Tarımda kullanılan zirai ilaçlar

advertisement
Tarımda kullanılan zirai ilaçlar
Zirai ilaçların kurallara uygun kullanımında bile zararlı etkileri olabileceğine dikkat
çeken Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Bahattin Kovancı, çiftçilerin yanlış ilaç kullanımıyla bu etkilerin arttığını
ve soframızdaki zehirli sebzelerin kanser, gen mutasyonu, üreme bozuklukları
gibi pek çok hastalığa neden olabileceğini anlattı. KANSER, ÜREME
BOZUKLUKLARI....
Prof. Dr. Kovancı kurallara uygun kullanılmayan zirai ilaçların insanlarda akut ve
kronik zehirlenmeye yol açtığını söyledi. Kovancı'nın verdiği bilgelere göre; akut
zehirlenme genelde ilaçlama sırasında maske, eldiven, gözlük ve ilaçlama
elbiselerinin kullanılmaması durumunda yaşanıyor.
Kronik zehirlenme ise belirli bir sürede düşük dozların devamlı olarak alınmasıyla
sinsi bir şekilde ortaya çıkıyor. Her gün soframızdaki yanlış ilaçlama yapılan
sebze ve meyvelerden azar azar zehir alıyoruz.
Zehirli maddenin az miktarının vücutta olumsuz etki göstermeden
parçalanabiliyor. Ancak devamlı olarak bu maddenin alınmasi zehirli bileşiğin
bünyede birikimini sağlıyor.
Kurallara uygun olarak kullanılmayan ilaçlar kanser, üreme bozuklukları ve gen
mutasyonuna neden oluyor. Özellikle çocuklarda gelişimi engelliyor ve fizyolojik
bozukluklara yol açıyor.
Zehrin vücutta biriktiğini hastalanmadan anlamak ise nerdeyse imkansız. Çogu
zaman hastalanarak doktora başvurulduğunda ise sebebin ilaç kalıntısı olduğu
belirlenemiyor ve şikayetler 'sebebi bilinmeyen hastalık' olarak adlandırılıyor.
Prof. Dr. Kovancı gıdadaki ilaç kalıntıları yaşam boyu alınsalar bile insanda
herhangi bir fizyolojik bozukluğa sebep olmayacak düzeyde olmaması gerektiğine
dikkat çekti.
Türkiye’de kaç çeşit zirai ilaç kullanıyor?
Bugün Türkiye’de zirai mücadelede kullanılmak üzere ruhsat almış bin 250 ilaç ve
bu ilaçlar içerisinde yer alan 300’ün üzerinde etkili madde mevcut. Ancak bu
ilaçlar yeniden değerlendirilmeli ve etkili madde sayıları azaltılmalı.
Yurtdışında yasaklanmasına rağmen Türkiye’de kullanılan zirai ilaçlar mevcut mu?
Zirai mücadele ilaçları (Pestisitler) ABD, Almanya, İsviçre ve Fransa gibi gelişmiş
ülkelerde üretildi. İlaçlar yoğun olarak kullanılınca önce ABD’de ve Avrupa’da,
daha sonra da ülkemizde bazı sorunlar görülmeye başladı. İlaç kalıntılarının
insana ve çevreye zararlı etkileri olduğu ortaya çıktı.
Bu ilaçlardan bazıları yurtdışında kanser yapıcı etkileri nedeniyle yasaklandıktan
sonra Türkiye’de de yasaklandı. Başta ABD olmak üzere birçok Avrupa ülkesi
kullanılan ilaçların sayısı azalttı. Örneğin Almanya kullanılan etkili madde sayısını
1/3 oranında azalttı, Hollanda 42 ilacın kullanımını yasakladı, Danimarka 30 etkili
maddeyi tamamen yasakladı ve 78 etkili maddenin kullanımını da yeniden
düzenledi.
Kalıntı miktarları nasıl belirleniyor?
Bitkilerdeki ilaç kalıntısı, kullanılan ilacın cinsine, ilacın uygulama zamanına,
çevre koşullarına, ilacın ayrışma (dekompoze olma) süresine, uygulamanın
yapıldığı bitki türüne, uygulama zamanı ile ürünün hasat edilişi arasındaki süreye
ve diğer birçok etkene bağlı olarak farklılık gösterir.
Bu miktarlar her ülke için normal beslenme alışkanlıkları ve tüketilen besin
maddesi miktarına göre saptanır. Bu yüzden de her ülkede farklıdır. Örneğin
Almanya ile Türkiye'deki kalıntı miktarlı farklı. Almanya daha çok et ve süt
ürünlerinde hassas biz ise sebzelerde.
Aslında Türkiye'nin tarım ürünlerinde kabul ettiği kalıntı miktarlarında sorun yok
hatta bazı değerlerin Almanya'dan bile iyi olduğunu söylemek mümkün. Ama
önemli olan uygulama.
Kurallara uygun kullanılsa bile zirai ilaçların sağlığa zararlı etkileri var mı?
Bütün ilaçlar az veya çok zehirlidir. Bu nedenle sebze ve meyvelerdeki hastalık ve
zararlılara karşı kullanılması önerilen ilaçların tamamıyla tehlikesiz olduğunu
düşünmek doğru değil.
İlaçlamalardan bir süre sonra, ilacın etkinliliğinin azalması, ilaçlamanın
tekrarlanmasını gerektirir. İlacın prospektüsünde belirtilen son ilaçlama ile hasat
arasındaki süreye uyulsa bile bir miktar ilaç ve ayrışma ürünleri besin maddesi
üzerinde veya içinde kalmaktadır.
Türkiye'de kullanılan ilaçlar yeniden değerlendirilmeli ve etkili madde sayıları
azaltılmalı.
Türkiye'nin tarım ürünlerinde kabul ettiği kalıntı miktarları norman standartlarda,
sorun uygulamada.
Kurallara uygun kullanılsa bile bütün ilaçlar az veya çok zehirlidir.
Bazen ilaçlar bilinçsiz olarak karıştırılarak kullanılıyor. Bu da bitkilerde şekil
bozukluğuna neden oluyor
Organik tarımın tamamıyla geleneksel tarımın yerini alması beklenemez.
Avrupa’da organik tarım için en uygun ülke Türkiye. Devlet organik tarımı
desteklemeli.
Yine de bu ilaçlar için öngörülen son ilaçlama ile hasat arasındaki süreye uymak
kaydıyla ilaçların zehirli etkisinden kaçınmak mümkün.
Çiftçilerin en fazla yaptıkları yanlış uygulamalar nelerdir?
Doğru ilaç seçimi yapılmıyor ve ilaçlar önerilen dozda uygulanmıyor. İlacın
yüksek dozda kullanılması kalıntı miktarını artırıyor. Tarım ilaçlarının ruhsat
almadıkları alanda kullanılmaları yasak, biberde yaşanan sorun da bu, ancak bu
tür uygulamalar olabiliyor.
Ayrıca ilaçlama zamanı iyi belirlenemiyor ve gereksiz yere ilaç kullanılıyor. Son
ilaçlama ile hasat arasında sürelere uyulmuyor. Sebze ve meyvelerde hasadın
yaklaştığı dönemde kalıntı süresi kısa olan ilaçları tercih etmek gerekiyor.
Örneğin kalıntı süresi 21 veya 14 gün olanların yerine 3, 5 veya 7 gün olanları
kullanmak lazım. Özellikle domates, biber, patlıcan vb. gibi kısa aralıklarla hasat
edilen ürünlerde bu çok daha önemlidir. Bir çok ilaç da bazen bilinçsiz olarak
karıştırılarak kullanılıyor. İlaçların karıştırılması bitkilerde şekil bozukluğuna
neden oluyor
İlaç kalıntılarının zararlı etkileri azaltmak içir organik tarım bir alternatif
olabilir mi?
Öncelikle organik tarımın özelliklerini belirtmekte yarar var. Organik tarım aslında
en yüksek verim elde etmeyi hedeflemez, ürünün kalitesi bir dereceye kadar
ihmal edilebilir. Sentetik kimyasalların, doğaya yabancı maddelerin, gübre ve
tarım ilacı olarak kullanılması yasaktır. Genetik olarak değiştirilmiş çeşitler
(transgenik bitkiler) kullanılmaz.
Organik tarımın her üretim basamağı ve son ürün her türlü denetim ve kontrole
açıktır. Bu iş devlet kurumları veya özel firmalar eliyle yürütülür. Organik yolla
elde edilen tarım ürünleri daha pahalıdır. Bunda da hastalık ve zararlılar
nedeniyle üründe azalma meydana gelmiş olması önemli bir rol oynar. Bir
işletmenin geleneksel tarımdan organik tarıma geçmesi için 3 yıllık bir
adaptasyon zorunluluğu vardır.
Ben organik tarıma sıcak bakıyorum ve teşvik edilmesini istiyorum ancak bu
özellikler dikkate alındığında organik tarımın bugün uygulanan geleneksel tarımın
yerini alması beklenemez. Özellikle gıda üretimi yetersizliği olan ve açlığın hüküm
sürdüğü ülkelerde bu imkansızdır. Nitekim, organik tarımın geleneksel tarım
içindeki payı ülkelere göre %1-2 ( en çok 5) arasında değişmektedir. Ancak
yapay gübrelerle sentetik organik tarım ilaçlarının insan sağlığı ve çevreye olan
olumsuz etkileri ortaya çıktıkça bu tip ürünlere olan talep artacak, organik tarım
teşvik görecek ve yaygınlaşacaktır.
Organik ürünlerin kurallara uygun olarak yetiştirilen tarım ürünlerden
daha sağlıklı olduğunu söylemek mümkün mü?
Bunu söylemek mümkün. Organik tarımda kullanılan maddeler zaten doğada
bulunan bileşikler ve insanların uzun zamandır insanların ilişkide olduğu
maddeler. Ancak sentetik organik bileşikler insan tarafindan keşfedilen yabancı
maddeler ve insanlar bu bileşikleri parçalayacak enzimlere sahip olmadığı için ani
veya kronik zehirlenmeler yaşanması mümkün.
Organik ürün alırken tüketici nelere dikkat etmelidir?
Sertifikasyonu yapan firmaların bitkinin tohumundan ekim-dikimine ve
gelişmesinden hasadına kadar çok ciddi bir şekilde denetim yapmaları
gerekmektedir. Bu çok zor bir kontroldür. Sertifika veren kuruluşların da habersiz
olarak bilim adamları ya da devlet tarafından zaman zaman denetimi gerekebilir.
Duyduğum kuşku, bitki koruma alanında dünyadaki bugünkü teknolojik gelişme
ile Türkiye’de meyve ve sebzelerde her yıl görülen önemli hastalık ve zararlılar
konusundaki bilgilerimden kaynaklanıyor. Bu açıdan sertifikasyon organik tarımın
en önemli yönüdür ve sertifika veren firmaların güvenilir olmaları çok önemlidir.
Devletin organik tarımı teşvik etmesi gerektiği belirtiliyor. Siz bu konuda
ne düşünüyorsunuz?
Türkiye’de birim alana kullanılan ilaç miktarı, Avrupa ülkelerinden çok düşüktür.
Örneğin İspanya’da 2.6, İngiltere’de 3.6, Almanya ve Fransa’da 4.4,
Yunanistan’da 6.0, İtalya’da 7.6, Hollanda’da 17.5 kg iken Türkiye’de 0.5 kg’dır.
Yani toprakları tarım ilaçları ile en az kirlenmiş ülke Türkiye’dir.
Bu da Avrupa’da organik tarım için en uygun ülkenin Türkiye olduğunu
göstermektedir. Bu açıdan insan sağlığına gitgide artan bir önem veren
zenginleşmiş Avrupa ülkelerine organik ürün ihraç eden bir ülke olmak ve bu
konuda Avrupa birliği ülkeleri ile müşterek projeler üretmek için devlet desteğinin
gerekli olduğuna inanıyorum.
Çok sevdiğimiz yulaf ve buğday ürünlerini yerken bile 3-4 defa düşünmek
zorunda kalıyoruz maalesef.
Zirai ilaçların kurallara uygun kullanımında bile zararlı etkileri olabileceğine dikkat
çeken Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Bahattin Kovancı, çiftçilerin yanlış ilaç kullanımıyla bu etkilerin arttığını
ve soframızdaki zehirli sebzelerin kanser, gen mutasyonu, üreme bozuklukları
gibi pek çok hastalığa neden olabileceğini anlattı.
Download