kan ve egzersiz

advertisement
KAN VE EGZERSİZ
• Hepimizin de bildiği gibi, kan
vücudumuzdaki en önemli yapı
taşlarından biri... Bu bölümde kan
hakkında bilinmeyenleri size aktarmaya,
bilinenleri de tekrar hatırlatmaya
çalışacağız.
• Kan, atardamar, toplardamar ve kılcal
damarlardan oluşan damar ağının içinde
dolaşan; akıcı plazma ve hücrelerden
(alyuvar, akyuvar ve kan pulcukları)
meydana gelmiş kırmızı renkli hayati bir
sıvıdır. Kan ile ilgili tıbbi terimler
genellikle hemo ve hemoto sözcükleri ile
başlar.
• Her bedende 5 ile 6 litre arası kan bulunur. Bu miktar
ortalama vücut ağırlığının %7-8'ini oluşturur. Kanın
yarısı, sıvı olan bölümden yani plazmadan meydana
gelir. Diğer yarısı ise kanın içinde çeşitli görevler
üstlenmiş olan hücreler veya moleküllerdir.
• Kandaki hücreler, vücuttaki kan miktarının yarısını
oluşturmalarına rağmen, yan yana dizildikleri takdirde
96.500 km'lik bir çizgi oluşturabilecek kadar
fazladırlar. Bu, dünyanın çevresini iki kez dolaşmaya
yeterli bir uzunluktur.
Kanın Fonksiyonları
–
–
–
–
–
–
–
Kanın en önemli görevi akciğerlerden dokulara metabolik
hadiseler için gerekli oksijeni taşımaktır.
Dokularda oluşan CO2 i akciğerlere taşıyarak atılmasını
sağlar.
Besin maddelerini dokulara taşır. Artıkları ise dokudan
uzaklaştırarak boşaltım organlarına götürür.
İç salgı bezlerinde yapılan hormonları başka doku veya
organlara iletir.
Dokularda metabolizma sonucu oluşan ısıyı deriye,
akciğerlere iletir, vücut ısısının sabit kalmasını sağlar.
Kan plazmasında bulunan antikorlar ve beyaz kan hücreleri
organizmayı enfeksiyonlara karşı korur.
Plazma, trombositler ve pıhtılaşma faktörlerinin işbirliği ile
kan pıhtılaşması gerçekleşir, kan kaybı önlenir.
Kanın Hacmi ve Kompozisyonu
• Kan hacmi kişinin vücut yapısı, su miktarı,
elektrolit dengesi ve içerdiği yağ miktarına
göre değişiklik gösterir. Özellikle
antrenman düzeyi kan hacmi açısından
değişikliğe neden olur.
• Normal şartlarda kan hacmi 75 kg’lık bir
erkekte 5-6 litre, 65 kg’lık bir bayanda 44,5 lt dir.
• Özellikle ağır egzersizler sırasında kan
volümünde hafif bir düşme görülür. Bunun
nedeni ise egzersize meydana gelen su
kaybıdır. Kan volümü ayrıca su kaybının
fazla olduğu durumlarda da düşebilir
Kanın Elemanları
• Kanı, kan hücreleri ve kan sıvısı olarak
başlıca iki gruba ayırabiliriz.
Kan Plazması
•
•
•
•
Kan plazması, kan dokusunun ara maddesidir.
%90-92 si sudur. Kanın sıvı kısmıdır.
Plazma hafif sarı renklidir.
İçinde su, kan proteinleri, tuzlar (elektrolitler),
glukoz, hormonlar, çeşitli metabolizma artıkları,
lipitler bulunur.
• Oksijen ve karbondioksit alyuvarlardaki
hemoglobin tarafından taşınır ama az miktarda
plazmada da bulunurlar.
İçinde bulunan organik ve inorganik
maddeler şunlardır:
• -
Plazma proteinleri
– Albumin
– Globulin
– Fibrinojen
Vücudun asit-baz dengesini sağlama,
plazma hacmi ve doku sıvısını dengede
tutma görevini üstlenirler.
Besinler ve Gazlar
• Plazma içerisinde O2, CO2, N4 gibi gazlarla
birlikte aminoasitler, glikoz, yağ asitleri ve
gliserol gibi besin maddeleri taşınır.
Elektrolitler
• Plazmada Na, K, Ca, Mg, Cl, HCO3
(bikarbonat), SO4 (Sülfat), PO4 (Fosfat)
gibi iyonlar taşınmakta ve bu iyonlarla da
ozmotik basınç ve PH dengede
tutulmakatadır.
Düzenleyici Maddeler
Enzim ve Hormonlar
Nonprotein(Atık) Maddeler:
• Üre, Ürik Asit, Kreatin vb.
Kan Hücreleri(Hemotakrit)
• Üç çeşit kan hücresi vardır:
Eritrositler, Lökositler ve Trombositler.
Eritrositler(Alyuvarlar)
• Vücut dokularına oksijen taşımasının
başlıca aracıdır
• Kanda en çok bulunan hücrelerdir.
Yapılarında çekirdek bulunmaz.
• Tüm kan hücrelerinin %50 sini oluştururlar.
• Dolaşımdaki ömrü 100-120 gündür.
• 1 mm3 kanda yaklaşık 4,5-5,5 milyon
civarında bulunur.
• Sayıları, cinsiyet, yaş ve yaşanılan yüksekliğe göre
değişmektedir.
• Eritrositler kişiden kişiye değişen kan gruplarını
belirleyen antijenleri taşır.
• Yaşlı eritrositler dalakta parçalanır. Demir, kemik iliğine
döner, tekrar kullanılır.
• Yüksek yerlerde Oksijen basıncı düşerken Eritrosit
yapımı artar.
• Hipoksi sırasında eritrosit yapımı artar. Hipoksi, genel
anlamda kanda, hücrelerde ve dokularda oksijen
eksikliğine bağlı gelişen fonksiyon bozukluğudur.
• Kırmızı kemik iliğinde üretilirler, taşıdığı hemoglobin
sayesinde kana kırmızı renk verirler.
Hemoglobin
Kanda solunum organından dokulara oksijen,
dokulardan solunum organına ise karbondioksit ve
proton taşıyan protein.
Oksijenle dolu olan hemoglobine “oksihemoglobin” denir.
Bu, kana parlak kırmızı rengini verir. Dokulara oksijen
getirdikten sonra bir miktar karbondioksiti alarak
akciğerlere getirir. Buna da “karbaminohemoglobin”
denir.
Başlıca sentez yeri eritrosit üretimi sırasında kemik
iliğidir.
Yaş, cinsiyet ve türe göre küçük farklılıklarla da olsa
kanda belli bir değerin altında bulunmasına anemi,
yüksek miktarda bulunmasına ise polistemi denir.
Anemi (Kansızlık)
• Genel olarak kansızlık olarak bilinen tablonun tıp dilindeki adı
anemidir. 'Kansızlık' denildiğinde kanın hiç olmaması gibi bir anlam
çıktığı ve böyle bir durumda da yaşamak mümkün olmadığı için çok
doğru bir tanım değildir. Anemi, kanda alyuvar ve hemoglobinin
azaldığı bir durumdur. Oluşumuna yol açan nedenler çeşitlidir.
• En yaygın olarak rastlanan kan hastalığıdır. Belirli bir derecenin
üzerine çıkmadığı sürece dikkat çekici bir belirti vermez. İlerledikçe
belirtilerin şiddeti artar. Hasta başlangıçda normalden soluk ve
yorgun olabilir. Solgunluk tırnak altı, göz kapağı içi, dudaklar ve avuç
içlerinden kontrol edilir.
• Anemik hastalar genelde halsizdir. Efor karşısında çok kolay yorulur.
Saç ve tırnak beslenmesi azaldığı için bu dokular zayıf olabilir.
• Anemik hastalar soğuğa karşı töleranssızdır. Bunun sebebi enerji ve
ısı üretimi için gerekli olan Oksijenin sağlanamayışıdır.
Anemiyi Meydana Getiren Faktörler
•
•
•
•
Kan kaybı
Kemik iliğinin yıkımı
Eritrositlerin olgunlaşamaması
Eritrosit hemolizi
Aneminin Meydana Geliş Şekilleri
Nutritional anemi: Demir, Amino asit ve B
vitamini eksikliğinden kaynaklanır.
Uygun diyetle tedavi edilir.
Pernicious Anemi :Eritrositlerin yetersiz
üretiminden kaynaklanır.
Hemorarjik Anemi: Kanama ile oluşan
eritrosit kaybından kaynaklanır.
Yaralanma, ülser menstrual kanamalarda
daha yaygın görülür.
Hemolitik Anemi: Eritrosit hücre zarının
olgunlaşmaması sonucu yırtılması ve
hemoglobinin plazmaya çıkması ile oluşur.
Apilastik Anemi: Kırmızı kemik iliği
hücrelerinin yıkımı ile oluşur. kemik iliği
hücreleri yağ, fibroz doku veya tümör
(kanser) hücreleri haline gelerek
fonksiyonlarını kaybedebilir.
• Hasta Hücre Anemisi : Anormal bir biçimde
hemoglobin üretimi ile oluşur.
Polisitemi ve Lösemi
• Polisitemi de eritrositlerin anormal bir biçimde
artışı söz konusudur.
• 1 mm küp kanda 2-3 milyon eritrosit artışı
polisite mi olarak kabul edilir.
• Bu artış kanın vizkositesini ve basıncını artırır.
• Lösemi ise kan kanseridir.
• Burada lökositlerin anormal derecede artışı ve
birçok lökositin olgunlaşamadan yok oluşu söz
konusudur.
Eritrosit Yapımı için Gerekli Olan
Maddeler
• Demir, B12 vitamini, B1, B2, B6 vitaminleri
ve folikasittir.
Eritrosit Yıkımı (Hemoliz)
Eritrosit zarlarının yırtılması sonucunda, Hb
molekülünün hücre dışına çıkmasıdır.
Hemolizin nedeni ne olursa olsun sonunda
kanda bilirubin (sarı renkte, pigment özelliğinde
bir madde, safranın sarı rengini veren de
bilirubindir) artışına ve sarılığa neden olur.
Bilirubin hücrelerden dışarı çıkan hemoglobinin
parçalanıp metabolize edilmesi sonucunda
oluşan bir son üründür. Böylece organizmada
normalin üstünde bir eritrosit harabiyeti varsa
sonunda bilirubin yükselmesi ile sarılık
gelişebileceği unutulmamalıdır.
Lökositler(Akyuvarlar)
• Lökositler çekirdekleri olan kan hücreleridir.
Organizmanın savunma sisteminin hareketli
elemanları olan lökositler, organizmayı
bakterilere, virüslere, parazitlere ve tümörlere
karşı savunurlar, onları yok ederler (Fagositoz)
• 1 mm3 kandaki sayıları 4.000 -10.000 arasında
değişebilir. Ortalama 7.000 dir.
• Enfeksiyonlarda sayıları artış gösterir.
• Sayılarının 4000 nin altına düşmesine lökopeni,
10.000 nin üstüne çıkmasına ise lökositozis
denilmektedir.
Lökositlerin Fonksiyonları
Lökosit Çeşidi
Yapım Yeri
Yaşam Süresi
Fonksiyonları
-Granül ositler
Kemik İliği
12 saat
Vücudu mikro organizmalara
karşı koruma
1- Bazofil
Kemik İliği
12 saat
Pıhtılaşmayı engelleme ve
vücudu mik. Or. Karşı kor.
2-Asidofil
Kemik İliği
12 saat
Vücudu mikro organizmalara
karşı koruma
3-Nötrofil
Kemik İliği
12 saat
Vücudu mikro organizmalara
karşı koruma
Lenf Bezleri
100-300 gün
Vücudu mikro organizmalara
karşı koruma
4- Monosit
Lenf Bezleri
100-300 gün
Vücudu mikro organizmalara
karşı koruma
5- Lenfosit
Lenf Bezleri
100-300 gün
Bağışıklık sist. görev yaparlar
- Agranülositler
• Lökositler çekirdekli hücreler olup çekirdek ve
sitoplazma yapılarına bağlı olarak Granülositler,
Monositler ve Limfositler olmak üzere üç
gruba ayrılırlar.
• Dolaşımdaki lökositlerin % 50-75 i granülosit, %
2-8 i monosit, % 20-40 ı limfosittir. Granülositler
ve monositler yalnızca kemik iliğinde yapılır.
• Limfositler ise az miktarda kemik iliğinde, büyük
oranda limfoid organ ve dokularda
yapılmaktadır.
Çekirdek ve Stolazma yapılarına
göre lökositler
Lökosit Yapımında Etkili Olan
Faktörler
– Enfeksiyon
– Doku Tahribi
– Kan kaybetme
– Bakteriler’ dir.
Lökosit Formülü
Nötrofil: %50-60
Lenfosit : %20-40
Monosit : %2-8
Eozinofil :%2-4
Bazofil :%1
Lökosit formülü yukarıdaki alt grupların
sayımı ve oranı açıklar. Lökositlerin 5 ayrı
grubu bulunduğu için görevleri de çok
çeşitlidir.
Toplam lökosit sayısını oluşturan 5 lökosit
tipinin yüzde oranı “lökosit formülü” adını
alıp birçok hastalığın tanısına yardımcı
olur.
Bağışıklık (İmmünite)
• Vücudun hastalık oluşturan mikroplara ya da
alerji oluşturan antijenlere karşı direnç
kazanmasıdır.
• Bağışıklık ya da hastalığa direnç gösterme,
vücuda giren antijenleri antikorlarla yok
edebilme yeteneğidir.
• Doğal Bağışıklık( lökositlerin fagositoz yeteneği)
ve
• Kazanılmış Bağışıklık(Hastalık geçirme,
aşılama) olmak üzere ikiye ayrılır.
Vücutta iki çeşit bağışıklık sistemi
vardır
•
•
•
•
•
•
•
Hücresel bağışıklık(T lenfositlerle)
Mantar enfeksiyonuna karşı,
Virüs enfeksiyonuna karşı,
Yabancı dokulara karşı oluşur.
Humoral Bağışıklık(B lenfositlerle)
Bakterilere karşı oluşur.
B lenfositlerin yüzeyinde İmmünglobilin
adı verilern antijen reseptörleri bulunur.
• Organizmaya antijen girdiğinde yüzeyinde bu
antijene özgü reseptör taşıyan B lenfositleri
uyarır. B lenfositler plazma hücrelerine dönüşür.
Plazma hücreler antikor sentezler.
• Organizmanın kalıtsal yapısına yabancı olan bir
maddenin(antijen) vücuda girmesi ile bu
maddenin yabancı olarak tanımlanması ve bu
maddeye karşı oluşan reaksiyonların tümüne
“İmmün Yanıt” denir.
Atijen ve Antikor
• Organizma ve iç ortam bazı yabancı maddelerle
karşılaştığında kanda bu yabancı maddeleri yok
etmeye yarayan bir takım bileşikler ortaya çıkar.
• Bu koruyucu maddelere “Antikor” adı verilir.
Herbir antikor kendisinin meydana gelmesine
sebep olan antijene karşı etkilidir.
• Antijen, vücuda girdiğinde kendisine karşı
bağışık yanıt oluşmasına yol açan maddelerdir.
Trombositler (Kan Pulcukları)
• Trombosit kan pıhtılarının oluşumunda görev alan hücre
parçalarına verilen isimdir. Platelet olarak da adlandırılır.
• Düşük trombosit seviyeleri veya fonksiyon anormallikleri
(disfonksiyon) kanamayı yatkınlaştırırken, yüksek
trombosit seviyeleri çoğunlukla asemptomatik- tromboz
(damarda kanın pıhtılaşması) riskini yükseltir.
• Kanın pıhtılaşmasında görevlidirler.
• Küçük damar yaralanmalarında kanamanın durdurulması
için trombosit tıkacı oluşturur.
–
–
–
–
Kemik iliğinde üretilirler
1 mm3 kanda 200.000 ile 400.000 arasında bulunurlar.
Kanda 9 gün sağ kalırlar
Sayıları 1 mm3 te 150.000 den az ise “Trombositopeni”, 450.000
den fazla ise “Trombositoz” meydana gelir.
Kanamalar (Hemoraji)
• Kanın, normal olarak içinde bulunduğu
kalp ve damarlardan dışarıya çıkmasına
kanama denir.
• Nedeni ve yeri ne olursa olsun, durmayan
ya da durdurulamayan her kanama, şok,
hatta ölüme yol açar. Kazalarda ölümlerin
önemli bölümü bir kanamadan
kaynaklanır.
Kanın Durması (Hemostaz)
Bir damar yaralandığı zaman bazı
mekanizmalar sırasıyla işlerlik kazanarak
kanama durdurulur. Bu mekanizmalar
şunlardır:
Vazokonstriksiyon veya
vazospazm
• Damar büzülmesi, damar
yaralanmalarından sonra kanamayı
durdurmak için devreye giren ilk
mekanizmadır.
Trombosit tıkacının oluşması:
• Trombositler yaralanmış damar yapısı ile
karşılaşınca yapıları değişime uğrar,
yüzeylerinde ışınsal çıkıntılar oluşur ve
yapışkanlaşır. Bunun sonucunda yaralı
damar bölgesinde bir araya toplanarak bir
tıkaç oluştururlar ve damar duvarındaki
deliği kan akımını engellemeden tıkarlar.
Pıhtılaşma (koagulasyon)
Kanamanın durması için önemli olan üçüncü mekanizma
koagulasyondur.
Koagulasyonda birbiri ardına işleyen üç temel mekanizma
vardır.
a. Protrombin aktivatörünün oluşması
b. Oluşan protrombin aktivatörünün Ca2+ iyonlarının
beraberliğinde protombinden (plazmada bulunan bir
protein molekülü) trombin oluşturması
c. Trombinin fibrinojene etki ederek fibrin ipliklerini
oluşturması. Fibrin iplikleri kan hücrelerini
ve plazmayı içine alarak bir kitle oluşturur, buna pıhtı adı
verilmektedir.
Fibrinoliz ;Pıhtının vücut sıcaklığında
tutulmasıyla bir süre sonra çözülmesine
fibrinoliz denir.
Tromboz; Kanın damar içinde
pıhtılaşmasıdır.
Kan Grupları
Kan Grubu, insan kanındaki antikorlara bakılarak,
kanın özelliğini belirtmek için oluşturulmuş
sınıflandırma sistemidir.
• A, B, AB ve 0 türleri mevcuttur.
• Bundan bağımsız olarak, Rh değeri + veya değerinde olabilir. Bu iki sistemin
kombinasyonundan 8'li kan grubu tablosu
oluşmuştur.
• Türkiye'de iki sistem yan yana yazılarak belirtilir.
Örneğin; A türü kanda Rh değeri negatif ise, o
kan için A Rh- grubu denir. Türkiye'de Kızılay'ın
verilerine göre en fazla bulunan grup A Rh+'dir.
Antijen ve Antikorlar kanda sürekli
bulunurlar ve kalıtım yoluyla soya
aktarılırlar.
İnsanların kan grupları bu antijen ve
antikor özelliklerine bağlıdır ve aşağıdaki
tabloda ifade edilmiştir:
Kan Grupları ve Antijen-Antikor
Tipleri
Kan Grubu
Antijen Tipi
Antikor Tipi
A
A
B
B
B
A
AB
A ve B
0
Antijen taşımaz
Antikor
bulunmaz
A ve B
• Bu yüzden insanların birbirinden kan alıp
vermelerinde antijen ve antikorlar etkilidir
ve aşağıda belirtilen durumların dışında
kan alınıp verilmesi fizyolojik yönden
uygun değildir:
Kan Grubu
Kan Alabileceği Grup
A
0 ve A
B
0 ve B
AB(Genel Alıcı)
A, B, AB ve 0
0(Genel Verici)
Yalnızca 0
• Eritrositlerde bulunan Rh adı verilen antijenin
bazı insanlarda (%15) olmaması nedeniyle bu
insanların kan grupları Rh-(Negatif) olarak
adlandırılır.
• Eritrositlerinde Rh antijeni bulunan insanlar
Rh+(pozitif) kan gruplarına sahiptir.
• Bu yüzden Rh- kan grupları Rh-, Rh+ kan
grupları da Rh+ kan gruplarına kan verebilir.
Kan Nakil Şeması
Kan nakil şemasının yorumu
• 0: Bütün kan gruplarına kan verebildiği halde sadece
kendi kendinden kan alabilmektedir. Çünkü diğer kan
gruplarında kendine yabancı A ve B proteinleri vardır.
O kan grubu bu özelliklerinden dolayı genel verici olarak
adlandırılır.
• AB: Bütün kan gruplarından kan alabildiği halde sadece
kendi kan grubundakilere kan vermektedir. Bundan
dolayı genel alıcı olarak adlandırılır.
• A: O ve kendi kan grubundan kan alabilir. Çünkü B ve AB
kan grubunda kendine yabancı B proteini vardır. Fakat
AB kan grubuna kan verebilir.
• B: O ve kendi grubundan kan alabilir. Çünkü A ve AB kan
grubunda kendine yabancı A proteini vardır. Fakat AB
kan grubuna kan verir,
Dolaşım Sistemi, Egzersiz Ve
Kan
• Dolaşım sisteminin temel görevi bütün
vücutta, istirahat halinde olduğu gibi
değişen çevre ve egzersiz koşullarında
yeteri kadar kanın sağlanmasıdır. Bu
yüzden bütün organların minimal kan
ihtiyacı sağlanırken, diğer taraftan
egzersizde çalışan kasların ihtiyaç
duyduğu kan akımının artırılması
performans için oldukça önemlidir.
• Egzersiz fizyolojisi açısından kan, öncelikli
olarak solunum O2 ve CO2 ) aktif dokulara
taşımak bakımından oldukça önem arz
eder. Kanın daha başka fizyolojik görevleri
varsa da (O2 ve CO2)taşıma görevi fiziksel
performansı sınırlayıcı faktörler
durumundadır ve büyük önem taşır.
Kan Dağılımının Kontrolü ve
Egzersiz
• Büyük kan dolaşımından çeşitli dokulara
dağılan kan akımı küçük atar damar ve
kılcal damar çaplarında meydana gelen
değişmelerle kontrol edilebilir.
• Kılcal damarların çapları 2 misli
genişlediğinde bu damarlardan geçen kan
akımı 2 misli değil 16 kat artar. Damar
çaplarındaki bu değişim sinir sistemi ve
kimyasal olaylar sonucu düzenlenir.
Kimyasal Olayların Kan Dağılımına
Etkisi
• Egzersizden kaynaklanan vücut ısısı CO2
Laktik asit, H+ İyonları gibi düzeylerini
yükseltip, O2 düzeyinin azalışı sonucunda
oluşan kimyasal düzenlemeler ile bölgesel
damarlarda genişleme ve kan akımı artışı
sağlanmaktadır.
• İstirahat şartlarında total kalp debisinin,
yani 1 dakikalık bir süre içerisinde perifere
pompalanan kanın sadece %15-20 si gibi
bir oranı iskelet kaslarına
gönderilmektedir. Halbuki egzersizde
egzersizin türü ve şiddetine bağlı olarak bu
oran %80-85 gibi bir seviyeye
ulaşmaktadır.
Akut Egzersiz
• Akut egzersiz sırasında hemokonsantrasyon
meydana gelir.
• Kan basıncının artması ile eritrosit, hemoglobin
ve plazma proteinlerinin yoğunluğu artar. Çünkü
metabolizmanın hızlanmasıyla kan basıncı artar
ve dokular arasındaki metabolik artıklar birikir.
Hemokonsantrasyon
Bir kısım sıvının damarlardan çıkarak dokular
arasına sızmasıdır.
Antrenmanın Kandaki Etkisi
• Deniz seviyesinde yapılan egzersizlerde Hb miktarı ve
eritrosit sayısı değişmez.
• Ancak yüksekte yapılan antrenmanlarda Hb miktarı ve
eritrosit sayısı artar.
• Egzersizin türü ne olursa olsun lökosit sayısı artar.
• Lökosit sayısı mm3 te 35.000 e kadar artabilir.
• Kısa süreli yapılan egzersizlerde lenfositler, uzun süreli
yapılan egzersizlerde ise nötrofiller artar.
• Şiddetli egzersiz esnasında trombositler artış gösterir.
• İstirahat halinde iken laktik asit 1.1 mmol/l dir.
Kısa süreli maksimal egzersizlerde laktik asit
22mmol/l dir. İyi antrene olmuş bireylerde daha
az artar.
• Laktik asit arttıkça Ph düşer.
• Akut egzersizde Fibrinoliz artar.
• Egzersizin şiddeti arttıkça Hb den O2 nin ayrılma
hızı da artar.
• Uzun süreli şiddetli egzersizlerde ise endorfinler
artar.
Sporcu Anemisi
• Egzersiz yapmaktan kaynaklanan, kandaki
eritrosit sayısının azalması veya
hücrelerde yetersiz hemoglobin olmasıdır.
• Anemi, aynı zamanda diğer yetersizliklerin
bir semptomu olabilir ve sportif faaliyetleri
kısıtlar. Doğru tedavi için anemiyi
oluşturan nedenleri tespit etmek gerekir.
Sporcu Anemisi Belirti ve Bulguları
• Maksimum efor gerektiren aktivitelerde
performans düşüklüğü
• Yorgunluk ve güçsüzlük
• Renk solukluğu, özellikle de ellerde ve alt göz
kapaklarında
• Dil enflamasyonu
• Bayılma
• Nefessizlik
• Egzersiz sırasında hızlı kalp atışları
• İştahsızlık
Sporcu Anemisinin Nedenleri ve
Risk Faktörleri
• Uzun mesafe yürüyüş, koşu ve kros kayağı gibi
sporları yapmak. Bu sporları yaparken ayak
kılcal damarlarındaki alyuvar hücrelerine oluşan
yüklenme sonucunda, alyuvar hücreleri çatlar ve
bu durum anemiye neden olur.
• Ağır derecede yapılan diğer egzersizler.
• Ağırı menstrüel kanama,
• Hamilellik,
• Vücudun besinlerdeki demiri yeterince absorbe
edememesi, aşırı terleme.
Hemoliz
• Uzun süreli koşular ve ayak tabanı
çarpması sonucu eritrositlerin
parçalanarak, hemoglobinin dışarı
çıkmasıdır.
• Dışarı çıkan hemoglobin idrar ile
atılır(hemoglobini)
Hematüri
• İdrarda eritrosit ( kan hücreleri ) bulunması durumuna
Hematüri adı verilir.
• Çıplak gözle bakıldığında normal görülen ama mikroskop
altında fazla sayıda eritrositin bulunması Mikroskopik
Hematüri olarak adlandırılır.
• Makroskopik Hematüri ise idrarda çıplak gözle görülecek
kadar belirgin kanama olmasıdır, idrar çay ya da kola
rengindedir.
• Hematüriye yol açabilecek birçok neden olabilir ve
hematüri böbrek ve mesane tümörlerinin ya da diğer
ciddi sorunların belirtisi de olabilir.
Hematüri Nedenleri
• Sporda böbreğe direkt travma
• Koşu sırasında mesane duvarlarının
birbirine çarpması
• Eforda böbreğe gelen kan miktarının
azalması(böbreğin Oksijensiz kalmasıHipoksi)
Miyoglobinuri
• İdrarla kan miyoglobininin çıkarılması
durumudur.
-Şiddetli ve uzun süreli egzersizlerin artması
-Kan hücrelerinin tahrip olması, sonucu
oluşabilir ve böbrek yetersizliğine sebep
olabilir. Buna, şiddetli kas ağrıları, kasta
kuvvet kaybı, kramp eşlik edebilir.
Önlem
• Antrene olmayanların uzun süre şiddetli
koşular yapmaması, susuz kalmamak ve
uygun ayakkabı kullanımıdır.
Sindirim Kanalı yoluyla Kan Kaybı
• Sindirim kanalı yoluyla kan kaybı
hemoroid, mide kanaması, bağırsakta
küçük kanamalar şeklinde meydana gelir.
Bu kanamalar esnasında ağrı kesici
kullanımına dikkat edilmelidir.
Bağırsaktan Demir Emiliminin
Azalması
• Yağlı yiyecekler, terleme, beslenme
bozukluğu demir emilimini azaltırken,
• Spor; demir ihtiyacını artırır.
Demir Eksikliği Varsa
•
•
•
•
•
•
•
İş kapasitesi düşer
Laktik Asidoz erken başlar
Aerobik kapasite düşer
Yorgunluk
İştah kaybı
Kas krampları
Çarpıntı ve soluk soluğa kalma görülür.
Sporcu Anemisi Nasıl Önlenir?
• Dengeli beslenme veya demir oranını
takviye eden demir ilaçları ile yeterli
oranda demir alınması
• Diyette yağsız kırmızı et bulundurmak
• Tabanı destekli ayakkabı
• Uygun zeminde egzersiz
• Günün serin saatlerinde antrenman
• Antrenman ve yarışma öncesi aspirin
almamak şeklinde sıralanabilir.
KALP-DOLAŞIM SİSTEMİ ve
EGZERSİZ
• Dolaşım sistemi kan, kalp kası ve kan damarları
tarafından oluşturulmuştur. Kalp merkezde yer alırken,
kalpten çıkan damarlar tekrar kalbe dönerek kanın
taşınmasını sağlarlar. Dolaşım sistemi kanın damarlar
içerisinden belli bir basınç altında dolaşımını sağlayarak
hücrelerin iç ortamdan madde alış verişini, beslenmesini,
onarımını, sıcaklığının vücuda dağılımını ve hormonlarla
birlikte çeşitli maddelerin ve oksijenin taşınmasını
sağlamaktadır. Dolaşım sisteminin, özellikle egzersize
vücudun adaptasyonunda önemli bir sorumluluğu
bulunur.
KALBİN TANIMI, ANATOMİK
YAPISI
• Kalp, göğüs ön duvarı arkasında, orta kısımda,sola
doğru, iki akciğer arasında yer alır.
• Kalp, kas dokusundan oluşmuştur.
• Temel işi kanı pompalamak olan hayati bir organdır.
• Kalbimizin sol tarafının görevi , akciğerden gelen
oksijenlenmiş kanı tüm vücudumuza pompalamaktır.
• Sağ kalbimiz ise vücuttan gelen oksijeni azalmış kanı
akciğerlere göndererek oksijenlenmesini sağlar.
• Kalbimiz anatomik olarak 1. kapaklar , 2.koroner
damarlar, 3.uyarıyı üreten ve yayan elektriksel iletim
sistemi ve 4. kaslardan oluşmaktadır.
Kalbin Yerleşimi ve Pozisyonu
Kalbin Yerleşimi ve Pozisyonu
• Kalp dolaşım sistemi içerisinde motor görevi yapar.
• Kalp insanda dakikada 100-200 vuruş arasında değişen
bir hızla günde 9000 litre kanı vücuda pompalar.
• Günde yaklaşık 100 bin, yılda 19 milyon, tüm insan
hayatı boyunca yaklaşık 2,5 milyar kere, hiç durmadan
yaklaşık 8 ton kanı vücuda pompalar.
• Normal bir insanda ortalama ağırlığı 250-300 gramdır.
• Kalp memelilerde 4 odacıklı ve 4 kapakçıklıdır. Odacıklar
sağ odacıklar ve sol odacıklar olarak 2 ana bölümden
oluşur.
• Kan, Sağ kulakçıktan yerçekimi ve kulakçık kasılması ile aradaki
kapak olan triküsbit kapaktan (3 yaprakçıklı kapak) geçerek sağ
karıncığa girer.
• Sağ karıncık ile pulmoner atardamar arasındaki kapağa da
pulmoner kapakçık adı verilir. Sağ karıncık kanı pulmoner atardamar
adını verdiğimiz bir damar yoluyla akciğerlere pompalar.
• Sol bölüme kan akciğerlerden oksijenden zenginleştirilmiş olarak
gelir.
• Sol kulakçığa gelen bu kan yerçekiminin de etkisi ile ve biraz da sol
kulakçığın kasılması yardımı ile sonradaki kapak olan mitral
kapakçık adı verilen 2 yaprakçıklı bir kapaktan sol karıncığa akar.
• Sol karıncık ile aort atardamarı arasında aort kapakçığı denilen 3
yaprakçıklı bir kapak bulunmaktadır. Sol karıncıktan temiz kan güçlü
kasların kasılması etkisi ile aort atardamarı denilen ana atardamar
vasıtasıyla vücuda sunulur.
Kalbin Histolojik Yapısı
• Kalp 3 tabakadan oluşmaktadır. Yani kalp duvarlarını 3
farklı yapı çevirir. Bunlar içten dışa doğru “Endokardium”,
“Myokard” ve “Perikardium”dur.
• Endokard bir sıra epitel hücreleriden oluşur. Kasılma
yetenekleri azdır ve İmpuls(Sinir hücreleri tarafından
taşınan elektriksel uyartı) iletmek için özelleşmişlerdir.
• Myokard ise özel yapılı çizgili kas dokusundan oluşur.
Kalp kasılmasını sağlayan kalp kası hücreleridir.
• Perikard ise kalbi dıştan sarar ve bağ dokudan oluşur.
Arası sıvı dolu 2 tabakadan oluşur ve sıvı sayesinde
kalbin çalışması kolaylaştırılır.
Kalp Kasının Yapısı
• Myokard adı verilen kalp kası iskelet kasları gibi çizgili
görünümlüdür, ancak düz kaslar gibi istem dışı çalışmaktadır.
• Kalp kası hücreleri tek hücrelidir.
• Fibrilleri sarkolemma ile çevrilidir. Myofibrilleri de çizgili karakterlidir.
Aktin ve Myozinin dağılımı ve düzeni çizgili kaslardaki gibidir. Kalp
kasında da “Z” çizgileri mevcuttur. “Z” çizgilerinin bulunduğu alanlara
“İnterkale” dizkler adı verilir. İnterkale diskler sayesinde kalp kası
hücreleri arasında ilişki sağlanır ve tek bir fibril uyarıldığı zaman bu
uyarı diğer hücrelere de yayılır. Buna “ Sinsituum Kasılma” denir.
• Kalbin 4 odacıktan meydan geldiği görülürken bunların üstteki
ikisine “Artrium(Kulakçık)”, alttaki ikisine de “Ventrikul(Karıcık)” adı
verilir. Bunlarda kendi arasında sağ ve sol olmak üzere 2 ayrı
bölüme ayrılır.
• Artriumlar, Ventriküllere iki kapak aracılığı
ile bağlıdırlar.
• Triküspid ve Mitral kapakçıklar hem
bağlantıyı sağlarlar hem de karıncıklara
geçen kanın tekrar kulakçıklara
dönüşümünü engellerler.
• Triküspid sağda, Mitral ise solda yer alır.
• Kulakçıklar kanı kalbe alarak karıncıklara geçirirken, karıncıklar ise
kanı damarlara yani vücuda pompalarlar. Kanın vücuda
pompalanması iki ana damar sayesinde gerçekleşir; bunlar “Aort ve
Arteria Pulmonaris”tir.
• Aort, sol karıncıktan çıkan ve O2 ile zengin olan kanı tüm vücut
dokularına dağıtan arter sistemi iken, Arteria Pulmonaris ise sağ
karıncıktan çıkar ve CO2 ile doymuş kanı, O2’lenmesi için
akciğerlere götürülmesini sağlar.
• Kulakçıklar ile bağlantısı bulunan ve kanın kalbe girişini sağlayan
damarlar ise, “Vena Ceva Superior”, “Vena Ceva İnferior” ve “Vena
Pulmonaris” ana toplardamarlarıdır.
• Sağ kulakçığa Vena Ceva Superior ve Vena Ceva İnferior aracılığı
ile CO2 Konsantrasyonu artmış kan alınırken sol kulakçığa ise Vena
Pulmonaris aracılığı ile C2 Konsantrasyonu artmış temiz kan
alınmaktadır.
Kalp Kasının Fizyolojik
Özellikleri
• Kalp kası bölünen, bir araya gelen ve tekrar ayrılan kalp kası
liflerinden oluşmaktadır.
• Kalp kasının tipik bir iskelet kası gibi çizgilidir.
• Kalp kasının tipik miyofibrilleri, iskelet kasındakilerin hemen
hemen aynı olan aktin ve myozin filamentleri içerirler.
• Bu filamentler iç içe geçmiştir ve kasılma sırasında iskelet
kasında olduğu gibi birbirleri üzerinde kayarlar
• Kalp eşik değerde uyarılınca kasılır ve gevşer, eşik değer
dışındaki uyarılardan etkilenmez(Hep-Hiç Yasası)
• Kalp tam olarak gevşemeden uyarı verilirse zamanından önce
sistol yapar(Ekstasistol-sıra dışı kasılma)
• Ekstrasistolden sonra kalp, normal dinlenme süresinin iki katı
dinlenir(Kompansasyon)
• Sistol anında kalp en güçlü uyarana bile cevap
vermez(Refrakter Dönem)
Kalp Kasının Kasılması
• Kalp kasının kasılması SA düğümünden çıkan
bir sinir uyarısının kalp kasında yayılması
sonucu oluşan bir sistol(kasılma) ve bunu takip
eden diastolü(gevşeme) kapsamaktadır.
• Kalpte kasılma ve gevşeme olmak üzere 2 çeşit
hareket görülür. Kulakçık kasılırken kan
karıncığa, karıncık kasılırken atardamarlara
pompalanır.
• Kulakçık ve karıncıkların çalışması birbirine zıttır.
Kulakçıklar kasılırken karıncıklar gevşer,
karıncıklar gevşerken kulakçıklar gevşer.
• Kulakçık ve karıncıkların ikisinin de
gevşemede olduğu faz kalp
siklusunun(döngüsünün) başlangıcıdır. Bu
sırada büyük ve küçük kan dolaşımından
gelen kan kulakçıklara dolmaktadır ve
buradan kapakçıkları geçerek karıncıklar
dolmaktadır. Kulakçığa gelen kanın %70’i
bu şekilde pasif olarak karıncığa dolar.
• SA düğümünden çıkan sinir uyarısı ile
birlikte kulakçıklar kasılır ve kulakçıklarda
kanın geri kalan kısmı da(%30) karıncığa
geçer. Uyarı karıncıklara ulaşınca mitral ve
trikuspid kapaklar kapanır. Kanın kulakçıkkarıncık arasındaki geçişi engellenir.
• Bu sırada birinci kalp sesi oluşur.
• Kasılmanın devamında Aort ve Pulmoner
Arterin Seminular kapakları açılarak kanın
pompalanması sağlanır. Karıncıkların
kasılmasını gevşemesi takip ederek
karıncık basıncı, düşerek atardamara
pompalanan kanın az bir kısmı karıncığa
geri dönerken semilunar kapakları kapatır
ve ikinci kalp sesini oluşturur. Böylece bir
siklus sona erer. Kanın karıncıklara
dolması ile ikinci bir siklus başlar.
Kalbin Uyarı ve ileti Sistemi
• Kalp kendisini uyaran tüm sinirleri kesilse dahi
kasılmaya devam eden bir organdır.
• Kalp dokusu, uyarıları kalbin her tarafına yayan
bir ileti sistemine sahiptir ve “pacemaker”(Önder
odak, adım attırıcı) adı verilen bir takım
yapılardan oluşmuştur. Kalp de sırasıyla uyarı
iletmeye yarayan yapılar;
–
–
–
–
–
SA Düğümü(Sınortrial),
AV Düğümü(Antrioventriküler),
His demeti,
His demetinin sağ-sol dalı,
Purkinje sistemi veya lifleridir.
Kalbin Uyarı ve İleti Sistemi
• SA düğümü dakikada 70-80, AV düğümü 40-60, his
demeti ve purkinje lifleri ise daha düşük hızlarda
kendiliğinden uyarı oluşturma yeteneğine sahiptirler.
• Kalp kası uyarılması için sinirsel uyarıya ihtiyaç olmayan
ve kendi uyarılarını kendi oluşturabilen özelliğe sahiptir.
• Kalp kasının kasılmasını başlatan ve kasılma-gevşeme
hızını tayin eden SA düğümüdür. Kalp kasılması için SA
düğümünden çıkan sinir uyarısı öncelikle kulakçıkları
uyarır, sonra 0.1 sn’lik bir gecikme ile AV düğümüne
geçerek, sinir uyarısının his demeti ve purkinje liflerine
ulaşımı sağlanarak karıncıkların uyarılması ve kasılması
sağlanılır.
• AV düğümü normal şartlarda uyarı
çıkarmamakla birlikte, anormal durumlarda SA
düğümünün uyarı çıkarması gibi bir durumda
uyarı oluşturabilmektedir.
• Böylece kulakçık kasılması ile karıncıklara,
karıncık kasılması ile de kan damarlara
pompalanmakta, AV düğümüne uyarının 0.1 sn
gecikme ile geçişi de kulakçıkların,
karıncıklardan önce kasılmasını ve kanın
karıncıklara geçişini sağlamaktadır.
Kalbin Sinirsel Kontrolü
• Kalp otomatik olarak çalışır ancak,
çalışması otonom sinir sistemi tarafından
kontrol edilir.
• Otonom sinir sistemi Sempatik ve
Parasempatik sinir sistemi olarak ikiye
ayrılır:
Sempatik Sinir Sistemi
• 1-sinüs düğümünün ileti hızını artırır,
• 2-kalbin bütün bölümlerinde ileti hızını ve
uyarılabilirlik durumunu artırır,
• 3-hem atrium hem de ventrikül kasının
kasılma kuvvetini artırır.
• 4-Sonuçta sempatik uyarılma ile kalbin
pompalama hızı ve gücü artar
Parasempatik Sinir Sitemi
• Asetilkolin SA nodunun ritmini ve uyarıların ventriküllere
geçişini yavaşlatır.
• Sonuçta parasempatik uyarılma ile kalp hızını yavaşlatır.
• Sempatik ve Parasempatik sinirler SA düğümünü
etkilerler.
• AV düğümü normal şartlarda uyarı çıkarmaz, SA düğümü
herhengi bir nedenle devre dışı kalırsa, AV düğümü
devreye girer, kalp 40-60 frekansla çalışır.
• Kalp enerjisinin çoğunu aerobik yol ile sağlar. Glikoz, yağ
asitleri ve kasta oluşan laktik asidi enerji kaynağı olarak
kullanır.
Dolaşım Sisteminin Bölümleri
•
•
•
•
Aort ve Büyük Arterler
Küçük Arterler Ve Arterioller
Kapiller Damarlar
Venüller ve Venler
Aort ve Büyük Arterler
• Bu damarlardaki basınç normalde 80-120 mm Hg
arasındadır.
• Aort ve diğer büyük damarlar kalpten gelen basınçlı kana
karşı koyabilmek için çok miktarda bağ dokusu ve elastik
doku içerirler.
• Normal basınç altında bu damarların duvarlarında
bulunan elastin ve kollajen lifleri gerilerek damarlara
gergin bir görünüm verirken, düşük basınçlarda damarlar
sarkık görülür.
• Büyük damarların elastikiyeti yüksek basınç deposu
olarak çalışmaları için şarttır.
• Bu damarlar büyük oldukları için küçük arterler ve
arteriollerin tersine, kan akışına karşı fazla direnç
göstermezler.
Küçük Arterler Ve Arterioller
• Dolaşım sisteminin bu kısmında, kan küçük arterlere girerken kan
basıncı aortik basıncın biraz altındadır
• Bu damarlarda kan basıncı hızlıca düşer.
• Bu damarlarda kan akımına direnç çok daha fazladır, çünkü bu
damarlar aort ve büyük damarlardan çok daha dardır.
• Kalp tarafından kana verilen potansiyel ve kinetik enerjinin büyük
bölümü dolaşım sisteminin bu bölümünde kaybolur.
• Bu damarlar her organa gidecek kanın miktarını ayarlarlar.
• Bu damarların çapları duvarlarındaki düz kaslar tarafından tayin
edilir.
• Bu kasların kasılma durumu ise sempatik sinir sistemi tarafından
salınan transmitterler tarafından tayin edilir.
• Küçük arterlerler ve arterioller aort ve büyük arterlerden daha fazla
düz kas içerirler.
• Bu damarlar çaplarını çok büyük ölçüde değiştirebilirler,
• Örneğin, arteriyoller kuvvetlice uyarıldıkları zaman hemen hemen
tamamen kapanabilirler.
• Kan hacminin yaklaşık % 20 si dolaşım sisteminin arteriyel kısmında
bulunur.
Kapiller Damarlar
• Besin maddelerinin, atık maddelerin, kristaloidlerin ve
suyun değişimi esas olarak bu damarlarda gerçekleşir.
• Aslında kapiller damar dediğimiz şey, düz kasları
olmadığı için çaplarını aktif olarak değiştiremeyen basit
endotelyal tüplerdir.
• Endotelyal tabaka çok ince (yaklaşık 1 mikron) olduğu
için kan beslediği hücrelere çok yakındır, Bu da kanla
doku arasında madde değişimini sağlayan diffüzyon
işleminin etkili olmasını sağlar.
• Kan hacminin yalnızca % 5 i kapiller damarlarda bulunur.
Venüller ve Venler
• Venüller kanı kapiller damarlardan toplar ve
büyük venlere taşırlar, buradan da kalbe döner.
• Venüller ve venler dolaşım sisteminin arteryel
kısmındaki karşılıklarından çok daha geniştirler
ve kan hacminin % 75 i bu damarlardadır.
• Bu damarların duvarları arteriyel damarların
duvarlarından daha incedir ve maruz kaldıkları
basınç da arterlerinkinden daha azdır.
• Bu damarlardaki basınç az olmasına rağmen
diyastol sırasında kalbin kanla dolmasını
sağlamaya yeterlidir.
Dolaşımdaki Kanın Dağılımı
Kanın
– % 75 i ven ve venüllerde
– % 5 i kapillerde
– % 20 si arter ve arteriyollerde
• %13 ü arterlerde
• % 7 si arteriyollerde
bulunur.
Kalpte ve Vücutta Kan
Dolaşımının Sağlanması
• Vücutta her ikisi de kalpte başlayıp kalpte
sonlanan 2 tür dolaşım sistemi vardır.
Bunlar;
• Sistematik(Büyük) ve
• Pulmoner(Küçük) dolaşımdır.
KAN DOLAŞIMI
Sistematik (Büyük) Dolaşım
• Büyük dolaşım, akciğerde oksijenden zengin hale gelen kanı
organların kullanması için vücuda gönderen sistemdir.
• Kalbin sol tarafı bu işten sorumludur.
• Oksijenden zenginleşen kan akciğerden dönen pulmoner venler
(akciğer toplardamarları) yolu ile sol atriuma ve buradan da mitral
kapaktan geçerek sol ventriküle gelir.
• Sol ventrikül ise kendisine gelen bu kanı aort damarı ile vücuda
gönderir.
• Aort, kalpten çıkan en büyük atardamardır. Aort kalpten çıktıktan
sonra kalp dahil çeşitli organlarımıza ve dokularımıza beslenmeleri
ve oksijenlenmeleri için dallar vererek karnın alt taraflarına kadar
devam eder.
• Sol karıncıktan başlayıp organizmayı dolaştıktan sonra kalbe geri
döner.
Pulmoner(Küçük) Dolaşım
• Kanın akciğerler yolu ile oksijenlenmesini sağlar.
• Kalbin sağ tarafı bu işe adanmıştır.
• Organlar tarafından kullanılıp oksijenden
fakirleşen kan vena cava inferior ve vena cava
superior denilen büyük toplardamarlar yolu ile
sağ atriuma gelir. Buradan triküspit kapak ile sağ
ventriküle geçer. Sağ ventrikül kasılarak gelen
bu kanı pulmoner artere (akciğer atardamarı)
atar ve bu damar ile kanın akciğerde
oksijenlenmesi sağlanır.
Nabız ve Egzersiz
• Yüzeye yakın arterlerin kemik gibi sert bir yüzeye elle sıkıştırılması
ile hissedilen bir basınç dalgasıdır. Sistol sırasında kanın aorta
fırlatılması ile aort duvarı genişler, daha sonra elastik olarak geri
çekilir. Bu arada oluşan basınç dalgası, arterlerin duvarları boyunca
yayılır ve el ile sıkıştırılma sonucu hissedilir. Nabız, arterlerin
elastikiyetine bağlı olarak değişir.
• Dakikadaki nabız sayısı, normalde ventrikül sistolüne eşittir. Fakat
ventriküllerin zayıf kasıldığı durumlarda ventriküllerin sistolüne
karşın nabız hissedilmez.
• Dakikadaki nabız sayısı 60-80 dir.
• Akut egzersizde stresle birlikte sempatik sistem aktive olur ve
böylece nabız yükselir. Birkaç sn de dengeye gelir ve sonrasında
egzersize bağlı olarak nabız artışı başlar.
• Düşük şiddetli ve sabit yükle yapılan egzersizlerde nabız birkaç dk
da belli bir düzeye erişir ve sonrasında sabit kalır.
• İş yükü artan egzersizlerde, iş yüküne paralel olarak
nabız artar ve belli bir düzeyde sabit kalır(Denge Hali)
• Kondisyon arttıkça aynı yükte nabzın denge değeri
kondisyonsuza göre daha düşük değerdedir.
• Aynı miktarda O2 gerektiren iş kol ile yapılırsa bacakla
yapılan işe göre nabız daha çok artar.
• Nabız artışında egzersiz tipi önemlidir. Sürat koşularında
nabız artışı en yüksek seviyededir. Halter gibi
dayanıklılık gerektiren sporlarda nabız daha düşüktür.
• Maksimal nabız değeri : 220 – Yaş şeklinde hesaplanır.
Egzersiz Sonrası Nabzın Normale
Dönüşü
• Egzersiz sonrasında nabzın normale
dönmesi, egzersiz sırasındaki iş yüküne
ve sporcunun kondisyon düzeyine bağlıdır.
• Kondisyon düzeyi yüksek ise nabız
normale çabuk döner. Ağır egzersiz
sonrası normale dönüş geç olabilir.
Kan Basıncı
• Arterden geçerken kanın damar duvarına yaptığı
basınçtır.
Egzersizde Kan Basıncı
• Kan basıncı artışı eforun şiddetine bağlıdır.
• Efor sırasında kan basıncı artmasıyla, sistolik basınç
daha belirginleşir. Diastolik basınç sistolik basınca göre
daha az artar.
• Büyük kas kitlelerini içeren hareketler kalbe dönen kan
miktarını artırır.
• Küçük kas kitlelerini içeren hareketler ise kalbe basınç
yönünden yüklenme yapar ve kalbin yükünü artırır.
Sistolik ve Diastolik Basınçlar
• Sistolik basınç ventriküllerin kanı fırlatma aşamasında
(sistol anı) ulaşılan en yüksek basıncı gösterir. 120
mmHg dır
• Diyatolik basınç ise ventriküllerin kanı fırlatmaya
başladıkları andaki (diyastol anı) en düşük basıncı
gösterir. 80 mmHg dır.
• Normal genç yetişkin bireylerde kan basıncı 120/80
mmHg dır.
• Kan basıncı yaşa göre değişebilir.
– Yeni doğanda sitolik basınç 40 mmHg, 1 ay sonra 80 mmHg
– Büyüme döneminde 100 den 120 ye doğru artabilir.
– Yaşlandıkça artabilir.
Kan Basıncını etkileyen Faktörler
• Bir damardaki kan akımı 2 faktöre bağlıdır;
– Damarın iki ucu arasındaki basınç farkı
– Damar direnci
• Akım basınç farkı ile doğru orantılı direnç
ile ters orantılıdır.
• Kan akımı (Q)=Basınç farkı(P)/Direnç ( R )
P
= Kan akımı (Q) X Direnç ( R )
Hipertansiyon ve Hipotansiyon
• Kan basıncının normalden yüksek olması
hipertansiyon, düşük olması ise
hipotansiyondur.
Kalp Debisi
• Kalbin bir dakikada pompalayabildiği kan
miktarıdır.
• Kalp Debisi = Atım Hacmi x kalp Atım Hızı
• Kalp her sistolde 70ml kan fırlatır.
Elektro kardiografi (E.K.G)
• Kalbin çalışması sırasında oluşan elektriksel aktivitenin vücut
yüzeyine (kol ve bacaklar) yerleştirilen elektrotlar yardımı ile
kaydedilmesidir.
• SA düğümden çıkan her bir aksiyon potansiyelinin kalp kasında
yayılması sırasında oluşan depolarizasyon ve repolarizasyon
sırasındaki potansiyel değişimleri, iletken özellikteki komşu dokulara,
vücut sıvılarına, buradan da vücut yüzeyine yayılır. Vücut, bu
yayılmada homojen bir iletken gibi rol oynamaktadır. Böylece vücut
yüzeyine yerleştirilen elektrotlor aracılığı ile, kalpte oluşan aksiyon
potansiyelleri kaydedilebilmektedir.
• Bu şekildeki kayıt yöntemine elektrokardiografi, elde edilen
milimetrik kağıtlar üzerindeki kayıtlara elektrokardiogram (EKG),
kayıdın yapıldığı alete de elektrokardiograf adı verilmektedir .
• Şekil de SA düğümden çıkan bir aksiyon potansiyelinin
kalp kasında yayılması sonucunda elde edilen normal bir
elektrokardiogramı göstermektedir.
• Şekildeki P dalgası atriumların
depolarizasyonu(kasılması), QRS kompleksi
ventriküllerin depolarizasyonu(kasılması), T dalgası ise
ventriküllerin repolarizasyonu(gevşemesi) sonucu oluşan
dalgalardır.
 EKG kalpte ileti ve uyarı; sisteminin normal olup
olmadığını, myokard hasarına bağlı olarak ortaya çıkan
ileti bozukluklarını yansıtır. Atriumlara ait ileti bozuklukları
P dalgasında, ventriküllere ait olan bozukluklar ise QRS
kompleksi ve T dalgasında değişiklikler yaratmaktadır.
Normal bir elektrokardiogram
DOLAŞIM SİSTEMİNİN EGZERSİZE
UYUMU
Kalp ve Egzersiz
• Fiziksel egzersizlere dolaşım sisteminin
uyumu yaş, cinsiyet, dehidratasyon
durumu ve kondisyon gibi çeşitli faktörlere
bağlıdır.
• Egzersizde artan metabolik gereksinimler
ise kalp atım sayısı, kalp atım hacmi ve
kan akımının artışı ile sağlanabilmektedir.
Egzersiz Sırasında ve
Sonrasında Kalp Atım Hızı
Araştırmalar kalp atım sayısının egzersiz sırasında daha önemli bir değişken
olduğunu göstermiştir. Bunun nedenleri ise şunlardır :
- Atım hacmi, metabolizmanın artışı ile(İstirahat düzeyinden 8 kat gibi bir
artış) duyulan ihtiyaç nedeniyle artar, egzersizde özellikle bu düzeye kadar olan
kan akımındaki artış sadece kalp atım hızının artışı ile sağlanır.
-KAH egzersiz sırasında O2 alımı ile orantılı olarak değişir.
-Egzersizin yüklenme şiddeti sabit iken KAH’ı artıyor ise kalbin O2 alımı
yükselmektedir.
-KAH’ın yükselmesi kalbin kan ile dolma zamanını kısaltır.
-Bu yüzden KAH egzersiz şiddetinin meydana getirdiği baskının
derecesini yansıtır. Dolayısıyla; KAH’ına bakarak egzersizin şiddeti
rahatlıkla tahmin edilebilir ve antrenmanlarda yüklenmeler KAH’a göre
ayarlanabilir. Bu sayede KAH organizmanın egzersize gösterdiği fizyolojik
tepkinin düzeyi hakkında bilgi verir.
Egzersizin Başlangıcında KAH
• Egzersizin başlaması ile birlikte Kah hızla
yükselir.
• Sempatik nöronlar yoluyla böbrek üstü
bezinde Norepinefrin adı verilen hormonun
salınması sağlanarak SA düğümü uyarılır.
Böylece kalp atım hızı artırılır.
Egzersiz Sırasında KAH
• Egzersizin başlaması ile birlikte artan KAH ve
buna bağlı olarak kalp debisinde önce hızlı bir
yükselme görülür.
• Egzersiz hafif veya orta şiddette ise KAH 30-60
sn içerisinde belirli bir seviyeye erişir ve buna
metabolik denge durumu denir. KAH’ın
yükselmesi durur ve bir plato oluşturulur. Bu
durumda dokulara sağlanan O2 ve besin
maddeleri ile tüketilen miktarlar dengededir. Bu
KAH ile egzersiz tamamlanır.
• Eğer egzersizin şiddeti yüksek ise KAH
egzersizin sonuna kadar yükselir.
Egzersiz Sonrasında KAH
• Egzersiz sonrasında ilk 2-3 dk da KAH
hemen hızla yavaşlar. Buna neden olan
ise parasempatik sinir yolu ile SA
düğümüne gönderilen uyarılardır.
• Bu hızlı yavaşlamadan daha yavaş bir
KAH düşüşü görülür ki bu yavaş düşüş
düzeyi ve süresi yapılan egzersizin şiddeti
ve sporcunun kondisyonu ile doğru
orantılıdır.
Egzersizin Türü ve Düzeyine
Göre KAH
• KAH egzersizin türüne ve düzeyine göre
de farklılık göstermektedir.
• KAH dinamik egzersizlerde (koşu gibi),
statik egzersizlere(halter vb.) göre daha
çok artış gösterir.
• Ayrıca KAH egzersizin şiddeti ile doğru
orantılıdır. Egzersizin süresi de KAH’ı
etkileyen diğer bir faktördür.
Antrenmanın Kalp Üzerindeki
Etkileri
• Kalp Atım Hızı (KAH)
Antrenman düzeyi ve süresi uzadıkça aynı
egzersiz şiddetindeki KAH düşer. Aynı egzersiz
şiddetinde antrenmanlı sporcuların KAH’ları
sedanterlere göre daha düşüktür.
Yapılan çeşitli araştırmalarda düzenli yapılan
antrenmanlarla kalp atım hızında anlamlı
azalmalar elde dilmiş ve kalbin kasılma gücü,
atım hacminde meydana gelen artışlardan
kaynaklandığı belirlenmiştir.
Kalbin Atım Hacmi
Sporcuların maksimum atım hacmine bağlı olarak
kalp debisinin de arttığı gözlemlenmiş olup,
özellikle mukavemet sporcularında istirahat
sırasında görülen düşük kalp atım hızı(40-50
atım/dk) kalbin atım hacminin artışına
bağlanmaktadır.
Sedanter bireylerde 70 ml gibi bir değerde olan
atım hacmi sporcularda düzenli antrenmanlar
sonucu 120 ml gibi bir düzeye çıkmaktadır.
Özellikle atım hacminin artışı kalp atım sayısının
düşüşünü sağlamaktadır.
Atım Hacmi(ml)
Atım Hızı
(Atım/dk)
Kalp Debisi
(lt/dk)
Sedanter
70
70
4,9
Sporcu
(İstirahatte)
100-120
40-49
4,9
Egzersizde Kalp Atım Hacminin
Düzenlenmesi
• Her sistolde kalbin attığı kan miktarı 2 faktöre
bağlıdır:
1- Sistolün başında kalbin içerdiği kan hacmi
2- Ventrikülün kasılarak boşalabilme derecesi
Ventriküllere gelen kan miktarı arttıkça kalp daha
güçlü kasılır, fırlatma sonucu içinde kalan kan
miktarı azalır.
Egzersizde; Sempatik aktivite, adrenalin ve kalbin
kasılma gücü artar.
Kalbin Hipertrofisi
• Yapılan düzenli antrenmanlar sonucu kalp
kaslarında hipertrofi meydana getirildiği yolunda
birçok bulgular mevcuttur.
• Egzersizin kalp üzerinde yarattığı etkiler yapınla
antrenman çeşidine göre farklılık göstermektedir.
• Yapılan güç ve hız antrenmanları sonucu kalp
kaslarında hipertrofi görülürken, dayanıklık
antrenmanları sonucunda ise sol karıncık
hacminde büyüme görülmektedir.
Egzersizin Dolaşım Sistemi
Üzerine Etkileri
• Antrenmanın vücutta en etkili olduğu organ kalptir. Yüklenmelerin
kalbi etkilemesi ile ilgili olarak genelde “karıncıkların büyümesinden”
( Ventriküler Hipertrofi) bahsedilir.
• HERSCHEN, normale göre daha büyük olan ve daha önceleri
patolojik bir durum şeklinde “Öküz Kalbi- Corius Bobinus” adı ile
tanımlanmış bu kalbe “ SPORCU KALBİ” adını vermiştir.
• Antrene olmayan normal kişilerde kalbin ağırlığı 300-350 gram
olmasına karşılık sporcularda bu ağırlık 500 gram civarında
bulunmaktadır (Hollmann).
• Normal kalpte 5-7 mm olan sol karıncık duvar çeperi 7-15 mm
arasında bir kalınlığa sahiptir
• Kalbin dakikada pompaladığı maksimal kan hacmi artar
• Antrenmanla nabızda daha az artma meydana gelir
• Zamanla sinuzal bradikardi(dinlenik durumdayken nabzın
normalin altında olması) meydana gelir, nabız 60’ın altına iner.
• Dayanıklılık sporcularında dinlenme kalp frekansı 30-40
atım/dk’ya kadar düşmektedir. Mukavemet kayakçılarda bu
değerler 28 atım/dk’ya kadar ölçülmüştür(Hollmann-Hettinger) .
• Yüklenme sonrası nabzın normale dönüşü antrenmansızlara
göre süratli olur.
• Antrenman esnasında kanın aktif(kaslar)- inaktif(iç
organlar) organlara dağılımı daha mükemmeldir
• Kaslarda kanlanma, kapillarizasyon(kılcal damarlanma)
artar.
• Spor yapmayan erkek ve kadınlarda her kas fibrili
çevresinde ortalama 3 veya 4 kılcal damar bulunmasına
karşılık bu sayı sporcularda 5 ile 7 arasında
değişmektedir.Bu da dayanıklılık sporlarında daha fazla
oksijen tedariki sağlar.
• Kan hacmi ve hemoglobin miktarı artar. Dolayısıyla
oksijen taşıma kapasitesi artar.
Sporcu Kalbi
• Herşeyden önce kalbin aslında bir kas olduğunu
bir kenara yazalım.
• Çalışan her kas gibi, kalp de büyür. Bunun
yanında kalbin takatı da artar. Tıp dünyasında
bu durum „sporcu kalbi“ diye adlandırılır.
• 70kg ağırlığında „normal“ bir erkeğin kalbi 600700cm3’ tür.
• Haftada sadece 3 saat antrenman sonucunda
bu hacim 800’e çıkabilir.
• Normal bir kalp 5 litre kanı kalp-damar sistemine
pompalamak için dinlenme durumunda yaklaşık 55
saniyeye ihtiyaç duyar.
• Düzenli egzersiz neticesinde zorlanan kalp ise gelişir, ve
büyür. Kalbin büyüyen kısmı karıncık ya da sol
ventriküldür. Bu sayede pompalama için toplayabileceği
kan miktarı artar, bununla beraber nabız sayısı bir
defada daha fazla kan pompalayabildiği için düşer.
Örneğin; normal bir kalple karşılaştırıldığında iyi
durumda bir amatör bisiklet sporcusunun kalbi 55 saniye
içinde yaklaşık 25 litre, yani 5 kat daha fazla kan
pompalayabilir.
• Peki sporcu kalbi hiç mi „teklemiyor?“
• Sporcu kalbine yapılabilecek en kötü şey, bıçakla keser gibi sporu
bırakmaktır. Sporu bıraktıktan sonra koroner yetmezlik özellikle
profesyonellerde olan bir hadise.
• Antrenmanlar spor kariyerin bittikten sonra bıçakla keser gibi
bırakılırsa kalp çok hızlı bir şekilde küçülüyor ve pörsümüş bir şekil
alıyor; Bu da ekonomik çalışmamasına ve kısmen ritm bozukluğuna
(çarpıntı, düzenli atmıyor, sekiyor) yolaçıyor.
• Avusturya’da bu konuda üç grubu kapsayan bir araştırma yapılmış.
Birinci grup eski profesyonel sporcular, ama sporu bırakmamışlar
profesyonel kariyerleri bittikten sonra. Ikinci grup yine eski
profesyonel sporcular, ama sporu tamamen bırakmışlar. Üçüncü
grup hayatları boyunca sporla alakası olmayanlar. Araştırmanın
sonucu: En büyük kalp yetmezliği ve kalp krizi sonucu ölüm riski
sporu bırakan profesyonel sporcularda. Hiç spor yapmayanlarda bile
bu risk daha düşük çıkmış.
Download