Küreselle*me ile devlet ve toplum alg*s*n*n de*i

advertisement
Küreselleşme ile devlet ve
toplum algısının değişmesi
devam
Risk toplumu: üretilmiş güvensizlik (Giddens)
 Nükleer çatışma tehlikesi yazarı bu terimi kullanmaya sevk
etmiştir.
 sanayileşme sürecinin tarım alanında ve atölyelerde emekyoğun üretim tarzında yol açtığı sonuçlar bir sanayi toplumu
riskiydiler.
 kitlesel işsizlik, geleneklerin modernleşme ile beraber ortadan
kalkması, hastalıklar ve bireyleşme şimdiye dek bilinen toplumsal
riskler.
 Şimdi ise Kuzey yarım kürede üretilen atmosfere zarar verici
gazlar güney yarım küreyi de etki altına almaktadır.
Risk Toplumu (devam)
 Üretilmiş güvensizliğin egemen olduğu dünya, sanayi devrimi
sürecinin bir ürünüdür. Sanayi devriminin başlangıcında görülen
“basit modernleşme”nin başlıca özelliği sermayenin yaygınlaşması
ve sanayileşme olgusuydu. Bu süreçlerin önceden hesaplanabilir
sonuçları vardı ve kontrol edilebiliyordu.
 kitleler aynı anda elde edebildikleri bilgi ve haberlere karşı tepki
gösterir hale gelmiştir. Bir başka ifade ile iletişimin küresel ölçekte
olanaklı hale gelmesi basit modernleşmedeki kontrol edilebilirlik
özelliğini ortadan kaldırmıştır.
 Kişisel bilgilerimizin ne zaman kimin tarafından çalınacağını tahmin
edemeyiz.
Glokalleşme
Coca Cola küresel bir üründür. Ancak DÖNER de
aynı şansı yakaladı. Tıpkı McDonald zinciri gibi.
Kaybolan dillerin internetten öğrenilmesi imkanı
doğdu.
Ancak yerel kültür ögesi küresel gerçeklere
uygun davranırsa şans bulabilir. Bu nedenle
elektrik enerjisi olmayan bölgeler henüz
küreselleşme ile tanışamamıştır.
Küresel ve yerelin iç içeliği: Glokalleşme
 Z. Baumann küreselleşmenin en yoğun tartışıldığı dönemde bütünleşmenin
yanında bölünme, küreselleşmenin yanında yerelleşme ya da
bölgeselleşmenin eş zamanlı cereyan etmesi sürecini ifade için
GLOKALLEŞME (docha-kuka)
 Japonca’da bu kelime “doğduğu ve bağlı olduğu yerde yaşamak” karşılığı
kullanılmaktadır. Ancak batıda bu kelimenin kazandığı içerik küresel ve yerel
olanın kaynaşmışlığı, iç içeliği olarak anlaşılmaktadır.
 Küreselin yerele uyarlanması (yeniçeri kıyafetiyle Cola reklamı)
 Alt kültürlerin yok olması tezine dayalı, bütün dünyada geçerli bir standart
dünya kültürü her şeyden önce kapitalist kazanç mantığına ters düşer.
Küreselleşme yeni bir olgu mudur?
 Kavimler göçü
 İpekyolu
 1492
 Buharlı makine icadı
 1848 Komünist manifestosu
 1795’te İmmanuel Kant «evrensel dünya hukuku» Goethe
1827 de «dünya edebiyatı» terimlerini sıkça kullanır
oldular.
Yeni bir olgu mu?
 Beck, küreselleşmeyi “mesafenin ölümü” olarak nitelerken
Giddens aynı olguyu uzak mekânlarla yoğun sosyal iletişim
kurularak “zamansal engellerin ortadan kalkması” olarak
betimler.
 970’lerden itibaren televizyon yayıncılığı yerküreyi sarmış
durumdaydı.
 Marx, Robertson ve Wallerstein 1500’leri küreselleşme sürecini
başlatan zaman dilimi olarak kabul ederler.
 Giddens 1800’leri (sanayi devrimi)
 1960’lardan itibaren herkes bir şeyler hissetti
Yeni bir olgu mu?
 1989 Berlin Duvarı
 ASIL DEVRİMCİ GELİŞME: İnternet, sosyal medya
 Zaman ve mekan algısı değişmiştir. Aynı ülkede toplumun
belirli kesimi bugünü yaşarken bazı kesimleri 50 yıl
öncesini yaşamaktadır.
 Afrika hem coğrafya, Londralı ya da Newyork’lu için
«getto», Zengin bir Avrupalı için «macera» demektir.
Küreselleşmenin dayatmacılık boyutu
 Batı dünyası kendisini dünyanın diğer bölgelerini
küreselleştirme misyonu ile yükümlü gibi görmektedir.
 Batı dünyası küreselleşmeyi «ekonomik determinizmin» bir
gereği gibi sunmakta, «görünmeyen el» efsanesi son
derece önemle vurgulanmaktadır.
 Batı dünyası ile iyi geçinmeyen devletler «başarısız
devlet» diye yaftalanmakta ve bu ülkelere dışarıdan
müdahalede bulunulması normal karşılanmaktadır.
Küreselleşmenin Ekonomik Boyutu
 Ülkeler zaman zaman otarşik ya da ihracat ve ithalata
dönük ticaret politikaları izlemiştir. Küreselleşme dışa açık
ekonomi anlayışının benimsenmesinin kaçınılmazlaştığı bir
ekonomi anlayışına yol açmıştır.
 Geçmişte otoriter devletler kapalı ekonomi politikalarını
uygulamayı tercih ettiler. Sanayi devrimi dışa dönük
ekonomiye zorlayan nedenlerden biridir. Örnek: 18701914 (yük gemilerinin yaygınlaşması)
 1918-1980 arası da aynı trend devam etti. 1991 sonrası…
Küreselleşmenin ekonomik boyutu
 Gerçekte dünya sermayesinin %20 si dünya çapında dolaşımdadır.
Ticari ilişkiler dünya nüfusunun %30 kadar olan OECD ülkeleri arasında
devinmektedir.
 Küresel sermaye ulussuzlaşmıştır. (en uygun koşulları nerede görse oraya
göçmektedir, bazen de birlikte hareket ederek çevre ülkeleri ekonomik
krize sokabilmekte)
 Dahrendorf küreselleşmeyi; 1-teknoloji finansta kürselleşmeye imkan
tanır.
 2-küresel kapitalizmin ayakta durması için «sınırlı etkili savaşlar» gereklidir.
 3-Küreselleşme henüz sosyal güvenlik gibi mahalli konuları yaygın şekilde
etkilemiş değildir.
Küresel ekonomi bağımlılık demektir
 Bölge ülkeleri birbirine ekonomik açıdan bağımlıdır. Bu
durumda olan ülkeler kolay kolay savaşa tutuşamazlar.
 Bölgesel ekonomik krizler dünyanın diğer ülkelerine
yansıyabilmektedir.
 Günümüz küresel sermayesi için «yüksek teknoloji kapitalizmi»
de denir.
 Küresel sermaye üretim artması ile orantılanamayacak şekilde
«kıymetli kağıt değişimi» sonucu büyümüştür (aslında şişmiştir)
 Küresel sermaye için önemli olan verginin (maliyetin) düşük
olmasıdır.
Küresel ekonomi vatansız mıdır?
 Küresel ölçekte ekonomik yaptırımlar ile ülkeler yalnızlaştırılabilir
(İran, Rusya Federasyonu)
 Küresel sermaye uluslararasılaşmıştır fakat VATANSIZ DEĞİLDİR.
 Hiçbir küresel şirket YÖNETİM MERKEZİNİ KENDİ ÜLKESİ DIŞINA
TAŞIMAZ.
 Dünya ticaretinin toplamda 2/3 ü OECD ülkelerince
gerçekleştirilmektedir.
 Dünya dış ticaretinin % 84’ünün, dünya nüfusunun %28’i
tarafından gerçekleştirilmektedir.
Küreselleşme sosyal alanda da
ulusötesileşmeye yol açtı
 Sosyal etkileşimin (internet) artması siyasi sınırları aşan sosyal sorunlar
veya dalgalanmaları mümkün hale getirmiştir.
 Şiddet artık sadece tek bir toplumla sınırlı değildir.
 Sınır aşan etkileşimlerin Avrupa coğrafyasında artması kısmen 1950’li
yıllarda başlamış ve 1970’li yıllarda hız kazanmıştır.
 İnternet aracılığıyla dünyanın hemen her yanındaki muhataplarla
veri ve mesaj alışverişi saniyelerle ölçülen bir zaman diliminde
gerçekleşebilmektedir.
 İletişim teknolojilerinin sınır ötesi etkileri «ulus devlet paradigmasınının
pörsümesine yol açmıştır».
Hukuk Alanında Küreselleşme
 BM Sözleşmeleri, AİHS
 Son 25 yılda bilhassa özel hukuk alanında kuralların giderek birbirine paralel
hale getirildiği, bu durumun UA Sözleşmelere yansıdığı, 1950’den beri
görülen eğilimin ivme kazandığı
 Avrupa Birliği müktesebatı 27 ülkenin hukuksal düzenlemelerini birbirine
önemli oranda yakınlaştırdı.
 Amerikan filmleri hukuk algısını yakınlaştırmaktadır.
 Gerçekte dünya hukuku Avrupalılaşmaktadır.
 Ulus devletler istemeseler de kanunlarını ilişkiler yoğunlaştığı oranda diğer
ülkelerle benzeştirme gereği duymaktadırlar.
KÜRESELLEŞME VE ULUS DEVLET
 Fukuyama faşizm gibi sosyalizmin de çökmesinden
hareketle artık TARİHİN SONUNA GELİNDİĞİNİ (dünya
liberal devletler ne derse o yönde ilerleyeceği)
kehanetinde bulundu.
 Fukuyama’ya göre tarihsel geçmişe baktığımızda liberal
siyasi sistem dışında hepsi çökmüştür. Dikatörlüklere de
yataklık eden ulusların da varlığı sorgulanır hale gelmiştir.
Dünyaya kapitalizm ve demokrasi egemen olacaktır.
 Gerçekten ulusun sonu da gelmiş midir?
ULUS DEVLET: Tarihin derinliklerinde ulus
 Lat. «nasci» --natio
 Çiçero: natio-kan bağı
 Roma’da natio-civitas (devlet) karşıtı, barbar,
Müslüman, yabancı
 1200-1400 yıllarında-etnik ve siyasi topluluk
 1249 tarihli bir kayıtta Paris Üniversitesi öğrencileri Macar,
İspanyol, Yunan, Norman diye «natio»lar olarak
sınıflanmıştı.
Ulusun modern içerik kazanması
 17.yüzyılda İngiltere’de krala karşı “ulusun haklarını” koruma
görevini meclis yerine getirmekte iken, Fransız Kralı, Fransız
ulusunun “şefi” olarak nitelenmekteydi. 1648 Westfalya barışı
 J.J. Rousseau ulusu ÖZGÜR BİREYLERDEN OLUŞAN İNSAN
TOPLULUĞU
 1700 lü yıllarda devletler artık ulus terimine daha sıkı sarıldı.
 Fransız Devrimi ile geleneksel devlet-modern devlet ayrımı
yapıldı. Modern devlet karasal sınırları daha kesin ve sınırlarını
daha sıkı kontrol eden devletti (ülkesel devlet, karasal devlet)
 Fransız Devrimi: Egemenliğin meşruluk kaynağı: ULUS, Sieyés
Kan bağı ve dil olarak ulus
 Herder: “aynı dili konuşan” toplum kesimine ulustur. kökeni ve
dili aynı olan ulus ortak bir “halk ruhu”na sahiptir.
 Anderson Danimarkalılar; Goethe, Fichte, Schiller Almanlar
için birer ulus mimarı olarak sahnede yerlerini aldılar. (19.yy.
masal ve kelime derleyicileri)
 Ulusçuluk 19.yy.da ideolojik bir siyas akıma dönüştü.
 1882’de Ernest Rénan ulusu, mensubiyet duygusu, ortak
tarih, birlikte yaşama arzusu olarak tanımlar ama bunun
geçici bir duygu olduğunu da vurgular. Oysa halk bir
gerçekliktir.
Ulus duygusu yapay mıdır?
 Ulus inşası önemli oranda kurgusaldır (tarihi olayların yorumu, bilhassa
travmalar). Filistinliler Arapça konuşmakla beraber yaşadıkları olaylar
onları kendi içinde bir ulusa dönüştürmüştür.
 Sırbistan Kosova üzerinde hak iddiasını Sırp komutanın Osmanlı
padişahına karşı savaşmasını dayanak olarak ileri sürmüştür.
 Aslında 20.yy.da hem sosyalist hem de liberal ideoloji ulus kavramını
sahiplenmiştir.
 Bazı siyaset bilimcilere göre Ulus ve Demokrasi 1789 Devriminin ikiz
çocuklarıydılar.
 O halde ulus duygusu gerilim üreten ama bir arada yaşama duygusunu
da güçlendiren bir psikolojik bağdır.
Ulus nasıl tanımlanabilir?
 1-bir hiyerarşinin bulunduğu bir otorite, düzen
 2-grup içinde manevi bağlılık duyguları ve kendini ortak
tanımlama, sosyal dayanışma
 3-kendini başka gruplardan ayrı görme
 BÜTÜN TANIMLARDA «BİZ DUYGUSU» ORTAK UNSURDUR.
 1683 II.Viyana Bozgunu, Yemen Türküsü.
 Ermeniler açısından 1915 tehciri ve Türkiye nefreti
Ulusu Siyasetin temeli haline getiren
süreç
 Marx, Weber ve Tönnies kapitalizmin gelişimi ile ulus
devletin ortaya çıkışı arasında paralellik kurarlar.
 Aynı eğilim I. Wallerstein’ın ulusu sosyolojik bir gelişim
süreci olarak gören yaklaşımda da buluruz. Ulusun
gelişmesinde «biz» duygusu kadar kapitalizmin gelişimi de
rol oynamıştır.
 Sanayi devrimi savunma duygusunu güçlendirerek «biz»
duygusunu daha da pekiştirmiştir.
Ulusun Baş Aktörlüğü Hanedanlar
Vasıtasıyla Üstlenmesi: Wesfalya Düzeni
 Westfalya barışı ile gelen uluslararası sistemde Devletlerin
egemenlik bakımından eşit görülmeleri, her devletin her
konuya müdahil olmasını da meşrulaştırdı. Bir nevi
hanedanlar üzerinden uluslar arası bir yarış başlamış oldu.
 iç işlerine karışmama ilkesi, sınırsal egemenlikte güç
kullanma ve hukuk kuralları üretme tekelinin sadece ülke
devletine ait olması anlayışı
 Fransız Devrimine kadar tarih, devletler tarihi olarak
algılandı.
Fransız Devriminin Devleti Ulusa Bağımlı
Kılması
 1648 Westfalya Barışı ile gelen hanedanların ulusu temsil
etmesi anlayışı aydınlanma akımı 1789 Devriminin yol açtığı
büyük değişim ile devletin ulusu temsil etmesi, devletin ulus
tarafından meşrulaştırılması anlayışına geçiş.
 Max Weber: modern devlet “ulusun dünyevi iktidar örgütüdür”
 Ulus ve halk kavramını birbirinden tam olarak ayrılması hiçbir
zaman mükemmel bir şekilde başarılamadı
 Ancak 19.yüzyılda bile pek çok politikacı için devlet bir halk ya
da ulus değil bir COĞRAFYA olarak da niteleniyordu.
(Maternich, Çar I. Alexander)
Gerilim kaynağı olarak ulus
 Napolyon,
İtalyanları
Avusturya
egemenliğinden
kurtulmaları için milliyetçilik ideolojisi adına destekledi.
1815 Viyana Kongresinde Avrupa ülkeleri ulusçuluğu
birbirlerine karşı kullanmama yönünde bir uzlaşmaya
vardılar. Yeniden benzeri bir uzlaşma için soğuk savaşın
sona ermesine kadar beklemek gerekecekti.
 Buna karşılık Osmanlı devletine karşı özellikle İngiltere
kendini küçük ulusların hamisi olarak ilan etti. (Yunanlılar,
Fransa ve Rusya: Ermenileri)
Genel anlamda modern devletten
beklenen
 Mutlak egemen ulus devlet yönetimleri, başlangıçtan
beri devlete atfedilen güvenliği sağlama amacının
giderek devlet yönetimi altında yaşayanların refah
düzeyini yükseltmeye dönüşmesine aracılık ettiler.
 Böylece devletin görevinin belli bir kara parçasını
kontrolü ve burada güvenliği sağlaması olduğu
anlayışına yeni unsurlar eklenmiş oldu.
Sosyolojik olarak ulus
 Sosyolojide toplum “devletin egemen olduğu alan” olarak ele
alınır. Bu bakış açısında toplumu belirleyen şey ulus devletin
iktidar ve gücüdür. Bundan dolayı toplumlar adlandırılırken
“devlet toplumu” olarak ifade edilir.
 Fransız, Amerikan veya Alman toplumu ile bu adla anılan
devletlerce kontrol edilen karasal sınırlar içinde yaşayanların
tümü kast edilir. Bu nedenle politika terimi de toplumla değil
devletle bağlantılı olarak ele alınır.
 Devlet, sahip olduğu kitle iletişim araçları ve eğitim vasıtasıyla
bireyleri “devlet-ulus” ile bağlantılı hale getirebilir. (liderlerin
davranışı, Saakaşvili örneği)
Ulus Devlet İdeolojisi Karşıtlığı
 Westfalya düzeni aslında hanedanlıkların egemenliğe
sahip olduğu kabulüne dayalıdır. Bu nedenle ulus devlet
ideolojisi karşıtlığı söz konusudur.
 Westfalya anlayışında siyasetin öznesi hanedan, ulus
devlette ise ulustur.
 Kutsal dinler, hümanizm, evrenselcilik akımları
 Sosyalist kuram (devleti sınıf üzerinden anlamlandırma)
 Yukarıdaki temel yaklaşımlar egemenliği açıklamakta
farklı meşruluk dayanaklarından hareket eder.
Ulus Devletin Geçirdiği Önemli Evreler
 Yayılma dönemi: 19.yüzyıl ortalarında ulus devlet
düşüncesinin 1848-49’da yaşanan işçi ayaklanmalarına
rağmen ciddi bir siyasal sistem alternatifi yoktu.
 Batı Avrupa’da devlet ulusu inşa ederken Almanya
örneğinde olduğu gibi Orta Avrupa’da “ulus, devleti inşa
etmiştir”. Ulusun devleti inşa etmesi aslında bir seçkinler
ve devlet adamları projesiydi. Bu nedenle Almanya’da
da ulus devlet inşası “yukarıdan aşağı”, devlet eliyle
uygulanan bir proje niteliğindedir.
Ulus Devletin Evreleri (devam)
 Ulus devletlerin uluslararası ilişkilerde tartışmasız egemen
oldukları zaman diliminde devletler bu alanda tekel
oluşturdular. 1840- 1960 arasındaki zaman diliminde ulus
devlet en güçlü ve yegâne örgütlenme biçimiydi, o
kadar ki; bu dönem milliyetçiliğin de en ateşli dönemiydi.
 Sosyalist devletler bile ülkelere ilişkin sosyalist yönetimleri
o ülkenin uluslarına izafeten adlandırmayı tercih ettiler.
Parçalanan üst kimlik ve yeni alt
kimlikler
 Günümüzde ulusu belirleyen unsurlara folklorik unsurların da eklemlendiği
dikkati çeker. (Yunanlıların baklavayı, Ermenilerin yufkayı kendi adlarına
tescil ettirmeye çalışmaları, Büryan kebabının Siirt ve Bitlis arasında tartışma
konusu olması)
 Ulusal kimlik unsurlarının birer tüketim malzemesine dönüşmesi yeni bir
gelişmedir. Yakın zamana kadar Türk bayrağının giysilerde kullanılması suçtu.
ABD ise bu yönde kullanımı özellikle teşvik eder. Çok parçalı toplumu
bayrağı etrafında ortak paydada buluşturmaya çalışır.
 “Üst kimlik” çerçevesinde kırılma ve parçalanma anlamına gelen öne çıkan
yeni kültürel öğeler yeni etnik ya da alt gruplar için bütünleştirici bir sürecin
taşıyıcısı olabilir. (Newruz darbe döneminde yasaklanarak bir alt kimliğe
dönüştürüldü, oysa Türk ülkelerinde en uzun milli tatil 21 marttadır)
Ulus Devlet Hangi İşlevleri Yerine Getirir?
 kamu düzenini sağlar. (iç ve dış güvenlik)
 Kamu yararını sağlar
 Diğer uluslar karşısındaki gelir farklılığı ve ekonomik
kalkınmışlığı kendi ulusu lehine korumayı hedefler.
 Ulusal ekonomiyi inşa
 Başka ulusların zenginliğini kendi ulusu lehine
döndürmeye çalışma
Ulus Devlette tıkanmalar
 19.yy.da başlayan sürecin bir sonucu olarak 20.yüzyılda
siyasi partilerin benimsenmesiyle beraber demokratik ulus
devletlerde iktidar değişimi ve kamu yararını hayata
geçirme siyasi partiler üzerinden hayata geçirilmeye
başladı. Ancak partiler doğal olarak belirli toplumsal
kesimlerin desteğini almayı hedeflediler.
 Partilerin
seçim
aracılığı
ile
ulusal
iradeyi
somutlaştırmaları, siyasete ilginin azalması ile yetersiz gibi
algılanmaya başladı.
Tıkanmalar
 Egemenliğin kayıtsız şartsız ulusa ait olduğuna ilişkin algı,
ulus devlet otoritelerinin aldıkları kararların uluslararası
sistem ya da stratejilerce sonuçsuz bırakılması,
Ulusal düzeyde siyasetçilerin uluslararası koşulları dikkate
almak zorunda kalmaları
Ekonomi politikaların dış dünya koşullarına önemli oranda
bağımlılığı
Bu etkenler genel seçimlerle inşa edilen temsili demokrasiyi
ve ulusal egemenliği nispeten tartışılır hale getirmektedir.
Sosyal Devlet nedir? (liberal devlet ile
ilişkisi?)
 1789 anlayışı: hukuk önünde herkesin şanslarının eşit
kabul edilişi
 1844 işçi ayaklanmaları
 Sosyal yardım devleti (devlet toplumsal mali imkanları
«kardeşlik» anlayışı ile farklı kesimlere de yansıtmalı)
 1929 ekonomik buhranı
 II. Dünya Savaşı sonrası anayasaları
 1961 anayasası m.10, 1982 anayasası m.5
Ulus Devlette asıl tıkanma: Sosyal
devletin buhranı
 Yaşanan deneyimler ulus devletin sosyal ve ekonomik
sorunları da egemenlik tasarrufları ile çözmesi anlayışı
benimsendi. 1930’ların ekonomik bunalımları ulus devletin
daha önce fazlaca üzerinde durulmayan ekonomi
alanına el atmasıyla sonuçlanacaktı. II. Dünya savaşı
sonrasında bu deneyimlerin de katkısıyla ulus devletlerin
sosyal devlet niteliği aldıkları görülür.
 Devletin ekonomide ve kamu hizmetini yerine getirmede
aktifleşmesi, kamu kaynaklarının dağıtımını arttırdı, bu
durum zaman zaman yolsuzluklara yol açtı.
Sosyal devlette tıkanma (devam)
 Küreselleşme toplumsal alanda bireyleşmeyi, daha
yoğun iletişimi ve teknoloji kullanımını teşvik ederken
bağımsızlaşan
bireyleri
ideolojilerden
ve
politik
konulardan uzaklaştırdı.
 Devletin sağlık, işsizliğin önlenmesi gibi konularda
toplumsal doyum sağlaması psikolojik olarak zor.
 Temsili demokrasi yeterli tatmini sağlamaktan uzak
kalmaktadır.
Siyasi ve ekonomik parametrelerin
değişmesi
 I. Dünya Savaşı bir nevi ulusların güç paylaşımı savaşıydı.
Ama sosyalist devrim devletin sadece ulusun kurduğu bir
yapı olmadığını ortaya çıkardı.
 Böylece siyaseti Marx dahil ulusa dayalı açıklayan,
toplumun sınırlarının ulusa dayalı devletçe çizileceğini
öngören öğretileri ağırlıklıydı.
 II: Modernde ise sınır aşan sosyal ve ekonomik etkileşimler
siyasal dinamikleri daha farklı gözle incelemeyi dayattı.
Hangi parametreler değişti?
 1968’de Harvard’lı ekonomistlerden R. Cooper: “pazarlar
uluslararasılaştığında geleneksel iktisadi yöntemler ya
önemini kaybedecek ya da bir hiç noktasına
inecektir”.(ekonomide ulusötesileşme)
 Toplumsal ulusötesilik sosyal ve siyasi alanda giderek
yaygınlaşacağı daha sonra gözlemlenecektir.
 Devletin sosyal sorunları çözmekte yetersiz kaldığı,
devletin bu nedenle alanının daraltılması, özelleştirmeler
hep devletin verimsizliği esasından açıklanmaya çalışıldı.
Küresel şirketler
 Küresel dev holdinglerin –BP, Mercedes-Benz veya
Toyota’da olduğu gibi- dünyanın hemen her köşesinde
faaliyet gösteriyor olmaları, çalışanlarının bu şirketlere
karşı bağlılık ve dayanışma yükümlülüğünü kendi
yaşadıkları ülke insanlarına tercih etmeleri riski
taşımaktadır.
 Geri kalmış ülkelerde uluslararası STK’larda iş bulmak başlı
başına bir sektöre dönüşmüş durumdadır.
Beyin göçünün yoğunlaşması
 Dünya genelinde yaşanan zengin ülkelere dönük göçler
hem göç veren ülkelerin nüfus yapısında hem de göç
alan ülkelerin demografisinde değişimlere neden
olmaktadır.
 Göç veren ülkeler daha çok genç, yetişmiş, nitelikli
elemanlarını kaybetmekte, ciddi bir nüfus artışı
sorununun baskısı altında kalmaktadırlar. Nüfusun geri
kalanında genellikle vasıfsızlık ağır basmaktadır.
Şirket evlenmeleri
 Bir ülkedeki güçlü bir şirketin başka bir ülkedeki şirketi
devralması artık olağan karşılanmaktadır. Bu durum siyasi
sınırları ve ulusal aidiyeti belirsizleştirmektedir.
 Ulusal bağlardan kopuk nitelikteki büyük şirket
birleşmeleri,
“en
azından
küçük
devletlerin
bağımsızlıklarını tehdit edici boyutlar alma eğilimi
göstermekte ve ilgili devletler bu tür durumlarda çaresiz
duruma düşebilmektedirler”. Örneğin Société Générale
şirketi 1980’li yıllarda Belçika ekonomisinin üçte birine
direkt ya da dolaylı olarak hâkim konumundaydı.
Ulusal otoritelerin yetkisinde daralma
 Küresel pazarın genişlemesi hukuku, hem ulusal hem de
uluslararası ölçekte alabildiğine rekabeti hızlandıracak
şekilde değişmeye sevk etmektedir.
 Türkiye 2001 de anayasasına tahkimi koymak zorunda
kaldı.
 U. Beck: Değişen parametreler ulus devleti kendi içinde
bir tükenişe sürükledi. Artık «dünya politikası» değil
«dünya iç politikasından» söz edilmeli. (olup biten her şey
güçlü devletlerin ilgi alanında!)
Küresel şirketlere karşı nasıl bir tepki
gelişebilir?
 Küresel şirketlerin ulusal makamların hareket alanını
daraltmasına ulusal tepki nasıl gelişebilir?
 Ulusal ekonomi, ulusal sermaye ve devlet (askeri ve sivil
bürokrasi) birlikte hareket ederek çok uluslu sermayenin
ülke ekonomisine egemen olmasını engellemeye
girişebilirler.
 Bununla beraber içinde bulunulan ortamda kapalı bir
ekonomi mümkün görünmemektedir.
Ulus Devletin Güç Kaybı
 Küreselciler ulus devleti sorun üreten bir kurum olarak
sunmaktadırlar.
 Buna göre devlet «eskimiş» bir örgütlenme biçimini temsil
etmektedir.
 1980’li yıllarda ABD’de Reagan ve İngiltere’de Thatcher
yönetimleriyle uygulamaya konan liberal ekonomi yanlısı
ekonomik ve sosyal politikalar “yeni muhafazakarlık”
olarak adlandırılır. (özelleştirmelerle devletin ekonomi
alanından çıkarılması)
Ulus Devletin Güç Kaybı (devam)
 Artık devletlerin görevinin dünya üzerinde serbest
ticaretin gerçekleşebilmesi için barışı koruma, üretimin
artırılması ve barışı tehdit eden karışıklıkları önlemekle
görevlidir (yeni muhafazakarlar)
 Yeni muhafazakarlar aynı zamanda Amerikan barışı,
İngiliz Uluslar Topluluğu gibi görüşlere yakın ve savunucu
oldukları dikkati çeker.
 Küreselciler güç kaybını tartışmaya gerek görmeden
kabul etmektedir.
Güvenlik ve egemenlik alanında
yıpranma
 Nükleer silahlar ulus devletleri başka devletlerle savunma
ittifakları kurmaya zorladı.
 Soğuk savaş döneminde ideolojik kamplaşma
 Artan uluslararası hukuk metinleri
 1960 yılında 15.000 olan uluslararası sözleşmelerin sayısı
1997 de 55.000’e ulaşmıştır. Ekonomi, çevrenin korunması
alanlarında imzalanan sözleşmelerdeki artış bu sayıların
artmasında önemli faktörlerdendir.
 AİHM kararları, yargı yetkisinin kısmen devri
Uluslararası kuruluşların sayısında artış
 BM dışında birçok bölgesel ve küresel devletler arası örgüt
ortaya çıkmıştır.
 Artık uluslararası NGO’lar da sayısal olarak oldukça artmıştır.
 Aslında birer dernek olan bu NGO’ların üyeleri birçok ülke
vatandaşlarından oluşur.
 Küreselleşmeyi
destekleyen
merkezler
sivil
toplumcu
örgütlenmeleri dünya genelinde hedef aldıkları ulus devletleri
ve ulusalcı örgütlenmeleri yıpratmak amacıyla destekleyerek
bir araç olarak kullanmaktadırlar.
Güç kaybı ne kadar gerçek?
 Ulus devletin yeni teknolojiler sayesinde daha da güç kazandığı
 Örneğin OECD ülkelerinde vergilerin gayrı safi milli hasılaya oranı
1980 ve 1990’da %32,8 iken; 1996 da %35,6 ve 1997 de %37,2 ye
ulaşmıştır.
 Küreselleşmeyi sürekli dile getiren güçlü devletlerin yöneticilerinin
kendi ulus devletlerinin geleceğinden hiçbir şüphe duymuyorlar.
 Özel mülkiyetin hukuk kuralları ile garanti altına alınması,
mülkiyetin saldırılara karşı korunması, yatırımların güvenliği gibi
gereksinimler ancak ulus devletçe sağlanabilir.
Devlet kuramında melezleşme
 Ralf Dahrendorf yeni bir sınıftan söz etmek gerektiğini
savunur.
 Bu sosyal sınıfı temsil edenler Bill Gates gibi yeni iletişim ve
bilgi teknolojisine hâkim olanlardır. Bu sınıfa mensup
olanlar birbirlerinin farkında olmakla beraber dünyanın
çok farklı bölgelerindedirler. Bu nedenle “küresel bir
sosyal sınıf”tan bahsedilebilir.
 19 yy.daki saf teoriler yerini karma yapılara bırakmıştır.
Devlet kuramında melezleşme
 Ulus devletin başlıca varlık nedeni güvenliği sağlama
işlevidir. Bu görevi düzenli şekilde yerine getirip
getiremediği bazen küresel terör saldırılarında olduğu
gibi kuşkulu duruma düşebilmektedir.
 Aynı toprak üzerinde hem merkezi devlet hem bölgesel
yönetim hem de başka uluslar üstü bir otorite yetkili
olabilmektedir. Bu durumun özellikle doğu-batı gerginliği
kırıldığından beri artan bir eğilim olduğu söylenebilir.
Download