kırım seferleri

advertisement
KIRIM SEFERLERİ
Azak Denizi’ni Karadeniz’den ayıran yarımadaya yapılan seferler. Kırım
ilk defa on üçüncü yüzyılda Altınordu Devleti zamanında İslâm toprağı
olma şerefine kavuştu. Bilâhare Karadeniz kıyıları Ceneviz kolonisi
hâline geldi. İç kısımlarda bâzı müslüman hanlıklar hâkimiyet
kurdular.
Osmanlı Delveti’nin Kırım’la ilk münâsebeti Fâtih Sultan Mehmed Han
zamanında oldu. İstanbul’u ele geçirdikten sonra, Karadeniz’i bir Türk
gölü hâline getirmeye karar veren Sultan, beklediği ilk fırsatı 1453’de
buldu. Altınordu tahtında hak iddia eden ve Cenevizlilerle
geçinemeyen Kırım hanı Hacı Giray, ittifak teklif ediyordu. Bu fırsat
değerlendirilerek Kırım kuvvetleriyle beraber Cenevizlilerin elindeki
Kefe kuşatıldı. Cenevizlilerin andlaşma isteyip yıllık üç bin duka altın
vermeyi kabul etmesiyle de kuşatma kaldırıldı. Daha sonra geniş bir
fütûhata girişip aleyhindeki müthiş ittifakın halkalarını teker teker
kıran ve zamanın en kudretli sultânı durumuna gelen Fâtih Sultan
Mehmed Han, bir çok mes’eleler yanında Kırım işini tekrar ele aldı.
Kırım’ın doğrudan doğruya Osmanlı Devleti’ne intikâli veya bu
topraklar üstünde Osmanlılara bağlı bir devletin bulunması,
Karadeniz’in batı sahillerinin büsbütün alınmasına hizmet edeceği gibi,
bu sahillerin bir kısmını elinde tutan Boğdan Prensliği’nin
sıkıştırılmasına, hattâ bu prensliği himaye eden Lehistan’ın tehdîd
edilmesine de yarayacaktı. Ayrıca Kefe, Azak ve Menküb gibi Kırım
şehirleri, büyük ticâret yolları üzerinde bulunuyordu. Bilhassa
Astırhan, Kabil ve Ürgeç’ten gelen yol ile İran’dan geçen iki kervan
yolunun üzerinden taşınan ticâret eşyası, Hind ve Çinhindi’nden gelen
baharat ile Hazar denizi sahillerinden sevkolunan ipekler de, bu
şehirlerin limanlarından Avrupa’ya ulaştırılıyordu. Bundan başka
gemiler bu limanlardan buğday, kürk, deri, balık, havyar, balmumu ve
tuz gibi malzemeyi de naklediyorlardı. Bâzı kaynakların haber
verdiğine göre bu limanlardan bir günde dört yüz geminin yüklenip
hareket ettiği bir gerçekti.
Kırım hanı Hacı Giray’ın 1466’da vefâtından sonra oğulları Nur Devlet
ile Mengli Giray arasındaki taht mücâdelesi, Mengli Giray’ın zaferi ile
sonuçlandı. 1475 senesinde Kırım hanı Mengli Giray, Cenevizlilerin
baskısı sonucu Kefe beyi Eminek’i azletti. Bu azlin sebepleri arasında
Eminek Bey’in Osmanlılarla anlaşmış olması da vardı. Eminek Bey
bunu kabul etmeyerek Kefe civarını vurmaya ve Mengli Giray’la
çarpışmaya başladı. Çarpışmalarda yenilen Mengli Giray, 1.500 kadar
süvari kuvvetiyle Cenevizlilerin yanına kaçtı.
Bütün bu hâdiseleri yakından tâkib eden Fâtih Sultan Mehmed Han,
Kırım’ın alınabilmesi için en müsait zamanın geldiğine hükmedip,
Venediklilerle imzaladığı bir yıllık mütârekeden faydalanarak sadrâzam
Gedik Ahmed Paşa’yı 1475 baharında 350 gemiden mürekkep bir
donanma ile Kırım üzerine gönderdi.
Haziran ayı başlarında Kefe önlerine gelen Gedik Ahmed Paşa, yaptığı
teslim teklifine red cevâbı alınca, sahile bin atlı ile kırk bin
dolaylarında yaya asker çıkardı. Şehir karadan ve denizden ablukaya
alındı. Kaleye şiddetli top ateşi başlatılınca, Kefe halkı şehri teslim
etmekten başka çâre olmadığını ileri sürerek komutanlarını tehdid
ettiler. Buna rağmen üç gün mukavemet eden şehir, 9 Haziran’da
teslim oldu.
Kefe’yi zaptettikten sonra donanmayı Azak Denizine sokarak Azak
kalesini alan Gedik Ahmed Paşa, Menküb şehrini de kuşattı. Bu kale
hem çok muhkem, hem de müdafii çoktu. Bir müddet top ateşi altında
tutulan kale düşürülemedi. Bir kale için uzun süre oyalanmak
istemeyen Paşa hileye başvurdu. Kale çevresinde küçük bir kuvvetle
Zâğracı Yâkub Bey’i bırakarak esas kuvvetlerle bölgeden ayrıldı. Bir
müddet kuşatmaya devam eden Yâkub Bey, kalenin muhasarasını
kaldırıp oradan ayrılmaya kalkışınca, müdâfîler bu küçük kuvveti
vurmak için kaleden dışarı fırladılar. Hâlbuki Yâkub Bey’in çekilmesi
tamamen tertibden ibaretti. Çünkü biraz ilerde düşmanın bilmediği,
pusuya girmiş asıl Türk kuvvetleri vardı. Menküblülerin önünden yavaş
yavaş ve savaşarak geri çekilen Yâkub Bey’in kuvvetleri, düşmanı
pusuya kadar götürdü. Kuvvetlerinin bir kısmı öldürülüp bir kısmı da
esir edilen Menküb kalesi, kolayca zaptedildiği gibi, bu muvaffakiyetle
Kırım kıyılarında bulunan bütün Ceneviz şehir ve limanları ele geçirildi.
Hanlığa da Osmanlı Devleti’ne bağlı kalmak şartıyla, Mengli Giray Han
getirildi. Böylece Kırım hanlığı Osmanlılara bağlı hâle geldi. Osmanlı
Devleti bu cihetten Lehistan’ı baskı altında tutup Avrupa’da daha rahat
hareket etmeye başladığı gibi, gelişmekte olan Rus knezliğinin
Karadeniz’e inme arzularını da uzun müddet engelledi.
Rus kuvvetleri ilk defa 1736’da Kırım yarımadasını istilâya muvaffak
oldu. Hanlık merkezi Bahçesaray’ı zaptederek yakıp yıktılar. Zengin
kütüphâneleri yok ederek, 1737 ve 1738’de de yağma ve tahriplerini
sürdürüp, 1739’da Azak kalesini ele geçirdiler. 1748-1756 seneleri
arasında Arslan Giray Han yarımadayı müdâfaa eden istihkâmları
kuvvetlendirdiyse de bölgede yeni kaleler inşâ eden Ruslar tehditlerini
arttırdılar.
Bu arada Rusya, Osmanlı Devleti himayesindeki Lehistan’ı işgal etti ve
bir çok defa uyarılmasına rağmen işgali kaldırmadı. Kendilerine karşı
çıkan Lehistanlılardan Osmanlı hududunu geçerek Kırım hanının
haslarından olan Balta mevkiine iltica edenleri tâkib edip, hududu
aşarak müslümanlardan bâzılarını da katletti. Karadağlıları isyâna
teşvik etti. Bütün bu ahvâli değerlendiren dîvân-ı hümâyûn, Rusya’ya
harb îlân etti.
Kırım-Giray Han’ın 1769 yılı başında Beserabya’dan Rusya içlerine bir
akın yapıp binlerce esirle dönmesi, savaşı fiilen başlatmış oldu.
Sadrâzam ve serdâr-ı ekrem Yağlıkçı Mehmed Emîn Paşa, İstanbul’dan
hareket ederek 1 Mayıs’da Dobruca’ya geldiği sırada Rus kuvvetleri
Hotin’i kuşattılar, ancak kaleden çıkan Osmanlı askeri Rus ordusunu
dağıttı. Rus komutanı Prens Galitsin, kuvvetlerini ancak üç ayda
toparlayıp yeniden Hotin’i kuşattı. Bu seferde de kale müdafii Ahıskalı
Hasan Paşa kaleden çıkarak düşman ordusunu bozdu.
Bu arada sadrâzam kışlamak üzere orduyu Hotin yakınlarından İsakçı
taraflarına çekince, Hotin müdafileri de kaleyi terkederek İsakçı’ya
geldiler, Böylece Türk başarısıyla başlayan savaş, 1769 sonbaharı
başında Hotin’in düşmesiyle Rusların lehine döndü. Ruslar Kafkasya’ya
da girerek Osmanlı Devleti’ne tâbi bâzı toprakları işgal ettiler.
Rus donanması, Baltık denizinden çıkıp Atlas okyanusuna, oradan da
Akdeniz’e geçti. Mora’ya asker çıkarıp rumları ayaklandırdığı gibi,
Çeşme limanındaki Osmanlı donanmasını da yaktı.
Kont Panin ise 60.000 askerle Bender kalesini kuşattı. Kont Romanzoo
30.000 askerle Boğdan’ın büyük bir kısmını işgal edip, serdâr-ı ekrem
İvazzâde Halîl Paşa kuvvetlerini bozdu ve binlerce askerini kılıçtan
geçirdi.
Prens Dolgoruki 90.000 askerle Kırım’ın kapısı olan Orkapı kalesini
muhasaraya başlayıp üç ay sonra ele geçirdi. Rus çariçesi ise, Kırım
hânı üçüncü Selîm Giray’a Osmanlı’dan ayrılması şartıyla Kırım’ı
müstakil bir devlet olarak tanıyacağına dâir söz verdi. Böylece Kırım
kuvvetlerini, Osmanlı ve Rus tarafdarı olmak üzere, ikiye bölüp
savaştan çekilmelerini sağladı. Kırım’da Ruslara karşı sâdece Osmanlı
kuvvetleri savaştı. Fakat uzun süre yardım alamadıklarından onlar da
başlarındaki Kırım seraskeri silâhdâr İbrâhim Paşa ile beraber teslim
oldular (13 Temmuz 1771). Prens Dolgoruki bütün yarımadayı işgal
etti ve bu suretle Kırım’daki fiilî Osmanlı hâkimiyeti 296 yıl sonra sona
ermiş oldu.
Diğer cephelerde savaşın sona ermesinden sonra 21 Temmuz 1774’de
Küçük Kaynarca andlaşması imzalandı. Bu andlaşmanın üçüncü
maddesine göre Kırım, Bucak, Kuban, Yedisan, Çankboyluk ve
Yedickul tatarları, bağımsız olarak kendi istekleriyle Cengiz soyundan
seçilecek hanlar tarafından, eski yasa ve törelerine göre
yönetilecekler, Rusya ve Bâb-ı âlî hanın seçimine karışmayacaktı.
Tatarlar müslüman olduklarından, aynı zamanda halîfe olan sultana
karşı dînin emirlerine uygun davranacaklardı. Ruslar Yeni kale, Kerç,
Kılburun kalelerini ele geçirerek, görünüşte bağımsız olan Kırım’ı
devamlı karıştırdılar. Kırım halkı tarafından seçilen ikinci Sâhib Giray
Han, Rus tehlikesini görerek müslüman halkın desteğini de alıp,
Osmanlı Devleti’ne yanaşınca, mirzalar ayaklanarak Han’ı İstanbul’a
kaçmaya mecbur ettiler. Fakat tahta çıkarmak istedikleri Devlet Giray,
Ruslar tarafından desteklenen Şahin Giray’ın saldırılarına karşı
koyamadı. Şahin Giray, bir kısım mirzaları kendi tarafına çekip
Rusların yardımıyla Devlet Giray’ı yendi. Fakat Rus sarayında uzun
süre bulunup onlardan etkilenmişti. Her hareketiyle Ruslara
hayranlığını belli eder olduğundan, müslüman halk ayaklanınca, yaralı
olarak kaçıp Rusya’ya sığındı.
İstanbul’dan gönderilen Baht Giray, Osmanlı yardımcı kuvvetleriyle
gelerek tahta çıktıysa da Şâhih Giray, tekrar Rus askeriyle gelip
duruma hâkim oldu. Rus kuvvetleri Kefe ve öteki limanları işgal ettiler.
Bu arada Avrupâ’daki siyâsî bulanıklıktan istifâde eden Rus çariçesi
Katerina, Kırım’a prens Potemkin kumandasında yetmiş bin kişilik bir
kuvvet sevkettikten sonra bir beyânname yayınlayarak Kırım’ı ilhak
ettiklerini açıkladı (1783).
Osmanlı Devleti’nin üç asırdır elde tutmasına rağmen, muhtariyetine
müdâhale etmediği Kırım hanlığı böylece ortadan kalktı. Prens
Potemkin kısa bir müddet içinde hepsi yüksek tabakadan olmak üzere
30.000’den fazla Kırımlıyı, işkence ve idamlarla katletti. Bütün toprak
sahiplerini de aynı şekilde yok ederek mallarına el koydu. Kırım’a Rus
göçmenleri getirip yerleştirdi. Yüzbinlerce Türk, Karadeniz sâhiline
yığılarak Osmanlı topraklarına göçebilmek için çâreler araştırdı.
Bunların yarısından çoğu rus askerinin kılıcı altında, bir mikdârı da
hastalık, açlık ve soğuk gibi sebeplerle can verdi. Çok az bir kısmı
Balkanlara, Anadolu’ya veya İstanbul’a gelebildi.
Kırım’ın işgali ve Rusya’ya ilhakı üzerine Şahin Giray ve tarafdârları
Osmanlı idaresinden ayrılarak Ruslara güvenmenin ne demek
olduğunu anladıkları zaman iş işten geçmişti. Bir süre sonra sıranın
kendisine de geleceğini anlayan Şâhin Giray İstanbul’a kaçtı. Bâb-ı âlî
tarafından tutuklanıp Rodos’a sürüldü ve îdâm edildi.
Daha sonra Ocak 1784’de İstanbul’da Rusya ile yapılan bir görüşme
sonunda Kırım’ın İlhakı resmen tanındı.
1853-56 Kırım Harbi
1800’lü yıllarda dünyâda iki büyük İslâm devleti vardı. Biri Osmanlı
Devleti, diğeri ise, Hindistan’daki Gürgâniye hükümdarlığı idi. Her iki
devlet İslâmiyet’in bekçisi idiler. İslâmiyet’in büyük düşmanı olan
İngilizler ise devamlı bu iki devleti nasıl yok edebileceğini planlamakla
meşguldü. Önce Gürgâniye Devleti’ni parçalamaya karar verdiler.
Böylece hem Asya’daki müslümanları başsız bırakacaklar, hem de
Hindistan’ın hazînelerine ve ticâretine hâkim olacaklardı. Fakat
Osmanlı Devleti’nin buna mâni olmasından korkuyorlardı. Bunun için
Osmanlı Devleti’yle Rusya arasında savaş çıkarmaya çalıştılar. Sıcak
denizlere inme hayaliyle yanıp tutuşan Rusya’yı devamlı tahrik
ettikleri gibi, sadrâzam Mustafa Reşîd Paşa’yı da kandırarak Rusya’ya
karşı düşmanca tavır takınmasını te’min ettiler. İngilizlerin asıl
maksadını anlayamayan Rus çarı birinci Nikola, bu devlet ile Osmanlı
toprakları hakkında görüşmeye karar verdi. 9 Ocak 1853’de SenPetersburg’un kışlık sarayında verilen bir baloda, İngiliz elçisine
Osmanlı Devlet’nin topraklarını paylaşmayı teklif etti. Ancak İngiltere
bu teklifi red ettiği gibi, durumu Bâb-ı âlî’ye de bildirdi. Bunun üzerine
Rusya, Osmanlı Devleti hakkında tek başına tedbirler almaya kalkıştı.
İstanbul’a prens Mençikof’u elçi olarak gönderip, Fransa’nın Kudüs’de
daha önceleri katolikler adına sağladıkları imtiyazları, Ortodokslar
lehine çevirmek ve Ortodoks tebeânın himayesinin Rusya’ya
verilmesini istedi. Fakat İngilizlerin yardım edeceklerine, zafer
kazanacağına böylece Osmanlı Devleti’nin bir numaralı adamı
olacağına inandırdıkları Mustafa Reşîd Paşa, bu teklifleri red edip
Mes’elenin diplomatik yollardan çözümünü önledi. Bunun üzerine
Avusturya İmparatorluğu ile Prusya Krallığı, İstanbul ve Petersburg’a
kendi hakemliklerinde bir konferans toplanıp savaşın önlenmesini
teklif ettiler. Rusya bu teklifi kabul ettiği halde Mustafa Reşîd Paşa
reddetti. Böylece iki devlet arasında münâsebetler tamamen kesildi.
Rusya harb îlân etmeden Eflak ve Boğdan’ı işgâl etti. Bunun üzerine
Mustafa Reşîd Paşa’nın ikna etmesiyle sultan Abdülmecîd Han, 4 Ekim
1853’de Rusya’ya harb îlân etti.
Tuna cephesinde savaş Türk topçu ateşiyle başladı (23.10.1853). İlk
gün Ruslar 300 asker kayıp verdiler. Ömer Paşa 27 Ekim’de Vidin’den
doğuya doğru Tuna dirseğini geçerek Romanya’ya girdi. Kalafat’ı aldı.
Tutrakan ve Yerköyü’nden de Romanya’ya asker sokan Ömer Paşa,
Oltenisa meydan muhârebesinde Rus kuvvetlerini bozdu (5.11.1853).
Binlerce ölü ve yaralı veren Ruslar bozgun hâlinde Bükreş’e kaçtılar.
Anadolu cephesinde de müşir Abdülkerîm Nâdir Paşa, Kafkasya’da
harekâtda bulunup Şeyh Şâmil ile irtibat kurdu. Şeyh Şâmil vasıtasıyla
Kafkasya’daki yerli ahâliden Ruslara karşı destek sağlandı. Fakat Tuna
cephesindeki başarı, bu cephede sağlanamadı. Bunun üzerine
Abdülkerîm Nâdir Paşa’nın yerine erkân-ı harbiye reisi olan Ahmed
Paşa cephe kumandanı oldu.
Bu arada Rus Karadeniz donanması, Sinop’da yatan 12 parçalık Türk
filosunu bastı (30 Kasım 1853). Filonun tamâmı imha edilince iki
binden fazla Osmanlı bahriyelisi şehîd oldu. Sinop’un müslüman
mahalleleri bombardıman edilerek tahrib edildi. Bir çok sivil de şehid
oldu.
Bunun üzerine İngiltere, Rusya ile diplomatik münâsebetlerini kesti.
Rus çarının Kudüs’de katoliklere karşı Ortodoksları ayaklandırdığını
ileri sürerek, Rusların Akdeniz’e inmesini istemeyen Fransa’yı da
yanına alıp 1854 Mart’ında Rusya’ya resmen savaş îlân etti. İki devlet,
Osmanlı Devleti’nin yanında yer aldı.
Bu arada Rusya; “Çarlık, Yunanlılara İstanbul’u kazandırmak için
Balkanlarda Osmanlı, İngiltere ve Fransa ile savaşıyor”
propagandasıyla Yunanlıları kandırarak ayaklandırmaya çağırıyordu.
Yunanlılar, Ayasofya’da âyin yapmak hayaliyle Rus vadine aldanıp,
para, mühimmat ve teşkilâtçı subay yardımı da alarak Epir ve
Teselya’da ayaklandılar. Yunan ayaklanmasını bastırmak için
Keçecizâde Fuâd Paşa görevlendirildi. Fuâd Paşa, 1 Nisan 1854’de
Yunan kuvvetlerini yendi. Bu ayaklanma Fransa’nın da Atina ve Pire’ye
asker çıkarmasıyla bastırıldı.
Bu arada müttefik kuvvetleri, 31 Mart’da Gelibolu’da toplandı. İngiliz
kuvvetlerine Lord Raglen, Fransız kuvvetlerine mareşal Arnard
kumanda ediyordu. Tuna boyunda ise, Ömer Paşa 17 Nisan’da Küçük
Eflak ve Sırbistan arasındaki Kalafat muhârebesinde Rus taarruzunu
püskürtüp, düşmanı Karayova’ya kadar seksen kilometre kovaladı.
Müttefik donanmasına Odesa’dan ateş edilmesi üzerine şehir topa
tutuldu. Sekiz gemilik müttefik filosu on beş Rus gemisini batırıp,
istihkâm ve tahkimatlarını, mühimmat depolarını, tersane te’sislerini
tahrib ederek on üç gemiyi de ele geçirdi.
15 Mayıs’da Ruslar Güney Dobruca’da mühim bir Türk kalesi olan
Silistre’yi muhasaraya başladılar. 80.000 kişilik Rus ordusu, kaleyi
savunmakta olan Mûsâ Paşa’nın emrindeki 10.000 kişilik kuvvet
karşısında buzguna uğradı. 41 gün içinde yaralanma ve ölüm
sebebiyle bir kaç defa kumandan değiştirmek zorunda kalan Ruslar,
25 Haziran’da 15.000 ölü, 25.000 yaralı vererek muhasarayı kaldırdı.
Ömer Paşa’nın kuvvetleri karşısında da duramayan Ruslar, 6.000
kayıp verdikten sonra Romanya’yı boşaltıp Boğdan’a çekildiler. Rus
kuvvetlerinin yerine 6 Ağustos’da Türk kuvvetleri girdi. Rus
zulmünden bıkan Romanyalılar, Osmanlı kuvvetlerini sevinçle
karşılayıp büyük merasimler tertib ettiler. Hıristiyan olmalarına
rağmen Büyük Bükreş kilisesinde duâ edip, Osmanlı hâkimiyetinde
bulunmalarına sevinçle şükrettiler.
Osmanlı Devleti ve müttefikleri Avusturya-Macaristan İmparatorluğu
ile andlaşma yapıp, Eflak, Boğdan ve Tuna’nın güvenliğini bunlara
vererek Kırım’a saldırmaya karar verdiler. İngiliz ve Fransız
donanması Baltık’a açılıp Rusları taciz etti. Temmuz ayından beri
Varna’da bulunan 55.000 kişilik müttefik kuvvetleri Eylül ayında
Kırım’a hareket etti. 14 Eylül 1854’de Kırım’a çıkartma yapıldı.
Müttefik kuvvetlerin hedefi, Rusların Karadeniz’deki en kuvvetli ve
müstahkem liman şehri Sivastopol’du. 19 Eylül’de Eskihisar
mevkiinden hareket eden müttefik kuvvetleri, prens Mençikof
idaresindeki elli bin Rus askeri ile Alma’da muhârebeye tutuştu. Rus
kuvvetleri beş bin ölü, on iki bin yaralı verip, bozguna uğrayarak
Sivastopol’a çekildi. Orada çok çetin bir savunmaya başladılar.
Sivastopol’u kuşatan müttefik kuvvetler, şehir yakınındaki Balaklava
limanını işgal ettiler. 25 Ekim’de Balaklava ve 5 Kasım’da İnkerman
savaşlarında Ruslar 90.000 askerle savaşmalarına rağmen, Osmanlı
kuvvetlerinin kahramanca çarpışması sebebiyle yenildiler. Bu
yenilgileri hazmedemeyen prens Mençikof kederinden ölünce, yerine
general Gorçokof tâyin edildi,
Tuna cephesinde Rusları bozguna uğratıp bu taraftan gelebilecek
tehlikeleri bertaraf eden Ömer Paşa, Şubat başında Kırım’a gelip 17
Şubat 1855’de Gözleve meydan muhârebesinde Rus ordusunu bozdu.
Bu arada Rus çarı birinci Nikola ölmüş, yerine oğlu ikinci Aleksandır
geçmişti. Kırım’da bulunan toplam müttefik kuvveti 202.000 kişiye
ulaşmış, Osmanlı Devleti’yle yaptığı andlaşma ile Sardunya Krallığı da
müttefiklerin yanında savaşa girip 16.000 askerini Kırım’a
göndermişti.
24 Mayıs’da Kerç’i ve 28 Mayıs’da Anapa’yı alan müttefik kuvvetleri, 7
Haziran’da Sivastopol’a yaptıkları umûmî taarruzla Ruslara 20.000
asker zâyiât verdirip, 73 top ele geçirdiler. Müttefik kuvvetlerin verdiği
kayıp beş bin idi.
Bu savaşın maddî kaynaklarını karşılamakta güçlük çeken Osmanlı
Devleti, Mustafa Reşîd Paşa’nın sadâreti zamanında ilk defa dış
borçlanmaya girdi. İngiltere ve Fransa’dan 5.000.000 altın borç alındı.
Bundan sonra dış borçlanmanın sonu gelmeyecek ve 20 yıl geçmeden
Türk mâliyesi iflâsın eşiğine adım atacaktır.
Müttefikler 1855 baharında büyük hazırlık yaparak Kırım’ın asker,
mühimmat ve erzak stokunu takviye ettiler. Komuta kademesinde de
değişiklik oldu. Fransız kuvvetlerinin başına general Pelisier, Lord
Raglan’ın hastalıktan ölmesiyle de yerine İngiliz generali Simson tâyin
edildi. 24 Mayıs’da Rusların Sivastopol’a asker sevkiyâtı yaptığı
stratejik önemi olan Kerç boğazına müttefiklerin asker çıkartmasıyla
harekât başladı. Buharlı savaş gemilerinden meydana gelen yirmi iki
gemilik filo Azak denizine gönderildi. Rusların Karadeniz sahilleri işgal
edilerek pek çok kayıp verdirildi.
Yaz boyu bütün şiddetiyle devam eden çarpışmalardan sonra
Sivastopol’a karşı umûmî hücuma geçildi. Ruslar, büyük yardım
almalarına rağmen 8 Eylül’de Malakit istihkâmlarının zaptedilmesi
üzerine dayanamıyacaklarını anlayıp, şehri terketmeye başladılar.
Müttefik kuvvetleri 9 Eylül’de Sivastopol’a girdiler. 11 ay süren
muhasara çok kanlı olmuş, iki taraf da büyük kayıp vermiş ve
Sivastopol harabeye dönmüştü.
Müttefikler, harekâta devamla Kılburnu zaferini kazanıp, Özi kalesini
zaptetller. Bu cephede de Rusların hârbedecek gücü kalmadı.
Kafkas cephesinde ise, Ruslar Doğubâyezîd’i alarak Kars’ı kuşattılar
(15 Temmuz 1855). Kars’ın tahkîmâtı pek iyi olmamasına rağmen,
müşir Mehmed Vâsıf paşa, 15.000 askeriyle 40.000 kişilik Rus
kuvvetlerine başarıyla karşı koydu. Devamlı takviye alan Ruslar, 29
Eylül’de umûmî taarruz yapıp, 7.000 ölü 10.000 yaralı verdilerse de
geri çekilmediler. Kırım’da savaşın bitmesinden yararlanan Ömer Paşa,
Kafkas cephesine yardım için Sohumkale’ye çıktı. İngur meydan
muhârebesinde Rus ordusunu dağıttı (6 Kasım 1855) ve Kars üzerine
yürüdü. Fakat uzun süredir ikmâl alamayan Kars açlıktan
dayanamayacak hâle gelince düşmana teslim oldu (28 Kasım 1855).
Kars’ın düşmesiyle harb fiilen bitti ise de Ruslar sulhe yanaşmadı.
Ancak Avusturya’nın ültimatomu üzerine sulhu kabul etti. 1856 Şubat
ayında Viyana protokolü ile sulhun ana hatları kabul edildi ve savaş
sona erdi. Savaşa askerî güçleriyle yardım eden İngiltere ve Fransa bu
yardımlarına karşılık Osmanlı Devleti’nden Tanzîmât fermanını te’yid
eden ve onu tamamlayan Islâhat fermanının yayınlanmasını istediler.
Devrin sadrâzamı Âlî Paşa ile Fransız ve İngiliz elçilerinin ortaklaşa
hazırladıkları yeni ferman, andlaşma imzalanmadan önce îlân edilerek;
binlerce şehîd, dayanılmaz mâli külfet ve sıkıntılara malolan
başarıların meyvesini göstermelik olarak savaşa giren Osmanlı
müttefikleri topladı. Osmanlı Devleti’nin iç ve dış siyâsetinde yabancı
müdâhalesine her zaman açık kapı bırakan bu ferman, Osmanlı
toplumu ve ekonomisini Avrupa ekonomisinin nüfuz sahası içine
sokarak bağımlı hâle getirdi. Bu ferman sayesinde çeşitli mezheblere
bağlı hıristiyan tebeaya Rusların harb öncesi teklif ettiği haklardan
daha fazlası verildi (Bkz Islâhat Fermanı). Bu fermanın
yayınlanmasından sonra görüşmelere Paris’de devam edildi. Osmanlı
Devleti Rusya, İngiltere, Fransa, İtalya, Avsturya-Macarıstan ve
Prusya’nın katıldığı Paris görüşmeleri 30 Mart 1856’da sonuçlandı
(Bkz. Paris Andlaşması).
Kırım savaşı, Osmanlı Devleti’nin toprak kaybına sebeb olmamasına
rağmen, siyâsî olarak aleyhine oldu. Devlet iktisâden çöktü.
Müttefikler kârlı çıktı. Osmanlı Devleti’ni Rusya ile meşgul eden
İngiltere az bir kuvvetle savaşa girip asıl maksadını gizledi ve büyük
devletlerin dikkatini o yöne çekerek Hindistan’daki Gürgâniye İslâm
Devleti’ni yıktı. Topraklarını işgal ederek, Hindistan hazînelerine sâhib
oldu ve ticâretini geliştirdi. Ayrıca Ortadoğu ve Hindistan yolunda
rakibi olan Rusya’yı Osmanlıyla çatıştırarak zayıflattı. Islâhat
fermânıyla gayr-i müslimlere verilen haklar sonunda, bir çok yerde
bağımsızlık hareketlerinin çıkmasına sebeb olundu. Fransa ise
Ortadoğu’yu karıştırarak günümüze kadar süren hâdiselere sebebiyet
verdi. İtalya müttefiklerden siyâsî yardım alarak birliğini
kuvvetlendirip, tamamladı. Rusya savaştan mağlûb ayrılmasına
rağmen, andlaşmaya aykırı hareket edip, büyük ideâlini önce siyâsî
olarak, sonra da her türlü hareketlere teşebbüs ederek devam ettirdi.

1) Osmanlı Târihi (Uzunçarşılı); cild-4, bölüm-1, sh. 365 v.d.
2) Fâtih Sultan Mehmed’in Siyâsî ve Askerî Faaliyeti (M.E.B.,
İstanbul-1971); sh. 271 v.d.
3) Türkiye Târihi (Y. Öztuna); cild-13, sh. 111 v.d.
4) Rusya Târihi (Prof. Dr. A. Nimet Kurat; T.T.K. , Ankara-1987);
sh. 289, 326
5) Türkiye ve Kırım Harbi (İstanbul Askeri Matbaası-1943)
6) Rehber Ansiklopedisi; cild-10, sh. 94
7) Kırım Harbi (Hayreddîn Bey)
8) Eshâb-ı Kirâm (A. Fârûkî Serhendî); sh. 141
9) Kırım Savaşı (Hayat Târih Mecmuası; 1967/2), sayı-7, sh. 14
www.ehlisunnetbuyukleri.com
Download