genetiği değiştirilmiş ürünlerin zararları

advertisement
Genleri Değişmiş Gıdalar Bütün Dünyayı Korkutuyor
Genetik değişime uğramış tarım ürünleri bütün dünyada tartışılıyor. Türkiye'de ise
yıllardır tüketilen bu ürünler için yasal düzenlemeler eksik ve kamuoyunda bu ürünlerin
nerelerde kullanıldığı, özellikleri ve riskleri yeteri kadar bilinmiyor
Şu sıralarda Global Wind isimli bir gemi Brezilya'dan yüklediği 30 bin ton soya ile Türkiye'ye
doğru yaklaşıyor. Soyaların farkı "transgenetik" olması. Yani bilinen soyadan farklı olarak
zararlı otlara karşı daha dayanıklılık gibi özellikler için genlerinin değiştirilmiş olması. Tıpkı
Türkiye'nin her yıl ithal ettiği yüzbinlerce ton soya, mısır, kanola ve benzeri ürün gibi...
Peki bu ürünler ne yapılıyor? Öncelikle yılda 15 milyon tonluk hayvan yemi açığının
önemli bir bölümü bu ürünlerle karşılanıyor. Bunun dışında yine ABD'den ithal edilen genetik
olarak değiştirilmiş mısırlarla Türkiye'de üretilen "nişasta bazlı şeker" glukoz ve fruktoz
şurubu olarak gazlı içeceklerden, tatlı şerbetine kadar pek çok alanda kapış kapış gidiyor. Ve
ithal edilen bu tarım ürünleri için henüz bir standart ya da denetim sözkonusu değil. Bu
konuda tam anlamıyla bir yetki karmaşası yaşanıyor ve yasal eksiklikler de cabası. İthal
edilen tarım ürünleri ancak şikayet varsa denetleniyor.
Üstelik bu ürünlerin "transgenetik" olup olmadığını ölçebilecek laboratuvarların sayısı
da son derece sınırlı. Ve bir de ülkede genetik ürünler konusunda bir politika da olmadığı için
Türkiye sınırlarından gelip geçen milyonlarca tonluk gıda maddesini seyretmekle yetiniyor.
Aslına bakılırsa bu bütün dünyada benzer biçimde yaşanan bir problem. 90'lı yılların başından
beri baş döndürücü bir hızla gelişen teknolojiye karşı, ne yasalar ne de yasal denetim organları
hazırlıklı değil. Ve daha önemlisi genetik teknolojisinin insan hayatına soktuğu gelişmelerin
ne sosyolojisi ne de felsefesi yapılıyor.
Transgenetik Tarım
Genleriyle oynanmış ürünler genel olarak GM yani Genetik Modifikasyonlu ürünler
olarak adlandırılıyor. Yapılan iş basit biçimde bu organizmalara başka organizmaların
genlerinin kesilip yapıştırılması. Amaç bitkilerin zararlılara, hastalıklara karşı direncinin
artırılması. Bunun dışında soğuk, susuzluk, güneş gibi dış faktörlere dirençli hale getirilmesi.
Faydalar da bu noktada açığa çıkıyor. GM tohumlar kullanılarak yapılan üretimde maliyet
hızla düşüyor, kısa sürede verimli ürün alınıyor, ilaç kullanımı azalıyor ve standart yükseliyor.
Bunun dışında tarım ürünlerinin raf ömrünü artırmak ya da patateslerin daha az yağla
kızartılmasını sağlamak, çileklerin daha kırmızı olmasını sağlamak gibi amaçlarla da GM
ürünler geliştiriliyor. Gen teknolojisi henüz çok az sayıda hücrede başarılı olabildiği için
sınırlı sayıda üründe, şimdilik mısır, soya, pamuk ve kanola gibi bitkilerde ve kimi kümes
hayvanlarında ticari olarak kullanılıyor.
Riskleri de var
Ancak bütün bu faydalarına rağmen doğal olmayan, bir anlamda
"kimyaları bozulmuş" GM ürünlerin insan metabolizmasında nelere yol
açabileceğini kestirmek şimdilik pek mümkün değil. Bu kuşku bütün dünya
tarafından paylaşılıyor. Ağır bir açlığın pençesinde kıvranan Zimbabwe'de
hükümetin ABD'nin "transgenetik tohumla üretilmiş tahıl" yardımı önerisini
kesin bir dille reddetmesinin ardında da bu kuşku yatıyor.
Risklerin başında antibiyotik direnç sağlayan genlerin insanları
etkileme olasılığı, aktarılan genin yarattığ alerji, zehirlenme gibi olasılıklar
var. Örneğin Brezilya kestanesi genleri ile soyada büyük bir ürün artışı
sağlandı. Ancak kestanenin alerjik özellikleri soya fasulyesine de geçti. Benzer biçimde 1989
yılında GM ürünlerle beslenen hayvanların etleri yüzünden 37 kişinin ölmesi, yüzlerce kişinin
ağır biçimde hastalanması kuşkuları artırdı. Araştırmalardan sonra bu ölümlerin doğrudan GM
ürününden değil besi yerindeki kirlilikten kaynaklandığı da savunuldu, ancak kuşkular tam
olarak giderilemedi. Yine böceklere karşı direncini artırmak için böcek öldürücü bir protein
olan Lektin eklenmiş GM ürünü Pusztai patateslerinin yol açtığı hayvan zehirlenmeleri de
"üzerinde gözlem yapılması gereken bir vaka" olarak kuşkulu olaylar arasındaki yerini aldı.
Çevre Ne Olacak?
GM tarım ürünleri konusundaki en büyük kuşku ise bu tarlaların çevreyi nasıl
etkileyeceği sorusuna net bir yanıt verilememesinden kaynaklanıyor. Bu güne kadar yapılan
araştırmalarda ciddi bir etki gözlenmedi. Ancak araştırmalar, ekilen geniş alanların çok küçük
bir bölümünü kapsıyor. Oysa sadece ABD ve Kanada'da 80 ayrı GM ürünü, milyonlarca
hektarlık araziye yayılmış durumda. Bilimadamları en önemli riski GM olan ve olmayan
ürünlerin birbirini etkilemesinde görüyor.
Bir tarlada yetiştirilen GM ürünlerinin yakınlarda yer alan tarlalardaki ürünlerin
yapısını da etkilemesi mümkün. Örneğin yabani bitkilere ya da böceklere karşı dirençli olması
için genleriyle oynanmış patatesler patatesle ilişkili olmayan başka yabani otlarla etkileşime
girerek bu otların direncini artırabilir. Bunlar dışında henüz ticari olarak kullanılmasa da
çiftçilerin sadece tohum üreten şirketlerden alışveriş yapmasını sağlamak için tohumların
filizlenmesini önleyen "yok edici genler" bitkilerle etkileşim halinde tehlikeli sonuçlar
doğurabiliyor. İstanbul Teknik Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü öğretim üyelerinden
Prof. Dr. Artemis Karaali transgenetik ürünler için dünyada da belirgin bir politika olmadığını
söylüyor. Karaali dünyadan farklı olarak Türkiye'de kamuoyunun bu ürünler karşısında yeterli
bilgi sahibi olmamasına ve konunun yeteri kadar tartışılmamasına dikkat çekiyor.
Karaali "Şu anda yapılan toksikolojik çalışmalarda net olumsuz bir etki öne süremiyor.
Ancak insanlar uzun vadeli birtakım şeyler bekliyorlar, onun için korkuyorlar" diyor. Geçen
hafta piyasaya çıkan ve biyoteknolojinin risklerini sorgulayan Gattaca adlı kitabın 23
yaşındaki yazarı Emrullah Gökhan bir genetik mühendisliği öğrencisi olarak benzer
sakıncalara dikkat çekiyor. Gökhan gelecekte genetiğe yatırım yapmayan hükümetlerin
önemli sıkıntılarla karşı karşıya kalacağını hatırlatırken "Türkiye'de bu konuda herhangi bir
çalışma yapılmıyor. Oysa dünyada yüzlerce Türk öğrenci ve bilimadamı bu konuda önemli
çalışmalar yapıyor, ancak kimse ilgilenmiyor" diyor.
Genetiği Değiştirilmiş Ürünlerin Zararları
Genetik Mühendislik ürünleri teknolojisi, yaşayan organizmaların genetik ana yapısını
değiştirmeyi ve elde edilen yeni ürünleri kar amaçlı olarak satmayı hedefleyen bir çalışma
koludur.Bu teknoloji bazı milletler arası “yaşam bilimi” firmaları tarafından
sürdürülmektedir.
Bu firmalar çalışmalarının dünyadaki açlığı azaltacağını,hastalıkları tedavi
edeceğini,insan sağlığını olumlu etkileyeceğini, tarımda sürekliliğin sağlanabileceğini iddia
etmektedirler.Oysa, gerçekte yapılan çalışmalara bakıldığında esas amacın dünyadaki tohum,
gıda, tıbbi ürünler, lifli besinler sektörlerini kontrol altına almak ve monopol oluşturmak
olduğu görülmektedir.
Genetik Mühendisliği devrim yapan yeni bir teknolojidir. Bu mühendislik dalı halen
gelişme açamasındadır. Sözkonusu teknoloji o kadar güçlüdür ki sadece türler arasındaki
değil insanlar, hayvanlar ve bitkiler arasındaki genetik koruma duvarlarını dahi yıkabilir.
Çeşitli virüsleri, antibiyotiğe dirençli genleri, bakterileri vektör, işaretleyici ve promoter
olarak kullanarak genetik kodları kalıcı olarak değiştirir ve daha sonra genleri değiştirilmiş
organizmalar bu genetik değişimleri kendilerinden sonraki nesillere kalıtım yoluyla aktarırlar.
Dünya üzerindeki bütün genetik mühendisleri genetik malzemeye ilaveler yapmak,
yeniden düzenlemek, düzeltmek, programlamak gibi işlerler meşgul olmaktadırlar. Bitki,
balık ve bazı hayvanların kromozomlarına hayvan genleri ve hatta insan genleri enjekte
edilerek hayal edilemeyecek transgenic (farklı canlıların genleri arasında yapılan
transferlerden) yaşam biçimleri elde etmektedirler.Tarihte boyunca ilk defa uluslarası
bioteknoloji şirketleri yaşamın mimarları ve sahibi konumu durumuna gelmişlerdir.
Kanuni kısıtlamalar ve kurallar, isimlendirme şartları veya bilimsel protokollar çok az olduğu
için bio mühendisler yüzlerce yeni ‘’Franken foods’’ (yapay, farklı türler arası birleştirilmiş
genlerden oluşan besinler) ve tahıl türleri yetiştirmeye başladılar. Bunlar gerçekten insana ve
çevreye zarar verici niteliktedir ve ayrıca dünyadaki milyarlarca çiftçi ve köylü içinde negatif
sosyo ekonomik etkileri vardır.
Gün geçtikçe artan sayıda bilim adamı kullanılan gen ayırma teknolojilerinin tam
gelişmemiş, yanlış ve sonuçlarının öngörülemediğini söyleyerek ikazda bulunmaktadır.
Ancak, ABD nin liderliğindeki bio teknoloji taraftarı hükümetler ve düzenleyici kurumlar tüm
Genetik Mühendiliği ürünü yiyeceklerin geleneksel yiyeceklerle aynı olduğunu ve özel bir
şekilde etiketlenmesine veya pazarlama öncesi bir zararı olup olmadığının anlaşılabilmesi
için bir teste tabi tutulmalarına gerek olmadığını söylemektedir. Yeni cesur dünyanın üretip
kabul ettiği bu yapay yiyecekleri korkutucudur.
Şu anda ABD’de dört düzineden fazla genetiği değiştirilmiş besin ve tahıllar oldukça
yaygın olarak satılmaktadır. 70 milyon acre (1acre=4046.9 m2) tarım alanı üzerinde genetiği
değiştirilmiş ürünler alanı ekili durumdadır. Buna ilaveten bir firmanın ürettiği Bovine
Büyüme Hormonu (rBGH) düzenli olarak 500.000 süt ineğine enjekte edilmektedir.
Süpermarketlerde ki işlemden geçmiş besinlerin çoğunda genetik katkı maddeleri vardır ve
testlerde bunu doğrulamaktadır. Buna ek olarak düzinelerle genetiği değişmiş tarım ürünü
geliştirilmektedir ve bunlarda kısa bir zaman sonra piyasaya sürülmüş olacaklardır. Gelecek
5-10 yıl içinde ABD’ deki besin ve lifli gıdaların tamamının genetiği değiştirilmiş olacaktır.
Bunların arasında soya fasulyesi, mısır, patates, canola yağı, pamuk tohumu yağı, papaya,
domates ve süt ürünleri sayılabilir.
Besin ve lifli ürünlere uygulanan genetik mühendisliğinin sonuçları belirsiz olduğu
kadar hayvanlar, insanlar, çevre ve organik tarımın geleceği için tehlikelidirde. İngiliz
moleküler bilimci Dr.Michael Antoniu’nun belirttiğine göre gen ayrıştırılması beklenmedik
bir şekilde toksik maddelerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Toksik maddeler özellikle
genetik mühendisliğin uygulandığı bakteriler, mayalar, bitki ve hayvanlarda görülmektedir.
Ancak, büyük bir sağlık sorunu ortaya çıkana kadar bu sorun pek dikkati çekmeyecektir.
Bu besin maddelerinin zararları :
Toksinler ve Zehirler
Genetik mühendisliği uygulanmış ürünler potansiyel olarak toksik olup insan sağlığını
tehdit edici bir konumdadır. 1989 yılında L-tryptophan isimli çok bilinen bir maddenin
genetik mühendisliği uygulanmış bir türü 37 Amerikalı’nın ölümüne ve 5000 kişininde
sakatlanıp ölümcül ve ızdıraplı bir kan hastalığına yakalanmasına (eosinophilia myalgia
syndrome ‘’EMS’’) sebep olmuştur.
Japonya’nın üçüncü büyük kimyasal şirketi olan Showa-Denko ilk defa 1988-89
yıllarında serbestçe satılan bileşimde genetik mühendisliği uygulanmış bakteriler
kullanmıştır. Düşünülen odur ki DNA nakli işlemi sırrasında bakteriler bir şekilde kirlenmiş
ve de bu insanların hastalanmasına neden olmuştur. Bu yüzden Showa Denko şirketi ilaçdan
zarar görüp EMS hastağına yakalanan kişilere 2 milyar dolar tazminat ödemiştir.
1999 yılında İngiliz basını Rowett Enstitüsün’den bilim adamı Dr.Arpad Pusztai’nin yaptığı
detaylı araştırma genetiği değiştirilmiş patateslerin de zararlarını ortaya koymuştur.
Laboratuar testlerinde snowdrop çiçeğinin (kar damlası çiçeği, Avrupa’da yetişir ve daha kar
kalkmadan çiçek açar) DNA sı ile bilinen bir viral promoter olan Cauliflower Mosaic Virus
(CaMv) kullanılarak genetik yapısı değiştirilmiş patateslerin memeliler için zehirli olduğu
tesbit edilmiştir. Kimyasal kompozisyonu normal patateslerden oldukça farklı olan bu
patatesler farelerin hayati önemi olan organlarına ve bağışıklık sistemlerine zarar vermiştir.
En tehlikelisi ise farelerin midelerinin iç yüzeyinde son derece ciddi bir viral enfeksiyon
ortaya çıkmıştır ki bunun da nedeninin CaMv denilen viral promoter olduğu kesindir ve de bu
madde bütün genetik mühendisliğinin yarattığı ürünlerde kullanılmaktadır.
Dünyada her geçen gün artan sayıda bilim adamı genetik manipülasyonun besinlerde
doğal olarak bulunan bitki toksinlerinin seviyesini arttıracağını veya yeni toksinler yaratacağı
konusunda ikazlarda bulunmaktadırlar.
Bütün bunlara rağmen yeterli denetim olmadığı için tüketiciler kobay olarak kullanılmak
durumundadırlar.
Artan kanser riski
1994 yılında FDA, bir firmanın Büyüme Hormonu satmasını ve süt veren ineklere bu
hormonun enjekte edilmesini bilim adamlarının tüm itirazlarına rağmen onaylamıştır. Bu
ineklerin sütünden elde edilen besinleri tüketen insanlarda göğüs, prostat ve kolon kanserine
yakalanma riski oldukça fazladır.
1998 yılında Kanada’da hükümetin görevlendirdiği bilim adamları farelerde yaptıkları
deneylerde prostat kanseri ve tiroid kistleri olasılıklarına rastlamışlardır. Sonuç olarak 1999
yılı başlarında Kanada hükümeti süt veren ineklerde bu hormonun kullanılmasını
yasaklamıştır.
Yiyecek allerjileri
Yiyecek allerjisi olan kişiler de (ki Amerikalı çocukların %8 inde bu sorun vardır)
semptomlar hafif huzursuzluktan ani ölüme kadar değişkenlik gösterir. Dolayısıyla bu kişiler
günlük besin maddelerine eklenen yabancı proteinlerden zarar görebilirler, çünkü söz konusu
proteinler insanlar tarafından şimdiye kadar hiç tüketilmemişlerdir. Gelecekte olası bir kamu
sağlığı felaketini önleyebilmek için pazarlama aşamasından önce hayvanlarda ve gönüllü
insanlarda uzun dönemli testler yapılması gereklidir.
Ayrıca, bu besin maddelerinin etiketlerine gerekli uyarıların yazılması da besin
allerjisi olan kişileri korumak açısından şarttır.
Ne yazık ki FDA veya dünyadaki diğer kontrol mekanizmaları pazarlama öncesi hayvan ve
insanlarda testler yapılmasını rutin olarak talep etmemektedirler. İngiliz bilim adamı Dr.MaeWan Ho’nın belirttiği gibi genetiği değiştirilmiş besinlerin allerji yapma potansiyelini
kestirebilmek mümkün değildir, çünkü allerjik reaksiyonlar kişinin allergenle temasından
ancak bir müddet sonra ortaya çıkmaktadır.
Besinlerin kalitesi ve beslenmeye verilen zarar
1999 yılında Dr.Marc Lappe’nin Journal of Medicinal food dergisinde yayınlanan
makalesinde genetiği değiştirilmiş soya fasulyesinde insanları kalp hastalıkları ve kansere
karşı korumakta yararlı phytoestrogen bileşimlerinin geleneksel soya fasulyelerine göre daha
az olduğu belirtilmiştir.
Antibiyotik Direnci
Gen mühendisleri bir bitki veya mikroba yabancı bir gen ilave ettikleri zaman onu
başka bir gene bağlarlar ve bu da antibiyotik direnç simgesi (antibiotic resistance markerARM) olarak isimlendirilir. Bu sayede ilk verilen genin ev sahibi organizmada başarılı bir
şekilde kalıp kalmadığı tesbit edilir.
Bazı araştırmacılar bu ARM genlerinin beklenmedik bir şekilde hastalık yapan
bakteriler veya mikroplarla birleşebileceği ikazını yapmakta ve geleneksel antibiyotiklerle
tedavisi mümkün olamayacak hastalıkların ortaya çıkabileceğini belirtmektedirler. Örneğin
salmonella’nın yeni tipleri,e-coli, kampilobakter bunlardan bazılarıdır. Avrupa Birliği
yetkilileri bütün genetiği değişmiş ve ARM taşıyan besinlerin yasaklanmasını
öngörmektedirler.
Toprakta ve Ürünlerde Daha Fazla Tarım İlacı Kalıntısı
Yapılan çalışmalarda genetiği değiştirilmiş ürünler yetiştiren Amerikalı çiftçilerin
geleneksel tarım yapan çiftçilere göre daha fazla tarım ilacı kullandıkları tesbit edilmiştir,
çünkü bu bitkiler tarım ilaclarına karşıda dirençlidir.
İlaca karşı dirençli olan bu bitkilerin özelliği tarım ilaçlarından zarar görmemeleridir.
Dolayısıya çiftçiler bitkilerdeki haşeratı öldürmek için tarım ilaçlarını fazla miktarlarda
kullanabilmekte ve bitkide bundan zarar görmemektedir:
Bio teknolojide lider olan şirketler aynı zamanda toksik tarım ilaçlarınıda üretip
satmaktadırlar, dolayısıyla bu şirketler bitkileri özellikle genetik olarak ilaca karşı dirençli
olarak dizayn etmekte ve böylece çiftçilere daha fazla tarım ilacı satma imkanı
bulmaktadırlar:
Genetik Kirlilik
Genetiği değiştirilmiş ürünlerin ekili olduğu alanlardan genetiği değiştirilmiş polenler
rüzgar, yağmur, kuşlar, arılar ve polen taşıyıcı böcekler tarafından hem organik hem de
normal tarımın yapıldığı alanlara taşınmakta ve buradaki ekinlerin DNA sını kirletmektedir.
Organik tarımla uğraşan çifçiler genetik kirliliğin kontrol edilemeyeceğini savunmakta ve
bunların yaşayan canlılar oldukları için çoğalabileceklerini, göç edebileceklerini, mutasyona
uğrayabileceklerini belirtmektedirler.
Faydalı Böceklerin ve Toprak verimliliğinin zarar görmesi
Bu yılın başlarında Cornell Üniversitesinden bazı araştırmacılar şaşırtıcı bir keşifte
bulundular. Genetik olarak değiştirilmiş mısırların polenleri Monarch kelebeklerini
zehirlenmesine sebep olmaktaydı. Araştırmalar bu tür ürünlerin yararlı böceklere ve
topraktaki yararlı mikroorganizmalara belki de kuşlara bile zarar verdiğini tesbit etmiştir.
Yeni virüs ve bakterilerin yaratılması
Yıllar önce Michigan State Üniversitesinde yapılan deneyler bitkilerin genetiğini
değiştirmenin ve onları virüslere karşı dirençli yapmanın söz konusu virüslerin mutasyonla
daha etkin bir hale gelmesine yol açtığını belirlemiştir.
Sosyo ekonomik Zararlar
Genetiği değiştirilmiş yiyecekler ve bio teknoloji ürünü gıdaların kullanımı 12.000
yıldan beri devam edegelen geleneksel tarım üretimine sekte vurmakta, kullanılmakta olan
Terminatör Teknolojisi gibi metodlar tohumların kısırlaşmasına sebep olmaktadır. Böylece
dolaylı bir şekilde zorlanan çiftçiler çok daha pahalı olan genetik mühendisliği ürünü
tohumları bir avuç global monopolden almak zorunda kalmaktadırlar.
Ms.Cummins makalesinden özet
Bilim adamları pirincin genomunu tamamladılar
Nature dergisinin haberine göre bilim adamları
pirincin genetik haritasını belirlediler. Bilim adamları
yaptıkları çalışmayla pirinç bitkisi hastalıklara karşı daha ve
zararlı böceklere karşı daha dirençli olacak.
Araştırmacılar pirincin ömrünü bu şekilde arttırmakla ileriki
20 yıl içerisinde pirinç üretiminin 20% artacağını
söylüyolar.
10 ülkeden toplanarak oluşturulan bilim admları topluluğu
400 milyon DNA biriminin nasıl düzenlendiğini orta
çıkardılar. Birleşmiş milletlere göre pirinç dünya diyetsel
Araştırma sonuçları aynı zamanda
diğer gıdalarda meydana
enerji stoğunun yaklaşık %20’sini oluşturmaktadır. Buğday
gelen hastalıkları açıklamak için
%19 ve mısır 5%’ni oluşturmaktadır.
kullanılabilecek
Bu sayede gıdalar için önemli derecede kötü olan arpa
tozu küfü ve ağaç gövdesi pası hastalıklarına karşı bir önlem alınabilecek. Bilim adamları
mısır genomunu genetik haritası çıkarılmış diğer bitkilerle kıyaslamasını yapıp bazı sorun
yaratan ortak genlerin neler olacaklarını belirleyebilecekler.
Güney Kore ilk köpek klonu açıkladı
Güney Kore’deki blim adamları ilk köpek kolonu
ürettiklerine dair raporu Nature dergisinde bildirdiler.
Yapılan kplonlardan biri doğduktan sonra ölmesine karşın
Snuppy adındaki köpek 16 haftadır yaşıyor. Böylece
Snuppy de diğer klolanmış canlılar ailesine katıldı.
Bilim adamları bu çalışmanın bazı ciddi insan
hastalıklarını ele almada ve onları anlamada yardımcı
olağanı düşünmektedirler. Çünkü köpeklerin çoğu hastalığı
insan hastalıkları ile aynı nedenlerden kaynaklanmaktadır.
O halde köpek klonu belli başlı hastalıkları tedavi etmede oldukça önemli bir değere sahiptir.
Bu köpek için gerekli hücre yaşlı ve dişi bir Afgan avcı köpeğinin kulağından alınmıştır. Bu
kulak hücresinden alınan genetik meteryal boş bir yumurta hücresine nakledilmiştir. Daha
sonra embriyo haline gelen Snuppy annesine yerleştirilmiştir. 60 günlük bir hamilelik
süresinden sonra doğmuştur. Bir çok hayvan klonlanmış olmasına rağmen köpekler oldukça
zor olmuştur. Yaklaşık 1000 embriyo 123 taşıyıcı anneye yerleştirilmiş ve bunun sonucunda
başarıya ulaşılmıştır.
Gözün genetik yapısı çözüldü
Bilim adamla rı göz renginin anlaşılmasında yeni bir
gelişme kaydettiler. 6 milyar baz arasından sadece birkaç
bazın göz rengi değişiklilerinden sorumlu olduğu bulundu.
Bu çalışma yaklaşık 4000 denekle yapıldı. Söz konusu genin
polimorfolojik bir gen olduğu belirlendi. (Aynı lokusta
birden fazla genin yer alması olayı)
SNPs geni mutasyon sonucu oluşan genlerden
biridir. DNA daki bu sonuçlar önemli bazı sonuçlar
doğurabilmektedir. Bu gen OCA2 adlı bir genin
komşusudur. Bu OCA2 geni bizim derimizin, saçımızın ve
Göz renginin genetik yapısı her zaman
merak uyandırmaktaydı.
gözlerimizin rengini vermekle görevlidir. Bundaki herhangi
bir mutasyon albinizm’e meydan vermektedir. OCA2 nin
yanındaki bu genini çalışma durumuna ve miktarına göre göz rengi kahverengi, mavi, ya da
yeşil oluyor. Eğer SNPs geni göz rengini belirleyen proteini çok üretirse bu göz rengi
kahverengi oluyor. Yok eğer az miktarda protein üretilirse göz rengi mavi oluyor. Ara
değerlerde bu renkler değişmektedir.
Download