Para İkamesi, Ülkelerarası Enflasyon Transferi ve Uluslararası Döviz

advertisement
Bankacılar Dergisi, Sayı 29, 1999
Para İkamesi, Ülkeler Arası Enflasyon Transferi
ve
Uluslararası Döviz Kuru Rejimi Tartışmaları
K. Batu TUNAY*
1. Giriş
Uluslararası döviz kuru sistemine yönelik tartışmalar, 1997 yılı sonlarında Güneydoğu
Asya’da başgösteren ve kısa zamanda dünya ekonomisini etkisi altına alarak globalleşen
ekonomik kriz ile yoğunlaşmıştır. Ocak 1999’da Avrupa Birliği’nin Euro’yu ortak para birimi
olarak kullanmaya başlamasıyla bu konudaki tartışmalar daha da şiddetlenmiştir. 1970’lerden
beri uygulana gelen esnek döviz kuru sisteminin, özellikle gelişmiş ülkelerin milli para
sistemleri ve dolayısıyla milli para politikaları üzerinde olumsuz yansımaları olduğu
anlaşılmıştır. Buna göre; gelişmiş ülkelerin paralarına olan talep uluslararası ticari
gereksinimlerin ötesinde artmış ve bu talep artışı gelişmiş ülkelerin ulusal para talebi
fonksiyonlarının istikrarını bozarak, milli para politikalarının etkinliğini zayıflatmaya
başlamıştır. Böylece, esnek döviz kurlarının terk edilerek yeniden sabit döviz kuru sistemine
dönülmesi sorgulanmakta; karşılaşılan bu sorunların esnek döviz kuru sistemi içinde
çözülmesi mi gerektiği, yoksa bölgesel para alanlarına dayalı yeni bir sabit döviz kuru
sisteminin oluşturulması mı gerektiği konusunda ciddi bir fikir ayrılığı yaşanmaktadır.
Avrupa Birliğinin sağlanmasında önemli bir adım olarak kabul edilen ortak para
birimine geçiş, bölgesel para alanı oluşturulmasına dayalı sabit döviz kuru rejimi konusunda
iyi bir örnek oluşturmaktadır. Son yıllarda Kuzey Amerika’da ve Güneydoğu Asya’da da
benzeri girişimler tartışılmaktadır. Tüm bu olgular birlikte değerlendirildiğinde, uluslararası
ekonomik ilişkilerde ve dolayısıyla ulusal ekonomik politikalarda çok ciddi sonuçlar
doğurması kaçınılmaz yeni bir yönelimin giderek güçlendiği gözlenmektedir. Bu çalışma,
uluslararası döviz kuru rejimlerini yeniden bir tartışma konusu haline getiren etkenleri ve bu
bağlamda gelişmiş ülkelere enflasyon transferi ve para ikamesi ilişkisini değerlendirmek
amacındadır.
2. Gelişmiş Ülkelerde Para İkamesine Dayalı Enflasyon Transferi ve Döviz Kuru Rejimi
Tartışmalarının Teorik Temelleri
1970’lerde sabit döviz kuru sistemi terk edilerek esnek döviz kuru sistemine
geçilmesiyle bu anlamda yeni bir dönem açılmış oldu. 1944’den 1973’e kadar geçen dönemde
ABD dolarının anahtar para konumunda olduğu Bretton Woods sistemi, ABD’nin ödemeler
dengesi bilançosundaki açıklar, serbest özel sermaye hareketlerinin yaygınlaşması ve ABD
dolarının aşırı değerlenmesi gibi nedenlerle fonksiyonunu yerine getirememeye başlamıştı.
Esnek döviz kuru sistemine geçilmesiyle, önemli bir rezerv para ve Alman Markı, Japon Yeni
gibi birkaç güçlü para biriminden biri olmasına rağmen ABD dolarının önemi giderek
azalmaya başlamıştır.
* Marmara Üniversitesi, Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsü, Bankacılık Anabilim Dalı Araştırma Görevlisi.
Bankacılar Dergisi
1980’lerde hiçbir para birimi tek başına uluslararası olarak baskın bir rol oynamıyordu.
Bu yeni dönemde, ekonomik birimler hangi para birimini ellerinde tutacaklarına karar
vermekle kalmayıp, çeşitli para birimleri arasında değişim yapabilme olanağına da
kavuşmuşlardı (Rogers, 1990). Finansal piyasalardaki yeniden düzenleme hareketi (financial
deregulations) ve bu hareketi güçlendiren teknolojik gelişmeler, finansal uluslararasılaşmayı
hızlandırmıştır (Guidotti, 1993). Böylece herhangi bir ülkenin vatandaşları, diğer bir ülkenin
parasını ister kendi ülkesinde, ister o para biriminin ait olduğu ülkede, isterse de üçüncü bir
ülkede herhangi bir nedenle bulundurma imkanına sahip olabilmiştir. Şüphesiz bu avantajlar,
teknolojik gelişmelerin finans alanındaki yansımalarının ve özellikle de işlem maliyetlerindeki
düşmenin sonuçlarından birisidir (Mizen ve Pentecost, 1996).
Esnek döviz kuru rejimine geçilmesi ve yukarıda anahatlarıyla değinilen uluslararası
finans alanındaki gelişmeler, 1980’lerin başlarına kadar unutulmaya yüztutmuş bir fenomenin,
para ikamesinin yeniden popülerlik kazanmasına yolaçmıştır; hem de iktisat tarihinde hiç
olmadığı kadar. Para ikamesi, sıradan mallar arası ikameye benzer. Para ikamesinin diğer
ikame türlerinden farklılığı, bir ülkenin vatandaşlarının portföylerinde başta para olmak üzere
milli finansal aktifler yanında yabancı finansal aktifleri de bulundurmalarıdır (Tunay, 1998).
Bu tanımlamaya bağlı olarak para ikamesini geniş ve dar anlamda düşünmek olasıdır. Geniş
anlamda para ikamesi, tüm finansal aktiflerin ikame edilmesini kapsamaktadır. Dar anlamda
para ikamesi ise, sadece milli ve yabancı para birimleri arasındaki ikameyi ifade etmekte
kullanılır.
McKinnon (1982), para ikamesinin milli para talebinde istikrarsızlığa yol açtığını ve
doğrudan ya da dolaylı olarak görülebileceğini ifade etmiştir. McKinnon’a göre; doğrudan
para ikamesi insanlar ellerindeki milli paranın değerinin düşmesini beklediklerinde ve bunu
yabancı bir para birimiyle değiştirdiklerinde meydana gelmektedir. Yapılan araştırmalar,
doğrudan para ikamesinin gelişmiş ülkelerde etkili olmadığını; çünkü gelişmiş ülkelerde
insanların merkez bankasının yabancı para rezervleri düşse bile bir develüasyon
beklemediklerinden banka sistemindeki döviz mevduatlarını çekmeye yönelmediklerini
göstermektedir (Rogers, 1992).
McKinnon dolaylı para ikamesinin ise; sermaye piyasasının bulunduğu ülkelerde
görülebileceğini ve sermaye hareketliliği (capital mobility) olarak da ifade edilebileceğini
belirtmektedir. Dolaylı para ikamesi, belirli bir zaman diliminde ekonomik birimlerin yabancı
tahvillerin getirisinin artacağı yönündeki tahminlerine dayanmaktadır. İnsanların bu şekildeki
beklentileri, milli paranın değerinin düşeceğine inanmalarından ileri gelmektedir. Milli
paranın beklenen değer kaybına göre, milli faiz oranlarındaki yükseliş doğrultusunda
insanların portföylerindeki milli finansal aktiflerin oranlarında bir düşüş görülecektir. Bu
şekilde, ulusal para talebinin ulusal para arzının altına düşmesi, para arzındaki bir fazlalık gibi
görülebilir ve sonuçta o ülkeden bir sermaye çıkışı yaşanmasına yol açar. Bu sürecin sonunda,
yabancı paraya olan talep, milli para talebindeki düşüş kadar gerçekleşir. Sermaye çıkışı
oranında milli para talebinde bir azalma olmuştur ve sabit döviz kurları altında bu sermayenin
aktığı diğer ülkede bir para arzı genişlemesi olur. (McKinnon, 1982; 1996).
Daha karmaşık olan dolaylı para ikamesi yaklaşımı da gelişmiş ülkelerdeki durumu
karakterize etmemektedir. Doğrudan para ikamesi tanımı, ekonomik istikrarın bozuk olduğu
azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin her ikisi için de geçerli kabul edilebilir. Ancak dolaylı
para ikamesi, sermaye piyasalarının varlığı ve etkinliği konusundaki varsayımları gözönünde
tutulduğunda; doğrudan para ikamesinin aksine azgelişmiş ekonomilerden çok gelişmekte
61
K. Batu Tunay
olan ama ekonomik istikrarsızlık yaşayan ülkelere has kapsamlı bir yaklaşım olarak
değerlendirilebilir. McKinnon’un doğrudan ve dolaylı para ikamesi görüşünde, gelişmiş
ülkelerin rolü hemen hemen aynıdır ve baskın değildir. Buna karşılık, McKinnon’un
yaklaşımında parası talep gören ülkenin de (-ki bunu gelişmiş ya da en azından ekonomisi
daha istikrarlı ülke olarak da niteleyebiliriz) bu süreçlerden olumsuz etkilendiğine ilişkin
ipuçları vardır. McKinon açıkça belirtmemekle birlikte, ikame süreci sonunda parası talep
gören ülkenin para arzında arızi bir artış sözkonusu olacaktır. Konumuz açısından odak
noktası da budur.
Bilindiği gibi gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerdeki para ikamesi olgusu, başta
yüksek enflasyon oranları olmak üzere makroekonomik istikrarsızlıkların bir sonucudur.
Böyle ülkelerde insanlar, gelirlerinin ve servetlerinin reel değerini korumakta hatta arttırmakta
portföylerinde daha fazla oranda yabancı para ve aktife yer vermeyi bir araç olarak kullanırlar.
Oysa gelişmiş ülkelerde para ikamesi olgusunun sebepleri ve etkileri çok daha farklıdır.
Gelişmiş ülkelerde, yüksek enflasyon ve makroekonomik istikrarsızlıklar söz konusu
olmadığından bu ülkelerdeki para ikamesi büyük bir çoğunlukla ülkelerarası dış ticaret
gerekliliklerinin bir sonucudur. Gelişmiş ülkelerin vatandaşlarının, milli paralarının değeri
konusunda bir çekinceleri olmadığı için; portföylerinde çeşitli nedenlerle bulundurdukları
yabancı para ve aktifler ne derecede yüksek olursa olsun, bu anlamda para ikamesi milli para
politikalarının bağımsızlığını etkilemez.
Fakat, para ikamesinin dolaylı olarak gelişmiş ülkelerin para politikaları üzerinde
oluşturduğu baskı bu durumun bir istisnasını oluşturmaktadır. Gelişmiş ülkelerdeki para
ikamesi olgusunun asıl üzerinde durulması gereken boyutu, bir esnek döviz kuru sisteminde
para ikamesinin kaçınılmaz bir şekilde ülkeler arası enflasyon oranlarını transfer edici
etkisidir. Şöyleki; gelişmiş bir ekonominin değeri istikrarlı ve genel kabul gören para birimi,
sadece o ülkenin vatandaşlarınca değil diğer ülkelerin vatandaşlarınca da (özellikle de daha az
gelişmiş ve ekonomik istikrarsızlık yüzünden milli paranın yanında istikrarlı bir yabancı para
birimine portföylerinde yer vermek isteyen ülkelerin vatandaşlarınca da) talep edilecektir. Bu
takdirde, söz konusu gelişmiş ülkenin para arzı, para talebindeki artışı, özellikle ülke dışı
talebi karşılamak için arttırılacaktır. Para arzındaki bu artış, o ülkenin parasal politikalarını
yurtiçi fiyat düzeyini yükseltici şekilde etkileyecek ve böylece ülkeler arasında enflasyon
transferi yaşanacaktır.
Diğer taraftan, yurtdışı talep karşısında söz konusu ülke para arzını genişletmezse bu
sefer de paranın dolaşım hızı yükselecek, ulusal para talebi fonksiyonunun istikrarı bozulacak
ve yine bağımsız bir para politikası izlemek güçleşecektir. Ulusal para politikasının
bağımsızlığını kaybetmesiyle yurtiçi enflasyon oranlarında bir yükseliş meydana gelecektir.
Esnek döviz kuru sisteminin para ikamesi yoluyla sanayileşmiş ülkelerde para
politikalarının etkinliğini yukarıda anahatlarıyla izah edildiği şekilde azaltması, sabit döviz
kuru sistemini yeniden önplana çıkartmıştır. Eğer iki ülke paraları arasında yakın bir ikame
ilişkisi varsa, kendi para politikalarını ayrı ayrı idare etmeye göre, bir blok olarak koordine
etmek cazip olabilir. Daha fazla para yakın ikame olduğunda, daha geniş bir blok söz konusu
olur. Avrupa Para Sistemi, bunun iyi bir örneğini teşkil etmektedir. Yapılan bazı ampirik
çalışmalar, ülkelerin dalgalı döviz kuru rejimini bırakarak, para politikalarını senkronize
etmekte sabit döviz kuru sistemine dönecekleri konusunda bir intiba uyandırmaktadır.
62
Bankacılar Dergisi
3. Bazı Gelişmiş Ülkelerde Para İkamesi ve Enflasyon Transferi Sorunu
Ülkelerarası ekonomik gelişmişlik farklarının gelişmiş ülkeler açısından ortaya
çıkardığı en önemli sorunlardan birisi olan, para ikamesi yoluyla enflasyon transferi
sorununun gerektiği gibi tasvir edilebilmesi için; ülke uygulamaları üzerinde etraflıca durmak
gerekmektedir. Çok ayrıntılı bir örnekleme çalışmamızın kapsamını aşacağından, tipik
olduğuna inandığımız belli başlı ülke tecrübelerini irdelemekle yetineceğiz. Bu kapsamda,
dünya ekonomisinin üç odağından örneklemeler yapılacaktır: Kuzey Amerika, Avrupa Birliği
ve Güneydoğu Asya.
3.1. Amerika Birleşik Devletleri
Kuzey Amerika’nın ve dünyanın en önemli ekonomik güçlerinden ABD’de, esnek
döviz kuru döneminde gözlenen enflasyonun para ikamesinden ileri geldiği konusunda
ampirik çalışmalar bulunmaktadır. Batten ve Haffer(1986), ABD’de 1972-1982 döneminde
yaşanan yüksek enflasyon oranlarının para ikamesi sürecinden ileri geldiğini kanıtlamaya
çalışmışlardır. Bu çalışmanın hareket noktası, McKinnon’un (1982) “genel olarak, global
(dünya) para arzındaki artış, Amerikan enflasyonunu açıklamada, ABD’nin yurtiçi para
stoğundaki büyümeden daha iyi bir tahmin edicidir” şeklindeki varsayımıdır.
Batten ve Haffer, ABD doları için yurtiçi talebin, portföyler içinde aktiflerin yer
değiştirmesiyle gerçekleşen yabancı etkilere göre istikrarsız olduğunun öne sürülmesinden
hareketle; dalgalı kur periyodunda ABD enflasyonunun tek başına ABD para büyümesiyle
yeterince açıklanamayacağı hipotezini kurmuşlardır. Yazarlar, ABD para büyümesine dünya
para büyümesi veya efektif döviz kurundaki değişmelerin eklenmesini daha uygun görmüşler
ve 1972-1982 dönemi için üç aylık verileri temel alarak bir analiz yapmışlardır. Batten ve
Haffer’in sundukları ispat, verilerce yeterince desteklenmese de dalgalı döviz kuru
periyodunda ABD’nin milli enflasyon oranının açıklanmasında para ikamesinin rolü olduğu
konusunda ipuçları vermektedir.
Esnek döviz kurlarını savunmada en temel argüman, “esnek döviz kurlarının
ekonomiyi dış parasal şoklardan arındırdığı” iddiasıdır. Bu varsayım, esnek döviz kuru
sisteminin “yalıtma özelliği” olarak nitelenmektedir. Yalıtma özelliği, paraların talep
yönünden de arz yönünden de ikame edilemez olması görüşüne dayanmaktadır. Dolayısıyla,
yurtiçi enflasyon doğrudan yurtiçi para arzına bağlı olmaktadır. Sabit kur sisteminde ise,
paraların arz yönünden tam ikame edilebilir olduğu kabul edilmektedir. Para ikamesini
savunanlar, yurtiçi para talebindeki istikrarsızlığın altında paraların talep yönünden ikame
edilebilirliklerinin yattığını göstermektedirler. Böylece milli para talebi fonksiyonu, milli ve
yabancı parasal aktifler arasındaki fırsat maliyetlerine bağlı olarak değişecektir. Bu itibarla,
para ikamesi taraftarları, esnek döviz kuru sisteminin yalıtma özelliğini eleştirmektedirler.
Gelişmiş bir ülkenin değeri istikrarlı parasına olan talebi etkileyen yurtdışı etkenler,1 o ülkeyi
ya “paranın dolaşım hızının yükselmesine gözyummak” ya da “para arzını arttırmak” arasında
bir tercih yapmaya zorlar. Her iki seçenek de, doğrudan veya dolaylı olarak sözkonusu ülkenin
fiyat istikrarını bozar ve enflasyonist bir baskıya yolaçar.
ABD’de, 1970’lerin başlarında beklenmeyecek kadar düşük değerler alan paranın
dolaşım hızı, 1975 sonrasında bu kez de beklenmeyecek kadar yüksek değerlere ulaşmıştır.
Bunun temel sebeplerinden birisi, parasal otoritelerin parasal hedeflemenin (monetary
targeting) uygulanması konusundaki şüphecilikleridir. 1976’da Enzler, Johnson ve Paulus
63
K. Batu Tunay
tarafından yapılan tahminlere dayanan para talebi denklemleri, para talebi artışı ve paranın
dolaşım hızı konusunda aşırılıklar içermektedir. Hamburger 1977’de söz konusu
fonksiyonlardaki tahmin hatalarını göstermiş ve bu hataların daha genel formdaki bir para
talebi fonksiyonuyla ortadan kalkabileceğini belirtmiştir. Brittain (1981), Amerikan dolarının
dolaşım hızındaki değişmenin kaynağı olarak; Amerikan doları talep eden ülkelerde dolara
endeksli finansal aktiflerin getirilerindeki değişmeleri dikkate almıştır. Sonuçta, ABD’de ve
Amerikan dolarının ikame edildiği ülkelerde para politikası sorunlarının ve dolaşım hızı
hareketlerinin uyuştuğu görülmüştür. Uluslararası portföy kaymalarını etkileyen
değişkenlerdeki kısa dönem dalgalanmaların, önemli oranda ABD’nin M1 dolaşım hızı
üzerinde etkili olduğu anlaşılmıştır. Ekonomik istikrarı bozuk olan ülkelerde, parasal
aktiflerin fırsat maliyetlerinin artması riskine karşı ekonomik birimlerin dolar bulundurma
eğilimindeki artışlar, ABD’nin ulusal para politikası üzerinde etkili olmuştur.
Dolar ve yabancı paralar arasındaki ikamenin analizinden sağlanan sonuçlar, ABD’de
ikame esnekliğinin sıfırdan farklı olduğunu ortaya koymaktadır. ABD’de ikame esnekliği
dalgalı kur alt dönemi sırasında önemli ve büyüktür; ama sabit kur dönemi için aynı şey
söylenemez. Bu konuda yapılan ampirik çalışmalar, 1970 öncesi yabancı paraların getiri
oranları ve standart sapmalarının 1970 sonrası ile karşılaştırıldığında çok küçük olduğunu
göstermektedir. ABD’li yatırımcıların portföylerinde faiz getirmeyen yabancı para
mevcutlarının hangi oranda bulunduğunu ispatlamak mümkün olmadığından; parasal kriz
öncesi döviz kurlarındaki değişmeler baz alınarak bir analiz yapılmıştır. Sonuçta, ABD’de
sabit döviz kurlarının terk edilmesiyle para ikamesinin önemli bir fenomen olduğu
kanıtlanmıştır (Miles, 1981).
ABD’de ikame esnekliğinin yüksek değerlere ulaşmış olması, para politikaları
üzerinde para ikamesinin önemli etkileri olduğunu göstermektedir. Para ikamesinin varlığı,
geleneksel olarak savunulan dalgalı kur sisteminde bağımsız bir para politikasının
izlenemiyeceği fikrini desteklemektedir. Bağımsız bir para politikası izlenememesi, ülkeler
arasında enflasyon oranlarının kararsız bir şekilde değişmesine yol açar. Çeşitli para
birimlerini elde tutmak nispi riskleri değiştirmeyeceğinden, bağlantılı paralar arasında para
ikamesinin düzeyine orantılı olarak, sözkonusu ülkelerin enflasyon oranları transfer
edilecektir. Miles (1981), sadece sabit döviz kurları yoluyla paralar “mükemmel” (perfect) bir
şekilde ikame olduğunda bu enflasyon oranları transferinin önlenebileceğini ifade etmektedir.
Aksi takdirde, ülkelerden birisindeki olası bir para arzı artışı, her iki ülkede kullanılan para
mevcutlarını arttırarak; fiyat düzeylerinde aynı oranda bir artışa yol açar.
3.2. Avrupa Birliği Ülkeleri
Avrupa ülkelerindeki para ikamesi ve enflasyon transferi sorununu Avrupa Birliği
nezdinde ele alacağız. Fakat Avrupa Birliğine üye ülkeler topluca değerlendirilmeden önce,
Birliğin en önemli ekonomik gücü ve para politikalarının yönlendiricisi konumundaki
Almanya’nın münferit olarak üzerinde durulması yararlı olacaktır.
3.2.1. Almanya
Almanya’da M1, M2, M3 gibi parasal büyüklükler, Alman vatandaşlarının mark
olarak elde tuttuğu parasal aktiflere göre tanımlanmıştır. Dolayısıyla, Alman vatandaşlarının
Alman bankalarında açtırdıkları döviz tevdiat hesapları veya yabancıların Alman bankalarında
açtırdıkları mark hesapları, Alman para stoğunu doğrudan etkilememektedir. Bundesbank
64
Bankacılar Dergisi
(1995), bu gibi işlemlerin para ikamesinin kapsamına girdiğini ve istatistiksel olarak parasal
büyümeyi etkilediğini belirtmektedir.2 1990’ların ortalarından itibaren, Alman markına olan
yurtdışı talepteki artış markın dolaşım hızında bir yükselişe yolaçmıştır. Alman markına dış
talebin artması, mark talep eden ülkelerde sadece yüksek enflasyon oranları tarafından değil;
vergi mevzuatlarındaki değişmeler veya politik belirsizlikler gibi özel koşullar nedeniyle de
etkilenmiştir. Burada belirleyici unsur, Alman para stoğunda banka mevduatları dışında yer
alan “dolaşımdaki para” olmuştur.
Almanya’da para ikamesi konusunda yapılan son ampirik çalışmalar, temel olarak bu
ülkede para ikamesi olgusunun öneminin düşük olduğunu göstermektedir. Fakat bu durum,
Almanya’nın Avrupa Birliği’nde etkin bir role sahip olmasından sonraya rastlar. Almanya’da
da dalgalı döviz kuru alt döneminde para ikamesi esnekliği büyüktür (Miles, 1981). Diğer
yandan, Almanya’da ABD’deki gibi 1970’lerde paranın dolaşım hızı önemli oranda yüksektir
(Brittain, 1981).
1 Temmuz 1990’da Berlin Duvarı’nın yıkılması ile başlayan Batı ve Doğu
Almanya’nın birleşmesi süreci öncesinde ve sonrasında, Alman para talebi fonksiyonunun
istikrarını analiz eden ampirik bir çalışmanın sonuçları ilginçtir. Boero ve Tullio tarafından
yapılan bu çalışmada (1996); Almanya için para ikamesinin önemi üzerinde, Avrupa Para
Sistemi’nin kredibilitesindeki artışın ve Avrupa finansal piyasalarının entegrasyonunun
artmasının etkili olduğu vurgulanmaktadır. Reel M1 ve M3 para stoğu fonksiyonlarının
istikrarı üzerinde, Almanya’nın birleşmesinin yol açtığı şokun etkileri ve ayrıca bu şokun para
ikamesi üzerindeki etkileri iki parasal büyüklük için de ayrı ayrı analiz edilmiştir.
M3 para stoğunun Almanya’nın birleşmesi öncesi dönemde daha istikrarlı olduğu ve
Avrupa döviz kuru mekanizması içinde para ikamesinin M1 ve M3 üzerinde etkileri
bulunduğu saptanmıştır. Almanya’nın birleşmesinden sonra, para ikamesi artmış ve zaman
içinde para ikamesinin önemi giderek yükselmiştir. Sözkonusu çalışmaya göre; Almanya’daki
para ikamesi süreci iki şekilde kendini göstermiştir: Dolar ile mark arasındaki ikame ve
Avrupa Birliğine üye diğer ülkelerin paralarıyla mark arasındaki ikame. Gerek dolar-mark
ikamesi ve gerekse Avrupa döviz kuru mekanizması içindeki mark ikamesinin, 1985’de ve
1990-91’de ağırlık olarak arttığı tesbit edilmiştir. 1985’deki artış, birliğe üye ülkelerin para
birimleri arasındaki kur paritesinin piyasaları hareketlendirmesinin ve finansal piyasaların
entegrasyon düzeyinin artmasının bir sonucudur. 1990-91’deki artış ise; yukarıda değinilen
gelişmelere ek olarak önemli ölçüde Almanya’nın yeniden birleşmesinin sonuçları
konusundaki belirsizliğin etkisiyle gerçekleşmiştir. Almanya’nın birleşmesi ampirik
hesaplarda dikkate alınmasına rağmen; Berlin Duvarı’nın yıkılması sonrası para talebi
fonksiyonlarında belirli bir istikrar bulunamamıştır. Boero ve Tullio (1996), Almanya’nın
birleşmesi öncesi ve sonrası M3 para talebindeki istikrarsızlığın en önemli nedeni olarak para
ikamesini göstermektedir.
Bundesbank’ın yaptığı ekonometrik çalışmaların bulguları, Avrupa Birliği’ne üye
ülkeler arasında entegrasyon arttıkça para ikamesinin etkilerinin Almanya üzerinde çok küçük
bir rol oynadığını göstermektedir (Deutsche Bundesbank, 1995). Alman vatandaşlarının
yurtdışındaki banka mevduatları, çoğunlukla Alman markı cinsindendir. Alman
vatandaşlarının mark cinsinden yurtdışı mevduatları, Almanya’nın M3 para stoğu içinde
küçük bir paya sahip olduğundan; bu ülkede para ikamesinin önemi nisbeten düşük kalmıştır.
Almanya’nın M3 para stoğu için yapılan talep fonksiyonu tahminlerinde, uzun dönem için
döviz kuru hareketleri ve insanların döviz kurları konusundaki beklentilerinin son derece
65
K. Batu Tunay
önemsiz olduğu anlaşılmıştır. Bununla birlikte, sözkonusu etkenlerin çok kısa dönemler için
baskın olabildikleri de gözlenmiştir. Ayrıca, Bundesbank Almanya’da para ikamesinin önemli
bir unsur olmayışının diğer bir nedeni olarak; Avrupa finans piyasalarında parasal aktiflerin
çoğunlukla Amerikan doları cinsinden işlem görmesini önesürmektedir.3
Alman para otoriteleri, yurtiçi para stoğunun hareketlerini rahatlıkla
yönetebilmektedir. Bu nedenle uzun bir süredir Bundesbank, Alman para politikasının
yönetimi yanında dikkatini Avrupa’daki parasal entegrasyona yönelik çalışmalar üzerinde
yoğunlaştırmıştır. Ancak, Alman para otoriteleri; “yurtiçi parasal büyümeyi dolaylı olarak
etkileyen dış unsurların varlığını” da gözardı etmemektedir. Almanları bu şekilde temkinli
davranmaya iten, yurtiçi faiz oranları üzerinde yurtdışı faiz oranlarının yansımaları gibi dışsal
faktörlerdir.4
3.2.2. Avrupa Birliği Ülkelerinin Genel Değerlendirmesi
Avrupa Birliği’ne üye ülkeler topluca değerlendirildiğinde, para ikamesi ve
ülkelerarası enflasyon transferi sorunu konusunda önemli ipuçları elde edilebilir. Geçmişte
ulusal paraların karşılıklı olarak elde tutulması, Avrupa ülkelerinde oldukça sınırlı kalmış;
ama 1980’lerde bu eğilim önemli oranda artmıştır. Avrupa Birliği’ne üye ülkeler arasında
entegrasyon düzeyi arttıkça, bu ülkelerin paralarının eskiye oranla daha kolay bir şekilde
birbirleriyle değiştirilebilmesi mümkün olmuştur.5 Sözkonusu gelişmeler; “parasal büyümenin
yurtiçi gelişmelere göre mi belirleneceği” ya da “yurtiçi para stoğunun ulusal para politikası
operasyonları için hala uygun bir kıstas olarak dikkate alınıp alınamayacağı” gibi soruları
gündeme getirmiştir.
Bu çerçevede, para ikamesinin hala önemli bir etken olduğu savunulmaktadır ve bu
tesbit bir yere kadar da doğrudur. Yapılan çalışmalar, ekonomik ve finansal entegrasyonun
Avrupa Birliği paralarının ikame edilebilirliğini arttırdığını ve parasal birliğin önceki
aşamalarında olduğu gibi bunun devam edeceğini göstermektedir (Spencer, 1997). Avrupa
Para Birliği’nin (European Monetary Union / EMU) bazı savunucuları da, sermaye mobilitesi
ve para ikamesinin parasal birliğe geçişte hükmedilmeyen döviz kuru oynaklıklarıyla
sonuçlanmasından endişe etmektedirler. Öte yandan, bazı araştırmacılar, Avrupa Birliği’ne
üye ülkeler arasında parasal politikalar birbirine yaklaştıkça, para ikamesinin azalacağını veya
döviz kurlarında önemli dalgalanmalar olmayacağını ileri sürmektedirler (Canzoneri ve Diba,
1993).
Canzoneri ve Diba tarafından yapılan bir çalışma (1992) ilgi çekicidir. Bu çalışmada,
Avrupa Birliği ülkeleri arasında bir enflasyon transferi unsuru olarak para ikamesinin
potansiyel rolü üzerinde durulmaktadır. Avrupa Birliği’ne üye ülkeler arasındaki gelişmişlik
farklılıklarını gözönünde tutan Canzoneri ve Diba; bazı üye ülkelerin yüksek kamu açıklarının
finansmanında parasal kaynakları yoğun olarak kullandıklarını belirtmektedir. Bu yazarlara
göre; nisbeten az gelişmiş Avrupa Birliği ülkelerindeki kamu açıklarının finansmanında
senyoraj vergisinin yüksek oranda kullanımı enflasyonist baskıları arttırmaktadır. Buna bağlı
olarak sözkonusu ülkelerde para ikamesi de artmaktadır. Canzoneri ve Diba; enflasyon oranı
artan ülkede insanların, çoğunlukla daha gelişmiş diğer birlik üyesi ülkelerin paralarını talep
edeceklerini varsaymaktadır. Böylece, Avrupa Birliği içerisinde görece az gelişmiş ülkelerden
daha gelişmiş ülkelere doğru bir enflasyon transferi gerçekleşecektir.
66
Bankacılar Dergisi
Senyoraj, hemen her ülkede para basmaktan doğan bir egemenlik hakkıdır. Bununla
birlikte, yüksek kamu açıkları yaşanan ülkelerde senyorajın bir kamu geliri olma vasfı istismar
edilmekte ve daha fazla para basılarak senyoraj gelirleri arttırılmaktadır.6 Senyoraj vergisi,
diğer kamu kesimi finansmanı alternatifleri arasında maliyeti en düşük olanıdır ve bu yüzden
yüksek enflasyon yaşanan ülkelerde hükümetler tarafından yoğun olarak kullanılmaktadır.
Diğer taraftan, senyoraj vergisinin kamu finansmanında yüksek oranda kullanımının yıkıcı
etkileri olduğu uzun süredir kabul görmüş bilimsel bir gerçekliktir.7 Senyorajın aşırı
kullanımının en tipik etkisi, insanların gelirlerinin alım gücünü korumak için yurtiçi nakit para
ankeslerine portföylerinde daha az yer vermesidir. İnsanlar gelirlerinin reel alım gücünü
korumak için değeri istikrarlı diğer finansal aktiflere ve özellikle de yabancı paralara olan
taleplerini arttırmaktadır. Sonuç olarak, senyorajın optimum bir düzeyin üzerinde kullanımı
senyorajdan sağlanacak geliri azaltacaktır.8
Para ikamesi enflasyonla karşılıklı bir etkileşim içerisindedir. Enflasyon oranları belli
bir düzeyi aştığında para ikamesi süreci başlamaktadır. Senyoraj aşırı kullanıldığında para
ikamesinin düzeyi artacak (genellikle para birimleri arası rekabet optimal olmayacağı için) ve
enflasyonist baskılar şiddetlenecektir. Avrupa Birliğine üye ülkelerden biri senyoraj gelirlerini
arttırmayı denerse, enflasyon oranını düşürmesi ve senyoraj vergisini bütün parasal tabana
yayması gerekir. Para ikamesinin yüksek olduğu bir ülkede, ulusal parayı elinde tutan
herkesten senyoraj vergisi alınacağından; hükümet kamu finansmanı yükünün bir kısmını
yabancılara kaydırabilir. Ancak bu girişim diğer bir üye ülke tarafından bozulacaktır. Çünkü
her üye ülkenin hükümetinin, kendi yurtdaşlarının çıkarlarını korumayı ve mümkünse
arttırmayı deneyeceği göz önünde tutulmalıdır. Bununla beraber Avrupa Birliği gibi bir
ekonomik entegrasyonda, ülkeler arası gelişmişlik farkları da veri kabul edilecek olursa;
yüksek bir para ikamesi süreci enflasyonist baskılar yaratabilir. Canzoneri ve Diba’ya göre
(1992); ekonomik yapıları nispi olarak daha zayıf olan Güney Avrupa ülkelerinde senyoraj
yoluyla yapılan kamu finansmanı, daha gelişmiş Kuzey Avrupa ülkelerine göre daha
maliyetlidir. Diğer bir ifadeyle, Güney Avrupa ülkeleri yüksek kamu açıkları dolayısıyla daha
fazla oranda senyoraj vergisi toplamakta, ama senyorajdan sağladıkları gelir akımı düşük
kalmaktadır. Böylece, Güney Avrupa ülkelerinde enflasyon oranları artmakta, enflasyon artışı
para ikamesini yükseltmekte ve Kuzey Avrupa ülkelerine doğru bir enflasyon transferi
yaşanmaktadır.
Bu gelişmeler, Avrupa Para Sistemi’nde para ikamesinin etkilerine karşı ilgiyi
arttırmıştır. Bu konuda yapılan çeşitli çalışmalar, para ikamesinin yüksek olmasının serbestçe
dalgalanan döviz kurlarının oynaklığını arttırabileceğini belirtmektedir. Avrupa para birliğini
savunanların bazıları, geçiş döneminde döviz kurlarının dalgalanmalarındaki artışın Avrupa
Para Sisteminde kontrol edilemeyeceğini savunmaktadır (Canzoneri ve Diba, 1993).
Para ikamesinin Avrupa finansal piyasalarındaki varlığı, bir dereceye kadar açıkça
görülmektedir. Uluslararası Tediye Bankası (The Bank of International Settlements / BIS),
“Uluslararası Bankacılık ve Finansal Piyasa Gelişmeleri” adı altında düzenli olarak ulusal
para cinsinden yurtdışında tutulan mevduatları veya yabancı para cinsinden Avrupa
ülkelerinin vatandaşlarının döviz tevdiat hesaplarına ilişkin verileri yayınlamaktadır. Böyle
“karşılıklı mevduatlar”a (cross-border deposits), potansiyel para ikamesi mevduatlar olarak
itibar edilmektedir. Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin ulusal para stoklarının içinde yeralan bu
tür mevduatlar, 1980’lerin sonu ve 1990’ların başı arasındaki Yeni Avrupa Para Sistemi (New
European Monetary System) döneminde önemli Avrupa ülkelerinin çoğunda hızla artmıştır.
67
K. Batu Tunay
Örnek olarak; döviz tevdiat hesaplarının para stoğu içindeki oranı, Fransa’da 1987’nin ilk üç
ayının sonunda % 2.5’ten 1992’nin ikinci üç ayının sonunda % 6.45’e yükselmiştir. Aynı
rakkamlar bu dönem için Almanya, İtalya ve Hollanda’da sırasıyla % 7.6’dan % 15.3’e; %
1.92’den % 7.82’ye ve % 33.61’den % 54.93’e yükselmiştir. İngiltere’de bahsedilen dönemde,
% 16.83’den % 15.04’e yavaş bir düşüş gözlenmiştir. Bu veriler sınır aşırı mevduatların
tamamını yansıtmamasına rağmen; Avrupa paraları arasındaki potansiyel ikameler konusunda
büyük oranda bir fikir vermektedir. Yayınlanan BIS verileri, Avrupa içi para ikamesinin
payını tanımlayacak bütün detayları vermemektedir. Bu yüzden, dolara bağlı yabancı para
mevduatların oranları ile Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin karşılıklı mevduatları arasındaki
oran mukayese edilememektedir. Mamafih, Avrupa Birliği ülkelerinde karşılıklı (sınır aşırı)
mevduatların hem büyük olduğu hem de giderek arttığı gözlenmiştir (Artis, 1996).
Spencer (1997), Avrupa Birliği ülkelerinde tek para birimine geçiş öncesinde yaptığı
ampirik bir çalışmada, parasal entegrasyon ve para ikamesi sorununu ele almıştır. Spencer,
geleneksel parasal analizin ulusal düzeyde farklı para birimlerinin ikame edilmesi konusunda
mübadeleleri gözönüne alan varsayımını dar kapsamlı bulmaktadır. Spencer’in yaklaşımı,
geleneksel analize ilave olarak, insanların çeşitli yabancı parasal aktifler arasında yaptıkları
tercihlerin ayrıştırılması esasına dayanmaktadır. Avrupa Birliği’ne üye ülkelerde para talebi
fonksiyonlarını bu doğrultuda test eden Spencer, para ikamesinin birliğe üye ülkelerin para
talebi fonksiyonlarında önemli bir unsur olduğunu belirlemiştir. Spencer’ın bu tesbitinde ilgi
çekici taraf, bir çok Avrupa Birliği ülkesinde parasal birliğin ulusal düzeyde artık uygun
olmadığına ilişkin bulgularıdır. Spencer; “para birliğine ilişkin veriler bir bütün olarak ele
alındığında, fayda maksimizasyonu kriterleri açısından insanların tek para birimini talep
ettikleri doğrultusunda özde doğru olmasa da mantıklı sebepler gösterilebilir” demektedir.
Fransa ve Almanya hariç tutulursa, diğer Avrupa Birliği ülkelerinde insanların fayda
fonksiyonlarının ayrıştırılamadığını ifade eden Spencer; Avrupa’da para ikamesinin önemli bir
unsur olduğunu savunmaktadır.9
Bilindiği gibi, 1 Ocak 1999 tarihinden itibaren Avrupa Birliği’ne üye ülkeler ulusal
para politikası konusundaki yetkilerini Avrupa Merkez Bankası’na (European Central Bank /
ECB) devretmişlerdir. Artık, birlik üyesi onbir ülkenin oluşturduğu ortak alanda para
politikasının tek yetkili kurumu Avrupa Merkez Bankası’dır.10 Bununla beraber, bu onbir
ülkenin ulusal merkez bankaları da Avrupa Merkez Bankası tarafından belirlenen “tek para
politikası”nın yürütülmesinde aktif rol oynayacaktır. Sözkonusu ortak alanda, “euro” 1 Ocak
1999 tarihi itibariyle bir para birimi haline gelmiş ve her üye ülke için sabit bir euro döviz
kuru belirlenmiştir. Kambiyo işlemleri ve yeni kamu borç ihraçları euro cinsinden yapılmaya
başlanmıştır. 1 Ocak 2002’de, üye ülkelerde tedavüldeki banknot ve bozuklukların yerine
tedricen euro banknot ve bozukluklar geçecek; bu süreç 1 Temmuz 2002’de euro dışındaki
banknot ve bozuklukların tamamen tedavülden çekilmesiyle tamamlanacaktır11 (Klein, 1998;
Pekcan, 1999).
Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin, tek pazara geçiş ve tam entegrasyonu sürecinde çok
önemli bir aşama olarak görülen parasal birliğin sağlanmasıyla, üye ülkeler arasındaki para
ikamesi olgusunun büyük ölçüde önemini yitireceği savunulmaktadır. Buna karşın, çeşitli
tarihlerde yapılan ve bazılarına yukarıda değinilen bir çok uygulamalı araştırma; parasal birliği
savunanların bu argümanını desteklememektedir. Gerçekten başlangıçta Avrupa Para Birliği
ve parasal yakınlaşma, döviz kurları üzerinde istikrarı bir ölçüde bozmuş ve Avrupa Birliği
ülkelerinde para ikamesi sürecini önplana çıkartmıştır. Bununla beraber görülmüştür ki; para
68
Bankacılar Dergisi
ikamesi üye ülkelerin izlediği parasal politikalar birbirlerine yakın kalmadığında istikrarsız
olmaktadır. Tek para birimine geçişin para ikamesi olgusunu en azından üye ülkeler arasında
bir sorun olmaktan çıkartacağı söylenebilir. Diğer taraftan parasal birliğe geçiş, münferiden
üye ülkelerin paralarına ve euro’ya dış kaynaklı talebin yol açtığı bir para ikamesi olgusunu
önplana çıkartacaktır. Bu yeni para ikamesi olgusu üzerinde iki talep unsuru rol oynayabilir.
Gelecekte euro’nun uluslararası bir para olarak gerek global anlamda portföylerde gerekse
uluslararası ticari ilişkilerde önemli bir yer alacağı beklenmektedir. Bu itibarla, Avrupa Birliği
ile ticari ilişkisi yoğun olan ülkelerin, ileriye dönük ticari avantajlar sağlamak amacıyla
euro’ya ve birlik üyesi ülkelerin paralarına olan talepleri artabilir. Özellikle, ortak parasal
alana henüz katılmayan Avrupa Birliği üyesi ülkelerin paralarının yoğun talep görmesi
olasıdır. Diğer taraftan, güçlü bir para birimi olmasına kesin gözüyle bakılan euro’ya,
azgelişmiş ülkelerin vatandaşlarının istikrar arayışları çerçevesinde rağbet göstermesi
beklenebilir.
3.3. Güneydoğu Asya ve Japonya
Konumuz açısından Güneydoğu Asya ülkelerindeki eğilimi, bölgenin en önde gelen
ekonomik gücü ve hatta lideri olarak kabul edilen Japonya örneği çerçevesinde ele almak
önemli ölçüde fikir verecektir.
Japonya, 1990’lara kadar tüm dünyada örnek gösterilen çok yüksek bir ekonomik
performans sergilemiştir. 1980’ler boyunca Japonya, tüm G7 ülkeleri içerisinde en hızlı
büyümeye ve en düşük enflasyon oranına sahip ülkedir. Japonya’nın başarısı, 1980’lerde genel
kabul gören “istikrarlı bir ekonomik büyümenin uzun dönemde enflasyonun kontrol altında
tutulmasıyla sağlanabileceği” görüşünü benimsemesine ve tavizsiz uygulamasına
bağlanmaktadır.12 Japonya’nın gerek ABD gerekse Avrupa Birliği ülkelerine oranla daha
kapalı bir ekonomi olması da, bu ülkenin enflasyon kontrolü konusundaki başarısında etkili
olmuştur. Japon ekonomisinin diğer gelişmiş ekonomilere göre nisbeten dışa kapalı oluşu,
yurtiçi para stoğu ve dolayısıyla para politikaları üzerinde kontrol kaybı olasılığını da
azaltmaktadır (Eken, 1984; Tavlas ve Ozeki, 1992). Bu sebeplerle, Japon halkının yabancı
paralara ve yabancı finansal aktiflere karşı talebi uluslararası ticari gereksinimlerle sınırlı
kalmıştır (Tavlas, 1996).
Diğer taraftan, Japonya’nın gerek diğer sanayileşmiş ülkeleri kıskandıran ekonomik
performansına ve gerekse önemli bir finans merkezi olmasına bağlı olarak, yabancıların Yen’e
olan talepleri artmıştır. Dış kaynaklı bu talep artışında, hiç kuşkusuz Japonya’nın sermaye
hareketleri üzerindeki kontrolü yumuşatmasının büyük bir payı vardır. Bununla birlikte,
yabancıların Yen talebi Japon para stoğu üzerinde çok fazla etkili olmamıştır (Tavlas, 1996).
Japonya, birbirleri arasında ticari ilişkileri itibariyle yüksek oranda entegre olan
Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin aksine oldukça kapalı bir ekonomidir. Bununla beraber, genel
anlamda Japonya’daki para ikamesi olgusu, Avrupa Birliği bahsinde değinilen para ikamesi
sürecine oldukça benzemektedir. Japonya ve Güneydoğu Asya ülkeleri arasındaki bölgesel
entegrasyon düzeyi ve bölge ülkelerinde gözlenen yakın enflasyon oranları bu benzerlikleri
doğurmuştur. Makro ekonomik göstergeler, Japonya’nın diğer Güneydoğu Asya ülkeleri
arasında baskın bir rolü olduğunu ortaya koymaktadır. Bu sebeple, bölgede Yen’in kullanımı
eskiye oranla artmıştır. Fakat, Japonya’da ve diğer bölge ülkelerinde yurtiçi para stoklarına
ilişkin veriler değerlendirildiğinde, henüz bir “Yen Alanı”nın oluşmadığı anlaşılmaktadır.
Araştırmacılar; finansal serbestleşme, coğrafi alanın büyüklüğü ve Japonya’nın finansal
69
K. Batu Tunay
sisteminin derinliği gibi konularda yapılan müzakerelerin artması nedeniyle; gelecekte bir
“Yen Bloğu” oluşmasına kesin gözüyle bakmaktadır (Tavlas, 1996). Bununla birlikte, gerek
Japonya’nın 1990’larda yaşadığı ekonomik durgunluk, gerekse 1997 sonlarında Güneydoğu
Asya’da patlak veren kriz; bu sürecin beklenenden uzun bir zaman alacağını göstermektedir.
1980’lerin sonuna kadar, Japonya enflasyonun kontrol altında tutulmasında birçok
ülkeden daha başarılı olmasına karşın, 1990’larda düşük enflasyonun yan etkileri olarak
deflasyon ve ekonomik büyümenin düşmesi sözkonusu olmuştur.13 Hatta, 1997’nin sonunda
ekonomik büyüme negatif gerçekleşmiştir (Dewald, 1998). Japonya’daki bu ciddi ekonomik
durgunluk üzerinde yürütülen para politikasındaki hataların yanında; uygulanan endüstriyel
gelişme modelinin, Japon bankalarının kredi sorunlarına dayalı olarak yaşadıkları krizin ve
özellikle son dönemde uygulamaya konulan aşırı sıkı maliye politikalarının etkileri de
vurgulanmaktadır. Öte yandan, Güneydoğu Asya’da başgösteren kriz de Japonya’daki
olumsuzlukları pekiştirmiştir. Japonya’da dünyadaki pek çok ülke gibi Güneydoğu Asya’daki
krize hazırlıksız yakalanmıştır14 (Browne vd., 1998).
Uzmanlar, Japonya’daki bu ekonomik sorunların sürmesinin bölgedeki önemli ihracat
piyasalarından birisinin devre dışı kalması anlamına geldiğini belirtmektedir (Neely, 1999).
Bilindiği gibi, Güneydoğu Asya’da üretilen mallara karşı birçok ülkede benimsenen korumacı
yaklaşımlar; Güneydoğu Asya’lı ihracatçıları zor durumda bırakmıştır. 1997 sonu itibariyle
ekonomik sorunları iyice ağırlaşan Japonya, Güneydoğu Asya’da yatırımlarını askıya almış ve
bölge ülkeleriyle olan ticaretini arttırarak sözkonusu ülkelerin ihtiyaç duyduğu desteği
verememiştir. 1998 sonlarında Güneydoğu Asya’da ekonomik koşullar belirli bir istikrar
kazanmakla birlikte, gelecek birkaç yıl için bölge ülkelerinde ekonomik gerilemenin süreceği
beklenmektedir (Neely, 1999). Bu itibarla, Güneydoğu Asya’da Japonya’nın öncülüğünde bir
parasal alanın oluşması için daha gidilecek uzun bir yol vardır. Fakat kriz öncesi dönemde,
hem Japonya’da hem de diğer bölge ülkelerinde finansal piyasaların yeniden düzenlenmesi,
sermaye akışının serbestleştirilmesi doğrultusunda atılan adımlar gelecekte bu tür bir
entegrasyonun için umut vermektedir.
4. Sonuç
Gelişmiş ülkelerde de enflasyon ve para ikamesi arasındaki etkileşim parasal
otoritelerin önemli bir sorunudur. Ancak gelişmiş ülkelerde para ikamesinin
kompilikasyonları, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki sürece göre hem dışsal hem de
dolaylı olduğundan farklıdır. Genellikle gelişmiş ülkelerde, vatandaşlar uluslararası ticari
gereklilikler yüzünden yabancı para birimlerine portföylerinde yer vermektedir ve bu tür bir
para ikamesi milli paranın fonksiyonlarını bozucu nitelikte değildir. Çünkü, bu ülkelerin
vatandaşları ekonomik sistemlerine ve milli paraya güven duymaktadırlar. Gelişmiş ülkeleri
asıl etkileyen, ulusal paralarına olan yurtdışı kaynaklı taleptir. Gerek uluslararası ticari
işlemlerde hakim olan para birimlerinin dış ticaret amaçlı talebi ve gerekse azgelişmiş ülke
vatandaşlarının değeri istikrarlı olduğu için gelişmiş ülke paralarını talep etmeleri; ülkeler
arası enflasyon transferlerine yol açmaktadır. Gelişmiş ülkeler, milli paralarına olan yurtdışı
talebi karşılamak için para arzını arttırdıklarında ulusal fiyat düzeyi yükselmekte; bunu
yapamadıklarında da paralarının dolaşım hızı arttığından para talebinin istikrarı
bozulmaktadır.
Bu gelişmeler, esnek kur sisteminden sabit kur sistemine geçilmesi konusundaki
eğilimi güçlendirmektedir. Paraları arasında yakın bir ikame ilişkisi olan iki ülke kendi para
70
Bankacılar Dergisi
politikalarını ayrı ayrı idare etmek yerine bir blok olarak koordine etmeye teşvik edilir. Daha
fazla ülkenin paraları arasında yakın bir ikame ilişkisi varsa, daha geniş bir blok söz konusu
olur. Avrupa Para Sistemi, bunun iyi bir örneğini teşkil etmektedir. Yapılan bazı ampirik
çalışmalar, ülkelerin dalgalı döviz kuru rejimini bırakarak, para politikalarını senkronize
etmekte sabit döviz kuru sistemine dönecekleri konusunda bir intiba uyandırmaktadır. Eğer
Avrupa Birliği çerçevesinde Ocak 1999’da başlanan “tek para birimine geçiş” süreci başarıya
ulaşırsa, yakın bir gelecekte Kuzey Amerika’da ve Güneydoğu Asya’da da bu tür bir eğilimin
güçleneceği beklenebilir.
Notlar
1
Burada “gelişmiş ülkelerin parasına olan yurtdışı etkenler”den, uluslararası ticari gereksinimler haricindeki unsurlar
kastedilmektedir. Yani, enflasyonist baskılar ve ekonomik belirsizlikler yaşanan azgelişmiş (ve gelişmekte olan) ülkelerdeki
ekonomik birimlerin değeri istikrarlı olduğu için gelişmiş ülkelerin paralarını talep etmeleri anlaşılmalıdır.
2
Örnek olarak, bir Alman vatandaşının herhangi bir Alman bankasında Fransız Frangı cinsinden açtırmış olduğu mevduat
hesabı ya da bir İtalyan vatandaşının yine bir Alman bankasında mark cinsinden açtırdığı mevduat hesabı; Alman para stoğu
tanımlarının (M1, M2 veya M3) ölçülmesinde dikkate alınmaz. Buna bağlı olarak, sözkonusu işlemler Alman para stoğunu
doğrudan etkilememekte, ancak para ikamesi kapsamına giren bu tür işlemler istatistiksel olarak parasal büyüme üzerinde
etkili olabilmektedir.
3
Diğer taraftan Avrupa Birliği dışında, değeri istikrarlı bir para birimi olarak Alman markına olan talep çoğunlukla Amerikan
dolarına olan talepten düşüktür. Almanya ile yoğun ticari ve sosyo-ekonomik ilişkileri olan ülkelerde bile Alman markı kadar
Amerikan doları da talep görmektedir. Ayrıca, yapılan çalışmalar Güney Amerika ve Güneydoğu Asya ülkelerinde dolara
yönelik talebin markdan önemli ölçüde yüksek olduğunu desteklemektedir.
4
Literatürde bu durum, “portföy ikamesi” veya “sermaye mobilitesi” kavramları ile nitelendirilmektedir. Portföy ikamesi,
yurtiçi menkuller ile yabancı paraya bağlı menkuller arasındaki faiz oranı farklılıklarına dayalı bir ikame türü olarak
tanımlanabilir.
5
Geçmişten bugüne, gerek teknolojik gelişmeler ve gerekse sermaye hareketleri üzerindeki sınırlandırmaların büyük ölçüde
kaldırılması; finansal piyasaların uluslararasılaşması eğilimini güçlendirmiştir. Artık tüm dünyada yatırımcılar, globalleşen
finansal piyasalarda “portföy çeşitlendirmesi”ni daha etkin bir şekilde yapabilme imkanına kavuşmuştur. Böylece
yatırımcılar; önplanda risklerini minimize ederken optimum bir getiri elde etme olanağına da sahip olmuştur. Bu gelişimin
doğrudan sonuçlarından birisi, hiç kuşkusuz likit fonların uluslararasılaşmasıdır. Avrupa’da tek pazara yönelik süreç
ilerledikçe ve Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin entegrasyon düzeyleri arttıkça, yukarıda anahatlarıyla değinilen gelişim daha
ileri bir düzeyde kendini göstermektedir.
6
Senyoraj, devletlerin para basma tekelinden doğan bir haktır. Teknik olarak, merkez bankalarının ihraç ettikleri paranın
nominal değerinin gerçek değerinin üzerinde olmasından sağladıkları karı ifade etmektedir. Karşılıksız kağıt para
rejimlerinde, banknotların baskı maliyetleri ile bunlara atfedilen alımgücü arasında büyük bir fark bulunmaktadır. Bu fark
senyoraj olarak adlandırılmakta ve merkez bankalarının (dolayısıyla devletin) bir gelir kaynağını oluşturmaktadır. Emisyon
kazancı olarak da nitelenen senyoraja, özde bir kamu geliri vasfını taşıdığından bir tür vergi gözüyle bakılabilir. Yüksek ve
kronik enflasyonun yaşandığı ülkelerde, senyoraj gelirleri alternatif kamu finansmanı araçları arasında maliyetinin düşük
olması sebebiyle çok tercih edilmekte ve aşırı kullanılmaktadır. Senyoraj, enflasyonun sebep olduğu paranın satın alım
gücündeki düşmeyi ifade eden “enflasyon vergisi” kavramıyla da yakından ilişkilidir. Hatta literatürde kimi zaman bu iki
kavram eşanlamlı olarak kullanılmaktadır.
7
Ekonomi tarihi, senyoraj vergisinin aşırı kullanımının yol açtığı trajik olaylarla doludur. I. ve II. Dünya Savaşları
döneminde çeşitli Avrupa ülkelerinde, 1970 ve 1980’lerde bazı Latin Amerika ülkelerinde yaşanan hiperenflasyon olayları
senyoraj vergisinin aşırı kullanımının sonuçlarıdır. Bu ülkelerde muhtelif sebeplerle ortaya çıkan kamu açıklarının para
basılarak finanse edilmesi, enflasyonun dolu dizgin bir hal almasına ve astronomik fiyat artışlarına sebep olmuştur.
8
Vergi oranları arttırılarak vergi gelirlerinin yükseltilmesinin bir sınırı vardır. Bu sınır aşıldığında vergi oranlarındaki ilave
bir artış vergi gelirlerinin düşmesine yol açar. Vergiler iki yönlü bir kılıç gibi görülebilir. Optimum bir oranın üzerinde vergi
toplanması, insanların gelir düzeylerini azaltır ve onları fakirleştirir. Ekonomi literatüründe “Laffer Eğrisi” (Laffer Curve)
olarak bilinen bu olgu, senyoraj vergisi için de geçerlidir. Daha fazla para basılarak, senyoraj gelirlerini arttırmak bir
noktadan sonra mümkün olmaz ve insanlar gelirlerinin alım gücünü korumak için değeri istikrarlı finansal aktiflere
yönelirler.
71
K. Batu Tunay
9
Spencer (1997); parasal bütünleşme öncesi, banka mevduatlarına nisbeten düşük faiz oranları ödenmesi ve tam entegrasyon
sürecindeki Avrupa para piyasalarının finansal yeniliklere görece bağışık olması gibi olumlu koşulların varlığına işaret
etmektedir. Yazar, bu koşulların gelecekte de devam edeceğine şüpheyle bakmaktadır. Tek para birimi ve birleşik bir ödeşme
sistemi tesis edildiğinde, para piyasaları daha rekabetçi bir yapıya bürüneceği için, para otoritelerinin gelecekte böyle olumlu
koşulların sürmesine güvenemiyeceğini belirtmektedir. Bir İngiliz iktisatçısı olan Spencer’ın bu görüşleri, büyük ölçüde
İngiltere’nin parasal birliğe bakış açısını da yansıtmaktadır.
10
Parasal birliğin son aşamasına ilişkin yapısal ve teknik altyapı çalışmaları ile ön hazırlıkları tamamlamak üzere kurulan
Avrupa Para Enstitüsü, 1 Haziran 1998’den itibaren görevlerini Avrupa Merkez Bankası’na devretmiştir. Şuan için ortak para
alanı; Almanya, Fransa, İtalya, Belçika, Hollanda, Lüksemburg, İspanya, Portekiz, İrlanda, Avusturya ve Finlandiya’dan
oluşmaktadır. Bu onbir ülkenin ulusal merkez bankaları, para politikası yetkilerini Avrupa Merkez Bankası’na devretmiştir.
Avrupa Merkez Bankası ve üye ülkelerin merkez bankaları, gerek üye ülkeler gerekse Avrupa Birliği’nin politik ve özel
kurumları karşısında tamamiyle bağımsızdır. İngiltere, İsveç, Danimarka ve Yunanistan; Avrupa Birliği’ne üye olmakla
birlikte henüz parasal birliğe dahil değildir. Sözkonusu ülkelerin ulusal para birimleri, parasal birliğe katılmadıkları sürece
tedavülde kalacaktır. Avrupa Para Birliği’ne dahil olan ülkelerin merkez bankalarının, Avrupa Merkez Bankası’na
devredecekleri döviz rezervlerinin miktarı 39.5 milyar euro’dur. Bu meblağın %15’i altın, %85’i de döviz varlıklarından
oluşmaktadır (Klein, 1998; Pekcan, 1999).
11
Üye ülkelerin vatandaşlarının, henüz yeni fiyat yapısına uyum sağlamakta zorluklarla karşılaşabileceği düşünüldüğü için 1
Ocak 1999 ile 30 Haziran 2002 tarihleri arasında fiyatlar hem euro hem de ulusal para birimleri cinsinden belirlenecektir
(Pekcan, 1999).
12
1970’lerde dünyada enflasyon oranlarının ciddi yükselişler göstermesi ve bir çok ülkenin ekonomisinin büyük zararlara
uğraması; fiyat artışlarının kontrol altında tutulmasına yönelik yeni bir eğilimi doğurdu. 1980’lere gelindiğinde, merkez
bankalarının öncelikli hedefi uzun dönemde fiyat artışlarının kontrol altına alınması olarak belirlenmişti. Ancak, başta ABD
merkez bankası olmak üzere Japon ve Alman merkez bankalarının enflasyonla mücedelede agresif bir strateji belirlemeleri ve
bu anlamda sarfettikleri yoğun gayretler; 1980’lerin başlarında bu ülkelerde ekonomik durgunluğa sebep oldu. Bununla
birlikte, gerek ABD’de gerekse Japonya’da “eğer yalnızca enflasyon kontrol altına alınabilirse, ekonomik büyümenin
artacağı” düşüncesinin benimsenmesi, korkulduğu gibi düşük enflasyon oranlarının üretim üzerinde ciddi etkileri olmasını
önledi. Bu ülkelerde, enflasyonun tümden ortadan kaldırılması yerine sadece kontrol altında tutulması stratejisi uygulanması
ekonomik genişlemeye (economic expansion) yol açtı. 1990’larda bu gelişmeler, çeşitli ülkelerde, öncelikli olarak merkez
bankalarının enflasyonu kontrol altına alması doğrultusundaki eğilimi güçlendirdi. Bu yaklaşımın anafikri, enflasyonun
tamamen sona erdirilmesi yerine sadece kontrol altına alınmasıyla; işsizliğin artmasına ve büyümenin düşmesine sebep
olabilecek ekonomik şoklardan kaçınılmasıydı. Fakat 1990’ların başında Japonya’nın içine girdiği durgunluk, enflasyon
kontrolüne dayalı yaklaşımın sorgulanmasına yol açtı (Browne v.d., 1998).
13
1970’lerde ABD’nin doların altın karşılığını kaldırması, Japonya’da parasal genişlemeye (monetary expansion) yol
açmıştır. Diğer taraftan, 1970’lerin ortalarında başgösteren petrol krizi, diğer ülkelerde olduğu gibi Japonya’da da önce
hammadde fiyatlarını ardından fiyatlar genel seviyesini arttırmıştır. Bu gelişmeler karşısında, Japon para otoriteleri parasal
büyümeyi sınırlandırma yoluna gitmiştir. Bu dönemde, Japon para otoriteleri Yen’in uluslararası kullanımını azaltmaya
çalışmışlardır. Bunun temel sebebi, para otoritelerinin “yabancıların Yen’i yaygın olarak bulundurmasının para arzı
üzerindeki kontrol güçlerini azaltacağına ve döviz kurunun istikrarının bozulacağına” inanmış olmalarıdır. Bu yaklaşım,
sermaye akışındaki önemli dalgalanmalara karşı yurtiçi ekonomik istikrarı korumak için “müdehaleci” bir bakış açısının
sonucudur (Eken, 1984). Kısa süre içinde enflasyon oranları ılımlı bir düşüş trendine girmiş ve 1980’lerin sonunda
enflasyonda belirli bir artış yaşanmış olsa da fiyatlar 1970’lerdeki düzeyin altında kalmıştır. 1990’ların başında, Japonya’da
enflasyon oranlarının %2’ler civarında olmasına karşın parasal büyüme önemli bir azalış göstermiştir. Japon Merkez
Bankasının parasal büyümeyi sınırlandırması, faiz oranlarını iyice düşürmüş buna karşılık aktif fiyatlarını arttırmıştır. Fiyatlar
genel düzeyinin sıfıra yaklaşmasıyla beklenmeyen bir deflasyon yaşanmıştır. Bunun iki önemli etkisi, aktif fiyatlarındaki
artışın hızlanması ve banka kredilerinin sorunlu hale gelmesidir (Japonya’da banka krizi konusunda ayrıntılı bir analiz için
bkz. Genay, 1998). Japonya’da, parasal büyümenin düşük, ödememe riskinin yüksek olması; insanların aktiflerin getiri
oranlarının ve enflasyonun artmayacağı yolundaki beklentilerini güçlendirmektedir. Uzmanlar, Japonya için uygun para
politikasının, faiz oranlarından çok para miktarına yönelik olması gerektiğini belirtmektedir (Dewald, 1998).
14
1990’larda, sanayileşmiş ülkelerde uygulanan sıkı para ve maliye politikaları sonucunda kamu açıkları, enflasyon ve faiz
oranları hızla düşmüştür. Yatırımcılar, sermaye piyasaları tedricen yabancılara açılan ve yüksek getiriler sunan Güneydoğu
Asya piyasalarına yönelmişlerdir. Güneydoğu Asya ülkeleri, hızlı bir ekonomik büyüme göstermelerinin yanında, kamu
maliyesi ve enflasyon açısından oldukça istikrarlı bir yapı sergilediğinden; kısa sürede uluslararası fonların cazibe merkezi
haline gelmiştir. Ayrıca, Güneydoğu Asya ülkelerinde ulusal paraların Amerikan dolarına sabitlenmiş olması da riski önemli
ölçüde düşürmekteydi. Böylece, Güneydoğu Asya ülkelerine çok büyük sermaye girişleri olmuştur. Sermaye girişleriyle,
üretime dönük yatırımların artmasına karşın, bölge ülkelerinin merkez bankaları döviz kurlarını sabit tutabilmek için para
arzını arttırmıştır. Sermaye girişlerini dengeleme girişimleri çerçevesinde, kamu borçlanma kağıtlarının ihracının arttırılması
ile yurtiçi faiz oranlarının yükselmesi yeni yabancı sermaye girişlerini teşvik etmiştir. Bir süre sonra, bölge ülkelerinde döviz
kurlarının sabit tutulmasına karşılık, yurtiçi enflasyon oranlarının ABD enflasyon oranlarının üstüne çıkması sözkonusu
72
Bankacılar Dergisi
olmuştur. Böylece, ihracata dayalı bu ekonomilerde üretim maliyetleri hızla artmış ve uluslararası rekabet güçleri azalmıştır.
Şüphesiz, Asya ülkelerinin rekabet gücündeki azalışta bu ülkelerin ihraç mallarına karşı dünya pazarlarında korumacı
yaklaşımların artması da etken olmuştur. Bu sürecin sonunda ortaya çıkan büyük cari işlem açıklarının kapatılabilmesi için
ulusal paralar önemli oranda devalüe edilmiş ve finasal bir kriz başgöstermiştir (Little, 1997; Neely, 1999).
Kaynaklar
−
Artis, M. J. “Currency Substitution in European Financial Markets”, The Macroeconomics of International
Currencies: Theory, Policy and Evidence, Edited by P. Mizen and E.J. Pentecost, Edward Elgar Pub., 1996,
ss. 139-154.
−
Batten, D. S. ve R. W. Haffer, “The Impact of International Factors on US Inflation: An Empirical Test of
the Currency Substitution Hypothesis”, Southern Economic Journal, Vol. 53, No. 2, (October 1986), ss.
400-412.
−
Boero G. ve G. Tullio, “Currency Substitution and the Demand for Deutsche Marks Before and After the
Fall of the Berlin Wall”, The Macroeconomics of International Currencies: Theory, Policy and Evidence,
Edited by P. Mizen and E.J. Pentecost, Edward Elgar Pub., 1996, ss. 155-177.
−
Brittain, B. “International Currency Substitution and the Apparent Instability of Velocity in Some Western
European Economies and in the United States”, Journal of Money, Credit and Banking, Vol. 13, No. 2,
(May 1981), ss. 135-155.
−
Browne L.E., R. Hellerstein ve J.S. Little, “Inflation, Asset Markets, and Economic Stabilization: Lessons
from Asia”, New England Economic Review, Federal Reserve Bank of Boston, (Sept.-Oct. 1998), ss. 3-32.
−
Canzoneri, M. B. ve B. T. Diba, “The Inflation Dicipline of Currency Substitution”, European Economic
Review, Vol. 36, (1992), ss. 827-845.
−
Canzoneri, M. B. ve B. T. Diba, “Currency Substitution and Exchange Rate Volatility in the European
Community”, Journal of International Economics, Vol. 35, (1993), ss. 351-365.
−
Deutsche Bundesbank, “Demand for Money and Currency Substitution in Europe”, Monthly Report,
(January 1995), ss. 33-49.
−
Dewald, W.G. “Money and Deflation in Japan”, International Economic Trends, The Federal Reserve Bank
of Saint Louis, (August, 1998), s. 1.
−
Eken, S. “Integration of Domestic and International Financial Markets: The Japanese Experience”, IMF
Staff Papers, Vol. 31, (September 1984), ss. 499-548.
−
Genay, H. “Assessing the Condition of Japanese Banks: How Informative are Accounting Earnings?”,
Economic Perspectives, Federal Reserve Bank of Chicago, (Q4 1998), ss. 12-33.
−
Guidotti, P.E. “Currency Substitution and Financial Innovation”, Journal of Money, Credit, and Banking,
Vol. 25, No.1, (February 1993), ss. 109-124.
−
Klein, M.W. “European Monetary Union”, New England Economic Review, Federal Reserve Bank of
Boston, (March-April 1998), ss. 3-12.
−
Little, J. “E Pluribus EMU?”, Regional Economic Review, Federal Reserve Bank of Boston, Vol.8, No.4,
(Q4 1998), ss. 12-17.
−
Little, J. “Anatomy of a Currency Crisis”, Regional Economic Review, Federal Reserve Bank of Boston,
Vol.7, No.4, (Fall 1997), ss. 8-13.
−
McKinnon, R.I. “Currency Substitution in World Dollar Standard”, The American Economic Review,
Vol.72, (June 1982), ss. 320-333.
73
K. Batu Tunay
−
McKinnon, R.I. “Direct and Indirect Concepts of International Currency Substitution”, The
Macroeconomics of International Currencies: Theory, Policy and Evidence, Edited by P. Mizen and E. J.
Pentecost, Edward Elgar Pub., 1996, ss. 44-59.
−
Miles, M. A. “Currency Substitution: Some Further Results and Conclusions”, Southern Economic Journal,
Vol. 48, No. 1, (July 1981), ss. 78-86.
−
Mizen, P. ve E. J. Pentecost, “Currency Substitution in Theory and Practice”, The Macroeconomics of
International Currencies: Theory, Policy and Evidence, Edited by P. Mizen and E. J. Pentecost, Edward
Elgar Pub., 1996, ss. 8-43.
−
Neely, M.C. “Paper Tigers? How the Asian Economies Lost Their Bite”, The Regional Economist, The
Federal Reserve Bank of Saint Louis, (January, 1999), ss. 5-9.
−
Neely, C.J. “How Big Is Japan’s Debt?”, International Economic Trends, The Federal Reserve Bank of
Saint Louis, (February, 1999), s. 1.
−
Pekcan, E. Sorularla Avrupa Birliği ve Türkiye İlişkilerinde Euro, İ.T.O., Yayın No.9, 1999.
−
Roggers, J. H. “Foreing Inflation Transmission under Flexible Exchange Rates and Currency Substitution”,
Journal of Money, Credit, and Banking, Vol. 22, No.2, (May 1990), ss. 195-208.
−
Roggers, J. H. “The Curreny Substitution Hypothesis and Relative Money Demand in Mexico and Canada”,
Journal of Money, Credit, and Banking, Vol. 24, No.3, (August 1992), ss. 300-318.
−
Spencer, P. “Monetary Integration and Currency Substitution in the EMS: The Case for a European
Monetary Aggregate”, European Economic Review, Vol. 41, (1997), ss. 1403-1419.
−
Tavlas, G. S. “Currency Substitution and the International Demand for Yen”, The Macroeconomics of
International Currencies: Theory, Policy and Evidence, Edited by P. Mizen and E. J. Pentecost, Edward
Elgar Pub., 1996, ss. 178-192.
−
Tavlas, G. ve Y. Ozeki, “The Internationalization of Currencies: An Appraisal of the Japanese Yen”, IMF
Occasional Paper, No. 90, (January 1992).
−
Tunay, K. B. “Türkiye’de Enflasyon, Para İkamesi ve Para Politikalarının Bağımsızlığı”, Active Dergisi,
No.3, (Ekim-Kasım 1998), ss. 54-60.
−
Whitt, J.A. “Decision Time for European Monetary Union”, Economic Review, Federal Reserve Bank of
Atlanta, (Q4 1997), ss.20-33.
−
Zaretsky, A.M. “Yes, This EMU Will Fly? But Will It Stay Aloft?”, The Regional Economist, The Federal
Reserve Bank of Saint Louis, (July, 1998), ss. 5-9.
EK
Tablo 1. Sanayileşmiş Ülkelerde Reel Büyüme ve Enflasyon (%)
G7 Ülkeleria
ABD
Japonya
Güney Kore
1970-1979
3.6
3.5
4.6
8.8
Reel GSYİH
1980-1989
2.8
2.8
3.8
7.9
1990-1997
2.0
2.2
2.1
7.5
1970-1979
8.3
7.2
9.3
15.1
Tüketici Fiyatları
1980-1989
1990-1997
5.5
3.0
5.5
3.3
2.5
1.5
6.2
6.1
Kaynak: Browne L.E., R. Hellerstein ve J.S. Little, “Inflation, Asset Markets, and Economic Stabilization: Lessons from Asia”, New
England Economic Review, Federal Reserve Bank of Boston, (Sept.-Oct. 1998), ss. 3-32.
(a) G7 ülkeleri; ABD, Japonya, Almanya, Fransa, İtalya, İngiltere ve Kanada’dan oluşmaktadır.
74
Bankacılar Dergisi
Tablo 2. Bazı Avrupa Birliği Ülkelerinde Makroekonomik Göstergeler
(Yıllık % Değişim)
Ülke/Yıl
Almanya
1985
1990
1995
1996
1997
Fransa
1985
1990
1995
1996
1997
İngiltere
1985
1990
1995
1996
1997
İspanya
1985
1990
1995
1996
1997
İtalya
1985
1990
1995
1996
1997
Yunanist
an
1985
1990
1995
1996
1997
Dar Paraa
Geniş
Parab
GSYİH
Tüketici
Fiyatları
Cari
İşlemler
Dengesic
Kamu
Açığıc
Faiz
Oranlarıd
Döviz
Kurlarıe
6.3
29.6
6.8
12.4
2.3
7.6
19.7
3.6
8.7
3.6
2.0
5.7
1.8
1.4
2.2
2.2
2.7
1.8
1.5
1.7
2.8
3.3
-0.9
-0.6
0.0
-1.2
-2.1
-3.3
-3.4
-2.6
5.5
8.5
4.5
3.3
3.3
3.4
-14.0
-11.6
5.0
15.2
6.5
3.9
7.7
0.8
6.5
7.1
9.0
4.6
-3.2
1.9
1.9
2.5
2.1
1.6
2.3
2.6
3.2
2.1
1.1
1.0
-0.1
-0.8
0.7
1.3
2.9
-2.9
-1.6
-5.0
-4.0
-3.0
9.9
10.3
6.6
3.9
3.5
2.8
-14.6
-10.1
2.5
14.1
12.3
10.7
6.5
5.3
5.3
13.0
11.9
10.0
9.5
5.6
3.8
0.4
2.7
2.2
3.4
6.1
9.5
3.4
2.5
3.1
0.6
-3.4
-0.5
-0.2
0.6
-2.8
-1.2
-5.6
-4.7
-1.9
12.2
14.8
6.7
6.0
6.8
3.1
-8.2
-2.9
0.9
-4.5
12.9
19.4
3.2
6.9
14.2
12.1
13.5
10.6
4.8
4.5
2.6
3.7
2.7
2.3
3.4
8.8
6.7
4.6
3.6
2.0
1.6
-3.7
0.2
0.3
0.5
-6.8
-3.8
-6.5
-4.7
-2.6
12.2
15.2
9.4
7.5
5.4
5.8
-13.8
-6.9
1.6
15.6
10.7
6.8
1.2
3.5
6.3
10.6
6.7
-1.6
3.5
7.8
2.8
2.2
2.9
0.7
1.5
9.2
6.5
5.2
4.0
2.1
-0.9
-1.5
2.5
3.4
3.2
-12.6
-11.1
-7.7
-6.7
-2.7
15.3
12.2
10.5
8.8
6.9
8.6
-12.6
1.1
-5.3
10.4
24.4
25.2
12.7
12.7
12.8
28.1
15.3
10.3
9.3
9.5
3.1
0.0
2.1
2.7
3.5
19.1
20.5
8.9
8.2
5.5
-8.1
-4.3
-2.5
-3.7
-4.0
-11.5
-16.1
-10.3
-7.5
-4.0
18.4
23.0
15.5
12.8
10.4
22.5
-2.4
-4.4
3.9
13.4
Kaynak: The Federal Reserve Bank of St. Louis, International Economic Trends, Annual Edition, (July 1998).
(a) Dar para; Almanya, Fransa ve İngiltere, için “Dolaşımdaki Para”, İtalya, İspanya ve Yunanistan için M1 para stoğu’dur.
(b) Geniş para; Almanya, Fransa, İspanya ve Yunanistan için M3; İngiltere ve İtalya için M2 para stoğu’dur.
(c) GSYİH’nın yüzdesidir.
(d) Kısa dönemli faiz oranlarının yıllık yüzdesidir.
(e) Belirtilen ülkelerde A.B.D. doları kurudur.
75
K. Batu Tunay
Tablo 3. Kuzey Amerika Ülkelerinde Makroekonomik Göstergeler
(Yıllık % Değişim)
Dar Paraa
Ülke/Yıl
A.B.D.
1985
1990
1995
1996
1997
Kanada
1985
1990
1995
1996
1997
Geniş
Parab
GSYİH
Tüketici
Fiyatları
Cari
İşlemler
Dengesic
Kamu
Açığıc
Faiz
Oranlarıd
Döviz
Kurlarıe
11.8
6.8
-0.5
6.6
7.1
8.9
5.5
2.1
4.9
4.9
3.6
1.2
2.0
2.8
3.8
3.6
5.4
2.8
3.0
2.3
-3.0
-1.6
-1.6
-1.8
-1.9
-3.2
-2.7
-1.9
-1.1
0.0
8.1
8.2
5.9
5.4
5.6
3.5
-9.6
-7.7
3.6
10.3
10.6
-0.5
6.1
18.0
10.2
10.8
9.6
4.5
3.5
-1.3
5.4
0.3
2.2
1.2
3.7
4.0
4.8
2.1
1.6
1.7
-1.6
-3.4
-0.8
0.6
-1.5
-7.3
-4.5
-4.3
-2.0
-0.9
8.6
12.7
7.1
4.4
3.5
5.5
-1.4
0.5
-0.7
1.6
Kaynak: The Federal Reserve Bank of St. Louis, International Economic Trends, Annual Edition, (July 1998).
(a) Dar para; A.B.D. için “Dolaşımdaki Para”; Kanada için M1 para stoğu’dur.
(b) Geniş para; Heriki ülke için de M2 para stoğu’dur.
(c) GSYİH’nın yüzdesidir.
(d) Kısa dönemli faiz oranlarının yıllık yüzdesidir.
(e) A.B.D. için, doların sanayileşmiş on ülkenin paraları karşısındaki kur değerinin ağırlıklı ortalamasıdır. Kanada için, A.B.D. dolar
kurudur.
Tablo 4. Amerika Birleşik Devletleri’nde Paranın Dolaşım Hızı
1970-1975
5.25
1.67
V1a
V2b
1976-1980
6.55
1.75
1981-1985
6.99
1.76
1986-1990
6.56
1.73
1991-1995
6.19
1.92
1996-1998
7.45
2.02
Kaynak: U.S. Department of Commerce, Bureau of Economic Analysis (GNP); Federal Reserve Board of Guvernors (M1 ve M2).
(a) V1, M1 para stoğunun dolaşım hızıdır ve M1/GNP şeklinde tarafımızdan hesaplanmıştır.
(b) V2, M2 para stoğunun dolaşım hızıdır ve M2/GNP şeklinde tarafımızdan hesaplanmıştır.
Tablo 5. Maastricht Zirvesi Kriterlerine Göre Avrupa Birliği Ülkelerinde
Bazı Makroekonomik Büyüklükler, 1996
Ülke
Maastricht Kriteri
Avusturya
Belçika
Danimarkab
Finlandiya
Fransa
Almanya
Yunanistanb
İrlanda
İtalya
Lüksemburg
Hollanda
Portekiz
İspanya
İsveçb
İngiltereb
Bütçe Açığıa
3.0
4.3
3.3
1.4
3.3
4.0
4.0
7.9
1.6
6.6
+0.9
2.6
4.0
4.4
3.9
4.6
Kamu Borcua
60.0
71.7
130.6
70.2
61.3
56.4
60.8
110.6
74.7
123.4
7.8
78.7
71.1
67.8
78.1
56.3
Yıllık Enflasyon
Oranı (%)
2.6
1.7
1.6
2.2
0.9
2.1
1.3
8.4
2.1
4.7
1.3
1.2
3.0
3.8
1.6
3.0
Uzun Dönem Faiz
Oranı
8.9
6.5
6.7
7.4
7.4
6.6
6.3
15.1
7.5
10.3
7.0
6.3
9.4
9.5
8.5
8.0
Kaynak: Whitt, J.A. “Decision Time for European Monetary Union”, Economic Review, Federal Reserve Bank of Atlanta, (Q4 1997), ss.2033.
(a) GSYİH’nın yüzdesi olarak.
(b) Avrupa Birliğine Dahil olup da henüz para birliğine girmemiş ülkeler.
76
Bankacılar Dergisi
Ülke/Yıl
Japonya
1985
1990
1995
1996
1997
Endonez
ya
1985
1990
1995
1996
1997
Malezya
1985
1990
1995
1996
1997
Filipinler
1985
1990
1995
1996
1997
Singapur
1985
1990
1995
1996
1997
Tayland
1985
1990
1995
1996
1997
Tablo 6. Bazı Güneydoğu Asya Ülkelerinde Makroekonomik Göstergeler
(Yıllık % Değişim)
Dar Paraa Geniş
GSYİH
Tüketici
Cari
Kamu
Faiz
Parab
Fiyatları
İşlemler
Açığıc
Oranlarıd
c
Dengesi
Döviz
Kurlarıe
4.6
6.2
12.8
10.0
8.9
9.3
8.5
3.2
3.1
3.9
4.3
5.2
1.4
4.1
0.8
2.0
3.1
-0.1
0.1
1.8
3.7
1.5
2.2
1.4
2.3
-0.8
2.9
-3.6
-4.3
-3.1
6.6
7.7
1.2
0.6
0.6
0.4
4.9
-7.9
15.6
11.3
17.7
18.4
16.1
21.7
22.2
29.1
44.2
27.6
29.6
23.2
2.6
9.0
8.2
8.0
4.6
4.7
7.8
9.0
6.6
11.6
-2.2
-2.8
-3.3
-3.4
-2.4
1.7
-0.7
0.3
0.5
0.1
21.5
14.0
13.1
39.5
8.2
4.1
4.1
4.2
24.2
1.7
14.1
11.7
16.7
4.3
5.6
12.8
24.0
19.8
22.6
-1.0
9.7
9.4
8.6
7.8
0.3
2.7
5.3
3.6
2.7
-2.1
-2.1
-10.0
-4.9
-4.8
1.5
3.9
6.6
5.8
7.6
4.7
6.1
5.5
6.4
6.4
5.9
-0.1
-4.4
0.3
12.0
6.4
13.4
21.7
20.0
16.4
9.7
22.5
24.2
23.2
26.1
-7.3
3.0
4.8
5.7
5.1
23.1
14.2
8.1
8.4
5.1
-5.8
-4.4
-4.7
-5.2
-2.0
-3.5
0.6
0.3
0.1
26.7
23.7
11.8
12.3
12.9
11.4
11.8
-2.7
2.0
12.4
-0.9
11.0
8.3
6.7
1.7
3.8
20.0
8.5
9.8
10.3
-1.7
9.0
8.7
7.0
7.3
0.4
3.4
1.8
1.3
2.0
0.0
8.4
16.8
15.7
15.3
1.5
9.6
13.1
14.4
9.5
5.4
6.6
2.6
2.9
4.4
3.1
-7.1
-7.2
-0.5
5.4
-3.3
11.9
12.1
9.1
1.2
10.3
26.7
17.0
12.6
16.4
4.6
11.2
8.8
5.5
-0.4
2.4
5.9
5.8
5.8
5.6
-4.0
-8.6
-8.1
-8.1
-2.1
-3.7
4.9
3.2
0.7
-0.5
15.0
13.9
10.3
12.1
21.7
14.9
-0.4
-0.9
1.7
22.5
Kaynak: The Federal Reserve Bank of St. Louis, International Economic Trends, Annual Edition, (July 1998).
(a) Dar para; Endonezya ve Filipinler için “Dolaşımdaki Para”; Japonya, Malezya, Singapur ve Tayland için M1para stoğu’dur.
(b) Geniş para; Japonya için M2+Mevduat Sertifikaları; diğerleri için M2 para stoğu’dur.
(c) GSYİH’nın yüzdesidir.
(d) Kısa dönemli faiz oranlarının yıllık yüzdesidir.
(e) Belirtilen ülkelerde A.B.D. doları kurudur.
77
Download