akut romatizmal ateş tanısı alan hastaların klinik, epidemiyolojik ve

advertisement
T.C.
SAĞLIK BAKANLIĞI
Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları
Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği
Şef: Uzm. Dr. Feyza Yıldız
AKUT ROMATİZMAL ATEŞ TANISI ALAN
HASTALARIN KLİNİK, EPİDEMİYOLOJİK VE
LABORATUVAR YÖNÜNDEN
DEĞERLENDİRİLMESİ
(Uzmanlık Tezi)
Dr. Deniz ÇAĞATAY
İSTANBUL - 2009
2
TEŞEKKÜR
Bizlere sunmuş olduğu eğitim ve çalışma ortamı nedeniyle hastanemiz
Başhekimi Sayın Doç. Dr. Ayşenur Celayir’e,
Uzmanlık eğitimim süresince klinik bilgi ve deneyimlerini paylaşarak, iyi
bir hekim olmam için gayret sarfeden, her konuda yardım ve hoşgörüsünü
esirgemeyen kıymetli hocam Sayın Şef Uzm. Dr. Feyza M. Yıldız’a,
Uzmanlık eğitimime değerli katkılarından dolayı; Sayın Şef Doç. Dr. Aysu
Say’a, Sayın Şef Doç. Dr. Abdulkadir Bozaykut’a, Sayın Şef Prof. Dr. Fahri Ovalı’
ya, eğitimimin ilk yıllarındaki unutamadığım katkılarından dolayı emekli şefimiz
Sayın Uzm. Dr. Savaş İnan’a,
Her zaman ilgi ve desteklerini gördüğüm, bilgi ve tecrübelerinden
faydalandığım değerli hocalarım şef yardımcılarımız Sayın Uzm. Dr. Meral
İnalhan’a, Sayın Uzm. Dr. Feray Güven’e ve kliniğimizdeki tüm uzman
doktorlara,
Asistanlığım boyunca beraber çalıştığım, dostluk ve arkadaşlıklarını
hissettiğim tüm asistan doktor arkadaşlarıma,
Kliniğimizin özveriyle çalışan, yardımlarını esigemeyen tüm hemşire ve
personeline,
Sonsuz saygı ve teşekkürlerimi sunarım.
Eğitimimin her aşamasında bana sevgi, güven ve sabırla destek olan
annem, babam ve biricik kardeşime teşekkürü borç bilirim.
Dr. Deniz Çağatay
3
İÇİNDEKİLER
1. KISALTMALAR................................................................................4
2. GİRİŞ VE AMAÇ ...............................................................................5
3. GENEL BİLGİLER.............................................................................6
3.1. Tanım......................................................................................6
3.2. Tarihçe ....................................................................................6
3.3. Epidemiyoloji ...........................................................................8
3.4. Etiyoloji....................................................................................9
3.5. Patogenez...............................................................................11
3.6. Patoloji ....................................................................................13
3.7. Klinik bulgular ve Modifiye Jones Kriterleri..............................15
3.8. Ayırıcı tanı...............................................................................24
3.9. Klinik seyir ...............................................................................27
3.10. Komplikasyonlar....................................................................28
3.11. Tedavi ...................................................................................28
4. GEREÇ VE YÖNTEM ........................................................................33
5. BULGULAR.......................................................................................35
6. TARTIŞMA .......................................................................................53
7. ÖZET .................................................................................................61
8. KAYNAKLAR ....................................................................................63
4
1. KISALTMALAR
ARA: Akut Romatizmal Ateş
GAS: Grup A Streptokok
HLA: Human Leucocyte Antigen
TSTT: Toxic Shock Syndrome Toxin
ASO: Antistreptolizin O
RF: Romatoid Faktör
ANA: Antinükleer Antikor
PCR: Polymerase Chain Reaction
AV nod: Atriyoventriküler nod
ESR: Eritrocyte Sedimentation Rate
CRP: C- Reaktif Protein
EKG: Elektrokardiyografi
EKO: Ekokardiyografi
PSRA: Poststreptokoksik Reaktif Artrit
JİA: Jüvenil İdiyopatik Artrit
WHO: World Health Organisation
EM: Eritema marjinatum
MY: Mitral Yetmezlik
AY: Aort yetmezliği
ASD: Atrioseptal Defekt
PDA: Patent Ductus Arteriosus
5
2. GİRİŞ VE AMAÇ
Akut romatizmal ateş; duyarlı kişilerde, A grubu beta hemolitik
streptokoklar ile oluşan üst solunum yolu infeksiyonundan 1-5 hafta sonra ortaya
çıkan, kalp, eklemler, beyin, kan damarları, deri ve deri altı bağ dokusunu tutan
sistemik bir hastalıktır (1). Dünyanın her yerinde görülmekte olup, özellikle
gelişmekte olan ülkelerde edinsel kalp hastalığının en sık nedenidir (1,2).
Dünya genelinde her yıl 500 000 kadar yeni ARA olgusu görülmekte,
300 000 yeni romatizmal kalp hastası ortaya çıkmaktadır (2, 3). Gelişmiş
ülkelerde yaşam koşullarının giderek iyileşmesi, hastalığın erken dönemde
tanınması, penisilin tedavisinin ve profilaksisinin yeterli düzeyde yapılması,
hastaların iyi takip edilmesi, ekokardiyografi gibi gelişmiş tanı yöntemlerinin
kullanılabilmesi hastalığın insidansında son 20 yılda düşüşlere sebep olmuştur.
Ancak
az
gelişmiş
ve
gelişmekte
olan
ülkelerde
hastalık
güncelliğini
korumaktadır.
Ülkemizde de kesin rakamlar olmamakla beraber akut romatizmal ateş
önemli bir sağlık sorunudur. ARA insidansını belirlemek amacıyla güvenilir
istatistiksel veriler elde etmek için ülke genelinde çok merkezli çalışmalara ihtiyaç
vardır.
Çalışmamızda; insan sağlığını halen bu derece tehdit eden hastalığı
epidemiyolojik, klinik ve laboratuar bulguları yönünden incelemek istedik. Bu
amaçla 2000 -2008 yılları arasında Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniğimizde
ARA tanısı alan 45 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Amacımız; bu
hastalığa yaklaşımda klinisyene ışık tutmaktır.
6
3. GENEL BİLGİLER
3.1 TANIM
Akut
romatizmal
ateş,
A
grubu
beta
hemolitik
streptokok
enfeksiyonunun geç dönem sekeli olarak sıklıkla eklemleri ve kalbi, daha az
sıklıkla merkezi sinir sistemi, deri ve derialtı dokusunu tutan inflamatuar bir
reaksiyon olarak kabul edilmektedir
(1, 4). ARA’ nın diğer romatizmal
hastalıklardan farkı, grup A streptokoklar ile gelişen farinks infeksiyonunun
gecikmiş nonsupuratif bir sekeli olmasıdır.
‘Rheumatism’, ‘rheuma’, ‘Bouillaud’s Disease’, ‘Poliarthritis Subacuta
Rheumatism’,
‘Poliarthritis
Acuta’,
‘Poliarthritis
Rheumatica
Acuta’,
‘Rheumatismus İnfectiosus’, ‘ Rheumatismus Cerus’, ‘Morbus Rheumaticus
Specificus’ gibi birçok isimle anılmıştır(1).
Akut
romatizmal ateş, gelişmiş ülkelerde sıklığı ve önemi giderek
azalmakla birlikte, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde hala edinilmiş kalp
hastalıklarının en önemli
nedenini oluşturmaktadır (2). Gelişmiş ülkelerde
insidansının azalmasının nedeni, yaşam
koşullarının iyileşmesi, infeksiyon
geçirme sıklığında azalma, streptokok farenjit ve tonsillitinin tedavisinde
zamanında ve etkin antibiyotik kullanılması olarak gösterilmektedir.
3.2 TARİHÇE
Akut romatizmal ateş milattan önce 5. yüzyıldan beri bilinen bir
hastalıktır. Hipokrat ‘ Hastalıklar Hakkında Dört Kitap ‘ adlı eserinde şöyle
yazmıştır: ‘ Artrit varlığında halsizlik meydana geliyor, şiddetli bir ağrı vücudun
tüm eklemlerini tutabilir, ve bu ağrılar bazen çok şiddetli, bazen de hafiftir, fakat
bir eklemden diğerine sıçrayabilir’.
Artriti ilk kez tanımlayan Guillaume de Baillou ( 1538 -1616) dur. 18.
yüzyılın sonlarında romatizmal ateş, ‘romatizma’ olarak tarif edilen ateş, eklem
7
ağrıları ile giden hastalık gruplarının içinde yer almaktadır. Thomas Sydenham
(1624-1668) 1686 yılında Sydenham koresini tarif etmiş, ancak artrit ile koreyi
ilişkilendirememiştir. Charles Wells 1812 ’ de artrit ile kore arasındaki ilşikiyi
tanımlamış ve ilk olarak subkutan nodüllerden bahsetmiştir. 18. yüzyıl ortalarına
doğru Gerard van Swieten ‘ bazen eklemlerdeki ağrı biter, göğüste ağrı başlar,
çarpıntı olur’ diyerek romatizma ile kalp hastalıkları arasında ilişki kurmaya
çalışmıştır. William Cullen 1760 larda bazı romatizma hastalarında ‘hızlı, dolgun
ve sert nabız’ bulgusuna dikkat çekmişse de romatizma ile kalp hastalığı
arasındaki ilişkiyi ilk kez tanımayan Wells olmuştur ve David Pitcairn ile birlikte
1778 ‘de bunu yayınlamıştır. 1809 yılında David Dundas kalp hastalığından ölen
9 romatizma hastasından 6 tanesine otopsi yapmış, hemen hepsinde kalbin
genişlediğini, bir tanesinde perikardiyal sıvı artışı olduğunu ve bazılarında da
perikardın kalp yüzeyine yapışık olduğunu yayınlamıştır. 1816 yılında Laennec
tarafından stetoskobun kullanılmaya başlanmasıyla, 1830 larda kalpten gelen
anormal sesler hekimlerce ayırt edilmekteydi. Kalp hastalığı düşündürecek
bulgusu olmayan romatizma hastalarında, ilk kez Jean Baptiste Bouillaud
stetoskobu kullanarak endokardit veya perikardit olabileceğini bildirmiştir.
Akut romatizmal ateş terimi ilk kez 1888 yılında Haygart tarafından
ortaya atılmıştır. 1889 senesinde ise ilk kez Cheadle, ARA’nın bulgularını ‘
endokardit ve/veya perikardit, plörezi, tonsillit, eksudatif eritema, kore, ve
subkutan nodüller’ olarak tanımlamıştır. Bu belirtiler ‘ Cheadle’s Cycle’ veya ‘
Cheadle’s Scheme’ adı altında toplanmıştır. Cheadle’ ın bu anlayışı, daha
sonraki Jones kriterlerine zemin hazırlamıştır.
1904 yılında Ludwig Aschoff kendi adını verdiği kalpteki nodülleri
keşfetmiş, daha sonraki yıllarda Thelhimer ve Rothschild Aschoff nodüllerinin
ARA tanısı için karakteristik olduğunu belirtmişlerdir.
Streptokokların ARA’ nın etiyolojisinde rol oynadığı ilk kez 1930 larda
Sick tarafından öne sürülmüştür. Bu tarihlerde yatılı okul, askeri kışla gibi
kalabalık ortamlarda yaşayan kişilerde, boğaz enfeksiyonu ya da kızıl sonrası
pek çok olguda ARA geliştiği görülmüştür.
8
Jones kriterleri ilk kez T. Ducket Jones tarafından 1944 yılında
tanımlanmıştır. 1955’ te Amerikan Kalp Derneği tarafından modifiye edilmiş,
1966’ da ve 1992’ de WHO tarafından düzenlenmiş, son olarak da 2003’ de
güncelleştirilmiştir.
3.3 EPİDEMİYOLOJİ
ARA sıklığı, ülkelere göre farklılık gösterir. Ancak dünya genelinde
düşünüldüğünde ARA hala önemli bir hastalık ve ölüm nedenidir. Bugün dünya
üzerinde 15600 000 romatizmal kalp hastası bulunmakta, her yıl 500 000 kadar
yeni ARA olgusu görülmekte, 300 000 yeni romatizmal kalp hastası ortaya
çıkmakta ve 233 000 kişi ARA ya da romatizmal kalp hastalığı nedeniyle
kaybedilmektedir (2, 3).
Akut
romatizmal ateşin en sık görüldüğü
bölgeler Sahra çölünün
güneyinde yer alan Afrika ülkeleri, Brezilya, Orta- Güney Asya’dır. Ülkemiz,
hastalığın orta sıklıkta görüldüğü (100 000’da 25-100 arasında) Akdeniz ve Orta
Doğu ülkeleri arasında yer almaktadır (2, 5). Gelişmiş ülkelerde insidans 0,5/100
000’e kadar inmiştir(1).
ARA, GAS farenjitinin en sık gözlendiği yaş grubu olan 5-15 yaşları
arasında zirve yapar (6). Hastalık bazı kişilerde daha sık görülmektedir. Konu ile
ilgili yapılan çalışmalar, bazı HLA antijenleri (HLA DR-27, HLA DR- W 53) ve
spesifik bir B hücre alloantijeni (D8/17) varlığında ARA’ ya yatkınlık olduğunu
düşündürmüştür (1, 6-8). Ayrıca ikizler ile yapılan çalışmalarda; hastalığın,
monozigotik
ikizlerde, dizigotik ikizlere oranla daha
sık görüdüğünün
gösterilmesi genetik predispozisyonun da söz konusu olabileceğini akla
getirmektedir (6).
ARA, streptokok infeksiyonlarının daha çok olduğu
kış ve ilkbahar
aylarında en sık görülür (6). İnsidansda cinsiyet, ırk ve etnik köken açısından fark
saptanmamıştır (9).
9
3.4 ETYOLOJİ
Akut romatizmal ateşin, grup A beta hemolitik streptokokların
romatolojik suşlarının oluşturduğu üst solunum yolu infeksiyonundan sonra
geliştiği bilinmektedir (1,6). Her ne kadar grup C ve G streptokoklar da farenjite
neden olsalar da, sadece grup A streptokokların sebep olduğu üst solunum yolu
infeksiyonlarından sonra gelişen immun cevap ARA’ya yol açar. A grubu beta
hemolitik streptokokların M 1, 3, 5, 6, 18, 19, 24 serotipleri sorumlu tutulmuştur
(10). Bunlardan en yaygını M 5 tir.
Streptokoklar doğada yaygın olarak bulunan gram (+), katalaz negatif,
genellikle zincir oluşturmuş, bazen çiftler halinde gözlenen kok morfolojisinde,
çoğu fakültatif
anaerob, hareketsiz bakterilerdir. Streptokokların çoğu, birçok
vücut bölgesinde normal flora üyesidir (11). Hücre duvarının dış bölümünde
hiyaluronik asit yapısında kapsülleri vardır. Bu yapı, insan bağ dokusunda
bulunan hiyaluronik asit ile aynı özellikte olduğu için A grubu streptokokların
kapsülleri immunojenik değildir. Kapsül antifagositer etki ile bakteriyi vücut
savunmasından korur (11). Duvar yapısında bulunan glikoprotein yapısındaki
grup karbonhidratının antijenik özelliklerine göre A, B, C, D, G grupları tanımlanır
(Lancefield sınıflaması). Kanlı
agar besiyerine ekildiklerinde hemoliz yapma
özelliklerine göre alfa, beta, gamma olarak sınıflandırılır. Alfa hemoliz, tam
olmayan hemolizi gösterir, ve kolonilerin çevresinde sınırları belirgin olmayan
yeşilimsi bir halo görülür (12). Beta hemolitik streptokoklar ise hemolizin adı
verilen enzimleri sayesinde (streptolizin O ve streptolizin S) kanlı agarda tam
hemoliz yaparak sınırları belirgin koloniler oluşturur. Bu koloniler diğer hemolitik
türlerden Gram boyaması
ile ayırt edilir. Gamma streptokoklar hemoliz
yapmazlar.
Hücre
zarında
bulunan
ve
lipoteikoik
asit
içeren
M
proteini,
streptokokların antifagositik özelliğinden sorumlu olup, en önemli virülans
faktörüdür. Grup A beta hemolitik streptokokların tipini belirler. Grup A
streptokokların M antijenlerine göre 80’den fazla serotipi belirlenmiştir (11, 12). M
10
antijenliğinin fazlalığından dolayı, günümüze kadar streptokoklara yönelik etkili
bir aşı geliştirilememiştir. Ayrıca M proteini memelilerdeki
tropomyozine
fizikokimyasal olarak benzerlik göstermektedir (7). Bununla ilgili bir çalışmada ,
rekombinant olarak üretilen streptokokkal M proteini farelere verildiğinde,
yarısının valvulit ve myokardit geliştirdikleri görülmüştür. Bu bulgular da M
proteininin kalp kapakçıkları ile çapraz reaksiyon vererek hasara sebep olduğuna
delil olarak gösterilmiştir (13, 14).
Streptokokların lipoprotein yapısındaki stoplazmik membran, birçok
memeli türünün bazı dokuları ile çapraz reaksiyon gösterir (örneğin glomerul
bazal membranı ve sarkolemmal
antijen). Hücre duvarının yapısındaki
peptidoglikanın artrit gelişiminde rol oynadığı düşünülmektedir (10). Akut
romatizmal ateşli hastaların serumlarında kalp, iskelet ve düz kaslara, bazal
gangliondaki nöronlara, fibroblastlara, timus ve lenfositlere karşı otoantikorlar
saptanmıştır (15).
Streptokoklar,
inflamasyon
yaparak,
eksotoksin
üreterek,
ve
immunolojik mekanizma olmak üzere başlıca 3 mekanizma ile hastalık
yapabilirler (12). İnflamasyona sebep olan enzimler; streptokinaz (fibrinolizin),
DNAase (streptodornaz) , ve hyaluronidazdır. Streptokinaz
plasminojeni
plasmine aktive eder, ve fibrini yıkar. DNAase eksuda veya nekrotik dokudaki
DNA yı depolimerize eder, DNAase’a karşı antikor oluşumu tanı amaçlı
kullanılabilir. Hyaluronidaz, bağ dokusunun temel yapı
maddelerinden olan
hyaluronik asidi parçalar, S. Pyojenes’in sellülit gibi deri infeksiyonlarında hızla
yayılmasını
sağlayan
enzimdir.
Streptokokların
ürettiği
eksotoksin
ve
hemolizinler ise şunlardır: eritrojenik toksin, streptolizin O, streptolizin S, pirojenik
eksotoksin A, eksotoksin B. Eritrojenik toksin, S. Aureus’un toksik şok sendrom
toksinine (TSST) benzer, superantijen gibi hareket eder, kızılın döküntüsünden
sorumlu toksindir. Streptolizin O, oksidasyon ile inaktive olan (oxygen-labile) bir
hemolizindir, kanlı agar besiyerindeki beta hemolizden sorumludur. Antijenik
özelliği vardır, streptolizin O’ ya karşı gelişen antikor titresi (ASO) ARA tanısında
önemlidir. Streptolizin S, oksijen ile inaktive olmayan (oxygen-stable) bir
hemolizindir, kanlı agarda beta hemoliz nedenidir, antijenik özelliği yoktur.
Pirojenik eksotoksin A, stafilokokkal TSST ye benzer, süperantijendir, fazla
11
miktarda sitokin salınımına yol açar. Eksotoksin B, hızlı hücre yıkımına sebep
olan bir proteazdır, nekrotizan fasciitis yapan S. Pyogenes suşları tarafından
salgılanır.
3.5 PATOGENEZ
A grubu streptokoklar, insan için patojendir, hayvanda nadiren
infeksiyon yaparlar. Bu nedenle hayvan deneylerinin yapılması sıkıntılıdır ve
ARA patogenezini araştırmada sorun teşkil etmektedir. Ancak çeşitli tekniklerle
hayvanlara dışarıdan verilen streptokok antijenleriyle ARA’ dakine benzer
lezyonların oluşturulduğu çalışmalar mevcuttur (13).
Hastalığın patogenezi bugüne kadar tam olarak aydınlatılamamıştır.
Ancak şu faktörlerin rol oynadığı düşünülmektedir:
Duyarlı konak: Bazı HLA antijenine sahip bireylerde ( HLA DR-2, 4,
3,7,10, HLA DR-W 53) ARA daha yüksek oranlarda görülmüştür.
Etken: A grubu beta hemolitik streptokokların romatojenik suşlarının (
M 1, 3, 5, 6, 18, 19, 24) oluşturduğu üst solunum yolu infeksiyonundan sonra
görüldüğü bildirilmiştir.
Doku/organ hasarı: En çok üzerinde durulan teori otoimmunite yani
çapraz reaksiyon kuramıdır. Bazı streptokok antijenlerinin doku antijenleri ile
benzerlik göstermesi (antigenic mimicry) sonucu hücresel ve humoral immun
sistemin uyarılmasıyla klinik bulguların ortaya çıktığı düşünülmektedir (16, 17).
Bu immunolojik görüşü destekleyen kanıtlar şunlardır:
-A grubu beta hemolitik streptokok infeksiyonu ile ARA’nın klinik
bulgularının ortaya çıkışı arasında latent bir dönem olması
-ARA’lı hastaların serumlarında artmış sitokin seviyeleri, nitrit ve
adrenomedüllin düzeylerinde artış (18)
12
-Kalp dokularında lenfosit birikimi, adezyon moleküllerinin aşırı
ekspresyonu ve kompleman birikimi (19)
-Antikor yapımı zayıf olan infantlarda ARA’ nın gözlenmemesi.
ARA’lı bazı hastaların serumlarında kalp dokusuna
karşı oluşan
otoantikorlar olduğu bilinmektedir. Bu otoantikorların kalp dokusuna bağlanması
büyük miktarlarda C3 birikimi ile birlikte olmaktadır. Ancak immun kompleks
hastalıklarında görülen otoantikorların (RF, anti DNA) yüksekliği ARA’da
görülmez. Serum IG A ve IG G düzeyleri artmıştır, bu da humoral immunitenin
aktive olduğunu göstermektedir (20). Kalp dokusu dışında streptokokların hücre
membranı ile subtalamik ve kaudat nukleuslar arasında da moleküler benzerlik
vardır. ARA’nın sistemik organ tutulumu bu immunolojik benzerlikler ile
açıklanmaktadır (1). Streptokokların hücre bieşenleri ve dokular arasındaki
antijenik benzerlik Şekil 1 ‘ de gösterilmiştir.
Şekil 1: Antijenik benzerlik teorisi
ARA patogenezinde rol oynayan faktörler Şekil 2 ‘ de şematize
edilmiştir.
13
Şekil 2: ARA patogenezi
ARA patogenezinde virüslerin de rol oynadığı zaman zaman öne
sürülmüştür. Li ve ark.’ları (21) ameliyat edilen hastaların myokard dokularında
PCR ile Herpes simplex virüs DNA’sını elde etmişlerdir. Ancak bunun önemi
bilinmemektedir.
3.6 PATOLOJİ
Akut romatizmal ateş seyri sırasında, bağ dokusunda ve özellikle küçük
kan damarlarının çevresinde iki temel lezyon oluşur. Erken dönemde gelişen
lezyon; eksudatif, dejeneratif ve
inflamatuardır. T lenfositler, B lenfositler,
makrofajlar ve mast hücreleri tarafından oluşturulan infiltrasyon ile bağ
dokusunda parçalanma ve ödem söz konusudur. Erken dönem lezyonları
ARA’nın geçici bulgularına yol açar, anti-inflamatuar tedaviye iyi cevap verir, ve
iyileşme döneminde tamamen kaybolur. Bu erken eksudatif-dejeneratif faz, 2-3
hafta sürer.
Geç dönemde oluşan karakteristik lezyon Aschoff nodulleridir. Bu
proliferatif lezyonlar aylar, hatta yıllarca sürebilir. Anti-inflamatuar tedaviye cevap
vermez. Aschoff nodülleri ortada fibrinoid dejenerasyon, etrafında lenfosit,
14
plasma hücreleri ve Anittschkow hücreleri adı verilen büyük lenfositlerden oluşur
(22). Aschoff nodülü 1904’te tanımlanmasına rağmen myokard hasarı yaptığı
1960 larda anlaşılabilmiştir. Bu tarihe kadar bağ dokusundan kaynaklandığı
düşünülmekteydi. İlk kez Murphy, Aschoff nodülünün bağ dokusundan ve kalp
kasından kaynaklanmadığını ileri sürdü (23). Daha sonra Aschoff nodüllerinin
sinir hücrelerinden kaynaklanabileceği ve kardiak sinir liflerinin terminasyonunda
bulunabileceği yayınlandı (24). Uzun yılar tartışmalı kaldıktan sonra, 1992 yılında
yayınlanan
bir
çalışmada,
Aschoff
nodüllerinin
makrofaj/histiyositlerden
kaynaklanan granulomatöz oluşumlar olduğu gösterilmiştir (25).
Tutulan bölgelere göre patolojiler şunlardır:
KARDİYAK LEZYONLAR: Kalbin 3 tabakası da – perikardiyum,
myokardiyum ve endokardiyum- tutulabilir, buna pankardit denir.
Perikardit: Perikardın her iki yaprağı tutulur. Fibrinöz ya da
serofibrinöz perikardiyal eksuda ile beraberdir, kalıcı hasar bırakmadan iyileşir.
Miyokardit: Miyokardiyal lezyonlar; fokal interstisyel myokardit, diffüz
interstisyel myokardit, kas liflerinin direkt zedelenmesi, ileti sistemini tutan
lezyonlar şeklindedir. Kardiyak disfonksiyon çoğunlukla myokard lezyonuna
bağlıdır. Miyokardit bulguları; ateş ile ilişkisiz taşikardi, kardiyomegali ve kalp
yetersizliğidir. Konjestif kalp yetmezliği ARA’ nın ciddi bir komplikasyonu olup
miyokardit göstergesidir.
Endokardit: Endokard tutulumuyla valvuler lezyonlar meydana gelir.
En sık mitral ve aort kapağı, nadiren de triküspit ve pulmoner kapak etkilenir.
Aktif
fazda kapakçıklar ödemlidir ve makrofaj fibroblastlar ile infiltredir.
Endokardiyal yüzeyler kapakçıkların serbest kenarından 2-3 cm boyunca
hasarlanmıştır. Kapakların kapanma hattında vejetasyon –verrucae- adı verilen
1-2 mm lik küçük trombüsler oluşur. Bu inflamatuar olay, fibrosis ile iyileşirken
kapakçıkları, korda tendineaları ve anulusu daraltır. En büyük hasar kapakların
kapanırkenki temas bölgelerindedir. Mitral kapak yüksek basınçla kapandığı için
en fazla etkilenen kapaktır. İnflamasyon ne kadar şiddetliyse, hasar o kadar fazla
olur ve kapak yetmezliği gelişir.
15
ARA’ da PR mesafesinin uzaması fonksiyonel bir lezyondur; atropin
tedavisi ile düzelmesi de bunu desteklemektedir. AV nodu veya His demetindeki
patolojik değişiklikleri yansıtmaz.
EKSTRAKARDİYAK LEZYONLAR:
Eklem tutulumu: Patolojik açıdan eklem tutulumu sinoviyada
hiperemi, ödem, intra-artiküler sıvıda artış ile karakterize eksudatif lezyonlardan
ibarettir. Kalıcı hasar meydana gelmez, rezolusyon ile tamamen iyileşir.
Subkutan nodüller: Aschoff nodüllerine benzeyen, ortada fibrinoid
nekroz alanı, etrafında lenfositler, fibroblastlar ve histiositlerden oluşan
yapılardır. Hızlı ve sekel bırakmadan iyileşirler.
Plörezi ve pnömoni: Şiddetli karditlerde pnömoni ve plörezi de
gelişebilmektedir.
Santral sinir sistemi tutulumu: Korteks, serebellum ve bazal
ganglionlarda arterit, hücresel dejenerasyon, perivasküler infiltrasyon ve peteşial
kanamalar gözlenebilmektedir. Lezyonlar tamamen iyileşir.
3.7 KLİNİK BULGULAR VE MODİFİYE JONES KRİTERLERİ
ARA’nın kesin tanı koyduran klinik ve laboratuvar bulgusu yoktur. Klinik
bulgular, A grubu beta hemolitik streptokoklar ile oluşan üst solunum yolu
infeksiyonundan yaklaşık 3 hafta sonra ortaya çıkar. Bu latent dönem kardit ve
korede 3 ay kadar sürebilir.
ARA tanısında modifiye Jones kriterleri kullanılmaktadır. Bu kriterler ilk
kez 1944 yılında T. Duckett Jones tarafından tanımlanmış, en son 1992 ve
2003’de Amerikan Kalp Birliği tarafından gözden geçirilmiş ve modifiye Jones
kriterleri ortaya çıkmıştır. Tanıdaki önemlerine göre klinik ve laboratuvar bulguları
majör ve minör kriterler olarak sınıflanır.
16
Majör kriterler: 1- Poliartrit
2- Kardit
3- Korea
4- Subkutan nodüller
5- Eritema marjinatum
Minör kriterler: 1- Ateş
2- Artralji ( Artrit varsa minör kriter sayılmaz )
3- EKG’ de PR aralığının uzaması ( kardit varsa minör
kriter olarak değerlendirilmez)
4- Akut faz reaktanlarında yükselme ( ESR, C-reaktif
protein )
Destekleyici bulgular: 1- pozitif boğaz kültürü veya hızlı streptokok
antijen testi pozitifliği
2- ASO titrelerinde yükselme
ARA tanısı için iki majör veya bir majör ve iki minör kriterin bulunmasına
ek olarak geçirilmiş A grubu streptokok infeksiyonu kanıtı varlığı gerekmektedir.
Sydenham koresi ise tek başına ARA tanısı için yeterlidir, ayrıca sıklıkla ARA’
nın tek semptomu olarak görülür.
MAJÖR BULGULAR
KARDİT
Kardit, %50-60 oranında görülen ve hastalığın en önemli majör
bulgusudur (6). Endokard, myokard ve perikard değişik derecelerde tutulabilir.
Klinikte kardit varlığı; üfürüm duyulması, kardiyomegali, konjestif kalp yetersizliği,
perikardiyal effüzyon veya frotman saptanması ile anlaşılır.
17
Endokard tutulumu kapak yetersizlikleri ile kendini gösterir. Akut
hastalık sırasında
yetersizlik görülürken ilerleyen yıllarda fibrozis nedeniyle
stenozlar ortaya çıkar. En sık mitral kapak tutulur. Fizik muayenede mitral
kapağın tutulmasına bağlı olarak apekste, aksillaya yayılan, pansistolik mitral
yetersizlik üfürümü ve mitral kapak yaprakçıklarının ödemli olmasına bağlı olarak
ve mitral kapak ağzını daraltması nedeniyle mid-diyastolik ‘Carey Coombs
üfürümü’ duyulur.
Mitral kapaktan sonra en sık tutulan kapak aort kapağıdır. Sıklıkla mitral
kapak tutulumuyla beraberdir. İkinci kalp sesiyle başlayan, aort odağından
sternumun sol yanına yayılan diyastolik dekreşando tarzında yetmezlik üfürümü
duyulur. Aortik yetmezlik akımının etkisiyle mitral kapak ön yaprakçık açılımının
kısıtlanmasına bağlı olarak, geç diyastolik üfürüm duyulur (Austin Flint üfürümü).
Organik mitral darlığından farklı olarak mitral açılma sesi duyulmaz ( 26).
Triküspit ve pulmoner kapaklar ise nadiren etkilenirler (26).
Myokardit varlığını gösteren esas bulgu; ateşten bağımsız, dinlenme
sırasında gözlenen sinüs taşikardisidir. Bunun dışında kardiyomegali, kalp
yetmezliği, ritm ve ileti bozuklukları görülebilir. Romatizmal karditte sol ventrikül
sistolik işlevlerinin korunması ve kreatin fosfokinaz ve MB fraksiyonu gibi
enzimlerde, Troponin T gibi proteinlerde artış olmaması nedeniyle bunun gerçek
bir miyokardit olmadığı öne sürülmüştür (27-29). Ancak biyopsi örneklerinde
enflamasyon
varlığının
gösterilmiş
olması
ve
bir
çalışmada
da
QT
dispersiyonunun arttığının gösterilmesi miyokard tutulumunun kanıtları olarak
düşünülebilir (30). Romatizmal karditte viral miyokarditteki gibi, hücre nekrozu ve
kalıcı işlev bozukluğu gözlenmez (27, 29). İleti sistemi tutulduğunda, AV bloklar
ve ventriküler aritmiler görülür. En sık 1. Derece AV blok görülür, kardit olmayan
vakalarda minör kriter kabul edilir. 2. ve 3. derece AV bloklar nadirdir (31, 32).
Perikardın tutulmasına bağlı olarak klinikte göğüs ağrısı, kalp seslerinin
derinden gelmesi, frotman duyulması, telekardiyogramda kardiyomegali ve çadır
kalp görülmesi söz konusudur. Genel olarak perikard tutulumu sekel bırakmaz,
konstriktif perikardit ve tamponada yol açmaz, ancak nadir de olsa tamponad
gelişen olgular bildirilmiştir (33). EKG de tipik perikardit bulgusu; düşük voltajdır,
ek olarak ST değişiklikleri de görülebilir.
18
Kardit; ateş, kilo kaybı, halsizlik gibi bulgular göstererek uzun süre sinsi
bir şekilde seyredebilir. Bu sırada hastada akut faz reaktanlarında ve ASO
düzeylerinde artış gibi bulgular saptanmayabilir. Hastaya tanı konduğunda
genellikle hastalık ilerlemiş ve ciddi kapak tutulumu ortaya çıkmıştır. Bu tabloya
‘sinsi kardit’ adı verilir, tek başına tanı koydurucudur (34, 35).
Bazı hastalarda, klinik olarak kardit düşündüren bulgu olmamasına ve
üfürüm duyulmamasına rağmen ekokardiyografi yapıldığında kapak yetersizlikleri
saptanabilmektedir. Bu durum ‘sessiz kardit’ olarak adlandırılır. Yapılan
çalışmalarda sıklığı %12-21 olarak bildirilmiştir (36, 37). Sessiz kapak
yetersizliklerinin uzun dönem izlem sonuçları bilinmemektedir. Ayrıca bu hastalar
ikincil koruyucu tedavi alan hastalar olduğundan sessiz karditin doğal seyrinin
nasıl olduğu ve ilerde ne kadarının romatizmal kapak hastası olacağı da
bilinmemektedir (36, 37).
Akut romatizmal ateş seyri sırasında kalp tutulumu hafif, orta ve ağır
düzeyde kardit olmak üzere derecelendirilmektedir (38):
-Hafif kardit: Teleradyografi, EKG, ekokardiyografi ve fizik muayenede
kardiyomegali ve kalp yetmezliği bulgusu olmaksızın, hafif mitral ve aort
yetmezliği varlığı hafif kardit olarak değerlendirilir.
-Orta kardit: . Klinik olarak orta derecede kapak lezyonu ( örneğin orta
derecede kardiyomegaliye sebep olmuş) veya
. Eko’ da kardiak boşluklarda genişleme olması ya da orta
derecede kapak lezyonu bulgusu ( orta derecede mitral yetmezlik; yüksek
yoğunlukta proksimal jet akımının sol atriumun yarısını veya daha azını
doldurduğunda söz konusudur. Orta derecede aort yetmezliğinin EKO bulgusu
ise; regurjitan akım çapının, sol ventrikül çıkış çapının %15-30’ u olmasıdır.)
-Ağır kardit: . Daha önce ARA nedeniyle kalp ameliyatı geçirilmiş
olması, veya
19
. Klinik olaraka ağır kapak yetmezliği bulguları( ağır
kardiyomegali ve/veya kalp yetmezliği) veya
. EKO ‘ da ağır kapak lezyonu bulguları ( mitral
yetersizlik için pulmoner venlerde anormal regurjitan akım bulgusu, aort kapak
yetmezliği için desendan aortada doppler akımı bulguları)
Romatizmal karditte erken dönemde kapak yetersizlikleri görülürken,
uzun dönemde fibrosis nedeniyle kapak darlıkları görülür. En sık mitral kapak
darlığı görülmektedir. Mitral kapak darlığı teşhisinde; birinci kalp sesinin
şiddetlenmesi, mitral açılma sesi, middiastolik ve presistolik üfürüm belirmesi, sol
atrial ve sağ ventrikül hipertrofisi bulgularının saptanması değerlidir ( 26, 39).
İlk ARA atağı sırasında kalp tutulumu varsa, tekrarlayan ataklar
sırasında kardit geçirme olasılığı daha yüksektir. Ataklar en sık ilk 5 yıl içinde
ortaya çıkar.
ARTRİT
Akut romatizmal ateşin en sık görülen bulgusudur. %75-80 oranında
görülür, ve genellikle diz, dirsek, ayak bileği, el bileği gibi büyük eklemler tutulur
(6). Büyük çocuklarda daha sık, 5 yaş altında azdır (1). Birden fazla eklem
tutulumu mevcuttur, tutulum simetrik değildir ve artrit gezici karakterdedir. Ancak
ARA’nın %3,5-17 arasında tek eklem tutulumu ile de seyredebileceği bildirilmiştir
(40). Bazı hastalarda eklem bulguları çok kısa süreli ya da hafif olabilir, hastalar
artrit anamnezi vermeyebilir (41). Son yıllarda küçük eklem ve sakroiliyak eklem
tutulumu gibi sıra dışı olgular da bildirilmiştir (42).
Artrit tanısı için, tipik artrit bulguları gereklidir. Bunlar; ağrı, ısı artışı,
kızarıklık, ödem ve fonksiyon kaybı gibi enflamasyon bulgularıdır. ARA artriti son
derece ağrılıdır ve artritin diğer bulgularının şiddetiyle doğru orantılı değildir (6).
Her eklemdeki artrit bir haftadan kısa sürer. Salisilat ve benzeri anti-enflamatuar
tedaviye kısa sürede yanıt alınır, 24-48 saatte artrit bulguları geriler. Uygun
20
dozda salisilat tedavisine rağmen 48 saatten uzun süren artritlerde başka bir
tanıya yönelmek gerekir (1,4).
ARA’da artrit 2-4 haftada kendiliğinden düzelir, genelde 4 haftadan
uzun sürmez. Kalıcı sekel bırakmadan tamamen iyileşir.
Son yıllarda streptokok infeksiyonundan sonra görülen ve ARA
kriterlerini tam olarak karşılamayan yeni bir klinik tablo tanımlanmıştır. ARA
artritinden ayrı bir hastalık olarak düşünülmesine yol açan daha kısa latent
dönem, uzamış artrit süresi, aspirine zayıf yanıt ve atipik eklem tutulumu gibi
bulgular mevcuttur. Bu klinik tablo poststreptokoksik reaktif artrit olarak
adlandırılmaktadır (43).
SYDENHAM KOREA
St. Vitus dansı, korea minör gibi isimleri de vardır. ARA’da %10-15
oranında görülür (6). Adolesanlarda ve kızlarda daha sık görülür. Bazal
ganglionların, özellikle de kaudat çekirdeğin inflamasyonu nedeniyle meydana
geldiği düşünülmektedir. Latent periyodu uzundur (1-6 ay). Klinik olarak
emosyonel instabilite, okulda başarısızlık, gövde ve ekstremitelerde –özellikle üst
ekstremitelerdesürekli
genellikle tek taraflı,
koreatetoik
hareketler
ve
istemsiz, hızlı, düzensiz, amaçsız, ve
kaslarda
koordinasyon
bozukluğu
ile
karakterizedir (1, 10). Yüz kasları da tutulabilir. Dilde kasılmalar görülebilir. Süt
sağma hareketi ve hipotoni gözlenebilir. İstemdışı hareketlerin stres altında
artması ve uyku esnasında kaybolması tipiktir. Genelde 2-3 ay içinde
kendiliğinden geçer.
Kore bulguları gösteren hastaların uzun dönem izleminde %27
oranında romatizmal kalp hastalığı geliştiği gözlenmiştir. Bunun nedeni kore ile
birlikte sessiz kardit vakalarının fazlalığı olduğunun düşünülmesidir (3, 10, 14,
44). Bu nedenle koreli hastaların kardiyak açıdan takip edilmesi önemlidir. Dikkat
21
çekici bir diğer nokta da kore geçiren çocuklarda, dikkat eksikliği ve obsesif
kompulsif bozukluğun daha sık gözlenmesidir (45, 46).
ERİTEMA MARJİNATUM
Hastaların %3’ünden daha azında görülür ancak akut romatizmal ateşin
karakteristik döküntüsüdür (6). Gövde ve ekstremitelerin proksimalinde ve iç
yüzünde görülen kaşıntısız, kenarları dantel ya da harita şeklinde girintili çıkıntılı,
koyu pembe renkte, ortası soluk, basmakla solmayan maküler lezyonlardır (2,6).
Eritem, artrit gibi gezicidir, hastalığın erken dönemlerinde görülür.
SUBKUTAN NODÜLLER
Hastaların %1’inden azında görülür (6). Genelde tendonların ekstansör
yüzeylerinde kemik çıkıntılarına yakın bölgelerde (dirsek, diz, bilek, oksiput,
vertebraların spinoz çıkıntıları üzerinde) yerleşirler. Yaklaşık 1 cm çapında, sert,
ağrısız, hareketli, serbest nodüllerdir. ARA için patognomonik değildirler, bazı
romatolojik hastalıklarda da bulunabilir.
MİNÖR KRİTERLER
ATEŞ
37,8-40 derece arasında değişir, karakteristik özelliği yoktur. Erken
dönemde görülür.1 hafta sürer ve genellikle 1-2 haftada geçer.
22
ARTRALJİ
Eklemde
şişlik,
kızarıklık
gibi
bulgular
olmadan
sadece
ağrı
hissedilmesidir. Artritli hastalarda minör kriter olarak kabul edilmez.
EKG’DE PR ARALIĞININ UZAMASI
Birinci derece AV blok nedeniyle görülmektedir. Yaşa göre ve kalp
hızına bağlı olarak değişmektedir. Kardit olan vakalarda minör kriter olarak kabul
edilmez. Nonspesifik bir bulgudur, başka enfeksiyon hastalıklarında da
görülebilir.
AKUT FAZ REAKTANLARINDA ARTIŞ
Enflamasyonun nonspesifik göstergesidir. Eritrosit sedimentasyon hızı
(ESR) , C-reaktif protein (CRP), lökosit sayısı gibi parametreler kullanılır.
ESR; tedavisiz hastalarda 6-12 hafta yüksek kalabilir. Anti-inflamatuar
ilaçlarla düşer. Anemi, eritrositlerdeki rulo formasyonu, kalp yetersizliği ve kan
proteinlerindeki değişiklikler ESR’yi artırır. Tedavinin erken kesilmesi halinde
romatizmal hastalık halen aktifse ESR düzeyi tekrar yükselebilir, bu nedenle
ARA’nın gidişatını izlemekte yararlı olabilir. Akut dönemde normale dönene
kadar haftada bir sedimentasyon hızı kontrol edilmelidir (39).
CRP;
normalde
kanda
bulunmayan,
inflamasyon
durumlarında
karaciğerde sentezlenen ve hızla yükselen bir proteindir. Pozitif olması hastalığın
aktif olduğuna işaret eder.
Lökositoz ve sola kayma; hastalığın akut safhasında görülebilir,
ancak güvenilir değildir.
23
DESTEKLEYİCİ BULGULAR
Geçirilmiş streptokok infeksiyonunu kanıtlayan veriler, destekleyici
bulguları oluşturur. Bunlardan en az bir tanesi ARA tanısı için gerekmektedir.
Boğaz
kültüründe
A
grubu
streptokokların
üretilmesi
ve
antistreptokokkal antikor pozitifliği Jones kriterlerine göre geçirilmiş streptokok
infeksiyonu kanıtı olarak kabul edilir. Dünya Sağlık Örgütü ise geçirilmiş kızıl
öyküsünü de kanıt olarak kabul etmektedir (3).
Boğaz kültürü; streptokok infeksiyonunu kanıtlamada altın standarttır.
Ancak
hastalığın
eliminasyonu
uzun
nedeniyle
latent
döneminden
vakaların
çoğunda
dolayı,
mikroorganizmanın
boğaz
kültüründe
üreme
olmamaktadır.
ASO; antiDNAse, antihyaluronidaz gibi antistreptokokkal antikorlar
arasında en yaygın kullanılanıdır. ARA’da ASO titresi %80-85 oranında yüksek
bulunur. 3 antikordan en az birinin yüksek bulunma yüzdesi ise %95-100 dür (6).
ASO, streptokok infeksiyonundan 1 hafta sonra yükselmeye başlar, 3-5 hafta
sonra zirve yapar, 6 ay-1 yıl kadar yüksek kalır. Bu nedenle ASO titresinin
sağlıklı çocuklarda da yüksek saptanabilmektedir (47).
JONES KRİTERLERİ DIŞINDAKİ BULGULAR
Akut romatizmal ateş seyri sırasında tanı kriteri kabul edilmese de
şiddetli karın ağrısı, burun kanaması ve romatizmal pnömoni adı verilen akciğer
bulguları görülebilmektedir (26).
24
3.8 AYIRICI TANI
Akut romatizmal ateş birden fazla organ ve dokuyu tutabilmesi
nedeniyle birçok hastalıkla karışabilmektedir. Ayırıcı tanıda şu hastalıklar
önemlidir:
Poststreptokoksik reaktif artrit; grup A streptokok infeksiyonunu
takiben ortaya çıkan ve Jones kriterlerini tam olarak karşılamayan bir klinik
tablodur. Latent dönem ARA’dan daha kısadır (3-10 gün). Eklem tutulumu
ARA’daki gibi gezici değildir.
ARA’da küçük eklem tutulumu çok nadirken,
poststreptokoksik reaktif artritte küçük eklem tutulumu daha sıktır. Vaskülit ve
glomerulonefrit gibi ekstra-artiküler bulgular eşlik edebilir. Aspirin ve diğer
nonsteroid anti-inflamatuar ilaçlara iyi cevap vermezler. Oysa ARA’da aspirine
klinik yanıt oldukça önemli bir özelliktir. PSRA’da artrit kronik, uzun bir seyir
gösterebilir. 1 hafta ya da 8 ay gibi uzun bir süre devam edebilir. Ortalama 2 ay
sürer. Oysa ARA’da artrit 4-6 hafta, en fazla 8 hafta sürer (48).
Juvenil idiopatik artrit; remittan veya intermittan karakterde uzun
süren yüksek ateş ve döküntü, hepatosplenomegali, lenfadenopati gibi sistemik
bulgularla karakterize bir hastalıktır. Hastalığın ana tanısal ölçütleri; 16 yaşından
önce başlayan, 6 haftadan uzun süren, bir veya daha fazla eklemi tutan artritin
varlığı ile eklem iltihabna neden olabilecek diğer nedenlerin dışlanmasıdır.
Durban ölçütlerine göre JİA sınıflaması şu şekildedir (49):
1- Sistemik JİA: En az 2 hafta süren ve günde 1-2 kez zirve yapan ateş,
döküntü, lenfadenopati ve/veya hepatosplenomegali vardır. Etkilenen çocuklar
genellikle 4 yaşından küçüktür.
2- Poliartiküler JİA: Hastalığın ilk 6 ayında 5 ya da daha fazla eklemin
tutulumu vardır. Hastaların %75’ i kızdır. RF negatif ve RF pozitif olmak üzere 2
alt gruba ayrılır. RF pozitif olanda subkutan nodüller görülür. ANA çoğunlukla
pozitiftir
3-Oligoartiküler JİA: Hastalığın ilk 6 ayında 1-4 eklemin tutulduğu
artrittir. Kızlar çoğunluktadır. Genelde 1-4 yaşları arasında başlar. Hastaların ¼
inde kronik ön üveit ortaya çıkmaktadır. ANA çoğunlukla pozitiftir.
25
4- Yayılan (extended) oligoartiküler seyir: Başlangıçta oligoartiküler
tipte eklem tutulumu olan fakat ANA negatif, üveit yokluğu ve hastaların çoğu da
erkek olan hasta grubunu kapsar. Bu hastaların eklem tutulum tipi bir süre sonra
poliartiküler tipe dönmektedir.
5- Entezitle ilişkili artrit: Çoğunlukla erkek ve 10 yaşından büyük
çocuklarda ortaya çıkar. Bu çocuklar doğrudan ankilozan spondilit ya da iltihaplı
barsak hastalığına bağlı spondilartrit tablosu ile başlamayan ancak zaman içinde
spondilartritlerden birine dönüşme olalığı taşıyan olgulardır. RF ve ANA
negatiftir.
6- Psoriatik artrit: 9-12 yaşları arasında başlayan ve kız çocuklarında
daha sık görülen sınıftır. Artrit ve tipik sedef plakları majör tanı kriterleridir.
Daktilit, yüksük tırnak, sedefe benzer döküntü, ailede sedef hastalığı öyküsü
minör kriterlerdir. 2 majör veya 1 majör+ 2 minör kriter tanı koydurur.
JİA’ da artrit antienflamatuar ilaçlara iyi yanıt vermez, tedavide
nonsteroid antienflamatuar ilaçların yanında, sulfasalazin, metotreksat, altın
tuzları gibi daha güçlü ve uzun etkili ilaçlar kullanılır. Ayrıca ARA’ da artrit
sekelsiz iyileşirken, JİA’ da artrit kalıcı deformasyonlara neden olur.
Septik artrit; sıklıkla bakterilerin, nadiren de mantarların neden olduğu,
eklemin süpüratif inflamasyonudur. Tedavide geç kalındığında eklemde ve
kemikte hasara yol açar. Genelde tek eklem tutulumu söz konusudur. Hasta
toksik görünümdedir; yüksek ateş, halsizlik,
iştahsızlık, bulantı gibi bulgular
vardır. Eklem sıvısında patojen ajan saptanabilir, beyaz küre sayısı yüksektir.
Ailevi Akdeniz ateşi; ateş, eklem bulguları, perikardit, karın ağrısı,
infeksiyon markerlarında yükseklik gibi bulgular nedeniyle ayırıcı tanıda yer
almayı hak eder. Ancak hastalığın ataklar halinde seyretmesi ve bu atakların
genelde 2-3 gün sürmesi ile ARA’dan kolaylıkla ayrılmaktadır.
Serum hastalığı; ateş, artrit ve ürtiker yapabildiğinden ARA ile
karışabilir. Heterolog serum (başka bir canlı türünden elde edilmiş serum) veya
bazı ilaçların injeksiyonu sonrasında ortaya çıkar. Kan tablosunda eosinofili olur.
26
Sistemik lupus eritematosus; daha çok 13-40 yaşları arasında ve
kızlarda görülen immun kompleks oluşumunun dokulara verdiği zararın
yönlendirdiği multisistemik, inflamatuar bir hastalıktır. Yüzde tipik kelebek
şeklinde döküntüsü, el ve ayakların küçük eklemlerinin tutulması, böbrek
tutulumu, antinükleer antikor (ANA) pozitifliği ile ARA’dan ayırt edilir.
Henoch
Schönlein
purpurası;
trombositopeni
ve
koagulasyon
testlerinde bozukluk olmaksızın özellikle alt ekstremite ve kalçada belirgin peteşi
ve purpurayla karakterize nedeni bilinmeyen bir hastalıktır. Artrit yapabildiğinden
ARA ile karışabilir, ancak döküntülerin tipik olması, böbrek tutulumu yapabilmesi
ve kardit görülmemesi nedeniyle ARA’ dan ayrılır.
Akut lösemiler; bazen kemik ağrıları, artralji ve artrit bulguları ve
eritrosit sedimentasyon hızında yükseklik ile başvurabildiklerinden ARA ayırıcı
tanısına girer. Anemi, hepatosplenomegali ve periferik yayma veya kemik
iliğindeki tipik bulgularıyla ayırt edilir.
Konjenital kalp anomalileri; Konjenital mitral yetersizlik, endokardiyal
yastık defektlerinde mitral regurjitasyondan kaynaklanan koltuk altına yayılan
apikal pansistolik üfürüm duyulabilir, EKG’ de PR uzaması görülebilir. Bu
bulgular nedeniyle mitral yetersizlik ile giden ARA karditiyle karışabilir. Ancak bu
konjenital anaomalilerde ARA’ dan farklı olarak; pulmoner arter basıncı genellikle
artmıştır, teleradyografide akciğer dolaşımının arttığını gösteren vasküler imaj
değişiklikleri bulunur, EKG ‘de patolojik sol aks deviasyonu vardır ve eritrosit
sedimentasyon hızı gibi akut faz reaktanları normaldir.
İnfektif endokardit; ateş ve üfürüm nedeniyle ARA’nın ayırıcı
tanısında yer alır. Peteşiler, splenomegali, emboliye ait bulgular ve bakteriyemi
mevcuttur.
27
3.9 KLİNİK SEYİR
Hastalığın klinik bulguları oldukça değişkendir ve tanı koyduracak tek
bir yakınma, bulgu ve tetkik bulunmamaktadır (49). Tanı kriterlerinde yapılan
düzeltmeler, özgüllüğü artırsa da duyarlılığı azaltmıştır. Bu durum özellikle
ARA’nın endemik ve epidemik olduğu bölgelerde önem kazanır. Bu bölgelerde
ARA vakalarına tanı konulamayıp sekonder profilaksi başlanmaması romatizmal
kalp hastalığının kötü seyretmesine yol açmaktadır. 2002-2003 WHO kriterleri,
romatizmal kalp hastalığı olanlarda tekrarlayan ARA ataklarının tanısı için gerekli
şartları hafifletmiştir (49).
WHO Kriterleri (2002-2003):
İlk Atak:
-Jones kriterleri
Tekrarlayan Atak:
-Romatizmal kalp hastalığı tanısı daha önce koyulmamış ise ilk atak kriterleri
kullanılır.
-Romatizmal kalp hastalığı bilinen hastada: iki minör bulgu ile birlikte geçirilmiş
streptokok infeksiyonu bulgusu olmalı (Jones kriterlerindeki geçirilmiş streptokok
infeksiyonu bulguları veya kızıl)
ARA’nın sekel bırakan tek bulgusu olması nedeniyle, ayrıca akut kalp
yetersizliğine yol açabildiği için prognozu belirlemede en önemli bulgu kalp
tutulumunun olup olmadığıdır. Artritin aksine küçük yaşlarda daha sık görülür.
Hastanın yaşı küçüldükçe kardit sıklığı ve karditin ağırlığı artar. Bir çalışmada 3
yaşın altındaki ARA vakalarında kardit oranının %90 olarak bulunması da bunu
desteklemektedir (50). Prognoz, ARA’ nın ilk atağında ve karditi olmayanlarda
ise mükemmeldir. İlk atakta karditi olmayanlarda yıllar sonra bile romatizmal kalp
hastalığı görülmezken, karditli olguların % 56,5 kadarında kalıcı kalp hasarı
bulunmuştur (51). Bunun nedeni ilk atakta kardit geçirenlerde tekrarlayan atakta
kardit olma olasılığının yüksek olmasıdır.
28
ARA tedavi edilmediği takdirde bile 3 ay içinde kendiliğinden düzelebilse
de, nadiren kronik aktif kardit halini alıp aylarca sürebilir (1). Akut dönemde
gelişen kapak yetersizlikleri, tedavi ile erken dönemde veya zaman içinde
gerileyebilir, hatta tamamen düzelebilir. Hastanın tedavisiz kalması ya da
profilaksi almaması nedeniyle tekrarlayan ataklar sonucu romatizmal kalp
hastalığı gelişebilir. Bu nedenle ARA riskinin yüksek olduğu ülkelerde hekimler,
olasılıkla
ARA
düşündükleri
hastalarda
kendi
insiyatiflerini
kullanmak
zorundadırlar. Unutulmamalıdır ki; ARA tanısını koyduracak kesin bir test
bulunmamaktadır ve ARA tanısı için daha duyarlı kriterlere ihtiyaç vardır.
3.9 KOMPLİKASYONLAR
Romatizmal
kapak
hastalığı
ARA’
nın
esas
ve
en
önemli
komplikasyonudur. Ağır vakalarda konjestif kalp yetersizliği gelişebilir, ölüm ile
sonuçlanabilir. Aritmiler, perikardit, romatik pnömoni, pulmoner emboli, pulmoner
enfarkt diğer komplikasyonlardır. Ayrıca kapak değişimine gitmiş hastalarda,
antikoagulan kullanımıyla ilgili problemler, tromboembolik olaylar, endokardit
riski, gebelikte karşılaşılan sorunlar ileri yaşlarda ortaya çıkabilmektedir. Bütün
bu komplikasyonların önlenmesi için elimizdeki en önemli silah sekonder
profilaksidir.
3.10 TEDAVİ
ARA’nın kendine özgü bir tedavisi yoktur. Tedavinin amacı; streptokok
infeksiyonunu ortadan kaldırmak, yakınmaları düzeltmek ve kalp hasarını
azaltmaktır. Tedavi 3 bölümden oluşur:
1- Antimikrobiyal tedavi
2- Antienflamatuar tedavi
3- Destekleyici tedaviler
29
A GRUBU STREPTOKOK İNFEKSİYONUNUN TEDAVİSİ:
Antibiyotik tedavisi 2 amaçla uygulanır:
Primer profilaksi: Amaç; streptokoklara bağlı üst solunum yolu
infeksiyonunun tedavisi ve boğazda halen var olabilecek streptokokların
temizlenmesidir. Boğaz kültürü negatif saptansa da bu tedavinin uygulanması
gerekir. Hatta boğaz kültürü alındıktan hemen sonra tedavi başlanmalıdır. Bunun
için aşağıdaki tedavi şemalarından biri kullanılır ( 49, 51).
1- Benzatin penisilin
: 600.000 Ü. (27 kg’ın altında)
1.200.000 Ü. (27 kg’ın üstünde) tek doz i.m.
2- Prokain penisilin
: 800.000 Ü./gün, intramusküler, 10 gün
3- Penisilin V
: 250 mg (çocuklarda)
500 mg (adolesan ve erişkinde) 2-3 doz po. 10 gün
4- Eritromisin:
: 25 mg/kg/gün, 2 dozda oral, 10 gün (penisilin alerjisi
olanlarda)
Sekonder profilaksi: Amaç streptokokların yeniden kolonize olmasını
engelleyerek ARA’nın tekrarlamasını önlemektir. Bu amaçla şu protokollerden
biri kullanılır (49, 51, 52):
1- Benzatin penisilin : 600.000 Ü. (27 kg’ın altında)
1.200.000 Ü. (27 kg’ın üstünde) tek doz im. 21 günde bir
2- Penisilin V
: 250 mg veya 500 mg, oral, günde 2 doz
3- Sulfadiazin
:500 mg tek doz po.( 27 kg’ın altında)
1 gr ( 27 kg’ın üzerinde)
4- Eritromisin
: 250 mg, oral, günde 2 doz (penisilin alerjisi varsa)
Sekonder profilaksi; kardit geçirenlerde hayat boyu, diğer olgularda 21
yaşına kadar veya son ataktan 5 yıl sonrasına kadar (hangisi uzun ise) 21 günde
bir yapılır. Benzatin penisilin ile profilaksi en etkin korumayı sağlar. Oral
uygulamaların etkinliği düşük ve hasta uyumu da kötüdür.
30
Amerikan Kalp Birliği’ nin sekonder profilaksinin süresi ile ilgili en son
düzenlemesi şu şekildedir (6):
Kategori
Profilaksi süresi
Karditsiz ARA
5 yıl veya 21 yaşına kadar( hangisi
daha uzunsa)
Kardit var, ama kalıcı kapak hasarı yok
10 yıl veya erişkin döneme kadar(
hangisi daha uzunsa)
Kardit var, kalıcı kapak hasarı var
Son ataktan sonra en az 10 yıl ve en
az 40 yaşına kadar; bazen hayat boyu
Hastaya prostetik kapak takıldığı durumlarda, profilaksiden vazgeçilmesi
söz konusu değildir.
Romatizmal kapak hastaları aynı zamanda infektif endokardit profilaksisi
de almalıdır. Böyle durumlarda penisilin grubu dışındaki antibiyotikler tercih edilir.
Korunmada daha etkili bir yöntem; streptokok aşısı olabilir. İnsanlarda
uygulanabilecek bir streptokok aşısı henüz yoktur. Farelerde yapılan bir
çalışmada, streptokok yüzey protein C5a peptidazı verilmesi ile grup A
streptokok
kolonizasyonunun
önüne
geçildiği
gösterilmiştir
(53).
Ancak
streptokokların 80 den fazla serotipi olduğu ve her bir suşun farklı immünolojik
yanıta yol açtığı düşünülecek olursa, bu kadar çok antijenik epitopun bir aşıda
toplanması riskli olabilir (54).
ANTİENFLAMATUAR TEDAVİ :
Tanı
kesinleşinceye
kadar
antienflamatuar
tedavi
kullanımı
geciktirilebilir. Çünkü artrit bulgularını maskeleyebildiğinden, bu ilaçların erken
31
başlanması tanıda karışıklığa yol açabilmektedir. Çok ağrısı olan hastalarda
parasetamol veya kodein kullanılabilir, bu ilaçlar hastalığın seyrini değiştirmez
(6).
En
sık
kullanılan
antienflamatuar
ilaçlar;
salisilatlar
ve
kortikosteroidlerdir. Semptomların kontrol edilmesi ve destek için kullanılır.
Tedavi edici değildir.
Aspirin; poliartritte kullanılır. Kan seviyesi 15-30 mg/dl olacak şekilde
verilmelidir. 12-24 saat içinde artrit bulgularında dramatik düzelme sağlanır.
Aspirin 75-100 mg/kg/gün (en fazla 3,5 gr/gün) 4 dozda başlanır. 2-3 hafta sonra
doz 60-70 mg/kg/gün dozuna inilir ve tedavi 3-6 haftada kesilir (6). Serum
salisilat düzeyi 25 mg/dl’ de tutulmalı, 30 mg/dl’ yi aşmamalıdır (55). Salisilatların
kulak
çınlaması,
hepatotoksisite,
bulantı,
kusma,
trombosit
fonksiyon
bozukluğuna bağlı kanamalar, metabolik asidoz, hiperventilasyon, respiratuar
alkaloz, hipoglisemi gibi yan etkileri ortaya çıkabilir. Bu belirtiler ortaya çıkarsa
aspirin 1-2 gün kesildikten sonra daha düşük dozda yeniden başlanır.
Kalp yetmezliği bulguları olmayan hafif kardit vakalarında da aspirin
kullanılır. Konjestif kalp yetersizliği bulguları olan orta ve ağır karditli hastalarda
ise kortikosteroid kullanımı gerekir. Akut dönemde bu ilaçların kullanımı mortalite
ve morbiditeyi azaltır, ancak sonraki kapak hastalığının gelişmesini önlediği
gösterilememiştir (56). Prednison 2 mg/kg/gün 4 dozda başlanır (maksimum doz:
60 mg/gün), 2-3 hafta kullanılır, 2-3 haftada azaltılarak kesilir. Steroid dozu
azaltılırken tedavinin son haftasında, steroid kesilmesine bağlı ortaya çıkabilecek
klinik rebound önlemek için aspirin eklenir. Aspirin 75 mg/kg/gün 4 dozda
başlanır, ve 6 hafta devam edilir (6). Kalp yetersizliği var ise bu tedaviye tuzsuz
diyet ve kalp yetersizliğinde kullanılan digoksin, diüretikler, anjiotensin
dönüştürücü enzim inhibitörleri ilaçlar da eklenir. Digoksin kullanımında dikkatli
olunmalıdır, çünkü aktif miyokarditte toksisite gelişebileceği için digoksin
dozunun
düşürülmesi
gerekir,
ayrıca
digoksin
kalp
bloklarına
sebep
olabilmektedir (55).
Ağır kapak yetersizliği gelişen hastalarda valvuloplasti veya kapak
replasmanı gerekebilmektedir.
32
FİZİK AKTİVİTENİN DÜZENLENMESİ:
ARA’lı her hastada yatak istirahati zorunludur. Sadece artriti olan
hastalarda, artrit bulguları ve akut faz reaktanları normale dönene kadar istirahat
yeterlidir. Hastalar bu dönemde kardit açısından da yakından takip edilmelidir.
Mitral kapak yetersizliğinin ilerlemesinde sol ventrikül basıncı ve hacminin rol
oynadığı düşünüldüğünden kardit bulgusu olan her hastada en az 4 hafta yatak
istirahati gerekir (2,5). Eğer kalp yetmezliği bulguları varsa bu bulgular düzelene
kadar istirahat zorunludur, sonraki 4 hafta da aşırı aktivite kısıtlanmalıdır.
KORE TEDAVİSİ:
Kore bulgusuyla gelen hastada, öncelikle streptokok infeksiyonu varsa
eradikasyon için penisilin tedavisi verilmelidir. Korenin geçici bir durum olduğu
çocuğun kendisine ve ailesine anlatılmalıdır. Çocuklar stresten uzak tutulmalıdır.
Hafif olgularda diazepam veya fenobarbital, ağır olgularda klorpromazin veya
haloperidol kullanılabilir. Bunların içinde en etkili ilaç haloperidoldur. Ancak
ekstrapiramidal yan etkiler ve açısından dikkatli olunmalıdır. Haloperidol
tedavisine 0,5mg/gün dozunda başlanır, klinik yanıta göre doz ayarlanır. Ağır
vakalarda 5 mg/gün dozuna çıkılabilir. En çok tercih edilen diğer ilaç olan
fenobarbital ise 15-30 mg, her 6-8 saatte bir uyguanır (55). Kore tedavisinde, 1530 mg/kg/gün dozunda valproik asitin de etkili olduğu gösterilmiştir (57, 58).
Tedavi genellikle 2-3 hafta sürmektedir. Sonuç olarak; tedavi seçeneği ve ilaç
dozları hastaya göre farklılık gösterebilmektedir.
33
4. GEREÇ VE YÖNTEM
.
Bu çalışmada Zeynep Kamil Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk
Sağlığı ve Hastalıkları Kliniğinde Ocak 2000-Aralık 2008 tarihleri arasında akut
romatizmal ateş tanısı alan 45 hastanın dosyaları retrospektif olarak incelendi.
Tekrarlayan ARA vakaları ve tanısı kesin olmayan olgular çalışmaya alınmadı.
Çalışmaya alınan hastalara ARA tanısı, 1992 yılında Amerikan Kalp
Birliği tarafından modifiye edilmiş Jones kriterlerine göre konulmuştu.
Kardit tanısı fizik muayene, oskültasyon ve ekokardiyografi bulgularına
dayandırıldı. Karditin derecesi, çocuk kardiyoloji uzmanları tarafından yapılan
ekokardiyografi bulgularına göre belirlenerek hafif, orta ve ağır dereceli olmak
üzere 3 grupta değerlendirildi. Teleradyografi, EKG, ekokardiyografi ve fizik
muayenede kardiyomegali ve kalp yetmezliği bulgusu olmaksızın, hafif mitral ve
aort yetmezliği varlığı hafif kardit olarak değerlendirildi. Klinik olarak orta
derecede kapak lezyonu ( örneğin orta derecede kardiyomegaliye sebep olmuş)
veya EKO’ da kardiak boşluklarda genişleme olması ya da orta derecede kapak
lezyonu bulgusu varlığı orta kardit olarak değerlendirildi. Daha önce ARA
nedeniyle kalp ameliyatı geçirilmiş olması, veya klinik olarak ağır kapak
yetmezliği bulguları ( ağır kardiyomegali ve/veya kalp yetmezliği) veya EKO ‘ da
ağır kapak lezyonu bulguları varlığı ağır kardit olarak değerlendirildi.
Tüm hastalarda CRP, ESR ve ASO bakılmıştı. CRP değerleri 1 mg/dl
nin, ASO değerleri 200 todd ünitenin üzerinde olduğunda pozitif kabul edildi.
ESR için referans aralığı 0-20 mm/saat olarak belirlendi. Tüm hastalara 12
derivasyonlu EKG çekilmişti ve PR mesafesi yaşa uygun olacak şekilde
değerlendirilmişti.
Çalışma esnasında olgular şu bulgularla değerlendirilmiştir:
1- Hastaların yaş ve cinsiyetlerine göre dağılımı
2- Hastaların yıllara göre dağılımı
3- Hastalığın görüldüğü ay ve mevsimlere göre olguların dağılımı
4- Hastaların majör kriterlere göre dağılımı
5- Majör kriterlerin cinsiyete göre dağılımı
34
6- Majör kriterlerin yaş gruplarına göre dağılımı
7- Olguların minör kriterlere göre dağılımı
8- Olgulardaki ESR ve CRP yüksekliğinin dağılımı
9- Olguların destekleyici bulgulara göre dağılımı
10- Artritli olgularda tutulan eklemler
11- Karditli olgularda, karditin klinik derecesi
12-Karditli olgularda, kapak lezyonlarının dağılımı
13-Kapak tutulumlarının klinik derecelerine göre dağılımı
14-Kapak tutulumu dışındaki EKO bulguları
15- ARA’ da uygulanan tedavinin değerlendirilmesi
16- ARA dışı ek semptomlar
İstatistiksel incelemeler:
Çalışmada elde edilen bulguların değerlendirilmesinde;
istatistiksel
analizler için SPSS ( Statistical Package for Social Sciences) for Windows 10.0
programı kullanıldı. Veriler değerlendirilirken tamamlayıcı istatistiksel metodların
(ortalama,
standart
sapma,
frekans
)
yanında,
niteliksel
verilerin
karşılaştırılmasında Ki-Kare testi ve Fisher-Exact Ki-Kare testi kullanıldı.
Sonuçlar %95 güven aralığında ve p<0,05 anlamlılık düzeyinde değerlendirildi.
35
5. BULGULAR
Çalışma Ocak 2000 ile Aralık 2008 tarihleri arasında Zeynep Kamil
Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniğinde yaşları 4
ile 15 arasında değişmekte olan 45 olgu üzerinde yapılmıştır.
Olguların % 4.4’ ü 4 yaşında, % 4.4’ ü 5 yaşında, % 15.5’ i 6 yaşında,
% 6.6’ sı 7 yaşında, % 13.3’ ü 8 yaşında, % 4.4’ ü 9 yaşında, % 6.6’sı 10
yaşında, % 15.5’ i 11 yaşında, %15.5’ i 12 yaşında, % 6,6’ sı 13 yaşında, % 4,4’
ü 14 yaşında, % 2,2’ si 15 yaşındadır (Tablo 1).
5 yaş altındaki olgu oranı % 4.4, 5-9 yaş arası olgu oranı % 44.4, 10-14
yaş arası olgu oranı % 48.8 ve 15 yaş üstü olgu oranı % 2.2 dir (Tablo 1, Grafik
1).
Tablo 1: Olguların yaşa ve yaş gruplarına göre dağılımı
Yaş
Yaş
grupları
n
2
2
7
3
6
2
3
7
7
3
2
1
%
4,4
4,4
15,5
6,6
13,3
4,4
6,6
15,5
15,5
6,6
4,4
2,2
5 yaş altı
5-9 yaş arası
10-14 yaş arası
2
20
22
4,4
44,4
48,8
15 yaş üstü
1
2,2
4 yaş
5 yaş
6 yaş
7 yaş
8 yaş
9 yaş
10 yaş
11 yaş
12 yaş
13 yaş
14 yaş
15 yaş
36
Grafik 1: Olguların yaş gruplarına göre dağılımı
2,2
4,4
5 yaş altı
5‐9 yaş
48,8
44,4
Olguların % 48,8’ i kız, % 51,1’ i erkektir (Tablo 2, Grafik 2).
Tablo 2: Cinsiyete göre dağılım
kız
erkek
n
22
23
%
48,8
51,1
Grafik 2: Cinsiyet dağılımı
48,8
erkek
51,1
kız
10‐14 yaş
15 yaş üstü
37
Tablo 3: Hastalığın görüldüğü ay ve mevsimlere göre olguların dağılımı
Ay
Mevsim
Ocak
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
Kış
İlkbahar
Yaz
Sonbahar
n
4
4
7
4
8
2
2
0
5
1
2
6
14
19
4
8
%
8,8
8,8
15,5
8,8
17,7
4,4
4,4
0
11,1
2,2
4,4
13,3
31,1
42,2
8,8
17,7
Hastalığın ocak ayında görülme oranı % 8,8, şubat ayında görülme
oranı % 8,8, mart ayında görülme oranı % 15,5, nisan ayında görülme oranı %
8,8, mayıs ayında görülme oranı % 17,7, haziran ayında görülme oranı % 4,4,
temmuz ayında görülme oranı % 4,4, ağustos ayında görülme oranı % 0, eylül
ayında görülme oranı % 11,1, ekim ayında görülme oranı % 2,2, kasım ayında
görülme oranı % 4,4, aralık ayında görülme oranı %13,3 dür. (Tablo 3).
Hastalığın kış mevsiminde görülme oranı 31,1, ilkbaharda görülme oranı
%42,2, yaz mevsiminde görülme oranı % 8,8, sonbaharda görülme oranı
%17,7dir. (Tablo 3, Grafik 3).
38
Grafik 3: Hastalığın görüldüğü mevsim dağılımı
17,7
31,1
kış
8,8
ilkbahar
yaz
sonbahar
42,2
Tablo 4: Majör kriterlerin tek tek ve birlikte görülme yüzdeleri
Majör kriterlerin
görülme yüzdesi
n
%
20
40
1
44,4
88,8
2,2
1
2,2
Kardit
Artrit
Kore
Kardit+Artrit
1
22
1
17
6,6
48,8
2,2
37,7
Artrit+Eritema marjinatum
1
2,2
Kardit
Artrit
Kore
Eritema marjinatum
Majör kriterlerin tek
tek ve birlikte
görülme yüzdeleri
39
Olgularımızda, majör kriterlerden kardit % 44,4, artrit % 88,8, kore %
2,2, eritema marjinatum %2,2 oranında görülmüş olup, subkutan nodül hiçbir
saptanmamıştır (Tablo 4).
Olguların % 6,6’ sında yalnızca kardit, % 48,8’ inde yalnızca artrit, % 2,2
sinde ise sadece kore mevcuttur. Kardit ve artrit birlikteliği % 37,7 oranında,
artrit ve eritema marjinatum birlikteliği % 2,2 oranında bulunmuştur. (Tablo 4,
Grafik 4, Grafik 5).
Grafik 4: Majör kriterlerin dağılımı
90
80
70
60
50 44
40
30
20
10
0
kardit
88,8
kardit % 44,4
artrit % 88,8
kore % 2,2
E.m % 2,2
2,2
artrit
kore
2,2
E.M
Grafik 5: Majör kriterlerin tek tek ve birlikte dağılımı
48,8
50
kardit % 6,6
37,7
40
artrit % 48,8
30
kore % 2,2
20
kardit+ artrit % 37,7
10 6,6
2,2
2,2
0
kardit
kore
poliartrit+eritema
marjinatum
artrit+eritema
marjinatum % 2,2
40
Erkek olgularda kardit görülme oranı %52,1, kız olgularda kardit
görülme oranı % 36,3 tür. İstatistiksel olarak cinsiyetler arasında anlamlı fark
yoktur (p>0,05).
Erkek olgularda artrit görülme oranı %95,6, kız olgularda artrit görülme
oranı %86,3 tür. İstatistiksel olarak cinsiyetler arasında anlamlı fark yoktur (p>
0,05).
Erkek olgularda kore görülme oranı % 4,3 tür. Kız olguların hiçbirinde
kore saptanmamıştır. Kore görülme oranlarına göre cinsiyetler arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır.
Erkek olguların hiç birinde eritema marjinatum saptanmamışken, kız
olgularda eritema marjinatum görülme oranı % 4,5 tir. Eritema marjinatum
görülme oranlarına göre cinsiyetler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark
bulunmamıştır (Tablo 5, Grafik 6).
Tablo 5: Majör kriterlerin cinsiyete göre dağılımı:
Erkek
Kardit
Artrit
Kore
Eritema
marjinatum
N
12
22
1
0
*Kikare = 0.22 p=0.63
Kız
%
52,1
95,6
4,3
0
n
8
19
0
1
%
36,3
86,3
0
4,5
Test ist;
p
*
-
41
Grafik 6: Majör kriterlerin cinsiyete göre dağılımı
120
95,6
86,3
100
80
60
40
erkek 52,1
kız
36,3
20
4,3 0
0 4,5
kore
E.M
0
kardit artrit
5 yaş altı 2 olgudan 1 tanesinde kardit görülmüştür,15 yaş üstü tek
olguda ise kardit görülmemiştir. 5-9 yaş grubunda kardit görülme oranı % 50, 1014 yaş arası olgularda kardit görülme oranı % 40,9 dur. Kardit
görülme
oranlarına göre tüm yaş grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark
bulunmamıştır (p> 0,05).
5 yaş altı olgularda artrit görülmezken,15 yaş üstü tek olguda artrit
mevcuttu. 5 -9 yaş grubunda artrit görülme oranı % 100, 10-14 yaş grubunda
artrit görülme oranı ise % 90,9 dur. İstatistiksel olarak olgularda, artrit görülme
oranları yaşa göre anlamlı farklılık göstermemektedir (p> 0,05).
Kore sadece 5 yaş altı 2 olgudan birinde görülmüştür. İstatistiksel
olarak
olgularda,
kore
görülme
oranları
yaşa
göre
anlamlı
farklılık
göstermemektedir (p>0,05).
Eritema marjinatum 5-9 yaş grubunda % 5 oranında görülmüştür.
İstatistiksel olarak olgularda eritema marjinatum görülme oranları yaşa göre
anlamlı bulunmamıştır (p> 0,05) (Tablo 6, Grafik 7).
42
Tablo 6: Majör kriterlerin yaş gruplarına göre dağılımı:
5
yaş
altı
n
1
0
1
0
Kardit
Artrit
Kore
Eritema
marjinatum
5-9
yaş
%
50
0
50
0
n
10
20
0
1
1014
yaş
n
9
20
0
0
%
50
100
0
5
%
40,9
90,9
0
0
15
yaş
üstü
n
0
1
0
0
Test
ist;
%
0
100
0
0
p
*
-
*Kikare= 0.21 p=0.64
Grafik 7: Majör kriterlerin yaş gruplarına göre dağılımı:
100
100
90,9
100
80
60
50 50
kardit
50
artrit
40,9
40
kore
eritema marjinatum
20
0
0
<5 yaş
0
0
5
5‐9 yaş
0 0
10‐14 yaş
0
0 0
>15 yaş
Çalışmamızda bir majör bulgusu olan olgu oranı % 60, iki majör
bulgusu olan olgu oranı %40 dır. Hiç bir olguda ikiden fazla majör bulgu
saptanmamıştır (Tablo 7).
43
Tablo 7: Olgulardaki majör kriter sayısının dağılımı:
Majör kriter sayısı
Bir majörü olanlar
İki majörü olanlar
İkiden fazla majörü
olanlar
n
25
20
-
%
55,5
44,5
-
Minör kriterlerin dağılımına bakıldığında; olguların % 4,4’ ünde artralji, %
55,5’ inde ateş, % 17,7’sinde EKG de PR uzaması, % 86,6’sında akut faz
reaktanlarında yükseklik bulunmuştur (Tablo 8, Grafik 8).
Olguların % 8,8’inde sadece ateş, % 26,6’sında sadece akut faz
reaktanlarında yükseklik görülmüş olup, hiçbir olguda minör kriterlerden artralji
ve EKG’ de PR uzaması tek başına saptanmamıştır. Olguların % 40’ında ateş ve
akut faz reaktanlarında yükseklik beraber, % 13,3’ünde EKG’ de PR uzaması ve
akut faz reaktanlarında yükseklik beraber görülmüştür. Beraber görülen minör
kriterlerden; artralji + ateş + akut faz reaktanlarında yükseklik, artralji + akut faz
reaktanlarında yükseklik, ateş + EKG’ de PR uzaması +akut faz reaktanlarında
yükseklik, ateş +EKG’ de PR uzamasının her biri birer olguda görülmüştür ve
oranları % 2,2 dir (Tablo 8, Grafik 9 ).
44
Tablo 8: Minör kriterlerin tek tek ve birlikte görülme yüzdeleri
n
%
Minör
kriterlerin
görülme
yüzdeleri
Artralji
Ateş
PR uzaması
Yüksek akut faz reaktanları
2
25
8
39
4,4
55,5
17,7
86,6
Minör
kriterlerin
tek tek ve
birlikte
görülme
yüzdeleri
Ateş
Yüksek akut faz reaktanları
Ateş + yüksek akut faz reaktanları
PR uzaması+ yüksek akut faz reaktanları
Ateş+ PR uzaması
Artralji+ yüksek akut faz reaktanları
Artralji +ateş+yüksek akut faz reaktanları
Ateş+ PR uzaması+yüksek akut faz
reaktanları
4
12
18
6
1
1
1
1
8,8
26,6
40
13,3
2,2
2,2
2,2
2,2
Grafik 8: Minör kriterlerin görülme yüzdeleri
90
80
70
55,5
60
50
40
30
17,7
20
4,4
10
0
artralji
PR uzaması
86,6
artralji % 4,4
ateş % 55,5
PR uzaması % 17,7
yüksek akut faz
reaktanları % 86,6
45
Grafik 9: Minör kriterlerin tek ve birlikte dağılımı
2,2
ateş
2,2
2,2
13,3
yüksek akut faz reaktanları
2,2
8,8
ateş+yüksek akut faz reaktanları
PR uzaması+yüksek akut faz
reaktanları
26,6
ateş+PR uzaması
artralji+yüksek akut faz reaktanı
40
artralji+ateş+yüksek akut faz reaktanı
ateş+PR uzaması+yüksek akut faz
reaktanı
Bir minör bulgusu olan olgu oranı % 35,5, iki minör bulgusu olan olgu
oranı % 57,7, üç minör bulgusu olan olgu oranı % 4,4 dür. Hiçbir olguda üçten
fazla minör bulgu saptanmamıştır ( Tablo 9 ).
Tablo 9: Olgulardaki minör kriter sayısının dağılımı
Minör kriter
sayısı
n
16
%
35,5
26
57,7
Üç minörü olanlar
2
4,4
Dört minörü
olanlar
-
-
Bir minörü
olanlar
İki minörü olanlar
46
Olgularda ESR yüksekliği görülme oranı % 88,8, CRP yüksekliği
görülme oranı % 82,2 dir (Tablo 10).
Tablo 10: Olgulardaki ESR ve CRP yüksekliğinin dağılımı
ESR yüksekliği
CRP yüksekliği
n
40
5
37
8
Evet
Hayır
Evet
Hayır
%
88,8
11,1
82,2
17,7
Geçirilmiş streptokok infeksiyonunu destekleyici bulguların dağılımına
bakıldığında; olguların % 93,3’ ünde
ASO yüksekliği saptanmış olup, %4,4
olguda boğaz kültüründe streptokok üremesi görülmüştür ( Tablo 11 ).
Tablo 11: Olgulardaki destekleyici bulguların dağılımı
ASO yüksekliği
Pozitif boğaz kültürü
n
%
42
93,3
2
4,4
Artritli olgularda tutulan eklemlerin dağılımına bakıldığında; en çok diz
eklemi tutulmuş olup, oranı % 64,4 dür. Diğer eklemlerin tutulma oranları
sırasıyla şöyledir: ayak bileği % 62,2, el bileği % 33,3, dirsek % 13, 3, kalça %
6,6, omuz % 2,2, interfalangeal eklem % 2,2 ( Tablo 12, Grafik 10 ).
47
Tablo 12: Artritli olgularda tutulan eklemlerin dağılımı
Diz
Ayak bileği
El bileği
Dirsek
Kalça
Omuz
interfalangeal
Tutulan
eklemler
n
%
29
28
15
6
3
1
1
64,4
62,2
33,3
13,3
6,6
2,2
2,2
Grafik 10: Artritli olgularda tutulan eklemlerin dağılımı
64,4
62,2
diz
33,3
ayak bileği
el bileği
13,3
6,6
2,2
2,2
dirsek
uz
in
te
rfa
la
ng
ea
l
om
lça
ka
rs
ek
di
le
ği
el
b
i
di
ay
ak
b
ile
ği
kalça
z
70
60
50
40
30
20
10
0
omuz
interfalangeal
Artritli olgularda tutulan eklem sayısının dağılımına bakıldığında;
olguların % 11,1’inde eklem tutulumu yokken, %7,5 olguda bir eklem, % 50
olguda iki eklem, % 15 olguda üç eklem, % 20 olguda dört eklem, % 5 olguda
beş eklem, % 2,5 olguda ise altı eklem tutulumu saptanmıştır ( Tablo 13).
48
Tablo 13: Artritli olgularda tutulan eklem sayısının dağılımı
Tutulan
eklem sayısı
Tutulma yok
Bir eklem
İki eklem
Üç eklem
Dört eklem
Beş eklem
Altı eklem
n
%
5
3
20
6
8
2
1
11,1
7,5
50
15
20
5
2,5
Karditli olgularda karditin klinik derecesinin dağılımına bakıldığında;
olguların % 55,5’ inde kardit görülmezken, hafif karditli olguların oranı % 24,4,
orta derecede karditli olguların oranı % 8,8, ağır karditli olguların oranı %11,1 dir
(Tablo 14, Grafik 11).
Tablo 14: Karditli olgularda karditin klinik derecesinin dağılımı
Karditin klinik
derecesi
n
%
Kardit yok
25
55,5
hafif kardit
orta kardit
11
4
24,4
8,8
ağır kardit
5
11,1
49
Grafik 11: Karditin klinik derecesinin dağılımı
11,1
8,8
kardit yok
hafif kardit
24,4
Olgulardan
orta kardit
55,5
sadece
bir
tanesine
ağır kardit
ekokardiyografi
yapılamamıştır.
Ekokardiyografi yapılan olgulardan % 53,3’ ünde kapak tutulumuna raslanmamış
olup, % 20’ sinde mitral yetmezlik, % 24,4’ünde mitral ve aort kapak yetmezliği
beraber
saptanmıştır.
Olguların
hiçbirinde
tek
başına
aort
yetmezliği
görülmemiştir (Tablo 15, Grafik 12 ).
Tablo 15: Olgulardaki kapak tutulumunun dağılımı
EKO yapılmamış
Kapak tutulumu yok
Mitral yetmezlik
Aort yetmezliği
Mitral yetmezlik+aort
yetmezliği
n
1
24
9
11
%
2,2
53,3
20
24,4
50
Grafik 12: Olgulardaki kapak lezyonlarının dağılımı
24,4
2,2
EKO yapılmamış
kapak tutulumu yok
mitral yetmezlik
0
20
53,3
aort yetmezliği
MY+AY
İzole mitral yetersizliği olan 9 olgudan 7 tanesi hafif derecede ( % 35), 2
tanesi ( % 10) orta derecededir. İzole aort yetersizliği hiç görülmemiştir. MY ve
AY birlikte görülen 11 olgudan 4 tanesinde hafif MY+ hafif AY ( % 20), 1 olguda
hafif MY+ ağır AY ( % 5), ikişer olguda orta MY+ hafif AY (% 10), ağır MY+ hafif
AY (% 10), ağır MY+ orta AY (% 10) saptanmıştır (Tablo 16).
Tablo 16: Kapak tutulumlarının klinik derecelerine göre dağılımı
n
%
Hafif MY
7
35
Orta MY
2
10
Ağır MY
-
-
İzole AY
-
-
Hafif MY+ hafif AY
4
20
Hafif MY+ ağır AY
1
5
Orta MY+ hafif AY
2
10
Ağır MY+ hafif AY
2
10
Ağır MY+ orta AY
2
10
51
Tüm olgular içinde sadece 2 tanesinde ekokardiyografide kapak
tutulumu haricinde patolojik bulgu görülmüştür. Bunlar; bir vakada ASD+PDA (%
2,2) bir vakada da PDA+hafif derecede pulmoner stenoz (% 2,2) dur. (Tablo 17 ).
Tablo 17: Kapak tutulumu dışındaki ekokardiyografi bulgularının
dağılımı
Kapak
tutulumu dışı
EKO bulguları
n
%
Bulgu yok
ASD+PDA
43
1
95,5
2,2
PDA+pulmoner
stenoz
1
2,2
Olgulara uygulanan tedavinin dağılımı Tablo 18 ‘ de gösterilmiştir.
Hastaların tümüne benzatin penisilin yapılmıştır ( % 100). Kore ile başvuran 1
hasta dışındaki tüm hastalarda aspirin kullanılmıştır ve istirahat önerilmiştir ( %
97,7). Orta ve ağır derecede karditi olan hastalara kortikosteroid tedavisi
verilmiştir ( % 17,7). Konjestif kalp yetmezliği gelişen 4 hastada diüretik ( % 8) ve
1 tanesinde de digoksin ( % 2,2) kullanılmıştır. Kore ile başvuran 1 hastaya
haloperidol tedavisi başlanmıştır ( % 2,2). Tüm hastalar sekonder profilaksiye
alınmıştır ( % 100).
52
Tablo 18: ARA’ da uygulanan tedavinin değerlendirilmesi
n
%
Benzatin penisilin
45
100
Aspirin
44
97,7
Kortikosteroid
8
17,7
Diüretik
4
8
Digoksin
1
2,2
İstirahat
44
97,7
Haloperidol
1
2,2
Sekonder profilaksi
45
100
Olgularda akut romatizmal ateş düşündürmeyen semptom ve bulguların
dağılımına bakıldığında; en sık beş olguda ürtikeryal döküntü görülmüş olup,
oranı % 11,1 dir. Diğer semptom ve bulgular ise sırasıyla şöyledir: karın ağrısı %
8,8, diyare % 6,6, bulantı % 2,2, aritmi % 2,2, pnömoni % 2,2 ( Tablo 19 ).
Tablo 19: ARA dışındaki ek semptom ve bulguların dağılımı
Ek semptomlar
n
%
Ürtikeryal
döküntü
5
11,1
Karın ağrısı
Diyare
Bulantı
Aritmi
Pnömoni
4
3
1
1
1
8,8
6,6
2,2
2,2
2,2
53
5. TARTIŞMA
Akut romatizmal ateş; gelişmiş ülkelerde nadir görülen bir hastalık
haline gelmiş olmakla birlikte, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde hala
edinilmiş kalp hastalıklarının en önemli nedenidir (59). Önlenebilir bir hastalık
olmasına karşın, bugün dünya genelinde 15.600.000 romatizmal kalp hastası
bulunmakta, her yıl 500.000 kadar yeni ARA olgusu görülmekte, 300.000 yeni
romatizmal kalp hastası ortaya çıkmakta, 233.000 kişi romatizmal kalp hastalığı
nedeniyle kaybedilmektedir (3).
Akut romatizmal ateşin dünya üzerinde görülmediği bölge yoktur.
Dünya genelinde hastalığın en sık görüldüğü bölgeler; Sahra çölünün güneyinde
yer alan Afrika ülkeleri, Brezilya, Orta-Güney Asya’ dır.
Ayrıca Avusturalya’da
Aborjinler, Yeni Zelanda ve bazı Pasifik adalarında yaşayan yerli halk gibi
gelişmiş ülkelerin geri kalmış topluluklarında da hastalık sık görülmektedir (2).
Sosyoekonomik koşulları iyi olan gelişmiş ülkelerde özellikle son 25-30
yıl içinde hastalığı hem ilk atağında, tekrarlayan ataklarında, hem de
romatizmal kalp hastalığı prevalansında dikkat çekici düşüşler gözlenmiştir (2).
Bu durum yaşam koşullarının iyileşmesi, üst solunum yolu enfeksiyonlarının etkin
biçimde tedavi edilmesi, hastalığın erken dönemde tanınması, penisilin
profilaksisinin tam olarak uygulanması ile tekrarlayan atakların önüne geçilmesi
ile açıklanabilir. Ayrıca çocuklarda farenjit etkeni olarak; streptokokların
romatojenik suşlarının yerine, artık nonromatojenik suşların daha sık görülüyor
olmasının da rolü olabilir (60). Halbuki az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde;
yaşam
şartlarının
iyi
olmaması,
halkın
primer
sağlık
hizmetlerinden
yararlanmaktaki sıkıntısı, yetersiz tedavi ve penisilin profilaksisinin tam
uygulanmaması gibi nedenler yüzünden bu hastalık güncelliğini korumakta ve
halen insan sağlığını tehdit etmektedir (59, 61).
Ülkemizde ARA insidansını belirlemeye yönelik çalışmalar yerel ya da
bölgesel niteliktedir. 1972-1976 yılları arasında Ankara çevresinde ilkokul
çocuklarında Saraçlar ve arkadaşları tarafından yapılan bir çalışmada ARA
insidansı 20/ 100 000 olarak bulunmuştur (62). 1970-1973 yılları arasında, aynı
54
bölgede Beyazova ve arkadaşlarının yaptığı başka bir çalışmada ise insidans
56,5/100 000 olarak belirlenmiştir. 15 yıl sonra aynı ekip tarafından yapılan
araştırmada ise bu oran 36,7/100 000 olarak hesaplanmıştır (63). 80’li yılların
ortalarından itibaren ARA sıklığı tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de
artmıştır. Karademir ve ark. tarafından yine Ankara’da yapılan bir çalışmada ARA
sıklığı 107,7/100000 olarak belirtilmiştir. Bu çalışma 1980-1984 (100 000 de
28,3) ve 1985- 1989 (100 000 de 46) yıllarında saptanan oranlarla
karşılaştırıldığında özellikle 1980’ li yılların ortalarından itibaren ARA’ da belirgin
artış olduğu görülmüştür (64). 80’li ve 90’lı yıllarda Amerika birleşik devletlerinde
akut romatizmal ateş salgınları görülmüştür, hastalar özellikle kırsal kesimden
gelen kalabalık aile üyeleri çocuklardır (65, 66). 2000 li yıllarda ise ARA insidansı
gelişmiş ülkelerde azalmıştır. Kanada, Amerika ve Batı Avrupa’da insidans 0,12/100 000 olarak değişmektedir (67). Bilimsel anlamda daha güvenilir istatistiksel
değerlerin elde edilmesi için ülke genelinde çok merkezli bir epidemiyolojik
çalışmanın yapılması gerekmektedir.
Çalışmamızda olgularımızın yaş dağılımına bakıldığında; en küçük
hastanın 4, en büyük hastanın 15 yaşında olduğu görülmektedir. Çalışmamıza
16 yaşında büyük olgular kabul edilmemiştir. Ortalama yaş 9,3 bulunmuştur.
Literatürde ARA’ nın en çok 5-15 yaş arasında yani streptokok infeksiyonlarının
en sık görüldüğü yaş grubunda gözlendiği belirtilmektedir (6). Bizim olgularımızın
% 93,2’ si bu sınırların içinde ve literatür verileriyle uyumlu bulunmuştur.
ARA’ nın erkek ve kızlarda görülme sıklığı arasında belirgin farklılık
yoktur. Fakat kore kızlarda daha sık görülmektedir (49). Bizim çalışmamızda kız
olgu oranı % 48,8, erkek olgu oranı % 51,1 dir, yani istatistiksel olarak anlamlı bir
fark görülmemiş olup, literatür bilgileriyle uyumludur. Çalışmamız boyunca
sadece tek bir olguda Sydenham koresi görülmüştür, o da erkektir. Bu bulgu
literatür bilgileriyle bağdaşmamaktadır. Ancak biz bu durumun hasta sayımızın
yetersizliğinden kaynaklandığını düşünmekteyiz. Majör bulgulardan kardit ve
artritin görülme oranları cinsiyete göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde
farklılık göstermediği saptanmıştır. Literatürde kardit ve artritin görülme
oranlarında cinsiyet farkı olmadığını belirten yayınlar bulunmaktadır (3, 9).
55
A grubu beta hemolitik streptokok infeksiyonları en sık kış ve ilkbaharda
meydana gelmektedir. Akut romatizmal ateş de bu nedenle en sık kış ve ilkbahar
mevsiminde görülmektedir (6). Bizim çalışmamızda da hastalık en sık % 42,2 ile
ilkbahar, % 31,1 ile kış mevsimlerinde görülmektedir. Aylara göre incelendiğinde
görülme sıklına göre
Mayıs, Mart, Aralık, Eylül, Ocak, Şubat, Nisan olarak
sıralanmaktadır. İstisna olarak Eylül ayında sıklıkta bir artış gözlenmiş olsa da,
verilerimizin literatür bulgularıyla uyumlu olduğunu söyleyebiliriz (7, 25).
Çalışma boyunca olgularımızda majör kriterlerden en sık %88,8 oranı
ile poliartrit görülmüştür. Diğer majör kriterler sırasıyla; kardit % 44,4, kore % 2,2,
eritema marjinatum %2,2 oranlarında saptanmıştır. Hiçbir vakada subkutan
nodül saptanmamıştır. Bu konuda yapılan çalışmalara bakıldığında; majör
bulguların dağılımının farklı serilerde farklı oranlarda olduğu görülmektedir.
Literatürde yer alan çalışmalardan bazıları şunlardır: ABD Utah Salt Lake City’de
1985-1992 yılları arasında yapılan ve 274 vakayı kapsayan bir çalışmada, kardit
% 68, poliartrit % 36, kore % 36, eritema marjinatum % 2,5, subkutan nodül % 4
oranında bulunmuştur (68). Avustralya yerlileri Aborjinlerde 1988-1992 yılları
arasında yapılan bir çalışmada ise poliartrit % 59, kardit % 50, kore % 22,
subkutan nodül % 1 oranında saptanmıştır (69). Yunanistan’da yapılan 19801997 yıllarında görülen 66 vakayı içeren çalışmada kardit % 70, poliartrit % 68
oranında görülmüştür (70). Suudi Arabistan’ da 1987 ve 1995 yılları arasında
teşhis edilen 46 vakanın ise %84,8’ inde poliartrit, %65,2’ sinde kardit mevcuttur
(71). Fiji’de yapılan ve 2009 ‘da yayınlanan yeni bir çalışmada kardit oranı %79
olarak bildirilmiştir (72). Ülkemizde Bursa’da yapılan bir çalışmada 1994-2000
yılları arasındaki 207 vaka incelenmiş, %22 olguda sadece artrit, % 27 olguda
sadece kardit, % 37 olguda artrit ve kardit beraber görülmüştür (73). Bu
çalışmalardan bazılarında artrit en sık görülen majör bulgu olurken, diğer bazı
çalışmalarda ise kardit ilk sırayı almaktadır. Yine Türkiye’ den Yılmaz ve ark.,
Çağlayaner ve ark. artritin en sık majör bulgu olduğunu savunmuşlardır (74, 75).
Ahunbay ve Çelebi ise izole karditin çalışma gruplarında en sık görülen majör
bulgu olduğunu belirtmişlerdir (76). Bizim çalışamızda ise artrit % 88,8 ile en
fazla görülen bulgudur. Kalp veya eklem tutulumunun birinci sırada olmasının
nedenleri toplumsal ve bölgesel farklılıkların yanında, başvuru merkezinin
kardiyoloji bölümü olup olmamasına ve ekokardiyografinin rutin yapılıp
56
yapılmamasına da bağlı olabilir. Çünkü ekokardiyografi kardit bulgusu olmayan
ARA’lı olgularda kapak tutulumunu saptayabilmektedir. Biz de bu çalışmaları
incelendiğimizde, ülkemizde kardiyoloji ünitesi olan merkezlerde yapılan
çalışmalarda kardit görülme oranı daha yüksek, genel pediatri servislerinde
yapılan çalışmalarda artrit görülme oranı daha yüksek saptandığını gözlemledik.
Verilerimizi literatürle karşılaştırdığımızda; artrit oranlarımız literatüre
göre daha yüksek, kardit oranlarımız ise daha düşük bulunmuştur. Bunun nedeni
çalışmamızın sadece ilk atak ARA olgularını kapsaması, tekrarlayan atak geçiren
olguların çalışma dışı bırakılmasıdır. Çünkü bilindiği gibi tekrarlayan ataklarda
kardit görülme riski artmaktadır (1,6). Çalışmamızda kore bulgusu literatüre göre
daha az görülmüştür. Eritema marjinatum oranı ise literatürle uyumludur.
Subkutan nodül hiç saptanmamıştır. Subkutan nodül tespit edememe nedenimiz,
hasta sayımızın azlığı veya subkutan nodüllerin hastalığın akut döneminde
görülmesi ve kısa sürede kaybolmaları olabilir. Ancak literatürde de subkutan
nodülün saptanmadığı çalışma grupları mevcuttur (73).
Çalışmamızda, tanı esnasında birden fazla majör bulgunun birlikte
görüldüğü olgularda; en sık gözlenen birliktelik %37,7 ile artrit ve kardit olarak
saptanmıştır. Yapılan çalışmalarda da en sık gözlenen birliktelik artrit ve kardittir
(73, 77). Bunun nedeni ARA düşünülen hastalara EKO çektirme imkanlarının
artması ile ilişkili olabilir. ABD’ de yapılan çalışmalarda kardit görülme sıklığının
arttığı rapor edilmekte ve buna neden olarak da tanısal metodların geliştirilmesi
gösterilmektedir (78). Çalışmamızda artrit ve kardit birlikteliği dışında 1 olguda
(% 2,2) artrit ve eritema marjinatum birlikteliği görülmüştür.
Majör kriterlerin yaş grupları arasında görülme dağılımına bakıldığında;
kardit küçük yaşlarda daha sık, artrit ise büyük çocuklarda daha sık
görülmektedir (1). Bizim çalışmamıza 16 yaşından büyük olgular dahil edilmemiş
olup, 15 yaşındaki tek hastamızda kardit görülmemiştir. 5 yaş altındaki iki
hastamızdan birinde (% 50) kardit, birinde kore saptanmış olup, ikisinde de artrit
yoktur. Bu konuyla ilgili yapılan bir çalışmada, 5 yaş altı olgularda orta ve ağır
dereceli kardit artritten daha sık görülmüştür. Kore ise oldukça az sıklıkta
saptanmıştır (79).
57
Literatürde; 2 tane majör bulgusu olan hastalar, 1 tane majör bulgusu
olanlardan ufak sayısal farklılıklarla daha fazladır (77, 78). Biz literatürden farklı
olarak; çalışmamızda 1 majörü olan olguları (% 55,5), 2 majörü olanlara (% 45,5)
oranla daha fazla saptadık.
Çalışmamızda minör bulgulardan en sık görüleni % 86,6 ile akut faz
reaktanlarında artıştır. İkinci sıklıkta % 55,5 ile ateş yer almaktadır. EKG’ de PR
uzaması % 17,7, artralji ise % 4,4 oranlarında görülmüştür. Literatürde akut faz
reaktanlarında artış % 50- % 90 arasında olup, genellikle en sık minör bulgu
olarak bildirilmekle birlikte, bazı çalışmalarda ise artralji en sık minör bulgu olarak
rapor edilmiştir (7, 62, 80-82). Ateş görülme oranı literatürlerde % 41-%61
arasında olup, bizim ateş ile ilgili verimiz bu değerlerle uyumludur. Çalışmamızda
EKG’ de PR uzaması % 17,7 oranında görülmüştür, literatür verileriyle
uyumludur (83).
Minör
kriterlerin
birlikte
görülme
oranlarına
bakıldığında;
bazı
çalışmalar akut faz artışıyla artralji birlikteliğini ilk sıraya koyarken, bazıları ateş
ve akut faz reaktanlarında artış beraberliğini en sık olarak bildirmişlerdir (78, 84,
85). Bizim çalışmamızda en sık % 40 ile ateş ve akut faz reaktanlarında artış
birlikteliği görülmüştür. Bunu % 13,3 ile EKG’ de PR uzaması ve akut faz
reaktanlarında yükseklik birlikteliği takip etmektedir.
Çalışmamızda 3’ten fazla minör kriter birlikteliği saptanmamış olup, en
sık 2 minör bulgu (% 57,7) tespit edilmiştir. Bu bulgu literatür verileriyle
uyumludur (78, 85).
Olgularımızın % 88,8’ inde ESR yüksekliği, % 82,2’ sinde CRP
yüksekliği saptanmıştır. Literatürde ESR ve CRP yüksekliği % 75-%94 arasında
bildirilmekte olup, bizim verilerimizle uyumludur (4, 9, 86, 87).
Geçirilmiş streptokok infeksiyonunu destekleyen bulgulardan ASO
yüksekliği %80-%85 oranında, pozitif boğaz kültürü %10- %20 arasında
bildirilmektedir (4, 6, 39). Bizim çalışmamızda ASO yüksekliği % 93,3 oranında
58
saptanmış olup literatür verileriyle uyumludur. Hastalarımızın % 4,4’ ünde boğaz
kültüründe üreme saptanmıştır.
Çalışmamızda eklem tutulumu olan hastalarımız arasında en fazla
tutulan eklem % 64,4 ile diz eklemidir. Daha sonra sırasıyla % 62,2 ile ayak
bileği, % 33,3 ile el bileği, % 13,3 ile dirsek, % 6,6 ile kalça, % 2,2 şer oranlarla
omuz ve interfalangeal eklemler gelmektedir. Akut romatizmal ateşte en sık
tutulan eklemlerin diz, ayak bileği, el bileği gibi büyük eklemler olduğu
bildirilmektedir (6, 27), bu da bizim verilerimizle uyumludur. Ayrıca literatürde en
sık iki farklı eklem bölgesinin tutulumu belirtilmiştir (70, 88, 89). Bizim
çalışmamızda da artritli olguların yarısında (% 50) iki ayrı eklem tutulumu
mevcuttur. Bunu % 22,5 ile dört ayrı eklem, % 15 ile üç ayrı eklem tutulumu
izlemektedir.
Hastalarımızın % 55,5’ inde kardit görülmemiştir. Kalp tutulumu görülen
olgularda (% 45,5), karditin klinik derecesi incelendiğinde en sık % 24,4 oranıyla
hafif kardit görülmüş, bunu % 11,1 ile ağır kardit izlemiş, en az oranda da % 8,8
ile orta derecede kardit saptanmıştır. Literatürde de en sık hafif kardit bildirilmiştir
(6, 39, 81, 90).
Çalışmamızda
sadece
bir
hastaya
EKO
yapılamamıştır.
Ekokardiyografik değerlendirmelerinde hastaların % 53,3’ ünde kapak lezyonu
saptanmamıştır. Kapak tutulumlarından en sık mitral yetmezlik ve aort yetmezliği
birlikteliği (% 24,4) görülmüştür. Tek başına aort yetmezliği hiç bulunmazken,
ikinci sıklıkta izole mitral yetmezlik (% 20) saptanmıştır. Literatür verilerine göre
en sık tutulan kapak mitral kapak olup, en sık görülen EKO bulgusu izole mitral
yetmezliktir ve % 50-85 oranında bildirilmektedir. İzole AY % 13-17, MY+AY %
25-40 oranlarında belirtilmektedir (6, 39, 91, 92, 93). Bizim serimizde MY+AY
birlikteliğinin, izole MY’ den daha sık görülmesi literatür verileriyle uymamaktadır.
Kapak tutumlarının klinik derecelerine bakıldığında en sık bulgu hafif
mitral yetersizlik olarak saptanmıştır. Bu veri yapılan yayınlarla uyumludur ( 94).
59
Hastalarımızın kapak tutulumu dışındaki EKO bulgularına bakıldığında;
% 95,5 olguda herhangi bir bulgu saptanmazken, birer olguda ASD+PDA ve
PDA+pulmoner stenoz (hafif) bulunmuştur. Literatürde ASD, PDA, pulmoner
stenoz hiç bildirilmemiştir.
Tedavide hastaların tümüne benzatin penisilin yapılmıştır ve sekonder
profilaksi önerilmiştir. Kore ile başvuran olgu hariç hepsine istirahat önerilmiştir.
İstirahat süresi hastanın artrit ve kardit bulgularına göre düzenlenmiştir. Kardit
olmaksızın sadece artrit bulguları olan hastalar, artrit bulguları ve akut faz
reaktanları düzelene kadar hastanede takip edilmiştir, bu süre genelde 2-3 hafta
kadardır. Karditi olan hastalardan ağır karditi olan ve kalp yetmezliği olan
hastalar çocuk kardiyoloji kliniği olan merkezlere sevk edilmiş ve onların takibine
girmiştir. Hastanemizde takip edilen hafif karditli olgulara 4 hafta yatak istirahati
verilmiş, 4 hafta boyunca da aşırı aktivite kısıtlanmıştır. Artriti olan hastaların
hepsine aspirin başlanmıştır, orta ve ya ağır karditi olan ve kortikosteroid
kullanılan olgulara da, rebound fenomenini önlemek amacyla tedavinin azaltılma
döneminde aspirin verilmiştir. Hafif karditi olan hastalara da aspirin tedavisi
verilmiştir. Ağır karditi olan hastalara prednisolon oral olarak 2 mg/kg/gün 4
dozda başlanmıştır. Kortikosteroid ve aspirin tedavisinin romatik kalp hastalığı
gelişme riski üzerine etkisini karşılaştıran çalışmalar yapılmıştır. Sonuç olarak
anlamlı fark bulunamamıştır (56). Bununla birlikte literatürde ağır karditli
vakalarda, intravenöz metilprednisiolon ile tedavinin klinik yararına dair yayınlar
da vardır (51, 95). Kortikosterodilerin akut dönemde klinik yararı olsa da, uzun
dönemdeki kalp hasarına etkisi olmadığı söylenebilir. Karditli olgularda
intravenöz immunoglobulin kullanımının yararı araştırılmış, ancak karditin klinik
seyrini değiştirmediği ve morbiditeyi azaltmadığı öne sürülmüştür (96). Konjestif
kalp yetmezliği bulguları gelişen 4 olgu diüretik, 1 olgu da digoksin kullanımı
gerektirmiştir. Bu konuda özellikle digoksin kullanımında dikkatli olunması
önerilmektedir. Çünkü aktif miyokardit varlığında digoksin toksisitesi riski
artmakta ve kalp blokları gibi toksisite bulguları görülebilmektedir (55). Kore
görülen hastamızda haloperidol tedavisi başlanmıştır. Literatürde kore tedavisiyle
ilgili çeşitli antikonvulzanlarla yapılmış çalışmalar mevcuttur. 1999 ‘ da yapılan
bir çalışmada haloperidol ve valproat tedavileri karşlaştırılmış, birbirlerine anlamlı
bir üstünlükleri bulunmadığı bildirilmiştir ( 97). 2000 yılında yapılan bir çalışmada
60
karbamazepin kore tedavisinde ilk tercih olarak önerilirken, 2002’deki bir yayında
sodyum valproatın karbamazepine üstün olduğu öne sürülmüştür (58, 98).
Kortikosteroidler ve intravenöz immunglobulinler de kore tedavisinde kullanılmış,
ancak yararı gösterilememiştir (67, 99). İntavenöz immunglobulin kullanımıyla
ilgili 2008 ‘ de Cape Town Üniversitesinde başlatılan bir çalışma halen devam
etmektedir (100). Kore tedavisiyle ilgili olarak; tedavinin hastaya göre
düzenlenmesinin gerektiği söylenebilir.
Hastalarımızdaki akut romatizmal ateşin klinik bulguları dışındaki ek
semptom ve bulgulara bakıldığında; % 11,1’ inde ürtikeryal döküntü, % 8,8’ inde
karın ağrısı, % 6,6’ sında diyare, birer olguda da (% 2,2) bulantı-kusma, aritmi ve
pnömoni görülmüştür. Literatür verilerinde ise en sık raslanan bulgu karın
ağrısıdır (25). Türkiye’den yapılan bir yayında, ARA’lı bir vakada AV blok
nedeniyle senkop bildirilmiştir (101).
Akut romatizmal ateş; gelişmekte olan ülkeler için halen önemli bir
sağlık
sorunu olup,
çalışmamızda da vurgulandığı gibi farklı başvuru
semptomları ve tanı koydurucu özgün laboratuar yöntemlerinin bulunamamış
olması nedeniyle çocuk hekimlerini uğraştırmaya devam etmektedir. Sonuç
olarak, tanı kriterleri ve tedavi yöntemlerinin gözden geçirilerek, geliştirilmesi için
çok sayıda olgu içeren, yaygın çalışmalara gereksinim olduğunu düşünmekteyiz.
61
ÖZET
Hastanemiz Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniğinde Ocak 2000 ve
Aralık 2008 tarihleri arasında ARA tanısı alan 45 hasta retrospektif olarak
epidemiyolojik, klinik ve laboratuar özellikleri açısından incelendi. Çalışmamız
sonunda elde edilen sonuçlar aşağıda özetlenmiştir.
1- Hastalarımızın en küçüğü 4, en büyüğü 15 yaşında olup yaş ortalaması
9,3 yaştı.
2- Yaş gruplarına göre dağılım incelendiğinde en az vaka 15 yaş üstü
grupta, en fazla vaka 10-14 yaş grubu arasında görülmüştü.
3- Cinsiyetlere göre dağlımı incelendiğinde, erkek/kız oranı 1,04 olup olgu
sayısı hemen hemen birbirine eşitti.
4- ARA’nın en sık görüldüğü mevsim ilkbahar, ikinci sıklıkta kış, en sık
görüldüğü aylar Mayıs, Mart, Aralık ve Eylül olarak tespit edildi.
5- En sık görülen majör bulgu artritti, 2. sıradaki karditten sonra, kore ve
eritema marjinatum aynı sıklıkta görülmekteydi. Subkutan nodüle hiç raslanmadı.
6- En sık tek majör bulgu görülmekteydi. Birden fazla majör bulgu olan
hastalarımızda en çok artrit ve kardit birlikteliği saptandı.
7- Majör kriterlerin görülme oranları ile cinsiyetler arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir fark saptanmadı.
8- Majör kriterlerin görülme oranları ile yaş grupları arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir fark saptanmadı.
9- En sık raslanan minör bulgu, akut faz reaktanlarında yükseklikti. 2.
sırada ateş gelmekteydi, diğerleri sırasıyla EKG’de PR uzaması ve artraljiydi.
10- Birden fazla minör kriter varlığında; en sık görülen ateş ve akut faz
reaktanlarında yükseklik birlikteliğiydi.
11- Tanı anında en sık olarak 2 minör kriter beraberliği tespit edildi.
12- Olgularda akut faz reaktanı göstergesi olarak ESR ve CRP
incelenmişti, ve yüksek oranlarda pozitif saptandı.
13- Destekleyici bulgulardan ASO çoğu olguda yüksek bulunurken pozitif
boğaz kültürü 2 olguda saptandı.
62
14- Artriti olan olgularda en sık tutulan eklem, diz eklemiydi. 2. sırada ayak
bileği, sonrasında el bileği, dirsek, kalça, omuz, interfalangeal eklem tutulmuştu.
15- Artritli olgularda en çok 2 eklemin birlikte tutulumu görüldü.
16- Karditli olgularda karditin klinik derecesine bakıldığında, en sık hafif
kardit, sonra ağır ve orta derecede kardit saptandı.
17- Kapak tutulumu olan hastalarda en sık görülen mitral yetmezlik ve aort
yetmezliği birlikteliğiydi. İzole mitral yetmezlik 2. sırada gelmekteydi. Literatürde
ise en sık görülen izole mitral yetmezliğidir.
18- Ekokardiyografide kapak tutulumu dışında, birer olguda ASD+PDA, ve
PDA+ hafif pulmoner stenoz saptanmıştır.
19- Olgularımızın hepsine benzatin penisilin tedavisi yapılmış ve sekonder
profilaksi önerilmiştir. Kore ile başvuran olgu dışındaki tüm hastalara yatak
istirahati verilmiştir. Tüm artritli vakalara ve hafif karditi olan hastalara aspirin,
orta- ağır dereceli kardit bulguları olan hastalara oral kortikosteroid tedavisi
başlanmıştır. Kalp yetmezliği bulguları olan hastalarda diüretik ve digoksin
kullanılmış ve çocuk kardiyoloji kliniği olan merkezlere sevk edilmiştir. Kore ile
başvuran tek hastada haloperidol başlanmıştır.
20- Olgularımızda ARA düşündürmeyen klinik bulgulardan en sık görülen
ürtikeryal döküntüdür.
21- Sonuç olarak; dünyanın her yerinde, özellikle gelişmekte olan
ülkelerde akut romatizmal ateş, insan sağlığını tehdit etmeye devam etmektedir.
Çalışmamızda bu hastalık; epidemiyolojik, klinik ve laboratuvar bulgularıyla
değerlendirilmiş ve tartışılmıştır.
63
KAYNAKLAR
1- İ. Levent Saltık. Akut Romatizmal Ateş. The Journal of Current
Pediatrics. Güncel Pediatri. March 2007 cilt:5 sayı:1
2- Figen Akalın. Akut Romatizmal Ateş ve Yenilikler. Türk Pediatri Arşivi.
2007. 85-93
3- Carapetis JR. Mc Donald M. Wilson N. Acute Rheumatic Fever. Lancet
2005; 366:155-66
4- Dajani AS. Rheumatic Fever in Braunwald Heart Disease. A Textbook
of Cardiovascular Medicine. 5th edition. Braunwald E. Eds. Philadelphia: WB
Saunders Co, 1997: 1769-1775
5- 0zer S. Halkaoğlu O. Ozkutlu S. Çeliker A. Alehan D. Karagöz T.
Childhood acute rheumatic fever in Ankara, Turkey, Turk J. Pediatr 2005; 47 :
120-4
6- Anita K.M. Zaidi and Donald A. Goldman.
Rheumatic fever in The
Nelson Textbook of Pediatrics. Kliegman RM, Behrman RE, Jenson HB, Stanton
BF eds. WB Saunders Company. 18 th edition. Philadelphia 2007: 1140-1145
7- Ayoup EM.
Marjeed HA.
Poststreptococcal reactive arthritis. Curr
Opin Rheumatol 2000; 12(4) : 306-10
8- Bryant PA. Robins- Browne R. Carapetis JR. Curtis N. Some of the
people, some of the time: Succeptibility to acute rheumatic fever. Circulation
2009 Feb 10; 119(5): 742-53 Review
9- Braunwald E;
Heart Disease.
A Textbook of Cardiovascular
Medicine. Rheumatic fever and the rheumatic diseases of the heart. 1992; 56:
1721-1730
10-
Sema
Özer.
Hacettepe
Ü.
Ped.
Kardiyoloji.
Ders
notları.
www.medinfo. hacettepe edu.tr
11- A. Tunger.
C. Çavuşoğlu.
M. Korkmaz.
Streptokoklar
ve
Enterokoklar. Mikrobiyoloji. Asya Tıp Yayıncılık. 2. Baskı. İzmir: 2002. 51-68
12- Levinson W. Jawetz E. Gram pozitive cocci in Medical Microbiology
and Immunology. a Lange medical book. Simon& Schuster co. 5 th edt. Stanford
Connecticut. 1998: 78-86
64
13- Quinn A. Kosanke S.
Fichetti VA. Factor SM.
Cunningham MW.
Induction of autoimmune valvular heart disease by recombinant
streptococcal
M protein. Infect Immun 2001 Jun; 69 (6) : 4072-8
14- El Said GM. Sanour KA. Acute Rheumatic Fever. In The Science and
Practice of Pediatric Cardiology. Garson A. Bricker JT. Mcnamara DG. eds. Lea
and Febiger. Philadelphia/ London; 1990: 1485-1500
15- Daie JB and Beachey FH. Multiple Heart Cross-reactive epitopes of
streptococcal M proteins. J. Exp. Med 1985; 161: 113
16- Kaplan EL. Pathogenesis of acute rheumatic fever and rheumatic
heart disease; evasive after half a century of clinical, epidemiological and
laboratory investigation, Heart 2005; 91:3-4
17- Fae KC. Oshiro SE. Toubert A. Charron D. Kalil J. Guilherme L. How
on autoimmune reaction triggered by molecular mimicry between streptococcal
M protein and cardiac tissue proteins leads to heart lesions in rheumatic heart
disease. J Autoimmune 2005; 24: 101-9
18- Balat A. Kılınç M. Cekmen MB. et al. Adrenomedullin and total nitrite
levels in children with acute rheumatic fever. Clin Biochem 2005; 38: 526-30
19- Blank M. Aron-maor A. Shoenfeld Y. From rheumatic fever to Libmann
Sacks endocarditis: is there any possible link? Lupus 2005; 14: 697-701
20- Gene H. Stolleman: Rheumatic fever in the 21th century Clinical
Infectious Diseases 2001; 33: 806-814
21- Li Y. Pon Z. Ji Y. Zhang H. Archard LC. Herpes simplex virus type 1
infection in rheumatic valvar disease. Heart 2005; 91: 87-88
22- Frederick J. Schoen. The Heart in Robbins Pathological Basis of
Disease.
Cotran RS. Kumar V. Collins Teds. WB. Saunders Co. 6 th century.
Philadelphia 1999: 570-3
23- Wedu BG. McGuire JW. Origin of the Aschoff body. Ann Rheu Dis
1963; 22: 127-31
24- Hutchins GM. Paige KT. Possible Origin of cardial Aschoff bodies of
rheumatic fever from nerves. John Hopkins Med J. 1973; 132: 315-19
25- Chopra P. Wanniang J. Sampath Kumar A. Immunohistochemical and
histochemical profile of Aschoff bodies in rheumatic carditis in excised left atrial
appendiges: an immunoperoxide study in fresh and parafin embedded tissue. Int
J Cardiol 1992 Feb; 3482): 199-207
65
26- Galal ME. Medhat ME. Khalid AS.Howaida GE. Rheumatic fever and
rheumatic heart disease. In The science and practice of Pediatric Cardiology.
Garson A. Bricker JT. Fisher DJ. Neish SR (eds). 2nd ed. Baltimore: Williams
and Wilkins; 1998: 1691- 1724
27- Veasy LG.
story.
Rheumatic Fever.
T. Duckett Jones and the rest of the
Cardiol Young 1995; 5: 293-391
28- Akalın F. Ünver T. Başaran M. Cardiac troponin-T in acute rheumatic
fever. Marmara Medical Journal 2001; 14: 84-8
29- Narula J.
Chopra P.
Talwar KK. Et al.
Does
endomyocardial
biopsy aid in the diagnosis of active rheumatic carditis. Circulation 1993; 88:
2198-205
30- Polat TB. Yalçın Y. Akdeniz C. et al. QT dispersion in acute rheumatic
fever. Cardiol Young 2006; 16:141-6
31- Mohindro R. Pannu HS. Mohan B. Et al. Syncope in a middle aged
male due to acute rheumatic fever. Indian Heart J 2004; 56: 668-9
32- Kula S. Olguntürk R. Özdemir O. Two unusual presentations of acute
rheumatic fever. Cardiol Young 2005 ; 15: 514-6
33- Unal N. Kosecik M. Saylam S. Kır M. Paytoncu S. Kumtepe S. Cardiac
tamponade in acute rheumatic fever. Int J Cardiol 2005; 103: 217-8
34- Writing group of comittee on rheumatic fever, endocarditis, and
Kawasaki Disease of the counsil on cardiovascular disease in the young of the
American Heart Association. Guidelines for the diagnosis of acute rheumatic
fever. Jones criteria 1992 update. Jama 1992; 268: 2069-73
35- Ayabakan C. Akalın F. Akut romatizmal ateşin değişen yüzü. Anadolu
Kardiyoloji Dergisi 2004; 4: 359-60
36- Tubridy-Clark M. Carapetis JR. Subclinical carditis in rheumatic fever;
A Systematic review. Int J Cardiol 2007; 119: 54-8
37- Özkutlu S. Hallıoğlu O. Ayabakan C. Evaluation of subclinical valvar
disease in patients with rheumatic fever. Cardiol Young 2003; 13: 495-9
38- www.nhf.org.nz/files/ Guide for use of echocardiography in acute
rheumatic fever
39- Onat T. Akut romatizmal ateş ve romatizmal kardit. Romatizmal kardit.
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları kitabı. Eksen Basın Yayın. İstanbul. 1999; 558-595
66
40- Harlan GA. Tani LY. Byington CL. Rheumatic fever presenting as
monoarticular arthritis. Pediatr Infect Dis J 2006; 25: 743-6
41- Williamson L. Bowness P. Mowat A. Östman-Smith I. Difficulties in
diagnosing acute rheumatic fever- arthritis may be short lived and carditis silent.
BMJ 2000; 320: 362-5
42- Olguntürk R. Canter B. Tunaoğlu FS. Kula S. Review of 609 patients
with rheumatic fever in terms of revised and updated Jones criteria. Int J Cardiol
2006; 112: 91-8
43- Ercan Tutar. Akut Romatizmal Ateş ve Poststreptokoksik Reaktif artrit.
Türkiye Klinikleri J Pediatr Sci 2008; 4(3): 107-113
44-
Vjayalakshmi
IB.
Mithravinda
J.
Deva
ANP.
The
role
of
echocardiography in diagnosing carditis in the setting of rheumatic fever. Cardiol
Young 2005; 15: 583-86
45- Mercadante MT. Busatta GF. Lombroso PJ. Prado L. RosarioCampos MC. Dovalle R. Marques-Dias MJ. Kiss MFI. Leckman JF. Miguel EC.
The psychiatric symptoms of rheumatic fever. Am J psychiatry 2000 Dec;
157(12): 2036-8
46- Maia DP. Teixieira AL. Cunningham MCQ. Cardoso F. Obsessive
compulsive behaviour, hyperactivity and attention deficit disorder in Sydenham
chorea. Neurology 2005; 64: 1799-801
47- Sethi S. Kaushik K. Mohandas K. Sengupta C. Singh S. Sharma M.
Anti-streptolysin O titres in normal healthy children of 5-15 years. Indian Pediatr
2003; 40: 1068-71
48- Ayoub EM. Majeed HA. Poststreptococal reactive arthritis. Curr Opin
Rheumatol 2000; 12(4): 306-310
49- Ayşe Güler Eroğlu. Akut Romatizmal Ateş. Klinik Gelişim Çocuk ve
Ergenlik Çağı Romatizmal Hastalıklar özel sayısı 2006; cilt: 19 sayı:1
50- Rosenthal A. Czaniczer G. Massel BF. Rheumatic fever under 3 years
age: A report of cases. Pediatrics 1968; 41: 612
51- Binotto MA. Guillherme L. Tanaka AC. Rheumatic Fever. Images
Pediatr Cardiol 2002; 11: 12-25
52- Lue HC. Wu MH. Wang JK. Wu FF. Wu YN. Longterm outcome of
patients with rheumatic fever recieving benzathine peniciline G prophylaxis every
three weeks versus every four weeks. J Pediatr 1994; 125: 812-816
67
53- Park H. Cleary PP. Active and passive intranasal immunizations with
streptococcal surface protein C5a peptidase prevent infection of murine nasal
mucosa-associated lymphoid tissue, a functional homologue of human tonsils.
Infection and Immunity 2005; 73: 7878-86
54- Brandt ER. Good MF. Vaccine strategies to prevent rheumatic fever.
Immunol Res 1999; 19(1): 89-103
55- Thatai D. Turi ZG. Current Guidelines for the Treatment of patients
with Rheumatic Fever. Drugs 1999; 57: 545-55
56- Ciliers AM. Manyemba J. Saloojee HH. Anti-inflammatory treatment
for carditis in acute rheumatic fever. Cochrane Database Syst Rev 2003; (2): CD
00 3176
57- Daoud AS. Zaki M. Shakir R. AL Saleh Q. Effectiveness of sodium
valproate in the treatment of Sydenham’s chorea. Neurology 1990; 40: 1140-1
58- Genel F. Arslanoglu S. Uran N. Saylan B. Sydenham’s chorea; clinical
findings
and
comparison
of
the
efficacies
of
sodium
valproate
and
carbamazepine regimens. Brain Dev 2002; 24: 73-76
59- Eisenberg MJ. Rheumatic heart disease in the developing world:
prevalance, prevention, and contol. European Heart Journal 1993; 14: 122-8
60-ST. Shullman et al. Why acute rheumatic fever has virtually
disappeared in the US. International Congress Series. 2006; volume 1289: 28588
61- Lee JL. Naguwa SM. Cheema GS. Gershwin ME. Acute rheumatic
fever and consequences: A persistent threat to developing nations in the 21st
century. Autoimmun Rev 2009 Apr 19
62- Saraçlar M. Ertuğrul A. Özme ve Ajun A (1978). Akut romatizmal ateş
insidansı ve romatizmal kalp hastalıklarının prevalansı. Türk Kardiyoloji Derneği
Arşivi; 7: 50-55
63- Beyazova U. Benli D. Beyazova M. Akut Romatizmal Ateş görülme
sıklığı. Çocuk Sağ. Hast. Derg. 1987; 2: 76-80
64- Karademir S. Demirçeken F. Atalay S. Demircin G. Sipahi T. Teziç T.
Acute rheumatic fever in children in the Ankara area in 1980-1989. Acta Pediatr
1994; 83: 862-5
68
65- B Congeni. C Rizzo. J Congeni. W Sreenivasan. Outbreak of acute
rheumatic fever in northeast Ohio. The Journal of Pediatrics 1987; 111.22,176179
66- RM Westlake. TP Graham. KM Edwards. An outbraek of acute
rheumatic fever in Tenessee. The Pediatric nfectious Disease Journal 1990; 2:
97-100
67- Madden S. Kelly L. Update on Acute Rheumatic Fever; it stil exists in
remote communities. Can Fam Physician 2009 May; 55 (5): 475-8
68- Veasy LG. Tani LY and Hill HR. Persistence of Acute Rheumatic
Fever in the intermauntain area of the United States. J Pediatr 1994; 24:9-16
69- Richmond P. Haris L. Rheumatic fever in the Kimberley region of
Western Australia. J Trop Pediatr 1998 Jun; 44(3): 148-52
70- Giannoulia- Karantana A. Anagnostopoulos G. Kostaridou S.
Georgakapoulou T. Ipadopoulou A. Papadopoulas G. Childhood acute rheumatic
fever in Greece: experience of the past 18 years. Acta Pediatr 2001 Jul; 90(7):
809-12
71- Abbag F. Benjamin B. Kardash MM. al Barki A. Acute rheumatic fever
in southern Saudi Arabia. East Afr Med J 1998 May; 75(5): 279-81
72- Ster AC. Kado J. Jenney AW. Batzloff M. Wogatakiewa L. Mulholland
EK. Carapetis JR. Acute rheumatic fever and rheumatic heart disease in Fiji:
prospective surveillance , 2005-2007. Med J Aust 2009 Feb 2; 190(3): 133-5
73- Özlem M. Bostan. Ergün Çil. Bursa ilindeki çocuklarda Akut
Romatizmal ateşin değerlendirilmesi. Türkite Klinikleri Kardiyoloji Dergisi 2001;
14:276-281
74- Yılmaz E. Doğan Y. Yaşar F. Aygün D. Gürgöze K. Akut romatizmal
ateşli hastaların değerlendirilmesi. Klinik Bilimler& Doktor 1999; 5: 511-6
75- Çağlayaner H. Vitrinel A. Karatoprak N. Çorbacıoğlu D. Akut
Romatizmal Ateş ve JRA olgularının klinik ve laboratuar özelliklerinin
karşılaştırılması. MN Klinik Bilimler 1995; 1: 86-94
76- Ahunbay G. Çelebi A. Akut romatizmal ateş tanısında karşılaşılan
zorluklar. Türk Pediatri Arşivi 1999; 34: 63-7
77- Oğuz A. Gökalp A. Gültekin A. Tanzer F. İçağasıoğlu D. Sivas
yöresinde saptanan akut romatizmal ateş olgularının gözden geçirilmesi. CÜ Tıp
Fak Dergisi 1989; 11(1-2): 12-17
69
78- Bayoğlu M. V. İlk kez akut romatizmal ateş tanısı alan hastaların
epidemiyolojik, klinik ve laboratuar yönünden değerlendirilmesi (tez). İstanbul:
Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi; 2006
79- LY Tani. LG Veasy. LL Minich. RE Shaddy. Rheumatic fever in
children younger than 5 years: is the presentation different? Pediatrics 2003;
112(5): 1065-1068
80- Özkutlu S. Romatizmal aktif kardit tanılı hastaların retrospektif
incelenmesi (tez). Ankara: Hacettepe Ü. Tıp Fakültesi; 1987.
81- Gibofsky A. Zabriskie JB. Rheumatic fever and poststreptococcal
reactive arthritis. Curr Opin Rheumatol 1995; 7: 299-305
82- Carapetis JR. Currie BJ. Rheumatic fever in a high incidence
population: the importance of monoarthritis and low grade fever. Arch Dis Child
2001 Sep; 35(3): 223-7
83- Liberman L. Hordof AJ. Alfayyadh M. Salofia CM. Pass RH. Torsade
de pointes in a child with acute rheumatic fever. J Pediatr 2001 Feb; 138(2): 280282
84- Stollerman GH. Can we eradicate rheumatic fever in the 21st century.
Indian Heart J 2001 Jan-Feb; 53(1): 25-34
85- WHO Study Group: Rheumatic fever and Rheumatic heart disease.
WHO Technical Report Series No: 764. Cenova: WHO 1998. Edward E. Fisch
L.M.D. Charles W. Frank MD and Marjorie T. Belows
86- McAlacartey A: Pediatric Cardiology acute and chronic rheumatic
heart disease.1987; 50:1179-1195
87- Hosier DM. Resurgence of acute rheumatic fever. AJDC.1987; 141:
730-732
88- Imamoğlu A. Tutar HE. Atalay S. Öcal B. Altuğ N. Koçak G. Türkay S.
Akut ateşli romatizmal hastaların retrospektif incelenmesi ve klinik ve
ekokardiyografik bulgularının karşılaştırılması. Türk Kardiol Dern Arş. 1999; 27:
325-333
89- Saltık L. 1974-1976 ve 1984-1986 dönemi akut romatizmal ateş
olgularının karşılaştırılması. HÜTF Uzmanlık tezi, 1989, Ankara
90- Onwuchekura AL ve Uguawa EC. Pattern of Rheumatic heart disease
in Nigeria Trop Doc 1997; 26: 67-69
70
91- Agarwal BL. Rheumatic fever: decline and resurgence. J Assoc
Physicians (1994); 42: 175-176
92- Stollerman GH. Acute Rheumatic Fever. Lancet 1997; 349: 935-954
93- Minch L.L. Tani L.Y. Pagotta L.T. Shaddy R.E. Veasy L.G.: Doppler
echocardiography distinguishes between physiologic and pathologic silent mitral
regurgitation in patients with rheumatic fever. Clin Cardiol 1997; 20: 924-926
94-
RS
Vasan.
S
Shirivastava.
M
Vijayakumar.
R
Norang.
Echocardiographic evaluation of parients with acute rheumatic fever
and
rheumatic carditis. Circulation 1996; 94: 73-82
95- Herdy GV. Pinto CA. O livaes MC. Carvalho EA. Tchou H. Cosendey
R et al. Rheumatic carditis treated with high doses of pulse therapy
methylprednisolone. R esults in 70 children over 12 years. Arq Bras Cardiol
1999; 72: 601-606
96- Voss LM. Wilson NJ. Neutze JM. Whitlock RM. Aeratunga RV. Cairns
LM et al. Intravenous immunoglobulin in acute rheumatic fever: a randomized
controlled trial. Circulation 2001; 103: 401-406
97- Ronchezel MV et al. The use of Haloperidol and Valproate in children
with Sydenham’s chorea. Indian Pediatrics 1999; 36: 1215-1218
98- Harel L. Zecharia A. Straussberg R. Volovitz B. Amir J. Successful
treatment of rheumatic chorea with carbamazepine. Pediatr Neurol 2000; 23:
147-151
99- Barash J. Margalith D. Matitiau A. Corticosteroid treatment in patients
with Sydenham’s chorea. Ped Neurol 1978; 35: 53-54
100- Intravenous immunoglobulin as effective teratment in Sydenham’s
chorea. www.clinicaltrials.gov/ct2/show/NCT00615797
101- Duran NF. Sönmez K. Biteker N. Ozkan M. Acase of acute rheumatic
fever presenting with syncope due to complete AV block. Anadolu Kardiyol Derg
2009 Feb; 9(1) 68-9
Download