Yorum 27 Temmuz 2002

advertisement
Yorum
9 TEMMUZ 2005
LONDRA-PARİS EKSENİNDE
REKABET VE DAY ANIŞMA
Bir zamanların iki büyük denizaşırı imparatorluğu,
bugün AB içinde iki ayrı gelecek görüşünün savunucusu
BAHADIR KALEAĞASI
Siyasi açıdan önemli bir krizi
atlatmaya çalışan AB, Londra'daki
terör eylemleriyle sarsıldı.
Brüksel'de bayraklar yarıya
indirildi. FOTOĞRAF: AFP
Evren sakin sayılır. Mavi gezegen bir galaksinin dış halkalarında küçük bir yıldızın etrafında yaklaşık 4,5
milyarıncı keredir dönmekte. Gezegen 18 bin küsur yıl önceki son buzul çağından beri istikrar içinde. Fakat
üzerinde yaşayan insanların son bir kaç bin yıldır yaşadıkları olağanüstü. Gezegenin yaşam dilimi içinde
kısacık bir sürede büyük değişim, ilerleme, sarsıntı, çöküş, yükseliş … Galakside bir uygarlık olgunlaşma
çağına ulaşma sancıları içinde.
Teleskopu bu karmaşanın yalnızca bir minik ayrıntısına çevirince bile, mercekte yirmidört saatlik bir zaman
diliminde derin çalkantılar beliriyor. Londra ve Paris. Bir zamanlar, ilk homo sapiensin yüz yıllık
yolculuğunun gerekli kıldığı uzaklıktaki iki coğrafi nokta. Daha sonra Keltlerin, Romalıların, Normanların ve
Saksonların on günde, bugünün seyyahlarının ise Manş’ın altından geçen tünelden trenle iki buçuk saatte,
havadan yarım saate birinden diğerine ulaştığı iki başkent.
Bomba patlayınca
6 Temmuz 2005. Singapur’da 2012 olimpiyatlarının evsahipliği yarışının Londra’nın kazandığı haberi Paris’e
bomba gibi düşüyor. Kentlerinin zaferini kutlamak üzere Belediye Sarayı önünde toplanmış kalabalık önce
sessizliğe boğuluyor. Sonra hıçkırık, homurdanma ve isyankarlık karışımı bir uğultu hakim oluyor. Daha
önce Dünya ve Avrupa futbol şampiyonluklarının çılgınca kutlanışındaki havayı yeniden yaşamaya
hazırlanan Parisliler meydanı terk ediyor. Karar açıklanırken çiselemeye başlamış olan yağmur hızlanıyor.
Dünya televizyonları ise o sırada başka bir meydana odaklanmakta. Adını İngiliz donanmasının Fransızları
yenilgiye uğrattığı savaştan alan Trafalgar Meydanı’na. Olimpiyat düzenleme savaşını kazanan İngilizler bu
sefer alkolsüz de sarhoş olabilmenin mutluluğu içinde sevinç çığlıkları atmaktalar. Paris Belediye Başkanı
Bertrand Delanoë, ülkesine dönüş yolunda Singapur havaalanında Londra için yapılan lobiyi suçlayan bir
demeç veriyor: “En iyi dosya bizimkisiydi. Başka etkenler devreye girdi. Haksızlığa uğradık.”
7 Temmuz 2005. Sabah Paris’te uçaktan inen Delanoë’nin ilk sözleri: “Şu an hepimiz Londralıyız”. Bu sefer
gerçek bombalar Londra’yı sarsmış durumda. Şok dalgaları Paris’i de vuruyor. Borsa düşüyor. İngiltere ile iş
yapan binlerce şirket telaşlanıyor. Turizm sektörü kaygılanıyor. Cumhurbaşkanı Jacques Chirac dünyanın
diğer önde gelen liderleriyle Tony Blair’in konuğu olarak İskoçya’da G-8 zirvesinde. Bir gün önce siyasal
yaşamına son ağır darbeyi vuran Blair ile dayanışma içinde. Fransa da derhal kırmızı alarma geçiyor. Terör
korkusunun sisi yeniden Batı dünyasının üzerine çöküyor.
Olimpiyat rekabeti
Bu arada Fransa hala Olimpiyat yenilgisini sorguluyor: “Dünya bizi sevmiyor”. “Çok kibirli davrandık”.
“Chirac, birkaç gün önce İngiliz mutfağına hakaret etti, tepki aldı”. “Chirac İngilizlerin Avrupa tarımına tek
katkısı deli dana olmuştur dedi, yanlış oldu”. “AB Anayasa’sını reddettik, Polonya gibi yeni üye ülkeleri taciz
ettik, Olimpiyat Komitesi’nin yarıya yakınını oluşturan Avrupalı delegeler Londra’ya yöneldi”. “Londra
geleceğe yönelik, çok kültürlü, bir değişim kenti; Paris ise kent olarak mükemmel fakat çok Fransız”.
Fransa’nın önde gelen siyaset uzmanlarından Dominique Moïsi’nin dediği gibi, gençleri, küresel fakirlik
sorunlarını, Afrika’ya yardımı konserlerini, ulusal Olimpiyat komitesi başkanı olarak ünlü şampiyon atlet ve
politikacı Sebastian Coe’nin kişiliğinde insan sermayesini ve Londra’nın sosyal ve altyapı sorunlarına
Olimpiyatlar sayesinde çözüm araçlarını önplana çıkartan İngiliz politikası başarılı oldu. Fransa bir yaşam
sanatı müzesi. İngilizler için ev alınacak, en güzel günleri geçirecek bir ülke. Fakat bugün yeni şirket
kurmanın, atılımcı fikirleri yaşama geçirmenin, dünyaya açılmanın adresi olarak, Fransızlar için bile İngiltere
revaçta. Üstelik, Londra’nın kültürel yaşamı, mimari yenilikçiliği ve yemek kültürü artık daha yaratıcı ve
zengin.
Manş’ın İki Yakası
Rekabet ve dayanışma: Fransa ile İngiltere arasındaki ilişkilerin en kısa tanımı. Dünyanın bir zamanlar iki
büyük denizaşırı imparatorluğu, bugün Avrupa Birliği içinde iki ayrı gelecek görüşünün savunucusu
konumundalar.
İngiltere ve Fransa arasındaki ilişkiler, Türkiye gibi, geçmişin bir Avrupa imparatorluğu ve bugünün AB adayı
büyük ülkesinin geleceğini de doğrudan ilgilendirmekte.
Tarihten birkaç sayfa yarına da ışık tutuyor:

1066: İşgal. Viking kökenli Normandiya Dükü 1. William, Paris’e saldıramayınca, Manş’ı
geçerek İngiltere’yi işgal ediyor. Aristokrasisi, kilisesi ve askeriyesi ile bir devlet düzeni
kuruyor.

1154: İç savaş. Fransız kökenli II. Henry Londra’da tahta çıkıyor ve Fransa’daki
topraklarını oğulları arasında paylaştırmak isterken işler karışıyor. Halefi Aslan Yürekli
Richard, Haçlı seferleri dışındaki zamanını Fransa destekli kardeşleriyle savaşarak
geçiriyor.

1453: Sınırlar. Kıtanın doğusunda Bizans düşerken, en batısında Yüzyıl Savaşları son
buluyor. Sonunda Fransa Krallığı İngilizleri Manş kıyılarına kadar geriletiyor. Bugün
Fransız milliyetçiliğinin simgesi olan erkek kılığındaki kadın kahraman Jean d’Arc,
İngilizlere karşı elde edilen zafer ile efsaneleşiyor. Beş yıl sonra, Fransızlar İngilizleri kıta
Avrupa’sından tamamen püskürtüyor.

1714: Hesaplaşma. Utrecht Antlaşması. Fransız Kralı 14. Louis İspanya tacına da göz
dikince, İngiltere diğer Avrupa ülkeleri ile Fransa aleyhine cephe kuruyor. Sonunda
Cebelitarık ve birçok Fransız sömürgesi İngiliz egemenliğine geçiyor.

1763: Sömürgeler. Yedi Yıl Savaşları olarak anılmalarına rağmen daha uzun süren
savaşlar sonucunda Avrupa’da sınırlar pek değişmese de, Hindistan ve Kanada’da
İngilizler Fransızları yeniyor.

1783: ABD. Amerikan bağımsızlık savaşı İngiltere’nin eski sömürgelerine karşı yenilgisiyle
sonuçlanırken, Fransa da kazanan tarafta savaşa katılmış olarak yeni dünyanın zaferini
kutluyor.

1789: Devrim. İngiltere’de aristokrasi ile burjuvazi arasında aşamalı ve uzlaşmalı bir süreç
içinde ilerleyen demokrasinin ilk aşamaları, Fransa’da çatışma ve devrimle gerçekleşiyor.

1815: Waterloo. İngiltere ve müttefikleri olan Prusya, Avusturya ve Rusya, Napoleon’u
bozguna uğratıyor. Viyana Kongresi Avrupa’da yeni bir düzen kuruyor. Fakat bizzat
İngiltere’de başlayan sanayi devrimi ve siyasal liberalleşme kıtayı da etkisine alıyor.
Demokrasi yayılıyor.

1904: İttifak. ‘Entente cordiale”. İngiltere ve Fransa aralarında bir ‘samimiyet anlaşması’
yapıyorlar. Dünya üzerindeki sömürgelerini ve etki alanlarını paylaşıyorlar. Buna Rusya
Çarlığı da dahil oluyor. Almanya dışlanıyor. Avusturya-Macaristan Orta Avrupa’ya sıkışıyor.
Osmanlı İmparatorluğu’nun petrol bölgelerindeki toprakları değer kazanıyor. Birinci Dünya
Savaşı yaklaşıyor.

1944: Normandiya. Hitler Almanyası’na karşı savaşta sonun başlangıcı. Müttefikler
İngiltere’den deniz ve hava kuvvetleri ile Fransa kıyılarına çıkartma yapıyorlar. Londra’da
sürgündeki Fransız hükümetinin başı General Charles De Gaulle, kurtarıcı İngiliz ve ABD
ordularından önce Paris’e girmeyi başarıyor. Fransa da kazanan tarafta yer alıyor.

1956: Süveyş Krizi. İngiltere ve Fransa, Mısır’ın kanalı devletleştirmesine karşı askeri
müdahalede bulunuyor. ABD desteklemiyor. Sonraki birkaç yıl içinde sömürgelerin
bağımsızlık hareketleri geniş çapta tamamlanıyor. İngiltere ve Fransa güdümlü küresel
düzen tasfiye olurken, Amerikan yüzyılı yükseliyor.

1963: Veto. Fransa ve Almanya’nın öncülüğünde kurulan, bugünkü AB’nin ilk aşaması
olan Avrupa Ekonomik Topluluğu’na De Gaulle’ün vetosu nedeniyle İngiltere üye olamıyor.
Birçok engellemeden sonra ancak 1974’te gerçekleşen bu üyelik sonrasında Avrupa’da
güçler dengesi değişiyor.

2003: Irak. ABD Başkanı G.W. Bush’un Irak politikasına İngiltere önderliğinde bazı AB
ülkeleri destek verirken, Fransa öncülüğünde Almanya ve diğer bazı ülkeler karşı çıkıyor.
Batı dünyası Manş denizinin ortasından ikiye yarılıyor. Bu arada İngiltere ve Blair, Bush
karşıtı uluslararası tepkiden nasibini alıyor. Terör vahşeti ise, New York’tan sonra
İngiltere’nin İstanbul Başkonsolosluğu’nu hedef alıyor.

2005: Avrupa. Fransa krizde. Toplumsal özgüven dibe vurmuş durumda. AB Anayasası’na
öncü olmuş fakat bizzat kendi halkı referandumda reddetmiş. Hem sol, hem de sağ kanatta
yabancı düşmanlığı, küreselleşme karşıtlığı ve gelecek korkusu temaları revaçta. AB içinde
Cumhurbaşkanı Chirac’ın tarım politikasına bütçede öncelik veren yaklaşımı dinozor
muamelesi görmekte. AB içinde kriz var ve yükselen lider Tony Blair. Bunun üzerine bir de
Londra’nın Paris’e karşı Olimpiyat zaferi ekleniyor.
Londra ile Paris arasındaki rekabet ve çıkar birliği üzerine dayalı ilişikler 2005 yılı ortasında gerçekten yeni
bir döneme giriyor. Patlayan bombalar, Avrupa ülkelerine hangi aynı gemide kader birliği içinde olduklarını
bir kere daha en acı bir şekilde hatırlatıyor. Dünya sakin sakin güneşin etrafında dönmeye devam ediyor.
Dr. Bahadır Kaleağası
Brüksel
[email protected]
.
Download