bir deli dumrul hikayesi kamu kuruluşlarına ait vakıf veya

advertisement
BİR DELİ DUMRUL HİKAYESİ
VEYA
KAMU KURULUŞLARINA AİT VAKIF VEYA DERNEKLERE BAĞIŞ
ZORUNLULUĞU
80’li yıllarda ülkemizin geçirdiği büyük transformasyondan sonra, duraklama ile geçen
90’lı yılların ardından “ bir musibet bin nasihatten iyidir” dedirtircesine, artarda gelen krizler
sonucu Devlet köklü bir yeniden yapılanma sürecine girdi. Anayasa değişiklikleri başta olmak
üzere, Meclis İçtüzüğünün değiştirilmesinden bankalar ve Tarım Kredi Kooperatiflerine kadar
Devletin tüm kesimlerinde yapısal reformlar yapıldı. Mali sektörün ön planda olduğu bu
süreçte, zaman zaman gerek Ekonomistler Platformunda, gerek basın ve sivil toplum
kuruluşlarınca değinilen, ama kanımca Devletin yeniden yapılandırılması ve etik değerler
açısından çok daha önem atfedilmesi gereken bir konunun – Kamu kurumlarına ait vakıflar
ve dernekler için tahsil edilen zorunlu bağışlar” konusunun - yeniden gündeme
getirilmesinde ve bu alanda yeni yapılandırma projeleri geliştirilmesinde yarar bulunmaktadır.
Birçok kamu kurumunda, kamu hizmet verilmesi sırasında yurttaşlardan o kamu
kuruluşu bünyesinde kurulmuş bulunan çeşitli vakıf ve derneklere bağışta bulunması, aksi
halde hizmetin verilmeyeceği açıkça belirtilmektedir. Hatta bu durum öyle bir düzeye gelmiştir
ki, yurttaş en temel haklarını (dava açma, bilgi alma) dahi bir “zorunlu bağış” yapmadan
kullanamaz durumdadır.
Artık okulda, hastanede,, tapu dairesinde, adliyede, nüfus idaresinde açıkça
istenilerek veya farkında bile olunmadan kesilen trilyonlarca liralık kaynak bu tür kuruluşlara
aktarılmaktadır. Kamuoyunda pek haksız da olmayarak “Deli Dumrul Uygulaması” olarak
nitelendirilen uygulamanın, mali sektörün yapılandırılması çerçevesinde bütünsel bir
yaklaşımla gözden geçirilmesi gerekmektedir. Mali sektör disiplinini bozmasından öte bu
tür uygulamalar Devletin temel kamu hizmetini vermeyecek kadar sosyal devlet
amacından uzaklaştığı intibaını vermektedir ki, bu da toplumsal düzen için potansiyel bir
tehlikedir.
Aslında hiçbir kamu kuruluşu mensubu bu durum yüzünden yurttaş ile karşı karşıya
gelmek istemez. Zira bağışın zorunlu olması
eşyanın tabiatına aykırıdır. Ancak tasarruf
genelgeleri, yetersiz kaynak tahsisi kamu kuruluşlarını yan yollardan kaynak arayışına
itmektedir.
“Her kuruluş bir şekilde kendi yağında kavrulsun” mantığı belki günübirlik çözüm
için geçerli olabilir. Ancak aynı zamanda sistemin, burada Devlet Teşkilatının, bozulmasına
neden olmaktadır. Bu konuda tüketiciler tarafından getirilen eleştiriler karşısında “Birikimlerini
kamu hizmetine dönüştürmeyen vakıflar kapatılacaktır” türü beyanlar da yine günü birlik
çözüm anlayışını simgelemektedir.
Kamu kuruluşlarına ait dernek ve vakıflar, kamu kurum ve kuruluşları ve/veya
bunların mensuplarınca Medeni Kanun çerçevesinde kurulan vakıf veya derneklerdir.
Bunların genelde iki amacı bulunmaktadır:
-
Birincisi üyeleri arasında dayanışma ve yardımlaşmayı sağlamak. Veya vakıf
senedindeki ifadesi ile “kurucuların durumunu iyileştirmek için girişimlerde
bulunmak.” Nitekim bir çok vakıf ve dernek tarafından zorla veya gönüllü tahsil
edilen bağışlar ve hizmet karşılıkları dernek veya vakfın kurucu veya
mensuplarına ek kaynak yaratmak amacıyla kullanılmaktadır. (2. emeklilik
ikramiyesi, sağlık ve diğer sosyal yardımlar)
-
Verilen kamu hizmetinin daha iyi yürütülmesi için kaynak yaratmak. Bu
amaçla hizmet sunmak.
Kamu kuruluşlarına ait dernek ve vakıfların büyük kısmının kamusal görev yaptıkları
kabul edildiğinden, bunlara vergi avantajları sağlanmakta, bazı durumlarda bütçeden pay
aktarılmaktadır. Her halükarda bu dernek ve vakıflar devletçe bizzat yapılan veya yapılması
gereken hizmetler karşılığında yurttaştan ödeme talep ederek kamusal baskı ile kaynak tahsil
etmekte, harcamalar yapmaktadırlar. Hizmet vermeme tehdidi ile yurttaştan kaynak tahsili
aslında (vergi ve) harcın bir göstergesidir. Yani bir yerde yurttaş gizlice, bir yerde aynı
hizmet için ikinci kez, vergilendirilmektedir. Ayrıca kamu hizmetinin finansmanında
kullanılmak üzere alınan vergi ve harçların yasa ile ihdası ve doğrudan kamuya aktarılma
zorunluluğu varken, zorunlu bağışlarda göreceli bir keyfilik hakimdir.
Kamu kuruluşlarına ait dernek ve vakıfların ana statülerinde “Devletçe verilen kamu
hizmetini kullanarak kazanç sağlamak” gibi amaç bulunmamaktadır. Olamaz da. Ancak
fiiliyatta olan budur.
Toplanılan kaynakların bu dernek ve vakıflarca hangi şekilde kullanıldığı konusunda
kamuoyunun bilgilendirilmesine yönelik bir düzenleme mevcut değildir. Bütçenin bile yeteri
kadar şeffaf olmadığı eleştirilirken burada şeffaflıktan hiç bahsedilemez. Bu nedenle
tahsil edilen tutarların nereye harcandığı ve verilen hizmet ile uygunluğu kamuoyunca
irdelenememektedir.
Dernek ve vakıf kasalarına bu şekilde giren ve bir yerde kamusal niteliği bulunan
kaynağın maliyece denetimi yoktur veya yetersizdir. Ayrıca kamu kuruluşlarına ait dernek
ve vakıflar aracılığı ile kaynak sağlanması ve harcanması bütçe birliğine aykırılık
oluşturmakta, Devletin gelirleri ve giderlerini takip zorlaşmaktadır. Nitekim bütçe birliğinin
sağlanmasına yönelik çalışmalar kapsamında son olarak bir kaç istisna dışında tüm fonlar
tasfiye edilmişken kamu kuruluşlarına ait dernek ve vakıfların bu tür uygulamaları
sürdürmesi açık bir çelişki oluşturmaktadır.
Diğer bir deyişle enflasyon ile mücadele çerçevesinde Devlet, enflasyonun ana
nedeni olan kamu açıklarının kapatılmasına yönelik olarak vergi geliri ile kamu açıklarını
kapatmaya çalışırken, bir yandan da kamu baskısı ile elde edilen gelirin oluk oluk bütçe
dışına akmasına kayıtsız kalabilmektedir.
Bu konuda araştırma yapan sivil toplum kuruluşları Kamu kuruluşlarına ait dernek
ve vakıflar aracılığı ile bütçe dışı kalan kaynakların toplamının olarak 2001 yılı kurumlar
vergisi hasılatına – yaklaşık 3 katrilyon TL na yaklaştığını tahmin etmektedirler.
Sorunun boyutlarını ortaya koyduktan sonra, bu konuda neler yapılabileceği
irdelenirse;
1- Öncelikle bir durum tespiti yapılmalıdır. Bu konuda bazı basın kuruluşları ile
(Sabah Gazetesi) ile tüketici birliklerinin ciddi çabaları mevcuttur. Örneğin Müstakil Tüketiciler
Derneği Türkiye’nin “zorunlu bağış haritası” çıkarılması için çağrıda bulunmuştur. Devletçe
yapılabilecek öncelikli işlem ise bu tür dernek ve vakıfların hesaplarını şeffaf hale getirmektir.
2- Durum tespitinin ardından konunun uzmanları tarafından, yurtdışı uygulamaları da
dikkate alınarak yeni bir yapılandırma önerisi hazırlaması gerekmektedir.
3- Birçok durumda kamu kuruluşlarına ait dernek ve vakıflar tarafından verilen
hizmetler döner sermaye tarafından üstlenilebilir.
4- Kamu kuruluşlarına ait dernek ve vakıflar ile ilgili kuruluşları arasında kaynak
transferi sayılabilecek işlemler (düşük bedelli, bedelsiz tahsis vb) denetlenmelidir.
5- Bu tür vakıf ve dernekler hemen tüm kamu kuruluşunda bulunduğundan ve
mensuplarına belirli avantajlar sağladıklarından , Kamu kuruluşlarına ait dernek ve vakıfların
yeniden yapılandırılması ciddi karşı lobiler yaratabilecektir. Bu nedenle sorun ancak kararlı
politikalar
ile sorun çözümlenebilir. Ana amaç sağlam ve işleyen bir kamusal düzen
yaratmaktır. Bu neticede herkesin yararına olacaktır. Ayrıca tüketici dernekleri vb sivil
toplum kuruluşları ile işbirliği yapılabilir.
Ali Güner TEKİN
Ekonomistler Bülteni – Ocak 2002
Download