spor`un eylülü (yaşlılık ve spor)

advertisement
SPOR’UN EYLÜLÜ (YAŞLILIK VE SPOR)
Yaşlılık, bütün canlı organizmalar için kaçınılmaz bir olgudur. Damarlarda, yaşlılıkla
birlikte oluşan arterioskleroz gibi durumlar, tüm dokuların oksijenlenmesini bozar. Bu arada,
sinir ve kas dokusu gibi, rejenerasyon yeteneği olmayan dokulardaki hücreler ölür ve
yerlerine yenisi gelmez. Bağ dokusu gibi dokularda ise, yeni hücre yapımları olsa bile,
bunların karakterleri değişir.Örneğin, kollajen liflerde değişik çapraz bağlar oluşur, böylece
elastiklikleri azalır ve mekanik darbelere dayanıklılıkları daha az olur. Birçok başka dokuda
da, yaşlanmayla birlikte olumsuz değişiklikler olur. Yaşlanmanın mekanizması, çok iyi
anlaşılmış değildir. Bu konudaki hipotezler aşağıdaki gibidir. Yaşla birlikte, vücudun kendi
yapıtaşlarına karşı bir immünite gelişir ya da peroxidaz gibi bazı endojen moloküllerin ve dış
etkenlerin etkisiyle, hücre bölünmesinde hatalar oluşur. Bu gibi nedenlerden ötürü, hücre
harabiyeti oluşur ve yaşlanma gerçekleşir. Bazı araştırmacılar ise, yaşlanmanın aşırı nüfus
artışına karşı proğramlanmış bir evrim olduğunu kabul ederler.
Yaşın ilerlemesi, vücudun tüm sistemlerinde olduğu gibi, hareket sisteminde de bazı
yetersizliklere ve bozukluklara yol açar. Tüm canlılarda gözlemlenen bu durum, doğal bir
fizyolojik olaydır. Hareket sistemini oluşturan temel dokular kas, kemik ve eklemlerdir. Yaşla
birlikte bunların hepsinde birtakım değişiklikler oluşur. Örneğin kaslarda hem kütle, hem de
güç kaybı oluşur. Kemiklerde, mineral azalmasına ve elastikiyet kaybına bağlı zayıflıklar
oluşur. Eklemlerde dejeneratif değişiklikler oluşur. Dolayısıyla, hareket sisteminin bu denli
bozulmasının, yaşlılıktaki sportif etkinlikleri de oldukça etkilemesi beklenir.
Akla gelen soru şudur. Hareket sistemindeki değişiklikler yaşlanmaya mı bağlıdır,
yoksa fiziksel aktivitenin azalmasına mı bağlıdır?. Aslında her ikisi de doğrudur. Bir çeşit
“yumurtamı tavuktan çıkar, yoksa tavukmu yumurtadan” ikilemine benzer bir durumdur bu!...
Yaşlılığın etkilerinin her bireyde aynı olmaması, özellikle de düzenli spor yapan ve
yapmayan kişilerde ki farklar, bu ikilemin önemini daha da artırmaktadır. Yaşla birlikte
oluşan sportif performans düşüklügü, devamlı ve düzenli spor yapanlarda da olmakla birlikte,
bunun derecesi çok daha azdır. Ayrıca, yaşlanmanın oluşturduğu olumsuz değişiklikler,
vücudun hareket sisteminden başka organlarında da daha azdır. Fakat ne yazık ki, düzenli
spor yapmak, son yıllara kadar çok da önemsenen bir olgu değildi. Üstelik de, uygarlığın
sağladığı kolaylıklar, bir taraftan da bedensel etkinliklerin önemli ölçüde azalmasına neden
olduğundan, bırakın spor yapmayı; hareket azlığı başlı başına bir sorun olmaya başlamıştır.
Halbuki, Tıp bilimindeki gelişmeler ve sosyal yaşam düzeylerinin iyileşmesi ile birlikte,
ortalama yaşam süresi uzamıştır. Örneğin ABD’de 20.yüzyıl başlarında 65 yaş ve üstü
nüfusun oranı % 4 idi. Günümüzde bu oran %12’ ye çıkmış ve 36 milyon sayısına ulaşmıştır.
2020 yılında, oranın % 20 olması ve sayının da 70 milyon olması beklenmektedir. 2030
yılında ise, 85 yaş üstü nüfusun 8 milyon olması beklenmektedir. Dolayısıyla da, nüfustaki
yaşlı oranı artmış ve yaşlılığa bağlı değişiklikler daha iyi gözlemlenmeye başlamıştır. Bu
durumda da, devamlı ve düzenli bir sportif yaşamın, yaşlılığın genel sorunlarını azaltıcı etkisi
daha da bir önem kazanmıştır. Azalan fiziksel aktivite, yaşlanmanın hareket sistemi
üzerindeki dejeneratif etkisini artırır. Halbuki, yapılan bir çok araştırma, düzenli ve devamlı
egzersizin, yaşlılığın doğal sonuçları olarak görülen bir çok sorunu azalttığı, sportif
performans kapasitesini artırdığı ve yaşamdan zevk almalarına yardımcı olduğunu
göstermektedir. Fakat bu egzersizin süresinin, şiddetinin, içeriğinin nasıl olması gerektiği de
önemli bir sorundur. Çünkü yaşlılıkda önemli olan, performans sporcusu gibi fiziksel
kapasiteyi arttıracak egzersizlerin yapılması değildir. Aksine, yaşlılığa bağlı deformasyonları
önleyecek ya da azaltacak düzeyde egzersizler yapmaktır. Bu da yaşlılık düzeylerine bağlı
olarak değişen ve çok yönlü yapılan, rekreatif aktivitelerle desteklenen, sade ve fazla yorucu
olmayan, hafiften şiddetliye doğru değişen, egzersiz proğramlarıyla gerçekleştirilir.
1
Ayrıca yapılan klinik çalışmalar, yaşlılık ile kronik hastalıklar arasında sıkı bir ilişki
göstermektedir. Bu hastalıklar, kalp-damar hastalıkları, metabolik hastalıklar, iskelet-kas
sistemi hastalıkları, serebrovasküler hastalıklar ve mental hastalıklar şeklinde özetlenebilir.
Yine yapılan klinik çalışmalar, egzersiz ile yaşlılıkta görülen kronik hastalıklar arasında da
negatif bir ilişki olduğunu göstermektedir.
Bu durumda yaşlılık ve spor konusunda değinmemiz gereken ikinci konu, yaşlanmaya
bağlı olarak oluşan kronik hastalıklarda, sporun etkisinin ne olduğudur. Yani sporun sadece
Anti-Aging rolü değil, başka bir önemi daha ortaya çıkmaktadır. Şimdilik küçük bir örnek
vermemiz gerekirse; devamlı ve düzenli egzersiz ile birlikte uygulanan diet, hipertansiyon
oluşmasını engeller. İçinde diet ve egzersizin de yer aldığı “yaşam biçimini değiştirmek
olgusu”, hipertansiyon için öylesine önem kazanmıştır ki, ilaç tedavisine cevap vermeyen
hipertantansiyon olgularının bile, regülasyonunu sağladığı görülmüştür. Hatta end-organ
bozukluğuna bağlı hipertansiyon olgularında bile etkili olduğu gösterilmiştir. Bugün, içinde
egzersizin de yer aldığı “yaşam biçimini değiştirmek olgusunun” bulunmadığı, bir
antihipertansif tedavi önerilmemektedir. Fakat, hipertansif hastalardaki egzersiz yöntemi
konusunda, çok dikkatli olunmalıdır. Kardiovasküler ya da aerobik antrenmanlar dediğimiz,
yürüme, koşma, bisiklet veya yüzme sporlarının kan basıncını düşürdüğüne dair kanıtlar
oldukça belirginken; ağırlık çalışması gibi aktiviteler için, bu çok belirgin değildir. Bu
yüzden, şiddetli hipertansiyon veya kontrolünde güçlük çekilen hipertansiyon olgularında,
yapılacak egzersiz iyi seçilmeli ve yakından takip edilmelidir.
Yukarıdaki örnekten de anlaşılacağı gibi, yaşlılıktaki kronik hastalıkların oluşmasının
engellenmesi ya da geciktirilebilmesi veya şiddetinin azaltılabilmesi için de, yaşlılıkta spor
çok önemlidir. Bu konuya daha sonra geniş olarak değinilecektir.
Şu ana kadar değindiğimiz konulardan çıkarılması gereken sonuç şudur. “Yaşlılık ve
Egzersiz” konusu, iki temel bakış açısından ele alınmalıdır. Birincisi, egzersizin yaşlanmanın
fizyolojik, psikolojik ve sosyal etkilerinin düzeltilmesindeki etkisidir. Bu konu daha çok,
Anti-Aging tedavi yöntemlerinin kapsamına girer. İkincisi, yaşlılık döneminin kaçınılmaz
sorunlarından görülen kronik hastalıların, tedavisindeki veya mümkünse önlenebilmesindeki
etkisidir. Bu etkilerin, yaşlılığa kadar olan zaman dilimindeki yaşam biçimi ile ilişkisi de
önemlidir. Yaşamı boyunca, devamlı ve düzenli spor yapan kişilerde, bu iki alandaki etki,
doğal olarak daha belirgindir. Sedanter yaşayanlarda, iş işten geçmiş değildir. Sportif açıdan
aktif yaşam süren kişilerdeki kadar olmasa bile, bu iki alandaki etki, sedanterlerde de
belirgindir. Yani şunu söyleyebiliriz.” Yaşamın hiçbir döneminde egzersize başlamak için
geç kalınmış değildir”.
Anti-Aging, yaşlanmayı mümkün olduğu kadar yavaşlatmak ve geciktirmek amacıyla
uygulanan, içinde tıbbi tedavi ve başka yöntemlerin de olduğu, bir işlemler bütünüdür. Zaten
sözcük anlamı olarak “yaşlılığa karşı” anlamına gelir. Böylece yaşlılık dönemi, kronolojik
olarak olmasa da, biyolojik olarak oldukça düşürülür. Hiçdeğilse, kişinin biyolojik olarak
genç yaşlardaki değerlere yakın metabolik değerlere sahip olması sağlanır. Böylece, ortalama
yaşam süresi içindeki yaşlılık dönemi oranı ( kronolojik değil ama biyolojik olarak), yüzde
değer olarak oldukça düşük bir orana indirilir. Burada amaç, hormonal dengesizlikleri
engellemek, serbest radikaller gibi vücüda zararlı olan moloküllerin ortaya çıkmasını
engellemek, cilt dokusu ve bağ dokusu hücrelerini yenilemek, yaşam biçimini değiştirmek,
yaşlılığa bağlı hastalıkların oluşmasını engellemek, cinsel gücün devamını sağlamak, hareket
sisteminin güç, hız, denge ve koordinasyonun devamlılığını sağlamaktır. Yukarıda
söylediğimiz
gibi, yaşlanmanın pek çok nedeni vardır. Bunlar içinde, hormonal
dengesizlikler, serbest radikal denen moloküller ve kötü yaşam biçimi en önemlilerdendir. Bu
üç faktör de önlenebilir konumdadır.
Serbest radikalller, oksijenin çeşitli reaksiyonlarla metabolize olması sırasında ortaya
çıkan ve bulundukları dokuyla birleşerek onların işlevini bozan moloküllerdir. Hidrojen
2
peroksidaz, malondialdehyde (MDA), 8-isoprostaglandin-F2alpha, F2-isoprostane gibi
maddeler, bu moloküllerden bazılarıdır. Serbest radikaller, 50’li yaşlardan sonra daha çok
ortaya çıkar ve sonuçları daha çarpıcı olur. Tek hüceli organizmalar dahil, yaşayan her canlı,
bu maddeleri ortamdan uzaklaştıracak mekanizmalara sahiptir.Bu etki yaşlandıkça azalır ve
hastalıkların ortaya çıkması kolaylaşır. Serbest radikallere karşı, vücütta bir mücadele
olduğundan bahsetmiştik. Bu mücadele, hücre içi enzimlerinin serbest radikallerle reaksiyona
girerek, onların yapısını değiştirmesiyle ve zararsızlaştırılmalarıyla olur. Bu enzimlerden
bazıları, superoxide dismutase (SOD), catalase, ve glutathione peroxidase’dır. Ayrıca
antioksidan olarak bilinen birçok biyo-molokül, kendi elektronlarını vererek, serbest
radikallerin elektron açlığını giderir ve onların hücrelere zarar vermesini önler. Diğer bir
korunma mekanizması da, antioksidanların dışarıdan takviye olarak alınmasıdır. Antioksidan
maddelerden bazıları, E ve C vitaminleri, beta-carotene, mağnezyum, çinko, selenyum.lutein,
vitamin B2 gibi maddelerdir.
Anti-Aging tedavide egzersiz, antioxidan-serbest radikal ilişkisi bakımından da çok
önemlidir. Yapılan araştırmalarda, düzenli ve devamlı egzersizin, vücudun ürettiği
antioksidan miktarını artırdığı saptanmıştır. Bu yönüyle egzersiz, serbest radikallerin etkisinin
azaltılması yoluyla da, yaşlanmaya karşı önemli bir savunma aracıdır. Burada unutulmaması
gereken önemli bir husus vardır. Şiddetli egzersizler, aynı zamanda serbest radikal oluşumunu
da artırır. Özellikle haftada bir ya da daha az yapılan ağır egzersiz, serbest radikallerin
üretimine neden olurken, yeterli antioksidan üretimi sağlamaz. Oysa, şiddeti ne olursa olsun,
düzenli ve devamlı egzersizin antiosidan üretimi daha fazladır. Bu sebeble, egzersiz devamlı
yapılamıyorsa, ağır egzersizlerden kaçınmak gerekir. Egzersiz sadece bu yönüyle değil, kötü
yaşam biçiminin etkilerini azaltması ve hormonal dengeyi sağlaması yönüyle de, Anti-Aging
tedavinin ayrılmaz parçasıdır.
Yaş sınıflandırması: Genç yetiskinlik, 20-30 yaş dönemini kapsar. Bu dönem, biyolojik
olarak en uygun koşulların olduğu ve buna bağlı olarak da, fiziksel performansın en yüksek
kapasitesine ulaştığı dönemdir. Orta yaş döneminde (35-45), fiziksel aktivite genellikle
azalır, vücut yağı artar. Geç orta yaş döneminde (45-65), bayanlarda menopoz başlar ve
erkeklerde de benzer şekilde sex hormonlarının miktarında azalma olur. Erken yaşlılık
döneminde (65-75), fiziksel aktivite oldukça düşer. Orta yaşlılıkta (75-85), bir çok insanda
bazı fiziksel hastalıklar başlar. İleri yaşlılıkta (85 ve yukarısı), hemen hepsi yardıma muhtaç
olmaya başlarlar.
Yine de fonksiyonel duruma bağlı olarak, kronolojik yaş ve biolojik yaş uygunluk
göstermeyebilir. Oksijen kullanımı, kas dayanıklılığı ve esnekliği, çok iyi korunmuş 65
yaşındaki bir kişi, 25 yaşında sedanter yaşayan bir kişiden daha iyi olabilir. Devamlı ve
düzenli egzersiz yapıldığında, biyolojik yaş kronolojik yaştan daha iyi durumda olur.
Maalesef bir kişinin biyolojik yaşamının devamını sağlayacak bir metod yoktur. Koronolojik
yaşın ilerlemesiyle saçlar beyazlamaya, deri elastikiyeti, vital kapasite ve reaksiyon zamanı
azalmaya başlar.
Yaşlılığın hareket sistemindeki etkileri : Kas kuvveti ve esnekliği, yaşlılığa bağlı olarak
azalır.Yaşlılıkta sıklıkla gözlemlenen değişiklik, hareket azlığına ve dolayısıyla kasların az
kullanılmasına bağlı, kas kütlesi kayıplarıdır. Kas sisteminde meydana gelen hücresel ve
fonksiyonel kayıpların nedenleri arasında, beslenme bozukluğu ve hormonal değişiklikler de
sorumlu olmasına karşın, en büyük etken hareketsizliktir. 25’li yaşlarda, kas kuvveti en
yüksek seviyededir. 35-40 yaşlarında değişim olmaz. Daha sonra, kas kuvvetinde azalma
başlar ve 65 yaşına kadar yaklaşık % 25 kuvvet kaybı gelişir. Oysa, 60 yaş civarına kadar
fiziksel idmanlarını yoğun bir şekilde sürüdüren erkeklerin, kas gücü kayıpları yok denecek
kadar azdır. Sedanter yaşayan yaşıtların ise dramatik bir kas gücü kaybı vardır. 60 yaşından
3
sonra ise, kas gücünde fiziksel antrenmana rağmen belirgin bir düşme görülür. Bu durumun
sebebi, bu yaşlardan sonra testesteron ve büyüme hormonundaki azalmadır. Yine de
antremanlı erkeklerin kas gücü kaybı, sedanter yaşıtlarına göre oldukça azdır. Fiziksel
antremanın, 90’lı yaşlara kadar kas gücü kaybını önlediğini ve bazı kazanımlar sağladığını
gösteren bir çok çalışma mevcuttur. Fibril komposizyonunda da, yaşlanmayla bazı
değişiklikler görülür. Bu konuda yapılan uzun süreli çalışmalarda, sedanter kişilerin kas fibril
komposizyonunda, yavaş kasılan fibril tipinin baskın olduğu bir gidişatın olduğu saptanmıştır.
Bunun sebebi, hızlı kasılan liflerin motor ünitelerinde, 50 yaşından sonra her on yılda bir %
10’luk azalma görülmesidir. Yaşla birlikte, özellikle bu lif tipinde atrofi görülür. Bunun
sebebi henüz net olarak anlaşılamamıştır. Antremanlı bireylerin ise kas lifi komposizyonunda
belirgin bir değişiklik saptanmamıştır. Yavaş kasılan lif hakimiyeti, bu gurupta oldukça
önemsizidir.Yavaş kasılan lifler, aerobik enerji mekanizmalarını kullanan liflerdir. Bunların
atrofisinin az olmasının nedeni de budur. Eğer antrenman sürüdürülürse , yaşlanmanın kastaki
kan kapiller seviyesinde ve oksidadif kapasitesinde bir değişiklik yaratmadığı saptanmıştır.
Ayrıca, yaşlı atletlerdeki oksidatif enzim miktarının da, genç atletlerden çok hafif düşük
olduğu bulunmuştur. Yukarıda belirttiğimiz gibi, bu durum, yavaş kasılan liflerdeki atrofinin,
yaşla birlikte artmamasının nedeni olabilir. Bazı araştırmacılar, yavaş kasılan lifler için “tipI
lifi”, hızlı kasılan kaslar için “tip II lifi” deyimini kullanmaktadır. Böyle kullanıldığında ise,
Kas kütlesindeki azalmanın sebebi genellikle tipII liflerin kaybıdır. Ancak ister genel bir
hipotrofi, isterse tipII liflerin kaybına bağlı selektif bir hipoplazi olsun; sinir
sonlanmalarındaki kayıpların buna eşlik edip etmediğine dair belirtiler net değildir. Kaslarda
yaşlılık nedeni ile görülen diğer patolojiler, kas-sinir kavşağındaki problemlerden
kaynaklanır. Bunun sonucunda, uyarı-kontraksiyon ilişkisinin bozulması, kontraksiyonda
görev alan lif sayısının azalması, kasılma ve gevşeme zamanının uzaması, maksimum kasılma
süresinin kısalması gibi durumlar görülür. Değişiklikler, kollara göre bacak kaslarında daha
fazladır. Bunun sebebi, yaşlanmayla birlikte bacakların kullanımının daha çok
azalmasıdır.Yaşla birlikte kasların maksimal gücünde de azalma başlar. Çünkü, yukarıda da
söylediğimiz gibi, yaşlı kas yapısında daha çok tip I lif oranı görülür. Bu da, kasılma
gücünün, gençlere oranla oldukça düşük olmasına neden olur. Kas gücü kaybı ileri boyutlara
ulaşırsa, günlük yaşama da engel olur. Beş-altı kiloluk ağırlıkta bir maddeyi bile taşımakta
zorlanırlar, tuvalet ihtiyaçlarını karşılamakta güçlük çekerler, hatta ilaç kapaklarını açmakta
bile zorlanırlar. Bayan-erkek kas kuvvet oranları değişmez, bayanlar erkeklerden daha erken
kuvvet kaybına uğrar. Kas gücü, 8 haftalık bir sürede, kuvvet antrenmanları ile, 90’lı yaşlarda
bile olunsa geliştirilebilir. Fakat unutulmamalıdır ki, protein sentezi yaşlılarda gençlerden
daha yavaştır, dolayısıyla bu gelişmenin ileri düzeylerde olması beklenmemelidir.
Yaşla birlikte değişen motorik özelliklerimizden biri de esnekliktir. Fakat yine de,
uygun bir şekilde çalışıldığında, esneklik her yaşta geliştirilebilir. Daha ileri yaşlarda, bu
kazanım daha uzun sürede olur. Yaşlılıkta esnekliğin azalmasının ana sebeblerinden birisi,
bağ dokusunda oluşan değişikliklerdir. Özellikle yaşla birlikte bağ dokusunda su kaybı oluşur
ve bu da bağ dokusunda sertleşmeye ve yapışıklıklara (adhezyon) neden olur. Egzersizin, bağ
dokusundaki yağlı ve sulu maddelerin kaybını önlediği ve böylece yapışıklıkların oluşmasını
engellediği ileri sürülmektedir. Böylece egzersiz, esneklik kaybını oldukça geciktirir. Yaşla
birlikte esnekliğin azalmasına neden olan faktörler şunlardır. Bağ dokusunda kalsiyum
çökelmelerinin ve yapışıklıkların oluşması, su kaybının artması, kimyasal yapının değişmesi,
kas ve yağ dokusunun yerini
kollagen liflerin doldurması. Yaşlılıkta, tendonların,
ligamentlerin ve eklem kapsüllerinin esnekliği (elastikiyeti), kollajen liflerin arasında yeni
çapraz bağların oluşması nedeniyle de azalır. Ayrıca tendonların damarlarla beslenmesi azalır,
vertebralar arasındaki diskuslarda ve eklem kıkırdaklarında da su miktarı oldukça azalır. Bu
yüzden tendon yaralanmaları kolaylaşır. Fakat bütün bunlara rağmen, fiziksel antrenman ve
esneklik çalışmalarının sürekli yapılması, hangi durum ve yaşta olunursa olunsun, esneklikte
4
artmayı sağlar. Emeklilik yaşına gelmiş kişilerin, otur-uzan testini uygulamasında 8-10
cm.’lik esneklik kaybının olduğu görülmüştür. Büyük eklemlerdeki hareketlerin
yapılmasındaki sınırlılık çok artarsa, bunun sonucunda bağımsız hareket etme yetisi
kaybolmaya başlamaktadır. Kişi arabanın içine oturup kalkamaz, normal banyo yapamaz,
küçük basamaklarda iniş çıkış yapamaz, günlük temizliğini yapamaz hale gelebilir. Esnekliğin
korunması veya geliştirilmesi için, eklemlere yönelik esneklik çalışmalarının devamlı
yapılması gerekir. Ancak bunu yaparken, büyük eklemlerden başlayıp tüm eklemlere doğru,
kademeli olarak hareketi yaymak gerekir. Eğer ciddi artrit ve ileri düzeyde kas zayıflığı varsa,
ılık sudaki aktiviteler daha uygundur. Çünkü, sıcak su eklemlerin esnekliğini artırır.
Yaşlılıkla vücutta gözlemlenen diğer önemli bir değişiklik de kemiklerdeki mineral
kayıplarıdır. Osteoporos olarak da isimlendirilen kemik dokusundaki bu kayıplar, bayanlarda
erkeklerden çok daha fazla görülür ve kişiyi kemik kırıklarına kadar götüren önemli bir sağlık
sorunudur. Aslında burada önemli olan kalsiyum kaybıdır ve nedeni de pek açık
değildir.Yaklaşık 35 yaşından itibaren başlayan bu kayıp, 90 yaşlarına kadar erkeklerde % 20,
bayanlardaysa % 30'lara varan bir düzeydedir. Bayanlarda, menapoz dönemi olarak
adlandırılan 5-6 yıllık dönemde oldukça fazlalaşır. Kemik dokusundaki kalsiyum kaybı 65
yaşlarında erkeklerde yaklaşık % 8.8, bayanlarda 13.8 dir. İlerleyen yaşlarda kemikler
öylesine zayıflarki; patolojik kırıklar dediğimiz kırıklar oluşur. Kasların şiddetli kasılması,
hafif şiddette düşmeler ya da öksürme sırasında bile kemikler kırılabilir. Kalça kırığı da sık
görülebilir. Bunun en kötü tarafı yaşlı kişiyi yatağa bağlaması ve ölüme yol açmasıdır. Ayrıca
vertebralardaki kemik mineral kaybı, kifoz gibi vücut şekil bozukluklarına neden olabilir.
Araştırmalar, uygun egzersizlerle bu kayıpların azaltılabileceği göstermektedir. Düzenli
ağırlık kaldırma egzersizleri, kemiklerin yıkımını durdurabilir ve yaşlılığa bağlı kemik
mineral kaybını azaltabilir. Egzersiz, yüksek kalsiyum diyeti ile desteklendiğinde, oldukça
etkili olmaktadır.
Yaşlılık ve aerobik performans: Aerobik performansın en önemli göstergelerinden
biri de, “VO2 maximum” denen ve “maksimal oksijen kullanma kapasitesi” olarak
açıklayabileceğimiz kriterdir. VO2 maximum, Sporcu performans kriterlerini tespit etmek için
kullanılan en önemli testlerden biridir. Bu deyim, egzersiz sırasında vücudun kullanabileceği
azami yani en çok oksijen miktarını açıklar. Bu ne kadar artırılabilirse, performans da o
derece artacaktır. Çünkü, performansın artması için mümkün olduğunca fazla enerji
gereklidir. Vücudun enerji metabolizmasının temelini de, besinlerin oksijenle yanması
oluşturur. Bu yüzden vücut ne kadar çok oksijen tüketirse, o denli fazla enerji üretir ve
kullanır. Bu gün için, VO2 max için iki deyim kullanılır. Absolut yani mutlak VO2 max, ve
de relativ yani göreceli VO2 max,. Bu deyimlerden mutlak VO2 max, belirli bir sürede,
örneğin dakikada kullanılan total oksijen miktarını belirler ve başka hiçbir şeyi dikkate almaz.
Yani bir kişi efor sırasında, dakikada 4-5 ya da 6 litre oksijen tüketmiş şeklinde bir tanımlama
yapar. Bu kişinin kilo, boy, yaş vs. gibi hiçbir özelliğini gözönüne almaz. Bu sebeble de
göreceli VO2 max kadar değerli değildir. Göreceli VO2 max ise, kişinin kilosuna bağlı olarak
tüketilen oksijen miktarını oranlar ve buna göre bir değer verir. Örneğin, 5lt oksijen tüketen
iki kişiden biri 100 kgr, diğeri 50 kgr ise, 100 kgr’lık olanın göreceli VO2 max değeri
5000:100=50 mlt/dak/kgr; elli kgr ağırlığında olan kişinin ise 5000:50=100 mlt/dak/kgr’dır.
Yani bu iki kişinin mutlak VO2 max değeri aynıyken, göreceli VO2 max değeri hafif kilolu
olanda diğerinin iki katı çıkmaktadır. Dolayısıyla, 50 kgr’lık kişinin oksijen kullanma
kapasitesinin, diğerinden çok daha fazla olduğunu anlarız. Bugün artık kullanılan parametre
göreceli VO2 max’dur. Bir erkeğin mutlak VO2 max değeri, 3-6 litre/dakika arasında
değişirken, bayanlarda bu değer, 2,5-4,5 litre/dakika arasında değişir. Göreceli VO2 max
değerleri ise aşağıdaki gibidir.
5
-Sedanter yani spor yapmayan bir erkekte 40-45 ml/ dak/kgr, aynı kişi düzenli antrenman
yaparsa 50-55 ml/dak/kgr
-45-50 yaş gurubunda veteran elit bir atlette 60 ml/dak/kgr
-Onbin metre olimpiyat şampiyonunda 80 ml/dak/kgr. Bu kişi antremansız iken bile, göreceli
VO2 max değeri 65-70 ml/dak/kgr bulunmuştur.
VO2 max, iki faktör tarafından belirlenir. Birinci faktör, kasa oksijen getiren sistem,
ikincisi ise, kasın gelen bu oksijeni kullanma kapasitesidir. Kasa oksijen sağlayan sistem,
respiratuar sistem (solunum sistemi) ve cardiovascular sistem (kalp-dolaşım sistemi) dir.
Dolayısıyla bu iki sistem, oksijeni kasa ileten sistemler olarak, VO2 max değerinin artmasında
veya sınırlanmasında rol oynayan sistemlerdir. Bu sistemde de, en önemli faktör cardiac
output, (kalbin belirli bir sürede, örneğin dakikada dolaşıma ilettiği kan miktarı) değeridir.
Kardiak output, iki faktör tarafından etkilenir. Birincisi, her bir kalp vuruşunda kalp kasının
vurum gücüdür. Bunu bir pompanın ya da kompressörün gücü gibi algılayabiliriz. Pompa ne
kadar güçlüyse, o kadar su pompalayacaktır. Aynı şekilde kalp kası ne kadar güçlüyse, o
kadar fazla kan pompalayacaktır. Elit dayanıklılık sporcularında, (kürek, bisiklet, uzun mesafe
koşucuları, kayak mukavemetçileri v.s gibi) vurum gücü oldukça iyi gelişmiştir. Bu sebeble,
bu tip sporcularda, istirahatteki kalp atım seviyesi düşüktür.Yani kalp fizyolojik olarak
bradikardiktir. Kardiak outputu etkileyen ikinci faktör, dakikadaki atım sayısıdır. Dolayısıyla,
efor sırasında dakikadaki atım sayısının artması, kasa giden kan akımını dolayısıyla oksijen
miktarını artıracaktır. Respiratuar sistemin kasa oksijen sağlanmasındaki etkisi ise, mecburen
kardiovasküler sistemin kapasitesiyle sınırlanacaktır. Çünkü, total olarak ne kadar fazla
oksijen alırsanız alın, bunu kasa kadar taşıyacak olan kardiovasküler sistemdir ve dolayısıyla
kardiovasküler sistemin taşıyacabileceğinden daha fazla olan miktar kullanılamayacak
demektir.Dolayısıyla, pulmoner sistemde önemli olan, kardiovasküler kapasiteye yeterli
oranda oksijen sağlayabilecek solunum hacmini yakalamaktır.
İkinci faktör ise kasların gelen oksijeni kullanma kapasitesidir. Bu da tamamen
mitokondrial aktiviteye bağlıdır.Çünkü kasda aerobik enerji mekanizmaları mitokondride
gerçekleşir. Zaten yavaş kasılan kaslar olarak isimlendirilen (slow twitch) kaslar, aynı
zamanda dayanıklılık kasları ya da kırmızı lifli kaslar olarak da isimlendirilebilirler ki,
bunların böyle isimlendirilme nedenleri mitokondriden zengin olmalarıdır. Çünkü kırmızı
rengi veren mitokondrinin bolluğudur. Aynı zamanda, bol mitokondri aerobik solunumla
sağlanan enerji miktarını arttırdığı için ve bu mekanizma sonucunda laktik asit üretimi
olmadığı için, kasda yorgunluk oluşmaz. Bu sebeble, bu kaslara aynı zamanda dayanıklılık
kasları isimleri verilir. Fakat bu mekanizma ile sağlanan enerji miktarı, çok ağır aktiviteler
için gerekli, güçlü ve hızlı kasılmalara yetmeyeceği için; kasın da bu metabolik yavaşlığa
uygun hızda ve daha yavaş kasılması gerekir. Bu yüzden de yavaş kasılan kaslar ismi verilir.
Bunun aksine, hızlı kasılan kaslar olarak isimlendirilen (fast twitch) kaslar, büyük güç
yaratan ama o nispette de çabuk yorulan yani dayanıklılığı az olan kaslardır.Bunlar aynı
zamanda, beyaz lifli kaslar olarak isimlendirilir. Çünkü bunların ana enerji kaynağı,
mitokondrilerden sağlanan aerobik solunum mekanizmaları olmayıp, sonucunda laktik asidin
ortaya çıktığı anaerobik enerji mekanizmalarıdır. Dolayısıyla, mitokondriden fakir olan bu
kaslara, aynı zamanda beyaz kaslar ismi verilir.
Vücuttaki her hücre, temel besin maddelerinden elde edilen hammadeyi yakarak elde
ettiği enerjiyi, daha sonra enerji kaynağı olarak kullanacağı ATP’ye dönüştürmek için
kullanır. Yani ATP şarj edilmiş pil olarak düşünülebilir. Bu pilin şarjı ise yiyecek
maddelerinin oksijenle yakımından elde edilen enerjiyle olur. Yani, oksijeni kullanarak elde
ettiğimiz şarj gücüne, aerobik enerji mekanizmaları diyoruz ve burada açığa çıkan son ürün
hangi yiyecek maddesinin yakıldığına bağlıdır. Bilindiği gibi, üç temel besin maddesi kabaca
karbonhidratlar (şeker), yağlar ve proteinlerdir. Bu maddeler incebağırsaklaradan
emildiklerinde, yani sindirildiklerinde karbonhidratlar glikoza, yağlar yağ asitlerine,
6
proteinler ise amimnoasitlere parçalanmış halde bulunur. Proteinler, vücut için yapıtaşı olarak
görev yaparlar ve enerji değerleri çok azdır. Şeker ve yağlar ise, enerji sağlamada
önemlidir.Glikoz 6 karbonlu bir karbon bileşiğidir ve oksijenle yakılması sonucunda, 3
karbonlu bir molökül olan pruvik aside dönüşür. Bu işlem tek bir dönüşümden ibaret olan
basit bir işlem olmayıp, adına “kreps devresi” denen ve 10-12 basamaktan oluşan bir
reaksiyonlar zinciridir. Bu zincirleme reaksiyonlar sırasında açığa çıkan enerji ATP
sentezinde kullanılırken, ortaya çıkan son bileşik olan pruvik asitin akibeti değişkendir.
Privük asit, ya mitokondri içine girer ve privat dehidrogenaz (PDH) enzimiyle metabolize
olur, ya da laktat dehidrogenaz (LDH) enzimiyle reaksiyona girer. Yavaş kasılan ve
mitokondrisi bol kaslarda, bu yarışı PDH kazanır ve bu reaksiyon sonucunda ortama su ve
karbondioksit çıkar.Hızlı kasılan ve çok ani ve yüksek enerji gerektiren kaslarda ise, bu yarışı
LDH kazanır ve ortama laktik asit çıkar. Bu nedenle de bu kaslarda yorgunluk oluşur.
Yaşlılıkta maksimal oksijen alımı da azalır. Bu alım, her 10 yılda bir, 5 ml/Kg/l düşer.
Bunun nedeni, kalp atım hacmindeki ve hızındaki azalma, arterio-venöz dolaşımdaki
yavaşlama, oksijen kullanım kapasitesindeki düşmedir. Ne kadar kayıp olduğunu bulmak
zordur. Düzenli egzersizin, bu düşüşteki etkisinin derecesini saptamak da zordur. Sporcu
olmayıp sedanter yaşayanlarda, bu düşüş daha fazla olur. Bazı araştırmacılar, fiziksel olarak
aktif olanlarda, maksimal oksijen alımının, sedanter olanlara oranla daha az olsa da; yine de
oksijen alımda düşmenin devam ettiğini saptamışlarıdr. Yapılan bir araştırmaya göre; devamlı
ve düzenli antrenman yapan sporcuların, yaşlanma nedeniyle VO2 max’da meydana gelen
azalmanın, hareketsiz yaşam süren kişilerden daha az olduğu saptanmıştır.
Yaşlılıkta, kalp-dolaşım sistemindeki değişikliklerden en belirgin olanlarından biri de,
maksimal kalp atım sayısının düşmesidir. Gençlerde, dakikada 200 civarı olan ve 220’ye
kadar çıkarılabilen bu değer, yaşlılarda 220-yaş formülüyle belirlenir. Örneğin, 65 yaşında bir
kişide bu değer, 220-65=155 olur. Bunun sebebi, dolaşımdaki katekolaminlere kalp kasının
verdiği cevabın azalmasıdır. Yine de, iyi motive edilmiş ve düzenli egzersiz yapan 65
yaşındaki bir denekte, 170 nabız sayısına ulaşmak mümkündür ama yaşlılarda maksimal efor
sırasındaki kalp atım volumünü devam ettirmek zordur. İstirahat kalp atım sayısındaysa, çok
az bir değişiklik görülür.
Maksimum nabız sayısı için basit formül, 220 - yaş şeklinde belirlenir. Bu değerin 1020 altı ve üstü de kabul edilir. Bunun VO2 max ile birlikte değerlendirilmesi ise şöyle olur.
Maximal nabız sayısının %65’i ile yapılan bir çalışma, VO2 max’un % 50’ne denk gelir.
Sırasıyla maximal nabız sayısının %87’i ile yapılan bir çalışma, VO2 max’un % 77-83’ne
denk gelir. Maximal nabız sayısının %100’ü ile yapılan bir çalışma, VO2 max’un % 100’ne
denk gelir.
İstirahat nabız sayısı, maksimum nabız sayısından çıkarılır. Örneğin 170 maksimum
nabzı olan bir kişinin, istirahat nabzı 65 olsun. 170-65= 105. Bu kişi eğer %80 kapasiteyle
çalışacaksa; 0.80 x 105= 84 bulunur. Bu istirahat nabzı ile toplanır. 65 + 84=149 bulunur.
Demekki bu kişinin, bu nabız sayısında çalışması, yaklaşık VO2 max’un %75’ile çalıştığını
gösterir
Yaşlılıkla kalpte oluşan diğer önemli bir fonksiyonel değişiklik de, kalbin dakikada
pompaladığı kan miktarında gözlenen azalmadır. Bunun nedeni yukarıda söylenen dakikadaki
kalp atım sayısı olduğu kadar; aynı zamanda kalp atım volumü denen, her vuruştaki kalbin
pompaladığı kan miktarıdır. Bu değer, her yıl için % 1'lik bir azalma şeklindedir. Bunun
birçok nedeni vardır
1-Kalp kasının kontraksiyon gücündeki azalma. Bu gizli bir iskemiye bağlı olabileceği gibi,
katekolaminlere olan duyarlılığın azalması nedeniyle de olur.
2-Kalbin önündeki yükün artması, yani kalbin damarlara kan pompalarken karşılatığı direncin
artması. Bunun nedeni ise, ya yaşla birlikte gelişen hipertansiyondur ya da damarların
elastikiyetinin azalması ve böylece genişleme yeteneklerinin azalmasıdır.
7
3-Venlerin elastikiyetindeki azalma, tonuslarını da azaltır ve böylece kanın kalbe geri dönüşü
de zorlaşır. Ayrıca venlerdeki varikoz değişiklikler ve genişlemeler de venöz dönüşü azaltır.
Kalbin ventriküllerinin dilatasyonundaki yavaşlama da, kanın kalbe dönüşünü zorlaştırır.
Bütün bu nedenlerle, kalbin dolma miktarı düşer ve dolayısıyla atım hacmi de düşer. Yine de,
şiddeti düşük bir aktivite sırasında, genç bir kişi ile yaşlı bir kişinin kalbinin dakikada
pompalamadığı kan miktarı arasında belirgin bir farklılık yoktur. Fakat aktivitenin şiddeti
arttıkça farklılık belirginleşir. Yorucu, tüketici bir egzersiz sırasındaysa bu fark yaklaşık %
10-20 civarındadır.
Maksimal arterio-venöz oksijen farklılığı, gençlerde 140-150ml/dl iken, yaşlılarda bu
rakam 120-130 ml/dl olur. Maksimal arterio-venöz oksijen farklılığı, egzersiz yapan kişide,
egzersiz yapılan bölgeye oksijen alım ihtiyacının artmasının göstergesidir.
Üç haftalık antrenman periyodundan sonra, 65 yaşlarındaki kişilerde VO2 max
değerlerinde,10 ml/kg/dk düzeyinde bir artış saptanmıştır. Oysa, yaşlandıkça, oksijen
taşınmasında yavaşlama başlar. Aerobik idmanların daha önce yapılmamış olması, yaşlıların
egzersize başlama cesaretini kırmamalıdır. Örneğin geç yaşlılıkta bile, küçük de olsa bazı
kazanımları olacağı, kendilerine iyice anlatılmalıdır. Çünkü, bu dönemde dahi, mortalite ve
morbidite açısından egzerszin yararlarını gösteren çalışmalar mevcuttur. Daha önce aerobik
dayanıklılık antrenmanı yapmamış yaşlılarda, programın içeriği hafif olur ve aerobik
dayanıklılığın yavaş gelişmesi istenir. Örneğin 130-140 kalp atım sayılı bir egzersizi
kaldıracak konumda bile olsa, 110-120 nabızlı bir antrenman proğramı uygulanmalıdır. Risk
taşıyan yaşlılarda ise, kalp atım sayısı 85 ‘i aşmamalı bazen kontrollu olarak en fazla 100’e
kadar çıkılmalıdır.
Yaşlılıkta diğer sistemlerde görülen değişiklikler : Yaşlılıkta, “bazal metobolizma”
dediğimiz, bedenimizin yaşamsal faaliyetleri için gerekli enerji miktarı, yaklaşık %10 azalır.
Bunun nedeni, bazal metobolizmayı oluşturan organların hücresel metabolizmasındaki
yavaşlamalar ve metabolik olarak aktif olan kas kütlesi kaybıdır. Eğer yiyecek alımı aynı
şekilde devam ederse ve bir de buna fiziksel inaktivite eşlik ederse, yaşlılıktaki yağ deposu
artışı, aşırı ve kaçınılmaz olacaktır.
Birçok hormonol kontrol mekanizması, yaşlılıkta yavaş çalışır. Örneğin, pankreas ve
troit bezlerinin, salgı yapıcı hücreleri azalır. Kalp kasının ise katakolamin reseptörlerinde
azalma olur ve bu yüzden katekolaminlere duyarlılığı azalır ve kasılma gücü ve sayısı düşer.
Bu hormonal değişiklikler, yaşa bağlı diabet, obesite, tolerasyon yetersizlikleri ve depresyon
gelişmesi için uygun zemin oluşturur. Özellikle diabet, diğer sistemler üzerine olan etkisi
nedeni ile oldukça önemlidir. Diabet, göz, sinir dokusu ve damarlara yaptığı etkiler
nedeniyle, egzersiz toleransını da kısıtlar.
Yaşlılıkta sadece organların fonksiyonlarında değil, bu organların koordinasyonunda
da zayıflamalar görülür. Sinir sistemi ve hormonal sistemin uyumunda gözlenen zayıflama,
vücudun karşılaştığı iç ve dış kaynaklı streslere uyum sağlama yeteneğini de zayıflatır.
Çünkü, enerji sağlanması, vücut ısısının ve kan şekerinin düzenlenmesi, kaslar için gerekli
proteinin yapımı, cinsiyet özelliklerinin korunması ve gelişimi, kalp atım hızının ayarlanması,
tansiyonun ve barsak hareketlerinin düzenlenmesi gibi birçok fonksiyonda, vücuttan
salgılanan hormonlar sorumlu ve etkendir. Kan şekerinin ayarlanmasında, 70 yaşlarındaki
erkeklerde % 20, bayanlardaysa % 30'luk bir insülin defisiti görülür. Bu azalma, birçok vücut
fonksiyonlarında etkili olan tiroid hormonu için, 20 ile 80 yaşları arasında % 50 dir. Cinsiyet
hormonları ve büyüme hormonunun salgılanmasındaki azalma nedeniyle, kas kütlesi ve
gücünde de kayıplar oluşur.
Yaşlılıkta beyin, merkezi sinir sistemi ve periferik sinirlerde de değişiklikler olur.
Sinir hücrelerindeki kayıplar yanında, başka hücresel elementlerde artış gözlenir. 20-96
yaşları arasında, beyinin ağırlığı % 7-11 azalır. 10-12 milyar olarak varsayılan neuron
8
sayısındaysa, her gün yaklaşık 100.000 lik bir kayıp söz konusudur. Bu kayıp, beynin belli
bölgelerinde çok daha yoğundur. Beyin ve sinir hücrelerinde gözlenen bu kayıplar, yaşlı
kişilerin hareket yeteneklerindeki zayıflamanın temel nedenlerinden biridir. Sinir-kas
koordinasyonundaki zayıflama ve reaksiyon zamanındaki uzama, hareket yeteneğinin
azalmasına yol açar. Ayrıca, damarlarda yaşla birlikte oluşan değişiklikler, beyinin kan
dolaşımının azalmasına, sonuçta beyinin oksijenlenmesinin azalmasına neden olur. Bu da
beyin fonksiyonlarının azalmasıyla kendini gösterir.
Yaşlılarda morfolojik ve fizyolojik bazı kriterler de değişir. Boy kısalır, vertebraların
arasındaki disklerin dejenerasyonu, boyun kısalmasına neden olur. Bu kısalma 70’li yaşlarda
3-4 cm’yi bulabilir. Omuz genişliği ve thoraksın derinliği azalır. Deride gerilme oluşur, el sırt
derisi kalınlığı azalır. Bu azalma kadınlarda 45, erkeklerde 55 yaşında oluşmaya başlar. Kalp
ve dolaşım sisteminde bazı morfolojik değişiklikler oluşur. Kalp kapakları sertleşir, endokard
kalınlaşır.
Solunum fonksiyonlarındaki gözle görülür değişiklik, dakikadaki soluk alıp verme
sayısının azalmasıdır. Bunun altında yatan en önemli nedenlerden biri solunum kaslarındaki
zayıflamadır. Ayrıca kifoz (kamburluk) gibi, toraks’ın yapısını bozan iskelet yapı
değişiklikleri de etkendir. Solunum kapasitesindeki azalmaya, yukarıda saydığımız
değişikliklerin yanı sıra, akciğerlerin elastik yapısındaki zayıflamanın da büyük etkisi vardır.
Toplam akciğer kapasitesindeki azalma, 25 ile 65 yaşları arasında yaklaşık % 4-6 dır.
Solunum sistemindeki, yaşlanmanın neden olduğu bütün bu olumsuz değişikliklere rağmen,
akciğerlerin fonksiyonel kapasitesi orta şiddetteki bir egzersizi rahatlıkla kaldırabilecek
düzeydedir.
Kan basıncında gözlenen değişikliklerse; istirahatteyken sistolik kan basıncının
yükselmesi, diastolik kan basıncında ise belirgin bir değişiklik gözlenmemesi şeklindedir.
Yaşlanmayla, damarların elastikiyetinde oluşan azalma bu duruma yol açar. Yaşlılarda, yatar
veya oturur pozisyondan aniden ayağa kalkıldığında gözlenen baş dönmesi , bilinç bulanıklığı
gibi şikayetlerin altında yatan nedenlerden bir tanesi de budur.
Yaşlılarda, egzersize tolerans da azalır. Yaşlı bir kişi, maksimal oksijen kullanım
kapasitesinin %33-50 ‘si ile çalışmayı tolere edebiliyorsa, orta ve daha şiddetteki egzersizleri
rahatlıkla yapabilir. Normal yürüyüş gibi günlük aktivitelerde bile, yaşlılıkla beraber
zorluklar oluşabilir. Bu tür hafif aktiviteleri, yorulmadan yapabilmek için, dakikada 12-14
ml/kg oksijen kullanım kapasitesi gereklidir.
Birçok yaşlının fizik muayenesinde kuvvet azalması ve fiziksel kapasitenin
zayıflamasının yaratığı belirtileri görmek mümkündür. Nefes darlığı, yorgunluk, gerginlik,
iştahsızlık, bel ağrısı, kas ağrıları, depresif ve üzgün bir ruh hali, bunlardan bazılarıdır.
Yaşlıkta, işitme ve görme kayıpları, baş dönmeleri, denge bozukluğu gibi birçok fonksiyonel
ve fiziksel kayıplar oluşur. Vücuttaki hormonal değişiklikler nedeniyle kuvvet ve
dayanıklılığın azalması, yorgunluk, ruhsal değişiklikler, kilo kayıpları meydana gelir.
Yaşlılarda, fiziksel kapasitenin azalmasına neden olan en önemli faktör, hareketsiz
yaşam biçimidir. Fiziksel kapasite üzerinde etkili olan diğer önemli bir faktör de, sinir-kas
sistemindeki zayıflamadır. Bütün bu değişiklikler, yaşlı kişinin aniden ortaya çıkan durumlara
karşı bilinçli ve yeterli bir hızda reaksiyon verme yeteneğinin zayıflamasına neden olur.
Duyusal sistemdeki değişikliklerse, görsel ve işitsel kayıplarla ortaya çıktığı gibi,
hareketlerin koordinasyonu ve esnekliğindeki bozukluklar şeklinde de ortaya çıkar. Ayrıca,
denge, zamanlama ve vücut postüründe de bozukluklar görülür. Bu tip değişiklikler, çok ileri
yaşlarda hareketleri kısıtlayabilir.
Reflekslerde görünen zayıflama ve boyun kaslarındaki tonus kaybı, hareketlerde
güçlüğe neden olur. Ayrıca, bu değişiklikler yürüyüş stilinde de bozulmaya yol açar. Yaşlı
kişi, sadece kas-sinir koordinasyonundaki zayıflamaların etkisinde kalmayıp, vücudun genel
görüntüsünde oluşan değişikliklerden de etkilenir. Her on yıllık yaşam diliminde, aktif vücut
9
dokusunun, yaklaşık % 3-5' lik bir bölümünün kaybı söz konusudur. Bu dokuların yeri de, yağ
dokusu ile doldurulur. Yağ doku artışı, hem görüntü hem de fiziksel olarak, yaşlı kişinin genel
görünümünü bozan önemli faktörlerden biridir.
Özellikle boyun bölgesinde meydana gelen kireçlenmeler, beyine giden damarlara
yaptığı bası nedeniyle, beyin kan akımında bir azalmaya yol açar. Buna kalbin pompalama
gücündeki azalma da eklendiğinde, beynin kanlanmasında dolayısı ile oksijenlenmesinde
belirgin bir yetersizlik ortaya çıkar. Bütün bu değişiklikler, baş dönmesiyle (özellikle
pozisyon değiştirirken) kendini gösterir. Bu da kişinin hareket yeteneğini kısıtlayan diğer bir
faktördür.
Yaşlılıkta meydana gelen değişiklikler, normal bir fizyolojik süreç olarak
değerlendirilebilir. Fakat, bu süreci yavaşlatabilmek elimizdedir. Günümüzde populer hale
gelen anti-aging yöntemler de, bu bakış açısından yola çıkarak geliştirilmiştir. Bu yöntemler
içinde en önemlilerinde biri de egzersizdir.Çünkü, yaşlanmanın etkileri sedanter yaşam ve
kötü beslenme nedenleriyle artmaktadır. Bu yüzden, düzenli ve sürekli egzersiz, yaşlanmanın
etkilerinin yavaşlatılmasındaki en önemli etkendir. O halde, bütün bu değişikliklerin
oluşumunun yavaşlatılabilmesi ya da etkilerinin azaltılabilmesi için, uygun egzersiz veya
aktivitelere gereksinim vardır. Egzersiz programı hazırlanırken, çalışma ve dinlenme
dönemleri iyi tespit edilmelidir. Değişik tempo ve hızlar içeren antrenman programları
(İnterval antrenmanı) tercih edilmelidir. Programın, kişinin kendi kendine kontrol edebileceği
esneklikte olması idealdir. Programı uygulayacak kişinin, nerelerde kalp atım hızını sayması
gerektiği program içinde belirtilmeli, aşırı yüksek veya beklenilenden daha fazla kalp atım
sayısına ulaşıldığında yapılması gerekenler vurgulanmalıdır. Özellikle ileri yaşlarda, bir kısım
hareketleri, gerektiği kadar iyi yapabilmek zordur. Bu durum göz önüne alınarak program
hazırlanmalıdır.
Ayrıca, yaşlı kişilere egzersiz proğramı verirken, karşılaşabilecekleri riskler iyi
anlatılmalıdır.Yaşlıların, yoğun egzersizde ani kalp krizi geçirme riski önemli derecede artar.
Yaşlı insanların egzersiz proğramlarına başlarken çok yüklenmemeli ve egzersize
elktrokardiogram incelemesinden sonra başlamalıdır. Eğer yaşlı bir kişi egzersiz yapmayı
planlıyorsa, bu testlerin yapılması gerekmektedir. Genellikle, yaşlı insanları devamlı egzersiz
yapmaya motive etmek zordur. Yoğun ve ağır egzersiz programı uygulamak tehlikeli olabilir.
Egzersiz alışkanlığını kazandırmaki zaman alıcı ve pahalı olabilir. Birçok yaşlı insanda,
egzersiz sırasında oluşan bulguların, patolojikmi yoksa egzersizemi bağlı olup olmadığını
tespit etmek zordur . Ayrıca egzersize başlayan yaşlıların, düşük şiddetteki bir egzersizde bile,
ani ölüm riski sedanter yaşayanlardan daha fazla olmaktadır.
Yaşlı insanlar için egzersiz güvenli olsa dahi, değişik olumsuzluklar gelişebilir.
Dinlenme evrelerini de iyi ayarlayarak, uygun egzersiz programı verilmelidir. Ağır
egzersizlere fazla girilmemelidir. Kişide eklem hastalığı varsa; yürüme, koşudan daha
uygundur. Çünkü koşma sırasında eklemlere binen yük artar ve eklem şikayetlerinin
artmasına neden olur. Yüzme, eklem problemlerin giderilmesi için önerilmektedir. Görme,
duyma ve denge gibi yetileri gençlerden daha geridir. Yaşlı insanların hareketleri yaparken,
rakibe veya sabit bir eşyaya çarparak yaralanma riskleri daha fazladır. Eğer kişinin düşme ve
bayılma hikayesi varsa, denge gerektiren sporlarda (tırmanma, kayak, bisiklet v.b) özel
yardım gerekebilir. Hipotansiyonu olan yaşlılarda, sıcak su veya havuz içindeyken,
damarlardaki vazodilatasyonun neden olduğu tansiyon düşmesine bağlı bayılmalar görülebilir.
Yaşlıların, aşırı soğuk ya da sıcak hava şartlarını tolare etmeleri zordur, egzersiz
yapılan yerlerin havalandırılmasının iyi olması gerekir. Dayanıksız olanların, mümkünse
hareketleri yatarak yapmaları önerilmektedir. Egzersiz programları, hasarlı dokuların
onarılmasını sağlamayabilir. Ancak, yaşlı insanları bir çok kronik hastalığın tekrarından
koruyabilir. En önemlisi de, bazı vücut fonksiyonların geliştirilmesini sağlar. Yaşam biçimi
iyi ve sürekli egzersiz yapmış yaşlılarda, 20 yaşındaki biyolojik yaşa yakın değerler
10
bulunabilmektedir. Devamlı egzersizle, yaşam kalitesi yükselir, kısmi ve tam engellilik
gecikir ve yaşamda ümit edici kazanımlar oluşur. Egzersiz, yaşlılar için de önemli bir araçtır.
Yaşlılardaki egzersizin amaçları ve çeşitleri: yukarıdaki anlatılanlardan da anlaşılacağı
gibi, yaşlılık egzersizlerini amaçları şu şekilde sıralanabilir. Oksijen alımını ve kullanımını
artırmak, metabolizmayı düzeltmek, dayanıklılık ve gücü artırmak, vücut yağını azaltmak, kas
ve eklem hareketlerini düzeltmek, derin ve genel duyuyu iyileştirmek, yaşam kalitesini
artırmak, kronik hastalıkların gelişim sürecini durdurmak ya da yavaşlatmak..
Bu amaçların gerçekleştirilmesi için yaşlılarda şu tip egzersizler yapılır. Aerobik veya
kardiovaskuler dayanıklılığı artırıcı çalışmalar, güç veya kuvvet geliştirme çalışmaları,
esneklik artırıcı çalışmalar, denge gelişimini sağlayan çalışmalar. Hız ve ivmelenme
çalışmaları ise yaşlılar için uygun değildir. Çünkü hem risk taşıyan ağır çalışmalardır, hem de
bu çalışmalar performans sporcuları için gereklidir.
Aerobik veya kardiovaskuler dayanıklılığı artırıcı çalışmalar: Aerobik veya
kardiovaskuler egzersizler, vücutta, uzun süreli eforlara karşı dayanıklılığı artıran, yağ
yakmaya yarayan egzersizlerdir. Koşma, yüzme, uzun süreli yürüyüşler, bisiklet gibi branşlar
bu tip aktiviteler girer. Bu egzersizleri, özellikle yaşlılık gurubunda değerlendirdiğimiz
zaman, iki guruba ayırmamız gerekir. Travma riski düşük sporlar ki bu guraba yürüme,
yüzme, step, merdiven tırmanma, kürek, kayak-krosgibi dallar girer. Travma riski yüksek
sporlar ki, bu gruba da koşma, dans, tenis, squaş gibi dallar girer.
Yaşlılardaki aerobic egzersizleri; dayanıklılığı sağlar, kalp pompalama gücünü ve atım
sayısını artırır, HDL yi artırır, kan basıncını kontrol eder, kemikleri ve omurgayı güçlendirir,
normal vücut ağırlığının korunmasını ve kendilerini zinde ve iyi hissetmelerini sağlar.
Aerobik sporların, haftada en az bir saat ama optimal olarak haftada 3-4 kere birer saat
yapılması gerekir. Bu durumda, koroner hastalığa yakalnama riskinin %65 azaldığı
saptanmıştır. Sağlıklı orta yaş gurubu için, haftada 3-5 gün yapılan bir saatlik kombine
idmanlar yeterlidir.Yaşlılarda ise, günde 10 dakikalık travma riski az sporlardan başlayarak,
30 dakikaya kadar çıkılır, haftada 3-7 kere yapılmalıdır. Günlük antrenmanın şiddetinden çok,
yapılma sıklığı daha önemlidir. Yüzme, yaşlı populasyon için en ideal spordur. Özellikle
astımlılar ve hamileler için de bu geçerlidir. En az travmatik spor yüzmedir.
Yaşlıların, özellikle spor ayakkabı ve giysilerine çok dikkat etmesi gerekir.
Ayakkabıların şok absorbe edici özelliklerinin çok olması, bilekleri sarması, ayak tabanını iyi
desteklemesi gibi özellikleri sakatlanmaları azaltır. Giysilerin de, yaşlıların ısı
değişikliklerinden daha kolay etkilenmesi nedeni ile buna uygun kumaşlardan seçilmesi
gerekir. Ayrıca diz, bilek ve dirsek eklemlerini koruyucu pedler ve gerekli durumlarda
breysler kullanılmalıdır.
Aerobik antrenmanda amaç, kabaca maksimum kalp atım sayısına ulaşmaktır. Bunun
hesaplanmasına ve VO2 max ile ilişkilendirilmesine ait öneriler yukarıda verilmiştir ama
daha değişik görüşler de vardır. Bir görüşe göre, yaşlılarda maksimal nabzının % 70-85’i ile
çalışmak amaçlanmalıdır. Diğer bir görüşe göre ise %63-70 aralığı önerilmektedir. Kolaylık
olsun diye de her 10 saniyelik nabız atışlarının hesaplanması öngörülmektedir. Bu görüşlere
göre,10 saniyelik nabız sayıları, 50 yaş gurubunda, %70 ‘lik maximum kalp atım sayısı
amaçlanan çalışmalarda 20, %80 ‘lik maximum kalp atım sayısı amaçlanan çalışmalarda ise
24 olmalıdır. 60 yaş gurubunda ise, sırasıyla 18 ve 23 olmalıdır. Yüzmede ise, % 75’e kadar
çıkan bir oran önerilmektedir. Çünkü, yüzmede kalp atım hızı diğer sporlardaki kadar artmaz,
bunun sebebi suya batan gövdede oluşan ve dalma refleksi denen bir mekanizmadır.
11
Normalde, aerobik antrenmanlar 45 dakika ile 60 dakika arasında gerçekleşir. Bunun
15-20 dakikası ısınma, 20-30 dakikası yoğun aktivite ve 5-10 dakikası soğuma şeklindedir.
Yeterli bir kardiovasküler dayanıklılık kazanabilmek için, yoğun aktivitenin en az 20 dakika
olması gerekir. Sedanterler için, 45-60 dakikalık egzersizler, başlangıçta gerçekçi değildir.
Yaşlılar, bu çalışmaları haftanın her günü de yapabilirler. Yaşlılar, yoğun aktiviteyi gençler
kadar şiddetli yapamayacaklarından, orta şiddette ama 30 dakika süreli yapmalıdırlar. Eğer bu
zor oluyorsa, en az 10 dakika yapmalı ama gün içinde bunu 30 dakikaya tamamlamalıdırlar.
Yaşlılarda güç idmanları : Yukarıda sayılan kardiovaskuler veya aerobik antrenmanlar
dayanıklılık sağlarken, özellikle üst ekstremite kas kasılma gücünün korunmasına bir yararı
yoktur. Ağırlık kaldırarak ya da bir dirence karşı çalışarak yapılan güç idmanlarının faydaları
ise şunlardır.
Kas gücünü korur ve aerobik egzersizler kadar olmasa bile, yağların yakılmasını
sağlar, kemik mineral dansitesini korur, LDL denen kötü kolestrol seviyelerini düşürür. Bu
antrenmanlar herkesçe yapılabilir, hatta 90’lı yaşlar civarında bile yapılır. Güç geliştirme
idmanlarının yararları, 90’lı yaşlarda bile belirgindir. Bu yaşta bile, kemik mineral
dansitesindeki azalma, kas gücündeki ve kütlesindeki kayıplar, hiç değilse yavaşlatılabilir.
Yaşlıların güç geliştirme çalışmalarında, özellikle konsentrik ve eksentrik kasılma
yöntemlerinin hepsi gerçekleştirilir. Burada kasılma çeşitlerini de anlatarak, güç
antrenmanlarını daha iyi yorumlayabiliriz.
Kas kasılmasının bir çok çeşidi vardır.”Concentric kontraksiyon” veya kısalarak
oluşan kontraksiyon çeşidinde, kas insertiosunu origosuna doğru çeker ve böylece hareket
sağlanmış olur. “Eccentric kontraksiyon” veya uzayarak oluşan kontrakasiyonda ise,
dışarıdan uygulanan kuvvet, kasın kasılma kuvvetinden büyüktür. Fakat buradaki uzama
deyimi yanlış anlaşılmamalıdır.Buradaki uzama, dış kuvveti yenemeyen kasın bu kuvveti
yavaş yavaş dengeleyerek normal istirahat pozisyonundaki haline gelmesidir.Yani eksentrik
kontraksiyon, kasın konsentrik kontraksiyon halinde kısalmış durumdayken, bu yükü
karşılayacak güçte kasılarak, istirahat pozisyonundaki konumuna gelmesidir. Örneğin,
önkolumuza bir halteri kaldırarak fleksiyon yaptırdığımızda, m.biceps brachii’ye konsentrik
kontraksiyon yaptırmış oluruz. Halteri yavaş, yavaş salıp kaldırma öncesi pozisyona
indirirken ise m.biceps brachii’ye eccentric kontraksiyon yaptırmış oluruz. Statik
kontraksiyon ise kasın boyu değişmeden olan kasılma çeşididir. Bu durum iki türlü olabilir.
Örneğin birbirinin antagonisti olan iki kas yapıştıkları vücut uzvuna birlikte zıt ve eşit
miktarda güç uyguladıklarında o uzuv hareket etmez ve dengede kalır. Kaslar ise belli bir
kontraksiyon gücü ve genliğinde sabit olarak kasılı durumdadır. Örneğin scapula, m.serratus
anterior ve bunun antagonisti olan kaslar(m.levator scapula, m.rhomboideus) tarafından eşit
güçte etkilenirse dengede kalır ve bu durumda bu kaslar statik kontraksiyon yapmış olur.
İkinci tür statik kontraksiyon ise şöyle olur. Bir dış güce karşı, kas onu yenecek kadar cevap
verir ve o durumda kasılı kalır. Örneğin, bir pazar filesi taşırken, üst ekstremite kaslarının
ekstremite pozisyonu değişmediği sürece gerçekleşen kasılması bu türdür. İsotonik kasılma
ve isometrik kasılma deyimleri de kas kasılma mekanizmalarında çok sık kullanılır.Genellikle
isotonik kasılma konsentrik kasılma ile karıştırılırken; isometrik kasılma da statik kasılma ile
karıştırılır.”iso” Grekçe bir deyim olup eşit anlamına gelir. Dolayısıyla isotonik deyimi eşit
gerilim ya da aynı gerilim şeklinde tanımlanabilir.Yani isotonik kasılmada kasın gerilimi
değişmez, sadece boyu değişir. Kas bir dış güce karşı onu yenecek kasılma gücüne ulaştıktan
sonra küçülerek onu hareket ettirir.Eğer hareketi başlatan kas gerilim gücü değişmeden
hareket devam ettirilirse, bu bir istonik kontraksiyondur. Bu sebeble isotonik kontraksiyon,
konsentrik kontraksiyonla çok karıştırılır. Halbuki konsentrik kontraksiyonda, kas küçülerek
kasılma gücü oluştursa da, hareket başladıktan sonra gerilim kuvveti sabit olmayıp değişken
olabilir. İsometrik kasılma ise, kasın eşit uzunlukta ya da aynı uzunlukta kalarak
12
kasılmasıdır. Bu yüzden de, statik kasılma gibi değerlendirilir. İsometrik kasılmada, kasın
boyu hiç değişmezken; statik kasılmada eğer kasa olan yüklenmenin şiddeti artarsa kas yeni
bir statik kasılma konumuna geçerken boyutunu değiştirebilir. Ayrıca, bir de tonik kasılma ve
fazik kasılma deyimleri vardır.Fakat günümüzde çok tercih edilmezler. Genellikle tam olarak
karşılamasa da, tonik kasılma isotonik kasılma, fazik kasılma da isometrik kasılma yerine
kullanılır.
Güç geliştirme antrenmanları, şiddetli fakat kısa süreli aktivitelerdir. Yeni
başlayanlara, haftada 2-3 defa ve 10-20 dakikalık çalışmalar önerilir. Bu antrenmanlar,
büyük kas guruplarını ve birçok eklemi kapsadığında şiddeti yoğun olmalıdır. Küçük kas
gurupları ve tek bir eklemi kapsadığında ise, şiddeti düşük tutulmalıdır. Hem konsentrik, hem
de eksentrik idmanları kapsamalıdır. Başlangıçta hafif ağırlıkla ve 8-12 tekrarlı yapılmalıdır.
Ağırlık seçilirken, bir tekrarda kaldırılabilen maximum ağırlığın yarısıyla başlamak
denenmelidir. Daha sonra, performasının gelişimine göre, %2-10 arsında değişen artışlar
yapmalıdır. Nefes alış verişi, yük altındayken nefes verme, gevşeme anında ise nefes alma
şeklinde olmalıdır. Her tekrar arası 2-3 sn olmalıdır. Büyük kas guruplarını kapsayan ağır
hareketler sözkonusu ise, bu süre 14 saniyeye çıkabilir. Bunları yapamayan yaşlıların, bir
duvara dayanarak, itme-bırakma çalışmaları yapması da yeterlidir.
Esneklik çalışmaları: Bu çalışmalar, yaşlılarda kramp, kasılma ve kas yaralanmalarının
azaltılmasında oldukça yararlıdır. Eklem hareket genişliğini (Range Of Motion = ROM)
artırır. Yoga ve TaiChi gibi uzak doğu menşeli teknikler de, bir çeşit esneklik egzersizi
sayılabilir ve oldukça yararlıdır. Esneklik çalışmaları, sırt kasları ve ağrıları için de oldukça
yararlıdır. Bu egzersizlerin, haftada üç kez ve 10-12 dakika yapılması önerilir. Çalışma
sırasındaki esnetmenin sınırını, duyulan ağrı belirlemelidir. Ağrının duyulmadığı son
noktadan başlanmalıdır ve bu noktada 20-60 saniye arası durulmalıdır. Yeni başlayanlar için,
bu süre 10-20 saniye olabilir. Esnetme sırasında, nefes sabit tutulmalıdır. Gevşeme sırasında
nefes almalıdır. Omurganın, mümkün olduğunca gevşek kalmasına özen göstererek, yalnızca
karın kaslarına yük bindirmeye çalışılmalıdır. Esneklik çalışmasından önce ısınma, sonrasında
ise germe uygulamaları yapmak ve bunların süresini de en az 5 dakika tutmak gereklidir.
Denge çalışmaları: Yukarıda da anlatıldığı gibi, yaşlıların kemikleri, mineral kaybı nedeni ile
kolay kırılır.Üstelik, denge yetileri de azaldığından, kötü ya da dengesiz düşmeleri de
kolaylaşmıştır. Bu yüzden, haftada 2-4 gün denge çalışmaları yapmaları da gereklidir.
Örneğin, hiçbir yere tutunmadan tek ayak üstünde durma çalışmaları, Oturduğu yerden el ve
kollarını kullanmadan kalkma çalışmaları gibi aktiviteleri yapabilirler. Yoga ve TieChi
yöntemleri de çok uygundur. Sportif açıdan aktif yaşam sürmüş yaşlılar, planör açma gibi
daha zor hareketleri de yapabilirler.
Yaşlılık egzersizinde uyulması gereken genel kurallar: Egzersizden en az iki saat
öncesinden itibaren, bir şey yememek gerekir. Egzersiz öncesi, sonrası ve sırasında sıvı
eksikliğini tamamlamak da gerekir. Hastalanmamak için hava koşullarına uygun sporları
yapmak, egzersiz sırasında oluşan en küçük rahatsızlık belirtisinde bile bir hekime görünmek,
ısınma ve soğuma periyodlarını mutlaka yapmak önemlidir. Isınmayı en az 10 dakika
gerçekleştirmek gerekir. 70 yaş üstü gurupta bunu daha da artırmak gerekir. Soğumayı ise en
az 10-15 dakika ve de istirahat nabızının dakikada 10-15 defa fazlasına gelene kadar
yapmalıdır. Aksi hale aniden düşen kan basıncı yaşlılar için tehlikeli olabilir. Örneğin germe
idmanı iyi bir soğuma yöntemidir ama ısınma için yaşlılarda uygun değildir, çünkü
sakatlanmalar oluşturur. Yaşlılık egzersizi hakkındaki çalışmalar, son yıllarda oldukça
fazlalaşmıştır ve halen yoğun bir şekilde devam etmektedir. Bunun, yaşam süresini ve
kalitesini artırdığına artık şüphe yoktur. Dolayısıyla, her yaşlı spor yapmalı ama şunlara
13
dikkat etmelidir. Egzersize başlayacak her yaşlı, iyi bir tıbbi kontrolden geçmelidir. Yeni
başlayanlar için, mutlaka hafif dozda başlayıp bir süre öyle gidilmesi gereklidir. Örneğin,
yürüme, denge egzersizleri ve hafif ayak bileği ağırlıkları ya da elastik bantlarla yapılan güç
çalışmaları, başlangıç için uygundur. Özellikle, 30’lu yaşlardan sonra azalma eğilimine giren
kas gücünü korumak için, ağırlık çalışmalarına da önem verilmelidir. Yaşlılardaki egzersiz
proğramlarının planlamasında, kişiye özel olmasına dikkat edilmelidir. Bu, hem motivasyon
açısından gereklidir, hem de yaşlı kişinin kronik hastalığına ya da fiziksel yetersizliğine
yönelik olması açısından gereklidir. Egzersiz süreleri, yukarıda bahsedildiği gibi olmalıdır.
Egzersizin şiddeti için, yanlış inanışlardan kaçınılmalıdır. Örneğin, fiziksel bir yarar elde
etmek için ille de şiddetli bir egzersizin şart olduğu kanısı doğru değildir. Bu inanış, “eğer
antrenmanda acı yoksa, fiziksel kazanç da yoktur” şeklinde sloganlaştırılmıştır. Bu
yaklaşım, birçok yaşlının aktiviteden uzaklaşmasına neden olmaktadır. Halbuki son yıllarda,
sedanterler üzerinde yapılan çalışmalar, minimum şiddetteki egzersizin bile fiziksel
kazanımlar sağladığını göstermektedir. Yeterki, egzersiz devamlı ve düzenli yapılsın. Bu
devamlılık ve düzen, haftada en az 2-4 günü kapsamalıdır. Aslında ideali 5-6 gün de olabilir.
Kendi kişisel deneyimlerimize göre, bir haftalık egzersiz proğramında, 3 gün egzersiz, 1 gün
dinlenme, 2 gün egzersiz, bir gün dinlenme periyodu (3 aktif, 1 inaktif---2 aktif, 1 inaktif) çok
idealdir.
Yaşlılık egzersizinin faydaları: yaşlılık egzersizinin fizyolojik, psikolojik ve sosyal yaraları
vardır.
a)fizyolojik yararları: Diabet hastalarında kan şeker seviyesini düzenler, kalp kasını
güçlendirir, bazal metobolizmayı hızlandırır, stresi önler, kan basıncını kontrol eder, uyku
düzenini sağlar, kardiovasküler veya aerobik dayanıklılığı artırır, vücut yağını azaltır,
sindirimi düzenler, denge ve koordinasyonda sağladığı iyileştirmeler sayesinde, yaşlılardaki
kötü düşmeleri ve sonucunda oluşacak kırıkları önler, esnekliği artırır, kas gücünü artırır.
b)psikolojik yararları: gevşeme sağlar, stres ve anksiyeteyi önler, depresyonu azaltır, yaşlılığa
bağlı demans veya bilişsel bozuklukların gecikmesini sağlar.
c)sosyal yararları: toplum içine daha çok girmelerini sağlar, yeni arkadaşlar ve sosyal guruplar
bulmalarını sağlar, topluma entegre olmalarını kolaylaştırarak yaşamdan kopmalarını önler.
Bütün bu yararlarının ortak bir sonucu da vardır. Yukarıda sayılan faydalar sayesinde,
yaşlılığa bağlı kronik hastalıkların oluşumu ya önlenir ya da geciktirilir. Bu ise, oldukça
pahalı olan sağlık maliyetlerinde düşme sağlar. Bu hem kişisel ekonomilerine hem de ülke
ekonomisine yarar sağlar.
Egzersizin tüm yararlarına rağmen, bazı yaşlılar bundan kaçınır. ABD’de tüm yaş
gurubundaki kadınlar arasında yapılan bir çalışmada, egzersizden hoşlanmama oranı % 60
bulunmuştur. Ortak sebebler arasında şunlar sayılabilir. Yaşlılık egzersizi hakkında bilgi
sahibi olmamak, hareketsizliği yaşlanmanın doğal sonucu olarak görmek, kültürel ve çevresel
etkiler nedeniyle egzersize karşı olmak, geçmişteki spor yaşamında kötü olaylar yaşamış
olmak ve yaşam biçimi olarak sedanter yaşamak.
Yaşlılıktaki kronik hastalıklarda egzersizin önemi: Yaşlılarda görülen belirgin
kronik hastalıklar şunlardır. Kalp-damar hastalıkları (hipertansiyon, arteriosklerozis,
atherosklerozis, myokard enfarktüsü ve konjestif kalp yetmezliği), metabolik hastalıklar (tip
2 diabetes mellitus, dislipidemi, obesite), iskelet-kas sistemi hastalıkları (osteoarthritis,
14
romatoid artrit ve osteoporosis), serebrovasküler hastalıklar (felç), kas yetersizliklerine bağlı
postural bozukluklar ve mental hastalıklar (Alzheimer's hastalığı ve vasküler demans). Bu gibi
rahatsızlıkların başlamasını geciktirmekte, ya da neden oldukları hasarı azaltmakta egzersizin
rolü nedir?. Egzersizin, özellikle medikal tedaviyle de desteklendiği zaman, yararlı sonuçlar
alındığını gösteren birçok çalışma mevcuttur. Yalnız, bu gibi kronik durumlardaki egzersiz
biçiminin, Anti-Aging tedavi için gerekli olan egzersiz biçiminden, daha farklı olması gerekir.
Düşük şiddeetde ve az tekrarlı egzersizler önemlidir. Hatta, egzersiz sırasında giyilen giysi ve
ayakkabıların dahi özel seçilmesi gerekir. Özellikle 65 yaş üstü gurubunun, yukarıda sayılan
kronik hastalıklardan en az birine sahip olma şansı oldukça fazladır ve bunların birçoğu da
önlenebilir durumdadır. Örneğin yapılan bir çalışmada, bu yaş gurubunun %88’nin bu kronik
durumlardan birine sahip olduğu ve bunların bir çoğunda olguların düzeltilebilir olduğu
görülmüştür. Düzenli egzersizin, vücüt fonksiyonları ve genel sağlık düzeyindeki olumlu
etkileri kanıtlanmasına rağmen, yaş ilerledikçe daha hareketsiz kalma eğiliminin arttığı
gözlemlenmektedir. Genç yaşlardan itibaren yapılan düzenli egzersizin, tip2 diabet , koroner
arter hastalığı ve hipertansiyon gibi kronik hastalıkların oluşma risikini azalttığı saptanmıştır.
Yaşlılar, kronik hastalıkların ve hareket güçlüğünün yaşları için normal olduğunu kabul
ederler ve bu yüzden hareketsizliği kabul ederler. Çünkü, bunun kaçınılmaz bir kader olduğu
ve yaşam biçimini değiştirerek bunu önlenemeyeceği şeklinde bir anlayış vardır. Oysa, bu
görüşlerin tam aksi ispatlanmıştır. Öyle ki, yaşlılığa bağlı kronik hastalık riskinin, devamlı
ve düzenli egzersizin de içinde olduğu, “yaşam biçimini değiştirmek” yöntemiyle
azaltılacağını ispatlayan çalışmalar mevcuttur. Dolayısıyla, bu hastalıklar için kaçınılmaz
deyimi yerine, bunlardan sakınılabilir deyimini kullanmak daha doğru olacaktır. Bu durumu
kabul eden hastaların, hareket güçlüğünde ve hastalık şiddetinde azalmalar görülmektedir.
Böylece, yaşlılıktaki kronik hastalıkların tedavisi için gerekli sağlık harcamalarında, daha az
maliyetler sağlanabilmektedir.
Aslında temel amaç, yaşlılıkla ortaya çıkabilecek bu gibi kronik durumları oldukça
geciktirmektir. İleri yaş gurubundaki hedef, yaşam biçimini egzersizli bir şekle döndürmek ve
tıbbi yardımda da bulunarak, bu guruptaki yaş-morbidite ilişkisini azaltmak ve kronik
hastalıkların oluşmasını engellemek ya da geciktirmektir. Vita ve arkadaşlarının yaptığı, 32
yıllık bir periyodu kapsayan ve 1732 kişilik bir çalışmada, vücüt kütle indeksi, sigara içme
alışkanlığı ve egzersiz düzeyi incelemeye alınmış ve çarpıcı sonuçlar bulunmuştur. Buna
göre, sigara içmemek ve düzenli egzersiz, hareket güçlüğünü 5 yıl geciktirmektedir. Aksi
durumda ise, erken kronik hastalıklar oluşmakta ve ölümler görülmektedir. Frie ve
arkadaşlarının çalışması da bunu desteklemektedir. Burada da, kronik hastalıkların egzersiz ve
tıbbi tedaviyle azaltılacağı sonucuna varılmıştır.
Düzenli egzersiz yapan ve yapmayan yaşlı kişiler karşılaştırıldığında, sedanterlerde
kalp-damar hastalıklarına yakalanma riski, düzenli egzersiz yapan guruba göre iki kat
artmaktadır. Bu risk artışı, günde 20 sigara içen ve içmeyen kişilerle aynıdır. Ayrıca, tansiyon
artışı ve kolesterol yükselmesi de gözlenir. Düzenli egzersiz, diğer “yaşam biçiminin
değiştirilmesi” faktörleriyle birleştirildiğinde, kronik hastalıkların da azaldığı saptanmıştır.
Diğer “yaşam biçiminin değiştirilmesi” faktörleri arasında kilo vermek, alkol kullanımını
kesmek, sigara içmemek, stresden uzak durmak, sağlıklı bir biyolojik ritim sağlamak, tuz,
karbonhidrat ve zararlı yağlardan arındırılmış fakat antioksidanlardan zengin bir diyetle
beslenmek gibi yöntemler sayılabilir. Aslında bütün bunlar, anti-aging yöntemlerin de
içindedir. Honoluluda yapılan bir çalışmada, diğer risk faktörleri hiç hesaba katılmadan,
yalnızca düzenli egzersizin gözönüne alındığı, 60 yaş üstü gurupta gerçekleştirilen ve 12 yıl
periyodlu bir çalışmada , düzenli egzersizin sedanterlere oranla ani ölüm ve mortalite risikini
%30-40 azalttığı saptanmıştır. Yine, genç ve orta yaş gurubunda yapılan çalışmalar, düzenli
15
egzersiz ile total kolesterol, kan basıncı, LDL, trigliseridin düştüğünü, HDL’nin ise
yükseldiğini göstermektedir.
Egzersiz, kalp kasının vurum gücünü artırdığı için, daha yavaş kalp atım hızı sağlar.
Aynı zamanda, kalp üzerine olumsuz etki yapan sigara içme , kötü kolesterol, yüksek tansiyon
gibi durumların tedavisindeki etkisi nedeni ile de, kalp sağlığına yararı dokunur. Örneğin,
sadece 4 saatlik hafta sonu rekreasyon faaliyetlerinde bulunan kişilerde bile, sedanterlere
oranla mortalitenin daha düşük bulunduğu sapatnmıştır. Yine de, 40 yaş civarındaki kişilerin
egzersiz proğramlarına başlamadan önce, kapsamlı bir fizik muayeneden geçmeleri gerekir.
Özellikle, yaşlı kişilerin efor testinden geçmeleri de önemlidir. Egzersizde duyulan göğüs
ağrısı, veya daha önce sebebsiz yere duyulan göğüs ağrıları, hipertansiyon şikayeti, diabetinin
olup olmadığı iyi sorgulanmalıdır.Günümüzde sessiz ilerleyen ve belirti vermeyen birtakım
genetik kalp rahatsızlıklarına karşı, genç populasyonda da dikkatli olmak gereği vardır.
Yapılan çalışamalarda, egzersiz yapan kişilerin, sedanterlere oranla kalp hastalıklarına
yakalanma şansının %45 azaldığı saptanmıştır. Bu etki, egzersizin kötü-kolesterol düşürücü
etkisi tarafından da pekiştirilir.
Kuzey yarıkürede, en önemli sağlık sorunu konjestif kalp yetmezliğidir. ABD’de, 4,6
milyon insan konjestif kalp yetmezliği sorunu ile boğuşmaktadır ve bu sayıya her yıl 550 bin
kişi eklenmektedir. Kalp yetmezliklerinde önceleri egzersizden korkulurken, 1980’lerde
başlayan bir akımla hafif aerobik egzersizlerin faydalı olduğu görülmüştür. Özellikle
egzersize bağlı olarak dayanıklılığın arttığı, solunum hacminin arttığı, alt ekstremite kan
akımının arttığı ve kalp yetmezliği belirtilerinin azaldığı gözlemlenmiştir Hatta 91 yaşındaki
bir kişide, 6 haftalık bir egzersizden sonra oksijen tüketiminin arttığı saptanmıştır. Kadınlarda
da aynı bulgulara ulaşılmıştır. Yine de uzun süreli çalışmalar henüz yetersiz olduğundan,
egzersiz proğramının kalp yetmezlikli kişilerde mortaliteyi nasıl etkileyeceği ve bu
düzelmenin çok uzun sürelerde sürüp sürmeyeceği çok açık değildir. Bu hastaların egzersiz
şiddetini belirleyecek en önemli kriter kendi semptomlarıdır. Örneğin, dispnenin başlaması
onları uyarmalıdır. Böyle yaşlıların, egzersizlerini 5-10 dakika ile sınırlandırmaları bir
yöntemdir. Başka bir yöntem de, 30 saniyelik %100 yüklenmeler ve 60 saniyelik
dinlenmelerle yapılan, 10-20 tekraralı aerobik çalışmalardır. Sedanterlerde bu zor olabilir, bu
yüzden eforun derecesi düşürülebilir. Bu hastalarda, ağırlık çalışmasından kaçınılmalıdır.
Çünkü, hem myokardial oksijen ihtiyacı artar, hem de sistolik kan basıncı yükselerek kalbin
vuruş gücünü düşürür. İlla da yapılacaksa, çok hafif kilolarda 12-15 tekraralı olarak ve
valsalva manevrasından sakınarak yapılmalıdır. Yine yapılan çalışmalarda, kalp sağlığı için
gerekli egzersizin basit egzersizden ziyade, günün çeşitli zamanlarında yapılan ve çok kalori
harcatan yoğun aktivitelerden oluşması gerektiği sapatanmıştır. Örneğin 250 kalori yaktıran
egzersizlerin (45 dakika yürümek veya 25 dakika koşmak), koroner hasatlıkları önlediği ve
HDL miktarını yüksellttiği tespit edilmiştir. Bazı araştırmacılar tarafından, hergün yarım
saatlik yürüyüşler önerilmektedir. Dietle yapılan egzersizin, damarlar üzerindeki pozitif etkisi
de belirgindir. Yapılan ağırlık çalışmalarının ise, LDL ‘yi azaltıcı etkisi vardır. Bu sebeble
aerobik çalışmalara, mutlaka ağırlık çalışmaları da eklenmelidir. Ağırlık çalışmalarının, göğüs
kaslarına olan kuvvet artırıcı etkisi de, özellikle angina pectoris te önemlidir. Egzersizin,
konjestif kalp yetmezliği olgularındaki sistemik yararları şunlardır. Aerobik performansta %
20’lik bir düzelme sağladığı saptanmıştır. Bu bulgu, ergospirometre kullanarak, aerobik
performansın en önemli göstergesi olan “VO2 maximum” değerleri ölçülerek saptanmıştır.
Konjestif kalp yetmezliğinde en önemli sorunlardan biri de, damar endoteline bağlı
vazodilatosyon oluşması ve kanın periferde göllenmesidir. Bu durumda, diastolde kalbe
dönen kan miktarı düşer ve dolayısıyla da kalp atım hacmi de düşer. Egzersiz, nitric oksit
(NO)
sentezini artırır, yıkımını azaltır. Bunun sonucunda, damar endoteline bağlı
vazodilatosyon oluşması engellenir. Böylece kan periferde göllenmeyip, kalbe döner ve kalp
16
dolum hacmi artar. Egzersiz , adrenerjik sempatik aktiviteyi de düşürür. Katekolamin
seviyelerindeki düşme yapılan çalışmalarla gösterilmiştir. Sekiz haftalık bir egzersiz
proğramından sonra, norepinefrin düzeyinin %16 azaldığı bulunmuştur. Bu da kalp atım
sayısının düşmesini sağlar. Ayrıca, hem periferik total ve pulmoner direncin düşmesi, hem de
kanın periferde göllenmeyip, kalbe dönmesi ve kalp dolum hacmini artırması nedeniyle, kalp
atım hacmi artar. Egzersiz bu sayede, kalbin ventriküler ejeksiyon fraksiyonunu düzeltmiş ve
kalp atım sayısını dakikada ortalama 8 defa azaltmış olur. Konjestif kalp yetmezliğinde
önemli sorunlardan biri de, nefes darlığıdır. Nefes darlığının temel sebebi solunum kaslarının
zayıflığı , çabuk yorulması ve bunun sonucu oluşan anormal nefes alıp-verme teknikleridir.
Bu kaslara yönelik özel egzersizler, bu durumu da düzeltir. Egzersiz, mitokondrial
cytochrome-C seviyesini ve oksidatif fosforilasyonu artırarak, iskelet kaslarının
metabolizmasını hızlandırır ve fonksiyonlarını düzeltir. Altı haftalık egzersiz periyodundan
sonra, kas ADP ve fosfokreatin seviyelerinde artış saptanmıştır. Konjestif kalp yetmezliği
olgularında, myocardit, anstabil angina pektoris, ciddi kapak hastalığı ve egzersize bağlı
aritmi varsa ,egzersiz yapılmamalıdır.
Egzersiz damarlardaki elastisiteyi koruyarak, yaşlılıkta da kan basıncının normal
sınırlarda olmasını sağlar. Sedanterlerde, hipertansiyon riski % 35 daha fazladır. Yapılan
çalışmalarda, günde iki mil koşan hipertansiyonlu kişlerde medikal tedaviye oranla daha iyi
cevap alındığı bulunmuştur. Yoga ve TieChi’nin de aynı etkisi saptanmıştır. Fakat,
egzersizden önce kafeinli içeçeklerin alınmaması gereği hatırlanmalıdır. Orta şiddettdeki
egzersizlerin, örneğin haftada 3-5 defa, günlük 30 dakikalık yürüyüşlerin antihipertansf
etkinliği, şiddetli egzersizden daha çok bulunmuştur. Yine de, haftada 3-4 kere ve 50-60
dakikalık aerobik egzersizler daha yararlı olarak düşünülebilir. Hastaların, egzersize cevabı
yaşa ve medikal tedaviye bağlı olarak değişse de, ilginç olarak bu iyileşmeye VO2 max’ un
eşlik etmesi gerekmez. Egzersizin, diğer “yaşam biçimi değişiklikleri” ve ilaç tedavisiyle
kombinasyonu, hem daha büyük bir etki yaratır, hem de ilaç dozunun düşürülmesini sağlar.
Burada dikkat edilmesi gereken hususlardan birisi de, ağırlık kaldırma gibi statik ve isometrik
kasılmanın olduğu, dirençli egzersizlerden kaçınılmalıdır. Çünkü, bu egzersiz yöntemi hem
diastolik ve sistolik kan basıncını akut olarak çok yükseltir, hem de hipertansiyondaki tedavi
edici değeri oldukça zayıftır. İlla da, kas gücünü korumak için bu egzersizler yapılacaksa,
mutlaka aerobik idmanla kombine edilmeli ve iyi gözlenmelidir. Ağırlık çalışmasındaki, nefes
alma verme kuralları da iyi bilinmelidir. Ayrıca, hipertansif yaşlılarda, egzersiz sırasındaki
vücüt ısısı yükselmesine dikkat edilmelidir. Bazı antihipertansif ilaçların da, egzersize
verilecek cevabı değiştirebileceği bilinmelidir. Örneğin, beta blokerler, kalp atım sayısını
azaltır ve hastanın egzersiz dyanıklılığını azaltabilir. Hipertansiyonda önerilen egzersiz, günde
30 dakika olmak üzere, orta şiddette yürüme ya da haftada en az 3 gün olmak üzere bisiklet
çalışmasıdır. Bundan daha şiddetli ve sık yapılan egzersizin, antihipertansif etkinliği artmaz.
Bu öneri, Kanada ve Amerikada yapılan çalışmalarda da verilmiştir. Bu miktardaki egzersiz,
4-5 haftalık bir çalışma periyodunda, 5-10 mm.hg lık düşmelere neden olabilmektedir.
Yaşlılarda, dislipidemi ve diabet gibi metabolik hastalıklarda, egzersizin önemini
araştıran çalışmalar vardır ama 70 yaşından sonrası için yeterli çalışma yoktur. Örneğin, HDL
düzeyinin egzersizle düzeldiğini gösteren 60 yaş gurubu çalışmaları mevcuttur. Yaş ile tip2
diabet arasındaki ilişki oldukça açıktır. İnaktif, yani sedanter bir yaşamla bu ilişkinin arttığı da
gösterilmiştir. Kardiovaskuler egzersiz, insülin sensivitesini artırarak plazma glukoz düzeyini
düşürür ve böylece daha az dozda oral ilaç alımı sağlanır. Hatta, egzersizle birlikte “yaşam
biçimini değiştirme” yöntemleri de devreye sokularak, tip2 diabetin gelişmesi önlenebilir. Pan
ve arkadaşlarının, 580 hastadaki 6 yıllık çalışması da bunu kanıtlamıştır. Egzersiz, hem tip1
hem de tip2 diabet üzerine etkilidir. Bunlarda, gelişme olasılığı yüksek kalp rahatsızlıkarını
azalttığı kesindir. İnsülin duyarlılığını da artırdığından, tip2 hastalarda ilaç dozunun oldukça
17
azaltılmasını sağlar. Yine, obes kişilerde kilo verdirmese bile, tip2 daibet gelişmesini önlediği
ve yüksek riskli kişlerde ise, “hayat biçimi değişikliğiyle” birlikte bu riski azalttığı
sapatnmıştır. Yine, gebelik öncesi ve sırasında yapılan egzersizin, gebeliğe bağlı daiabeti
önlediği saptanmıştır. Bu hastalar, kalp hastalığı riskini de taşıdıkları için, yoğun egzersize
başlamadan önce tıbbi kontrolden geçmelidir. Kontrolü zor diabet vakalarında, şiddetli
egzersizden kaçınılmalıdır. Çünkü, bu hastalardaki zayıflamış damarlarda, kontrolü zor
kanamalar olabilir. Özellikle, göz ve ayak damarlarında olabilir. Ayrıca, egzersiz kan şeker
seviyesini düşürdüğünden, insülin alan hastaların çok dikkatli olması gerekir. Şeker seviyesi
300mg/dl üstünde veya 100mg/dl altında olan hastalar, egzersizden kaçınmalıdır. Özellikle,
egzersiz öncesi alkol alımından kaçınılmalıdır. Çünkü hipoglisemi riski artar. İnsülin
bağımlısı atletler de, egzersizden önce ya insülin dozunu azaltmalı, ya da şeker alımını
artırmalıdır. Egzersiz sonrası insülin dozunu artırmaları gerekir. Ayrıca, yapılan bir çok
çalışmada, egzersizin VO2 max’mu artırdığı, trigliserid ve kolesterolü düşürdüğü de
saptanmıştır. HDL’ nin yükseldiği de gösterilmiştir. Bu etkilerin, egzersizin şiddeti arttıkça da
arttığı gözlenmiştir. Egzersiz için, bir modelleme yoktur.Yalnızca diabete eşlik eden damar
hastalıkları veya mikrovaskular nöropati varsa egzersiz özelleştirilir.
Osteoartritte, egzersizin hem hareket zorluğunu azaltmada, hem de ağrıyı gidermede
etkili olduğıu bulunmuştur. Bu belrtiler çok güçlü değilse de, düzeltici etkisi hakkında şüphe
yoktur. Osteoartritlilerde, travma riski az egzersizlere yönelmelidir. Örneğin yürüyüş ve
bisiklet önerilebilir, fakat yüzme en uygunudur. Egzersiz sonucunda, eklemlerin
stabilizasyonunda artma ve bazı eklemlerdeki enflamasyonda azalma saptanmıştır. Yine hafif
olmak kaydıyla, güç geliştirme idmanları da hem kemik mineral dansitesinin korunmasını,
hem de yağ yakımını sağlar. Yalnız, bu idmanların ağrı kesiciler verilmeden yapılması
gerekir. Çünkü, ağrı bu hastalar için uyarıcıdır. Kasların eklemleri koruyacak kadar gücü
olmadığı için eklemler yaralanmaya çok açıktır. Dolayısıyla, eğer ağrı baskılanırsa gereğinden
fazla yüklenmeler yapılıp, sakatlanmalar oluşabilir. Ayrıca ROM için yoga ya da TieChi
önerilebilir. Koşma, tenis gibi travmatik sporlardan kaçınmak gerekir. Osteoartritli
yaşlılarda, ağrı kontrolu, proprioception (derin duyu), kuvvet, dayanıklılık ve esneklik gibi
parametrelerde, egzersizin düzelme sağladığını rapor eden çalışmalar vardır. Yine de, bu
durum şüpheyle karşılanmaktadır. Çünkü, bunu destekleyen çalışmalar kadar, buna şüpheyle
yaklaşan çalışmalar da vardır. Fakat Amerikan Romatoloji Derneği, özellikle diz artriti için
egzersiz önermektedir. Bazı çalışmalarda, birkaç yıllık dönemden sonra, hastaların katılımı
reddetmesi nedeni ile, uzun vadeli sonuçlar alınamasa da, özellikle diz osteoartritindeki yararı
kesin gösteren çalışmalar mevcuttur. Osteoartritli yaşlılarda, ağrı, eklem insitabilitesi, eklemi
koruyan kasların tonusundaki azalma, güç ve proprioception duyusunun azalması gibi
nedenlerle, egzersiz yapılması zordur. Bu hastalarda hem ROM’u artıracak esnetme, hem de
kas gücünü artıracak çalışmalar yapmak gerekir. Güç artırıcı çalışmaların, eklemi hareket
ettirmeden yapılan, isometrik türde olması gerekir. Ayrıca, ağırlık kaldırmaksızın yapılan
isometrik kasılmalar, yüzme, bisiklet de iyi egzersizlerdir. Zorlu hareketlerden kaçınılmalıdır.
Çünkü, eklemleri zorlayacak güçteki egzersiz eklem insitabilitesini ve ağrıyı artırır.
WHO’ya göre, menapoz sonrası kadınların %30’u osteoporozludur. Cooper ve
arkadaşlarına göre, bunların %20’de kalça kırıkları görülür ve 50 yaşından sonra bu risk
%60’lara çıkar. Egzersizin, postmenapozol osteoporoza yararı hala tartışmalıdır. Bazı
çalışmalar, egzersizin özellikle lumbal vertebralarda kemik mineral dansitesini azalttığını
göstermiştir. Fakat, ekstremite kemiklerinde bu kayıp gözlemlenmemiştir. Fakat birçok
çalışma, osteoporozlu yaşlı kadınlarda egzersizin kırık riskini ve kötü bir şekilde düşme
riskini azalttığını göstermiştir. Egzerszin, özellikle vertebralardaki kemik mineral
dansitesindeki azalışa, neden yol açtığı anlaşılamamıştır. Egzersiz çalışmalarının, kırık ve
kötü bir şekilde düşme riskini azaltması nedeniyle, kalsiyum alma tedavisi ile birlikte
18
kullanılması daha uygun bulunmuştur. Böyle tedavi edilen hastalarda, kemik mineral
dansitesindeki azalma görülmemiştir. Egzersizlerin, yürüme ya da çok hafif ağırlıklar
kaldırma şeklinde yapılması; atlama, zıplama, aşırı eğilme-gerilme, tek ekstermite üstüne
yüklenme şeklinde yapılmaması gerekir. Spor yapan çocularda, kemik mineral dansitesi,
adolesan pubrte dönemlerinde artar ve 20-30 yaş arası pik yapar. Yapılan bir çalışmada, bu
yaştaki çocuklardaki egzersizin , kalsiyum alımından daha etkili olduğu bulunmuştur.
Özellikle ağırlık çalışması, her yaşta kemik mineral dansitesinin artması için faydalıdır.
Ağırlık çalışmaları, gençlerde yıllık %2-8 arası kemik mineral dansitesinin artışını sağlar.
Yaşlılarda, biraz dikkatli yapılan ağırlık çalışması da, aynı sonucu verir ama yaşlı kadınlarda
bu etki sınırlıdır. Ayrıca, kas gücündeki ve dengedeki gelişme, bu hastalardaki kötü düşmeye
bağlı kırıkları da önler. Sırt kaslarına yönelik güçlendirme egzersizleri, posturü düzeltir ve
kifoz (kamburluk) oluşumunu azaltır. Bunlarda da, yoga ve TieChi denge ve güç açısından
oldukça etkilidir.
Egzersiz ve psiklojik fonksiyonlar arasında da, birçok ilişkinin olduğuna dair
çalışmalar vardır. Yaşla birlikte, sanral sinir sisteminde, kaçınılmaz ve geri dönüşümsüz
olarak, dejenerasyon oluşur. Bunun sonucunda hafıza, dikkat, reaksiyon süresi ve zekada
gerilemeler görülür. Fakat, egzresiz proğramlarıyla bunlarda düzelme olduğu saptanmıştır.
Özellikle kısa süreli hafıza, akıcı zeka ve reaksiyon süresindeki iyileşmeler belirgindir. Bu
egzersizlerin, yaşlıların bilinç ve diğer sistem durumlarına göre planlanması gerekir.
Yaşlılardaki egzersizler konusunda, henüz tam bir konsensus oluşmasa da; dayanıklılık,
kuvvet, denge ve esnekliği kapsaması konusunda bir kabullenim vardır. Kısacası, zinde bir
yaşlılık için, düzenli ve devamlı bir egzersizin yanısıra, mental idmana da gerek vardır.
Yaşlılarda, felç üzerine egzersizin etkisi ile ilgili çalışmalar, kalp için yapılanlar
kadar çok değilse de, 11000 erkek üzerinde yapılan bir çalışma, haftanın beş günü bir saatlik
yürüme yapan gurupta, felç riskinin yarı-yarıya azaldığını göstermiştir. Hatta bu çalışmada,
1000-2000 kalori yakan guruptaki felç azalma oranının, 3000 kalori yakan guruba göre daha
az olduğu da saptanmıştır. Kadınlarda da aynı bulgulara ulaşılmıştır.
Kronik sırt ağrılarındaki etkisi: Özellikle sedanterlerin, ileride sırt ağrılarıyla karşılaşma
riski yüksektir. Basit bir ağırlık taşıma veya kazma hareketinde bile, buna maruz kalabilirler.
Çünkü, yeterli fiziksel aktivite yapmamak, kas koordinasyonunun bozulamasına, karın
kaslarının zayıflayarak sırta çok yük binmesine neden olur. Ayrıca, sırt kaslarının
zayıflamasına ve obesite nedeniyle omurgaya daha çok ağırlığın binmesine neden olarak,
disklerdeki basıncın artmasına da sebeb olur. Kronik sırt ağrılı hastalarda yapılan 18 aylık bir
çalışmada, egzerszin bu hastalarda ağrıyı azalttığı saptanmıştır. Halbuki, sadece ısı ve masaj
tedavisini içeren bir başka çalışmada ise, bu denli bir iyileşme gözlemlenmemiştir. Bu
hastalarda, yüzme, bisiklet, yürüme gibi, az travmatik sporlar yapılmalıdır. Yüzme, bu gurup
için de en uygun spordur. Bel bölgesini ekstansiyona getirerek yapılan germe egzersizleri de,
bu hastalar için çok yararlıdır. Ayrıca, burada da yogo, TieChi ve esneklik çalışmaları çok
değerlidir. Özellikle de, derin sırt kaslarını çalıştıracak egzersizler ise, hem akut hem de
kronik sırt ağrılarında çok yararlıdır. Bu egzersizler için, profesyonel yardım almak gerekir.
Kendi kendine bilinçsiz egzersizler, daha kötü durumlara yolaçabilir.
Egzersizin kronik akciğer hastalıkları ve astımdaki rolü: Normalde, akciğer problemi olan
hastalara, nefes darlığı nedeni ile egzersiz yasaklanır. Fakat ilginç bir şekilde, sadece
ekstremite kaslarını kapsayan hafif şiddetteki güçlendirme çalışmalarının, hem dayanıklılığı
artırdığı, hem de nefes darlığını azalttığı saptanmıştır. Hatta, astımlı hastalarda yapılan
çalışmalar, uzun süreli egzersiz tedavisinin, hastaneye yatma ihtiyacını azalttığını
göstermiştir. 2000 yılında yapılan bir çalışma, orta şiddetteki astım vakalarında , egzersizin
19
solunum kapasitesini artırdığını göstermiştir. Astımlıllarda, polenlerden korunmak için,
egzersizin kapalı ortamlarda yapılması gerekebilir. Yüzme, astımlılar için en mükemmel
egzersiz çeşididir. Yoga gibi meditasyon tekniklerinde gerilme, nefes alıp tutma ve gögüs
genişletme gibi faaaliyetlerin üstüne gidilmesi de, mükemmel sonuçlar doğurmaktadır. Bu
konuda yapılan bir çalışma , yoga sonucunda, astımlıların ilaç ihtiyacının oldukça azaldığını,
bazılarında ise hiç gerek kalmadığını göstermiştir.
Egzersize bağlı oluşan bazı astım vakaları da vardır (Exercise-induced Asthma- EIA).
Bunlarda, egzersiz sırasında öksürme, hırlama, nefes darlığı gibi belirtiler görülür. Genellikle,
çocuklar ve genç yetişkinlerde görülür. Özellikle de, kuru ve soğuk havalardaki egzersiz
sırasında oluşur. Bunu, allerjiye bağlı klasik astım olgularından ayırmak zordur. Sadece
egzersiz sırasında oluşması,çok uzun sürmemesi ve artmaması gibi yönleriyle, klasik
astımdan ayrılır. Uzun süreli bir ilaç tedavisi gerektirmez. Bazen astım belirtileri, egzersizden
saatlerce sonra bile ortaya çıkabilir. Yeterli ısınma ve soğuma çalışmalarının uygulanması, bu
olguların görülmesini azaltabilir. Bunlardaki astım atakları, bu kişilerin fiziksel performans
gerektiren işlerde çalışmasını engelleyecek düzeyde değildir. Amfizemli hastalarda ise,
yürüyüş en uıygun egzersizdir. Günde 4 defa, 15 dakikalık yürüyüşler tavsiye edilir. Özellikle
de, yoga ve TieChi oldukça yararlıdır.
Her alanda bu kadar değeri olan egzersizin, bazı kadın atletlerde sakıncaları da vardır.
Örneğin “female athlete triad” oalrak adlandırılan bozuklukta, adet düzensizlikleri, yeme
bozuklukları ve osteoporoz görülür. Osteoporozun nedeni, şiddetli egzersize cevap olarak,
östrojen hormonundaki azalma ve buna bağlı kemik kaybıdır.
Egzersizin yaşlıların beden bileşimleri üzerine etkisi:Türkiyede yapılan ve 9 haftalık bir
egzersiz proğramının uygulanmasına yönelik çalışmada, şu bulgulara ulaşılmıştır. Dokuz
haftalık egzersizden sonra, yaşlıların vücut ağırlıklarında azalma, beden kütle indekslerinde
azalma, yüzde yağ değerlerinde azalma, bel çevresinde incelme saptanmıştır.
Egzersizin obesite ve kilo kaybındaki önemi : Egzersiz ne kadar yoğun ve şiddetli yapılırsa
yapılsın, besinlerle alınan kalori miktarının ancak küçük bir bölümünün harcanmasını sağlar.
Dolayısıyla, tek başına egzersiz bu konuda yetersiz kalabilir.Yiyecek alımının kısıtlanmasıyla
birlikte yapılan egzersiz, iyi sonuçlar sağlar. Yine de, obeslerde kalp rahatsızlıklarının da
olabileceğini düşünerek, dikkatli olumalıdır. Ayrıca, vücut ağırlığının fazla olmasının,
egzersiz şiddetini artıracağını da unutmamalıdır. Şiddetli egzersiz, dinlenme sırasında da yağ
yakmaya devam ettirir. Egzersiz istenilen süre kadar yapılamıyorsa, 10’ar dakikalık sürelere
bölünerek de yapılabilir.İstenen yarar için, günlük en az 30 dakikaya çıkılması gerekir.
Egzersiz ve diğer hastalıklardaki önemi: Egzersizin, özellikle de şiddetli egzersizin, kolon,
prostat ve meme kanseri oluşum riskini azalttığını gösteren çalışmalar mevcuttur. Ayrıca,
kanser gelişmiş olgularda da, kemoterapinin istenmeyen etkilerini ortadan kaldırmada, etkili
olduğu bulunmuştur. Enfeksiyon hastalıklarında, egzersizden kaçınılır.Bunun, ne derece
doğru olduğuyla ilgili araştırmalar yetersizdir. Fakat, şiddetli egzersizin immün sistemi
baskıladığı da açıktır. Bu yüzden, enfeksiyon hastalıklarında egzersiz konusuna şimdilik
olumlu yaklaşılmamaktadır. Gastrointestinal sistem hastalıklarında da, ülser, divertikül
oluşumu, aşırı gaz gibi durumları azalttığı saptanmıştır.
Sonuç olarak, devamlı ve düzenli egzersiz yapılması, ve de yaşam biçiminin
değiştirilmesi, yaşlılığın geciktirilmesi ve bununla ilişkili kronik hastalıkların önlenmesinde
önemli derecede etkilidir. “Çalışan demir pas tutmaz” şeklinde, çok bilinen bir atasözümüz
20
vardır. Bu özdeyiş, hücrelerimiz için de geçerlidir. Örneğin, merkezi sinir sistemindeki
nöronlar için de bu geçerlidir. Yapılan çalışmalarda, bazı vücut fonksiyonlarında aşırı artma
olduğunda; beyin kabuğunun o fonksiyonla ilgili alanlarında artış olduğu saptanmıştır. Baş
parmağın, dokunularak devamlı uyarılması sonucunda, baş parmağa ait beyin kabuğu temsil
alanının genişlediği bulunmuştur. Aynı şekilde, yetişkin ve fetustaki farklı neurohumoral
fonksiyonlara bağlı olarak, somatik ve visseral alanların da değişiklik gösterdiği saptanmıştır.
Yani, klasik özdeyişimizden yola çıkarak, “çalışan neuron ışıldar” diyebiliriz. Sportif
başarıda, mental antrenmanın da çok önemi vardır. Dolayısıyla, mental egzersiz de, çok
önemli bir sportif uğraş olarak kabul edilebilir. Bu sebeble, fiziksel antrenmanın vücutta
yarattığı genel iyileşmenin neticesindeki, mental düzelmeyle yetinilmemelidir. Spesifik
mental faaliyetlerin de, ayrıca devamlı ve düzenli bir şekilde gerçekleştirilmesine, özen
gösterilmelidir. Mental antrenmanlar, sayısal ve sosyal zeka gibi, birçok bilişsel alandaki
yetilerin korunması için yapılmalıdır. Ayrıca, cinsel fonksiyonun devamı, kas-iskelet
sisteminin gücünün ve etkinliğinin devamı gibi fiziksel aktivitelerin korunmasının, neuronal
kısmı için de çok gereklidir.
KAYNAKLAR
Agurs-Collins TD, Kumanyika SK, Ten Have TR, et al: A randomized controlled trial of
weight reduction and exercise for diabetes management in older African-American subjects.
Diabetes Care 1997;20(10):1503-1511
American College of Sports Medicine Position Stand: Exercise and physical activity for older
adults. Med Sci Sports Exerc 1998;30(6):992-1008
Bartha C, Petrella RJ: Randomized trial of home-based exercise treatment for osteoarthritis of
the knee, abstracted. Med Sci Sports Exerc 1999;31(5 suppl):S209
Bashmore TR , Goddard PH: Preservative and restorative effects of aerobic fitness on the agerelated slowing of mental processing speed, in Cerella J, Rybash J, Hoyer W, et al (eds):
Adult Information Processing: Limits on Loss. New York City, Academic Press, 1993, pp
205-227
Baylor AM, Spirduso WW: Systematic aerobic exercise and components of reaction time in
older women. J Gerontol 1988;43(5):121-126
Belardinelli R, Georgiou D, Cianci G, et al. Exercise training improves left ventricular
diastolic filling in patients with dilated cardiomyopathy. Circulation 1995;91:2775-2784.
Berard A, Bravo G, Gauthier P: Meta-analysis of the effectiveness of physical activity for the
prevention of bone loss in postmenopausal women. Osteoporosis Int 1997;7(4): 331-337
Berg RL, Casells JS (eds): The Second Fifty Years: Promoting Health and Preventing
Disability, Washington, DC, National Academy Press, 1990
Blair SN, Kampert JB, Kohl HW, et al: Influences of cardiorespiratory fitness and other
precursors on cardiovascular disease and all-cause mortality in men and women. JAMA
1996;276(3):205-210
21
Borkan GA, Hults DE, Gerzof SG: Age changes in body composition revealed by computed
tomography. J Gerontol 1983;38(6):673-677
Brown DR: Physical activity, ageing, and psychological well-being: an overview of the
research. Can J Sports Sci 1992;17(3):185-193
Buchner DM, Beresford SA, Larson EB, et al: Effects of physical activity on health status in
older adults: II. intervention studies. Annu Rev Public Health 1992;13:469-488
Carol C.teitz: The best exercise prescriptions balance biology with psychology. Women’s
health in primary case..2000;(39) 629-639
Coats AJS, Adamopoulos S, Meyer TE, et al: Effects of physical training in chronic heart
failure. Lancet 1990;335 (8681):63-66
Coats AJ: Exercise training for heart failure: coming of age. Circulation 1999;99(9):11381140
Cohn JN, Levine TB, Francis GS, Goldsmith S. Neurohumoral control mechanisms in
congestive heart failure. Am Heart J 1981;102:509-514.
Cononie CC, Graves JE, Pollock ML, et al: Effect of exercise training on blood pressure in
70- to 79-yr-old men and women. Med Sci Sports Exerc 1991;23(4):505-511
Coon PJ, Bleecker ER, Drinkwater DT, et al: Effects of body composition and exercise
capacity on glucose tolerance, insulin, and lipoprotein lipids in healthy older men: a crosssectional and longitudinal intervention study. Metabolism 1989;38(12):1201-1209
Cooper C, Atkinson EJ, Jacobsen SJ, et al: Population-based study of survival after
osteoporotic fractures. Am J Epidemiol 1993;137(9):1001-1005
Cummings SR, Nevitt MC, Browner WS, et al: Risk factors for hip fracture in white women:
Study of Osteoporotic Fractures Research Group. N Engl J Med 1995;332(12):767-773
Davey P, et al. Ventilation in chronic heart failure: Effects of physical training. Br Heart J
1992;68:473-477.
DeFronzo RA: Glucose intolerance and aging: evidence for tissue insensitivity to insulin.
Diabetes 1979;28(12):1095-1101
Eriksson J, Tuominen J, Valle T, et al: Aerobic endurance exercise or circuit-type resistance
training for individuals with impaired glucose tolerance? Horm Metab Res 1998;30(1):37-41
Ettinger WH Jr, Burns R, Messier SP: A randomized trial comparing aerobic exercise and
resistance exercise with a health education program in older adults with knee osteoarthritis:
the Fitness Arthritis and Seniors Trial (FAST). JAMA 1997;277(1):25-31
Fagard RH, Tipton CM: Physical activity, fitness, and hypertension, in Bouchard CB,
Shephard R, Stephens T (eds): Physical Activity, Fitness and Health Consensus Statement.
Champaign, IL, Human Kinetics, 1994, pp 633-655
22
Fagard RH: The role of exercise in blood pressure control: supportive evidence. J Hypertens
1995;13(11):1223-1227
Filipovsky J, Simon J, Chrastek J, et al: Changes of blood pressure and lipid pattern during a
physical training course in hypertensive subjects. Cardiol 1991;78(1):31-38
Fink RI, Kolterman OG, Griffin J, et al: Mechanisms of insulin resistance in aging. J Clin
Invest 1983;71(6):1523-1535
Franciosa JA, Park M, Levine TB. Lack of correlation between exercise capacity and indexes
of resting left ventricular performance in heart failure. Am J Cardiol 1981;47:33-39.
Fries JF: Aging, natural death, and the compression of morbidity. N Engl J Med
1980;303(3):130-135
Fukai T, Siegfried MR, Ushio-Fukai M, et al. Regulation of the vascular extracellular
superoxide dismutase by nitric oxide and exercise training. J Clin Invest 2000;105:1631-1639.
Gillespie LD, Gillespie WJ, Cumming R, et al: Interventions to reduce the incidence of falling
in the elderly. Cochrane Collaboration, Issue 4. Oxford, Update Software, 1997
Gillum RF: The association of body fat distribution with hypertension, hypertensive heart
disease, coronary heart disease, diabetes and cardiovascular risk factors in men and women
aged 18-79 years. J Chronic Dis 1987;40(5):421-428
Gleichmann UM, Philippi HH, Gleichmann SI: Group exercise improves patient compliance
in mild to moderate hypertension. J Hypertens 1989;7(suppl 3):S77-S80
Gregg EW, Cauley JA, Seeley DG, et al: Physical activity and osteoporotic fracture risk in
older women. Ann Intern Med 1998;129(2):81-88
Gutin B, Kasper MJ: Can vigorous exercise play a role in osteoporosis prevention?
Osteoporosis Int 1992;2(2):55-69
Hagberg JM, Montain SJ, Martin WH, et al: Effect of exercise training in 60- to 69-year-old
persons with essential hypertension. Am J Cardiol 1989;64(5):348-353
Hambrecht R, et al. Effects of endurance training on mitochondrial ultrastructure and fiber
type distribution in skeletal muscle of patients with stable chronic heart failure. J Am Coll
Card 1997;29:1067-1073.
Hambrecht R, Fiehn E, Yu JT, et al: Effects of endurance training on mitochondrial
ultrastructure and fiber type distribution in skeletal muscle of patients with stable chronic
heart failure. J Am Coll Cardiol 1997;29(5):1067-1073
Harvey Simon, MD, Editor-in-Chief, Associate Professor of Medicine, Harvard Medical
School; Physician, Massachusetts General Hospital : Exercise. Reviewed. March 2002
23
Hill RD, Storandt M, Malley M: The impact of long-term exercise training on psychological
function in older adults. J Gerontol 1993;48(1):12-17
Hochberg MC, Altman RD, Brandt KD, et al: Guidelines for the medical management of
osteoarthritis: part II. osteoarthritis of the knee. Arthritis Rheum 1995;38(11):1541-1546
Hoffman C, Rice D, Sung H: Persons with chronic conditions: their prevalence and costs.
JAMA 1996;276(18):1478-1479
Honkola A, Forsen T, Eriksson J: Resistance training improves the metabolic profile in
individuals with type 2 diabetes. Acta Diabetol 1997;34(4):245-248
Hornig B, Maier V, Drexler H: Physical training improves endothelial function in patients
with chronic heart failure. Circulation 1996;93(2):210-214
Huang Y, Macera CA, Blair SN, et al: Physical fitness, physical activity, and functional
limitation in older adults. Med Sci Sports Exerc 1998;30(9):1430-1435
Joakimsen RM, Magnus JH, Fonnebo V: Physical activity and predisposition for hip
fractures: a review. Osteoporosis Int 1997;7(6):503-513
Kato M, et al. Responses of plasma norepinephrine and renin-angiotensin-aldosterone system
to dynamic exercise in patients with congestive heart failure. J Card Fail 1996;2:103-110.
Katzel LI, Bleecker ER, Cornan EG, et al: Effects of weight loss vs aerobic exercise training
on risk factors for coronary disease in healthy, obese, middle-aged and older men: a
randomized study. JAMA 1995;274(24):1915-1921
Kelley G: Aerobic exercise and lumbar spine bone mineral density in postmenopausal
women: a meta-analysis. J Am Geriatr Soc 1998;46(2):143-152
Kelsey JL, Browner WS, Seeley DG, et al: Risk factors for fractures of the distal forearm and
proximal humerus: the Study of Osteoporotic Fractures Research Group. Am J Epidemiol
1992;135(5):477-489
King AC, Rejeski WJ, Buchner DM: Physical activity interventions targeting older adults: a
critical review and recommendations. Am J Prev Med 1998;15(4):316-333
Kossmann CE, et al. Physical capacity with heart disease. In: The Nomenclature Committee
of the New York Heart Association, ed. Diseases of the Heart and Blood Vessels. London: J
& A Churchill, 1949:112-113.
Kubo SH, Rector TC, Williams RE, et al. Bank AJ. Endothelium dependent vasodilation is
attenuated in patients with heart failure. Circulation 1991;84:1589-1596.
Kujala UM, Kethunen J, Puananen H, et al: Knee osteoarthritis in former runners, soccer
players, weight lifters and shooters. Arthritis Rheumat 1995;38(4):539-546
24
Lattanzio PJ, Petrella RJ: Knee proprioception: a review of mechanisms, measurements, and
implications of muscular fatigue. Orthopedics 1998;21(4):463-471
Layne JE, Nelson ME: The effects of progressive resistance training on bone density: a
review. Med Sci Sports Exerc 1999;31(1):25-30
Lehmann R, Vokac A, Niedermann K, et al: Loss of abdominal fat and improvement of the
cardiovascular risk profile by regular moderate exercise training in patients with NIDDM.
Diabetologia 1995;38(11):1313-1319
Levine TB, Francis GS, Goldsmith SR, et al. Activity of the sympathetic nervous system and
renin-angiotensin system assessed by plasma hormone levels and their relation to
hemodynamic abnormalities in congestive heart failure. Am Heart J 1982;49:1659-1666.
Levine B, Kalman J, Mayer L, et al. Elevated circulating levels of tumor necrosis factor in
severe chronic heart failure. N Engl J Med 1990;323:236-241.
Ligtenberg PC, Hoekstra JB, Bol E, et al: Effects of physical training on metabolic control in
elderly type 2 diabetes mellitus patients. Clin Sci (Col Ch)1997;93(2):127-135
Lonergan ET, Krevans JR: A national agenda for research on aging. N Engl J Med 1992;
324(25):1825-1828
Mancini D, Henon D, La Manca J, et al. Benefit of selective respiratory muscle training on
exercise capacity in patients with chronic congestive heart failure. Circulation 1995;91:320329.
Mancini DM, Henson D, LaMacna J, Levine S. Respiratory muscle function and dyspnea in
patients with chronic congestive heart failure. Circulation 1992;86:909-928.
Mayer-Davis EJ, D'Agostino R Jr, Karter AJ, et al: Intensity and amount of physical activity
in relation to insulin sensitivity: the Insulin Resistance Atherosclerosis Study. JAMA
1998;279(9):669-674
McDonald CD, Burch GE, Walsh JJ: Prolonged bed rest in the treatment of idiopathic
cardiomyopathy. Am J Med 1972; 52(1):41-50
Minor MA, Hewett JE, Webel RR, et al: Efficacy of physical conditioning exercise in patients
with rheumatoid arthritis and osteoarthritis. Arthritis Rheum 1989;32(11):1396-1405
Minor MA, Brown JD: Exercise maintenance of persons with arthritis after participation in a
class experience. Health Educ Q 1993;20(1):83-95
Morey MC, Cowper PA, Feussner JR, et al: Two-year trends in physical performance
following supervised exercise among community-dwelling older veterans. J Am Geriatr Soc
1991;39(10):986-992
Morey MC, Cowper PA, Feussner JR, et al: Evaluation of a supervised exercise program in a
geriatric program. J Am Geriatr Soc 1989;37(4):348-354
25
Niebauer J, et al. Deficient insulin-like growth factor I in chronic heart failure predicts altered
body composition, anabolic deficiency, cytokine and neurohumoral activation. J Am Coll
Card 1998;32:393-397.
Opasich C, et al. Skeletal and respiratory muscle strength in chronic heart failure. G Ital
Cardiol 1993;23:759-766.
Pan X, Li G, Hu Y: Effect of dietary and/or exercise intervention on incidence of diabetes in
530 subjects with impaired glucose tolerance from 1986-1992 [in Chinese]. Chung Hua Nei
Ko Tsa Chih [Chinese J Intern Med] 1995;34:108-112
Pate RR, Pratt M, Blair SN, et al: Physical activity and public health: a recommendation from
the Centers for Disease Control and Prevention and the American College of Sports Medicine.
JAMA 1995;273(5):402-407
Peiris AN, Sothmann MS, Hoffmann RG: Adiposity, fat distribution, and cardiovascular risk.
Ann Intern Med 1989;110(11):867-872
Petrella RJ: How effective is exercise training for the treatment of hypertension? Clin J Sport
Med 1998;8(3):224-231
Petrella RJ, Lattanzio PJ, Nelson MG: The effect of age and activity on knee-joint
proprioception. Am J Phys Med Rehab 1997;76(3):235-241
Petrella RJ: Canada's guide to physical activity: how can family physicians get the word out?
Can Fam Physician 1999;45:827-829
Prince R, Devine A, Dick I, et al: The effects of calcium supplementation (milk powder or
tablets) and exercise on bone density in postmenopausal women. J Bone Miner Res
1995;10(7):1068-1075
Puett DW, Griffen MR: Published trials of non-medicinal and non-invasive therapies for hip
and knee osteoarthritis. Ann Intern Med 1994;121(2):133-140
Raz I, Hauser E, Burztyn M: Moderate exercise improves glucose metabolism in uncontrolled
elderly patients with non-insulin-dependent diabetes mellitus. Isr J Med Sci 1994;30(10):766770
Rejeski WJ, Brawley LR, Ettinger WH, et al: Compliance to exercise therapy in older
participants with knee osteoarthritis: implications for treating disability. Med Sci Sports Exerc
1997;29(8):977-985
Robert J. Petrella: Exercise for Older Patients With Chronic Disease. the physıcıan and
sportsmedıcıne - vol 27 - no. 11 - october 15, 1999
Rowe JW, Kahn RL: Successful aging. Gerontologist 1997; 37(4):433-440
Seals DR, Hagberg JM, Hurley BF, et al: Effects of endurance training on glucose tolerance
and plasma lipid levels in older men and women. JAMA 1984;252(5):645-649
26
Sessa WC, Pritchard K, Seyedi N, et al. Chronic exercise in dogs increases coronary vascular
nitric oxide production and endothelial cell nitric oxide synthase gene expression. Circ Res
1994;74:349-353.
Seta Y, Shan K, Bozhurt B, et al. Basic mechanisms in heart failure: The cytokine hypothesis.
J Card Failure 1996;2:243-249.
Shimokata H, Muller DC, Fleg JL, et al: Age as an independent determinant of glucose
tolerance. Diabetes 1991;40(1):44-51
Simonini A, Long CS, Dudley GA, et al. Heart failure in rats causes changes in skeletal
muscle morphology and gene expression that are not explained by reduced activity. Circ Res
1996;79:128-136.
Simons-Morton DG, Calfas KJ, Oldenburg B, et al: Effects of interventions in health care
settings on physical activity or cardiorespiratory fitness. Am J Prev Med 1998;15(4):413-430
Spector TD, Harris PA, Hart DJ: Risk of osteoarthritis associated with long-term weight
bearing sports: a radiologic survey of the hips and knees in female ex-athletes and population
controls. Arthritis Rheum 1996;39(6):988-995
Stephan Gielen, M.D., Gerhard Schuler, M.D., and Rainer Hambrecht, M.D: Benefits of
Exercise Training for Patients With Chronic Heart Failure. Clinical Geriatrics.2001; (9) :4652
Sullivan MJ, Higginbotham MB, Cobb FR: Exercise training in patients with severe left
ventricular dysfunction: hemodynamic and metabolic effects. Circulation 1988;78(3):506-515
Sullivan MJ, Higginbotham MB, Cobb FR: Exercise training in patients with chronic heart
failure delays ventilatory anaerobic threshold and improves submaximal exercise
performance. Circulation 1989;79(2):324-329
Teoman İsmailoğlu: Yetişkin ve fötus medulla spinalislerinin morfolojik
karşılaştırılması. Haziran 1998,Trabzon (anatomi anabilim dalı tezi)
olarak
Tinetti ME, Baker DI, Garrett PA, et al: Yale FICSIT: risk factor abatement strategy for fall
prevention. J Am Geriatr Soc 1993;41(3):315-320
Toraman F., Yaman H., Şahin G., Ayçem N., Muratlı S.: 9 haftalık bir antrenman proğramının
yaşlıların beden bileşimleri üzerine etkisi. Geriatri 5(3):91-96,2002
Vildan Mercan Polat.: Egzersizin lipid peroksidasyonu ve oksidan-antioksidan durum üzerine
etkileri. Kocaeli 2001 (Biokimya anabilim dalı tezi)
Vita AJ, Terry RB, Hubert HB, et al: Aging, health risks and cumulative disability. N Engl J
Med 1998;338(15):1035-1041
Wallberg-Henriksson H, Rincon J, Zierath JR: Exercise in the management of non-insulindependent diabetes mellitus. Sports Med 1998;25(1):25-35 [published erratum in Sports Med
1998;25(2):130]
27
Wallberg-Henriksson H: Exercise and diabetes mellitus. Exerc Sport Sci Rev 1992;20:330368
Williams P, Lord SR: Effects of group exercise on cognitive functioning and mood in older
women. Aust N Z J Public Health 1997;21(1):45-52
Williams PT, Krauss RM, Stefanick ML: Effects of low-fat diet, calorie restriction and
running on lipoprotein subfraction concentrations in moderately overweight men. Metabolism
1994;43(5):655-663
Williams PT: Coronary heart disease risk factors of vigorously active sexagenarians and
septuagenarians. J Am Geriatr Soc 1998;46(2):134-142
Wood PD, Stefanick ML, Williams PT, et al: The effects on plasma lipoproteins of a prudent
weight-reducing diet, with or without exercise, in overweight men and women. N Engl J Med
1991;325(7):461-466
Wood PD, Stefanick ML, Dreon DM, et al: Changes in plasma lipids and lipoproteins in
overweight men during weight loss through dieting as compared with exercise. N Engl J Med
1988;319(18):1173-1179
Young DR, Masaki KH, Curb JD: Associations of physical activity with performance-based
and self-reported physical functioning in older men: the Honolulu Heart Program. J Am
Geriatric Soc 1995;43(8):845-854
28
Download