Yeni Ekonominin Makroekonomi Üzerindeki Etkileri

advertisement
Bu bildiri 21-22 Mart 2014 tarihlerinde düzenlenen Üretim Ekonomisi Kongresinde sunulmuştur.
YENİ EKONOMİNİN MAKROEKONOMİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Yrd.Doç.Dr.Begüm ERDİL ŞAHİN
Yrd.Doç.Dr.Damla AYHAN
Adres: İstanbul Kültür Üniversitesi
İşletmecilik Meslek Yüksek Okulu
Yolbaşı Sok. No:1 Bakırköy, İstanbul
E-Posta: [email protected]
Adres: İstanbul Kültür Üniversitesi
İşletmecilik Meslek Yüksek Okulu
Yolbaşı Sok. No:1 Bakırköy, İstanbul
E-Posta: [email protected]
ÖZET
Dünya ekonomisi, bilgi ve iletişim teknolojilerindeki ilerlemeler ve küreselleşmenin iş yaşamı üzerindeki etkileri nedeniyle
temel bir yapısal değişiklik sürecinden geçmektedir. Yeni Ekonomi, bu iki kavramın sonucu olarak ortaya çıkmış olup
günümüzdekinden daha üstün bir ekonomik yapı olarak nitelendirilmektedir. Verimliliği arttırmak, nitelikli istihdam
yaratmak, istikrarlı büyüme sağlamak, ulusal rekabet avantajı elde etmek ve kalkınmayı sürdürülebilir kılmak; bilgi ve
iletişim teknolojilerinden faydalanmaktan ve bilgi ekonomisini kullanmaktan geçmektedir.
Bu çalışmada yeni ekonomi kavramı, yeni ekonominin temel özellikleri, yeni ekonomi ve teknolojinin önemi açıklanmakta ve
yeni ekonominin makroekonomi üzerindeki etkilerinden; ekonomik büyüme, verimlilik, istihdam, dış ticaret, gelir dağılımı ve
refah üzerindeki etkileri değerlendirilmektedir.
Anahtar Sözcükler: Yeni Ekonomi, Ekonomik Büyüme, Verimlilik, İstihdam, Makroekonomi
IMPACTS OF NEW ECONOMY ON MACROECONOMICS
ABSTRACT
World economics is going through a structural reform period due to the developments on the information and communication
technologies and impacts of globalization on business. New Economy has emerged as a consequence of these two facts and is
characterized as a more advanced economic structure than today’s economy. The path for increasing efficiency, development
of qualified workforce, steady growth, getting advantage from international competition and creating sustainable
development is going through benefiting from knowledge and communication technologies and using knowledge economy.
In this study, the new economy concept, its basic characteristics and the importance of the new economy and technology are
defined and through its impact on macroeconomics, the impacts on economic growth, efficiency, employment, external trade,
income allocation and welfare are evaluated.
Key words: New Economy, Economic Growth, Efficiency, Employment, Macroeconomics
Bu bildiri 21-22 Mart 2014 tarihlerinde düzenlenen Üretim Ekonomisi Kongresinde sunulmuştur.
1. GİRİŞ
Küreselleşme, dünyada ekonomik, teknolojik, sosyolojik birçok değişimlere yol açmaktadır. Bilgi
teknolojilerindeki gelişmelerin ışığında artan verimlilik ve refah düzeyi artık sadece gelişmiş ülkelerin ulaştığı
bir seviye değil, gelişmekte olan ülkelerin de kalkınmaları ve küreselleşme sürecine uyum sağlamaları açısından
hızla ulaşmak için çaba sarfetmeleri gereken bir süreçtir. Bilgi teknolojileri sayesinde yaygınlaşan iletişim
ağlarının küresel ölçekte gelişmesiyle birlikte “dijital ekonomi” ve “bilgi ekonomisi” olarak da adlandırılan yeni
ekonomi kavramı ortaya çıkmıştır. Yeni ekonomiyle birlikte geleneksel üretim kaynakları yerini bilgiye
bırakmış, üretimde azalan verimler kanunu yerine artan verimler kanunu geçerli olmaya başlamıştır.
Yeni ekonomi, günümüzde ekonomik gelişmenin anahtarı haline gelmiş ve ekonomik yapıdaki bu
değişim hem ekonomik aktörleri hem de politika yapıcıları bu dönüşüme ayak uydurmaya zorlamıştır.
Türkiye, son on yıldır yeni ekonominin meydana getirdiği değişim sürecine ayak uydurabilmek için
atılımlar gerçekleştirmektedir. Ancak bilgi teknolojilerini üretip yeterince kullanan bir ülke konumuna henüz
gelememiş ve bu alandaki küresel rekabette diğer ülkelerin oldukça gerisinde kalmıştır.
Yeni ekonomi, ekonominin; büyüme, verimlilik, istihdam, dış ticaret, gelir ve refah gibi makro
birimlerinde bir anlayış ve zihniyet değişikliği meydana getirmektedir. Bu çalışmada, öncelikle yeni ekonomi
kavramının ortaya çıkış, özellikleri ve ekonomiye kattığı değer üzerinde durulmuş, daha sonra makroekonomik
düzeydeki etkileri araştırılmış ve bu bağlamda bir Türkiye değerlendirmesi yapılmıştır.
2. YENİ EKONOMİ KAVRAMININ TANIMI VE ORTAYA ÇIKIŞI
Sosyalizmin çöküşü ve kapitalizmin dünyaya yayılmasıyla birlikte piyasalar ortaya çıkmış, ticaret ve
sermaye akımlarını kısıtlayan şartlar ortadan kalkmıştır. Uluslararası ticaret ve yatırım, ülkelerin ekonomi
politikasında 20-25 yıl öncesine göre artık daha fazla rol oynamaktadır. Dolayısıyla iş dünyası küreselleşmiş,
bilgi ve iletişim teknolojilerinde dönüşüm meydana gelmiştir.
Dünya ekonomisindeki bu hızlı bir değişim, yeni oluşumları beraberinde getirmektedir. Küreselleşme,
bilgi ve iletişim teknolojilerindeki ilerlemeler sonucunda ekonomi, tarımdan sanayiye, sanayiden bilgi ve
teknolojiye doğru hızlı bir dönüşüm geçirmiştir. Üretimde, katma değer yaratmadaki dominant faktörün toprak
olduğu ekonomik yapı tarım ekonomisi; sermayenin stratejik faktör olduğu ekonomik yapı sanayi ekonomisi ve
üretimde katma değer yaratmada bilginin öne çıktığı ekonomik paradigma ise “yeni ekonomi” olarak
tanımlanabilir (Özsağır, 2013).
Tablo 1. Eski Ekonomi-Yeni Ekonomi Arasındaki Farklar
Eski Ekonomi
Yeni Ekonomi
Durağan piyasa
Dinamik piyasa
Ulusal rekabet
Küresel rekabet
Hiyerarşik ve bürokratik organizasyon şekli
Network temelli organizasyon şekli
Emek ve sermayeye dayalı büyüme
Bilgi ve yeniliklere dayalı büyüme
Teknolojide makineleşme
Teknolojide dijitalleşme
Az ve orta düzeyde Araştırma-Geliştirme faaliyetleri
Yüksek düzeyde Araştırma-Geliştirme faaliyetleri
Diğer firmalarla bireysel ilişkiler
Diğer firmalarla işbirliği ve anlaşmaya dayalı ilişkiler
Tam istihdam politikası
Yüksek reel ücret ve gelirlere dayalı politika
Belirli işlerde uzmanlık
Geniş uzmanlık alanı ve farklı alanlarda uygulama
Eğitimde tek uzmanlık alanı
Eğitimde yaşam boyu öğrenme
Muhalif çalışan-yönetim ilişkileri
İşbirlikçi çalışan-yönetim ilişkileri
İstihdamda durağanlık
İstihdamda risk ve fırsatlar piyasası
Rekabette ölçek ekonomileri ve düşen maliyetler
Rekabette yenilikler, kalite, piyasa önceliği ve maliyet
Kaynak: Atkinson ve Randolph, 1998
Bu bildiri 21-22 Mart 2014 tarihlerinde düzenlenen Üretim Ekonomisi Kongresinde sunulmuştur.
Yeni ekonomi düzenini açıklayan “bilgi ekonomisi” kavramı, ilk olarak 1969 yılında Amerikalı sosyal
bilim uzmanı Peter Ferdinand Drucker tarafından literatüre kazandırılmıştır. Yeni ekonomi, “nitelikli insan
kaynağının olduğu bir çevrede, iş, tüketim ve hükümet faaliyetlerinin dönüşümünü hızlandıran destekleyici
yapısal politikalar ile bilgi ve iletişim teknolojilerinin etkin kullanımı” olarak ifade edilmektedir (Terzi, 2012).
Yeni ekonomiyle birlikte bilginin artık niteliği ve ulaşım şekli değişmiş, tek yönlü bir kavram olmaktan
çıkıp etkileşimli, aynı zamanda da anında ve sürekli erişilebilir bir hale gelmiştir. Bu da bilgiyi gerek firmalar
gerek tüketiciler açısından, zaman kavramından bağımsız, daha etkin ve hızlı kullanılır duruma getirmiştir.
Yeni ekonomiyle birlikte iş yapış şekillerinde de değişiklikler olmakta, firmalar, tek merkez yönetim
şeklinden uzaklaşmakta, iş süreçleri arasındaki süre kısalmakta, yer ve mesafeden bağımsız iş yapılabilmekte,
uygulamalar daha çok tüketici taleplerine göre gerçekleştirilmektedir. Artık en önemli katma değer hizmet ve
bilgiyle yaratılmaya başlanmaktadır (Terzi, 2012).
Yeni ekonominin en önemli unsurlarından biri değişimdir. Özellikle bilgi işlem teknolojilerinde
meydana gelen değişimler, firmalara önemli avantajlar sağlarken bir taraftan da firmaların hız, verimlilik,
etkinlik, kalite, esneklik ve maliyet düşürme gibi amaç ve hedeflerinde de değişimlere neden olmaktadır.
Dolayısıyla değişime hazır olamayan ve ayak uyduramayan firmalar için bir tehdit olarak da algılanmaktadır.
Yeni ekonomideki bu değişimle birlikte, eski sektörler önemini, verimliliğini, karlılığını önemli ölçüde
kaybederken, yeni sektörler ortaya çıkmış ve ekonominin öncüsü haline gelmişlerdir (Top ve Öge, 2012).
Yeni ekonominin önemli unsurlarından biri de değişen insan kaynağıdır. Yeni ekonomide artık fiziksel
yetenekler yerini zihinsel yeteneklere bırakmakta, insan kaynağında; teknolojiye hakim olmanın yanısıra
hayalgücü, yaratıcılık, sürekli öğrenme ve yenilik, bilgi paylaşımı, öneri geliştirme, liderlik rolü üstlenme gibi
özellikler aranmaktadır. Nitelikli işgücünde yaşanan bu artış, insan kaynağının gelişmişlik için önemli bir araç
olduğunun şirketler tarafından fark edilmesine neden olmuştur. Bu süreçle birlikte insan kaynağı artık sadece
personel, işgücü veya emek olarak değerlendirilmemekte, ekonominin esas sermayesi olan bilgiyi belleğinde
tutarak gerektiğinde yaratıcılığını kullanıp problemlere çözüm getirebilen önemli bir unsur olarak görülmektedir
(TÜSİAD, 2001). Dolayısıyla firmalar bu kaynaktan en etkin ve verimli şekilde yararlanmak için yetkinlik bazlı
yönetim anlayışını benimsemeye başlamışlardır.
3. YENİ EKONOMİNİN ÖZELLİKLERİ
Bilgi: Bilgi, yeni ekonomide diğer üretim faktörlerinden çok daha önemli bir unsur haline gelmiştir
(Drucker, 1993). Ayrıca fiziki varlığı olmayan, biyoteknoloji ve yazılım ürünleri gibi bilgi yoğun mallar ortaya
çıkmıştır. Bir malın içindeki bilgi yoğunluğu arttıkça marjinal maliyeti sıfıra yaklaşmakta, bu da tüketimde
rekabeti ortadan kaldırmaktadır (Coates ve Warwick, 1999).
Küreselleşme: Yeni ekonomi duvarları önemli ölçüde ortadan kaldırdığı için, küresel bir ekonomidir.
Bu da özellikle sınır ötesi sabit sermaye yatırımı ve uluslararası üretim ve dağıtım anlamına gelmektedir.
Ekonominin küreselleşmesi ve dolayısıyla dijital ortamdaki bilginin anahtar role sahip olması, bireysel örgütleri
ulusal ve bölgesel alanda faaliyet göstermekten ziyade bağımsız olarak tek bir ekonominin parçası haline
getirmiştir (Barışık ve Yirmibeşcik, 2006).
Dijitalleşme: Bilgi, dijital ortamda artık hızlı ve ucuz bir şekilde alıcılara ulaşmaktadır. Bilgi
teknolojilerinin ekonomiye uygulanması, ekonomik faaliyetlerin yapısını değiştirmiştir. Bu da ekonomide sanal
ekonomi ve piyasaları meydana getirmiştir. Sanal piyasaların ortaya çıkması, üretim ve tüketimi hem daha da
serbestleştirmiş hem de zamandan bağımsız hale getirmiştir.
Hizmet Üretimi: Bilgi toplumu ile birlikte hizmet sektöründe eğitim, sağlık gibi insan odaklı hizmetler,
bilişim teknolojileri, bilimsel araştırma geliştirme faaliyetleri, iletişim, medya ve kişisel hizmet teknolojileri gibi
sektörler öne çıkmıştır.
Kredi: Bilgi teknolojilerindeki ilerlemeler nakit, çek ve senet kullanımını azaltmış, bunların yerine
dijital ortamdan ödeme yapmayı mümkün kıldığı için kredi kartı ve elektronik para kullanımını arttırmıştır.
Dışsallık: Yeni ekonomide, bir ürünün kullanılan miktarı ve kullanıcı sayısı arttıkça değeri artıp
maliyetleri düştüğü için, bu ekonomide pozitif dışsallıklar meydana gelmektedir.
Sürekli Yenilik: Yeni ekonominin ilkelerinden biri, “kendi ürününün modasını kendin geçir”
felsefesidir. Yeni geliştirilip piyasaya sürülen bir ürün için bir sonraki hedef bu ürünün daha yeni versiyonunu
üreterek ürünün ilk modasını geçirmektir (Barışık ve Yirmibeşcik, 2006).
Yeni ekonominin yukarıda özetlenen olumlu özelliklerinin yanısıra getirdiği birtakım olumsuzluklar da
bulunmaktadır. Bunlar; teknolojik gelişime ayak uyduramayan birey ve toplumların sistem dışı kalması, gelişen
teknolojilerin diktatör rejimler tarafından kötüye kullanılması, savunma ile ilgili ileri teknolojilerin kötü niyetli
kişilerin eline geçmesi bu olumsuzluklar arasında sayılabilir.
Bu bildiri 21-22 Mart 2014 tarihlerinde düzenlenen Üretim Ekonomisi Kongresinde sunulmuştur.
4. YENİ EKONOMİDE ÜRETİM VE DEĞER
Bilgiyi diğer üretim faktörlerinden ayıran farklı ve üstün özellikler; bölünebilmesi, kullanıldıkça
değerinin azalmayıp artması ve kendi kendini beslemesidir. Bilgi yeni dünyada artık bir ürün haline gelmiş,
toplumun farklı alanlarında pozitif dışsallıklar sağlayarak verimliliğin artmasına, toplumun zenginliğine ve
refahına neden olmaktadır. Ayrıca bilginin küresel bir mutlak değeri bulunmamakta, kullanılan zamana ve
ortama, kullanan kişiye göre değiştiği için bilgi subjektif bir değer taşımaktadır. Dolayısıyla bilginin ekonomik
değerini ekonomideki “kullanım değer teorisi”, “emek-değer teorisi” veya “marjinal fayda teorisi” gibi diğer
teorilerle ölçmek mümkün olmamaktadır. Geleneksel ekonomide bir ürün ne kadar kıtsa değeri o kadar fazladır.
Ancak bilgiye dayalı yeni ekonomide bu kanun tersine işlemektedir. Bir ürünün değeri, kendisiyle bağlantılı
diğer ürünlerin sayısına bağlı olarak artmaktadır.
Bunlarla birlikte bilgi, paylaşılıp paylaşılmadığıyla değil, nasıl, ne zaman ve kiminle paylaşıldığına göre
değer kazanır. Daha çok bilgi, daha çok katma değer yaratmaktadır. Bir firmanın yarattığı yeni bir buluş, yöntem
ya da teknoloji, diğer firmaların da bunları kullanabilmesini ve geliştirebilmesini sağlamakta, dolayısıyla katma
değeri arttırmaktadır.
Yeni ekonomide değer kavramı, özellikle büyüme yani üretim şekillerinde öne çıkmaktadır. Neoklasik
büyüme modelinde üretim emek ve sermaye faktörlerine göre belirlenmekte, azalan verimler kanunu ve ölçeğe
göre sabir getiri geçerli olmaktadır. Bu modelde büyümenin gerçekleşmesi üretim sürecine daha çok emek ve
sermaye katılmasıyla sağlanmaktadır. Bu da büyüme sürecinin her aşamasına maliyet unsuru eklemektedir.
Yeni ekonomide ise bilgi, teknoloji ve beşeri sermayenin üretim faaliyetleri üzerindeki etkisi, emek ve
sermayenin yanısıra üretim faktörü olarak üretim fonksiyonuna katılmalarıyla belirlenebilir. Bilgi, teknoloji ve
beşeri sermayenin de dahil edildiği içsel büyüme modeli olarak tanımlanan bu yeni modelde, sermayenin artan
getirisinin olabileceği ve bu artan getirinin de uzun dönemde büyümeyi azaltmadığı kabul edilmektedir (Martin,
1990).
Bilgi ve teknoloji, üretim faaliyetlerine üç şekilde katılabilir (Uzgören ve Kara, 2002);
- Üretim süreçlerinin, mal ve hizmetlerin sürekli iyileştirilmesi,
- Daha önce var olan bilginin sürekli olarak işlenmesiyle kendisinden, yeni ve farklı üretim
süreçlerinin, mal veya hizmetlerin elde edilmesi,
- Daha önce var olmayan yeni bilginin geliştirilmesi yoluyla yeni üretim süreçlerinin, mal ve
hizmetlerin meydana getirilmesi.
Bilgi ve teknoloji, diğer üretim faktörlerinin aksine kullanılıp yayıldıkça verimliliği ve paylaşıldıkça
miktarı ve değeri artan bir kaynaktır. Aynı zamanda potansiyel olarak da sınırsızdır (Uzgören ve Kara, 2002).
İçsel büyüme modellerinde, ülkelerin gelir seviyelerinin kendiliğinden birbirine yaklaşacağı varsayımı
geçersizdir. Neoklasik modelin aksine, az gelişmiş ülkeler eğer gerekli önlemleri almazlarsa gelişmiş ülkelerle
arasındaki fark daha da artmaktadır (Yülek, 1997). Buna göre; modelde aynı bilgi aynı anda birden çok üretim
alanında kullanılabildiği ve yoksul ülkelerden zengin ülkelere doğru beyin göçü olduğu için, zengin ülkelerde
azalan verimler ortaya çıkmamakta ve bu ülkeler durağan duruma girmemektedir.
Yeni ekonominin meydana getirdiği bu içsel büyüme modeli; bilgi üretimi, beşeri sermaye ve araştırma
geliştirme (Ar-Ge) faaliyetlerine dayanmaktadır. Modelde, teknolojik gelişme içsel olarak açıklanmakta, yapılan
yatırımların bir yan ürün olarak teknolojik bilgiyi arttırdığı ve diğer üretim süreçlerinde bedava girdi olarak
kullanıldığı bunun da taşmalar sonucu sektör geneline yayıldığı belirtilmektedir (Kar ve Ağır, 2003). Dolayısıyla
Neoklasik modellere göre yatırımlar daha düşük maliyetlerle yapılmakta ve getirileri de daha yüksek olmaktadır.
Üretim fonksiyonu ölçeğe göre artan getiriyi yansıtmakta ve bu üretim faktörü ikiye katlandığında, üretim iki
kattan daha fazla artmaktadır (Romer, 1986).
Beşeri sermaye, yukarıda da belirtildiği gibi, içsel büyüme modelinde bir üretim faktörü olarak ele
alınmakta ve ekonomik büyümeye katkı sağlayan önemli bir faktör olarak nitelendirilmektedir. Beşeri
sermayedeki artış üretim faktörlerinin üretkenliğine katkıda bulunmaktadır. Ancak beşeri sermaye birikimine
etki eden diğer faktörler arasında yaparak öğrenme, hizmet içi eğitim ve fiziki sermaye de bulunmaktadır. Beşeri
sermaye birikimi yüksek olan ülkelerde dışsal yararlar sayesinde, her yetenek düzeyindeki emeğin nispi olarak
daha çok gelir elde etmesi mümkün olmaktadır (Lucas, 1988).
Son olarak bir ekonomide ne kadar çok araştırmacı varsa ve Ar-Ge harcaması yapılıyorsa başka bir
ifade ile yeni ürünlerin ve teknolojilerin geliştirilmesini ne ölçüde sağlanıyorsa o ölçüde yüksek bir büyüme
oranı elde edilmektedir. Buna göre modelde ekonomik büyüme, sermaye stokundaki, teknoloji düzeyindeki ve
emek miktarındaki değişmelerin bir fonksiyonu olarak tanımlanmaktadır (Bozkurt, 2007). Ar-Ge modelinde,
bilgi ve teknoloji içselleştirilerek gerçek dünyaya uyumlu, rekabetçi bir denge sisteminin kurulması
amaçlamaktadır. Modele göre, ekonomik faaliyetler biri imalat, diğeri Ar-ge olmak üzere iki sektörden
oluşmaktadır. İmalat sektöründe tüketim ve yatırım malları, Ar-Ge sektöründe ise büyümenin devamını
sağlayan yeni fikir ve teknikler üretilmektedir. Ekonomideki kalkınma çabaları ve Ar-Ge faaliyetleri sonucunda
birikimli olarak artacak, bilgiler herkes tarafından kullanılabilecektir. Dolayısıyla bilimsel bulgular sır olarak
kalmamakta, tüm üreticiler ya da araştırmacılar tarafından kullanılabilmektedir. Buna bağlı olarak oluşacak yeni
Bu bildiri 21-22 Mart 2014 tarihlerinde düzenlenen Üretim Ekonomisi Kongresinde sunulmuştur.
bilgilerin de diğer firmalar tarafından kullanılması sonucu pozitif dışsallık ortaya çıkmaktadır. Bu durum da
büyümenin içsel olmasını sağlamaktadır.
İçsel büyüme yaklaşımına göre benzer gelişmişlik düzeyine sahip iki ülke arasındaki entegrasyon
ülkelerarası mal ve bilgi akışı yoluyla kaynakların ülke içinde ve ülkeler arasında yeniden etkin dağılımını
sağlamakta ve her iki ülkede de ölçeğe göre artan getiri sağlanmaktadır (Demir, 2002). Bilgi düzeyi aynı anda
her iki sektörde de kullanılabileceğinden azalan verimler ortaya çıkmamakta, gelişmiş ülkeler durgunluğa
girmemekte ve gelişmekte olan ülkeler, gelişmiş ülkelerin düzeyine ulaşamamaktadır. Bu nedenle gelişmekte
olan ülkelerde devletin ekonomik büyümeyi arttırmak için, bilgi stokunu arttırmaya ve Ar-Ge’yi teşvik etmeye
yönelik aktif politika önlemleri uygulamaya koyması gerekmektedir (Rivera-Batiz ve Romer, 1991).
5. YENİ EKONOMİNİN MAKROEKONOMİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ VE
TÜRKİYE
Yeni ekonomi artık dünyada gelişmişliğin ölçütü olarak kabul edilmiş ve ülkeler için başarılacak bir
amaç haline gelmiştir. Vizyon sahibi olmayan, anlayış eksikliğine ve inovasyon yokluğuna sahip bir yapıyı
reddetmektedir. Sadece gelişmiş ülkeler değil, gelişmekte olan ülkeler de yeni ekonominin sunduğu fırsatları
değerlendirme ve içerdiği tehditleri görmezden gelmeme yönünde gerekli anlayışa sahip olma gayretinde ve yeni
ekonominin gerekliliklerini yerine getirme çabasındadır. Türkiye’nin de bu süreçte daha fazla bilgi üretmeye,
uygun bilginin etkin ve verimli kullanımını gerçekleştirmeye, dolayısıyla eğitim, enformasyon ve bilgi-iletişim
teknolojilerine daha fazla yatırımı gereki kılan kapsamlı stratejiler geliştirmesi gerekmektedir (Gürdal, 2004). Bu
bölümde yeni ekonominin makroekonomi üzerindeki etkileri açıklanmakta ve yeni ekonomiye geçiş sürecinde
Türkiye’nin mevcut durumuna yönelik değerlendirmelere yer verilmektedir.
5.1. Ekonomik Büyüme ve Verimliliğe Etkisi
Ekonomik büyüme, tüm modern toplulukların hedefinde yer almaktadır. Ekonomik büyüme üretilen
mal ve hizmet miktarının arttırılması yoluyla sosyal gelişmeyi sağlayarak refah seviyesini yükseltmektedir Bilgi
ekonomisi teknolojik gelişmeyi sağlayarak daha verimli bir üretim sağlamakta, bu durum da ekonomik
büyümenin hızının artmasını sağlamaktadır (Kevük, 2006). Yeni büyüme teorileri ile birlikte bilgi bir üretim
faktörü olarak ele alınmış ve bilgiye yapılan yatırımlar sayesinde üretimde kullanılan diğer faktörlerin aksine
bilginin marjinal verimliliğinin arttığı sonucuna ulaşılmıştır. Bir başka ifade ile bilginin üretim sürecinde
kullanılması ile uzun dönemde azalan verimler yerine artan verimler söz konusu olmaktadır (Bayraç, 2003).
Yeni ekonominin ekonomik büyüme üzerindeki etkileri, yapılan araştırmalar ve bu araştırmalar sonucu
yenilikçi ürünlerin üretilmesi, üretimin daha verimli yapılması sonucu toplam üretimin artması, yeni iş
imkanlarının oluşması, elektronik ticaretin gelişmesi ve buna bağlı olarak farklı reklam ve satış kanallarının
etkisiyle ekonomik verimliliğin artması olarak sayılabilir (Duman, 2004). Bilginin verimi de, ülkelerin rekabet
edebilirliği açısından önemli bir faktör haline gelmiştir. Bilgi söz konusu olduğunda, ülkelerin bilgiye ne kadar
ulaştığı ve söz konusu yeni bilgilerden ne kadar faydalanarak bu bilgileri ne kadar verimli kıldığı belirleyici
olmaktadır (Drucker, 1993).
Yeni ekonomide teknoloji kapasitesinin belirlenmesi açısından önem taşıyan Ar-Ge harcamaları aynı
zamanda hem ekonomik büyüme ve hem de küresel rekabet gücü üzerinde etkili bir faktördür. Yapılan birçok
çalışmada Ar-Ge’ye yapılan yatırımlar gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomik büyümesini olumlu
etkilediği sonucuna varılmış ve Ar-Ge harcamaları ile ekonomik büyüme arasında pozitif yönlü bir ilişki olduğu
gösterilmiştir (Özsağır, 2013). Bu harcamalar büyümeye doğrudan katkı sağlamamakta ancak üretimde yeni
teknolojilerin kullanılması aracılığıyla Ar-Ge çalışmaları sonucu geliştirilen yeni ürün ve ürün yöntemleri ile
ülkelerin rekabet gücü ve verimliliği artmaktadır (Erdoğan, 2004). Ayrıca, yeni ekonominin büyümeye etkisini
ölçmek güç olsa da, bilgi birikimi ve bu birikim kullanılarak yapılan üretim bu konudaki önemli bir kaynaktır.
Bu nedenle ülkelerde alınan patent sayıları genellikle bilgi birikiminin boyutunu ve bilgi ekonomisinin genel
ekonomik büyümeye etkisini göstermektedir (Powell; Snellman, 2004).
Ülkelerin bilim ve teknoloji üretmelerinin önemli birkaç göstergesi vardır. Bunlardan en önemlileri;
gayri safı milli hasıladan Ar-Ge'ye ayrılan pay, patent başvuruları ve Ar-Ge personeli sayısıdır. Tablo 2’de
görüldüğü üzere Ar-Ge harcamalarının GSMH’daki payı değerlendirildiğinde Finlandiya, ABD, Almanya,
Fransa ve Avrupa Birliği ortalamasının yüksek bir paya sahip olduğu, buna karşılık Türkiye’nin Çin, Brezilya ve
Rusya’da dahil olmak üzere dünya ortalamasının da altında bir paya sahip olduğu dikkat çekmektedir.
Türkiye’de bu oran 2000 yılında %0,48’ken 2010 yılında bu oran %0,84 olarak gerçekleşmiştir.
Bu bildiri 21-22 Mart 2014 tarihlerinde düzenlenen Üretim Ekonomisi Kongresinde sunulmuştur.
Tablo 2. Ülkeler Bazında GSMH’dan Ar-Ge’ye Ayrılan Pay , Ar-Ge Personeli Sayısı ve Patent
Başvuruları
Ülke Vatandaşlarınca
GSMH'dan Ar-Ge’ye
Milyon Kişi Başına Ar-Ge
Yapılan Patent
Ülkeler
Ayrılan Pay (%)
Personeli Sayısı
Başvuruları
2000
2010
2000
2010
2000
2011
Finlandiya
3,35
3,90
6.736
7.722
2.579
1.650
ABD
2,71
2,83
4.579
4.633*
164.795
247.750
Almanya
2,47
2,80
3.131
3.979
51.736
46.986
Fransa
2,15
2,24
2.914
3.751*
13.870
14.655
Dünya
2,13
2,20
1.161
1.271*
823.991
1.264.981
Avrupa Birliği
1,81
2,03
2.271
3.046
119.259
108.762
Belçika
1,97
2,00
3.001
3.563
577
636
Kanada
1,91
1,85
3.521
4.470*
4.187
4.754
Hollanda
1,94
1,85
2.660
3.134
2.465
2.585
Birleşik Krallık
1,82
1,80
2.897
3.794
22.050
15.343
Çin
0,90
1,76
548
863*
25.346
415.829
Çek Cumhuriyeti
1,17
1,55
1.352
2.785
555
783
Lüksemburg
1,65
1,48
3.779
4.998
85
85
İspanya
0,91
1,39
1.903
2.922
2.710
3.430
İtalya
1,04
1,26
1.160
1.748
7.877
8.794
Brezilya
1,02
1,16
424
704
3.080
2.705*
Rusya
1,05
1,16
3.451
3.092
23.377
26.495
TÜRKİYE
0,48
0,84
363
884
277
3.885
Hindistan
0,75
0,76*
110
136*
2.206
8.841
222
384*
431
1.065
0,37
0,48
Meksika
Kaynak: Dünya Bankası
*Kaynakta bulunan en son yıl verileri kullanılmıştır.
Günümüzde artık ülkelerin gelişmişlik düzeyi sanayi ürünlerinin çeşit ve miktarına göre değil, üretilen
malların teknolojik gelişmişlik seviyesine göre belirlenmektedir. Yeni ekonomiye geçiş yapmanın en önemli
yolu başta GSMH’dan Ar-Ge’ye daha fazla pay ayırmaktır (Drucker, 1993). Türk ekonomisinin bilgi
ekonomisine geçişini engelleyen en önemli faktörlerden biri de araştırma ve geliştirmeye ayrılan kaynağın çok
az olması, bu alanda çalışan bilim adamı, mühendis gibi Ar-ge personel sayısının yetersiz kalmasıdır. Milyon
kişi başına Ar-Ge personeli sayısı değerlendirildiğinde Avrupa Birliği ortalaması Türkiye’nin üç katı, ABD beş
katı, Finlandiya ise dokuz katı daha fazla personele sahiptir (TÜBİTAK, 2010). Oysaki Ar-Ge’ye ayrılan
kaynakların katma değere dönüşmesinde nitelikli yetişmiş işgücü kaynağı birinci derecede belirleyici olmaktadır.
Bir başka ifade ile ülkelerin rekabet gücünün artması ve ekonomik büyümeleri açısından GSMH’dan Ar-Ge’ye
ayrılan pay kadar kaynağı değerlendirebilecek yetişmiş işgücüne ihtiyaç vardır. Bu nedenle hem gelişmiş, hem
de gelişmekte olan ülkelerin bilgi teknolojileri stratejilerinde Ar-Ge personel sayısının arttırılması, çalışma
koşullarının iyileştirilmesi ve çeşitlendirilmesi gibi konular üzerinde durulmaktadır.
Türkiye Tablo 2’de görüldüğü gibi patent başvuruları açısından 2000 yılından 2011 yılına gelindiğinde
3,885 başvuru ile ciddi bir artış kaydetmiştir. Ancak GSMH’dan Ar-Ge’ye ayrılan pay ve Ar-Ge personeli
açısından yenilik faaliyetlerini geliştirmesi ve sürdürülebilir büyümenin sağlanmasında Ar-Ge’ye daha fazla pay
ayırması gerekmektedir.
Ülkelerin yeni ekonomi açısından ne düzeyde olduklarının değerlendirmek için Dünya Bankası belirli
periyodlarla bilgi ekonomisi indeksi hesaplamaktadır. Bu gösterge sayesinde ülkelerin yeni ekonomi düzeyi
değerlendirilebilmektedir. Bilgi ekonomisi indeksi yeni ekonomi ile ilgili dört farklı değişken dikkate alarak
hesaplanmaktadır. Bu değişkenler eğitim ve öğretim, bilgi altyapısı, ekonomik teşvik ve kuramsal rejim ile
yeniliktir (Özsağır, 2013).
Bu bildiri 21-22 Mart 2014 tarihlerinde düzenlenen Üretim Ekonomisi Kongresinde sunulmuştur.
Tablo 3. Ülkeler Bazında Bilgi Ekonomisi Endeksi ve Kişi Başına Milli Gelir Düzeyi
Bilgi
Ekonomisi
Endeksi (2012)
Kişi Başına
Milli Gelir
($, 2012)
Bilgi
Ekonomisi
Endeksi (2012)
Kişi Başına
Milli Gelir
($, 2012)
Finlandiya
9,33
45.721
Çek Cum.
8,14
18.683
Hollanda
9,11
45.955
İtalya
7,89
33.072
Kanada
8,92
52.219
Avrupa Birliği
7,47
32.782
Almanya
8,9
41.863
Rusya
5,78
14.037
ABD
8,77
51.749
Brezilya
5,58
11.340
Birleşik Krallık
8,76
39.093
Türkiye
5,16
10.666
Belçika
8,71
43.372
Dünya
5,12
10.281
Lüksemburg
8,37
103.828
Meksika
5,07
9.749
İspanya
8,35
28.624
Çin
4,37
6.091
8,21
Fransa
Kaynak: Dünya Bankası
39.772
Hindistan
3,06
1.489
Ülkeler
Ülkeler
Dünya Bankası tarafından oluşturulan ülkelere ait bilgi ekonomisi indeksleri ve kişi başına milli gelir
değerleri Tablo 3’de yer almaktadır. Buna göre ülkelerin gelişmişlik düzeyinin önemli bir göstergesi olan kişi
başına milli gelir ile bilgi ekonomisi endeksleri arasında bir uyum gözlemlenmektedir. Gelir seviyesinin yüksek
olduğu gelişmiş ülkelerde bu endeks 7,5 ve üzeri seviyelerde iken Türkiye yeni ekonomi açısından orta düzey bir
konumda yer almaktadır. Türkiye’nin bilgi ekonomisi endeksi 2012 yılı itibariyle 5,16 olarak hesaplanmıştır.
Özellikle son yıllarda yapılan düzenleme ve politika uygulamalarına rağmen halen yetersiz olduğu göze
çarpmaktadır. Bu nedenle Onuncu Kalkınma Planı’nda da kaydedilen gelişmelere rağmen Ar-Ge ve yenilik için
ayrılan kaynakların hem miktarının hem de etkinliğinin arttırılması gerektiği belirtilmiştir. Özellikle teknolojik
ürün üretme sürecinin ticarileştirme aşamasının güçlendirilmesi, yenilikçi girişimciliğin geliştirilmesi, üretim
süreçlerinden verimliliği arttıran ve sürdürülebilir üretimi destekleyen teknolojilerin geliştirilmesi, imalat sanayi
üretiminde ve ihracat içinde ileri teknoloji sektörlerinin payının arttırılması gerekmektedir (Kalkınma Bakanlığı,
2013).
5.2. İstihdama Etkisi
Bilginin temel rekabet aracı haline gelmesiyle birlikte yeni ekonominin işgücü talebi de değişmiştir.
Günümüzde artık fiziksel yeteneklerin yerini bilgi, ucuz işgünün yerini ise teknolojik uygulamalar, özellikle de
yeni ekonomide bilgi ve iletişim teknolojilerini iyi kullanabilen nitelikli işgücü almaktadır. Beşeri sermaye
ekonomik gelişime ve inovasyona katkı sağlamakta ve yeni ekonomide giderek önemli hale gelmektedir (Terzi,
2012).
Yeni ekonomide rekabet edebilmek, yeni bilgi yaratma ve yenilikçilik yeteneği ile donatılmış bir işgücü
koşuluna bağlıdır. İstihdam alanında en hızlı büyümenin bilgi kaynaklı iş kollarında yaşanması bu durumun açık
bir göstergesidir. Bilgi işçileri, ekonominin temel katma değer yaratım süreci haline gelmiş olan, bilgiyi üretme,
işleme, dağıtma ve paylaşma sürecine uygun becerileriyle, avantajlı duruma gelmişlerdir (Drucker, 1993).
Yaşanan ekonomik ve teknolojik gelişmeler, esnek üretimi ve buna bağlı olarak, esnek işgücünü
gündeme getirmiştir. Esnek üretim sistemine geçişteki amaç kitle üretiminin getirdiği maliyet yüklerini en aza
indirmek ve üretimde verimlilik sağlamaktır. Bu nedenle eskiye göre az sayıda işçinin çalıştığı ancak üretim tarzı
ve ürün çeşitlemesi açısından esnekliğin yüksek olduğu küçük ama modern firmalar piyasada faaliyet
göstermeye başlamıştır. Buna bağlı olarak da üretimdeki esneklik sonucunda ortaya çıkan ürün çeşitliliği
rekabette avantajlı olmanın önemli bir unsuru haline gelmiştir (Özsağır, 2013). Ayrıca işgücünün niteliğinde
meydana gelen değişiklik sonucu yapılan işlerin kapsamının genişletilmesi, işgücünün çok yönlü hale gelmesi ve
bu süreçte her türlü işi yapabilecek kapasitede eğitilmiş olması esnek işgücünün daha da önemli hale gelmesini
sağlamıştır.
Teknolojik gelişmenin istihdam üzerindeki etkisi iki farklı şekilde ele alınmaktadır. Bunlardan
birincisine göre, teknolojik gelişme aynı miktardaki üretimin daha az işgücü ile yapılmasını sağladığından, bir
miktar işgücünün işsiz kalması durumu söz konusu olmaktadır. İkinci etki ise teknolojik gelişmenin
ekonomideki toplam ürün talebini arttırması ve işgücü talebinin buna bağlı olarak artmasıdır. Yeni ekonominin
verimlilik üzerindeki olumlu etkisi, büyüyen bir ekonomi için işgücü arzı artışı ile sonuçlanabilecek iken,
durgunluk veya gerileme döneminde olan bir ekonomide ise işsizliğe sebep olabilmektedir (Meçik, 2012).
Bu bildiri 21-22 Mart 2014 tarihlerinde düzenlenen Üretim Ekonomisi Kongresinde sunulmuştur.
Özellikle gelişmiş ülkelerde istihdam seviyesinin yüksek olması sebebiyle teknolojik gelişmeler sonucu ortaya
çıkan geçici işsizlik kısa sürede giderilebilmektedir. Bu ülkelerde teknolojinin işsizliği arttırdığına yönelik
görüşlerin aksine işsiz kalanlar hizmetler sektöründe istihdam edilebilmektedirler (Yumuşak; Özgür, 2007).
Tablo 4’de görüldüğü gibi yeni ekonomide sanayi ağırlıklı üretimin yerine hizmet sektörü ağırlıklı bir
üretim almakta ve bilgi temel bir üretim faktörü haline gelmektedir. Yeni ekonomiye geçiş süreci ile birlikte
hizmet sektörü içinde yüksek bilgi ve beceriye sahip işgücü talebi artmıştır. Tarım sektörünün istihdam içindeki
payı ise düşüş göstermiştir. Örneğin ABD, Almanya, Birleşik Krallık, Fransa gibi gelişmiş ülkelerde hizmetler
sektörünün istihdamdaki oranı yükselmiş iken sanayi sektörünün payı giderek azalmıştır. Ancak Türkiye’de
istihdamın sektörel dağılımında dikkati çeken husus tarımsal istihdamda %34,4 gibi bir düşüş yaşanırken sanayi
sektöründe diğer gelişmiş ülkelerin aksine %8,3’lük bir istihdam artışı yaşanmış olmasıdır. Hizmetler sektöründe
ise %26 oranında oldukça yüksek sayılabilecek bir artış söz konusudur.
Tablo 4. Yeni Ekonomi Sürecinde Ülkeler Bazında İstihdamın Sektörel Dağılımı
Ülkeler
Tarım (%)
Sanayi (%)
Hizmetler (%)
2000
2012
2000
2012
2000
2012
Lüksemburg
2,4
1,3
20,7
12,4
76,6
84,1
ABD
2,6
1,6*
23,2
16,7*
74,3
81,2*
Birleşik Krallık
1,5
1,2
25,1
18,9
73,1
78,9
Belçika
1,9
1,2
25,8
21,8
72,3
77,1
Kanada
3,3
2,4*
22,5
21,5*
74,2
76,5*
Fransa
4,2
2,9
26,3
21,7
69,6
74,9
İspanya
6,7
4,4
30,8
20,7
62,5
74,9
Finlandiya
6,0
4,1
27,2
22,7
66,4
72,7
Hollanda
3,0
2,5*
20,2
15,3*
70,4
71,5*
Almanya
2,8
1,5
33,5
28,2
63,8
70,2
Avrupa Birliği
7,8
5,1
29,3
25,0
62,6
69,5
İtalya
5,2
3,7
31,8
27,8
63,0
68,5
Brezilya
24,2*
15,3*
19,3*
21,5*
56,5*
62,7*
Rusya
14,5
9,7*
28,4
27,9*
57,1
62,3*
Meksika
18,0
13,4*
26,8
24,1
55,2
61,9*
Çek Cumhuriyeti
5,1
3,1
39,5
38,1
55,4
58,8
TÜRKİYE
36,0
23,6
24,0
26,0
40,0
50,4
Çin
50,0
34,8
22,5
29,5
27,5
35,7
Hindistan
Kaynak: OECD
59,9
47,2
16,0
24,7
24,0
28,1
Türkiye’de istihdamın sektörel dağılımı tarımdan sanayi ve hizmetler sektörüne doğru kaymaktadır.
Ancak Türkiye'nin yeni ekonomiye uyum sağlayabilmesi için, öncelikle sanayileşmesini tamamlaması,
sonrasında ise teknolojik yapısını değiştirerek, emek yoğun teknoloji yerine ileri teknolojiye geçmesi
gerekmektedir.
İstihdam alanlarında yaşanan değişim sonucu çalışanlarda aranan özellikler de değişime uğramıştır.
Yeni ekonomide istihdam edilen kişilerde problem çözme, iletişim becerisi, iş zekası, özgüven, sorumluluk alma,
insiyatif, esneklik, hayal gücü, keşfetmek, başarı, bilgi paylaşma, verimlilik, hayat boyu öğrenme gibi özellikler
aranmaktadır (Duman, 2004). Yeni ekonominin ihtiyaç duyduğu bu nitelikli işgücünü sağlamanın yolu ise
eğitime bağlıdır. Türkiye’nin de yeni ekonominin gereksinimlerine uygun bir istihdam yapısı oluşturabilmesi
için eğitim politikalarını değişen teknolojiye paralel olarak yeniden gözden geçirmesi gerekmektedir.
Bu bildiri 21-22 Mart 2014 tarihlerinde düzenlenen Üretim Ekonomisi Kongresinde sunulmuştur.
5.3. Dış Ticarete Etkisi
Küreselleşmenin sonucunda ticaret için sınırlamalar ortadan kalkmış ve ulusal sınırların aşılmasıyla
birlikte ülkeler arasındaki rekabet yoğunlaşmıştır. Dış ticarette uygulanan tarife dışı engellerin ortadan kalkması,
doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının artması ve uluslararası sermaye akımlarında teknoloji transferinin
kolay hale gelmesi sonucu ülkeler artık dünyanın farklı bölgelerindeki pazar paylarını arttırmayı
hedeflemektedirler (Özsağır, 2013).
Yeni ticaret teorisine göre ticaret farklılaştırılmış ürünlerden oluşmakta ve monopolcü rekabet ön plana
çıkmaktadır. Monopolcü firmanın kaliteyi azaltıp fiyatı yükseltmesi durumunda ise aralarındaki rekabet artmakta
yeni ürünler ve teknolojik gelişme hız kazanmaktadır. Yeni teori özellikle azalan verimler ve ölçek
ekonomilerine dayanmaktadır. Piyasaların genişlemesi, teknolojinin hız kazanması ve artan rekabetin etkisiyle
kaliteli ürünler artık daha ucuza mal edilebilmektedir (Bayraktutan, 2003). Ayrıca dünya ölçeğindeki firmalar,
Çin başta olarak üretim süreçlerini işçilik maliyetlerinin düşük olduğu Uzakdoğu’ya kaydırmakta, ürünlerini
burada üreterek dünya pazarlarına iletme yoluna gitmektedirler (Yılmaz, 2013).
Günümüzde internet sayesinde firmalar yeni ekonomide ürünleri ile ilgili duyuruları önceden
yapabilmekte ve fiyatlarını belirleyebilmektedirler. Perakende yerine internet satışlarının tercih edilmesi,
tüketicilerin zaman ve fiyat kıyası anlamında avantaj kazanmalarını, üreticilerin ise daha etkin stok yönetimi
yapmasını sağlamıştır. Bu nedenle, dış ticaret de daha kolay ve karlı hale gelmiştir (Duman, 2004). Tüm bu
gelişmelere rağmen sadece bilgiye sahip olmak firmaların başarılı olmasına yetmemektedir. Önemli olan bilgi ve
buna bağlı üretim girdisini pozitif katma değere dönüştürebilmektir.
Tablo 5. Bazı OECD Ülkelerinde Hanehalkı İnternet Kullanım Oranı (2013)
Hanehalkı İnternet
Hanehalkı İnternet
%
%
Kullanım Oranı
Kullanım Oranı
G.Kore
97,2
67,3
AB Ortalaması
İzlanda
92,4
Slovenya
67,0
İsveç
85,5
Estonya
66,2
Danimarka
83,9
İrlanda
65,4
Hollanda
82,9
Japonya
65,1
Finlandiya
81,3
Çek Cumhuriyeti
63,4
Birleşik Krallık
80,4
Yeni Zelanda
63,0
Norveç
80,4
İspanya
61,9
Almanya
77,5
Polonya
61,1
İsviçre
77,0
Macaristan
60,8
Belçika
74,0
Portekiz
56,6
Kanada
72,7
Slovakya
55,3
Avustralya
72,6
İtalya
51,7
Avusturya
72,0
Yunanistan
45,4
Fransa
70,0
Türkiye
33,7
ABD
68,2
Şili
24,9
İsrail
68,1
Meksika
22,1
Kaynak: OECD
Hanehalkı internet kullanım oranı arttıkça tüketicilerin elektronik ticareti tercih etme olasılıkları da
artmaktadır. Bu nedenle elektronik ticaretin gelişimi açısından internet kullanım oranının yüksekliği, kişilerin
internete kolay erişimi ve firmaların interneti etkin kullanımı önem taşımaktadır. Tabloda OECD ülkelerinde
hanehalkı internet kullanım oranı görülmektedir. Buna göre Güney Kore %97,2 ile hane halkı internet kullanım
oranı ile birinci sırada yer alırken, Türkiye bu ülkeler arasında %33,7 internet kullanım oranı ile sadece Meksika
ve Şili’nin üzerinde yer almaktadır.
İnternetin kullanımının yaygınlaşması bilginin hızlı bir biçimde tüm kullanıcılar tarafından
kullanılmasını ve özellikle fiyat, üretici ve ürün şeffaflığı alanlarında gelişime katkı sağlamıştır (Yılmaz, 2013).
İnternet alanındaki bu hızlı gelişim sadece ülke içinde değil, uluslararası satışların da artmasına yol açmıştır.
Elektronik ticaretin gelişmesi en önemli etkisini küreselleşme sonucu yeni pazarların oluşmasını sağlayarak
göstermiştir. Elektronik ticaret, geleneksel ticaretten farklı olarak küresel piyasalara daha kolay girmeyi
sağlamaktadır. Bu doğrultuda küresel piyasalarda satış yapılması şirketlerin kendi web sayfalarını oluşturarak
elektronik ticarete başlamaları ile olanaklı hale gelmiştir. Ayrıca taşıma ve depolama teknolojilerinin kullanımı
Bu bildiri 21-22 Mart 2014 tarihlerinde düzenlenen Üretim Ekonomisi Kongresinde sunulmuştur.
verimlilik artışına ve maliyetlerin azaltılmasını sağlamakta, daha hızlı taşımacılık tüketiciye daha hızlı ulaşımı
sağlamıştır (Kevük, 2006).
5.4. Gelir ve Refah Üzerine Etkisi
Yeni ekonomi özellikle bilgi ve iletişim teknolojisinde yaşanan gelişmeler sonucu ekonomik büyüme ve
verimlilik üzerinde önemli etkilere sahiptir. Ancak gelir ya da refah üzerindeki etkileri tartışmalıdır. Bu durum
verimlilik paradoksu ile açıklanmaktadır ve bu paradoks üzerine beş farklı hipotez geliştirilmiştir (Terzi, 2012).
İlk hipoteze göre aslında böyle bir paradoks söz konusu değildir çünkü bilgisayar fiyatlarının düşmesi
ile üretimde diğer girdilerin yerini alarak ölçülebilir dışsallık yaratılmaktadır. İkinci hipotez ise yanlış ölçüm
uygulamalarına dayanmaktadır. Buna göre yeni ekonominin büyüme üzerindeki etkileri bilgi ve iletişim
teknolojileri ile ilgilidir ancak bu yararın önemli bir kısmı verimlilik göstergelerine yansımamaktadır. Ürün
çeşitliliği ve kalitesi, zaman boyutu gibi konular istatistiklerde yer almadığı için yeni ekonominin en önemli
yararı tüketiciye ilişkin bilgi ürünlerinin refahının artması ile sağlanmaktadır. Üçüncü hipotez, teknolojik
yeniliklerin altyapı yatırımları ile desteklenmesi gerektiğidir. Gelişmekte olan ülkelerde bilgi ve iletişim
teknolojileri yatırımlarını etkileyen fiziki altyapı, beşeri sermaye ve hükümet politikalarının eksik olması sorunu
nedeniyle bu ülkelerde teknolojinin etkileri sınırlı kalmaktadır. Dördüncü hipotez, gecikmedir. Teknolojinin
uygulanması ve öğrenilmesi belirli bir zaman aldığı için teknoloji yatırımları verimlilikte gecikmeye sebep
olmaktadır. Son hipotez de yeni teknoloji yatırımları net sermaye stokunun küçük bir bölümünü oluşturmaktadır
ve bu durum verimlilik için yeterli yatırımın yapılmasına engel olmaktadır görüşünü savunmaktadır (Terzi,
2012).
Yeni ekonominin sosyal etkileri tam olarak ölçülememektedir. Özellikle zaman ve özel yaşamda yeni
teknolojilerin yarattığı katkılara yönelik bilginin bulunamaması, çok fazla değerlendirme yapmaya imkan
vermemektedir. Ancak kabul gören görüş, yeni ekonominin bir yandan gelir düzeyi ve servetin artmasına yol
açarak toplumsal refahı yükseltirken, diğer yandan da bazı sosyal sorunlara neden olduğudur (Bayraç, 2003).
Ekonomik ve sosyo-kültürel açıdan yeni ekonominin önemli katkıları vardır. ABD’de yapılan
çalışmalarda, girişimciliğin arttığı, çalışkanlık, öz disiplin gibi değerlerin yükseldiği ve kişilerin yeni teknolojik
donanımlara sahip olmak için kendilerini geliştirdikleri tespit edilmiştir. Ancak bu olumlu gelişmelere karşın,
yeni ekonomi ortamındaki dalgalanmalar ve işletmelerin kar ve performanslarındaki belirsizlik nedeni ile,
çalışanların geleceğe yönelik durumları hakkında tam bilgiye sahip olmadıkları görülmektedir. Ayrıca ortaya
çıkan yeni işler ve iş yaşamındaki yeni gereksinimler, sosyal sınıflar arasındaki bölünmüşlüğü arttırmaktadır.
Çünkü yeni ekonomi sayesinde yeni iş imkanları ortaya çıkarken, diğer taraftan bazı kişilerin işsiz kalmalarına
yol açmaktadır (Bayraç, 2003).
Gelişmekte olan ülkeler teknolojik yenilikler açısından yetersiz olduğu için, bu ülkelerden gelişmiş
ülkelere doğru bir beyin göçü yaşanmaktadır. Söz konusu bu durum gelişmekte olan ülkelerin uzun vadede gelir
dağılımını olumsuz yönde etkilemektedir. Zaten ekonomik gelişmelerine katkı sağlayacak nitelikli işgücünü
yetersizliği sorunu yaşayan bu ülkeler ellerindeki mevcut potansiyeli de koruyamadıkları zaman gelişmiş ülkeler
ile rekabet gücünü kaybetmektedir. Türkiye’nin de yeni ekonomiye geçiş sürecinde nitelikli işgücü talebini
korumaya ve geliştirmeye yönelik önlemler alması gerekmektedir. Aksi takdirde gelecekte gerek ekonomik
gerekse teknolojik açıdan gelişimine katkı sağlayacak bu işgücünden yoksun kalacaktır. Bu nedenle yeni
ekonomiden olumlu yönde faydalanabilmek için doğru politikalar uygulamalı ve bu sayede yeni ekonominin
gelir dağılımı üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmaya çalışmalıdır (Yumuşak; Özgür, 2007).
Günümüzde ülkeler nitelikli iş gücü kaynağı oluşturduğu ölçüde dünyadaki teknolojik değişime uyum
sağlayabilmekte ve gelişmesini hızlandırabilmektedir. Bu nedenle Türkiye’nin özellikle eğitime yatırım yaparak
bilim ve teknoloji alanında yüksek kapasiteye sahip işgücü yetiştirmesi gerekmektedir. Ancak bu sayede
ülkemizde gelir ve refah artışı sağlanabilecektir (Özsağır, 2013).
Beyin göçünün bazı görüşlere göre olumlu etkileri de bulunmaktadır. Buna göre nitelikli işgücünün
ülkelerarası dolaşımı gelişmekte olan ülkelerin küresel piyasalara entegre olmasına katkı sağlayacaktır. Beyin
göçünün gelişmekte olan ülkeler açısından en olumlu etkisi ise ülkeye döviz girişi sağlamasıdır. Gelişmiş
ülkelere çalışmaya giden kişilerin çalıştıkları ülkelerde elde ettikleri gelirin bir kısmını kendi ülkelerine
göndermeleri sonucu gelişmekte olan ülkelere döviz geliri sağlamaktadır (Yumuşak; Özgür, 2007).
Bu bildiri 21-22 Mart 2014 tarihlerinde düzenlenen Üretim Ekonomisi Kongresinde sunulmuştur.
6. SONUÇLAR
Dünya ekonomisinde yaşanan hızlı değişim ve yeni oluşumlar beraberinde yeni yapıları getirmiştir.
Özellikle küreselleşme ve bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler yeni ekonomi anlayışının gelişmesinde
etkili olmuştur. Bilgi teknolojileri, gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ekonomilerine katkıları açısından kilit bir
role sahiptir. Çünkü ekonominin genelinde sağladığı verimlilik artışı, yenilikçi ve katma değeri yüksek yapısı ile
ekonomik büyümeyi hızlandırmakta, istihdam yaratmakta ve ihracatın ithalatı karşılama oranlarına yaptığı
katkılar ile dış ticaretin ülkelerarası rekabet gücünü etkileme potansiyeline sahip olmaktadır.
Yeni ekonomi gelişmişliğin ölçütü olarak kabul edilmekte ve gerek ülkelerin ekonomik gerekse
kalkınma hedeflerini gerçekleştirmede önemli bir etkiye sahip olmaktadır. Daha öncesinde sanayi devriminin
gereklerini yerine getiremeyip, sanayi ekonomisine geçiş yapamayan ülkeler, tarım ekonomisi ağırlıklı yapıları
ile varlıklarını sürdürmüşlerdir. Ancak günümüzde yeni ekonomiye geçemeyen ülkelerin diğer ülkeler ile rekabet
gücü şansı azalmakta ve ülkelerarası gelir farkı artmaktadır.
Yeni ekonominin başlıca unsuru teknolojik yenilikler ve değişimdir. Özellikle bilgi teknolojilerinde
meydana gelen değişimler, firmalara hız, verimlilik, etkinlik, kalite, esneklik ve maliyet düşürme gibi avantajlar
sağlamaktadır. Değişime ayak uyduramayan firmalar için ise bu durum bir tehdit unsuru oluşturmaktadır. Yeni
ekonomide yaşanan bu değişim süreci ile birlikte, eski sektörler artık önemini kaybederken, yeni sektörler ortaya
çıkmakta ve ekonominin öncüsü haline gelmektedirler.
Türkiye’nin de yaşanan bu değişim sürecine bir an önce uyum sağlaması gerekmektedir. Yeni
ekonomiye geçiş sürecinde bir taraftan sanayileşmesini tamamlaması, diğer yandan da teknolojik yapısını
değiştirerek, emek yoğun teknoloji yerine, hızla ileri teknolojiye geçiş yapması gerekmektedir. Bu nedenle milli
gelirden Ar-Ge’ye ayrılan pay arttırılmalı, teknolojik yeniliğe ve gelişime katkı sağlayacak yatırımlara ağırlık
verilmelidir. Yeni ekonominin ihtiyaç duyduğu nitelikli işgücünü geliştirilmesi yönünde ise eğitime ağırlık
verilmelidir. Bu çerçevede eğitim politikaları değişen teknolojiye paralel olarak yeniden gözden geçirilmelidir.
KAYNAKÇA
ATKINSON, R.D., COURT, R.H. (1998), The New Economy Index: Understanding America’s Economic
Transformation, Progressive Policy Institute, Technology, Innovation and New Economy Project
BARIŞIK, S., YİRMİBEŞCİK, O. (2006), Türkiye’de Yeni Ekonominin Oluşum Sürecini Hızlandırmaya
Yönelik Uyum Çabaları, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 2, Sayı 4, 39-62
BAYRAÇ, H. N. (2003), “Yeni Ekonominin Toplumsal, Ekonomik ve Teknolojik Boyutları”, Osmangazi
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:4, Sayı:1, (41-62).
BAYRAKTUTAN, Y. (2003), “Bilgi ve Uluslararası Ticaret Teorileri”, Cumhuriyet Üniversitesi İİBF Dergisi,
Cilt:4, Sayı:2, (175-186).
BOZKURT, K. (2007), “İçsel Büyüme Modelleri Bağlamında Türk İmalat Sanayinde Teknolojik
Gelişme ve Ekonomik Büyüme”, Finans Politik & Ekonomik Yorumlar, Cilt 44, Sayı:513, (
COATES, D., WARWICK, K. (1999), The Knowledge Driven Economy: Analysis and Background, (The
Economics of the Knowledge Driven Economy, Papers presented at a conference jointly organised by the
Department of Trade and Industry and the Centre for Economic Policy Research London, 27 January 1999
içinde)
DEMİR, O. (2002), “Durgun Durum Büyümeden İçsel Büyümeye”, Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari
Bilimler Dergisi, Cilt 3, Sayı 1, (1-16)
DRUCKER, P. F. (1993), Kapitalist Ötesi Toplum , İnkılap Kitapevi, İstanbul.
DUMAN, Y.K. (2004), “Yeni Ekonominin Makro Ekonomi Üzerindeki Etkileri”, 3. Ulusal Bilgi, Ekonomi ve
Yönetim Kongresi, (333-381).
ERDOĞAN, S. (2004), “İktisat Politikası Uygulamaları Üzerindeki Etkileri Açısından Yeni Ekonomi”, Kocaeli
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 2, (38-48).
GÜRDAL, O. (2004), Bilgi Ekonomisi ve/veya Yeni Ekonominin Reddettikleri, Bilgi Dünyası, Cilt 5, Sayı 1,
(48-73)
KALKINMA BAKANLIĞI. (2013), Onuncu Kalkınma Planı (2014-2018), Ankara.
KAR, M., AĞIR, H. (2003), “Türkiye’de Beşeri Sermaye ve Ekonomik Büyüme: Nedensellik Testi”, II. Ulusal
Bilgi, Ekonomi ve Yönetim Kongresi, Kocaeli Üniversitesi, 17-18 Mayıs, İzmit.
KEVÜK, S. (2006), “Bilgi Ekonomisi”, Journal of Yaşar University, Volume:1, No: 4, (319–350).
LUCAS, R. E. (1988), “On The Mechanics of economic Development”, Journal of Monetary Economics, Vol:
22, (3-42).
MARTIN, X. S. (1990), “Lecture Notes on Economic Growth (II): Five Prototype Models
of Endogenous Growth,” NBER Workig Papers Series, No:3564.
Bu bildiri 21-22 Mart 2014 tarihlerinde düzenlenen Üretim Ekonomisi Kongresinde sunulmuştur.
MEÇİK, O. (2012), “Türkiye İçin Bilgi Ekonomisi Analizi”, Akademik Bilişim’12 - XIV. Akademik Bilişim
Konferansı, (289-296).
ÖZSAĞIR, A. (2013), Bilgi Ekonomisi, Seçkin Yayıncılık, İstanbul.
POWEL, W.W.; SNELLMAN, K. (2004), “The Knowledge Economy”, Annual Review by Stanford Univ.
Robert Crown Law Lib., No:2004.30, (199-220).
RIVERA-BATİZ, L. A., ROMER, P.M. (1991), “International Trade with Endogenous Technological
Change” European Economic Review, Volume: 35 (4), (971-1001).
ROMER, P.M. (1986), “Increasing Returns and Long-run Growth”, Journal of Political Economy, Vol. 94, No:
5, (1002-1037).
TERZİ, N. (2012), “Yeni Ekonomi Üzerine Değerlendirmeler”. (Editör: TERZİ, N), Yeni Ekonomi, (1-19), Beta
Basım Yayın, İstanbul.
TOP, S., ÖGE, E. (2012), Yeni Ekonomide İşletmelerin Kurumsallaşması ve Kurumsallaşmanın Boyutları,
(Editör: TERZİ, N), Yeni Ekonomi, (103-149), Beta Basım Yayın, İstanbul.
TÜBİTAK. (2010), 2011-2016 Bilim ve Teknoloji İnsan Kaynağı Startejisi ve Eylem Planı, Ankara.
TÜSİAD. (2001), Avrupa Yolunda Bilgi Toplumu ve e-Türkiye, İstanbul
UZGÖREN, E., KARA, O. (2003), “Yeni Ekonominin Üretim, Tüketim ve Piyasa Yapısp Çerçevesinde Olası
Mikro Ekonomik Etkileri”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 5, Sayı 6, (17-41)
YILMAZ, M. (2013), “Küreselleşmenin Oluşumuna Zemin Hazırladığı Yeni Ekonomik Anlayış: Bilgi
Ekonomisi”, Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt:27, Sayı:1, (241-255).
YUMUŞAK, İ.G.; ÖZGÜR, A. (2007), “Yeni Ekonominin İktisadi Etkileri ve İktisat Politikası Üzerine
Yansımaları”, Bilgi Ekonomisi ve Yönetimi Dergisi, Cilt:II, Sayı:II, (18-55)
YÜLEK, M. (1997), “İçsel Büyüme Teorileri, Gelişmekte Olan Ülkeler ve Kamu Politikaları Üzerine”, Hazine
Dergisi, Sayı 6, (89-105).
Download