TÜRKLER VE IRAK KÜRTLERİ ARASINDA GÜVEN TESİSİ PROJE

advertisement
TÜRKLER VE IRAK KÜRTLERİ ARASINDA
GÜVEN TESİSİ
PROJE LİDERİ:
DAVID L. PHILLIPS
HAZİRAN, 2009
THE ATLANTIC COUNCIL
ABD
İÇERİK
ÖNSÖZ
GİRİŞ
YÖNETİCİ ÖZETİ
KARŞILIKLI ÇIKARLARIN TESBİTİ
TÜRK GÖRÜŞ VE ÇIKARLARI
IRAK KÜRTLERİ GÖRÜŞ VE ÇIKARLARI
IRAK GÖRÜŞ VE ÇIKARLARI
İRAN GÖRÜŞ VE ÇIKARLARI
ABD GÖRÜŞ VE ÇIKARLARI
AVRUPA GÖRÜŞ VE ÇIKARLARI
TARİH ÜZERİNE İNŞA ETMEK
TÜRKİYEDEKİ KÜRTLER
IRAKTAKİ KÜRTLER
GELECEK İŞBİRLİĞİNİ KURMAK
TÜRKİYE VE IRAK KÜRDİSTANI ARASINDA EKONOMİK BAĞLARI TEŞVİK
ETMEK
ENERJİ
GELİŞİMİ
KUVVETLENDİRMEK
VE
ULAŞIM
ALANLARINDAKİ
KERKÜK’ÜN STATÜSÜNÜ BARIŞ İÇERİSİNDE ÇÖZÜMLEMEK
İŞBİRLİĞİNİ
IRAK KÜRDİSTAN’INDA İYİ YÖNETİM VE AZINLIK HAKLARINI GELİŞTİRMEK
IRAK KÜRDİSTAN’INDAKİ PKK VARLIĞINI ELE ALMAK
PKK KAMUSAL DESTEĞİNİ AZALTMAK
SONUÇ
KISALTMALAR
TEŞEKKÜRLER
YAZAR HAKKINDA
ÖNSÖZ
Ortadoğu bölgesindeki en hassas ve geleceği parlak ilişkilerden biri Türkiye ile Irak
arasındaki ilişkidir, bu iki ülke de ABD için çok önemlidir. Türkiye’nin Irak ile
ilişkilerinde önemli olan Irak Kürdistanına bakışıdır. Türk liderler, Kürt Bölgesel
Yönetimini (KBY), PKK terörist grubuna karşı yeterince sert olmamakla suçladılar.
Diğer yandan, Türkiye istikrarlı bir Irak’ın kendi avantajına olduğunun farkında ve
Irak Kürdistanı ile geliştirilecek ilişkilerin enerji ve ticaret alanlarında kendisi için
çok yarar sağlayacağının bilincinde. Iraklı Kürtler de Türkiye’ye kuşku ile bakıp,
Türkiye’nin Kürt azınlığına davranış biçimini problemlerin kaynağı olarak
gösteriyorlar. Dahası bu ilişki, Iraklı Kürtlerle Bağdat’teki merkezi yönetim
arasındaki gerilim ile daha da karmaşık bir biçim alıyor.
Bu gerilimlere rağmen veya belki bu gerilimler yüzünden, Türkler ve Iraklı Kürtler
bölgenin istikrarını sağlamak amacıyla pragmatik bir işbirliği ihityacı içerisinde
olduklarının farkındalar. Türk ve Kürt bölgesel yönetiminin resmi makamları
ekonomi ve enerji alanlarında işbirliği için görüşmeler başlattılar ve bu görüşmeler
bazı konularda işbirliği ve uzlaşı biçiminde meyve vermeye başladı. ABD kuvvetleri
çekilirken Irak’ta istikrara duyulan ihtiyaç ta gözönüne alınırsa, bu çabaları
desteklemesi ABD’nin de yararınadır.
Atlantic Council’in kıdemli üyesi David L. Phillips tarafından ortaya çıkarılan
“Türklerle Irak Kürtleri Arasında Güven Tesisi” adlı bu döküman, bu diyaloglar için
bir yol haritası çizmektedir. Bu rapor, sivil toplumu işin içine katmanın önemini
vurgulayarak, Türklerle Irak Kürtleri arasında güven tesis etmek için enerji,
ekonomi ve güvenlik işbirliğinden, sınırlar boyunca azınlık haklarının
geliştirilmesine kadar değişik alanlarda pratik öneriler sunmaktadır. Rapor, hedefe
doğru ilerlemek için Türklerin ve Iraklı Kürtlerin üstlenebileceği eylemleri
saptamakta ve diğer yanda ABD hükümetine de bu yerel çabaları desteklemek için
atabileceği adımlar için öneriler sunmaktadır.
Raporun çıktıları, Türklerle Iraklı Kürtler arasındaki çeşitli sorunların haritasını
çıkartmak amacıyla başlatılan ve David L. Phillips tarafından başkanlık edilen bir
diyalog sürecinde paylaşıldı. 13-15 Nisan tarihlerinde, Atlantic Council, aralarında
Kürt politika belirleyicileri ve Kürt bölgesel hükümetinin üyeleri ile önde gelen
Türk kanaat önderlerinin “opinion maker” ve uzmanlarının aralarında bulunduğu
14 Türk ve Iraklı ile bir toplantı düzenledi. Aynı zamanda Phillips bölgeye
ziyaretlerde bulunarak Türkiye ve Irak’ta kıdemli resmi makamlarla görüşmelerde
bulundu. Bu raporun, İstanbul ve Erbil’le yapılacak diyaloglarda ele alınacak
tartışmalar için kıvılcımlar yaratmasını ümit ediyoruz.
Atlantic Council, bu açılım için Norveç hükümetinin vermiş olduğu cömert desteği
takdir etmektedir, özellikle onsuz bu çabanın mümkün olamayacağının bilinciyle
Büyükelçi Wegger Strommen’e ayrıca teşekkürü bir borç biliriz. Atlantic Council’de
Transatlantik İlişkiler programının director yardımcısı, Cindy Romero, büyük bir
beceri ile delegasyonların ziyaretlerini koordine etti ve araştırmaya yardımcı oldu.
Bu proje aynı zamanda, Tarnsatlantik program ve çalışmalar bölmünün direktörü
ve başkan yardımcısı Fran Burwell’in katkılarından da yararlanmıştır. En değerli
katkıları da tabii ki, Türk ve Iraklı Kürtlerin diyalogları ile kazandık, toplulukları
arasındaki ilişkilerde ileri adımlar atabilmek için iyi niyet ve açık görüşle yapıcı
önerilerde bulundular.
Frederick Kempe
Başkan ve CEO
TÜRKLER VE IRAK KÜRTLERİ ARASINDA GÜVEN TESİSİ
GİRİŞ
Obama yönetiminin Irak’tan askerleri çekmek için uygulayacağı sağduyulu planı,
kendi kendini yönetebilen ve komşular ile barış içerisinde olan istikrarlı bir devlet
ister. İntihar bombası olaylarındaki son günlerdeki artış ve gericilerin şiddet
olaylarındaki ani yükseliş Irak’ın süregelen kırılganlığının göstergeleridir. Her ne
kadar Kuzey Irak nispeten barış içerisinde ise de, Kürt Bölgesel Yönetimi (KBY) ile
Irak Federal Devletinin arasındaki ciddi sorunlar ileride bir çatışmaya dönüşebilir,
diğer yandan Irak Kürtleri ile Kuzey bölgesinde yaşayan diğer topluluklar
arasındaki problemler de benzer bir potansiyele sahipdir. Dengesizlik ve şiddet,
Irak ve genel olarak tüm bölgede ciddi sonuçlar doğurur.
13-15 Nisan 2009 tarihinde ABD’nin Atlantic Council (ACUS)’i, Türkler, Iraklı
Kürtler ve diğer Iraklılardan oluşan bir grubu topladı. Toplantının amacı, Türklerle
Iraklı Kürtler arasındaki ilişkileri etkileyen sorunları ortaya çıkartarak işbirliğinin
geliştirilmesi için neler yapılabileceğini değerlendirmekti. Bu tartışmalara ABD ve
Avrupa kökenli uzmanlar da katıldı.
Atlantic Council, İstanbul ve Erbil’de yapılacak müteakip toplantılarda Türk ve
Iraklı Kürtlerin bu diyaloğa ve sonuçlarına sahip çıkarak karşılıklı ilişkiyi, iletişimi ve
işbirliğini kurumsallaştıracaklarını ümit etmektedir.
“ikinci kademe” olarak adlandırılan faaliyetler, sivil toplumun karşılıklı
anlayışbirliği yaratacağı bir içerikte olup karar vericilere görüş transferi ve
kamuoyu oluşturulması ile güven tesisine katkıda bulunacaktır. İkinci kademe
faaliyetleri, her iki tarafın resmi makamlarının mevcut çabalarının ve son bir yıl
içerisinde Türkiye ile Kürt Bölgesel Yönetimi arasında gelişmiş olan pozitif eğilimin
yerine geçen faaliyetler olmayıp, söz konusu çabaları destekler maiyettedir.
Bu rapor, Washington’daki ilk seminerde yapılan görüşmeler üzerine
oturtulmuştur. Aynı zamanda araştırma sırasında toparlanan ek bilgi ve
görüşlerden ve yazarının Türkiye ve Irak’a yapmış olduğu son ziyaretteki
görüşmelerinden de yararlanılmıştır. Türklerle Iraklı Kürtler arasında yapıcı
ilişkileri teşvik edip desteklerken bu rapor, diğer yandan bölgede kalıcı barış ve
zenginliğin temelini oluşturacak entegrasyonu besleyerek Obama yönetimine
yardımcı olacak bir kaynak teşkil etmektedir.
YÖNETİCİ ÖZETİ
Obama yönetiminin Irak’tan “sağduyulu çekilme” planı, Afganistan ve
Pakistan’daki durumun kötüleşmesi ile daha da acil hale gelmiştir. Çekilme
planının istenilen ölçekte ve zamanında yapılabilmesi için ABD, Irak’ın istikrar ve
komşuları ile barış içerinde bir duruma kavuşmasını beklemektedir. Mezhep
kavgaları kaçınılmazdır fakat Irak’ı batırmaz. Oysa ki Araplar ve Kürtler arasındaki
etnik anlaşmazlıklar bölgesel etkileri olan çok büyük felaketlere yol açabilir.
Bu rapordaki görüşler ve öneriler, Türklerle Irak Kürtlerinin 13-15 Nisan 2009
tarihinde Washington’da yapmış oldukları toplantıdaki görüşmelere ve yazarının
Türkiye ve Irak’a yapmış olduğu son seyahatteki görüşmelerine ve toplamış olduğu
bilgilere dayanmaktadır. İstanbul ve Erbil’de gelecekte toplantılar yapılması
planlanmaktadır. Eylül 2009 için planlanan İstanbul’daki toplantı için Türkler ve
Iraklı Kürtlerden oluşan çekirdek grubun genişletilmesi ve Türkiye ve Irak medya
temsilcilerine brifing verilmesi planlanmaktadır. Ortak çalışma kolu oluşturulması
planlanan konular şöyle sıralanabilir (i) ticaret/yatırım (ii) enerji gelişimi/ulaşım
(iii) çevre/su sorunları. Çalışma kolları, Türklerin ve Iraklı Kürtlerin avantajlarını
entegre edecek ortak işbirliği alanları saptayacaklardır. Katılımcılar, bölgede barış
ve refahı garanti altına alabilmek ve çatışmaları yatıştırabilmek için Türklerle Iraklı
Kürtler arasında ortak bir gelecek kurmanın zorunlu olduğu hususunda
anlaştılar.Bu amaçla, bu rapor çıkarlar çakışınca işbirliği oluşturmak ve çıkarlar
çatışınca çıkan anlaşmazlıkları önlemek üzere temel olarak Iraklıların, Iraklı
Kürtlerin, bölgesel oyuncuların ve diğer ana paydaşların görüş ve çıkarlarını
değerlendirmektedir. Çıkarları tarihin şekillendirdiğini gözönüne alarak bu rapor,
Türkiye’deki ve Irak’taki Kürtlerin tarihini dikkate almaktadır. Aynı zamanda bu
rapor, işbirliği olanaklarını değerlendirmekte ve Iraklılar arasında, diğer yanda da
Türkiye ile Irak Kürdistanı arasındaki gerginlik noktalarına dikkat çekmektedir.
Bölge hala kırılgan ise de, rapor, Türkiye ile Kürdistan Bölgesel yönetimi arasında,
geçen yıl resmi makamlar arasında sürdürülen yapıcı diyaloglar sonucu oluşan
olumlu havanın önemlli bir gelişme kaydetmiş olduğunu vurgulamaktadır.
Türkiye ile Iraklı Kürtler arasındaki görüşmelerin geleceğine temel teşkil etmesi
için aşağıda öneriler sunulmaktadır:
 Irak Kürdistanında Türk ticaretini ve yatırımını teşvik etmek için Habur kapısı
ve Zakho, sınırın her iki tarafında da geliştirilmeli, transit işlemleri
modernize edilmeli, sıkışıklığı azaltmak için ikinci bir sınır kapısı açılmalıdır.
Türkiye ve Irak Kürdistanı karşılıklı olarak ticareti teşvik edecek ofisler
açmalıdır. Ekonomik koşulları geliştirmenin, Türkiye’deki Kürtleri
yatıştırmak gibi ek bir faydası da olacaktır.
 Türkiye ve KBY arasında enerji gelişimi ve ulaşım konularındaki işbirliğini
beslemek için Irak federe devleti ve KBY, Irak Kürdistanından petrol
ihracatına izin veren son düzenlemeler üzerindeki kurguları tamamlamalı,
ulusal hidrokarbon ve gelir paylaşımı kanunlarını tamamlamalıdır. Bu
programlar, Irak petrolünün üretimini hızlandıracak ve Nabucco boru
hattının karlılığını arttıracaktır.
 Kerkük’ün ve diğer tartışmalı bölgelerin durumunu barışçıl bir çözüme
kavuşturmak için ilgili taraflar, zorlukları aşmak için çabalarını
yoğunlaştırmalıdır. Bu iş uzadıkça toplumsal şiddet olasığı da aynı oranda
artacaktır. Kerkük’ü vermek hiçbir Kürt politikacısının aşamayacağı bir
kırmızı çizgi de olsa, Irak’ın 2005 anayasasının 140. Maddesi içerisindeki
parametrelerde, çarpışan iddiaları bağdaştıracak boşluk mevcuttur.
 Irak Kürdistan’ının yönetimini ve azınlık haklarını geliştirmek için KBY,
anayasasını müzakere etmeli ve hızla yerel yönetim için ademi merkeziyet
düzenlemeleri ile insan hakları beyannamesini de içeren taslak anayasasını
kabul etmellidir. Azınlık haklarını korumak ve teşvik etmek için KBY, azınlık
okullarını finanse etmeli, kamu işlemlerinde azınlık dillerinin kullanımını
sağlamalı ve azınlık yerleşim birimlerinin isimlerine, işaretlerine ve
sembollerine izin vermelidir. Buna ilave olarak, yerel güvenlik birimi
memurları, hizmet etmekte oldukları topluluğun etnisitesini yansıtmalıdır.
 Irak Kürdistanındaki PKK varlığını ele almak için KBY, PKK lojistiğini kırmak
üzere daha etkin bir çaba ile PKK kıdemli önderlerini yakalamalı, finans
kanallarını yasaklamalı ve Kandil civarındaki kontrol noktalarını, dağ
geçitlerini de içerecek biçimde sıkılaştırmalıdır.
Üçlü Güvenlik
Komisyonunun Iraklı delegeleri arasına daha fazla KBY temsilcisinin dahil
edilmesi, istihbarat paylaşımına daha fazla Kürt yetkilisinin angaje olmasını
sağlayacaktır.
 Türkiye’deki Kürtlerin PKK’ya olan kamusal desteğini azaltabilmek üzere,
Ankara, Kürt kimliğini tanımak için ek adımlar atmalı, örneğin, anayasada
vatandaşlığın temeli olan “Türklüğü” ortadan kaldırmalıdır. PKK problemi,
sadece güvenlik önlemleri ile çözülemez. Nihai çözüm, Türkiye’nin
sürdürülebilir demokratikleşmesinde ve gelişiminde, diğer yandan da PKK
liderleri ve kadrosu için af düzenlemelerinde yatmaktadır. İş alanı yaratmak
için yapılacak yatırımlar ve sosyal servisler de kamusal desteğin
kurutulmasına yardımcı olacaktır.
 Obama yönetiminin tam ilgisini garanti edebilmek üzere ABD, Kuzey Irak ve
Bölgesel sorunlar için Özel bir temsilci atamalıdır. Özel elçi iç içe geçmiş
olan güvenlik, demokrasi ve gelişim konularının entegrasyonunda ABD
çabalarının odaklanmasına yardımcı olacak, bu problemlerin profilini
yükseltecek, makamlar arasındaki işlemleri modernize edecek, Bağdat ve
Ankara’daki ABD büyükelçiliklerinin çabalarını tamamlayacak ve Amerikan
hükümetinin Irak ve Türkiye’ye bakan birimleri arasındaki koordinasyonu
sağlayacaktır.
TÜRKLERLE IRAK KÜRTLERİ ARASINDA GÜVEN TESİSİ
KARŞILIKLI ÇIKARLARIN TESPİTİ
Irak Kürdistanı, potansiyel olarak patlamaya hazır durumdadır ve bölgenin istikrarı
için bir tehditdir. Kerkük’ün statüsü, tartışmalı bölgelerin durumu, ve KBY,
Türkmen ve Araplar arasındaki ilişkilerin hepsi çatışmanın artışını sağlayacak
patlama noktalarıdır. Türkiye’nin bağımsız Irak Kürdistanı hakkındaki kuşkusu, KBY
tarafından kontrol edilmekte olan bölgelerdeki PKK varlığı ile alevlenmektedir.
Irak’ın kendi içerisinde ya da Türkiye ve İran da dahil komşuları arasında gelişecek
çatışma ortamı, bölgenin ve ABD’nin çıkarları açısından ciddi bir gerileme
yaratacaktır.
Başkan Barack Obama’nın göreve başlayışından sadece 77 gün sonra Türkiye’yi
ziyaret etmesi ABD-Türkiye ilişkilerinin önemini vurgulayan bir olgudur. Bu ziyaret,
her iki ulusa da 50 yıldan fazla bir zamandır fayda sağlamış olan stratejik ortaklığın
genişletilmesi için tarihsel bir fırsat idi.
Türkiye, ABD’nin en kuvvetli ve güvenilir müttefiklerinden biridir. Avrupa ile Asya
arasındaki yerleşimi ile soğuk savaş döneminde Sovyetler Birliği ile ilgili olarak
kritik bir rol oynadı. Laik demokrasisi ile Mülüman çoğunluğu olan diğer ülkelere
örnek teşkil etmektedir. 11 Eylül’den sonra Türkkiye, Afganistan’a yapılan
operasyonlarda kritik bir menzildi. Afganistandaki Uluslararası Güvenlik Destek
Kuvvetini iki kez yönetti ve bugün için de Nato’nun Afganistan’daki aktivitelerinde
krtik bir role sahiptir. Kendi ülkesindeki radikal marjinal İslamcı grupların
saldırılarına rağmen Türkiye, El-kaideye karşı mücadelede çok önemli bir ortaktır.
Türkiyenin katılımı ABD’nin diğer stratejik çıkarları açısından da çok kritiktir:
Irak’tan askerlerin çekilmesi, İran’ın nükleer gelişiminin sınırlandırılması,
Hazardaki kaynakların geliştirilmesi ve Kafkas bölgesinden transferi ile enerji
güvenliğinin sağlanması. Türkiye, G-20’nin bir parçası olup, ekonomik krizden
çıkışta önemli bir role sahiptir.
ABD aynı zamanda Irak Kürtleri ve KBY ile kuvvetli bir dayanışma içerisindedir.
ABD’nin yönettiği “Operation Provide Comfort” birliği, 1991 körfez savaşından
sonra onbinlerce Kürtün hayatını kurtardı. “Operation Nortern Watch” birliği ile
ise ABD güvenliği, 36. Paralelin kuzeyinde uçuşa kapalı bir saha yaratıp, Irak sailhlı
kuvvetlerinin baskınlarını engelleyerek, Iraklı Kürtlerin kendi kendilerini
yönetmeleri için gerekli koşulları hazırladı. 2003 yılında ABD silahlı kuvvetlerinin
Irak’a Türkiye üzerinden geçmesi engellendiği için, ABD, Saddamın devrilmesinden
sonra kuzey Irak’ta istikrarı sağlayabilmek üzere KBY ve peşmergeleri ile daha da
yakın çalışmaya başladı. Kendiliğinden ulusal koruma olarak işlev gören
peşmergeler, kuzey Irak’ın kurtatılmasında da önemli rol oynadılar, ve takip eden
askeri operasyonların desteğinde de sıkı ve etkin birer güç olarak yer aldılar. Irak
Kürdistanında tek bir ABD vatandaşı, askeri ya da işadamı kaçırılmadı, yaralanmadı
veya öldürülmedi. Bağdat’taki politik işbirliğinde Iraklı Kürtler devamlı olarak
Irak’ın laik ve demokratik eğilimlerini desteklediler. Irak’ın istikrarını korumak için
uzlaşma gerektiğinde ödünde bulunmaları için veya Arap grupları arasında
arabuluculuk yapmaları için başvuruldular.
Mayıs 2008’de resmi temas başladıktan sonra Türkiye-KBY ilişkileri çok gelişti.
Önemli pozitif eğilimlere rağmen, gelişme kırılgandır ve çok kolay tersine
dönebilir. Büyük bir PKK saldırısı, askerin karşılık vermesine neden olabilir, böylece
Türkiye-KBY ilişkileri tekrar gerilebilir ve Türk Kürtleri radikalleşebilir. Türkiye ve
KBY’yi, kökleri derinde olan düşmanlığın üstesinden gelmek ve gelecek için ortak
bir vizyon çerçevesinde işbirliği oluşturmak üzere yönlendirmede, ABD’nin angaje
olması gereklidir.
Bu nedenle, bölgede taraf olan tüm partilerin farklı bakış açılarını ve çıkarlarını
doğru tesbit etmek zorunludur. Çıkarların doğru tesbiti, çıkarlar çakışınca işbirliği
oluşturmak ve çıkarlar ters düşünce çatışmayı en aza indirgemek için atılması
gereken adımlarda yol gösterici olacaktır.
TÜRK GÖRÜŞ VE ÇIKARLARI
Türkiye, eğer Kerkük KBY’ye katılırsa, bağımsız ve ekonomik açıdan kendi kendine
yeten bir Kürt devletinin temelini oluşturacağından ve bunun da Türk Kürtlerine
daha fazla bağımsızlık için esin vereceği düşüncesi ile sürekli bir korku
içerisindedir. Eğer Türkiye, Kürtlerin haklarını kısıtlar, veya Kerkük’ün statüsü için
yapılacak referandumu engelleme ya da PKK’yı vurma amacı ile büyük bir askeri
operasyon düzenlerse, AB’de Türkiye’ye karşı olanlar, bu durumu Ankara’nın
adaylığını engellemede bahane olarak kullanabilir.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi, AB’nin üyelik
krtierlerini karşılayabilmek üzere büyük adımlar atmışlardır. Ancak Iraklı Kürtlerle
çatışma, Türk iç politikasını kutuplaştırarak güç dengelerini güvenlik kurumları ve
laik elitler lehine bozacaktır. PKK’yı yok etmeden KBY ile işbirliğine karşı çıkanlar,
Irak Kürdistanında ikmal malzemeleri ve güvenlik açılarından Türkiye’ye bağımlı
bir devlet yaratmak istemektedirler. Onların Rusya, Çin ve İrana olan bağları
kuvvetlendiren Eurasia stratejileri, aynı zamanda batının önemini azaltacaktır.
Gerilimin artması, aynı zamanda Türk şirketlerinin Irak Kürdistanındaki başat pazar
paylarını kaybetmelerine yol açabilir. Gelecekte, Üretim Paylaşım Anlaşmalarında
Türk enerji şirketlerine tanınacak imtiyazlı koşulların tehlikeye girmesine ek
olarak, bölgesel gerilimin artması, Ceyhan boru hattına akacak petrolün
kesilmesine yol açarak Türkiye ve Avrupadaki tüketicileri etkileyecek ve
Türkiye’nin enerji sağlayan transit ülke konumundaki güvenilirliğine zarar
verecektir.
Türkiye’nin kendi bölgesindeki PKK üyelerini hedef seçme yasal hakkını hiç kimse
inkar edemez. Ancak sadece askeri çözüm, PKK için halk desteğini arttırarak,
problemi alevlendirecektir. Atlantic Council’deki toplantıda yer alan Türk
katılımcılar, sadece askeri çözüm ile PKK’nın yenilemeyeceği görüşünü savundular.
Silahları bırakma, seferberliği kaldırma ve topluma kazandırma ile birlikte hali
hazırda “Türklük” mefhumuna dayalı olan vatandaşlığın yasal tanımının
değiştirilmesine dayalı bir stratejiyi savundular.
Türkiye’nin, İran’ı frenleyebilmek için istikrarlı bir Irak’a ihtiyacı vardır. Güçlü Iraklı
Şii gruplar, Tahran’ın çıkarlarını genişletmek üzere çeşitli eylemlerde bulunurken;
istikrarlı, demokratik ve batı yanlısı Irak Kürdistanı, artan biçimde kaotik, politik
olarak kutuplaşmış ve dinsel olarak radikalleşmiş Irak’tan doğacak bağnaz şiddete
karşı gerekli olan bir tampon bölge oluşturacaktır.
IRAK KÜRTLERİ GÖRÜŞ VE ÇIKARLARI
Kürtler dünyada en kalabalık nüfusa sahip, devleti olmayan azınlık
konumundadırlar; Türkiye, Irak, İran, Suriye ve Ermenistan’dak bölgeleri kapsayan
bir coğrafik alana yayılmış 30 milyon Kürt olduğu tahmin edilmektedir. Iraklı
Kürtler daha büyük bir Kürdistan istemiyorlar. Iraklı Kürtlerin ayrı olan belirgin
kimliklerine rağmen, Kürt liderler – Kürdistan bölgesinin başkanı Mesud Barzani ve
Irak cumhurbaşkanı Celal Talabani – federal, ademi merkeziyetçi ve demokratik
Irak’ı kabul etmektedirler. Dışardaki dünya ile İran üzerinden bağlantısı olacak uç
bir devlet yerine Iraklı Kürtler, geleceklerini batı ile birlikte görüyorlar ve diğer
yandan, Avrupa ve trans-Atlantik kurumları ile tamamen entegre olmuş bir
Türkiye ile iyi ilişkilerin öneminin farkındalar.
ABD’nin Irak’tan çekilecek olması, KBY’yi, kendisinden ayrılıkçı tutkuları olduğu
için şüphelenen ve ABD ile yapmakta olduğu işbirliği nedeniyle kızan Irak federal
hükümeti ile kavgalarında, giderek artan oranda, kendi kendini idare etmek
zorunda bırakacaktır. Bu sırada, düşman komşular, kendi çıkarları için girişimlerde
bulunabilirler. Güçlendirilmiş bir KBY, kendi bölgesi üzerinde daha büyük bir
kontrolun sahibi olacak ve fırsatları daha etkin bir biçimde karşılayacaktır.
Yaklaşmakta olan geçiş sürecinde Kürt liderleri, sabırlı, esnek ve devlet adamı
kimliğinde olma gereksinimi içerisindedirler.
Irak Kürtleri, 1991’deki Körfez Savaşından beri kazanmış oldukları kapsamlı
otonomi ve zorlukla elde edilmiş kazançlarından vazgeçmek istememektedirler.
Irak’ın bölünmesinden sorumlu tutulmak istememekle birlikte, hiçbir Kürt
liderinin, özellikle de yaklaşmakta olan 25 temmuz seçimlerinden önce,
aşamayacağı “kırmızı çizgiler” vardır. Hidrokarbon ve Gelir Paylaşımı anlaşmaları
gibi diğer anlaşmazlık konularında da esneklik göstermeleri beklenmektedir.
IRAK GÖRÜŞ VE ÇIKARLARI
On yıllar boyunca süren Baas yönetimi ve 6 yılı aşkın bir süredir devam eden ABD
işgalinden sonra, Iraklıların çoğu, kendi içinde ve komşuları ile barış içerisinde bir
ülkede yaşamak için sonsuz bir istek duymaktadırlar. Bağnazlığın kaynaması,
“Irak’ın oğulları”nın dönüşü, ve Mezopotamyada El-Kaidenin canlanması, zaten
aşılması zor sorunlar oluşturmuştur hali hazırda. Olaylar, Irak’ın geleceği için ilave
ciddi riskler olarak, Türkiye veya İran tarafından müdahaleyi haklı çıkartacak bir
zemin oluşturmaktadır.
Başbakan Nuri al-Maliki, Arap milliyetçiliğini güçlendirerek halk desteği
kazanmıştır. Irak Kürdistanındaki muhalifleri, Maliki’nin Irak anayasasının altını
oyduğunu ve Irak’In Hidrokarbon ve Gellir Paylaşımı yasalarında katı bir tutum
takındığını, KBY’yi yabancılaştırma ve Araplarla Kürtler arasındaki gerilimi
alevlendirme riskini yarattığını düşünmektedirler. Yönetimdeki otoriter yaklaşımı,
diğer Şii grupları ve Sunni tarikat şeyhlerini de yabancılaştıracaktır.
Iraklı Kürtlere göre, Maliki’nin yönetimdeki merkeziyetçi yaklaşımı ve silahlı
kuvvetlerdeki lider pozisyonlarına Baas’çıları geri getirme çabaları, antidemokratik eğilimlerin erken uyarıcıları olabilir. Iraklı Kürtler, Irak’taki çatışmaların
her zaman için Bağdat’ın aşırı gücünden ve toplumun militarize olmasından
kaynaklandığına inanmaktadırlar. Maliki kendisini, Saddamın imajı altında kuvvetli
bir adam olarak biçimlendirme cazibesinden korumalıdır.
İRAN GÖRÜŞ VE ÇIKARLARI
Tahran, çoğunluğun iktidarını ve Şiilerin egemenliğini mümkün kılacağı için
demokratik ve federal Irak’ı desteklemektedir. İran, çoğunluğu Şii olan ve petrol
zengini bölgeleri de barındıran, Irak’ın güneydoğusundaki etki çemberini
garantilemek istemektedir. Buna paralel olarak zayıf ve Şiilerin yönettiği ve İran’ın
iradesine bağımlı olan bir Irak arayışındadır.
Irak’In mevcut politik liderlerinin çoğu Irak muhalefetindendir. Bazıları, Baas rejimi
sırasında İran rejiminden politik, güvenlik ve finansal açılardan destek aldıkları
Tahran’da yerleşiktiler. Bugün Tahran, tarihsel olarak ilgi duymakta olduğu Irak
Kürdistanındakiler de dahil, Irak’taki olayları etkilemek için bu ilişkileri
kullanmaktadır. “Böl ve yönet” prensibine bağlı kalarak İran, etkisini arttırmak için
Irak’ın zayıflıklarından yararlanmaya çalışmaktadır.
İran, Irak federe hükümetine karşı çıkan Şii milisleri, Ansar al-Islam’ı ve
Mezopotamya’daki el-kaide ile bağlantılı olan Sunnileri destekleyerek, Irak’ta
istikrarı ve ABD’nin çabalarını baltalamaya çalışmaktadır. ABD geri çekilme planı
askıda iken İran, olayları manipule etmek amacıyla Irak’ın istikrarını bozmaya
çalışmaktadır. Ancak, Irak’ın sınırlarını aşacak istikrarsızlığa ve kargaşaya yol
açacağı için iç savaşın olmasını istememekte ve Irak’ın tamamen kontroldan
çıkmasını amaçlamamaktadır.
Tahran, yönetiminden memnun olmayan yerel grupları bastırmak için demir bir
yumruk kullanmaktadır. İran ABD’nin, İran’a karşı rejim stratejisinin bir parçası
olarak, PKK’nın İran kolu olan Kürdistan’ın özgür yaşamın partisi (PJAK)’a silah ve
para kaynakları sağladığını düşünmektedir. Tahran, PKK/PJAK’a karşı ağır silahlarla
yapmakta olduğu saldırılara ek olarak, Türkiye ile birlikte askeri operasyonlar da
dahil ilave önlemler almayı düşünmektedir.
ABD GÖRÜŞ VE ÇIKARLARI
Irak’ın parçalanma olanağı halen vardır. İç savaş, kaçınılmaz olarak insani açıdan
büyük tehlikelerle sonuçlanacak ve Türkiye ile Orta Doğu’ya da yansıyacak
stratejik sonuçlar doğuracaktır. Irak’ın batışı, küresel krizin çözümü için ABD
liderliğine acil ihtiyaç duyulduğu bir sırada, ABD’nin azalan otoritesini ve gücünü
vurgulayan bir etken olacaktır.
ABD, müttefik olarak, Türkiye ve Irak Kürdistanı arasında bir seçim yapma
konumunda kalmak istememektedir. Türkiye NATO’nun, ABD ile birlikte Kore’de
kahramanca savaşan ve soğuk savaş sırasında Birliğin doğu kanadını temsil eden
değerli bir üyesidir. Türkiye, Afganistan için Uluslararası Güvenlik ve Destek
Gücünü iki kez yönetmiş olup, NATO’nun bu ülkedeki çabaları için halen
vazgeçilemez konumdadır. Türkiye’nin işbirliği, Irak’tan askeri birliklerin ve
malzemelerin kuzey rotası yoluyla çekilebilmesi için de elzemdir.
KBY, ABD birliklerinin, Irak içindeki terör saldırılarına hızlı bir biçimde karşılık
vermeye hizmet edebilmelerini sağlamak üzere Irak Kürdistan’ında kalıcı askeri
üsler kurması için ABD’yi davet etmiştir. Bu teklif, ülkelerinin tam bağımsızlığa
kavuşmasını isteyen Iraklıların canını sıkmakta ve ABD’nin nezdindeki stratejik
değerinin azalmasını istemeyen Türkiye’yi kızdırmaktadır.
Henüz işlenmemiş enerji kaynaklarıyla Irak Kürdistanı, hem ABD hem de Irak
enerji güvenliği için kritik konumdadır. Kerkük, batı pazarlarına petrol taşıyan
Ceyhan boru hattı için önemli bir sevkiyat noktasıdır. Süleymaniye’nin doğusunda
Chamchamal’daki ve Kerkük’te Qader Karam yakınındaki doğal gaz alanları,
Avrupa pazarları için alternatif enerji kaynakları konumundadırlar. Irak gazı, aynı
zamanda Nabucco boru hattının karlılığını arttıracaktır.
AVRUPA GÖRÜŞ VE ÇIKARLARI
AB ve NATO üyesi ülkeler, ABD’nin Irak’taki hedeflerini gerçekleştirmesini
beklemektedirler. Bunu başaramaması, Irak’a olan bağımlılığını sürekli hale
getirerek, yeniden yapılandırılmasında daha fazla rol alması için AB’ye başvurulan
Afganistan’daki ABD kapasitesini sınırlandıracaktır. Irak veya Afganistan’da
şiddetin ağırlaşması, Avrupadaki Müslümanların da dahil olacağı, dinlerarası ve
toplumsal gerilimleri alevlendirecektir.
Avrupadaki enerji tüketicileri, Irak enerji kaynaklarını, Rus gazına olan
bağımlılıklarını azaltacak bir yol olarak görmektedirler. Hidrokarbon ve gelir
Paylaşımı yasalarının kabul edilmesine ilave olarak, Irak’ın istikrarı ve Türkiye-KBY
ilişkileri, yeni enerji kaynakları geliştirme ve bunları batı pazarlarına ulaştırmada
kritik faktörlerdir.
TARİH ÜZERİNE İNŞA ETMEK
TÜRKİYE’DEKİ KÜRTLER
Atatürk (bütün Türklerin babası) olarak bilinen Mustafa Kemal, 1923 yılında
Türkiye Cumhuriyetini yaratmak için Osmanlı imparatorluğun’un kalıntılarını
birleştirdi. Atatürk, her ne kadar Avrupa standartlarında bir ülkeye kurmaya
kendini adamış ise de Avrupa’nın niyetlerine karşı temkinli idi. 1920 tarihli Sevr
Anlaşması, Türkiye’yi bölerek İmparatorluğu üçte biri alana indirdi, Kürtlere de
kendilerine ait bir ülke sözü verdi. Atatürk Sevr’I reddetti ve Türkleri bir “Kurtuluş
Savaşı”na yönlendirdi. Savaşta zafer kazandı ve Sevr’i ipral ederek, 1923 tarihli
Lozan anlaşmasını onun yerine koymakta başarılı oldu. 1925’te Kürtler, Osmanlı
idaresi altındaki bağımsızlığa tekrar kavuşmak için ayaklanma başlattı, fakat isyan
vahşice bastırılarak liderleri Diyarbakır merkezindeki meydanda idam edildiler.
1937 Tuncelli isyanından sonra, Türkiye, Kürtlerin mevcudiyetini reddeden ve
onlardan “dağ türkleri” olarak bahseden acımasız önlemleri yürürlüğe koydu.
Kürtçe dili, kültürü ve coğrafik yer isimleri yasaklandı. Türkiye’nin 12 Eylül
1980’deki askeri darbesine kadar söz konusu gerilimler içten içe kaynamaya
devam etti.
1970’de Abdullah Öcalan, bir Kürt devleti yaratmak amacıyla Marksist Leninist bir
organizasyon biçiminde PKK’yı kurdu. PKK, Kürt kimliğinin şiddet yoluyla ifadesidir.
Türkiye’deki Kürtlerin birçoğunun kötü ve acımasız olarak gördüğü Türk devletine,
karşı duruşunda kendisine kamuoyu desteği kazanmak için çalışır. Öcalanın
kontrolu altında PKK, Stalinist disiplinle çalışan katı bir hiyerarşiye sahip bir
organizasyondu. Öcalan, kendisi gibi düşünmeyenleri vahşice bastırdı, muhalifleri
tasfiye etti ve Türk kurumlarının yanlısı elitlerin yanısıra, devlet kurumları için
çalışan (öğretmen, doktor, hemşire, vb.) kişileri de hedef aldı. Finans kaynakları
olarak “devrim vergileri” toplamanın yanısıra, gasp, fidye, adam kaçırma, silah
kaçakçılığı, haraç ve esrar ticareti eylemlerinden yararlanıyorlardı. PKK’nın geliri,
zirve yaptığı sıralarda, yılda 500 miyon dolar rakamlarına ulaşmıştı.
Türkiye, PKK’ya olan kamu desteğini ekonomik gelişim yoluyla kurutmaya çalıştı.
Kürt bölgelerinde, 1983-1992 yılları arasında yaşanan %30’luk işsizlik oranı ile
mücadele etmek için Türkiye, Dicle ve Fırat nehirlerini, 2.3 milyar dolarlık Atatürk
barajı da dahil, 20 baraj ile kullanmayı tasarlayan çok büyük bir sulama ve
hidroelektrik planı olan GAP projesine 20 milyar dolarlık yatırım yaptı. Proje 1.7
milyon hektarlık bir alanın sulanmasını, tarımsal üretimi 7 kat artırmayı, kişi başına
geliri üç katına çıkarmayı ve 3.3 milyon yeni iş imkanı yaratmayı hedefliyordu.
Türk hükümeti, aynı zamanda bir demir yumrukla yanıt verdi. 1978 yılında
hükümet, bazı güneydoğu illerinde sıkıyönetim uygulamaya başladı: Diyarbakır,
Batman, Şırnak, Mardin, Siirt, Hakkari, Bingöl ve Tunceli, “kritik şehirler” olarak
adlandırılarak, özel bir idari yasa ile yönetilmeye başlandı. PKK destekçisi ve
uzantısı konumundaki Kürt politik partilerini (HEP, DEP, HADEP, Kongra-Gel,vb.)
yasakladı. Hükümet, PKK sempatizanı olduklarında şüphenilen yüzlerce kişiyi
öldüren ölüm mangalarının arkasında durdu. 1989 ile 1996 yılları arasında Kürt
direnişi ile bağlantısı kurulan 1,500’den fazla kişi, faili meçhul cinayetlerin kurbanı
oldu. 1991 ile 1997 arasında 500’e yakın kişi kayboldu ve 1983-1994 arasında çoğu
Kürt olan 230 kişi, polis gözetimindeyken işkenceden öldü. Kürdü Kürdün karşısına
çıkartan hükümet, “korucu sistemi” içerisinde 60,000 milisi kiralayarak
silahlandırdı. PKK’nın yöre halkı tarafından barındırılıp desteklenmesini önlemek
amacıyla, 2 milyon Kürdü köylerinden çıkaran köy boşaltma politikası uygulandı.
PKK ile çatışma, 1984’ten beri, çoğunluğu sivil olmak üzere 30,000 hayata mal
oldu.
Öcalan’ın 1999 yılında tutuklanmasından sonra çatışma, rota değiştirdi. Avrupa
Birliği, Türkiye’nin üyelik başvurusunu, 1999 yılında aday üyelik statüsünü
bahşederek, ciddi bir biçimde dikkate almaya başladı. 2002 Kopenhag zirvesinde
AB, ortaklık görüşmelerine başlamanın önkoşulu olarak Tükiye’nin karşılaması
gereken ekonomik ve politik koşulları ana hatlarıyla belirtti. “Kopenhag kriterleri”
olarak bilinen bu koşullar, ekonomik reformlar ve demokrasi, insan hakları ve
hukukun üstünlüğünü garantileyen sabit kurumları içermekteydi: Erdoğan sürekli
olarak Türkiye’nin AB’ye katılımına angaje olduğunu ve Türkiye’nin ordusunu
tamamiyle sivil idarenin kontroluna veren düzenlemeler de dahil olmak üzere
gerekli reformları takip edeceğini, azınlık haklarında Avrupa standartlarını
yakalayacağını teyit etmektedir.
Erdoğan, Kürt kimliğini reddetmenin ters teptiğini fark etmiştir. Baskının Kürt
milliyetçiliğini ve PKK desteğini arttırdığını anlamıştır. Politik sistemi liberalize
eden, basın, örgütlenme ve ifade özgürlükleri üzerindeki kısıtlamaları kaldıran
yasal ve anayasal reformları gayretle takip etmiştir. Türkiye idamı kaldırdı, ceza
yasasını revize etti, kadın haklarını kuvvetlendirdi, azınlık dillerinde yayın hakkını
serbestleştirdi, mahkeme kararı olmadan rastgele aramalara son verdi ve
işkenceye karşı sıfır tolerans politikasını gerçekleştirdi. Devlet güvenlik
mahkemelerini yürürlükten kaldırmak, yargının bağımsızlığını genişletmek ve
hapishane sistemini düzeltmek üzere önlemler aldı. Anti-terör yasası ile birlikte
ceza yasası, suç ve idari işlemler yasasını da değiştirdi. Türkiye aynı zamanda
azınlık hakları üzerinde Avrupa sözleşmesinin 6 ve 13. Protokollerini imzalayarak
onayladı.
Bunlara ek olarak AKP, Türkiye’nin güçlü ordusu üzerinde sivil otoriteyi
kuvvetlendirme görevi gibi oldukça belalı bir işle de uğraştı. 2004 mayıs ayındaki
bir anayasal düzenleme, komutanların gözde projelerini finanse etmekte
kullanılan bütçe dışı özel hesapları sonlandırdı. Askeri mahkemelerin, barış
zamanında sivilleri yargılaması yasaklandı. Türkiye’nin Milli Güvenlik Kurulu,
koltuk çoğunluğu sivillere verilerek genişletildi ve genel sekreterinin atanma
yetkisini hükümet aldı. MGK’nın, sivilleri sınırsız yetki ile sorgulamak gibi güçleri
kısıtlandı. Askerin toplantılara çağrısı engellenip, toplantıların sıklığı da azaltılınca,
MGK, seçilmiş hükümetin kontrolu altında bir danışma organına dönüştü. Askeri
bütçe üzerinde parlamenter gözetim ve bütçeleme işlemi ile ilgili olarak ulusal
önceliklerin saydam bir biçimde tartışılması gibi ek önlemlerin alınması da
planlanmaktadır.
İlerlemeye rağmen, Avrupa’daki Türkiye eleştirmenleri, Türkiye’nin AB üyeliğini
engellemek için reformların uygulanmasındaki gecikmeyi bahane etmektedirler.
Fransa ve Hollanda’daki Avrupa anayasası oylamasındaki red oyları kısmen,
Türkiye’nin adaylığına karşı bir tepkidir. Avusturya, tam üyeliğin dışında özel
statülü üye modelini istemektedir. Diğer AB devletleri de Avusturyanın önerisinin
desteklemektedirler.
AB’nin, Türkiye ile müzakereleri 2005 yılında resmi olarak başlatmış olmasına
rağmen Türkiye’nin tam adaylık için tüm koşulları desteklemesi süreci 20 yılı
buabilir. Bir AB üyesi olan Kıbrıs ile gümrük birliğini onaylamayı reddetmek,
müzekerelerdeki gelişmeyi daha da zora sokar. Dökümanlarda 100,000 sayfalık
düzenlemeler var. Türkiye azimli bir ilerleme gösterse de, üyelik garanti değildir.
Türkiye’de AB üyeliği için halk desteği gittikçe azalmaktadır: 2003’te Türklerin
%74’ü AB üyeliğine onay veriyordu, 2007’de bu oran % 49’a, bugün ise % 30’a
düştü. Oysa ki Kürtler, hala AB üyeliğinin dönüştürücü etkisine inanıyorlar. Ezici bir
üstünlükle, kendi içerisinde kilitli büyük kürdistandansa Avrupanın bir parçası
olmayı tercih ediyorlar. Türkiye’deki Kürtler arasında yapılan ankette % 83.3’ü AB
üyeliği sorulduğunda olumlu görüş bildirdiler.
Erdoğan, üyelikle ilgili gelişmelerden bağımsız olarak Kopenhag kriterlerine uyumu
taahhüt etmiştir. 12 Ağustos 2005 tarihinde Diyarbakır’da, PKK probleminin
sadece askeri önlemlerle çözülemeyeceğinin altını çizmiştir. “Büyük ve güçlü bir
ulus, kendi kendisi ile yüzleşmek için gerekli özgüvene sahip olmalı, tarihindeki
günahları ve yanlışlıkları teşhis etmeli ve geleceğe emin adımlarla yürümeli….
Demokratikleşme sürecimizden geri adım atmayacağız.” Erdoğan güneydoğu
illerindeki sıkıyönetimi kaldırdı. AKP, anayasanın 28. Maddesini değiştirerek Kürtçe
üzerindeki yasakları kaldırdı. Eve dönüş yasası, silahlarını bırakmayı kabul eden
Kürtlerin geçici olarak topluma kazandırılması imkanını sağladı. Köye dönüş
programı, geri dönenlerin evlerini, çiftliklerini, hayvanlarını yeniden kurabilmeleri
ve toparlayabilmeleri için bağış sözünü içeriyor.
Erdoğan’ın politik rakiplerinden çoğu reformlara temkinli yaklaşıyorlar. Erdoğan
24 nisan 2007’de cumhurbaşkanlığı için Gül’Ün adaylığını açıkladığında, Gül’ün
İslama bağlılığından korkarak adaylığını engellemeye çalıştılar. Erdoğan, erken
seçim kararı ile karşılık verdi ve 22 temmuz 2007 tarihli seçimde oyların % 48’ini
alarak ezici bir başarı kazandı ve TBMM’deki 550 koltuktan 340’ına sahip oldu.
AKP’nin başarısı, PKK- destekli DTP’den daha fazla oy aldığı güney ve güneydoğu
bölgesinin desteği ile körüklendi. Kürtler, AKP’ye Kürt dilinde yayın ve eğitimi de
içeren kültürel hakların genişletilmesini sağlayacak yasal düznelemeleri için kredi
verdi. AKP aynı zamanda yol, okul ve çeşitli sosyal servisler için büyük miktarda
kaynak kullanarak destek kazandı, ve muhafazakar değerleri Kürt seçmenine cazip
geldi. AKP’nin zaferi Kürt meselesinin şiddet harici metodlar kullanılarak
çözülebileceği hususunda umut uyandırdı. Fakat Erdoğan, Anayasa mahkemesi
kendisini, Gülü ve partisini Anayasa’nın laiklik ilkesine aykırı eylemlerinden dolayı
yasaklamaya çalıştıktan sonra, gittikçe artan bir biçimde, riskten kaçar oldu. AKP’yi
kapatmak için açılan dava, 5’e karşı 6 oyla reddedildi, ancak Erdoğan, Kürt
meselesine demokratik çözüm için daha fazla konuşmayı durdurdu ve PKK’ya karşı
daha militarist bir yaklaşımı üstlenmeye başladı.
Yerel seçimlerin yaklaştığı 1 Ocak 2009 tarihinde AKP, TRT’de tam zamanlı Kürtçe
kanal olan TRT-6’yı başlattı. Erdoğan, kanalın açılışını Kürtçe konuşarak yaptı. Kürt
kültürünün varlığını reddeden bir toplumda büyümüş olan Türkler arasında TRT-6
önemli bir etki yaptı, ve Erdoğan’ın Kürtçe konuşması, red politikasını sonlandıran
bir sembol olarak önemliydi. TRT-6 kanalının açılması, uluslararası toplum
tarafından övgü ile karşılandı.
Uluslararsı toplum, aynı zamanda Kürt meselesi hakkındaki üslup değişikliğini de
memnuniyetle karşıladı. Cumhurbaşkanı Gül geçtiğimiz günlerde, “Kürt
meselesinde yeni fırsatlar doğmakta” dedi. Türk Genel Kurmayı da kapsamlı bir
çözüme iştirak etmeye hazır olduklarını belirttiler. Ancak bazı Türk resmi
makamları hala “Kürdistan Bölgesel Yönetimi” ya da KBY adını kullanmaya
yanaşmıyorlar. KBY’den “bölgesel yönetim” ya da “Irak’ın kuzeyindeki yerel Kürt
yönetimi” olarak söz ediyorlar.
29 mart 2009 tarihindeki en son yerel seçimler, AKP’nin politikaları, iktidarı ve
doğruluğu hakkında bir referendum mahiyetinde idi. DTP, kontrolundaki belediye
yönetimi sayısını 56’dan 98’e çıkarttı. AKP çabalarını, Diyarbakır’ın belediye
başkanlığı yarışında DTP adayı olan Osman Baydemir’e karşı yoğunlaştırdıysa da,
Baydemir oyların % 66’sını alarak kazandı. Seçim sonuçları, Kürtlerin oylarını
yatırımlar ve sadakaya karşılık satmayacağını gösterdi. Dahası Kürtler, kendi
politik kültürlerini geliştiriyorlar. Her ne kadar Erdoğan DTP’nin kapatılması
yönündeki hukuksal çabalara karşı bugüne kadar direndiyse de, yüzlerce DTP
personeli, 13 Nisan 2009 tarihinde başlayan ülke çapındaki baskınlarla
tutuklandılar. Takip eden hafta, Baydemir 301. maddeye dayanarak mahkum oldu.
IRAK’TAKİ KÜRTLER
Kürtlerin, ihanet ve hayal kırıklığı ile dolu acı bir tarihleri vardır. Eski bir Kürt
atasözü şöyledir: “Kürtlerin dağlardan başka dostları yoktur.” Iraklı Kürtlerin,
Bağdat’la olan ilişkilerine köklü bir güvensizlik hakimdir. Saddam 1970 bağımsızlık
anlaşmasının gereğini yerine getimeyi reddetti ve 1980 ve 1990’lardaki
“Araplaştırma” politikası birçok Kürt, Türkmen ve diğerlerinin yer değiştirilmeleri
ile sonuçlandı. 1987 yılının haziran ayı ile 6 Eylül 1988 tarihleri arasında Saddam,
İran-Irak sınırındaki 30-kilometrelik kuşağa odaklanarak, kuzey Irak’taki tüm
“insan varlığını” yok etmenin peşinde idi. 16 Mart 1988’deki meşhur Halabja
saldırısına ek olarak, Anfal harekatı sırasında, bilinmeyen sayıda sivil öldü. Körfez
savaşından sonra Kürtler toparlandı ve Kerkükü aldılar. Saddam helikopter
saldırıları ile karşılık verdi ve dehşet içerisinde kalmış 1 milyondan fazla Kürt’ü dağ
geçitlerinden Türkiye ve İran’a sürdü.
Saddam’ın Kürtlere karşı kampanyası sırasında, Türk cumhurbaşkanı Turgut Özal,
Türkiye’nin bölgedeki ilişkilerini değiştirmek için bir fırsat gördü. Irak
Kürdistanındaki “hemşerileri”nin koruyucusu olarak hareket ederken, Özal Irak
Kürtlerini desteklemek için “Operasyon huzur sağlama” kurulumu için çabalara
öncü oldu. Bunun devamı olan “operasyon kuzey izleme”, güneydoğu Anadoludaki
İncirlik hava üssünün dışında konuşlanmıştı. ABD koruması, Irak Kürdistanına
tartışmasız bağımsızlık sağladı. 17 Nisan 1993 tarihinde Özal’ın ölümünden sonra,
Türkiye’nin güvenlik kurumu, Irak’ta yeniden canlanan Kürt kimliğinin, özellikle de
PKK’nın silahlı ayaklanması ile birlikte Türkiye’deki Kürtleri kışkırtacağı konusunda
ısrarlı oldu. Ankara, KBY ile temastan kaçınarak düşmanca bir üslupla engel olma
politikası benimsedi.
Türkiye, Bush yönetiminin 2003 yılında Irak’I işgaline kuvvetle karşı çıktı. Erdoğan,
bu işgalin, Irak’ın bölünmesine yolaçacak bir iç savaşı körükleyeceği ve İran’ın
yükselen etkisini hızlandırmaya yarayacağı hususlarında uyarıda bulundu. Erdoğan
aynı zamanda Türk kardeşlerine etnik köken ve dilbirliği açılarından bağlı olan Irak
Türkmenlerinin mazlum bir azınlık statüsünde kalacakları hususunda endişeli idi.
Savaşa doğru giden günlerde Erdoğan, yerinden edilmiş insanların sınır boyunca
dağılmasını önlemede ve boş bırakıldığında PKK tarafından kullanılabilecek boşluk
alanın önceden doldurulmasını sağlayacak olan bir tampon bölgede ısrarcı oldu.
ABD ve Türkiye, 31,000 kişilik Türk askeri birliklerinin Irak’ın içerisinde 40
kilometrelik tampon bölgeyi işgal etmesi koşullarını müzakere ettiler. Bu paket
aynı zamanda Türkiye için 9,5 milyar dolarlık bir ekonomik destek içeriyordu.
1 mart 2003 tarihinde TBMM, 4. Piyade ordusunun Türkiye üzerinden transit
geçmesine onay vermeyi başaramayınca, ABD-Türkiye ilişkileri dibe vurdu. Bu
ilişkiler, 2 Temmuz 2003 tarihinde, ABD komutanları, Türk özel güvenlik güçlerinin,
Iraklı Kürt politik liderlere suikast planı yaptıklarından şüphelenerek Türk özel
güçlerinin 11 üyesini tutuklayıp başlarına çuval geçirerek Irak’tan kovaladıktan
sonra daha da bozuldu.
Iraklı Kürt liderler, fedealizmi kabul ettikleri halde Iraklı Kürtler hala bağımsızlık
hayal ediyorlar. 2005’te yapılmış olan referendum, Kürtlerin % 95’inin bağımsızlık
peşinde olduğu sonucunu vermiştir. 1991’den sonra doğan hiçbir Kürt, federal
hükümetin otoritesini yaşamamıştır. Birçoğu Arapça bilmiyor ve Iraklılık
konusunda herhangi bir duyguları yok. Kürt bayrağı realitesini, Erbil’deki Kürt
parlamentosunu ve Bağdattaki Kürt başkanın varlığını kabul etmek Ankara için
kolay olmamıştır. Türk resmi makamları, Kürt kimliğine resmi onay veren 2005
anayasasına da itiraz etmişlerdir. Barzani’yi, görünürde KBY kontrolu altında
bulunan bölgede PKK merkezinin kurulmasına izin vermekle suçlamaktadırlar.
Türkiye, Barzaniyi, Kerkük üzerinde imtiyazlar elde etmek amacıyla PKK’yı
besleyerek, Ankara’yı baskı altında tutmaya çalışmakla suçlamaktadır. PKK’yı
“terör grubu” olarak adlandırıp, PKK lojistik desteğini kırmak üzere adımlar
atmasını talep etmektedir. Buna yanıt olarak Barzani, Türkiye’nin kendi
ülkesindeki Kürt kimilği altında yatan problemleri ele alması hususunda ısrarcı
olmuştur.
Ankara, ABD’den PKK’ya karşı eylemde bulunmasını talep etmiştir. Fakat Iraklıların
ayaklanma temposu ile birlikte ABD kumandanlarının başka öncelikleri vardı.
Türkiye’nin meseleleri kendi insiyatifine almasını önlemek amacıyla Bush
yönetimi, istihbarat paylaşımı için ABD, Türkiye ve Irak’I içeren üçlü bir mekanizma
önerdi. 25 Ağustos 2006 tarihinde, General Joe Ralston (ABD ordusu, ret.), PKK
terörizmine karşı özel elçi olarak atandı. 15 ay boyunca yapılan 7 toplantıdan
sonra komisyon dağıldı. Komisyon Türklerin savaşa gitmesini engellemekte başarılı
oldu, fakat Türkiye’nin uzlaşmazlığı, Irak’ın tepkisizliği ve ABD’nin her iki parti
üzerinde de anlamlı bir baskı oluşturmaktaki isteksizliği nedenleriyle komisyonun
katkıları sınırlı kaldı.
7 Ekim 2007’de PKK, Şırnak’taki bir pusuda 13 Türk askerini öldürdü, ve iki hafta
sonra, PKK askerleri Hakkari’deki bir Türk taburuna saldırarak 12 askeri öldürdü ve
8 Türk taburunu rehin aldı. Erdoğan, harekete geçmek için müthiş bir baskı altında
idi. Beyaz Sarayı 4 Kasımda ziyaret ettiğinde Bush, PKK kamplarının yerleri ve
faaliyetleri hakkında Türkiye’ye işe yarar istihbarat sağlamaya razı oldu. Hava
saldırılarına yeşil ışık yakarken, Bush Türkiye’nin kara kuvvetleri ile işgaline karşı
uyarıda bulundu. Aynı zamanda Ankara ve KBY temsilcileri arasında diyalogu
destekledi. Bir seri hava saldırısı, 21 Şubat 2008 tarihinde Zab bölgesine kara
kuvvetleri ile girerek başlayan ana operasyon için zemini hazırladı. Operasyon,
taktik ve politik açılardan başarılıydı. Askeri güç uygulamak, hükümete, KBY ile
diplomatik ilişkiler içerisine girmek üzere özgüven verdi. Ankara, barzani’ye PKK’yı
yasaklaması karşılığında barzaniye politik ve ekonomik ödüller teklif etme stratejik
kararını verdi ve bunu da diplomatik olarak buzların çözülmesi izledi.
Türk saldırısından birkaç hafta sonra, 7 mart 2008’de başkan Talabani, Ankara’yı
ziyaret etti. 10 Temmuzda, Erdoğan, bir Türk başbakanı olarak 18 yıldır ilk defa
Bağdatı ziyaret ederek karşılık verdi. Seyahati sırasında Erdoğan ve maliki, “Türk
ve Irak hükümetleri arasında yüksek stratejik konsey kurulumu üzerinde ortak
politik deklarasyonu” imzaladılar. Bağdattaki diplomatik misyonuna ek olarak
Türkiye, Musul’da da bir konsolosluk açtı ve bir tane de Basrada açmayı
planlamakta. Bunları, Türkiye’nin yetenekli eski özel elçisi ve Irak’a yeni atanmış
olan büyükelçisi, Murat Özçelik tarafından organize edilen, Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül’ün 24 mart 2009 tarihindeki Bağdat ziyareti de dahil bir dizi temas
izledi.
Irak’ın başbakan yardımcısı Barham Salih, bu deklarasyonun AB’nin yaratılmasına
yol açan Fransız-Alman ortak anlaşması kadar önemli olduğuna inanıyor. Bu
deklarasyon, Malikinin el-kaide ile bir tuttuğu PKK’yı yok etmek üzere güvenlik
işbirliği taahhütünü ve PKK operasyonlarını, takviyesini, gelirlerini ve basına
erişimini sınırlamak üzere aksiyonda bulunma sözünü içeriyordu. Ancak anlaşma,
Türk birliklerinin, PKK güçlerini takip ederken Irak alanına girmesine izin
vermiyordu. Irak hükümeti, Türkiye’nin, Irak topraklarındaki PKK hedeflerine karşı
hava ve kara operasyonlarını ve Kerküke karışmasını reddediyordu.
Kürtlerin, Irak hükümetinde önemli pozisyonları tutmaları ile birlikte KBY-Bağdat
ilişkileri de gelişmektedir. Ancak zorlu problemler olmaya devam etmekte. Irak
hükümeti ve KBY, Kerkük de dahil tartışmalı bölgeler üzerindeki anlaşmazlıkları
çözmeyi başaramadılar. Iraklı Araplar, KBY’nin Irak Kürdistanındaki ABD askeri
üslerini teşvik eden beyanatlarına kızmış durumdalar. Gelir paylaşımı da bir diğer
anlaşmazlık konusu. KBY’nin bütçeden % 17 pay alması gerekirken, gerçek payı, %
13-14 arasında tutuluyor. KBY’nin Irak Devleti petrol pazarlama organizasyonu
(SOMO) aracılığı ile petrol ihracı yapması için getirilen yeni düzenlemeler, olumlu
gelişmeler olarak addediliyor.
İdeolojik farklılıklar da bölücülüğü körüklüyor.. Maliki, merkezi yönetime sarılıyor
ve federalizm hakkında aşağılayıcı ve provokatif yorumlar içeren bir dizi
açıklamada bulunuyor. Tam tersi, Kürtler, federalizmin problemleri çözmede en iyi
yol olduğu konusunda son derece kararlılar. Farklı ideolojileri, anayasayı farklı bir
biçimde yorumlamalarına yol açıyor. İşlerine gelince Maliki ve diğer
merkeziyetçiler, çoğunlukla anayasayı yok sayıp, hatta Baas rejiminde geçerli olan
yasalara başvurabiliyorlar.
Malikinin askerlerle bağlantısı, özellikle problemli. Irak askeri güçlerindeki 1.2
milyon askerle, Kürtler Irak toplumunun militarize edilmesinden kuşkulanıyorlar.
Güvenlik servislerinin, dıştan gelecek tehditlere karşı ülkeyi korumanın değil de,
sistemi ve liderlerini korumanın peşinde koştuğu Baas dönemi ile kıyaslıyorlar.
Maliki eski Baaslılarla uzlaşma yanlısı olmasa da, eski rejimin şii ve sünni
figürlerine her zaman yaranmaya çalışıyor. Maliki, anayasa gereği olan parlamento
onayını atlatarak, Irak ordusunun 16 bölümüne “”aktif komutanlar” atadı, atanan
görevlilerin, % 95’i (birbilerini yoldaş diye çağıran) eski Baas’çılar. Kürtler,
“demokratik ordu” için ısrarcılar ve insan hakları ile Irak anayasası altında ordunun
rolü konularında eğiterek silahlı kuvvetleri profesyonelleştirmek çabasındalar.
Washington D.C.’deki toplantıda, Kürt katılımcılardan biri “Maliki ateşle oynuyor”
diyerek uyardı. “Bütün tarihimiz boyunca hükümetle mücadele ettik. Hiçbir zaman
Araplarla mücadele etmedik.”
31 ocak 2009 tarihli en son yerel seçimlerde Maliki’nin dawa partisi, iktidarda
olduğu sırada güvenlikte yaşanan gelişmelerden kaynaklanan artıların semeresini
kazandı. Maliki’nin Araplardan aldığı desteğin bir kısmı, Irak Kürdistanına katı
yaklaşımının sonucu idi. Birçok Arap, Irak ordusunun 12. bölümünü Kerkük ve
Khanaqin’e yerleştirmesini kutladı. Maliki’nin anayasayı değiştirmekle ilgili
fikirlerine, Barzani kızgınlıkla tepki gösterince Maliki, Barzaninin cevabını, Araplar
arasında kendi politik avantajı için destek aramak amacıyla kullandı. Araplar,
Kürtlerin Kerkük, hidrokarbon ve gelir paylaşımı yasaları hususlarındaki
pozisyonları nedeniyle, Kürtlere karşı yaygın bir biçimde kin besliyorlar.
GELECEK İŞBİRLİĞİNİ KURMAK
Aşağıdaki öneriler kesin ve geniş kapsamlı olmamakla birlikte, çatışmaya alternatif
olarak işbirliği için fırsatları saptamaktadır.
TÜRKİYE VE IRAK KÜRDİSTANI ARASINDA EKONOMİK BAĞLARI TEŞVİK ETMEK
Körfez savaşına kadar Irak, Türkiyenin en büyük ticaret ortağı idi. Savaş sonrası
Irak’a konulan ekonmik ambargoların bir sonucu olarak Türkiye, ticari kaybundan
dolayı yılda 4.5 milyar ABD doları zarar etti. Saddamın devrilmesi ile birlikte ticari
yoğunluk eskiye dönmekte. 2003 yılından beri ortalama ticari büyüklük yıllık 5
milyar ABD dolarıdır. Irak ile Türkiye arasındaki ticaret hacmi 2008 yılında 6 milyar
dolar idi, 2009 yılında 10 milyar ABD doları, 2010 yılında ise 20 milyar ABD doları
olacağı tahmin ediliyor. KBY, Irak’ın toplam gelirindeki %17’lik payından kesilen
gümrükleri toplamaktadır. Başlangıçta ticaret, Türk tır sürücülerinin yaygın bir
biçimde öldürülmesi ile engellendi, ancak kayıpların çoğu Ninewah bölgesinde
vuku buldu. KBY’nin kontrol etmekte olduğu bölgelerde tek bir cinayet olayına
rastlanmadı. PKK da Türk tır sürücülerini hedef olarak seçmedi.
Türkiye pazara hakim durumda. Mallar Habur kapısı ve Zakho’dan ulaştırılmakta.
Irak Kürdistanında satılan malların %80’i Türkiye’den gelmekte. 2003 ile 2007
arasında Türkiye başta enerji ve inşaat sektörlerinde olmak üzere, 6,32 ABD
dolarlık yatırım yaptı. Bugün Irak Kürdistanında aktif olan 1200 Türk şirketi var,
bunların arasında 2 milyar dolarlık inşaat projelerini tamamlayan 300 inşaat
firması var. Hali hazırda petrol naklinden yararlanmakta ve eğer Bağdat Irak
Kürdistanından petrol ihracatına lisans verecek olursa oluşacak yeni alanlarda
yapılacak üretim paylaşım anlaşmalarının meyvelerinden semeresini alacak. Su
kaynaklarının paylaşımı da hem Türklerin hem de Iraklı Kürtlerin menfaatlerine
hizmet etmekte. KBY, Türkiye’nin yararlanmaya devam edeceği, 100 milyar
dolarlık inşaat projeleri planlamakta. Dünyadaki 17. büyük ekonomi olarak,
Türkiye’nin ekonomik büyümesi, Ortadoğu ile kuracağı ticari
bağlarla
beslenecektir, bunun için de Irak’I ulaşımda kilit noktası olarak kullanacaktır.
Karşılıklı ticaretin, şimdiye kadar güneydoğu Türkiye’nin ekonomik koşulları
üzerinde küçük bir etkisi oldu. Irak Kürdistanında aktif olan Türk şirketlerinin çoğu
güneydoğu bölgesinden gelmemekte, inşaat firmaları bu bölgeden insanları
çalıştırmamakta. Ekonomik resmi, genellikle Türk ordusu ile bağlantıları olan
büyük şirketler oluşturmakta, küçük olanların çoğu ise önemsiz ticaretle
uğraşmakta. Irak Kürdistanında, Türkiye’den gelmiş olan küçük ve orta ölçekli
firmaların sayısı çok sınırlıdır.
Türkiye’nin güvenlik kurumlarından bazıları ve laik eiltler, Irak Kürdistanı ile
ticarete karşı çıkmakta ve bunun kuvvetlenmesinin bağımsızlığa yol açacağını iddia
etmekteler. Habur kapısını kapatıp, Irak’a gidecek mallarının geçişi için Suriye
üzerinden bir kara yolu açılmasını teklif etmekteler. Irak Kürdistanındaki işlemler
dolayısıyla oluşan ödeme güçlüklerinden ve gecikmelerden şikayet etmekteler. Ek
olarak Irak federal devleti Dohuk ve Musul valiliklerine sağlanan elektrik karşılığı
Türkiye’ye 1 milyar dolar borçlu durumda. TÜSİAD, Irak Kürdistanındaki olayları
etkilemenin bir yolu olarak ekonomik bağları desteklemekte.
ÖNERİLER
 Erişimi genişletin: Zakho’daki Habur kapısı, sınırın her iki tarafında da
iyileştirmeye ihtiyaç duymakta. İkinci bir kapının açılması hem sıkışıklığı
önleyecek, hem de Irak federal devleti için ek gümrük gelirleri getirecektir.
Yerüstü ulaşım imkanlarını geliştirmek, Urfa-Diyarbakır-Erbil otoyolu inşa
etmek de dahil, malların ulaşımını kolaylaştıracaktır. Ticari fuarlar ve sınır
yakınlarına Gaziantep’teki gibi serbest bölgeler kurulması, güneydoğuya
ticari imkanlar yaratarak fayda sağlayacaktır.
 Transit işlemleri hızlandırın: Türkiye’den Irak’a çabuk bozulan malzeme veya
diğer tüketici malları taşıyan tırları geciktirmek yerine jandarma, ulaşımı
hızlandırmalı. Geliştirilmiş gümrük işlemleri sınırın her iki tarafında oluşan
tır kuyruklarını azaltacak ve ekstra ücretlerin ödenmesini önleyecektir.
Güneydoğuda yatırım yapmayı düşünen veya ortak girişimlerde bulunmak
üzere viza isteyen kuzey Iraklı işadamları için Türk içişleri bakanlığı kolaylık
sağlamalı. Güneydoğuya sağlanacak ekonomik faydaların Türkiyedeki
kürtleri modernize etmek gibi ek faydaları olacaktır.
 Bağlantıları kurumsallaştırın: KBY, İstanbul, Bursa ve Diyarbakırda ticaret
teşvik ofisleri açarak küçük ve orta ölçekli firmalarla ticareti artırabilir.
Türkiye, Erbil ve Süleymaniye’de ticaret teşvik/liyezon ofisleri açmayı
gözönüne almalı ve bu ofisleri daha sonra diplomatik liyezon ofisine ve en
sonunda da konsolosluğa dönüştürmeli.
 Algıyı değiştirin: Diğer kürdistan liderlerinin yanı sıra, Masoud ve Nechirvan
Barzani’nin Türkiye’ye daha çok ziyaretler yapması ilişkilerin gelişimine
yardımcı olacaktır. Diğer yanda KBY, Türk medyası ile birlikte çalışarak Irak
genel olarak Kürtleri hakkındaki, özel olarak ta Masoud Barzani hakkındaki
kalıplaşmış olumsuz yargıyı kırmalı.
ENERJİ GELİŞİMİ VE ULAŞIM ALANLARINDAKİ İŞBİRLİĞİNİ KUVVETLENDİRMEK
Irak’ın 115 milyar varil (BBL) petrol ispatlanmış rezervi ve 112 trilyon feet küp
(TCF) doğal gazı olduğu bilinmekte. Amerikan jeoloji servisi %50 olasılıkla ek 50
BBL’lik petrol rezervi ile 113 TCF’lik doğal gaz rezervi olduğunu tahmin etmekte.
Ekonomik anlamı olan alanların geri dönüş oranı tipik olarak, petrol için %30-50,
gaz için ise %60-80 arasındadır.
Irakta birkaç adet petrol bölgesi bulunmaktadır, çoğu Arap bölgesinde olmak
üzere, biri de Zagros Fold Belt’te. Arap bölgesi dünyadaki en bereketli petrol
bölgelerinden biri olup Suudi Arabistan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri ve en
çoğu da Irak’ta olan petrol alanlarını kapsamaktadır. Zagros Fold Belt de oldukça
bereketli olup, İran sahalarını, kuzey Iraktakileri ve güneydoğu Türkiyeyi
içermektedir. Zagros Fold Belt, Irak’taki keşfedilmemiş petrol yataklarının çoğunu
da (38 milyar BBL civarında petrol ve 55 TCF civarında doğal gaz) kapsamaktadır.
Mevcut KBY bölgesi, Iraktaki Zagros Fold Belt’in %25-33’ünü içermektedir. Bu da
KBY’de keşfedilmemiş 10 milyar BBL petrol ve 16-17 TCF doğal gaz bulunduğu
anlamına gelmektedir- yaklaşık olarak Irak’ın mevcut petrol rezervlerinin %3-4’ü
ve doğal gaz rezervlerinin ise %10’u kadar.
Irak savaşından önce Irakın petrol üretimi 3,5 milyon BPD idi. Şu anda 2,4 milyon
BPD civarında dolaşmakta. Irak petrolü, Kerkük’ten Türkiye’de doğu Akdenizde
Ceyhan limanına uzanan iki parallel boru hattından taşınmakta, ve Basra limanına
bağlı olan boru hatları sisteminden geçmekte. Türkiye boru hattı gelirlerinden
yararlanmakla birlikte, Ceyhan’a ulaştırılan petrol, Irak federe devletinden menşe
şahadetnamesi gerektirmekte, Bağdat ise ulusal hidrokarbon yasasının
yokluğundan dolayı bu belgeyi vermeyi reddetmekte. Türkiye, bir hidrokarbon
yasasının kabul edilmesini şiddetle desteklemekte, bunun KBY ile Bağdat
arasındaki bağları kuvvetlendireceğini iddia etmekte.
Ulusal hidrokarbon yasası ve gelir paylaşımı yasaları üzerindeki görüşmeler 2007
yılında kesildi. Bu açmazın sorumlusu olarak Kürtler, Irak petrol bakanı Hussein
Sharistaniyi göstermekte iseler de Bağdat bu sorumluluğun kaynağı olarak
Kürtlerin uyuşmazlığını suçlamaktadır. KBY, kendi ulusal hidrokarbon yasasını 6
Ağustos 2007 tarihinde kabul ederek 215 ülkeden 27 firma ile anlaşmaya vardı. Bu
anlaşmalar, üretilen ham petrolün paylaşımına dayalı uluslararası ortaklıklar
oluşturmakta. Irak federe devleti bu tür anlaşmaları redderek, sadece servis
anlaşmalarını tercih etmekte, üretilen petrol üzerinde herhangi bir hak vermeye
yanaşmamakta. Irak federe devleti Irak Kürdistanında iş yapan firmaları, kara
listeye alarak bu yasanın kabul edilmiş olmasına tepkisini koymuştur.
Global enerji fiyatlarının düşmesi her iki tarafın da ödün vererek uzlaşmaya
gitmeleri gereğini ortaya çıkarmıştır. 10 mayıs 2009 tarihli örnek anlaşmada, KBY,
Tawke Tak Tak alanlarından çıkarılacak petrolün Irak Devleti Petrol Pazarlama
Kurumu tarafından pazarlanacağını duyurdu. Gelirler, petrol üretimini artırarak
gelirlerindeki azalışı engellemeye ve bütçe açıklarını kapatmaya çalışan Bağdat’a
gidecek. Ancak anlaşma, hala tartışmalı bir konu olarak duran, gelecekteki
kaynakların yönetimi hakkında herhangi bir husus içermemekte.
Türkiye, enerji ürünlerinin büyüyen bir müşterisi konumundadır. Sadece 48,000
BPD üretmekte ama 800,000 BPD ihtiyacı var. Türkiye’nin Pet Gaz’I Süleymaniye
eyaletinde Kifri ile Kalar arasında Shakal blokunu geliştirmek için 2002 yılında bir
üretim paylaşım anlaşması imzaladı. Daha sonra da Erbil’in kuzeyinde Bina-Bawi
blokunu geliştirmek için başka bir anlaşma imzaladı. Genel Enerji, 2003 yılında
Kerkükün 60 km kuzeyinde Tak Tak ve Kewa Chirmila bloklarını geliştirmek için bir
anlaşma imzaladı. Genel Enerji’nin Tak Tak’ta 60,000 BPD üretim yapan iki alanı
bulunmakta.
Türkiye hali hazırda Karadeniz üzerinden “mavi akım” boru hattı ile karadeniz
üzerinden ve Ukrayna, Moldova, Romanya ve Bulgaristan’dan geçen bir diğer boru
hattı üzerinden ulaşan Rus gazına bağımlı. Eğer miktar yeterince yüksek olursa,
Süleymaniyenin doğusundaki yeni doğal gaz yatakları Türkiye ve Avrupa için Rus
gazına alternatif oluşturacaktır. Irak Kürdistanındaki gaz alanları işleve geçtikçe
Kerkük-Yumurtalık hattına ek olarak yeni bir gaz boru hattı gerekli olacaktır.
Irak’tan çıkacak gaz, Nabucco boruhattını doldurmaya yardımcı olacak ve bu
projeyi karlı hale getirecektir.
ÖNERİLER:
 Farklılıkları giderin: Irak federe devleti ve KBY, en son ihracat anlaşması
üzerinde çalışmalı ve hidrokarbon ve gelir paylaşımı yasalarını
tamamlamalıdır.
 Araştırma geliştirmeyi genişletin: TPAO, Irak Kürdistanında jeolojik
araştırmalar yaparak kendisini ayrıcalıklı bir pozisyona sokmalıdır. Böyle bir
araştırma, tesis geliştirmeyi içermediğinden, Irak federe devletinin
kısıtlamalarına uyacak ve müeyyide riski taşımayacaktır.
 Taşımada işbirliği yapın: KBY, Alarko gibi Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattının
yapımında yardımcı olan Türk firmalarını, Nabucco’yu besleyecek ve Irak
Kürdistan kaynaklarını Ceyhan kanalıyla batı pazarlarına bağlayacak doğal
gaz boru hattının yapımı için ön hazırlık mühendislik çalışmalarını yapmak
üzere davet etmeli.
KERKÜK’ÜN STATÜSÜNÜ BARIŞ İÇERİSİNDE ÇÖZÜMLEMEK
Kerkük, Kürtleri Arap ve Türkmenlere karşı tuzağa düşürebilecek potansiyel bir
şiddet kaynağıdır. Kerkük’ün statüsünün barışçıl bir biçimde çözüme
kavuşturulamaması, Kerkük’ün Irak Kürdistan’ına katılımının bağımsızlığa yol
açacağına inanan Türkiye’nin da anlaşmazlığa düşme riskini taşımaktadır.
Türkiye’nin askeri müdahaleleri, bölgesel patlamalara yol açabilir.
Arap olmayan Kerküklüler, Baas yönetimi altında ıstırap çektiler. Saddam,
Araplaştırma Programının bir parçası olarak sistematik sürgünler ve nüfus
transferleri gerçekleştirdi ve Arap nüfusunu katmak için vilayet sınırlarını
değiştirdi. Kerkük’ün 1957 nüfus sayımı sonuçlarına göre nüfusun dağılımı şöyle
idi: Kürtler (%48), Araplar (%28), Türkmenler (%21). Saddam’ın devrilmesi ile
birlikte binlerce Kürt, diğer Kuzeylilerin, onları toprak gasp etmekle suçlamalarına
rağmen, onlar kendiliğinden, “Kürdistan’ın Kudüs”ü olarak gördükleri Kerkük’e
döndüler. Musul’da ve Suriye’nin doğusu ve İran sınırı boyunca güneyde uzanan
kentlerde Araplarla Kürtler arasındaki şiddetin alevlenmesi ile birlikte Ninewath
bölgesinde politik pozisyonlarını kaybettikten sonra Irak Kürtleri, tarihi
topraklarını kontrol etme konusunda son derece kararlılar. KBY, Hawija ve Kerkük
vilayetinin güney kısımlarındaki Arap bölgelerini, Kerkük vilayetinden hariç
tutmaya hazır olduklarını belirterek esnek olduklarında ısrarlılar.
Kürtler, seçilmiş bir parlemento tarafından yazılmış olan ve halk oylamasında
Iraklıların %79’u ve Kerküklülerin %63’ü tarafından onaylanmış olan 2005
anayasasını kabul ettiler. 117. Madde, KBY’nin idaresini tanımakta ve Kürtçe ile
Arapçanın resmi dil olduğunu beyan etmektedir. 2005 Irak anyasasının 140.
maddesi Kerkük’ün statüsünü belirlemek üzere 31 Aralık 2007 tarihine kadar bir
referendum yapılmasını öngörmektedir. Verilmiş olan bu mühlet, sürekli
ertelenmiştir. Ancak, anayasa akademisyenleri, uygulama için verilmiş olan mühlet
dolmuş olsa bile, 140. maddenin halen geçerliliğini koruduğunu teyit etmekteler.
KBY, geçen yıl Irak’taki Birleşmiş Milletler Misyonu (UNAMI) tarafından yapılmış
olan Kürtlere, Araplara ve Türkmenlere vilayet encümeninde eşit oranda koltuk
tahsis etme teklifini reddettiler. Tartışmalı bölgeler, demografik sorunlar ve yargı
yetkisinin kontrolu ile ilgili konuları ele almak için Birleşmiş Milletler Misyonu
(UNAMI) Başkanı Staffan Mistura aşamalı bir yaklaşım önerdi. Anayasaya uygun
olarak önce normalleşme, takiben nüfus sayımı ve referendum planlanıyor.
Tartışmalı Dahili Sınırlar konusunda hazırlamış olduğu 22 Nisan 2009 tarihli
raporunda UNAMI, Kerkük’ün statüsünü çözmek için senaryolar sunmakta. Bu
satırların yazıldığı saate kadar taraflardan hiç biri yanıt vermedi. Ancak Kürtler,
140. maddenin zaten bir taviz olduğuna inanmakta ve daha fazla ödün vermeyi
istememekte ve alternatif düzenlemeleri reddetmektedirler.
ABD, Kerkük’ün statüsü için yapılacak referandumun şiddeti tetikleyeceğinden
kuşkulanmaktadır. ABD yetkilileri, Barzaniyi, Kerkük’ü ele geçirmelerinin, Bağdat
ve Türkiye’nin askeri harekatları için bahane oluşturacağı konusunda uyardılar.
Maliki’nin milliyetçi provokasyonlarına aşırı tepki göstermemesi konusunda da
Barzani’yi uyardılar. Maliki Kerkük ve khanaqin’e askeri birlikler gönderdiğinde,
ABD durumun kontrol dışına çıkmasını önlemek amacıyla bir tugay gönderdi.
Uluslararası Kriz Grubu, Kerkük ile birlikte diğer tartışmalı bölgeleri ve gelir
paylaşımını, hidrokarbon yasasını, federasyonu ve anayasal revizyonları da ele
alan “büyük pazarlık” önerdi. Büyük pazarlık, Kürtlerin, Kerkük üzerinde hak sahibi
olmalarını sağlamakta ve çatışmanın tırmanmasını önlemekte.
ÖNERİLER:
 Hızlı davranın: Kerkük’ün statüsü için anlaşmayı ertelemek, azınlık grupların
heveslerini şiddetlendirecek, kırılganlığı arttıracak ve şiddet olasılığını
kuvvetlendirecektir. Kerkük üzerinde hüküm vermeyi ertelemek, aynı
zamanda hidrokarbon yasası ve gelir paylaşımı yasalarının kabulünde de
gecikmelere yol açacaktır.
 Sağduyulu olun: Kerkük muammasının çözümü, itidal ve devlet adamlığı
gerektirmekte. Tartışmalı bölgeleri ele almada geniş kapsamlı bir yaklaşımla
birbirine ters düşen iddiaları uzlaştımak, 140. madde ile belirlenmiş
parametreler dahilinde mümkün bulunmaktadır.
 Uyuşmazlığın çözümüne vurgu yapın: UNAMI’nin senaryoları, Iraklı
grupların katılacağı işbirliğini vurgulayan yapısal diyalog süreçlerinde
tartışılmalıdır. Sürecin kendisi, taraflar arasında daha ileri mutabakat ve
uzlaşı tesis edilmesi beklentisi içeren uzlaşmazlık çözümü çalışmasıdır.
 Arabuluculuk üzerinde odaklaşın: “Kuzey Irak ve Bölgesel Sorunlar için Özel
Elçi” görevlendirilmesinin, birbirleri ile ilişkili olan güvenlik, demokrasi ve
gelişim temalarının entegrasyonunda ABD çabalarının odaklaşmasını
sağlayacağı hususu Dışişleri Bakanlığı’na rapor edilmeli. Elçi aynı zamanda,
bu problemlerin seviyesini yükseltecek, komisyonculuk işlemlerini
modernize edecek, Bağdat ve Ankara’daki ABD büyükelçiliklerinin çabalarını
tamamlayacak ve ABD devlet yapısındaki Kürt sorunları ile ilgili birimler
arası koordinasyonu sağlayacaktır. Türkiye, Pentagon’un Avrupa
Kumadanlığının (EUCOM) ve Dışişleri Bakanlığı’nın Avrupa Bürosunun (EUR)
bir parçası iken Irak, Merkezi Kumanda’nın (CENTCOM) ve NEA’nın yetki
alanına girmektedir.
IRAK KÜRDİSTAN’INDA İYİ YÖNETİM VE AZINLIK HAKLARINI GELİŞTİRMEK
Uluslararası Af Örgütü, Kürt Bölgesel Yönetimi güvenli güçlerinin (Asayish),
yasaların hakimiyetinin dışında çalıştıklarını, insanları rastgele tutukladıklarını, bu
insanlardan bazılarının kaybolduğunu, bununla birlikte gazetecilere işkence
ederek sindirme ve yıldırma faaliyetlerinde ve ifade özgürlüğünü engelleme
eylemlerinde bulunduklarını rapor etmektedir. Rapor aynı zamanda kadınlar
üzerindeki şiddet eylemlerinin ve töre cinayetlerinin artışını belgelemekte.
Eleştirmenler KBY’nin demokratik reform eksikliğini belirmekteler.
Başbakan neçirvan barzani güvenlik güçlerinin direkt olarak Bakanlar Kurulu’na
hesap vermesinin sağlanacağını garanti ederek ve KBY’de ifade özgürlüğünü ve
kadınların korunmasını sağlamak üzere güçlü çabalar sarf edileceğini ileri sürerek
rapora yanıt vermiştir. KBY’nin Washington temsilcisi Qubad talabani,
demokratikleşme üzerinde odaklaşmak gerektiğini kabul etmektedir. İlerlemenin
bir göstergesi olarak KBY’nin şu özelliklerini belirtmektedir; “demokratik
seçimlerle gelmiş bir parlamento, Irak’ta dinsel tolerans açısından en iyi puana
sahip, ülkedeki en liberal basın yasası, STÖ’lerinin sınırsız ve bol faaliyetlerinin de
göstermekte olduğu gibi gelişen bir sivil toplum.” Kürdistan’daki seçimlerin
gözlemi, hükümet tarafından değil, Irak Bağımsız Seçim Komisyonu tarafından
yapılacaktır. Bu komisyon, seçimlerde aday gösterebilmek üzere hali hazırda 5
partiyi tasdik etti, 25 adayın da onaylanması beklenmekte. Uluslararası
gözlemciler de davet edilmiş durumdalar ve orada bulunacaklar.
Bu gelişmelere rağmen Irak Kürdistan’ının demokratikleşme yolunda attığı
adımlar, son yıllarda yavaşladı. Bazı Irak Kürtleri, Kürdistan’da varolduğunu
hissettikleri akraba kayırıcılığı, torpil ve rüşvet olaylarından dolayı küskünler.
Gittikçe daha çok eleştirmen, Irak’taki diğer yerlerde Kürdistandakinden daha
fazla özgürlük bulunduğunu düşünmeye başladılar. Merkezi yönetimden yetkilerin
dağıtılmasını ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesini bekleyen Kürtlerin
taleplerine boş vererek, aşırı merkezi yönetimini sürdürdüğünden dolayı KBY’ne
destek aşınmaktadır. 25 Temmuz 2009 tarihinde yapılacak seçimlerin beklentisi ile
birlikte değişim-odaklı ve İslamcı partiler ortaya çıkmaya başlamıştır.
KBY, taslak anayasasını tamamlamak üzere son aşamaya gelmiştir. Parlamentoda
görüşüldükten sonra, Başkan Barzani imzalayacak ve anayasa taslağı, halkoyuna
sunulacaktır. KBY anayasası, birçok yönden Irak’ın yüksek standartlı sözleşmesini
yansıtmaktadır. Azınlık hakları için haklar beyannamesi ve yerel yönetimler için
özerklik düzenlemelerini içermektedir.
Türkmenler, 1957 nüfus sayımında Kerkükte oturanların büyük bir yüzdesini teşkil
ediyorlardı, kırsal kesimde belirgin bir azınlık grubu oluşturuyorlardı. 1997 nüfus
sayımında ise ülke çapında sadece 600,000 Türkmen bulundu. Türkmenler
genellikle Türk kimliğinden çok Irak kimliğini benimsemişlerdir. Türkmen topluluğu
bir yandan Şii ve Sünni olarak, diğer yandan da laik ve islamcı olarak bölünmüştür.
Kerkük yöresindeki dokuz Türkmen yerleşim biriminden, dördünde çoğunluk
Şii’dir. Türkmenlerle Kürtler arasında hatırı sayılır ölçüde evlilikler yapılmıştır. KBY,
Kürdistan Parlamentosunda Türkmenler için koltuk ayırararak ve Türkmen
meseleleri için kabinede de üye olan bir Bakan atayarak Kürdistan bölgesinde
yaşayan Türkmenlerin temsilini sağlamıştır. Menfaatlerini kollamak için Ankara’nın
1991’de kurmuş olduğu Irak Türkmen Cephesi (ITC), Irak’ta 5 milyon Türkmenin
yaşamakta olduğunu iddia etmektedir. Ancak ITC, 2005 seçimlerinde oyların
sadece % 0.87’sini alabilmiştir ve parlamentoda 3 üye ile temsil edilmektedir.
2003’ten sonra Ankara, ITC’ye ve bir bütün olarak Türkmen meselesine olan
ilgisini kaybetmiştir; diğer yandan Türkmenler de Türkiye’ye olan ilgilerini
kaybetmişlerdir. Iraklı Kürtler ile bazı Türkmenler arasındaki gerilim sürmektedir.
Temmuz 2008’de, Kerkük’teki ITC merkez binasının yakınındaki kalabalık içerisinde
bir intihar bombacısı üzerindeki bombayı patlatırken Kürtler, Maliki’nin 140.
madde aleyhindeki söylemlerini protesto etmekte idiler. Bombacının vurularak
yandığı olayı, binadan yapılan ve bombacıyı hedefleyerek yakan silah atışı izledi.
İntihar bombası saldırısı, Kürtlerle Türkmenler arasında şiddeti başlatarak
hedefine ulaşmış oldu. Aynı zamanda da Kürt-Türkmen ilişkilerindeki sonu
gelmeyen kırılganlığı da göstermiş oldu.
ÖNERİLER:
 İnsan haklarını destekleyin: KBY, Uluslararası Af Örgütü raporunda
vurgulanan kuşkuları gidermek, özellikle KDP PUK istihbarat örgütü
(Mukhabarat) ve güvenli güçlerini (Asayish) dizginlemek üzere pro-aktif
önlemler almalıdır.
 Azınlık haklarına odaklanın: Etnik gruplar arasındaki tarihsel gerilim
potansiyelini göz önüne alarak KBY, anayasasında azınlık haklarının
uluslararası standartlara uygun bir biçimde korunmasını kapsamalı, diğer
yandan azınlık haklarını teşvik etmek üzere de özel düzenlemeler
yapmalıdır. Yerel güvenlik güçleri, hizmet vermekte oldukları topluluğun
etnisitesini yansıtmalıdır. KBY aynı zamanda, azınlık okullarını finanse
etmeli, kamu davalarında azınlık dillerinin kullanılmasını garanti etmeli,
azınlık dilindeki yer isimlerini/işaretlerini sergilemeli ve kültürel ifade ve
sembollere izin vermelidir. Endişeleri dindirmenin bir diğer yolu da yerel
yönetimlerin özerkleştirilmesidir.
 Anayasayı danışın: KBY, Barzani imzalamadan ve halk oylamasına
sunulmadan önce taslak anayasanın kamuoyu tarafından tartışılmasını
sağlamak üzere yerel yönetim toplantılarına sunmalıdır. Daha saydam ve
danışılan, dolayısıyla etkin süreç, anayasanın halk tarafından
benimsenmesini ve desteklenmesini artıracaktır.
IRAK KÜRDİSTAN’INDAKİ PKK VARLIĞINI ELE ALMAK
Tahminen Türkiye’de 2,000, Irak Kürdistanında 3,500 PKK militanı, 8 bölgede 65
üstten hareket etmekteler. PKK’nın merkezi karagahı, Türkiye’nin Irak sınırından
60 kilometre uzaklıkta ve İran’ın atış sahasında bulunan Kandil dağında donanımlı
bir tesiste bulunmaktadır.
TBMM, 17 Ekim 2007 tarihinde Irak Kürdistanındaki PKK üslerine karşı piyade
operasyonlarını da içeren sınır ötesi operasyonlarına izin veren bir yasayı oyladı.
ABD, sadece dava edilebilir istihbarat sağlamakla kalmayıp, Türkiye’nin Kuzey
Irak’taki askeri operasyonlarını koordine etmeyi kabul etti, PKK liderlerinin
yakalanıp Türkiye’ye teslim edilmesine yardımcı oldu (örneğin Murat Karayılan,
Cemil Bayık ve Süleyman Hüseyin) kuzey Irak’taki PKK kamplarının lojistik destek
kanallarını kesti.
ABD’nin Irak hava sahasını açması ve uydu görüntülerini paylaşması sonucunda
Türkiye, kasım 2007’den başlayarak PKK kamplarına bir seri hava operasyonu
düzenledi. Hava saldırıları bütününde PKK altyapısına ve olanaklarına az zarar
verdi. Operasyonlar daha çok Türk kamuoyunu sakinleştirmek ve PKK üzerinde
yıkıcı psikolojik etki bırakmak amacıyla yapılmıştılar.
Ankara, PKK’ya karşı çabalarında KBY’den, Türk birlikleri ile KBY peşmergelerinin
ortak askeri hareketini de içeren işbirliği beklemekte. KBY’nin, PKK liderlerini
yakalamasını, Erbil havaalanı kanalıyla PKK’ya ulaştırılan kaynakları kesmesini,
seyahat ve basınla ilişkilerini sınırlamak üzere yollarda ve dağ geçitlerinde kontrol
noktaları kurmasını, Demokratik Çözüm Paritis (DSP) gibi PKK destekleyicisi
partileri yasaklamasını beklemekte. Türkler için PKK çok hassas bir mesele. KBY
anlamlı adımlar atmadıkça, Türkiye ile KBY arasındaki yakınlaşmanın çok zor
olacağı hususunda Türkiye uyarıda bulunmaktadır, aynen Türkiye’deki reformların
PKK’ya olan kamusal desteği azaltmasının yapacağı katkı gibi.
KBY, PKK lojistiğini bozmaya razı oldu, fakat Türklere göre bu taahhüt sadece
sözde kaldı. KBY’yi Erbil’e havayolu ile giren yolcuları yeterli güvenlik
kontrolünden geçirmediği hususnda suçlayarak, Türkiye Irak Kürdistan’ına giden
ticari uçuşlara kendi hava sahasını kapattı. KBY, Avrupa pasaportuna sahip birkaç
PKK çalışanını yakalamakla birlikte, hemen serbest bıraktı. Kandil civarındaki PKK
kontrol noktalarını KBY, kendi kuvvetleri ile değiştirdi, fakat kaynak sağlayıcılar
Kandile İran ve Türkiye’den engebeli dağ geçitleri aracılığı ile ulaşmaya devam
ediyorlar. DSP’nin Erbil ve Süleymaniyedeki ofisleri kapatıldı, ancak Kerkük’te
KBY’nin kontrolu dışında kalan bölgede ofisler tekrar açıldı.
ÖNERİLER:
 Konsensus oluşturun: KBY, PKK da dahil tüm Kürt partilerini ve gruplarını
toplamak için bir plan oluşturarak ilerlemeli. PKK’dan bahsederken, KBY
resmi makamları Türkiye’nin endişeleri için empati kurmalı ve destek
mesajları vermeli.
 Terörizme karşı işbirliğini geliştirin: Üçlü Güvenlik Komisyonundaki Irak
delegasyonuna daha fazla KBY temsilcisinin entegrasyonu, Kürt resmi
makamlarını istihbarat paylaşımına ve ortak operasyonlara zorlayacaktır.
 Lojistiği engelleyin: Atılacak adımlar şunları içermeli; PKK liderlerini
yakalama, Erbil havaalanındaki nakit taşıyıcılarını hedefleyen etkin tarama
önlemlerini geliştirme, yollarda ve dağ geçitlerinde daha stratejik ve proaktif kontrol noktaları kurmak ve DSP’nin kapatıldığını ve kapalı kalacağını
garanti etmek.
PKK İÇİN KAMUSAL DESTEĞİ AZALTMAK
Irak Kütleri, Türkiye’nin Kürt sorununa askeri çözüm bulunamayacağında
ısrarlıdırlar. Türkiye, Kürt kimliğini tanımadıkça ve mağduriyetlerini önleyici
adımlar atmadıkça, PKK’ya para kaynaklarının ve militanların akmaya devam
edeceğini ileri sürmektedirler.
ÖNERİLER:
 Teröre karşı çıkmanın ötesine geçin: PKK problem, güvenlik önlemlerinin
ötesinde adımlar gerektirmektedir. Nihai çözüm Türkiye’nin sürdürülebilir
demokratikleşmesinde ve gelişiminde ve aynı zamanda PKK liderleri ve
birlikleri için af organizasyonu yapmakta yatmaktadır. Demokratikleşme,
DTP tutuklularını serbest bırakmak ve yasal reformlarla (aşağıya bakın)
geliştirilebilir. Gelişme projeleri, iş olanakları yaratmaya ve sosyal refaha
(aşağıya bakın) odaklı GAP projesinden öğrenilen dersleri benimsemeli.
 Yasal reformları üstlenin: Türkler federalizmi bölünmeyle eşanlamlı
gördüğünden, daha az göze çarpan ademi merkeziyet planları tasarlanmalı.
Anayasanın 7. Maddesi (“Türklüğü” vatandaşlık olarak tanımlayan)
değiştirilmeli, Anti-terör yasasındaki 215, 216, 217, 220. maddeler ve Ceza
yasasındaki 301. madde gibi gerici yasal düzenlemeler ya değiştirilmeli ya
da yürürlükten kaldırılmalı, kültürel reformların tam olarak uygulanması
Türkiye’nin demokratik gelişimine ve yasaların hakimiyetinin
genişletilmesine kadar varacak uzun bir yol olmalı. Katı, hesap sorulamaz ve
aşırı tutucu olan yargının ıslahı için de önlemler alınmalı.
 İş olanakları yaratmaya odaklanın: Güneydoğudaki ekonomiyi
canlandırmak, çözümün bir parçasıdır. Yollar, su işletmeleri, elektrik ve
telefon servisi gibi altyapıda daha fazla yatırım gerekli, diğer yandan da
özelleştirme ve toprak reformu yapılmalı. Yeni sulama ve gübreleme üretim
metodlarının tanıtılması, hayvancılıkta yapılacak gelişmeler ve tarımsal
teşvik kredilerini artırmak küçük ölçekli tarım işletmelerini geliştirecek ve iş
olanaklarını, özellikle kadınlar için, artıracaktır.
 Sosyal servisleri geliştirin: özellikle kadınlar ve kızlar için sağlık ve eğitim gibi
sosyal servisleri genişletmek, kadınları fakirlikten, cahillikten ve eziyetten
kurtaracak önemli bir adım oluşturacaktır. Aşiret düzenini ve feodal yapıyı
parçalayacak ve gelişmeyi hızlandıracak önlemler alma gereği vardır. Kürtler
arasındaki çoklu evlilikler ve çok büyük aileler dikkate alındığında, nüfus
planlama programlarının gerekliliği ortaya çıkmaktadır. “Eve dönüş
program”ını destekleyecek fonlar kullanılmalıdır. Koruyucu sistemi
yürürlükten kaldırıldıktan sonra iş olanakları ve emeklilik düzenlemeleri
yapılmalıdır.
 Düşmanla konuşun: Ankara, Öcalan’la konuşmayı red edebilir, fakat
demokratik seçimlerle gelmiş olan DTP üyeleri etkin birer muhatap olabilir.
Erdoğan DTP milletvekilleri ile görüşmeli ve DTP’yi geniş kapsamlı
görüşmeler için bir kanal olarak görmeli.
 Uzlaşmayı teşvik edin: Gerçek uzlaşma süreci, çatışma sırasında (1984’ten
beri süren) iki tarafta da doğmuş olan mağduriyeti göz önüne almalı. İtiraf,
sorumluluğu bertaraf etmemeli. Süreç diğer karşılaştırılabilir çatışma
sonrası durumlarla canlandırılmalı.
 Bölgesel bir yaklaşım uygulayın: Türkiye ile KBY arasında geliştirilecek
ilişkiler, Türkiye’deki Kürtler üzerinde güvenlik tesis edici önlemler olarak
işlev görecek, güneydoğudaki gerilimi azaltacaktır.
 Avrupa ile entegrasyonu cesaretlendirin: Türkiye’yi AB üyeliği yolunda
tutmak, Türkiye’nin daha da demokratikleşmesi, Türkiye’deki Kürtlerin
içinde bulundukları koşulları ve Türkiye-KBY ilişkilerinin sürdürülebilir
gelişimi için elzemdir. Avrupa Türkiye’nin üyeliğinin desteklenmesi için tek
bir sesle konuşmalı ve özel ortaklık için çağrıları terk etmelidir.
SONUÇ
ABD, Irak içerisinde, Irakla Türkiye arasında ve Irak Kürdistanı ile Türkiye arasında
entegrasyonu teşvik etmekte çok önemli bir role sahiptir. Ancak, esas sorumluluk
Türklerin ve Iraklı Kürtler de dahil Iraklıların menfaatlerini temsil eden pollitik
liderlerde bulunmaktadır. Onların vizyonu, cesareti ve adanmışlıkları, önlerindeki
fırsatı karşılamakta kritik faktörler olacaktır.
Yakınlaşma için kamuoyu hazırlamak üzere “ikinci kademe” diyalogları geliştirmek
bütün partilerin avantajına olacaktır, ve gelecek için ortak bir vizyona dayalı çok
sayıda birleşik faaliyetler yaratılmalıdır. Her ne kadar uluslararası bir arabulucu
yardımcı olabilirse de esas itici güç, Türklerden ve Iraklı Kürtlerin kendilerinden
gelmelidir. Sivil toplum faalliyetleri, resmi görüşmeleri tamamlayabilir ama onların
yerine geçemez. Ancak “ikinci kademe” faaliyetleri, resmi makamlar tarafından
atılacak proaktif adımları cesaretlendirebilir ve olayların negatif bir yöne sapması
durumunda bir güvenlik çemberi oluşturabilir.
Kendi içerisinde ve komşuları ile barış içerisinde olan bir Irak’ın kendi sınırları
ötesinde de pozitif yankıları olacaktır. Krizlerin bulaşıcı olması gibi, ilerlemenin de
Orta Doğu ve Güney Asya’daki olaylar üzerinde etkileri olacaktır. Iraklılar
arasındaki etkin güç paylaşımı, politik gayelere ulaşmak için şiddete alternatif bir
yol gösterecektir. Iraklı Kürtler ve Türkler arasındaki bölgesel iişbirliği meydan
okumadansa işbirliği yapmanın faydalarını kanıtlayacaktır. Türkiye’nin
sürdürülebilir demokratikleşmesi ve gelişimi, Kürtler de dahil olmak üzere tüm
Türklere yararlı olacak ve laik demokrasinin faydalarını Arap ve Müslüman
dünyasına kanıtlayacaktır.
TEŞEKKÜR
Atlantic Council, “Türklerle Iraklı Kürtler arasındaki sorunları adresleyen” projeye
vermiş olduğu destek için Norveç hükümetine müteşekkirdir. Özellikle
tartışmalara katılan Norveç’in ABD büyükelçisi H.E. Wegger Strommen ve Norveç
Dışişleri Bakanlığının memurlarına teşekkürü bir borç bilir.
Atlantic Council aynı zamanda toplantılara katılan 14 Türk ve Iraklı Kürtleri de
içeren Iraklı’nın katkılarını da minnettarlıkla karşılamaktadır. Konferanslara
katılabilmek için çoğu uzun seyahatler yaptılar, onların katkılarını takdir ediyoruz.
Aşağıda isimleri verilen ve toplantılara fasilitatör, sunucu ya da kaynak sağlayıcı
olarak katılan kişilere de teşekkür borçluyuz.
 Mike Amitay (Açık Toplum Enstitüsü, Kıdemli politika analizcisi, Orta doğu,
kuzey afrika, güney ve doğu asya bölgelerinden sorumlu)
 Fran Burwell (ABD Atlantic Council başkan yardımcısı, transatlantik program
ve çalışmalarının direktörü)
 Jay Garner (Irak yeniden yapılandırma ve hümaniter yönlendirici ofisinin
eski direktörü)
 Joost Hilterman (Uluslararası Kriz grubunun, ortadoğu programları direktör
yardımcısı)
 Preston Hughes (Amerikan Türk Konseyi, savunma ve güvenlik işleri
başkanı)
 Fred Kempe (ABD Atlantic Council başkanı)
 Stephen Larrabee (RAND Corporation kidemlli politik uzmanı)
 Aliza Marcus (Kan ve İnanç: PKK ve Kürt özgürlük savaşçıları adlı romanın
yazarı)
 Eric Melby (Scowcroft grubunun kurucu üyesi)
 Carole O’Leary (Amerikan Üniversitesi, Global barış merkezi, orta doğu
programları direktörü)
 Andrew Parasiliti (Güvenlik çalışmaları uluslararası enstitüsünün direktörü)
 Kieran Prendergast (Birleşmiş Milletler eski genel sekreteri, pollitik
meselelerden sorumlu)
 Cynthia Romero (Transatlantik ilişkiler program direktör yardımcısı, Atlantic
Council)
 Charles Wald (ABD ordusu generali)
 Ross Wilson (Türkiye eski ABD büyükelçisi)
Download