ilgili yurt içi ve yurt dışı piyasalardaki
gelişmeleri de yakından izlemesi gerekir. Zira o endüstrilerde meydana gelecek yerel ya da küresel bazı
dalgalanmalar, bankanın temerrüt riskini artıracağından, banka önceden bazı tedbirleri alma yoluna
gidebilecektir.
iv. Kısıtlayıcı Sözleşmeler Yapmak
Kısıtlayıcı sözleşmeler, bilindiği gibi, bankanın kredi kullandırırken olası ahlaki tehlike riskini
azaltmak için müşteri ile imzaladığı bir belgedir. Bu sözleşme ile, kredi kullanan sözleşmede kısıtlanan
alanlarda faaliyet gösteremeyecektir. Mesela, belirlenen ürünler ya da hizmetler dışında mal ya da hizmet
üretemeyecek ya da satamayacak, bankaya olan borcunu tamamen ödemeden krediyle satın aldığı malı bir
başkasına satamayacak ya da malı satın aldığında kendisine (hayat sigortası) ve/veya malına (sözgelimi
kasko) sigorta yaptıracaktır.
v. Teminat İstemek
Bankanın ters seçilme maliyetlerini asgari düzeyde tutmak için kullandığı son derece yaygın bir
yöntemdir. Uygulamada, kredi talebi söz konusu olduğunda banka müşterinin (veya yakınlarının) finansal
ya da reel varlıklarından bir kısmını ekspertiz (uzman incelemesi) değerini tespit ettirdikten sonra teminat
olarak alır. Özellikle yüksek-riskli kredi başvurularında risk primi artacağından, istenen teminat koşulları
ağırlaştırılabilir. Böylece, bankanın temerrüte düşmesi durumunda bankanın olası kaybı en aza indirilmiş
olur. Hatta bazı bankalar kredi kullanan müşterilerin kendilerinde asgari düzeyde telafi edici bir mevduat
hesabı bulundurmalarını zorunlu koşarlar.
vi. Müşterilerle Uzun Süreli İyi İlişkiler Kurmak
Mevduat ve kredi hesaplarından hareketle, bankanın müşteriyle uzun süreli iyi ilişkiler geliştirmesinin
bankaya yararı, asimetrik bilgi sorunlarının (hem ters seçim hem de ahlaki tehlike olarak) ve bunun yol
açtığı maliyetlerin azaltılmasıdır. Müşterinin yararı ise, ihtiyaç duyduğu krediyi ihtiyaç duyduğu miktarda
ve zamanda mümkün olan en uygun koşullarda (belki daha az kısıtlamalarla) temin etmesidir. Bankalar,
buna hizmet edecek şekilde normal bankacılık hizmetlerinin yanı sıra, belli zamanlarda müşterilerinin
gönlünü kazanmaya yönelik bazı hediye paketleri (takvim, bloknot, kalem, kitap, saat, vs.) sunmayı da
ihmal etmezler.
197
Kredi Faiz Oranlarını Belirleyen Faktörler
Bankalar, kullandırdıkları kredilerine uyguladıkları faiz oranlarını, olası kredi risklerini göz önünde
bulundurarak belirler. Kredi faiz oranları belirlenirken, göz önünde tutulan belli başlı esaslar şunlardır:
•
Mevduat faiz oranları: Bankanın tasarruf sahiplerinden topladıkları fonlara ödedikleri faiz oranı,
fonların en önemli maliyet unsurudur. Buna göre, bankalar piyasadan pahalı olarak fon
topluyorlar ise, bu fonları kullandırırlarken de pahalı kullandıracaklardır. Zira bankalar tıpkı
diğer işletmelerde olduğu gibi, maliyet artı kar usulü ile fiyatlama politikası izlerler. Dolayısıyla,
mevduatlara ödedikleri faiz oranı yükseldikçe kullandırdıkları kredilere uyguladıkları faiz oranı
da yükselecektir.
•
Bankaların borçlanma maliyeti: Yukarıda belirtildiği gibi, gelir düzeyinin ve tasarrufların fon
talebini karşılamaya yetecek düzeyde olmadığı ya da çeşitli nedenlerle mevduatların yeterli
düzeyde olmadığı durumlarda bankalar yurt içinden ya da yurt dışından borçlanabilirler.
Bankaların borçlanmalarında ödedikleri faiz oranı ne kadar yüksekse, kullandırdıkları kredilere
uyguladıkları faiz oranı da o kadar yüksek olacaktır. Finans piyasalarının yeterince gelişmediği,
yurtiçi gelir ve tasarrufların düşük olduğu ve bu çerçevede küresel piyasalarla yeterince
bütünleşemediği ülkelerde bankaların borç kaynağı esas itibariyle yurt içi finans piyasaları
olacağından, borçlanma maliyeti hayli yüksek olacak; buna bağlı olarak, kredi faiz oranları da
daha yüksek olacaktır. Buna karşılık, finans piyasaları serbestleşmiş, güvenilirlik düzeyi yüksek
ve küresel piyasalarla bütünleşmiş ülkelerde borçlanmanın maliyeti daha düşük olacak; buna
bağlı olarak, kredi faiz oranları da daha yüksek olacaktır.
•
Kredilerin geri dönmeme riskinin boyutu (temerrüt riski): Temerrüt riski arttıkça, risk primi de
artacağından, kredi faiz oranları da yükselecektir. Özellikle ekonomik durgunluğun yaşandığı
dönemlerde (tıpkı 2001 ve 2002 yıllarında Türkiye’de görüldüğü gibi) temerrüt riski primi
artacağı için, kredilere uygulanan faiz oranları da yükselecek ve kredi kullanımı pahalı hale
gelecektir.
•
Kredilerin fırsat maliyeti: Bankalar fonlarını kredi kullandırmakla vazgeçmiş oldukları alternatif
yatırım alanlarının getirilerini de kredi faizlerini belirlerken dikkate almak durumundadırlar.
Çünkü, ülkemizde olduğu gibi kamu kağıtlarının reel getirisinin bu kadar yüksek (son yıllarda
çoğunlukla reel olarak yüzde 30’un üzerinde gerçekleşmektedir) olduğu ülkelerde ve
zamanlarda, bankalar için kredi kullandırmanın fırsat maliyeti çok yüksek olacağından, fonlar
kredi yerine daha ziyade kamu açıklarının finansmanına yönelecektir. Bu durumda, doğal olarak
ülke kaynakları üretken olmayan, hatta reel ekonomiyi dışlayan bir alana (crowding-out) kaymış
olacaktır.
Ekrem ERDEM, Para Banka ve Finansal Sistem, (2010) Detay
Yayıncılık, Ankara.
Kredi Yoğunlaşma Riski
Bankanın portföyünün büyük bir bölümünün belirli bir sektör, coğrafi bölge, kredi türü ya da risk
sınıfından oluşmasına yoğunlaşma riski denmektedir.
Kredi risk yönetiminin en önemli unsurlarından birisi, bireysel kredi müşterilerine ve bağlı şirketlerin
oluşturduğu gruplara karşı bankanın üstlenebileceği risk sınırlarının belirlenmesidir. Söz konusu limitler
genellikle bankanın dahili derecelendirme sistemine göre belirlenmekte, daha iyi derecelendirmeye
(rating) sahip müşteriler için daha yüksek risk alma limitleri öngörülebilmektedir. Ayrıca sektör, coğrafik
bölge ya da özel ürünler bazında da risk limitleri oluşturulmalıdır.
Bankalarda kredilerle ilgili problemlerin kaynağı kredi portföyündeki yoğunlaşmalardır. Risklerin
yoğunlaşması çeşitli şekillerde olabilmekte ve benzer karakterde önemli miktarda kredinin söz konusu
olması durumunda ortaya çıkar. Bankanın portföyünde;
•
tek bir şirket,
•
bağlantılı şirketler grubu,
•
özel bir sanayi ya da sektör,
198
•
coğrafik bölge,
•
yabancı bir ülke ya da ekonomileri arasında sıkı ilişki bulunan bir grup yabancı ülkeye verilmiş
büyük miktarda dolaylı ve doğrudan krediler varsa, yoğunlaşma söz konusudur.
Yoğunlaşma aynı zamanda benzer vadelere sahip krediler olması durumunda da yaşanır. Yoğunlaşma
portföydeki krediler arasındaki ince ve karmaşık ilişkiler dolayısıyla ortaya çıkabilir. Risklerdeki
yoğunlaşma sadece kredi verme faaliyetleriyle değil bankanın borçluya ait risk taşıyan tüm faaliyetleriyle
ilişkilendirilerek ele alınır.
KREDİ SÜRECİ VE KREDİ RİSK ARAŞTIRMASI
Bankalarda kredi verilmesi çok çeşitli aşamalardan geçmektedir. Bu süreç müşterinin kredi talep etmesi
ya da bankanın müşteriye gitmesi ile başlamakta ve çeşitli basamaklardan sonra, kredinin kapanması ile
sonuçlanmaktadır. Şekil 8-4 bu basamakları özetlemektedir.
Şekil 8.3: Bankada Kredi Sürecinin Aşamaları
mıdır?
Mali tahlil, kredi risk analizi yapılmasında kullanılabilecek bir araç
Mali Tahlil - İstihbarat
Kredi risk analizi yapılmasında en önemli araçlardan biri de oran tahlili (rasyo) analizi olarak bilinen mali
tahlil uygulamasıdır. Bankanın Mali Tahlil ve İstihbarat elemanlarınca Mali Tahlil İstihbarat Raporu
düzenlenir. Bu rapor mali tahlile ilişkin genel kurallar ve de Bankanın kendi kural ve kaideleri uygulanır.
199
İstihbarat:Kredi değerliliğinin tespiti ve riskin azaltılması amacıyla, gizlilik ve tarafsızlık içinde,
bankalar tarafından şahıslar veya firmaların ahlaki ve mali durumlarını doğru olarak tespit için çeşitli
kaynaklardan yapılan bilgi toplama ve değerlendirme işine istihbarat denir.
Ticaret sicil kayıtları, Esnaf ve sanatkâr sicil kayıtları, Trafik tescil, gemi sicil, tapu sicil ve vergi
kayıtları, TCMB risk santralizasyonu kayıtları, İcra-iflas dairesi kararları, Kanun, kararname ve tebliğler,
İhale yasağı, Asliye Hukuk ve Ticaret Mahkemeleri kararları, Sosyal Güvenlik Kurumu Prim borçluları
kayıtları firmanın varsa banka ile mevcut ilişkileri de bu çerçevede istihbarat olarak dikkate alınır.
Gözetim ve Denetim Otoritesinin Rolü
Gözetim ve denetim otoritesi risk yönetimine genel yaklaşımın bir unsuru olarak bankalarda kredi
risklerinin tanınması, ölçümü, izlenmesi ve kontrolüne yönelik etkin bir sistemin olmasını öngörmelidir.
Gözetim ve denetim otoritesi bir bankanın kredi verme işlevi ve portföylerinin aralıksız yönetimine ilişkin
politika, strateji, prosedür ve uygulamalarının bağımsız olarak değerlendirmesini yapmalıdır. Ayrıca,
bankaların bireysel müşterileri ya da bağlantılı şirketlerden oluşan gruplar dolayısıyla maruz
kalabilecekleri riskleri sınırlandırmak amacıyla ihtiyati limitleri oluşturmalıdır. 2012 yılı itibariyle
Türkiye’de gözetim ve denetim otoritesi BDDK’dır.
www.bddk.gov.tr Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu resmi
web sitesi
KURUMSAL RİSK KAYIT SİSTEMLERİ
Bir ülkede yer alan finans kuruluşlarının finanse ettikleri tüzel ve gerçek kişilerin mali durumlarını
bilmeleri son derece önemlidir. Bu çerçevede finans kuruluşlarının kredi kullandırdıkları müşterilerinin
mali durumlarını incelemenin yanında, tüm finans sisteminden kullandıkları toplam kredi miktarını
görmeleri ve bu kişilerle ilgili güncel ve konsolide bilgileri edinmeleri kredi kullandırma kararları için
yararlı olmaktadır. Ülkemizde finans kuruluşlarına bu katkıyı sağlayan kurumlar, T.C. Merkez Bankası
bünyesinde bulunan Risk Merkezi ile bankalarca kurulan Kredi Kayıt Bürosu A.Ş.’dir.
Bu kurumlardan Kredi Kayıt Bürosu A.Ş. Kredi Referans Sistemi aracılığı ile Kredi Kayıt Bürosu
A.Ş. üyesi olan kurumlar arasında, bireysel kredi ürün müşterilerine ait detaylı bilgileri, kredi kararı
aşamasında risk faktörünün belirlenmesine ve dolayısıyla da riskin minimize edilebilmesine olanak
sağlamak üzere paylaşımını sağlamaktadır. Kredi Kayıt Bürosu A.Ş. üyeleri, Kredi Referans Sistemi
sayesinde, her türlü bireysel kredi ürününe yönelik mevcut ve potansiyel müşteri konumundaki tüketici
bilgilerini birbirleriyle paylaşmaktadırlar.
T.C. Merkez Bankası bünyesinde bulunan Risk Merkezi çerçevesinde yürütülen kredi izleme
sisteminin (risk santralizasyonu) amacı ise, bankalar ve diğer mali kuruluşların kredi kullandırdıkları
müşterilerinin tüm sistemden kullandığı toplam kredi miktarını görmelerini temin ederek, ilgili banka ve
diğer mali kuruluşlara müşterileri ve kredi isteklileri hakkında güncel ve konsolide bilgiler sağlamak ve
kredi kullandırma kararlarına yardımcı olmaktır.
Risk Merkezi
Bankalar, risk durumları hakkında Merkez Bankası’nın kendilerinden istediği bütün bilgileri, Bankanın
talimatına göre belirteceği süre içinde ve formüllere uygun olarak vermekle yükümlüdürler. Risk
Merkezinin bütün işlem ve kayıtları gizli olup, Banka ancak yukarıdaki kurumları, müşterilerinin veya
kredi isteklilerinin risk durumları hakkında aydınlatabilmektedir.
T.C. Merkez Bankası Risk Merkezi’nde, belirlenmiş finans kuruluşlarının müşterilerine ait kredi limit
ve risk bilgileri bu kurumlar ile, protestolu senet bilgileri ve negatif nitelikli bireysel kredi bilgileri ise,
tüm bankalar ile T.C Merkez Bankası arasında bilgi değişimine konu edilmektedir.
Bu kapsamda ilgili kurumlar, daha önce belirtildiği gibi müşterilerinin risk durumları hakkında
istenilen bütün bilgileri belirlenen format ve zaman diliminde vermekle yükümlü olup, bankaların
200
müşterilerine ait kredi limit ve risk bilgileri ile negatif nitelikli bireysel kredi bilgileri, protestolu senet
bilgileri periyodik olarak T.C. Merkez Bankası Risk Merkezine gönderilmekte, Risk Merkezi’nde bu
bilgiler birleştirilerek söz konusu kurumlara geri bildirimi sağlanmaktadır.
Risk Merkezi’nce, bankaların müşterilerinin kredibilitelerinin belirlenmesi ve kredi kullandırma
kararlarına yardımcı olmak amacıyla, kredi kullandırdıkları veya kredi kullandıracakları müşterilerinin
bankacılık sisteminden kullandığı toplam kredi miktarı, protestolu senet bilgileri ve negatif nitelikli
bireysel kredi bilgileri düzenli olarak güncelleştirilmiş ve birleştirilmiş halde bankalara gönderilmektedir.
Bilgilerin verilmesinde ayrıca bankalar için değerlendirmelerinde önemli katkı sağlayabilecek
kredilerin vade grupları itibariyle (1-12 ay, 12-24 ay, 24+ ay) dağılımı bilgisi sağlanmaktadır. Yine aynı
kapsamda ekonomik faaliyetlerdeki gelişmelere paralel olarak, kredilerin sektörel yoğunlaşması ve
Tahsili Gecikmiş Alacakların sektör bazında yoğunlaşmasının bilgileri, ticaret siciline kayıtlı olmayan
gerçek kişiler ile küçük esnaf ve sanatkar konumunda olan küçük işletme ve adi ortaklıkların da risk
bilgileri ile aynı şahıs veya firmanın mali sistemden kullandığı kredilerin toplulaştırılmış olarak
izlenmesini sağlamaya yönelik bilgiler derlenerek kullanıma sunulmaktadır.
Ayrıca bankalara gönderilen geri bildirim eki istatistiki tabloların il bazında görülebilmesi olanağı da
bulunmaktadır. Buna ilave olarak bankaların, risk santralizasyonu uygulamasında kullandıkları gayrinakdi
kredilerin sınıflandırılmasında detaya yönelik bilgiler de bulunmaktadır.
İflas ve konkordatoya ilişkin bilgiler de, kredi ve risk geri bildirimleri ekinde bankalara
gönderilmektedir.
Risk Merkezi işlemlerinin karşılıksız olarak sunulan bir hizmet olması, finansal kuruluşların istihbarat
amaçlı giderlerini azaltmaktadır.
Kredi Kayıt Bürosu
1990'lı yılların başından itibaren giderek önem kazanan ve hızla gelişen bireysel kredi pazarlama
faaliyetleri, "Kredi Risk Yönetimi", "Müşteri İlişkileri Yönetimi" ve "Veri Ambarı Yönetimi" gibi çağdaş
kavramları da beraberinde getirmiştir. Özellikle, bireysel kredi portföy hacminin hızla büyümesi, kredi
kararı aşamasında kredi riskinin doğru olarak ölçülebilmesine olanak sağlayan yöntemlerin önemini daha
da artırmıştır.
Yukarıda bahsi geçen kavramlar için gerekli en önemli hammaddenin 'bilgi' olduğu gerçeğinden yola
çıkılarak, kurumlar arasında kredi müşteri bilgilerinin paylaşımıyla ilgili kanun engelinin, 1993 yılında
3182 sayılı Bankalar Kanunu'nun 83. Maddesine eklenen ve kredilerin takip ve kontrolüne olanak
sağlayan bir hükümle aşılmasıyla birlikte mali kurumların ihtiyaç duyduğu "kurumlar arasında kredi
müşterilerine yönelik bilgi paylaşımı" mümkün hale getirilmiştir.
Bu yeni düzenleme doğrultusunda, Bankalar Birliği'nin de desteği ile, ana faaliyet konuları para ve
sermaye piyasaları ile sigortacılık olan mali kurumlar arasında bireysel kredilerin takip ve kontrolünü
sağlamak üzere gerekli olan bilgi paylaşımını gerçekleştirmek amacıyla, 1995 yılında 11 bankanın
ortaklığı ile Kredi Kayıt Bürosu A.Ş. kurulmuştur.
Kredi Kayıt Bürosu A.Ş. (KKB) 5411 sayılı Bankacılık Kanununda öngörüldüğü üzere (md.73/4)
kredi kuruluşları (mevduat bankaları ile katılım bankaları) ile finansal kuruluşlar (kredi kuruluşları
dışında kalan ve sigortacılık, bireysel emeklilik veya sermaye piyasası faaliyetlerinde bulunmak veya
Bankacılık Kanununda yer alan faaliyetlerden en az birini yürütmek üzere kurulan kuruluşlar ile kalkınma
ve yatırım bankaları ve finansal holding şirketleri) arasında en az beş banka tarafından kurulacak şirketler
vasıtasıyla yapacakları her tür bilgi ve belge alışverişini sağlamak üzere kurulmuş bir şirket olup; üyemiz
olan kuruluşlar da müşterilerine ait kredi bilgilerini bu Kanunun aynı maddesi uyarınca birbirleriyle
paylaşmaktadırlar.
KKB Kuruluş Tarihi 11 Nisan 1995 olup, ortakları Akbank, Denizbank, Şekerbank, Ziraat Bankası,
Garanti Bankası, Halkbank, İş Bankası, Vakıfbank, Yapı ve Kredi Bankası’dır. KKB Kredi Kayıt Bürosu
A.Ş., bu amacı doğrultusunda geliştirdiği ve Kredi Referans Sistemi olarak adlandırdığı sistemi Nisan
201
1999'da bankacılık-mali sektörünün hizmetine sunmuş olup; bugün itibariyle 100 üye kuruma hizmet
vermektedir.
Kredi Referans Sistemi, KKB A.Ş. üyesi olan kurumlar arasında, bireysel kredi ürün müşterilerine ait
detaylı bilginin, kredi kararı aşamasında risk faktörünün belirlenmesine ve dolayısıyla da riskin minimize
edilebilmesine olanak sağlamak üzere çağdaş yöntemler kullanılarak paylaşımına olanak sağlayan bir
"bilgi paylaşım sistemidir".
KKB A.Ş. üyeleri, KRS sayesinde, her türlü bireysel kredi ürününe yönelik mevcut ve potansiyel
müşteri konumundaki tüketici bilgilerini birbirleriyle paylaşmaktadırlar.
Tablo 8.1: Ödeme Kabiliyeti Durum Kodları
1.
0
Gecikme yok
2.
1
Ödeme 1 aydan fazla, 2 aydan az gecikmiş durumda
3.
2
Ödeme 2 aydan fazla, 3 aydan az gecikmiş durumda
4.
5
Ödeme 5 aydan fazla, 6 aydan az gecikmiş durumda
5.
T8
İdari Takip
6.
KL
Kanuni Takip
7.
U
Sınıflandırılmamış, belirsiz
8.
X
Bilgi gelmedi, günceleme yapılmadı
KKB A.Ş. üyesi olan kurum, sistemde’de gerçekleştireceği bir sorgulama işlemi ile, tüketicinin
‘borçlu’ ve ‘kefil’ konumda bulunduğu tüm açık ve kapalı hesap bilgilerine ve hesap bazında ödeme
performans bilgilerine OnLine/Gerçek zamanlı ortamda saniyelerle ifade edilebilen sürelerde
ulaşılabildiğinden, tüketicinin toplam kredi riskini ve ödeme alışkanlıklarını kısa sürede belirleyerek kredi
kararı aşamasında risk faktörünü gerçekçi olarak minimize edebilme olanağına sahiptir. Böylece, gerek
kurumsal ve gerekse sektörel bazda, olası mali kayıplar en aza indirebilmektedir.
KKB’nin değerlendirme sonucu kişinin var olan ödemelerine ilişkin ürettiği ödeme kabiliyeti
kodlarının bir kısmı Tablo 8.1’deki gibidir.
www.kkb.com.tr- Kredi Kayıt Bürosunun resmi web sitesi
KREDİ PORTFÖYÜNÜN RİSK ÖLÇÜM METODLARI
Risk ölçüm sürecinde öncelikle kredilerin derecelendirilmesi yapılmaktadır. Bu yolla da temerrüt
ihtimalleri hesaplanmaya çalışılır. Bu hesaplamalardan sonra iktisadi sermaye ve risk tabanlı sermaye
belirlenmekte ve bu hesaplamalardan hareketle kredi fiyatlamaları yapılmaktadır. Belirtilen sonuçlara
ulaşmak için kullanılan iki yaygın metod ise derecelendirme (rating) ve skoring (scoring-puanlama)
metodlarıdır.
Derecelendirme
Derecelendirme, kredi değerliliğinin tespiti amacıyla, bankalar ve diğer finansal kuruluşlar tarafından
firmaların ahlaki ve mali durumlarını doğru olarak tespit etmek için yapılan değerlendirme ve
sınıflandırma faaliyetleridir.
Basel II standartlarına göre, “Derecelendirme Sistemi” terimi, kredi riskinin değerlendirilmesini, içsel
risk derecelerinin tayinini, temerrüt ve zarar tahminlerinin sayısallaştırılmasını destekleyen tüm
202
•
Yöntemleri,
•
Süreçleri,
•
Kontrolleri,
•
Veri toplama ve
•
Bilgi teknolojisi sistemlerini kapsamaktadır.
Derecelendirme Amaçları
Karar Alma
•
Kredi verilecek müşterinin tanınması,
•
Standardizasyon,
•
Müşteri kredibilitesinin ölçülmesi,
•
Önerilen teminatların krediyi karşılama derecesinin tespit edilmesi,
•
Geri ödeme için mevcut durum ve geçmiş ödeme performansının değerlendirilmesi,
•
Kredi politikasına uygunluğun ölçülmesi,
•
Riske göre fiyatlama.
Uluslararası derecelendirme şirketleri, sadece bankalara ve diğer
şirketlere değil, aynı zamanda ülkelere de kredi notu vermektedirler. Örneğin, Türkiye’nin
alacağı kredi notu (derece-rating), ülkenin dünya piyasalarından yapacağı borçlanmaların
hacmini ve yapısını, yani faiz oranını ve vade uzunluğunu doğrudan etkilemektedir.
Banka Portföyünün Değerlendirilmesi
Kredi portföyünün riskliliğinin belirlenmesidir. Güvenli ve etkin bankacılığın temel taşı, kredi riskinin
tanınması, ölçülmesi, izlenmesi ve kontrol edilmesine yönelik yazılı politika ve prosedürlerin
oluşturulması ve bunların uygulanmasıdır. Kredi politikaları, bankanın kredi verme faaliyetlerine ilişkin
çerçeveyi oluşturur. Kredi politikaları ile hedef pazarlar, portföy yapısı, fiyat ve fiyat dışındaki faktörler,
kredi limitlerinin durumu, onay yetkisi sahipleri, ara raporlamalar gibi konular belirlenir. Söz konusu
politikalar açıkça tanımlanmalı, ihtiyati bankacılık uygulamalarına ve ilgili düzenleyici kurallara uyumlu
olmalı ve banka faaliyetlerinin yapısı ve özelliklerine uygun olmalıdır.
Kredi Riski Derecelendirme Süreci
Her kredi teklifi işlemin büyüklüğüne ve karmaşıklığına uygun olarak kredi analistlerince yapılacak
dikkatli bir analize tabi tutulmalıdır. Etkin değerlendirme işlevi analizin yapılacağı bilginin asgari
yeterlilik derecesini belirlemelidir. Önceden onaylanmış kredilerin devamlılığına, mevcut kredilerin
yenilenmesine ya da vadenin değiştirilmesi ve yeni kredilerin onaylanmasına ilişkin doküman ve bilgiye
ilişkin politikalar geliştirilmelidir.
Kredilerin ve tüm portföyün kalitesinin izlenmesinde en önemli araçlardan birisi dahili risk
derecelendirme sistemidir. İyi yapılandırılmış bir dahili risk derecelendirme sistemi bankanın maruz
kalabileceği farklı kredi risklerinin derecelendirmesinde uygulanan en iyi yöntemlerinden birisidir. Bu
sistem tüm kredi portföyünün karakterini, kredi yoğunlaşmalarını, problemli kredileri ve kredi
karşılıklarının yeterliliğini daha doğru olarak belirlemek imkanı verir. Daha çok büyük ölçekli bankalarda
uygulanmakta olan ayrıntılı ve gelişmiş dahili risk rating sistemleri iç sermaye dağılımının, kredi
fiyatlarının ve işlemlere ilişkin karlılığın belirlenmesinde de kullanılmaktadır.
Dahili risk derecelendirme sisteminde krediler risk göstergelerine göre çeşitli sınıflara konulmaktadır.
Dahili risk dereceleri kredi riskinin izlenmesi ve kontrolünde önemli bir araçtır. Erken uyarının
sağlanabilmesi için bankanın dahili risk derece sistemi kredi riskindeki muhtemel ve mevcut bozulmalara
ilişkin göstergelere karşı hassasiyet göstermelidir. Dereceleri bozulan krediler ayrıca izlemeye
203
alınmalıdır. Kredi portföyünün mevcut karakteristiğinin takip edilmesi ve bankanın kredi stratejisinde
yapılması gerekli olan değişikliklerin belirlenmesine yardımcı olması açısından farklı departmanlarındaki
yöneticiler tarafından da dahili risk dereceleri kullanılabilir. Banka yönetim kurulu ve üst düzey
yönetimine uygulanan risk derecelerine göre kredi portföyünün yapısı hakkında düzenli raporlar
sunulması önem taşımaktadır.
Kredinin verilmesi sürecinde kredi alan için belirlenmiş dereceler daha sonra düzenli olarak gözden
geçirilmeli ve koşullardaki olası değişmelere (iyileşme ya da bozulma) göre krediler için yeni ratingler
belirlenmelidir.
Derecelendirmeyi yapan kuruluşlar genel olarak ikiye ayrılır;
•
Dışsal- Kredi Derecelendirme Kuruluşları
•
İçsel- Bankalar ve Finansal Kuruluşlar
Şekil: 8.4: Müşteri Derecelendirme Süreci
Derecelendirme Çeşitleri
a.
Karşı Tarafa Göre
Borçlunun Derecelendirilmesi, İhracın Derecelendirilmesi
b.
Para Cinsine Göre
Yerel Para Derecelendirmesi, Yabancı Para Derecelendirmesi
Derecelendirme karmaşık bir süreç olup, çeşitli aşamalardan geçilerek yapılmaktadır. Aşağıdaki şekil
müşteri kredi değerlendirme sürecini bize özetlemektedir.
Firma risk değerlendirilmesinde de niteliksel ve niceliksel özelliklere bakılmakta ve sonuçta firmanın
risk derecesi belirlenmektedir. Risk ağırlığı puanlanmakta ve kredi değerliliği aşağıda Şekil 8-6’da
gösterildiği şekilde saptanmaktadır.
204
KREDİ
DEĞERLİĞİ
PUAN
NOT
NOT TANIMI
100,00-92,51
A+
92,50-85,01
A-
85,00-78,51
B+
78,50-72,01
B-
72,00-66,51
C+
66,50-61,01
C-
61,00-56,51
D+
56,50-52,01
D-
Firman finansal yükümlülüklerini yerine getirebilmesi için ekonomik,
sektörel ve finansal koşulların olumlu gelişmesi gereklidir.
52,00-48,51
E+
Firmanın finansal yükümlülüklerini ödeyememesi riski vardır.
48,50-45,01
E-
Firmanın finansal yükümlülüklerini ödeyememesi riski yüksektir.
45,00 ve altı
F
Firmanın
finansal
yükümlülüklerini
bulunmamaktadır. Riski Çok yüksektir.
En
yüksek
kredi
kalitesine
sahiptir.
Firmanın
finansal
yükümlülüklerini yerine getirme kabiliyeti son derece yüksektir.
Kredi kalitesi çok yüksektir. Firmanın finansal yükümlülüklerini
yerine getirme kabiliyeti çok yüksektir.
Firmanın finansal yükümlülüklerini yerine getirme kabiliyeti
yüksektir.
Firmanın finansal yükümlülüklerini yerine getirme kabiliyeti
yeterlidir.
Firman finansal yükümlülüklerini yerine getirme kabiliyetine sahiptir.
Ancak olumsuz ekonomik koşullardan etkilenebilir.
Firman finansal yükümlülüklerini yerine getirme kapasitesine kısa
vadede sahip ancak uzun vadede olumsuz ekonomik koşulların
yarattığı belirsizliklerden etkilenebilir.
Firman finansal yükümlülüklerini yerine getirme kapasitesine şu anda
sahiptir ancak olumsuz ekonomik koşullara karşı hayli hassastır.
ÇOK
İYİ
İYİ
NORMAL
DÜŞÜK
ödeme
kabiliyeti
ZAYIF
Şekil 8.5:Müşteri Derecelendirmede Puan Aralık Anlamları
Aşağıdaki tablo 8.6 de gösterilen Teminat Derecelendirme Modellerinde ise Kalite Puanı ve Likidite
Puanından hareketle teminat derecesi bulunur. Firma risk notu ve teminat notu dikkate alınarak kredi
risk notu (derece-rating) belirlenmektedir.
0//*//,8/*/0
8/*//,7/*/0
7/*//,6/*/0
6/*//,5/*/0
0
1
2
3
5/*//,4/*/0
4
4/*/0,3/*/0
5
3/*//,2/*/0
6
2/*//,1/*/0
7
" !$$;5/,;4/+
1/*/0,0/*/0
8
" !$$;;4/,;3/++
0/*//,/*//
0/
"
"
"
"
"
!$$;03/+%$ "$
!$$;02/,;01/
!$$;01/,;0//+
!$$;0//,+;8/
!$$;8/,;7/+
" !$$;7/,;6/+
" !$$;6/,;5/+
" !$$;3/,;/+
Şekil 8.6:Teminat Derecelendirmede Puan Aralık Anlamları
Derecelendirme (rating), büyük miktarlı işlemler ve kurumsal yapılara yöneliktir. Puanlama (scoring)
ise, küçük miktarlı işlemler ve kurumsal olmayan yapılara yöneliktir. Puanlama aşağıda ele alınmıştır.
205
Puanlama
Puanlama Modelleri
Kredi puanlama modelleri, bir hesabın ya da müşterinin yakın gelecekte ödeme güçlüğüne düşme
olasılığını istatistiki yöntemlerle ölçerek kullanıcıya karar aşamasında yardımcı olmayı amaçlayan
modellerdir.
Kredi puanlama modelleri, belirli bir hesap ya da müşteri grubunun gelecekteki performansını, benzer
karakteristik özelliklerdeki grupların geçmiş ödeme performanslarını analiz ederek tahmin etmeye çalışır.
Özellikle bireysel kredilerde kredi skoru, kredi için başvuru yapan kişinin veya kuruluşun kredi alma
yeterliliğini ölçen bir puanlama sistemidir. Bu puanlama sistemine etki eden elementler, kredi
başvurusunda bulunan kişinin sistem içindeki tüm kredi faaliyetlerini göz önünde bulundurur. Bu
faaliyetlerle; kişinin kaç adet ve tutarda kredi / kredi kartı kullandığı veya kefil olduğu, kaç adet ve
sıklıkta kredi / kredi kartı için başvuruda bulunduğu, ödeme davranışlarının ne olduğu, geliri, demografik
bilgileri gibi ekonomik durumundan tutun da sosyal durumuna kadar genişleyen bir spektrumda puanlama
yapar ve kredi başvurusunda bulunanın ödeme yada ödememe olasılığını bir puan olarak verir.
Puanlama Yöntemi ile Açılacak Kredi Limiti ve Teminatının Tespiti
Kredi değerlendirme sürecinin kısaltılması, müşterilerin kredi değerliliğinin sağlıklı olarak tespit edilmesi
amacıyla mevcut puanlama yönteminin genel esasları bir bankada ticari krediler için aşağıda belirtilmiştir.
•
Bankaca kredi açılması için gerekli tüm belgeler temin edilip, gerekli istihbarat, çek, senet, icra,
iflas, KKB gibi tüm sorgular yapılıp, müşteri ile kredi ilişkisine girilebileceğine dair olumlu
kanaatin oluşması halinde, kredi tutarı ve teminatın belirlenmesi amacına yönelik olarak
kullanılır.
•
Müşterilerin ölçeği (cirosu), moralitesi, mali ve mali olmayan verileri ile bilanço dışı varlıkları
(kefaleti alınacak firma ortaklarının varlıkları) değerlendirilerek müşterinin Skor puanını ve
teminatını belirler, müşterinin faaliyet gösterdiği sektör tipine göre geliştirilen formüllerle kredi
miktarını hesaplar.
Puanlama ile hedeflenen bazı amaçlar şöyledir. Puanlama yoluyla yeni müşteri kazanarak pazar
payının azami seviyeye çıkarılması, pazarlama veri tabanlarının ilk risk analizinin yapılması, tahsilat
tutarının maksimize edilmesi, kredi limit yönetiminin sağlanması ve eldeki müşterinin yönetimi
hedeflenmektedir.
Derecelendirme Puanlama Sistemlerinin Geçerliliğini Denetleme
Derece sitemlerinin geçerliliğini denetleme, niceliksel kriterlerin yanında, sistemde kullanılan verinin
kalitesini, yapılan içsel raporlamaların yeterliliğini, sistemin kredi veren görevlilerce ne kadar etkin
kullandığını da kapsamaktadır. Tahmin edilen model parametrelerinin testi genelde geriye yönelik test ya
da eşleştirme yöntemleriyle yapılmaktadır.
Geçerliliğini denetleme (validasyon) “ayrım gücü”nü test etmenin yanında “sistemin ayarlama(kalibrasyon)”nu da sağlamaktadır. Ayrım gücünün kontrolü ve ayarlamanın kontrolü ayrı görevler
olmaktadır.
Aşağıdaki şekil 8.8’de de görüleceği gibi iki farklı puanlama metodu farklı sonuçlar vermiştir. Model
1’de puanlama yüksek olan firmalar (B,C) temerrüde düşmüş olmalarına rağmen, Model 2’de puanlama
düşük olan (A4, B)firmalar temerrüde düşmüştür.
206
Geçerlilik Denetimi
Örneğin; bir bankanın 2 farklı derecelendirme sistemi vardır ve
geçtiğimiz yıl derecelendirilen firmalardan 13 tanesi temerrüde
düşmüştür. Bu müşterilerin derecelendirme sistemlerine göre
dağılımı şu şekildedir:
MODEL2
SINIF ADET
A1
0
A2
0
A3
0
A4
4
B
9
MODEL 1
SINIF ADET
A
0
B
1
C
2
D
4
E
6
Şekil 8.7: Skoring sisteminin geçerliliğinin denetlenmesi
BANKACILIKTA ULUSLARARASI RİSK YÖNETİMİ (SERMAYE
YETERLİLİĞİ) İLKELERİ: BASEL I, II, III
Bankalar halkın tasarrufunu toplayıp fon gereksinimi duyanlara aktaran aracı kurumlardır. Bu kurumların
güvenilirliği toplumlar için hayati öneme haizdir. Zira bir özdeyişle ifade edildiği gibi, ‘mal canın
yongasıdır’. Bankalar, bireylerin ve firmaların malî durumları hakkında araştırmalar yapar ve bu
araştırmalarının sonuçlarına göre kredi başvurularına cevap verirler. Ama tasarruf sahipleri ve
yatırımcılar için de bankaların mali yapılarının risklere karşı sağlamlığı ve güvenilirliği önemlidir ve
uluslararası standartlara göre denetlenmesi gerekir.
Bu manada bankaların sermayesi esas ölçü olarak düşünülür. Buna göre, bankaların sermaye yeterlilik
oranlarına bakılarak aktiflerinin kalitesi ve risklere karşı dayanıklılık düzeyi hakkında daha sağlıklı
kararlar alınabilir. Sermaye yeterlilik oranı, bankaların bir birimlik sermaye karşılığında ne kadar risk
üstlenebileceklerini gösterir ve mevzuatla getirilen asgari seviye, bankaların asgari olarak ne kadar
sermaye bulundurmaları gerektiğini gösterir. Dolayısıyla, bankalar daha fazla büyümek ve bu ölçüde risk
almak istediklerinde, bu durumun olası bir krize yol açmaması için, o nispette sermaye artırımına gitmek
durumunda kalacaklardır.
Ekrem ERDEM, Para Banka ve Finansal Sistem , (2010) Detay
Yayıncılık, Ankara; Bank Asya, Bankacılıkta Yeni Kurallar: Basel II Uygulamaları
1930 yılında İsviçre’nin Basel kentinde II. Dünya Savaşı sonrası savaş tazminatlarının ödenmesi
amacıyla kurulan Uluslararası Ödemeler Bankası (Bank for International Settlements-BIS), zamanla
Türkiye’nin de içinde bulunduğu 55 Avrupa ülkesinin Merkez Bankası arasında işbirliği kurmayı ve
uluslararası piyasada istikrarı sağlamayı gaye edinmiştir. BIS, günümüzde de uluslararası krizleri önleyici
tedbirler almak, bankaların bulundukları ülkelerin taşıdıkları risklere istinâden yapılması gerekenlere
yönelik denetlemeler yapan bir kuruluştur. Kısacası BIS’in bugünkü görevi, sağlam bankacılığın
kurallarını belirlemek ve uygulanmasını sağlamaktır.
1970’li yılların ilk yarısından itibaren bankacılık ve döviz alanlarındaki gelişmelere istinaden BIS
yapısı içerisinde Basel Bankacılık Denetim Komitesi (BCBS) ya da kısaca Basel Komitesi kurulmuştur.
Bu kuruluşun amacı, gerek uluslararası gerekse ulusal ve yerel bankalar ile fikir alışverişinde bulunarak
bankalar için sermaye yeterliliği hususunda asgari standartlar belirlemek ve uygulamaktır. Aslında
207
kuruluşun yapmış olduğu düzenlemeler tavsiye niteliği taşımakta ve bunlara uymayan ülkelerin
bankacılık sistemleri uluslararası bankacılık sisteminden dışlanmaktadır. Ayrıca, bu tür ülkelerin ülke
riski puanları da olumsuz yönde değişmektedir. Basel Komitesinin zaman içerisinde belirlediği
kurallar/kriterler Basel I, Basel II ve Basel III olarak adlandırılmıştır.
Basel I
Basel I, 1988 yılında Basel Komitesi tarafından bankacılık siteminin sermaye standardını oluşturmak
üzere yayınlanan bir sermaye yeterliliği düzenlemesidir. Basel I, esasen bir bankanın batması halinde
mevduat sahiplerinin karşılaşabileceği maliyetleri en aza indirmek için asgarî olarak tutulması gereken
sermaye üzerine yoğunlaşan bir anlaşma metnidir. Basel I sermaye yeterlilik uzlaşısı, uluslararası alanda
faaliyet gösteren bankaların riskli faaliyetleri ile ellerinde tuttukları sermaye arasında bir ilişki kurmaya
çalışmış ve bu amaçla Cook rasyosu olarak da bilinen sermaye yeterlilik oranı (SYO) tanımlanmıştır.
Basel I SYO, önce sadece kredi riskine duyarlı olacak şekilde tanımlanmış iken, daha sonraki krizlerden
elde edilen deneyimler bunun yeterli olmadığı kanaatini uyandırdığı için, 1996 yılından itibaren piyasa
riskini de dikkate alacak şekilde aşağıdaki gibi tanımlanmıştır.
Basel I SYO = Özkaynak / Kredi Riski + Piyasa Riski ≥ %8
Kredi riski, banka müşterisinin yapılan sözleşme şartlarına uymayarak, yükümlülüğünü kısmen ya da
tamamen zamanında yerine getirmemesi halinde, bankanın maruz kalabileceği zarar olasılığı olarak
tanımlanmıştır. Piyasa riski ise, bankaların her türlü bilanço içi ve dışı kalemlerinin faiz oranları, döviz
kuru ve emtia fiyatlarındaki dalgalanmalara karşı maruz kalabilecekleri zarar ihtimali olarak
tanımlanmıştır. Bunların dışında, Basel I uygulamasında ülke riski kavramı önemle vurgulanmış; burada
da ülkeler OECD’ye üyelikleri ve IMF’ye yönelik taahhütlerine sadakat dereceleri dikkate alınarak
gruplandırılmışlardır.
Basel I düzenlemesi ile 4 farklı risk ağırlığı belirlenmiş (%0, %20, %50 ve %100); bankanın tüm
aktifleri bu ağırlıklarla çarpılarak sermaye ile ilişkilendirilmiştir. Buna göre, hiç kredi riski taşımayan
kalemler %0 ile, en yüksek risk taşıyanlar ise %100 risk ağırlığı ile çarpılarak formüle dahil edilmiştir.
1988 yılında kabul edilen Basel I standartlarını Türkiye bu tarihte imzalamış ve kabul etmiştir. Ancak,
Türkiye bu standardı kademeli bir geçiş süreci ile uygulamaya koymuştur. Türkiye sermaye yeterlilik
rasyosu olarak; 1989 yılında %5’i, 1990 yılında %6’yı, 1991 yılında %7’yi ve 1998 yılında %8’i
uygulamıştır.
Basel I standardı; yalnızca uluslararası faaliyet gösteren bankalar için geliştirilmiş iken, tüm ülkeler ve
bankalar tarafından kabul edilmiş olmasına ve çok geniş bir uygulama alanı bulmuş olmasına rağmen,
kabul edildiği tarihten itibaren eleştirilmeye başlanmıştır. Uygulanmasıyla birlikte bazı sorunlar baş
göstermiştir. Bu sorunlar nedeniyle, zamanla aşağıdaki eleştiriler gündeme gelmiştir:
•
Sadece dört farklı risk ağırlığı kullanılması nedeniyle, risk duyarlılığı düşük olduğu için, farklı
faaliyet alanlarındaki tüm bankalara aynı şekilde uygulanmış; bu da ‘herkese tek beden elbise’
şeklinde eleştirilmiştir.
•
OECD’ye üye ülkelerin hükümetlerine %0, aynı üye ülkelerin bankalarına ise borçlanmaları
halinde %20 risk ağırlığı verilmiş; OECD üyesi olmayan ülkeler için ise %100 risk
öngörülmüştür. Onun için de, bu durum ‘OECD kulüp kuralı’ şeklinde ifade edilmiştir.
•
Kredilerin sadece teminatlarına bakılmış, kredi değerliliklerine ve vade yapılarına dikkat
edilmemiştir.
•
Riski azaltma konusunda önemli olduğu halde, portföy çeşitlendirmesi SYO hesabında dikkate
alınmamıştır.
•
Bankaların yaptıkları işin niceliği ve niteliği dikkate alınmaksızın tek bir risk ölçüm yöntemi
önerilmiştir.
Bu eleştirilerden hareketle özellikle 1990’lı yıllarda hızlanan küreselleşme hareketinin finansal
piyasalara yansımaları ve yaşanan finansal krizler, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülke
bankalarının sermaye yeterliliği sorunlarının tekrar ele alınmasını gerektirmiştir. Bu çerçevede BIS 2004
yılında yeni sermaye uzlaşısı olan Basel II’yi yayınlamıştır.
208
Basel II
AB Komisyonu, 14 Temmuz 2004 tarihinde Basel II’yi üye ülkelerin tüm bankaları için zorunlu kılmış ve
uygulama 2007 başında filen başlamıştır. Basel II’nin temel amaçları aşağıdaki gibi sıralanabilir:
•
Derecelendirmeye dayalı sistemleri kullanarak, kredi değerliliğini temel risk faktörü haline
getirmek,
•
Gelişmiş risk ölçüm yöntemlerinin kullanımına imkân tanıyarak, bankaların sermaye ihtiyacının
azalmasına yardımcı olmak,
•
Risklerin daha hassas ölçülmesi suretiyle, finansal sistemde güvenliği ve sağlamlığı tesis etmek,
•
Riske dayalı müşteri ve ürün fiyatlaması yapabilmek.
Şunu hemen belirtmek gerekir ki, Basel I esas itibariyle bir sermaye yeterliliği düzenlemesi iken,
Basel II daha ziyade bir risk yönetimi düzenlemesidir. Bu düşünce, Basel II’nin dayandığı şu üç yapısal
bloktan oluşmaktadır:
•
Birinci yapısal blok: Üstlenilecek riskler için asgari sermaye yükümlülüğünün hesaplanması
•
İkinci yapısal blok: Denetim ve gözetim süreci
•
Üçüncü yapısal blok: Piyasa disiplini ve şeffaflık
Birinci yapısal blokta belirtilen asgari sermaye yükümlülüğünün gereği olarak, yeni SYO artık
aşağıdaki gibi hesaplanmaktadır:
Basel II SYO = Özkaynak / Kredi Riski + Piyasa Riski + Operasyonel Risk ≥ %8
Dikkat edilecek olursa, Basel II SYO’nda tek değişiklik, paydaya operasyonel riskin eklenmesidir.
Operasyonel risk, bir bankanın işlemeyen ya da uygun olmayan iç süreçler, insanlar, sistemler ya da dış
etkenler nedeniyle ortaya çıkabilecek zarara uğrama riskine denir.
İkinci yapısal blokta, birincide yer almayan faiz oranı riski, faaliyet ortamı riski, stratejik risk, kredi
yoğunlaşması riski, likidite riski, itibar riski, iş riski ve konjonktür dalgalanmalarının etkileri yer alır.
Ayrıca, risk hesaplamaları hem banka içinde değerlendirilecek hem de düzenleyici kurum (örneğin
BDDK) tarafından denetlenecektir.
Üçüncü yapısal blokta ise, ‘piyasa disiplini ve şeffaflık’ adı altında bankaların mali durumları, risklilik
düzeyleri ve sermaye yapılarına dair niteliksel ve niceliksel bilgileri hangi yollarla, ne ölçüde ve sıklıkla
açıklayacağına ilişkin esaslar belirlenmektedir. Burada piyasa disiplini ve banka ile ilgili bilgilerin tam ve
etkin bir şekilde kamuoyuna açıklanması sayesinde; piyasada eşitlik, şeffaflık, hesap verilebilirlik ve
sorumluluk ilkelerinin vazgeçilmezliği üzerinde durulmaktadır.
Basel II ile Avrupa Birliği uygulamaları arasında doğrudan bir ilişki mevcuttur. Finansal hizmetlerde
ortak pazarı hedeflemek suretiyle rekabeti artırmak ve firmaların sermaye maliyetini düşürmek isteyen
Avrupa Birliği Komisyonu, 1999 yılından itibaren yayımladığı istişare dokümanlarıyla AB ekonomisinin
özelliklerini de dikkate alarak risk yönetim çerçevesini Basel II kıstaslarına paralel hale getirmiştir. AB,
Basel-II hükümlerini 2007 yılında tüm bankaları ve menkul kıymet şirketleri için uygulamaya koymuştur.
Basel II, ayrıca AB’ye üye olmaya hazırlanan ülkeler açısından da son derece önemlidir. Çünkü BaselII’ye hazırlık süreci, Avrupa Birliği normlarına uyum çerçevesinde ele alınan bir konudur.
Aslında Basel II kriterlerinin uygulamaya geçmesiyle birlikte bankaların kredi kullandırırken çok daha
dikkatli davranmaları gerekeceğinden, kredi riskinin azalması bekleniyor idi. Ancak, bu uygulama
bankaların risk alma pozisyonları karşısında sahip olmaları gereken sermaye oranlarını artırmalarını
zorunlu tutacağı için, özellikle kredi arzını zora sokacağı kanaati hâkim idi.
Nitekim, 2007 yılından itibaren Avrupa ve Amerika başta olmak üzere tüm dünyada genel bir
durgunluk süreci yaşanmaya başlamış, petrol ve diğer emtia fiyatlarındaki astronomik yükselişin yol
açtığı üretim maliyetlerindeki artışa ilave olarak, ciddi bir kredi (mortgage) piyasası krizi büyük ülke
piyasalarını tesiri altına almıştır. Dolayısıyla, böyle bir dönemde Basel II kriterlerinin katı bir şekilde
uygulanmasının o kadar kolay olmayacağı bir gerçektir ve genel olarak da öyle olmuştur.
209
Bu uygulamanın Türkiye için daha büyük sorunlara yol açabileceği düşünüldüğü için, uygulamaya
geçilmesi konusunda acele edilmemiştir. Zira 2007 sonrasında hem yurtiçinden hem de yurtdışından
kaynaklanan pek çok siyasi ve iktisadi risk unsurları ekonomide yavaşlama kaygısına yol açmıştır. O
nedenle, reel ekonominin çok büyük bir kısmına karşılık gelen KOBİ’lerin ölçeklerinin küçüklüğü,
teminat kapasitelerinin zayıflığı ve kredi derecelendirme maliyetlerine katlanamamaları nedeniyle, Basel
II uygulamasından dolayı ciddi sorunlar yaşayabilecekleri düşünülmüştür. Ancak, 2000 ve 2001
krizlerinden sonra alınan tedbirler ve dersler sayesinde bankaların sermaye yeterlilik oranları zaten pek
çok gelişmiş ülke ortalamasının da üzerinde tutulmuş ve Grafik 1 ve 2’de de görüleceği üzere, %8’lik
Basel II kriterinin de üzerinde belirlenen %12’lik hedef oranın hayli üzerinde gerçekleşmiştir. Nitekim,
Türk bankacılık sektörü 2002-2010 dönemi yıllık ortalama sermaye yeterlilik oranı %23 gibi oldukça
yüksek bir seviyede tutulmuştur. Netice olarak, bu yüksek oranın da katkısıyla, Türk bankacılık sektörü
ve ekonominin bütünü 2008 yılında patlak veren küresel ekonomik krizi nispeten hafif atlatmayı
başarmıştır.
Grafik 1: Bankacılık Sektörü: Sermaye Yeterlilik Oranı (%)
Grafik 2: Bankacılık Sektörü: Seçilmiş Gelişmekte Olan
Ülkelerde Sermaye Yeterlilik Oranları (%, 2010)
Basel III
Dünya Basel II kriterlerine uyum için uğraş verirken, 2008 Eylül ayında patlak veren küresel kriz
özellikle ABD’nin ve Avrupa’nın büyük bankalarını temelinden sarsmış ve bazılarının da iflasını
getirmiştir. Bu krizle birlikte AB müktesebatına da alınan Basel II kriterlerinin bu türden büyük
istikrarsızlık durumlarında ortaya çıkabilecek öngörülemeyen sorunlar karşısında yeterince tedbir
alamadığı anlaşılmıştır. Küresel krizin bankacılık sektöründe yol açtığı tahribat devam ederken, Basel
Komitesi 12 Eylül 2010 tarihinde Basel III kurallarını kabul ettiğini açıklamıştır. Bu kurallar tamamen
yeni kurallar seti olmayıp, esasında Basel II’nin son yıllarda yaşanan küresel finansal krizdeki
eksikliklerini tamamlayan bir ‘ek düzenlemeler seti’ niteliğindedir. Bu düzenlemelere tam olarak uyumun
2013-2019 arasındaki dönemde gerçekleştirilmesi planlanmaktadır. Basel III düzenlemeleriyle ulaşılmak
istenen hedefler aşağıdaki gibi özetlenebilir:
•
Tüm finansal ve ekonomik şoklara karşı bankacılık sisteminin dayanıklılığının artırılması,
•
Kurumsal yönetişim ve risk yönetimi uygulamalarının geliştirilmesi,
•
Bankaların şeffaflığının ve kamuya bilgi verme özelliklerinin artırılması,
•
Mikro bazda yapılan düzenlemelerle bireysel olarak bankaların dayanıklılığının artırılması,
•
Makro bazda düzenlemelerle finansal sistemin şoklara karşı direncinin artırılması.
Basel III düzenlemeleriyle amaçlanan hususlar aşağıda biraz daha ayrıntılı olarak izah edilebilir:
Daha Nitelikli Sermaye: Çekirdek sermaye bünyesinde en kaliteli sermaye kalemlerinin (ödenmiş
sermaye) kalması sağlanmıştır.
210
•
Niceliği Artırılmış Sermaye: Çekirdek sermaye oranı, tier (bizdeki ana sermaye) oranı ve toplam
yasal sermaye oranı artırılmıştır.
•
Sermaye Tamponu Oluşturulması: Ekonomik konjonktürün durumuna göre tutulması gereken
sermaye düzeyi %0-%2,5 arasında ilaveye tabi tutulabilecektir.
•
Risk Bazlı Olmayan Kaldıraç Oranı: Belirli dönüşüm oranlarıyla dikkate alınmış bilanço dışı
kalemler ve aktifler toplamı ile ana sermaye arasında risk bazlı olmayan düzenlemeleriyle bir
asgari oranın tesis edilmesi planlanmaktadır. Öngörülen kaldıraç oranı %36 olup, kademeli bir
geçiş hedeflenmektedir.
•
Likidite Düzenlemeleri: Asgari seviyeleri %100 olacak şekilde Likidite Karşılama Oranı ve Net
İstikrarlı Fonlama Oranı isimli iki adet oranın düzenlemelere dâhil edilmesi planlanmaktadır.
Bu yolla da çekirdek sermaye arttırılarak kredi riskine ve
oluşturulmak istenmektedir.
211
krizlere karşı daha etkili bir yapı
Özet
skoring-puanlama daha sık kullanılan bir metod
haline gelmiştir. Burada kişinin geliri ve temerrüt
halinin olup olmamasına bakılarak ön inceleme
için sonuç alınmaktadır.
Bu çalışmanın konusu, Bankacılıkta Risk
Yönetimi ve
Kredi Riski Yönetimidir. Bu
çalışma; bankalarda kredi riskinin etkin bir
şekilde yönetilebilmesinin, bankaların etkin bir
kredi yönetimi anlayışını benimsemesine bağlı
olduğunun ortaya konması ve kredi riski
yönetiminin bankaların çeşitli model/yöntem
seçilmesiyle gerçekleşebileceğinin vurgulanması
amacıyla hazırlanmıştır.
Kredi değerliğinin bankalardaki tüm riskler
dikkate alınarak ortak saptanması için TCMB
tarafından Risk Merkezi(Risk Santralizasyon),
bankalarca
KKB-Kredi
Kayıt
Bürosu
kurulmuştur. Bu kurumlar var olan risk miktaradedini
vermekte
ve
temerrüt
halini
göstermektedir.
Bankaların karsılaştığı riskler çok farklı
kategorilerde değerlendirilmekle birlikte, bu
çalışmada riskler, genel olarak anlatılmıştır.
Kredi riski, piyasa riski, faiz riski, ve diğer
riskler.
Bütün bu süreçlerde ise banka kredi kültürü ve
yasal otoriteler de verdikleri yön ile önem
kazanmaktadır. Türkiye’de 2011 itibariyle yasal
otorite BDDK’dır.
Her ticari işletme gibi bankalarda da temel amaç,
yüksek finansal performans gösterilerek kârın
maksimize edilmesiyle, pay sahiplerince yatırılan
sermayeye en iyi kazancın sağlanabilmesidir.
Risk yönetimi, finansal kabiliyetin ölçülmesinde,
aktif getirisi veya özvarlık getirisi gibi finansal
tablolardan sağlanan standart finansal oranlar
yerine, daha sağlıklı sonuçlar veren riske göre
düzeltilmiş getirileri esas alır.
Bankacılıkta Yeni Uluslararası Risk Yönetimi
İlkeleri: Basel I–II-III Kredi Riski ve Diğer
Riskleri dikkate alarak Bankalarda Sermaye
Yeterliliğini saptamaya çalışmaktadır. Bu
yaklaşım I-II-III olarak sürekli gelişmektedir.
Risk yönetiminin ana amacı kısaca, riski ortaya
çıkarmak ve kontrol edebilmek için ölçülebilir
hale getirmektir. Bankacılıkta risklerin etkin bir
şekilde
yönetilebilmesi
için;
risklerin
tanımlanması, risklerin ölçülmesi, gerekli
uygulamaların yapılmaya başlanması ve takip
değerlendirme aşamalarının gerçekleştirilmesi
gerekmektedir.
Bankalarda kredi yönetimi ve işlevleri, firmaların
kredilendirilmesinde değişen çevre koşulları ve
yasal koşullar, kredi değerlendirme ve
derecelendirmesi açısından finansal analiz ve
diğer analiz teknikleri, Kredi Derecelendirme
Kuruluşlarının
kredi
değerlendirme
ve
derecelendirme metotları, uygulama süreçleri,
kriter ve metodolojilerinin temel esasları, kredi
değerlendirme için veri kaynaklarının saptanması
süreçleri ile kredi riskini en aza indirgemeye
çalışmaktadırlar.
Bu amaçlar içinde bankalar Mali tahlil, İstihbarat
yoluyla firmanın piyasa bilgilerini ve mali
bilgilerini ortaya çıkarmaya çalışmaktadır.
Diğer bir şekilde ise firma için derecelendirme ve
skorlama(puanlama) yapılarak firmanın risk
düzeyi ve kredi kıymeti ortaya çıkarılmaya
çalışılmaktadır. Hızla artan bireysel kredilerde
212
Kendimizi Sınayalım
1. “….bir işleme ilişkin bir parasal kayıp, gider
ya da zararın ortaya çıkması ile elde edilebilecek
iktisadi faydanın azalması ihtimalidir” tanımı
aşağıdakilerden hangisine uyar?
6. “Bir bankanın kredi kullandırdığı bireylerin ya
da firmaların bankaya olan borçlarını geri
ödeyememe durumudur” diye tanımlanan risk
hangisidir?
a. Faiz Riski
a. Piyasa Riski
b. Risk
b. Kur Riski
c. Temerrüt
c. Faiz Riski
d. Kredi Riski
d. Aktif
e. Derecelendirme
e. Derecelendirme
2. Krediler banka
gösterilir?
bilançosunda
7. Risk’in iki bileşeni nelerdir?
hangi tarafta
a. Belirsizlik--Korunmasızlık
b. Faiz oranları
a. Mevduat
c. Kur yükselmeleri
b. Aktif
d. Devlet kararları
c. Pasif
e. Denetim-Gözetim
d. Çizgialtı
8. Bankanın portföyünün büyük bir bölümünün
belirli bir sektör, coğrafi bölge, kredi türü ya da
risk sınıfından oluşmasına ne denmektedir?
e. Gösterilmez
3. Derecelendirmenin ana çeşitlerini sayınız?
a. Piyasa Riski
a. Karşı tarafa göre, para cinsine göre
b. Faiz Riski
b. Yapılamaz
c. Kur Riski
c. Skorlama
d. Kredi Yoğunlaşma Riski
d. İzleme-değerleme
e. Risk yok
e. Aktif-Pasif
9. “En yüksek kredi kalitesine sahiptir. Firmanın
finansal yükümlülüklerini yerine getirme
kabiliyeti yüksektir” ifadesi
hangi kredi
değerliliğini (derece) ifade eder?
4. Türkiye’de bankacılık denetim ve gözetim
otoritesi hangisidir?
a. Maliye Bakanlığı
a. Çok iyi
b. Başbakanlık
b. İyi
c. Cumhurbaşkanlığı
c. Orta
d. BDDK
d. Normal
e. Avrupa Birliği
e. Zayıf
5. Esnek oranlı borç verme hangi tür riski
yönetmede kullanılan bir araçtır?
b. Kur Riski
10. Kişinin kaç adet ve tutarda kredi / kredi kartı
kullandığı veya kefil olduğu, kaç adet ve sıklıkta
kredi / kredi kartı için başvuruda bulunduğuda
dikkate alınabilen kredi talebi değerlendirme
metodu aşağıdakilerden hangisidir?
c. Piyasa Riski
a. Derecelendirme
d. Kredi Riski
b. Skorlama-Puanlama
e. Faiz Riski
c. İstihbarat
a. Operasyon Riski
d. Mali Tahlil
e. Karşılıksız çek
213
Sıra Sizde 3
Kendimizi Sınayalım Yanıt
Anahtarı
Bir şirkette çalışan personel bankadan tüketici
kredisi alırsa bu kredi bireysel kredi türüdür.
Çünkü ticari kredi maaşla çalışanlara değil,
şirketlere verilen kredilerdir. Buna adi şirket de
dahildir.
1. b Yanıtınız yanlış ise “ Riski Yönetimi-Risk
ve Bileşenleri” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
2. b Yanıtınız yanlış ise “Bankaların Maruz
Kaldığı Riskler” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
Sıra Sizde 4
Mali tahlil, kredi risk analizi yapılmasında
kullanılan bir araçtır. Bu Araçla Firma
Bilançosundan oranlar elde edilmekte (cari oran,
likidite oranı) bu da firmanın mali yapısı
hakkında bilgi vermektedir.
3. a Yanıtınız
yanlış
ise“Kredi
Riski
Derecelendirme
Süreci-Derecelendirme
Çeşitleri ” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
4. d Yanıtınız yanlış ise “Kredi Riski YönetimiRiski Azaltma Stratejileri” başlıklı konuyu
yeniden gözden geçiriniz.
5. e Yanıtınız yanlış ise “Faiz Oranı Riski.”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Yararlanılan Kaynaklar
Akgüç, Öztin (2009) Kredi Taleplerinin
Değerlendirilmesi, İstanbul-Avcıol Yayınları
6. d Yanıtınız yanlış ise “ Kredi Riski
Yönetimi ” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
Bank Asya, Bankacılıkta Yeni Kurallar: Basel
II Uygulamaları.
7. a Yanıtınız yanlış ise “Risk Yönetimi-Risk ve
Bileşenleri” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
Erdem, Ekrem (2010) Para Banka ve Finansal
Sistem, Ankara, Detay Yayıncılık.
8. d Yanıtınız yanlış ise “Kredi Riski-Kredi
Yoğunlaşma Riski” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
Fortis Bank . (2009) Ders Notları
Öker Aysegül(2007) T.C. Marmara Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstütüsü, İşletme Anabilim
Dalı, Ticari Bankalarda Kredi ve Kredi Risk
Yönetimi – Bir Uygulama, Doktora Tezi,
İstanbul
9. a Yanıtınız yanlış ise “Şekil 8.8-Müşteri
Derecelendirmede Puan Aralık Anlamları.”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
10. b Yanıtınız yanlış ise “Skorlama-(puanlama)Skorlama Modelleri” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
BDDK, Sorularla Basel III, Aralık 2010, BDDK
yayını
TBB- (1999) Kredi Riskinin Yönetimine İlişkin
İlkeleri
Ziraat Bankası . (2010) Ticari Bankacılık-Ders
Notları
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
Sıra Sizde 1
Banka varlıkları içinde geri ödenmeme riski en
fazla olan varlık kredilerdir. Krediler başka
kişilere verilip sonra bankaya geri ödenmesi
beklenen varlıklardır. Çeşitli nedenlerle bu geri
ödeme gerçekleşmeyebilir.
Yaralanılan İnternet Kaynakları
Sıra Sizde 2
www.bddk.gov.tr
Banka bilançosunda pasif bankanın kredileri ve
diğer varlıkları hangi kaynaklardan beslediğini,
fonladığını gösterir. Aktif bu fonlardan edinilen
varlıkları gösterir.
www.kkb.com.tr
www.tcmb.gov.tr
214
Download