diş hekimliği hastalarında somatizasyon bozukluğu ve diş hekiminin

advertisement
T.C.
Ege Üniversitesi
Tıp Fakültesi Psikiyatri
Anabilim Dalı
DİŞ HEKİMLİĞİ HASTALARINDA SOMATİZASYON
BOZUKLUĞU VE DİŞ HEKİMİNİN YAKLAŞIMI
BİTİRME TEZİ
Stj.Diş Hekimi Eren ERDOĞAN
Danışman Öğretim Üyesi:Doç.Dr.Bülent KAYAHAN
İZMİR-2013
ÖNSÖZ
Bütün hayatım boyunca desteklerini esirgemeyen
aileme
çok
teşekkür ederim.
‘Diş Hekimliği Hastalarında Somatizasyon ve Diş Hekiminin Yaklaşımı’
konulu tezi hazırlamamda bana katkılarından dolayı Sayın Hocam Doç.
Dr. Bülent KAYAHAN’a teşekkürlerimi ve saygılarımı sunarım.
İZMİR-2013
Stj. Diş Hekimi Eren ERDOĞAN
I
İÇİNDEKİLER
1.GİRİŞ …………………………………………………………….....................1
2.DİŞ HEKİMLİĞİ VE PSİKİYATRİK RAHATSIZLIKLAR………………….2
3.SOMATİZASYON……………………………………………………………..4
3.1
Somatizasyon bozukluğunun tanımı………………………….......6
3.2
Somatizasyon bozukluğunun DSM-IV’e göre tanı ölçütleri;…...7
3.3
Somatizasyon bozukluğunun ICD-10’a göre tanı ölçütleri:……8
3.4
Somatizasyon bozukluğunun epidemiyolojisi…………………9
3.5
Somatizasyon bozukluğu ve cinsyet…………………………...10
3.6
Somatizasyon bozukluğunun etiyolojisi………………………..11
3.6.1 Sosyo-kültürel faktörler………………………………………..13
3.6.2 Gelişim ve öğrenmenin etkisi………………………………….14
3.6.3 Psiko-dinamik görüşler………………………………………....15
3.6.4 Kalıtsal
etkenler……………………………………………......16
3.6.5 Kişilik özellikleri…………………………………………...........18
3.6.6 Stres ve somatizasyon………………………………………..18
4.DİŞ HEKİMLİĞİ YÖNÜNDEN YAKLAŞIM………………………………...19
5.YÖNTEM ve ARAÇLAR……………………………………………………..21
6.VERİLARİN ANALİZİ…………………………………………………………22
7.BULGULAR…………………………………………………………………...22
8.TARTIŞMA ve SONUÇ……………………………………………………..25
9.EK-1…………………………………………………………………………….29
10.KAYNAKÇA………………………………………………………………….31
11.ÖZGEÇMİŞ………………………………………………………………….. 34
II
1.GİRİŞ
sağlığı,
Ağız
genel
sağlık
yaşam
ve
kalitesinin
önemli
bir
belirleyicisidir. Buna karşın psikiyatrik hastalık sürecinde ağız sağlığının
önceliği düşüktür. Psikiyatrik tedavi gören hastalar, diş hekimi tarafından
yapılan tedaviler açısından özel bir gruptur.
Diş hekimleri açısından, psikiyatrik tedavi gören ve buna bağlı
olarak psikoaktif ilaç kullanan hastaların tedavileri önemlidir. Çünkü bu
hastalarda hastalığın doğası ve kullanılan ilaçların yan etkileri ağız
sağlığının kötü olma riskini arttırmaktadır. Ayrıca lokal anestezik, sedasyon
tekniği ve postoperatif analjezik seçimi bu hastaların kullandığı ilaçlar göz
önünde bulundurularak yapılmalıdır.
Psikiyatrik tedavi gören hastalar diş hekimi tarafından yapılacak
tedavilere
karşı
isteksiz
olabilir.
Randevuları
alıp
ertelemeleri
ve
kontrollere düzensiz gelmeleri sık görülür. Bu durumda hastanın bireysel
kooperasyonu önemlidir. Gerekirse hastanın psikiyatristi ile konsültasyon
yapılmalıdır.
Psikiyatrik
hastalarda
tedaviler
hastalara
özel
olacak
şekilde
planlanmalıdır. Kooperasyonu zor olan hastalarda kompleks tedavilerden
kaçınılmalıdır. Bu hastalarda asıl önemli olan koruyucu tedavilerin
geliştirilmesidir.(2)
1
2.DİŞ HEKİMLİĞİ VE PSİKİYATRİK RAHATSIZLIKLAR HAKKINDA
GENEL BİLGİLER
Dünya Sağlık Örgütü sağlığı “bir kişide bilinen ve bir
bozukluğun olmaması yanında, ruhsal toplumsal ve bedensel yönden de iyi
bir durumda olmasıdır” diye tanımlar. Bir hekim olarak bir kişinin sağlık
durumunu değerlendirirken öncelikle yakınmalarını ve hastalık öyküsünü iyi
almak gerekir. Kuşkusuz yalnız yakınma ve hastalık öyküsü de yeterli
değildir. Kişinin aile ve toplumsal yaşamını, kalıtsal, kültürel, ekonomik
özelliklerini, geçirdiği hastalık ve kazaları öğrenmek gerekir. Daha
sonra fizik bakı, laboratuvar incelemeleri (biyokimyasal, fizyolojik,
radyolojik, psikometrik) yapılması düşünülebilir. Yinelemek gerekirse;
hasta ile konuşma ve iletişim tanı koymada ilk ve en önemli
basamaktır. Bu bağlamda hasta hekim ilişkilerini ve görüşme
yöntemlerinin temel ilkelerini bilmek, özen göstermek ve uymak gerekir.
Hasta hekim arasında en temel ve en önemli olgu güvendir.
Güvenmeyen birisi hekime gitmez, gitse de gerçeği söylemez. Hekimin
verdiği ilaçları kullanmaz, önerileri uygulamaz. Güvensizlik duygusunun
oluşmasında hastanın kişiliği ve karşılaştığı olayların etkisi olabilir. Hekimin
güvensizliğin kırılmasında, güven duygusunun gelişmesinde yapabileceği
çok şey vardır. Öncelikle hekim de bir insandır. Olağanüstü yetki ve gücü
yoktur. Yapabileceğinin sınırlarını bilmesi gerekir. Yapamayacağı ya da
yapılamayacak önerilerde bulunmamalıdır
Hastasından aldığı tüm bilgiler yalnız hastaya tanı koyma ve yardım
etmeye yönelik olmalıdır. Alınan bilgiler kesinlikle hiçbir kişi ya da kuruma
verilmemeli, verilmeyeceğine hasta inandırılmalıdır.(3)
2
Hasta
ile
görüşürken
hoşgörülü olmalıdır.
Ağız
ilgili,
sabırlı,
anlayışlı,
sağlığı
bireyin
yemek
önyargısız
yeme,
ve
konuşma,
görünüm ve sosyal durumunu etkiler. Ayrıca yaşam kalitesinin önemli bir
belirleyicisi olduğu unutulmamalıdır. Dünya Sağlık Örgütü verileri, psikiyatri
hastalarının ağız-diş hastalıklarının olumsuz etkilerine en fazla maruz
kalan özel gruplardan biri olduğunu bildirmektedir.. Kronik psikiyatrik
hastalık terimi, psikiyatrik bir hastalıktan muzdarip olan ve tedavi amaçlı
olarak uzun süreli veya kısa süreli sık hastane yatışlarının yanı sıra, iş ve
sosyal performansında önemli derecede bozulma gösteren kişileri ifade
etmektedir.(2)
Kronik
psikiyatri
hastalarında
diş
hekimi
kontrolüne
gitmeme,
düzensiz beslenme alışkanlıkları, kötü ağız hijyeni ve kullanılan ilaçların
yan etkileri nedeniyle önemli oranda ağız sağlığı sorunları bildirilmiştir.
Ayrıca psikiyatrik hastalık
kronikleşmesiyle
koruyucu
ağız
bakımını
yaparak ağız temizliğini sağlamakta isteksizlik ortaya çıkmaktadır. Buna
karşın psikiyatrik hastalıkların değerlendirilmesinde, ağız sağlığının önceliği
zayıftır.(2)
Psikiyatrik hastaların tedavisi sırasında tedavi seçeneklerinin ağız
sağlığı
üzerindeki
hastalarında
ağız
etkileri
sağlığını
göz
önünde
bulundurulmalıdır.Psikiyatri
sağlama ve ağız
kazandırmak önemlidir.(2)
3
sağlığına devamlılık
3.SOMATİZASYON
Somatizasyon “bedendeki bir bozukluk gibi” görüntü verip, temelde
ruhsal
ve sosyal
alanda yaşanan
sorunlara ilişkin yardım
arama
davranışıdır. Somatizasyon, kişilik özellikleri, öğrenilmiş davranış kalıpları,
psikiyatrik hastalık ve başa çıkma stili olarak birçok değişkenin anlatımı için
son ortak yoldur. Bireyin ruhsal, kişilerarası, sosyal, kültürel ve çevresel
etkenlerin zorlamasıyla tıbben açıklanamayan yakınmalar, hastalık ve
sağlıkla aşırı uğraş ve kronik hastalık davranışı ile karakterize bir yaşam
stili benimsemesi olarak tanımlanan somatizasyon da, klinisyenin organize,
sistematik ve kapsamlı bir şekilde sorunu ele alması oldukça güç olmaktadır
(Ünal 2002).
Bedensel yakınmaların ön planda olduğu ancak organik bir
bozukluğun saptanamadığı, rahatsızlık durumları hekimlikte yeni bir olay
değildir. Ancak günümüzde bu rahatsızlık durumu “somatizasyon ve
somatoform bozukluklar” altında tanı sınıflandırmasına girmiş ve ayrı bir
hastalık birimi olarak kabul edilmeye başlanmıştır (4).
Psikiyatrinin tarihsel gelişimi incelenecek olursa, geçmişte hekimleri
psikiyatri ile ilgilenmeye iten en önemli olgulardan birinin, tıbbi açıklaması
yapılamayan bedensel yakınmalarla başvuran hastalar ve bunların altında
yatan psikososyal etkenler olduğu görülür (5).
Somatizasyon iyi tanımlanmış bir tanı sınıfı ya da bozukluk değil,
geniş kapsamlı bir klinik görüngüdür. Buna bağlı olarak “ somatizasyonu
4
bulunan
olgular”
adı oldukça
heterojen
bir
grup
oluşturmaktadır.
Somatizasyonun süresi, şiddeti, duygudurum bileşeninin katılım derecesi
ve şiddeti, bireyin duygularını tanıma ve anlatma yeteneği olgular arasında
büyük değişkenlik göstermektedir (6).
Sıkıntıları, üzüntüleri ruhsal yerine bedensel yolla yaşamak ve iletmek
eğilimi, aslında bütün toplumlarda ve farklı toplum düzeylerinde yaygındır.
Bedensel hastalık her zaman her yerde çevrenin ilgisini uyandıran,
hoşgörüyle karşılanan ve hastalanan bireyin sorumlu tutulmadığı talihsiz bir
durum olarak görülür. Sayısız kültürel etken, birçok toplumda hem önemli
psikososyal sorunların doktora yansımasına, hem de bunların iletim
yolunun fiziksel rahatsızlık şeklinde olmasına neden olmaktadır (7).
Somatizasyon,
kişinin
duygulanımlarını,
gereksinimlerini
beden
semptomları ile algılaması, ortaya koyması ve beden dilini iletişim aracı
olarak kullanmasıdır. Herhangi bir organik bozukluk belirlenmediği halde
fiziksel semptomlardan yakınma ve bedensel hastalığı olduğu endişesi
taşıma temel özellikleridir. Bedensel hastalık korkusu ve doktor doktor
dolaşma bir yaşam tarzıdır (8).
Bedenselleştiren (somatize eden) bireyler duydukları rahatsızlıkla
bunun gerçek nedeni arasındaki ilintiyi genellikle farketmez, psikososyal
streslere ruhsal değilde bedensel yolla bir tepki verdiklerini çoğu kez
kesinlikle reddeder, belirtilerini organik bir hastalığın kanıtı olarak görüp,
tıbbi bir tedavi gereksiniminde olduklarına inanırlar (7). Bu
hastalar primer doktorlarına, spesifik somatik hastalığı açıklayamayan tıbbi
semptomlar ile sıklıkla başvururlar. Bu semptomlar süre ve şiddet
5
bakımından farklılık gösterir; sıklıkla geçici ve hafiftir ve spesifik girişim
yapılmadan geçerler. Doktorun değerlendirmesi ile (hikâye, fizik muayene,
rutin laboratuar testleri) desteklenen basit tanımlamalar ve güven verme
diğer semptomlarda belirgin azalmaya sebep olur (10).
Yapılmış olan çeşitli klinik çalışmalar, genel tıbbi hizmet veren
kurumlara bedensel yakınmalarla başvuran hastalarda %20-%84 arasında
değişen bir oranda, yakınmaları açıklayacak organik bir nedenin
bulunmadığını ortaya koymaktadır. Genel tıbbi hizmet veren kurumlarda
yatan hastaların %50’sinde ve ayakta tedavi görenlerin %25’inde organik
bir rahatsızlığın yanı sıra, depresyon, anksiyete, madde kötü kullanımı ve
somatoform bozukluk gibi psikiyatrik nitelikli bir sorunun da birlikte
bulunması, yani komorbiditenin varlığı söz konusudur (10).
3.1.Somatizasyon Bozukluğunun Tanımı
Önceleri
“Histeri”
ya
da
“Briquet
sendromu”
diye
adlandırılan
somatizasyon bozukluğu erken yaşta başlayan, çoğunlukla kadınları
etkileyen ve tekrarlayıcı, çok sayıda organ sistemini ilgilendiren çoğul
somatik yakınmalarla karakterize polisemptomatik bir bozukluktur (11).
İlk kez 1980 yılında DSM-III’le resmi bir tanı kategorisi haline
gelen somatizasyon bozukluğunun, yani Sydenham’ın histeri-hpokondriazis
kavramının modern hali, DSM-III-R ve DSM-IV’te de fazla bir değişikliğe
uğramadan yerini korumuştur. Amerikan Psikiyatri Birliğinin bu girişimini
6
takiben WHO tarafından hazırlanan ICD-10’da somatizasyon bozukluğuna
yer vermiştir.
DSM-IV tanısal el kitabında ise 30 yaşından önce başlayan, yıllarca
süren ve ağrı semptomlarının, gastrointestinal, cinsel ve psödonörolojik
semptomların bir bileşkesi ile belirli polisemptomatik bir bozukluk olarak
tanımlanmaktadır. DSM-IV tanı kitabı Amerikan Psikiyatri Birliğinin (APA)
2000 yılında yaptığı yayında somatoform bozukluğu “genel tıbi bir duruma
işaret eden fiziksel semptomların varlığı ve bunların genel tıbbi durum
tarafından, madde kötüye kullanımının doğrudan etkileri tarafından yâda
başka bir zihinsel bozukluk tarafından tamamen açıklanamaması” olarak
tanımlamaktadır (12).
3.2.Somatizasyon bozukluğunun DSM-IV’e göre tanı ölçütleri;
A)Birkaç yıllık bir dönem içinde ortaya çıkan, tedavi arayışıyla ya da
toplumsal, mesleki ya da işlevselliğin önemli diğer alanlarında bozulma ile
sonuçlanan ve 30 yaşından önce başlayan çok sayıda fiziki yakınma
öyküsünün olması.
Aşağıdaki tanı ölçütlerinden her biri karşılanmış olmalıdır, her hangi
tek bir semptom bu bozukluğun gidişi sırasında herhangi bir zaman ortaya
çıkabilir.
1) Dört ağrı belirtisi (en az dört ayrı yer veya işlevle ilişkili ağrı)
(baş ağrısı, karın ağrısı, kollarda bacaklarda ağrı, menstruasyon
ağrısı, idrar yaparken yanma gibi)
7
2) İki
sindirim
gastrointestinal
sistemi
semptom
belirtisi:
bulunması
ağrı
dışında
(bulantı,
en
şişkinlik,
az
iki
gebelik
dışında kusma, ishal, yiyeceklerin dokunması gibi)
3) Bir cinsel işlev veya genital sistem belirtisi: ağrı dışında en az
bir cinsel yada üreme organıyla ilgili semptom öyküsünün olması
düzensizliği, adet kanamalarının normalden fazla olması,
(adet
erkekte iktidarsızlık, kadında ve erkekte cinsel isteksizlik gibi)
4) Bir nörolojik belirti (denge bozukluğu, bölgesel felç veya
güç azalması, yutma güçlüğü veya boğazda düğümlenme hissi,
dokunma duyusunun yitirilmesi, çift görme, körlük, sağırlık, bilinç yitimi
(bayılma dışında kalan) gibi.
A)Tıbbi muayene, laboratuvar incelemeleri ve görüntüleme yöntemleri
sonucunda saptanan organik bir bozukluk yoktur veya saptanan
organik
bozukluk,
belirtileri
açıklayamamaktadır.
Hasta
alkol,
uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlısı değildir.
1) Psikiyatrik inceleme bu belirtilerin amaçlı olarak ortaya
çıkarılmadığını düşündürmektedir.
3.3.Somatizasyon bozukluğunun ICD-10’a göre tanı ölçütleri:
A) En az iki yıl süreli, her hangi bir fiziksel bulunmaksızın
ortaya çıkan çok sayıda ve çeşitli fiziksel belirtiler,
8
B) Doktorların herhangi bir fiziksel hastalık bulunmadığına ilişkin
sözlerine ve güvence vermelerine karşın, bunu ısrarlı bir biçimde kabul
etmeme,
C) Belirtiler, yakınmalar ve bunların yol açtığı davranışlara bağlı
olarak toplum ve aile yaşamında belirli derece de bir bozulma
olması (11).
3.4.Somatizasyon Bozukluğunun Epidemiyolojisi
Yapılan
çalışmalar
somatizasyon
bozukluğunun
yaşam
boyu
prevalansı çeşitli araştırmalarda yaklaşık %0,2–0,5 olarak bildirmekle
beraber bazı yazarlar bu oranın %1 ‘e kadar çıkabileceğini tahmin
etmektedirler (Köroğlu ve Güleç 2007). Kadınlar için yaşam boyu prevelans
%1–2 olarak tahmin edilmektedir. Erkeklerde ise %0,2 den daha az olduğu
ve kadınlada erkeklerden 5–20 kat daha fazla olduğu gösterilmektedir (13).
Somatizasyon bozukluğunun epidemiyolojisi ile ilgili ilk çalışmalar
çoğunlukla birinci basamak sağlık kurumlarına ve genel hastanelere
başvuran hastalar değerlendirilerek yapılmıştır. Birinci basamakta ayakta
izlenen hastalar arasında %5–10 oranındadır. Türkiye ruh sağlığı profili
çalışmasında 12 aylık somatizasyon bozukluğu yaygınlığı kadınlarda %0,4,
erkeklerde somatizasyon bozukluğuna rastlanmamıştır. Tüm nüfüsta % 0,2
olarak verilmektedir (14).
9
Ülkemizde somatizasyon bozukluğunun yaygınlığını araştıran çok az
çalışma vardır. Buna ilişkin ilk çalışma, Doğan ve arkadaşları (1996)
tarafından
Sivas’ta
gerçekleştirilmiştir.
Bu
çalışmada,
somatizasyon
bozukluğunun yaşam boyu yaygınlığı %2,6, son bir yıldaki yaygınlığı ise
%2.9 oranında bulunmuştur (13).
3.5.Somatizasyon Bozukluğu ve Cinsiyet
DSM IV’e göre ise, somatizasyon prevalansı kadınlarda %0,2-%2,
erkelerde %0,2’den az görülür. Bozukluğu olan kadınların birinci derece
kadın akrabalarında %10–29 oranında görülür (Köroğlu 1998).
Somatizasyon bozukluğuna %85’e varabilen oranlarda diğer ruhsal
bozukluklar eşlik edebilmekte, bunların başında da depresyon ve anksiyete
bozuklukları gelmektedir (15).
3.6.Somatizasyon Bozukluğunun Etiyolojisi
Somatizasyon bozukluğunun
etiyolojisi ile ilgili birçok görüş vardır.
Yıllar boyunca, somatizasyonu açıklamak için çeşitli teoriler ortaya atılmıştır.
somatizasyon bozukluğunun nedeni tam olarak bilinmemekle beraber,
psikososyal ve biyolojik etkenlerin bir bileşimi olduğu düşünülmektedir.
Bireylerin duygusal durumlarının belirli hastalıkların gelişmesinde önemli bir
rolü olduğu konusunda otoriteler arasında bir uzlaşma olmasına rağmen
somatizasyon bozukluğunun etiyolojisi tam olarak bilinmemektedir (16).
10
Bunun yanı sıra, genel olarak hastalığın etiyolojisinde sosyal, kültürel
ve etnik faktörlerinde önemli olduğu belirtilmektedir. Nitekim somatizasyon
ile düşük eğitim düzeyi ve alt sosyal sınıf arasındaki ilişkinin gösterilmesi
bu görüşü destelemektedir. Somatizasyon
oluşumunda ebeveyne ait
faktörlerinde katkıda bulunduğu ileri sürülmektedir. Kellner (1990), bir
araştırmasında somatizasyon bozukluğu için nöro- psikolojik bir temel ileri
sürmüştür. Somatizasyon bozukluğu olan bireylerde dikkat ve bilişsel
alanlarda bir bozulma olduğunu ve bu bozulmanın etkisiyle de bireylerin
somatik duyusal mesajları yanlış
algıladıkları ve değerlendirdiklerini
belirtmiştir (16).
3.6.1.Sosyo-Kültürel Faktörler
Günlük uygulamada elde edilen deneyimler ve yapılan çalışmalar,
somatizasyonun salt derinlerde yatan bir nevroz ile sıkı sıkıya ilintili
bilinçdışı bir savunma düzeneğine ya da üzücü olayların algılanmasında,
tanımlanmasında
ve
anlatımında
yetersizliğe
bağlanamayacağını
düşündürmektedir (17).
Ruhsal bozuklukların bedensel anlatımı çeşitli kültürlerde görülen bir
olgudur. Beden diliyle iletişim sağlama davranışının toplumsal ve kültürel
bir yönü olduğu düşünülmektedir. Somatize eden hastalarda duygu dili
sözcüklerden çok bedensel simgelerden oluşmaktadır. Kişinin yaşadığı
duyumları nasıl adlandıracağı ve yorumlayacağı, içinde yaşadığı kültürün
kendine sunduğu etkenlerin biçimleriyle sağlanmaktadır (16). Pek çok
11
yazar geleneksel kültürlerde sosyal uyumsuzluğun ya da duygu durumu
bozukluğunun somatik belirtilerle ortaya çıktığını belirtir (18).
Stresin somatik olarak ifade edilmesi ruh sağlığı hizmetlerinin çok
gelişkin olmadığı yerlerde kaçınılmazdır ya da psikiyatrik bozuklukların
stigmatize edildiği topluluklarda akıllı bir tercih bile olabilir (19). Bu tür
toplumlarda sıkıntının bedenselleştirilmesi sosyal çevre ile uyumu ve
sosyokültürel destek alınmasını sağladığı için daha gelişkin ve daha uyuma
yönelik
bir
mekanizma
olarak
değerlendirilebilir.
Bu
toplumlarda
somatizasyon hem sosyal desteği sağlar hem de hastayı, sosyal ilişkilerini
zedelemeden hoş görülebilir bir zemine
geleneksel
kültürlerde
sosyal
yerleştirir.
uyumsuzluğun
Pek
veya
çok
yazar
duygudurum
bozukluğunun somatik belirtilerle ortaya çıktığını belirtir (20).
Somatizasyon kökünü ontogenetik gelişim sürecinden alan bir iletişim
yolu, bir anlatım biçimidir. Sözel anlatımın zorlaştığı, sakıncalı olduğu
veya yetersiz kaldığı durumlarda, duyguların açıklanmasında dolaylı bir
araç olup, sözcüksüz iletişim görevini üstlenir (Sevinçok 1999). Hastanın
yaşadığı kültürde ruhsal hastalığa sahip olmak zayıflık anlamına gelebilir.
Diğer yandan bedensel yakınmalar kişinin daha fazla ilgi, sevgi ve anlayış
görmesini sağlayabilir. Bu durumda kişi ruhsal bozukluğun duygusal
bileşenini azımsar, bastırır, yok sayar ya da ön planda bedensel belirtilerle
hekime başvurur. Ayrıca hastanın ana dilinde içinde bulunduğu duygulanım
durumunu anlatan sözcük olmayabilir ya da bunların anlatımı mecazi bir yol
olan beden dili ile olur (17).
12
Duyguların beden dili ile ifade edilmesi, gelişmekte olan ülkeler ve
batılı ülkelerdeki etnik azınlık gruplarında sosyoekonomik, eğitim ve
entelektüel düzeyi düşük olan toplumlar başta olmak üzere, tüm kültürlerde
yaygın bir fenomendir (Fidanoğlu 2007). Ancak daha az eğitimli kişilerde,
sosyoekonomik düzeyin düşük olduğu toplumlarda, kırsal kesimde ve
doğu ülkelerinde daha yaygın olduğu düşünülmektedir (13)
Somatoform bozukluklar ve diğer mental bozukluklar arasındaki sıklık
ile ilişkili sosyodemografik özellikler cinsiyet, evlenmemiş olma, düşük
sosyal sınıf ve fiziksel sağlığın kötü olmasıdır (18). Çocukluk ve erişkinlik
döneminde fiziksel saldırıya, ev içi travmaya ya da doğal afetlere maruz
kalmak, depresyon, kaygı ve somatizasyon belirtilerini arttırmaktadır.
Şiddete tanık olmanın kısa dönem etkileri arasında somatik belirtilerin yer
aldığı ve somatizasyon puanlarında belirgin yükseklik görüldüğü bildirilmiştir
(21).
3.6.2.Gelişim ve Öğrenmenin Etkisi
Birçok çalışmada bedensel duyumların algılanmasında öğrenmenin rolü
olduğu belirtilmektedir. Kişinin yetiştiği aile veya tolumda somatizasyonun
genel kullanımının yaygın olmasıda sendromun ortaya çıkışı açısından
yatkınlaştırıcı olabilir (11).
Çocukluk dönemindeki hastalık ile ilgili yaşantılar daha sonra tıbbi
olarak açıklanamayan belirtileri için yatkınlık yaratır. Bu çocukların bakıcıları
ile aralarında anksiyeteli bağlanma davranışı vardır, anksiyete duyarlılıkları
13
fazladır. Evde sürekli olarak evlilik çekişmeleri ve kavga vardır. Anne
babada alkol ve ilaç kötü kullanımı vardır. Bu özellikleri ile anksiyete
bozukluluklarına benzerler (14).
Aile üyelerinde
bedensel hastalık
ya da
hastalık davranışının
bulunması ve çocuğun bedensel yakınmalar yoluyla çevreden ilgi ve sevgi
ilişkin erken deneyimleri ve ikincil kazançların varlığı somatizasyonu
destekleyen etkenlerdir. Somatize eden birey kişisel ve kişilerarası
sorunların bedensel belirtiler üzerinden iletilmesi ve tıbbi yardımın bedensel
belirtiler yoluyla aranması biçiminde bir davranış özelliği göstermektedir (6).
Kronik hastalık, çocuğun bedensel bütünlük ve yeterli-kendilik algısını
bozarak, ilgiye ve bakıma muhtaç bir kendilik modeli oluşturmasına sebep
olur. Ebeveynin, sadece
hastalık
çocuğa
dönemlerinde
yakın
ilgi
göstermesi, diğer bakım gereksinimlerine ve bağlanma davranışına ilgisiz
kalması çocuğun sadece bedensel acı için bakım verilen, ilgi gösterilen bir
model yaratmasına neden olur (22).
3.6.3.Psikodinamik Görüşler
Psikanalitik
değiştirerek
görüşe
çok farklı
göre,
bilinç
şekillerde
dışına
tekrar
bastırılan
bilince
içerik,
çıkabilmektedir.
kılık
Bu
bağlamda kullanılan başlıca ego savunma düzenekleri arasında represyon
(bilinç dışına bastırma)ve/veya refulman (bilinçten bilinçdışına bastırma)
izolasyon, sembolizasyon, kendine çevirme, konversiyon ve somatizasyon
14
sayılabilir (23).
Somatik belirtiler, kabul edilemeyen dürtü ve isteklerin bilinç alanına
çıkmasını engelleyen savunma araçlarıdır. Rahatsız edici duyguların inkârı,
bastırılması ya da rasyonalizasyonu somatizasyonla sonuçlanmaktadır (6).
Somatizasyon, bilinçdışı çatışmaların sempatik ve parasempatik sinir
sistemi ile uyarılan beden kısımlarındaki artmış somatik duyumlar ile temsil
edildiği nevrotik bir savunmadır (24). Savunma mekanizmaları içerisinde
değerlendirildiğinde somatizasyon, psişik ifadeler yerine somatik ifadelerin
kullanımıyla tanımlanan immatür bir savunma mekanizmasıdır. Gelişimsel
süreçte infantil somatik ifadelerin yerini düşünce ve affeksiyonun aldığı
desomatizasyonun, çözülmemiş içsel çatışmalar nedeniyle regresif bir
güdüyle resomatizasyona dönüşümüdür (22).
3.6.4.Kalıtsal Etkenler
Genetik
veriler
en
azından
bazı
ailelerde
Somatizasyon
bozukluğunun genetik geçiş özelliği gösterebileceğini düşündürmektedir.
Kadın somatizasyon hastalarının birinci derece kadın akrabalarının %1020’sinde somatizasyon bozukluğu görülürken, erkek akrabalarında ise
antisosyal kişilik bozukluğu ve madde kullanımı açısından risk artışı
görülmektedir. Evlat edinme çabaları hem genetik, hem de çevresel
faktörlerin önemine işaret etmektedir. Erişkin hastalar üzerinde yapılan ikiz
çalışmaları somatizasyonun genetik
15
bölümü ile
ilgili kesin sonuçlar
vermese de, somatik anksiyetenin genetik faktörlere bağlı olduğuyla ilgili
bulgular elde edilmiştir (22). Bir çalışma monozigot ikizlerde %29, dizigot
ikizlerde %10 konkordans göstermiştir (11). Somatizasyon bozukluğu olan
kadınların erkek akrabalarına da antisosyal kişilik bozukluğu ve madde ile
ilişkili bozuklukların görülme olasılığı daha yüksektir (11).
3.6.5.Kişilik Özellikleri
Kişilik özelliklerinin de
somatizasyonun ortaya
çıkmasında
rol
oynadığı düşünülmektedir (25). Sayar ve ark.’ı depresyonu olan hastalarda
somatizasyon belirtilerini yordayan üç etken olarak anksiyete, bedensel
duyumları büyütme ve aleksitimiyi bildirmişlerdir (26)
Nemiah ve Sifneos tarafından tanımlanan alexitimi, önceleri sadece
psikosomatik hastalıklara özgü bir kişilik özelliği olarak ele alınırken, Parker
ve ark’ı aleksitiminin depresyon gibi ruhsal bozukluklarda görülebilen
uyumsal bir gerileme tepkisi olabileceğini öne sürmüşlerdir (22). Aleksitimik
bireyler duygularını tanımakta, onları bedensel duyumlardan ayırmakta ve
ifade etmekte belirgin bir zorluk yaşayan bireylerdir (13). Kellner (1990) ve
Luminet (1994) aleksitimiyi erken dönemdeki anne çocuk ilişkisindeki
bozukluklar
ve
yetersizliklerle açıklamaktadır (6).
Ayrıca
aleksitimik
davranışın kültür ve alt kültürden de etkilenebileceği ileri sürülmüştür (16).
Birinci basamak sağlık hizmetlerinden yönlendirilen somatizasyon
vakalarının %61’inde Rost ve arkadaşları bir kişilik bozukluğu
16
tanımlamışlardır. En sık görülen bozukluklar sırasıyla kaçıngan (%27),
paranoid (%21), kendine zarar verici (%19) ve obsesif kompulsif (%17) kişilik
bozukluklarıdır. Histrionik kişilik bozukluğu vakaların sadece %13’ünde,
antisosyal kişilik bozukluğu ise %7’sinde gözlenmiştir.Ancak farklı
çalışmalarda somatizasyonun kişilik bozukluklarıyla özgül olmayan bir ilişkisi
olduğu ve her tür kişilik yapısında ortaya çıkabileceği belirtilmiştir (22).
Somatizasyon bozukluğu hastalarında antisosyal kişilik bozukluğu
SCID-II (Yapılandırılmış Kişilik Testi) görüşmesiyle erkeklerde %18,2,
kadınlarda %8,5 oranlarında saptanmıştır. Bu oranlar genel nüfus için
bildirilenden (sırasıyla %3,9–5.9 ve %0.5-l.5) hayli yüksektir. Antisosyal
kişilik
bozukluğunun
göreceli
olarak
kadınlarda
ve
somatizasyon
bozukluğunun da erkeklerde nadir olması, her iki bozukluğun da aynı
ailelerde oluşma eğiliminde ve benzer genetik ve çevresel etmenlerle ilişkili
olması, aynı genetik yapıdan kaynaklanan bir bozukluğun, bayan ve
erkeklerde
farklı
versiyonunun
ortaya
çıkmış
olabileceğini
düşündürmektedir (16).
Somatizasyon bozukluğu olan kişilerin davranışları histriyonik ve
dramatiktir. Hastalar gereksinimleri karşılandığında çok uyumlu olurlar,
sorun çıktığında ise öfke patlamaları ve impulsif davranışlar gösteririler.
Hastanın geçmişinde cinsel düşkünlük, intihar davranışları veya manipulatif
intihar eylemleri görülür (14).
En yüksek intihar girişimi oranlarının somatizasyon bozukluğu olan
17
hastalarda olduğu, ancak intihar yolu ile gerçekleşen ölümlerde en
yüksek oranların bu bozuklukta görülmediği bulunmuştur (Kerry 2002). Bu
hastalar, diğer hastalara oranla 4 kat daha fazla kronik bakım servislerine
yatırılma eğilimindedirler (Singh 1998). Bu kişilerde bağımlılık, pasifagresiflik ve mazoşizm gibi kişilik özelliklerine de rastlanır (16). Kerry
(2002). somatizasyon bozukluğunda fiziksel semptomlardan çok kişilik
bozukluğunun bu hastalar için daha engelleyici olduğunu düşünmektedir
3.6.6.Stres ve Somatizasyon
Günlük stresin ve yaşlanmanın yıpratıcı etkilerinin getirdiği ortak
fizyolojik düzensizlikler, somatik belirtilere zemin hazırlar. Çeşitli bilişselalgısal süreçler, belirti şiddetini, eşlik eden huzursuzluğu ve yeti yitimini
arttırarak, somatik belirtilerin büyütülmesine neden olabilir. Bu psikolojik
faktörler, kaynağı ne olursa olsun tüm somatik (bedensel) belirtiler için
etkilidir ve bazı hastalarda veya bazı sorunlarda ayırt edici özelliklerin
ortaya çıkması görecelidir. Aynı mekanizmalar depresyon ve anksiyeteye
eşlik eden somatik belirtilerin sayısında ve şiddetinde de geçerlidir (16)
Düşük sosyokültürel düzey ve eğitimsizlikde somatizasyon riskinin
yüksek olduğu söylenmektedir. Strese yatkınlığı fazla olan, benlik saygısı
düşük, anksiyete ve depresyon eğilimi yüksek kişiler sıklıkla somatik
yakınmalar iletirler. Stresli yaşam olayları, bedensel ilgiyi arttırarak bazı
vakalarda somatik belirtileri alevlendirmektedir (22). Birçok araştırmacı
çeşitli toplumlarda stres karşısında bedensel tepki oluşturmanın yaygın
olarak görüldüğünü ve somatizasyon süreci içinde stresli yaşam olaylarının
18
etkisini vurgulamışlardır (22)
Başağrısı ile başvuran olgularda stresör ve baş ağısı arasında
pozitif bir ilişki gösterilirken.Başka bir çalışmada bireyi emosyonel olarak
etkileyen yaşam olaylarının somatizasyonun ortaya çıkışı ve sürmesindeki
etkisi araştırılmış ancak yaşam olaylarının somatizasyon üzerine etkisi
gösterilmemiştir (6).
Canton ve Santonastaso'nun yaptıkları bir izlem çalışmasında;
şiddetli bir stres yaşayan norotik hastalarda anksiyete ve somatizasyon
semptomlarının artış gösterdiğini bulmuşlardır. Diyarbakırda yapılan bir
çalışmada bedensel yakınma sayısı ile olumsuz yaşam olayları arasında
yüksek derecede ilişki bulunmuştur, zoraki evlenme, boşanma, eş ölümü,
çocuk ölümü, önemli fiziksel hastalık gibi ağır yaşam olayları bildiren
hastalarda bedensel yakınma sayıları, ağır yaşam olayı bildirmeyen
hastalara göre daha fazla bulunmuştur (26).
4.SOMATiZASYON BOZUKLUKLU HASTALARA DİŞ HEKİMLİĞİ
YÖNÜNDEN YAKLAŞIM
Diş hekimini klinikte en çok zorlayan konulardan birisi de orofasiyal
ağrının tanı ve tedavisidir. Orofasiyal ağrının görülme sıklığı %22‘dir.
Orofasiyal ağrıların çoğu pulpal, periodontal kaynaklı veya çatlak diş
sendromu ile ilgilidir. American Academy of Orofacial Pain sınıflamasına
göre, orofasiyal ağrılar; fiziksel durumlar, psikolojik durumlar, somatoform
19
bozukluklar ve diğer durumlar başlıkları altında 4 ana grupta incelenir.
Diş hekimi, genel olarak dental kökenli ağrısı olan bir hastada
ağrının kaynağını bulmada zorlanmaz. Ancak gerçekte diş kökenli olmayıp
da sanki diş ağrısıymış gibi hissedilen orofasiyal ağrılar da vardır. Bu tür
ağrılara “non- odontojenik diş ağrısı” adı verilmektedir. Diş hekimi bu tür
ağrıların kaynağını bulmada, doğru tanıyı koymakta zorlanabilir. Diş
kökenli olmayıp, dişlerde hissedilen ağrıların görülme sıklığının %7
olduğu belirtilmektedir. Non- odontojenik diş ağrısına lokalizasyon olarak
maksiller molar ve premolar dişler bölgesinde daha sık rastlanır. Ağrının
önemli
karakteristik
özelliği şiddetli
ve
kalıcı
olmasıdır.
En
sık
karşılaşılan non-odontojenik diş ağrısı; myofasiyal, nörovasküler, kardiyak
ve psikojenik kökenlidir. Dişler bölgesinde non-odontojenik ağrı hisseden
bireylerin %48'in de depresyon ve %50'sinde somatizasyon bozukluğu
gözlenmiştir.
Non-odontojenik diş ağrısında dişlerde ağrıya sebep olabilecek
herhangi bir patoloji yoktur. Ağrı; nabızsal karakterde olmayan yanıcı tipte,
sürekli ve şiddeti azalmayan, aylar veya yıllar boyu sürebilen ve bir veya
birden fazla dişte ortaya çıkabilen spontan ağrılardır. Şüpheli dişe
anestezi yapıldığında ağrı geçmez ve dişe yapılan tedaviden başarılı bir
sonuç alınamaz.
Ağrıyı dişinde hisseden hasta, ağrının nedeninin diş olduğunu
düşünerek diş hekiminden hızlı ve etkili bir çözüm ister. Ayrıntılı ağrı
20
öyküsü alınmadan, dikkatli ekstraoral, intraoral muayene ve gerekli
diagnostik testler yapılmadan;
geriye
dönüşü
olmayan
diş
çekimi,
endodontik tedavi ve apikal rezeksiyon gibi invaziv dental tedaviler
uygulanması doğru olmadığı gibi hastanın dişlerinde hissettiği ağrı da
geçmez.
5.YÖNTEM ve ARAÇLAR
Çalışmamızda herhangi bir psikiyatrik bozukluğu bulunmayan bir grup
diş hekimliği hastasında somatizasyon semptomlarının varlığı ve şiddetinin
araştırılması
amaçlanmıştır.
Çalışmaya
2
farklı
grup
diş
hekimliği
hastasından oluşan 60 hasta alınmıştır (30 ortodonti ve 30 protez hastası).
Hastalara
self-report
bir
ölçek
olan
Somatizasyon
Ölçeği
(Ek-1)
uygulanmıştır.
Somatizasyon ölçeği; 33 maddeden oluşan ve bireyin kendi kendine
yanıtlayabileceği, uygulanması kolay bir ölçektir. Her maddenin “DOĞRU”
ya da “YANLIŞ” seçeneği vardır. Bireylerden kendilerine uygun olan
seçeneği işaretlemesi ve maddeleri cevaplandırması istenir.
Ancak
maddenin içeriği birey için birşey ifade etmiyorsa cevap vermemesi gerektiği
de belirtilir. Ölçeğin puanlaması yapılırken, 1-4-5-6-7-10-11-19-20-21-22-2326-27-32-33 numaralı maddelere “DOĞRU” yanıtı verildiğinde 1 puan,
“YANLIŞ” yanıtı verildiğinde 0 puan, 2-3-8-9-12-13-14-15-16-17-18-24-2528-29-30-31 numaralı maddelere “YANLIŞ” yanıtı verildiğinde 1 puan,
“DOĞRU” yanıtı verildiğinde 0 puan verilir. Yanıtlanmayan sorulara da 0
puan verilir. Doğru ve Yanlış cevaplardan alınan puanlar toplanarak bir
21
toplam puan elde edilir. Ölçekten alınan puanlar “0 ile 33” değerleri arasında
değişmektedir.
6.VERİLERİN ANALİZİ
Çalışmanın verileri Statistical Package for Social Sciences (SPSS)
İstatistik
değerlendirme programına girilmiş ve istatiksel ölçümler burada
yapılmıştır. Tanıtıcı bilgilerin dökümü, sayı, yüzde, ortalama ve standart
sapma şeklinde yapılmıştır. Bu bağımsız değişkenler (yaş, cinsiyet, eğitim
düzeyi) Ki-Kare testi ile karşılaştırılmıştır.
Hasta Grupları (Ortodonti veProtez) arasındaki bağımsız değişkenler
(Somatizasyon Ölçeği Puanları) T testi varyans analizi ile karşılaştırlmıştır.
7.BULGULAR
Ortodontik tedavi gören hastalarda iskeletsel veya dişsel
maloklüzyonlar mevcuttur. Protetik tedavi gören hastalar en az 1 veya daha
fazla kısmi diş eksikliğine sahiptir. Seçilen ortodonti hastaları 18-27 yaşlar
arasındadır. Seçilen protez hastaları 23-44 yaşlar arasındadır.Toplam
protez hastalarının yaş ortalaması 34,8 toplam ortodonti hastalarının yaş
ortalaması ise 23,1 dir.Yapılan istatiksel analizde de somatizasyon
bozukluğu ile yaş arasındaki fark istatiksel olarak anlamlı bulunmamıştır.
22
Tablo-1 de çalışmaya katılan hastaların cinsiyetlerine göre sayısal
dağılımları,yüzdeleri ve yaş ortalamaları verilmiştir.
ORTODONTİ
PROTEZ
TOPLAM
ERKEK KADIN ERKEK KADIN ERKEK KADIN
N
10
%
16,6
YAŞ
27,2
20
8
22
18
42
33,33
13,33
36,66
30
70
19
31
38,63
28,2
29,2
ORT.
Tablo-2 Çalışmamıza katılan bütün hastaların somatizasyon puanlarının
cinsiyete göre dağılımı gösterilmiştir.
ERKEK KADIN TOPLAM
SOMATİZASYON
8,4
11,4
10,53
PUANI

Kadın hastaların ortalama somatizasyon puanları erkek hastalara göre daha fazla
çıkmıştır.

Fakat bu ölçüm istatiksel olarak anlamlı bulunamıştır (p>0,05).
23
Tablo-3 de Çalışmamıza katılan hastaların somatizasyon puanları ile eğitim
düzeyleri arasındaki ilişki gösterilmiştir.
EĞİTİM
SOMATİZASYON
N
DÜZEYLERİ PUANLARI
İLKOKUL
13,6
3
LİSE
12,8
33
LİSANS
6,9
24
 Çalışmamıza katılan hastaların eğitim düzeyleri ile somatizasyon
puanları arasında ilişki incelenmiştir ilkokul mezunlarında ortalama
somatizasyon puanı daha fazla çıkmıştır.Fakat bu ölçüm istatiksel
olarak anlamlı bulunamamıştır (p>0,05).
Tablo-4 de ortodonti hastalarının toplam somatizasyon puanları verilmiştir
ORTODONTİ SOMATİZASYON N
HASTALARI PUANI

ERKEK
6
10
KADIN
13,2
20
TOPLAM
10,8
30
Ortodonti hastalarında yapılan çalışmada kadın hastalarda
somatizasyon bozukluğu puanı erkek hastalara göre daha fazla
bulunmuştur.Bu fark istatiksel olarak da anlamlıdır (p<0,05).
24
Tablo-5 de protez hastalarının toplam somatizasyon puanları verilmiştir.
PROTEZ
SOMATİZASYON N
HASTALARI PUANI
ERKEK
11,5
8
KADIN
9,81
22
TOPLAM
10,26
30
 Protez hastalarında yapılan çalışmada erkek hastalarda somatizasyon
puanı kadın hastalara göre daha fazla bulunmuştur.Fakat bu fark istatiksel
olarak anlamlı değildir (p>0,05).
TARTIŞMA ve SONUÇ:
Çalışmamızda
30 ortodonti ve 30 protez hastası olmak üzere toplam
60 diş hekimliği hastasına Somatizasyon Ölçeği uygulanmıştır.Halen
psikiyatrik hastalığı olan ve psikiyatrik tedavi gören ve öyküsünde psikiyatrik
hastalık olan hastalar çalışmaya alınmamıştır. Çalışmaya alınan hastalar
hayatlarının hiçbir döneminde bir psikiyatrik rahatsızlık geçirmemiş ve ilaç
kullanmamıştır.
Çalışmaya aldığımız diş hekimliği hastalarında ortalama
somatizasyon puanı 10,53 olarak bulunmuştur. Somatizasyon Ölçeğinden 025
33 arası puan alınabilmektedir. Ölçeğin yapılan geçerlik ve güvenirlik
çalışmaları sonucunda ölçekten 7 ve daha az puan hastaların alt grubu, 17
ve daha yüksek puan alan hastaların üst grubu oluşturduğu saptanmıştır. Diş
hekimliğine başvuran hastalardan elde ettiğimiz sonuç, bu hasta grubunda
somatizasyon eğiliminin orta şiddetde olduğunu göstermektedir. Yapılan
araştırmalarda genel tıbbi hizmet veren kurumlarda yatan ayaktan tedavi
görenlerin %25’inde organik bir rahatsızlığın yanı sıra, depresyon,
anksiyete, madde kötüye kullanımı ve somatoform bozukluk gibi psikiyatrik
nitelikli bir sorunun da birlikte bulunduğu gösterilmiştir. Diş Hekimliğine
başvuran hastalarda da orta şiddetde somatizasyon eğilimi başvuran hastaların
% 90’nında yapılan çalışmalar ile uyumlu olarak bulunmuştur.
Çalışmamızda ortodonti hasta grubunda somatizasyon şiddeti protez
hasta grubuna gore daha yüksek bulunmuştur. Ancak bu fark istatistiksel
olarak anlamlı bulunmamıştır. Ortodonti hasta grubunun yaş ortalaması
(23,1) protez hasta grubununun yaş ortalamasına gore (34,8) anlamlı
(p>0,05) olarak daha düşük bulunmuştur. Ortodontik tedavilerin protez
tedavilerine gore genellikle daha küçük yaşlarda yapıldığı düşünüldüğünde
bu sonuç olağan olarak değerlendirilmiştir. Çalışmamızda ortodonti hasta
grubunu ağırlıklı olarak lise öğrencisi gençler (lise öğrencisi 20 , üniversite
10 kişi) oluşturmuştur. Psikolojik olarak kaotik bir dönem olan ergenliğin bu
hasta grubunda psikolojik şikayetlerini somatizasyonu kullanarak yansıtma
eğiliminde olduğunu düşündürmektedir.
Çalışmamızda tüm hasta grubunda ve ortodonti hasta grubunda kadın
26
hastalarda somatizasyon şiddeti daha yüksek bulunmuştur. Bu fark ortodonti
hasta grubunda anlamlı olarak yüksekdir. Somatizasyon ve somatizasyon
bozukluğu biyolojik, hormonal ve ağırlıklı olarak sosyo-kültürel nedenlerden
dolayı kadınlarda daha yüksek oranlarda görülmektedir. Özellikle kadının
eğitim düzeyinin, sosyo-ekonomik ve kültürel düzeyinin düşük olduğu doğu
toplumlarında bu oran daha da artmaktadır. Kadınların ruhsal ihtiyaç ve
şikayetlerini verbalize etme şansı azaldıkça somatizasyon u kullanma daha
da artmaktadır. Çalışmamızda ortodonti hasta grubundaki kadınların ergen
ve görece eğitim düzeylerinin yüksek olduğu düşünüldüğünde (lise ve üstü)
toplumumuzda eğitimli ve genç dahi olsa kadınların ruhsal ihtiyaç ve
sorunlarının dikkate alınmadığı ortaya çıkmaktadır.
Çalışmamızda hastaların eğitim düzeyi ve somatizasyon şiddeti
arasındaki ilişkiye baktığımızda ilkokul mezunu hastalarda somatizasyon
puan ortalamasının daha düşük olduğu saptanmıştır. Ancak bu fark
istatistiksel olarak anlamlı değildir. Eğitim düzeyine gore hasta sayılarının
dağılımına baktığımızda ilkokul mezunu hasta sayısının lise ve lisans
mezunu hasta sayısına gore çok düşük olduğu (sırasıyla n: 3, 33, 24)
görülmektedir. Örneklem sayısının azlığı nedeniyle geçerli istatistiksel
değerlendirme yapılamamıştır. Hastalarımızın çoğunun lise ve üstü eğitim
düzeyi olmasının nedeni başta ortodontik tedavi olmak üzere ağız ve diş
sağlığı tedavilerinin genel olarak estetik amaçlı yaptırılması ve yüksek
maliyete dayanması nedeniyle daha çok sosyo-ekonomik ve eğitim düzeyi
yüksek hasta grubu tarafından tercih edilmesiyle bağlantılı olabilir. Yapılan
araştırmalarda somatizasyon ve somatizasyon bozukluğunun düşük eğitim
27
düzeyi olan kişilerde daha yüksek oranlarda görüldüğü bildirilmiştir. Eğitim
düzeyi düştükçe ruhsal ihtiyaç ve sorunların somatizasyon kullanılarak
yansıtılması artmaktadır çünkü somatik şikayetler düşük sosyo-kültürel
gruplarda daha çok kabul görmektedir. Anlamlı olmasa da hasta grubumuzda
elde ettiğimiz sonuç bu veriler ile uyumludur.
Sonuç olarak, diş hekimliğine başvuran hastalarda somatizason eğilimi
orta şiddetde görülmektedir. Kadın, eğitim düzeyi düşük ve ortodonti hasta
grubunu oluşturan ergen ve çoğu kadın hastada somatizasyon şiddeti daha
yüksek oranlardadır. Ancak çalışma sonuçlarının daha yüksek sayıda
örneklem grubu ve daha farklı diş hastalığı olan hasta grupları da dahil
edilerek desteklenmesi gerekmektedir.
28
EK-1
SOMATİZASYON ÖLÇEĞİ
Bu formda sıra ile numaralandırılmış bazı sorular bulacaksınız. Her
soruyu okuyarak kendi durumunuza göre Doğru yada Yanlış olup
olmadığına karar verin. Bu soruları sadece kendinizi düşünerek yanıtlayın.
Bazı sorular birbirinin aynısı yada tersi gibi gelebilir. Mümkünse bütün
soruları cevaplandırmaya çalışın.
DOĞRU YANLIŞ
1. Çoğu zaman boğazım tıkanır gibi olur.
2. İştahım iyidir.
3. Başım pek az ağrır.
4. Ayda 2 defa ishal olurum.
5. Midemden oldukça rahatsızım.
6. Çoğu kez midem ekşir.
7. Bazen utanınca çok terlerim.
8. Sağlığım beni pek kaygılandırmaz.
9. Hemen hemen hiç bir ağrı ve sızım yok.
10. Bazen başımda sızı hissederim.
11. Çoğu zaman başımın her tarafı ağrır.
12. Sağlığım pekçok arkadaşımınki kadar iyidir.
13. Pek seyrek kabız olurum.
14. Ensemde nadiren ağrı hissederim.
15. Vücudumda pek az seyirme ve kasılma olur.
16. Çabucak yorulmam.
29
17. Pek az başım döner ya da hiç dönmez.
18. Yürürken dengemi hemen hemen hiç kaybetmem
19. Soğuk günlerde bile kolayca terlerim.
20. Çoğu zaman yorgunluk hissederim.
21. Hemen hergün mide ağrılarından rahatsız olurum.
22. Tekrarlanan mide bulantısı ve kusmalar bana sıkıntı
23. Çoğu zaman bütün vücudumda bir halsizlik duyarım.
verir.
24. Son birkaç yıl içinde sağlığım çoğu zaman iyi idi.
25. Çok defa sabahları dinç ve dinlenmiş olarak uyanırım.
26. Çoğu zaman bana kafam şişmiş ya da burnum tıkanmış
27.
gibi Çoğu
gelir. zaman başım sıkı bir çember içindeymiş gibi
28.
Kalp ve göğüs ağrılarından hemen hemen hiç şikayetim
hissederim.
29. Hayatımda hiçbir zaman kendimi şimdiki kadar iyi
yoktur.
30. Kalbimin hızlı çarptığını hemen hemen hiç hissetmem ve
hissetmedim.
çok seyrek
31. Hiç felç geçirmedim ya da kaslarımda olağan üstü bir
nefesim tıkanır.
32.
Ortada
hiçbir neden yokken haftada 1 ya da daha sık
halsizlik
duymadım.
birdenbire her
33. Vücudumun her yerinde çok defa yanma, gıdıklanma,
yanımı ateş basar.
karıncalanma veya
uyuşukluk hissederim.
30
10.KAYNAKÇA
2) Gürbüz Ö, Altınbaş K, Kurt E, Psikiyatrik Hastalarda Ağız Sağlığı,
Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 2011,3(4) s,628-646
3) Öztürk M.O, Ruh Sağlığı ve Bozuklukları, İstanbul.1989, s,135143
4) Koptagel-ilal G, Hekimlik Açısından Somatizasyon ve Somataform
Bozukluklar, Psikiyatri Dergisi cilt 1/sayı 1 /yıl 1999
5)Tunçer
Ö,
Somatizasyon-
Bir
Klinik
Yaklaşım
(Alın
Yazısı mı?
Çözümlenmemiş Duygusal Sorun mu?). Türkiye Klinikleri Psikiyatri Dergisi
1999, 1,90-91.
6) Kesebir S. Depresyon ve Somatizasyon. Klinik Psikiyatri 2004, Ek 1.14-19
7) Babacan S. S, Hastalıkta Ruh ve Beden Etkileşimi Kastamonu Eğitim
Dergisi, Ekim 2003 cilt, 11 No,2
8) Kara H, Abay E, Kronik Ağrıya Psikiyatrik Yaklaşım. Anadolu Psikiyatri
Dergisi 2000, ,89-99.
9) James l. Jacobson M.D. Alan M. Jacobson M.D. Psikiyatrinin Sırları,
Çeviri: Kayaalp M.L, Doğangün B. Nobel Tıp Titabevleri, 2006.
10) Sayar K, Kirmayer LJ, Taillefer S. Predictors of Somatic Symptoms in
Depressive Disorder. Gen Hosp Psychiatry 2003, 25,108-14
11) Köroğlu E, Güleç C. Psikiyatri Temel Kitabı.2.nci baskı. Hekimler
Yayın Birliği, Ankara 2007,369-376
31
12) Levin AA.: A Content Analysis of Recent Literature on Somatization
Disorder. A Master Thesis. Presented to the Department of Social Work.
California State University, Long Beach. August, 2004.
13) Işık E, Işık U, Taner E: Güncel Klinik Psikiyatri. Ankara 2008, S, 274-285
14) Yüksel N,Ruhsal hastalıklar. 63. Baskı MN Medikal & Nobel 2006 .s,267)
15) Sağduyu A.: Somatizasyonun ve İlişkili Sendromların Biyolojisi. Türk
Psikiyatri Dergisi 2001, 12(3),211-224
16)Fidanoğlu O, Evlilik Uyumu ile Eşlerin Somatizasyon Düzeyleri
Arasındaki İlişki Ve Diğer
Karşılaştırılması.
Sosyodemografik
Marmara Üniverstesi
Sağlık
Değişkenler
Bilimleri
Açısından
Halk
Sağlığı
Anabilimdalı Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2007 (Danışman, Prof.Dr. Melda
karavuş).
17)
Vural
İ,
Anksiyete
Bozukluklarında
Somatizasyon
ve
Tiroid
Hormonlarıyla İlişkisi, Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı Ve
Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi 7. Psikiyatri Birimi Tıpta
Uzmanlık Tezi İstanbul 2007
18) Janca A: Somatoform Bozuklukları Yeniden Düşünmek Cur Opin
Psychiatry 18: 65-71. © 2005 Lippincott Williams & Wilkins. 0951-7367
19) Kirmayer LJ, Culture, Affect and Somatization. Transcult Psychiatr
Res Rev; 21, 159-188, 237-262, 1984.
10) Başkak B, Çevik A, Somatizasyonun Kültürel Boyutları Türkiye’de
Psikiyatri / Cilt 9- Sayı 1 – 2007.
21) Özen Şahin E M, Solmaz Türkcan A, Belene A, Yeşilbursa D, Yurt
E, Somatizasyonda Kültürel ve Sosyolojik Faktörler New/Yeni Symposium
Journal www.yenisymposium.net Ekim 2009 / Cilt 47/ Sayı 4.
32
22) Özenli Y, Yoldaşcan E, and Topal K, Özçürümez G, Türkiye’de Bir
Eğitim Fakültesinde Somatizasyon Bozukluğu Yaygınlığı ve İlişkili Risk
Etkenlerinin Araştırılması, Anadolu Psikiyatri Dergisi 2009,10,131-136.
23) Kara H, Abay E, Kronik Ağrıya Psikiyatrik Yaklaşım. Anadolu Psikiyatri
Dergisi 2000, 1(2),89-99.
24) Katon W, Ries RK, Kleinman A et al. A Prospective DSM-III Study of
100 Consecutive Somatization Patients. Compr Psychiatry 1984,25,305-313.
25) Mai F. Somatization Disorder, A Practical Review. Canadian Journal
of Psychiatry 2004, 49, 652-662.
26) Sayar K., Tıbben Açıklanamayan Belirtiler. Türk Psikiyatri Dergisi 2002,
13, 222-231.
33
12.ÖZGEÇMİŞ
1990 İskenderun’ da doğdum.İlkokulu Ahmet Paşa İlköğretim
Okulunda, ortaokulu Osman Düşüngel İlköğretim okulunda okudum.
Liseyi Kayseri Fen Lisesinde okudum.2007 yılında Ege Üniversitesi Diş
Hekimliği Fakültesini
kazandım.
34
Download