Kapitalizm, Sanayi İnkılabı ve Sömürgecilik

advertisement
Kapitalizm, Sanayi İnkılabı ve Sömürgeciliğin açıklanması ve
birbirleri arasındaki ilişkinin açıklanması
^^ KAPİTALİZM ^^
Sosyalist ülkeler dışındaki ülkelerin ekonomik sistemlerinin adıdır. Batı
Avrupa ülkeleri, ABD ve Japonya gelişmiş kapitalizmin örnekleridir; öbür
ülkelerde ise kapitalizm az gelişmiştir.’’ Kapital ’’ yani sermaye üretim sürecinde
gerekli olan toprak, yapılar, makine ve madenler gibi ’’ üretim araçları ’’ ile
paradan oluşur. Bu sistemde işletmeler, devletten çok özel kişilerin elindedir.
Kapitalistler yani sermaye sahipleri, sermayelerini üretim sürecinde kullanır ve
bu sürecin sonunda gelirlerini ’’ kar ’’ olarak elde ederler.
İLK DÖNEM
Batıda feodalizmin çöküşü ve kapitalizmin ortaya çıkışı gerçek anlamıyla 16.
yüzyılda gerçekleşti. 15. yüzyılda ticaret, sanayi ve bankacılıktaki büyüme,
kapitalizmin gelişmesine yardımcı oldu.
Bu yıllarda, hükümetler merkantilizm diye bilinen bir politika uygulayarak
kapitalizmin gelişmesinde önemli bir rol üstlendi. Merkantilizm politikası, ticaret
yoluyla, ülkenin zenginliğini ve gücünü artırmayı hedefliyordu. Her ülke,
komşularına, aldığından daha çok mal satarak zenginleşmeyi umuyordu. Bu
nedenle de hükümetler ülkeye gelen yabancı malları vergilendirerek kendi
kapitalist girişimcilerini destekliyorlardı.
’’ BIRAKINIZ YAPSINLAR ’’ DÖNEMİ
18. yüzyılda Sanayi Devrimi üretimi büyük ölçüde artırdı. Devrimle birlikte
insan ve hayvan gücü yerine makine kullanılmaya başlandı. Buhar ve çırçır
makineleri gibi buluşlar üretim yöntemlerini geliştirdi. 19. yüzyıla gelindiğinde,
merkantilizm politikası geçerliliğini yitirmişti. Artık kendi işlerini kendileri
yürütmek isteyen iş adamları, devletin ticaret ve sanayiye karışmasının zararlı
olduğunu düşünüyorlardı. Ülke ekonomisi üzerinde devlet denetiminin az olması
ya da hemen hemen bütünüyle ortadan kalkması demek olan bu uygulamaya,
Fransızca ’’ bırakınız yapsınlar ’’ anlamına gelen laissez-faire dendi. Bu
düşüncenin yaratıcısı Adam Smith’dir
Kapitalizmin ’’ bırakınız yapsınlar ’’ döneminin temel özellikleri, özel mülkiyet
ve servetin özgürce kullanımı, en çok kar getiren alanlara yatırım yapılması ve
işletmelerin birbirleriyle rekabet etmesiydi. Talebin yüksek olduğu ürünlerin
fiyatının arttığı, dolayısıyla kar oranının yükseldiği alanlara yatırım yapan pek
çok sanayiciden bazısı rekabete dayanıp büyüyebilirken, bazıları da iflas etti.
Girişimciler hangi maldan, ne kadar üreteceğine fiyatlara bakarak karar
verirdi. Bu dönemde sanayiciler arasındaki rekabet, üretim maliyetlerini
düşüren yeni teknolojilerin gelişmesi yol açmıştır. Kapitalizmin bu evresinde
sermayesi olmayan halkın büyük çoğunluğu çok düşük ücretlerle çalışmak
zorunda kaldı. Büyük işsiz orduları ücretlerin düşük tutulmasında önemli bir
öğeydi. 16.- 19. yüzyıllar arasında zenginlik ve yoksulluk iç içe geçmişti.
Bu dönemde ekonominin devlet denetimi olmaksızın pazar ekonomisi
yasalarına göre işlemesinin, bireylerin refahını, dolayısıyla da toplumun
zenginliğini en yüksek düzeye çıkaracağı savunulmuştur.
19. ve 20. YÜZYILLAR
19. yüzyıla gelindiğinde İngiltere dünyanın tek sanayileşmiş kapitalist ülkesi
durumundaydı. Bu yüzyılın ortalarına doğru Almanya, ABD, Fransa ve Japonya
gibi az sayıda ülkede de kapitalist sistem içinde sanayileşme hız kazanmaya
başladı. Bu dönemde İngiltere’de ve sanayileşmekte olan ülkelerde çalışan
kitleler örgütlenme ve siyasete katılma hakları için mücadeleye giriştiler. İşçileri
durumlarını iyileştirmeyi amaçlayan sendikaların kurulmasına başlandı.
Bu yüzyılda Alman düşünürü Karl Marx sosyalist düşüncelerin temellerini attı.
Marx’a göre kapitalizm yerini özel sermayenin bulunmadığı sosyalizme
bırakacaktı. Kapitalizmde işçiler ve başka ülkelerin yoksul halkları sömürüldüğü
için bu düzen adaletsizdi.
20. yüzyılda kapitalist sistemde devletler ekonomik olayların
yönlendirilmesinde çok daha etkili olaya başladı ve kapitalizmin ’’ bırakınız
yapsınlar ’’ dönemi tarihe gömüldü. Bugün hükümetler haksız uygulamalara
karşı yasalar çıkararak iş dünyasını denetler. Ayrıca, sosyal güvenliği sağlamak
amacıyla yaşlı, yoksul ve işsizlere ödeme yapmak, çalışma saatlerini ve
fabrikalardaki güvenlik önlemlerini düzenlemek de devletin görevleri
arasındadır.
Kapitalist sistemin kaldırıldığı sosyalist ülkelerde ekonomi devletçe
yönlendirilir. Günümüzde kapitalist ülkelerde ’’ karma ekonomi ’’
uygulanmaktadır. Karma ekonomilerde hem devlet, hem özel sektör işletmeleri
vardır. Devlet, daha çok büyük altyapı yatırımlarına ve toplum yararına yönelik
ama, özel sektörün kar amacına uygun düşmeyen alanlara yönelmiştir.
ÖRNEĞİN, bazı ülkelerde demiryolları, elektrik üretimi, kömür sanayisi gibi
sanayi dalları devlet tekelindedir. Ayrıca devlet bütçe ve vergiler gibi mali
yöntemler ile parasal düzenlemeleri kullanarak enflasyon ve durgunluğun
zararlı etkilerini azaltmaya çalışır.
Günümüzde kapitalizm, çok uluslu şirketlerin çeşitli ülkelerde yaptığı
yatırımlar ve ortaklıklarla ülke sınırlarını aşarak bütünleşmiştir. Kurulan anonim
şirketlerle sermaye merkezileşmiş yani bir tek şirketin elindeki sermaye çok
büyümüş; böylece tekelci şirketler ortaya çıkmıştır. Ülke sınırları dışında yeni
pazarlar arayan bu şirketler, öbür ülkelerde ya kendi başlarına ya da o ülkedeki
başka şirketlerle ortak olarak yatırımlara girmiştir. Böylece doğan çok uluslu
şirketler bugün kapitalizmin başlıca yönlendiricisi durumundadır.
^^ SANAYİ DEVRİMİ ^^
Tarıma ve zanaatlara dayalı bir ekonomiden, sanayinin ve makine üretiminin
egemen olduğu bir ekonomiye geçiş süreci. 18. yüzyılda İngiltere’de başlamış,
buradan öbür ülkelere yayılmıştır. Daha önce bazı Fransız yazarlarca kullanılmış
olmakla birlikte Sanayi Devrimi terimi Arnold Toynbee’nin (1852-83) 1760-1840
yılları arasında İngiltere’de yaşanan ekonomik dönüşümü bu sözcüklerle
anlatmasından sonra günlük dile girmiş ve zamanla anlamı genişletmiştir.
Sanayi Devrimi öncesinde üretim, basit aletlerle, bütün aile üyelerinin
katılımıyla evlerde ya da atölyelerde gerçekleşirdi. Üretimde yalnızca elle ya da
ayakla çalışan basit aletler kullanıldığı için evde çalışmak olanaklıydı. 18.
yüzyılda karmaşık makineler yapıldı; daha sonra bu makineler fabrikalarda
buhar gücüyle çalıştırıldı. Aile işletmeleri, fabrikalarda yapılan üretimle rekabet
edemedi ve bunlar bir süre sonra yok oldular.
Fabrikalarda yapılan makineli üretim ve sanayileşme insanların tüm yaşam ve
çalışma biçimlerini de değiştirdi. Aile üyeleri ücretli işçi olarak belirli saatler
içinde fabrikalarda çalışmaya ve eskiden ev içi üretimle karşıladıkları
gereksinmelerini satın almaya başladılar.
Sanayi Devrimi hem teknolojik, hem de sosyoekonomik ve kültürel boyutlar
taşıyordu. Başlıca teknolojik değişimler şunlardı:
1) Yeni temel maddeler, özellikle demir ve çelik öne çıktı.
2) Yakıt ve mekanik güç kullanımında kömür, buhar makinesi, elektrik,
petrol, içten yanmalı motor gibi yeni enerji kaynakları devreye girdi.
3) İplik eğirme makinesi ve su ya da buhar gücüyle çalışan dokuma tezgahı
gibi insan gücü gereksinimini düşürerek büyük üretim artışları sağlayan
yeni makineler icat edildi.
4) Fabrika sistemi olarak bilinen ve işlevlerin uzmanlaşması ile iş
bölümünün derinleşmesini gerektiren yeni bir iş örgütlenmesi
gerçekleştirildi.
5) Ulaşım ve iletişim araçlarında buhar lokomotifi, buharlı gemi, otomobil,
uçak, telgraf ve radyoyu kapsayan önemli gelişmeler görüldü.
6) Bilim, gitgide daha fazla sanayiye uygulanır oldu. Bu teknolojik
değişimler, doğal kaynaklardan yararlanmanın çok büyük ölçüde
artmasına ve seri üretime geçilmesine olanak verdi.
Sanayi dışındaki alanlarda da bir çok gelişme görüldü:
1) Tarımdaki ilerlemeler, daha büyük bir tarım dışı nüfusun beslenebilmesini
sağladı.
2) Ekonomik değişiklikler servet dağılımından daha geniş kesimlerin pay
almasına, artan sanayi üretimi karşısında da servet kaynağı olarak
toprağın öneminin azalmasına ve uluslar arası ticaret hacminin
büyümesine yol açtı.
3) Toprak mülkiyetinden sanayi sermayesine doğru kayan ekonomik iktidar,
siyasal değişimlere ve sanayi toplumunun gereksinimlerine uygun yeni
devlet politikalarına yansıdı.
4) Kentlerin büyümesi, işçi sınıfı hareketinin gelişmesi ve otorite
kullanımında yeni biçimlenmelerin oluşması gibi çok kapsamlı toplumsal
değişimler yaşandı.
5) Gene çok geniş kapsamlı bir kültürel dönüşüm gerçekleşti. İşçiler yeni ve
birbirlerinden farklı beceriler kazandılar; işleriyle ilişkileri değişti. El
aletleriyle çalışan zanaatçı olmaktan çıkarak, fabrika disiplinine bağlı
makine operatörleri haline geldiler. Bütün bunlar psikolojik bir
değişimede yol açtı; insan, kaynaklardan yararlanma ve doğaya egemen
olma konularında kendine çok daha fazla güvenmeye başladı.
1. SANAYİ DEVRİMİ
760-1830 döneminde Sanayi Devrimi büyük ölçüde İngiltere ile sınırlı kaldı.
Bir önceki yüzyılın ’’ tarım devrimi ’’, kentsel büyümeyi ve ucuz işgücü
depolarının oluşmasını sağlamış, 1640-48 yıllarının ilk ’’ burjuva devrimi ’’nin de
etkisiyle, esnek bir kamu maliyesi ve borçlanması sistemi ortaya çıkmıştı. Bu
koşullar, kapitalist gelişmede İngiltere’nin başa geçmesini ve Sanayi
Devrimi’nde öncül bir konum almasını sağladı.
İngiliz Sanayi Devrimi’nde makineleşme ve fabrika sistemine geçiş, daha az
kuruluş sermayesi gerektiren, daha geniş bir tüketim pazarı olan ve ilk
yatırımını daha çabuk amorti edebilen hafif sanayide, özellikle de tekstilde
başladı. Daha sonra teknolojik buluşlar bu sektörde üretimin tümüyle
yenilenmesine, üretim ve örgütlenme bilgisinin artmasına, sermaye ve nitelikli
işgücü birikimine yol açtı. Bu temeller üzerinde Sanayi Devrimi ağır sanayiye
(demir üretimi, makine yapımı, demiryolları vb) sıçradı. Öncü olduklarını bilen
İngilizler, ’’ dünyanın atölyesi ’’ olarak anıldıkları bu dönemde, eski merkantilist
politikaların da etkisiyle makine, nitelikli işçi ve imalat teknikleri ihracatını
yasaklamayı denediler. Ama İngiliz tekeli sonsuza değin sürmedi. Bazı İngilizler
yurtdışında karlı, sanayi yatırımları yapabileceklerini görüyor, Avrupalı
işadamları ise İngiliz üretim bilgisini kendi ülkelerine çekmeye çalışıyorlardı.
Çok geçmeden William ve John Cockerill adlı iki İngiliz Liege’de atölyeler
kurarak Sanayi Devrimi’ni önce Belçika’ya taşıdılar. Böylece Avrupa kıtasında
aynı ekonomik dönüşümün yaşandığı ilk ülke olan Bekçika’da da Sanayi Devrimi
demir, kömür ve tekstil üzerinde yükseldi.
Fransa ise İngiltere ve Belçika’ya göre daha yavaş ve daha eksik bir
sanayileşme geçirdi. Fransız Devrimi’nin ve izleyen Napoleon Savaşları’nın yol
açtığı siyasal belirsizlik ortamı, yeni buluşlara büyük yatırım yapmanın önünde
engeldi. Gene de 1848’e gelindiğinde Fransa artık bir sanayi ülkesiydi, ama
İkinci İmparatorluk döneminde gösterdiği büyük gelişmeye karşın hala
İngiltere’nin arkasından geliyordu.
Diğer Avrupa ülkeleri daha da geride kalmışlardı. Bu ülkelerin burjuvazileri
İngiltere, Fransa ve Belçika’dakilerin sahip olduğu servet, iktidar ve fırsatlardan
yoksundu. Siyasal koşullar da sanayinin boy atmasını engelliyordu. ÖRNEĞİN
Almanya, büyük kömür ve demir yataklarına sahip olduğu halde, ancak 1870’te
ulusal birliği sağladıktan sonra sanayiyi geliştirme yoluna girebildi. Ama geç
başlamasına karşın Almanya’nın sanayi üretimi büyük bir hızla arttı. Yüzyılın
sonunda Almanya, çelik üretiminde İngiltere’yi geride bırakmış ve kimya
sanayilerinde dünyada ilk sıraya yükselmişti. Benzer biçimde 19. ve 20.
yüzyıllarda güçlenen ABD sanayisi Avrupa’daki girişimleri çok geride bıraktı.
Japonya da Meici Restorasyonu’nun sağladığı siyasal önkoşullar temelinde
çarpıcı bir başarıyla Sanayi Devrimi’ne katılarak, gelişmiş kapitalist ülkeler
arasında yer alan ilk Asya ülkesi oldu.
Doğu Avrupa ülkeleri 20. yüzyılın başlarında henüz gerideydiler. Ama 1917
Devrimi’nin ardından Sovyetler Birliği, 1920’lerde ve 1930’lardaki beş yıllık
planlarıyla sanayide büyük bir güç haline geldi ve İngiltere’nin yaklaşık 150
yılda gerçekleştirdiği sanayileşmeyi birkaç on yıla sığdırdı. 20. yüzyıl ortalarında
Sanayi Devrimi Çin ve Hindistan gibi henüz sanayileşmemiş ülkelere de yayıldı.
2. (YENİ) SANAYİ DEVRİMİ
Önemli ölçüde ’’ eski ’’siyle örtüşmesine karşın, 20. yüzyılda ’’ yeni ’’ bir
Sanayi Devrimi’nin belirtileri çoğaldı. Temel maddeler açısından, daha önce
kullanılmayan birçok doğal ve sentetik kaynaktan yararlanılmaya başlandı; daha
hafif metaller, yeni alaşımlar, plastik gibi yeni sentetik ürünler ve yeni enerji
kaynakları devreye girdi. Bunların yanı sıra makine, araç ve bilgisayarlardaki
gelişmeler de tam otomatik fabrikaların ortaya çıkmasına yol açtı. Sanayinin
bazı kesimleri 19. yüzyılda hemen tümüyle makineleşmişti, ama bant
sisteminden niteliksel fark gösteren otomasyon ancak 20. yüzyılın ikinci
yarısında büyük önem kazandı.
Üretim araçlarının mülkiyetinde de değişimler görüldü. 19. yüzyıldaki Sanayi
Devrimi’nde üretim araçları bir oligarşinin mülkiyetindeydi. 20. yüzyılın ikinci
yarısında ise, bireylerin ve sigorta şirketleri gibi kurumların hisse senetlerini
satın almalarıyla mülkiyet görece yaygınlaştı. Birçok Avrupa ülkesinde
ekonominin temel bazı sektörleri kamulaştırıldı. Bu arada kuramsal düzeyde de
değişiklikler oldu. Klasik Sanayi Devrimi’nin ekonomik ve toplumsal
düşüncesine egemen olan laissez-faire yaklaşımından uzaklaşan hükümetler,
karmaşık sanayi toplumlarını gereksinimlerini karşılamak için sosyoekonomik
alana daha fazla müdahaleye, sosyal refah ve sosyal devlet kavramlarına
yöneldiler.
^^ SÖMÜRGECİLİK (EMPERYALİZM) ^^
15. yüzyılın sonlarından başlayarak çeşitli Avrupa devletlerinin dünyanın
geniş alanlarını keşif, fetih, ilnak ve iskan etmeleriyle ortaya çıkan siyasal ve
ekonomik süreç ya da olgu. Batı Avrupa ülkelerinin kapitalizmin eşiğine başka
halklardan daha önce ulaşmaları temelinde yükselmiş, dünya üzerindeki doğal
zenginliklerin, hazır servetlerin ve ucuz emek depolarının yağmalanması yoluyla
gene Avrupa’da sermaye birikimini hızlandırmıştır. Asya , Afrika ve Latin
Amerika’da ise yerel kaynak ve kültürlere, tarih, din, dil ve örgütlenme
deneyimlerine zarar vererek bu halkların uzun süre boyunduruk altında
tutulmasına, yoksulluğa, geriliğe, kendi sanayi devrimlerini ve modernleşme
süreçlerini özgürce yaşayamamalarına yol açmıştır. Sözcüğün Batı dillerindeki
karşılığı olan ’’kolonileştirme ’’, sömürgecilik gibi olumsuz çağrışımlar taşımaz;
koloni kurma, Hıristiyanlığı yeni topraklara götürme, uygarlaştırma gibi
anlamlara yüklüdür.
’’ Sömürgecilik ’’ ve ’’ emperyalizm ’’ sözcükleri bir devletin başka devletleri
ya da halkları siyasal ve ekonomik olarak egemenliği altına alıp etki alanını
genişletmesi anlamına gelir.Sömürgecilik sözcüğü 15-19 yüzyıllar arasındaki
dönem için, emperyalizm sözcüğü ise 19-20. yüzyıllar için kullanıla gelmiştir.
Bu iki sözcük temelde aynı anlamı içermekle birlikte aralarında bazı farklar
da vardır. Sömürgecilik daha çok zora dayanarak bir devletin başka halklar
üstünde siyasal ve ekonomik egemenlik kurması; emperyalizm ise güçlü
devletlerin daha az güçlü olanları, çoğu kez onların siyasal bağımsızlığına
dokunmadan, siyasal ve ekonomik olarak denetimleri altına alması anlamında
kullanılır.
Sömürgeciliğin tarihi başlıca dört aşamada incelenebilir. Bunlardan ilk ikisi
Avrupa’nın genişleme dönemini kapsar ve birincisi kabaca 1763 Paris
Antlaşması’na değin, ikincisi 1763’ten yaklaşık 1875’e değin uzanır. Üçüncü
aşamayı 1875-1914 arasındaki yeni emperyalizm döneminde modern sömürge
imparatorluklarının yeniden kurulması ya da tamamlanması ile iki dünya savaşı
arasında zorlukla da olsa varlıklarını koruması oluşturur. 1945’ten sonra ise
yeryüzünün genç uluslarının bağımsızlık ve egemenliklerine kavuşmalarıyla
sömürgesizleşme süreci hız kazanır. Bu aşamalardan ilkinde önce Portekiz ve
İspanya, ardından Fransa ve Hollanda, en son da İngiltere öne çıkmış, ikinci
aşamayı İngiliz egemenliği belirlemiş, üçüncü aşamada İngiliz, Fransız, İtalyan,
Alman, Rus, Japon ve Amerikan çıkarları arasındaki rekabet iki büyük savaşın
maddi, siyasal ve ideolojik temelini oluşturmuştur.
15. ve 16 yüzyıllarda gerçekleşen coğrafi keşifler yeni kıtaların Avrupa
ülkelerince sömürgeleştirilmelerine yol açtı. İlk coğrafi keşifler ile sömürgeci
yayılma Portekiz ve İspanya krallarının ayrıcalık tanıdığı ticari şirketler
aracılığıyla gerçekleşti. 1494’te papa yeni keşfedilen toprakları Portekiz ile
İspanya arasında paylaştırdı. Afrika kıyıları, Hindistan ve Brezilya Portekiz’e,
geri kalan yerler İspanya’ya bağışlandı.
Sömürgecilik yöntemlerini daha da geliştiren İspanya, Afrika’nın insanlarını
köleleştirerek Amerika’daki kolonilerde (Avrupa’dan göç edenlerin kurduğu
yerleşim birimleri) çalıştırılmak üzere sattı. Köle ticaretinin sürdüğü 400 yıl
boyunca Afrika 75-90 milyon arasında genç erkeğini yitirdi. Bu dönemde
Amerika’ya 15 milyon köle getirildi. Aradaki fark kölelerin yolda ya da bekleme
depolarında ölmesinden kaynaklanmaktadır.
2. Dünya savaşından sonra sömürgelerin çoğu siyasal bağımsızlığını kazandı.
Ama başta ABD olmak üzere zengin ve güçlü ülkeler azgelişmiş ülkeleri ticari
ilişkiler, yatırımlar, askeri ve parasal yardımlarla kendi etki alanları içinde tutma
siyaseti gütmüşlerdir.
Yeryüzünü sömürgesizleşmesi ve Üçüncü Dünya’nın doğuşu: İkinci Dünya
Savaşı’nın bitimini izleyen ilk yıllarda (Hindistan Yarımadası dışında)
sömürgesizleşme yavaş ve Batı Avrupa ülkelerinin çıkarlarını kollayan
çözümlerle ilerleyecek gibi gözüktüyse de, Çin Devrimi’nde (1949), Vietnam’da
Fransızların büyük yenilgisinden (1954) ve 1956’daki İngiliz-Fransız Süveyş
seferinin başarısızlığından sonra, sömürgelikten kurtulma akımı büyük ivme
kazandı; 1970’lerin ortalarında Avrupa devletlerinin elindeki sömürgeler
göstermelik birkaç araziden öteye geçmiyordu.
Savaştan sonra İngiltere Hindistan ve Orta Doğu’dan, Fransa Çinhindi’nden ve
Kuzey Afrika’dan çekildi. Ayrıca İngiltere 1956’dan sonra Siyah Afrika’daki
sömürgelerine hızla bağımsızlıklarını verdi. Çinhindi’nde Hong Kong dışında
İngiliz varlığı kalmadı. Hong Kong’un da 1997’de Çin’e devredilmesi için
1980’lerde anlaşmaya varıldı. Hollanda, Belçika ve Portekiz sömürgeleri de
bağımsızlıklarına kavuştular. Kongo’ya 1960’ta bağımsızlık verilmesini bir
karışıklık dönemi izledi; sonuçta Joseph Mobutu 1971’de Zaire adını alan
bağımsız bir devlet kurdu. Portekiz’de ise Antonio ve Oliveira Salazar’ın
diktatörlük rejiminin 1974’te devrilmesinden sonra aynı yıl Portekiz Ginesi
(bugün Gine-Bissau), Haziran 1975’te Mozambik, Temmuz 1975’te Sao Tome ve
Principe, Kasım 1975’te ise Angola bağımsızlıklarını kazandılar.
Eski sömürge imparatorluklarının dağılması, 1960’ların ikinci yarısında ve
19702lerin başlarında ABD’nin bazı durumlarda iktidar boşluklarından
yararlanarak İngiltere ya da Fransa’nın yerine geçmesine yol açtı. Vietnam
Devrimi’nin güneydeki ikinci yarısı, 1950’lerin sonlarında ABD ile karşılıklı
tırmanma içine girdi ve bütün Çinhindi’ne yayıldı; 1970lerin ortalarında
Vietnam’ın birleştirilmesinin yanı sıra, Kampuçya ve Laos’ta da komünist
rejimlerin kurulmasıyla sonuçlandı. 1990’da Güney Afrika’daki ırkçı apartheid
rejiminin Afrikalı büyük çoğunluk üzerindeki egemenliğiyle, İsrail Devleti’nin
Filistin Arap halkı üzerindeki egemenliği dışında önemli bir sömürge yapısı ya da
sistemi kalmamıştı.
Yüzyıllar süren sömürgecilik döneminde Avrupa’da sanayileşme
yaygınlaşırken, sömürgeler Avrupa’daki fabrikalara hammadde ve Avrupalılara
ucuz tarımsal ürünler sağlamak zorunda bırakılmıştır. Böylece sömürgelerin
kendi sanayilerini kurmalarının engellenmesi, bugünkü gelişmiş-azgelişmiş
ülkeler ayrımının ortaya çıkmasında da önemli bir öğe olmuştur.
Download