kinci Dünya Sava** Y*llar*nda ve Sonras*nda

advertisement
İkinci Dünya Savaşı Yıllarında
ve Sonrasında Türkiye
Ekonomisi
Savaş Ekonomisi Uygulamaları
• 1938 yılında M.K.Atatürk’ün ölümü ve II. Dünya
Savaşı’nın yaklaşması, sanayileşme hamlesinin
sürdürülmesini engelledi.
• Her şeye rağmen BBYSP’nında öngörülen ancak
süresi içerisinde yetiştirilemeyen yatırımlar bu
dönemde tamamlandı.
• İBYSP ise yürürlüğe dahi konulamadı.
• II. Dünya Savaşı için ekonomik anlamda bir
hazırlık yapılmadı. Yapılan hazırlıklar askeri
düzeyde kaldı.
• Türkiye her ne kadar 11 Eylül 1939’da İngiltere
ve Fransa ile ittifak antlaşması yapmış olsa da,
silahlı bir tarafsızlık politikası izlediği için, sıcak
savaşa girmemiştir.
• Sıcak savaşa girilmese de, savaşın her türlü
zorluğu hissedildi.
• Askere alınan vatandaşların sayısındaki artış ve
onların savaşa hazır şekilde tutulmasının yarattığı
maliyet, bütçedeki savunma harcamalarının
artmasına neden olmuştur.
• Nitekim önceki dönemde bütçenin %40’ını
oluşturan savunma harcamaları, bu dönemde
%60’a yükselmiştir.
• Vergi gelirleri ve borçlanma savaşın bu artan
maliyetlerini karşılamada yetersiz kalınca, TCMB
kaynaklarına başvurmak kaçınılmaz oldu.
• Bu da doğal olarak, başta enflasyon olmak
üzere, emisyon artışının bütün olumsuz
sonuçlarını doğurdu.
• Sadece savunma harcamaları artmamıştır. Çok
sayıdaki askeri beslemek için ordunun tüketim
mallarına olan talebi de artmıştır.
• Çalışma çağındaki bir çok kişinin askere alınması
üretimin düşmesine de yol açmıştır. Ordunun
artan talebi azalan üretimle birleşince,
enflasyonist baskı iyice artmıştır.
•
Zaten kendini yeni yeni toparlamaya başlamış olan
Türkiye ekonomisi, savaşın bu olumsuzlukları ile
iyice zor duruma düşmüştür.
•
Bu zor durumdan kurtulmak için “Milli Koruma
Kanunu (Ocak 1940)” çıkarılmıştır.
•
Bu kanunun öngördüğü kontrol ve yasaklamalar şu
şekilde sayılabilir:
1. Devlet özel kesim elinde bulunan sanayi ve
madencilik tesislerinin hangi maldan ve ne kadar
üreteceğine müdahale edebilecektir. Madenlerde
ve yol yapımlarında vatandaşlar zorunlu çalışmaya
tabi tutulabilecektir.
2. Hükümet gerek gördüğü kuruluşlara
tazminat ödeyerek el koyabilecektir.
3. Tarımda ne ekileceğine devlet karar verecek,
500 hektarın üzerindeki arazilere gerekirse
tazminat ödeyip direkt devlet işletebilecektir.
4. Özel kişilere ait araçlar, devletçe belirlenecek
fiyatlarla istenilen yerlerde
çalıştırılabilecektir. Gerekirse bu araçlar
devletçe satın alınabilecektir.
5. Özel kesim yatırım yaparken devletten izin
alma zorunluluğu getirilmiş ve devlet
denetimine tabi tutulmuştur.
6. İç ve dış ticarete fiyat kontrolü sistemi
getirilmiştir. Devlet piyasalara alıcı olarak
girebilecek, bizzat ithalat yapabilecektir.
• Milli Koruma Kanunu girişim özgürlüğünü büyük
ölçüde kısıtlamış gibi görünse de hükümet bu
yetkilerini oldukça ölçülü kullanmıştır.
• El koyma kararları tarım ve sanayide sınırlı
maddeler için uygulanmıştır.
• Zaten alınan bu tedbirler de beklenen yararları
sağlamamış, bürokratik engeller nedeniyle
etkisizleşmiştir.
• Hükümet aynı yıl, ithalatı ve ihracatı daha sıkı
denetleyip, bazı maddelerin dış ticaretini kamu
kuruluşları aracılığıyla gerçekleştirmek için bazı
kararlar alıp bazı kurumlar oluşturmuştur.
• Bu amaçla 1941 yılında Ticaret Ofisi, Petrol Ofisi
kurulmuştur.
• Bu kuruluşların görevi bazı temel tüketim
mallarının ve petrol ürünlerinin ithalat ve
ihracatını yapmak, yurtiçi dağıtımını ve fiyatlarını
denetlemektir.
• 1942 yılında temel gıda ve diğer tüketim
mallarının halka dağıtımı için “Dağıtma Ofisi” ve
“Mahalli Dağıtma Birlikleri” kuruldu.
• Böylece, piyasa mekanizması yerine tayınlama
(karneye bağlama) sistemi getirilmiş oldu. Başta
ekmek olmak üzere pek çok ürün karneyle
dağıtıldı.
• 11 Kasım 1942’de çıkarılan ve hala tartışılan bir
diğer kanun da “Varlık Vergisi Kanunu”dur.
• Bu kanun savaş döneminde elde edilen aşırı
ticari kazançlara el koyma amacı güden ve bir
defalık alınan bir tür servet vergisidir.
• Hükümet bu vergi ile, hem azınlıkların haksız
şekilde elde ettiği bu kazançları ellerinden alıp,
iktisadi hakimiyetin tekrar milli unsurlara
geçmesini, hem savaşın maliyetini finanse
etmeyi ve hem de enflasyonist baskıları kırmayı
amaçlamıştı.
• Amaç 164 bin civarındaki mükelleften 465 milyon
TL toplamaktı. Ancak sadece 114 bin
mükelleften sadece 315 milyon TL
toplanabilmiştir.
• Bu para o dönemki kamu harcamalarının %38’ini
karşılamıştır.
• Vergi borcunu verilen süre içinde ödemeyenlerin
mallarına el koyma ve zorunlu bedeni çalışma
gibi cezalar getirilmişti. Vermeyenlerin tepkisi
yoğun bir hal alınca, önce ertelenmiş sonra da
tamamen silinmiştir.
• Atatürk bir çok meclis konuşmasında toprak
reformunun gerekliliğini dile getirmiştir.
• Bu doğrultuda bazı girişimler yapıldı, 1942-43
yıllarında yasa tasarıları oluşturuldu. Ancak bu
çalışmalar bir sonuca ulaşmadı.
• 1945 yılında büyük toprak sahiplerinin bütün
engelleme çabalarına rağmen “Çiftçiyi
Topraklandırma Kanunu” TBMM’de kabul edildi.
• Bu kanun devlete ait toprakların ve belirli
büyüklükteki ve belirli şartları taşıyan özel
arazinin bir kısmının kamulaştırılarak topraksız
köylülere dağıtılmasını öngörüyordu.
• Bu kanun 28 yıl süreyle yürürlükte kaldı. Bu süre
içinde, 2.2 milyon hektar toprak 432117 aileye
dağıtıldı.
• Bu kanun amacına tam olarak ulaşamamış, hatta
“deneme” denilebilecek kadar değişiklik
geçirmiştir.
• Varlık Vergisi ile tüccar ve sanayici kesimi
karşısına alan hükümet, Toprak Reformu ile de
tarım kesimini karşısına almış, biriken bu tepkiler
Demokrat Parti’nin doğuşunu hazırlamıştır.
• 1946’daki ilk çok partili seçimi kazanamasa bile,
Demokrat Parti çok büyük destek görmüştür.
Savaş Yıllarında Ekonomideki
Gelişmeler
GSMH’ da ve Sektörlerde Gelişmeler
• Türkiye II. Dünya Savaşı’na girmemiş, ancak 900 bin
askeri silah altında tutarak her an savaşa girecek gibi
hazır beklemiştir.
• Bu durum savunma harcamalarını artırmış, bütçe
kaynakları ve borçlanma olanakları bu maliyeti
karşılayamayınca, emisyona başvurmak kaçınılmaz
olmuştur.
• Sanayileşme hamlesine ara verilmiş, sadece BBYSP
döneminde tamamlanamayan fabrikalar
tamamlanmıştır.
• 900 bin kişinin askere alınması, doğal olarak
üretimin düşmesine neden olmuştur.
• Tarımsal hasıla 1945 yılında 1939’daki değerinin
ancak %40’ı kadar olmuştur.
• Fiyatlardaki yükselmeye rağmen tarımsal
hasıladaki düşüş, büyük ölçüde; işgücü, araçgereç ve kredi yetersizliğinden kaynaklanmıştır.
İklim şartları da tesadüfen kötü gitmiştir.
• 1942 yılında “Toprak Mahsulleri Vergisi”
konulunca tarım sektörü iyice darbe yemiştir.
• Tarım sektörü kadar olmasa bile, savaş şartları
sanayi sektörünü de olumsuz yönde etkilemiştir.
• Büyük ölçüde tarımsal girdi kullanan sanayi
sektörü, hammadde bulmakta zorlanmıştır.
• İthalatın tıkanma noktasına gelmesi de ara
madde ve yatırım mallarının temin edilmesini
güçleştirmiştir.
• Bunlara rağmen bazı sanayi kuruluşları, normalin
üstünde aşırı karlar elde etmişlerdir.
• Hem tarım sektöründe hem sanayi sektöründe
üretim düşerken, toplam talep artmıştır.
• Hükümetin fiyatları kontrol etmek için yeteri
kadar organize olamaması, sadece polisiye
tedbirler alması, karaborsayı artırmaktan başka
bir işe yaramamıştır.
• Toplam talebin artmasında hükümetin de etkili
olduğu söylenebilir.
Fiyat Artışları
•
Toplam talep artarken ve toplam arz da
azalırken, vatandaş oldukça sıkıntılı günler
geçirmiş, yaşam kalitesi önemli ölçüde
düşmüştür.
•
Bu dönemde meydana gelen yüksek enflasyon
şu nedenlerle özetlenebilir:
1.
2.
3.
4.
•
•
Üretim düşüşü,
İthalat düşüşü,
Talep artışı,
Para ve maliye politikalarının yarattığı mali
dengesizlik…
Fiyat artışları spekülasyonu ve karaborsayı
yaygınlaştırmıştır.
Enflasyon ticaret ve sanayi ile uğraşan kesimin
lehine gelir dağılımının yeniden oluşmasına yol
açtı. Önemli sermaye birikimleri sağlandı.
• 1938-1945 arasında fiyatlar
genel seviyesi %400 artmıştır.
• İşin ilginç yanı şudur ki, o yıllarda enflasyon,
savaşan ülkelerde dahi bu kadar yüksek
olmamıştır !
Para ve Maliye Politikası
• Savaşın başlaması ile birlikte artan harcamaları,
mevcut gelir kalemleri ile karşılamak güçleşmişti.
O dönemde düzenli olarak alınan bir Gelir Vergisi
yoktu.
• Fiyat artışları ile birlikte Nominal GSMH 1939-45
döneminde %265.1 oranında artmış, ancak
alınan vergiler bu orandan daha az artmıştır.
• Bu yüzden hükümet yeni gelir kaynakları
aramaya başlamıştır.
• Eski vergilerin oranları yükseltilmiş, bazı yeni
vergiler konulmuştur.
• Örneğin gümrük vergisi artırılmış, ithalat
üzerinden daha fazla vergi alınmıştır. Ayrıca
1942’de ihracat üzerinden de vergi alınmıştır.
• Varlık Vergisi yürürlüğe konulmuş,
• Tekel ürünlerine zam yapılmıştır.
• Bütün bu yeni vergilere ve eski vergilerin
oranlarının artırılmasına rağmen, kamu
harcamaları finanse edilememiş, iç borçlanma
eskisine göre daha da artmıştır.
• 1940-42 yıllarında alınan borçların bir kısmı dış
borç olsa da, büyük kısmı TCMB’den alınmıştır.
• TCMB’den bu kadar büyük ölçüde yararlanılması,
enflasyonun yükselmesi sonucunu doğurmuştur.
• Emisyon hacmi 1938-45 arasında %438 oranında
artmıştır.
• Toplam para arzı ise 1938’de 441 milyon TL iken
1945’de 1467 milyon TL olmuştur.
• Cumhuriyetin ilk yıllarından beri sahip çıkılan
“Sıkı para politikası” ve “TL’nin değerini koruma”
politikaları bu dönemde terk edilmiştir.
• Bizdeki fiyat artışları, ticaret partnerlerimizdeki
fiyat artışlarından daha fazla olduğu için, TL
yabancı paralar karşısında değer kaybetmiştir.
Dış Ekonomik İlişkilerde
Gelişmeler
Dış Ticaret
• Bu dönemki dış ticaretimiz, ülke içi gelişmelerden
daha çok, ülke dışı etkenlerle şekillenmiştir.
• Dış ticaret fazlası vermeyi amaçlayan politika bu
dönemde de sürdürülmüştür.
• Elde edilen dış ticaret fazlası, ihracatın artırılması
ile değil, daha çok ithalatın kısılması ile elde
edilmiştir.
• 1940’da çıkarılan Milli Koruma Kanunu, hükümete dış
ticareti tamamen kontrol yetkisi vermiştir.
• Hükümet, hangi mallardan ne kadar ithal edileceğine
kotalar belirleyerek karar verdi.
• Türkiye’ye mal satan ülkelerin çoğunun savaşta
olması, satın almak istediğimiz malların arzını oldukça
daraltmıştı.
•
Diğer taraftan, Almanya ile olan yoğun dış
ticaretimiz, 1940-41 yıllarında oldukça geriledi.
Dış ticaretimizi diğer ülkelere yönlendirmekte
oldukça zorlandık. Bunun nedenleri ise :
1. Diğer ülkeler ihraç mallarımıza Almanya’nın
verdiği yüksek fiyatları ödemek istemiyorlardı.
2. İngiltere mallarını daha çok kendi
imparatorluğundaki ülkelere yönlendirmişti.
3. ABD uzaklığı nedeniyle yoğun dış ticarete
uygun değildi.
•
• Bu nedenle 1942’den sonra Almanya ile olan dış
ticaret yeniden ağırlık kazanmaya başladı. 1944’e
kadar yine en önemli dış ticaret partnerimiz
olarak kaldı.
• Türkiye ancak 1945’den sonra dış ticaretini ABD,
İngiltere ve diğer batılı ülkelere kaydırabildi.
• Savaş döneminde ithalatımız durma noktasına
kadar gerilemiştir.
• Bu durum ülke içi mal arzının önemli ölçüde
daralmasına neden olmuştur.
• Döviz kurları da oldukça düşük idi.
• Yani ithalat bu dönemde oldukça karlıydı.
• İthalat ise büyük ölçüde gayri müslim azınlığın
elindeydi. Zaten 1942’de çıkarılan Varlık
Vergisi’nin çıkarılış nedenlerinden biri de buydu.
• Oysa gümrük oranlarını bir miktar daha
yükseltmiş olsaydık, ithalattan doğan anormal
kazançların bir kısmı devlete kalabilirdi.
• Bu yolla hem enflasyon düşürülebilir hem de
Varlık Vergisi gibi tepki çeken uygulamalara
gerek kalmayabilirdi.
• Savaş döneminde TL’nin değeri yüksek
tutulmuştur.
• Üstelik 1942 yılında ihracat üzerine vergi
konulmuştur. Her ne kadar bütçeye gelir
sağlamak amacıyla konulmuş olsa da, ihracat
hedefleri ile uyuşmamaktaydı.
• Bu yanlış uygulamaların sonucunda, savaş
döneminde ihracatımız hem miktar olarak hem
de tutar olarak azalmıştır.
• Bu azalışın en büyük nedeni, mallarımızın
neredeyse %50’sini satın alan Almanya ile
savaşın ilk yıllarında dış ticaret hacmimizin
daralmış olmasıdır.
• Dış ticaret miktarlarındaki bu çok hızlı düşüşe
rağmen, dış ticaret değerleri daha yavaş
düşmüştür. Hatta 1942’den sonra ılımlı bir
yükseliş dahi görülmektedir.
• Miktar düşüşlerine rağmen ihracat değerlerinin
artması, ihraç mallarının fiyatlarındaki yükselişle
açıklanmaktadır.
• İhraç malları fiyatlarının ithal malları fiyatlarından
daha hızlı yükselmesi, bu dönemde dış ticaretin
lehimize değişmesine neden olmuştur.
• 1939’dan 1946’ya kadar verilen dış ticaret
fazlaları toplamı 347 milyon $ civarındadır.
• Bu dönemde Türkiye’nin altın ve döviz
rezervlerinin 330 milyon TL arttığı hesaplanmıştır.
Eylül 1946 Devalüasyonu
• Cumhuriyet tarihinin ilk devalüasyonu 7 Eylül
1946’da yapılmıştır.
• 1 $ = 1.26 TL olan resmi kur, 1 $ = 2.80 TL
olarak değiştirilmiştir.
• Yani TL yaklaşık olarak %54.3 oranında değer
kaybetmiştir.
• 1946 devalüasyonu hem içerde hem de dışarıda
sürpriz bir karar olarak değerlendirildi ve oldukça
eleştirildi.
• Dış ticaret fiyatlarındaki değişme, Türkiye’nin
aleyhine değil, tam tersine lehineydi.
• Zaten 2’li antlaşmalarla dış ticaret devam
ettirilmekteydi ve satılamayacak kadar çok ürün
stoğumuz da yoktu.
• Avrupa’nın savaştan yeni çıkmış olması
nedeniyle, tarım ürünlerine olan talebi oldukça
yüksekti. Devalüasyon, yüksek fiyattan
satabileceğimiz ürünleri düşük fiyattan
satmamıza yol açmıştır.
• Yöneltilen bu eleştirilere şu cevaplar verilmiştir:
1. İhraç ürünleri iç fiyatları dünya fiyatlarından
yüksektir, bu durum rekabet gücümüzü
zayıflatmaktadır,
2. Savaş yıllarında stoklarda biriken ihraç
ürünlerini daha kolay pazarlamak için
devalüasyon gereklidir,
3. Savaş yıllarında biriken altın ve döviz
rezervlerinin değeri iç piyasada artacak, böylece
iç borçlar daha kolay ödenecektir.
II. Dünya Savaşı Yıllarında Dış Kaynak
Kullanımı
• II. Dünya Savaşı yıllarında, diğer dönemlere
oranla, daha fazla kredi ve hibeden
yararlanılmıştır.
• Elde edilen dış ticaret fazlası sadece altın ve
döviz stoklarındaki artış ile değil bu dış kredilerin
de büyük rolü vardır.
• 1938-1945 döneminde 127 milyon dolar
ekonomik, 187 milyon dolar askeri kredi
alınmıştır.
•
En çok İngiltere olmak üzere ABD, İngiltere ve
Fransa’ dan krediler alınmıştır.
•
Bu krediler savaşta Türkiye’yi yanlarına çekmek
isteyen ya da tarafsızlığını korumasını isteyen
ülkelerce verilmiştir.
•
Savaş yıllarında Millileştirme faaliyetleri devam
etti. Yabancıların elinde bulunan bir çok
demiryolu, haberleşme şirketi ve liman
millileştirme yoluyla 517 milyon TL karşılığında
alındı. Bu tutar karşılığında dış borç senedi
verildi ve taksitler halinde ödendi.
• Bir yandan dış ticaret fazlası elde edilerek altın
ve döviz rezervleri artırılırken, diğer yandan da
borçlarımız artmıştır. 1939’da 236 milyon dolar
olan dış borçlar, 1945 yılında 439 milyon dolara
yükselmiştir.
• Bu dönemde Türkiye’nin sürdürmüş olduğu dış
ticaret politikası eleştirilmiştir.
• Dış ticaret fazlası vermeye ve rezerv artırmaya
dayalı bu politika merkantilist anlayışa
benzetilmiştir.
II. Dünya Savaşı Sonrasında
Türkiye Ekonomisi
Türkiye’de ve Dünyada Gelişmeler ve İktisat
Politikasında Dönüşümler
•
Savaş sonrasında iktisat politikasındaki
dönüşümlerin iki grup nedenden kaynaklandığı
söylenebilir:
1. Yurt içi etkenler
2. Yurt dışı etkenler
•
Önce yurt içi etkenlerden başlayalım…
• Savaş yıllarında devletin ekonomiye etkisi büyük
oranda artmıştı.
• Varlık Vergisi, Toprak Mahsulleri Vergisi, kıtlık ve
bazı temel ihtiyaç maddelerinin karneye
bağlanması büyük hoşnutsuzluklar yaratmıştı.
• Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’nun görüşüldüğü
sırada, özellikle de 17. maddenin tartışıldığı
oturumlarda, iktidara karşı yoğun bir muhalefet
yapıldı.
• 1946 yılında, çok partili siyasi hayata geçilince,
CHP’den ayrılan milletvekilleri, başta Demokrat
Parti olmak üzere muhalefet partilerinde
toplandılar.
• Celal Bayar ve Adnan Menderes’in öncülüğünde
kurulan DP, CHP’nin uyguladığı devletçi politikayı
eleştirdiler.
• Bu eleştiriler; giderek güçlenen özel sermaye
kesiminde, büyük toprak sahiplerinde, basında
ve geniş halk kesiminde beklediği desteği ve
yankıyı buldu.
• 1948 yılında İstanbul Tüccar Derneği’nin girişimi
ile Türkiye İktisat Kongresi toplandı.
• Bu kongreye; çeşitli meslek grupları, savaş
zengini özel sermaye grubu ve toplumun çeşitli
kesiminden insanlarla birlikte DP de katılmıştır.
Bu kongreye CHP ve hükümet davet
edilmemiştir.
• Bu kongrede Celal Bayar, yaptığı konuşmada
CHP’nin ekonomi politikasını oldukça sert bir
şekilde eleştirmiştir.
• DP liberal bir politikayı savunuyordu ve iktidara
gelmeleri durumunda devletçiliği tasfiye
edeceklerini söylüyorlardı.
• Bu dönemde Hükümet her ne kadar devletçiliği
savunsa da, diğer taraftan “Yeni Devletçilik” adı
altında daha liberal bir politika izlemeyi
düşünmekteydi.
• Dış etkenler de en az iç etkenler kadar etkili
olmuştur.
• Savaş sonunda dünya “Doğu Bloku” ve “Batı”
olmak üzere 2 kutuplu bir hal almıştı.
• Doğu Bloku’nun lider ülkesi SSCB’nin Türkiye
üzerinde emelleri olduğunun anlaşılması ile
Türkiye’nin yönü de kendiliğinden ortaya çıkmış
oluyordu.
• Türkiye artık tamamen batılılaşmak için, batının
bir çok kurum ve kuruluşuna müracaat etti. ABD
ile yakın ilişkiler kuruldu.
• Batılılaşma hedefi yeni bir hedef değildir.
Cumhuriyet öncesi Tanzimat ile ortaya çıkmış bir
yaklaşımdır. Savaş sonunda bu hedef daha net
bir şekilde ortaya konmuş ve Devletçi
sanayileşme politikası gözden geçirilmiştir.
• Batılı kurum ve kuruluşlarda yer almak için
uğraşan Türkiye, 23 Şubat 1945’de Almanya’ya
savaş ilan etmiştir.
• 1944 yılında Bretton Woods konferanslarına
katılan Türkiye, Şubat 1947’de IMF ve Dünya
Bankası’na tam üye olmuştur.
• Türkiye, 1948’de Avrupa Ekonomik İşbirliği
Teşkilatına, 1952’de NATO’ya üye olmuştur.
• Türkiye 1947 yılından itibaren Truman Doktrini
çerçevesinde ABD’den askeri yardım ve 1948’den
sonra da Marshall Yardım Programı’ndan
ekonomik yardım almıştır.
• Bu tarihten sonra Türkiye, ekonomik
kalkınmasını dış finansman yoluyla temin etmek
için sürekli olarak kredi arayışı içinde olmuştur.
• 1947-50 döneminde toplam 391 milyon dolar dış
kaynağın büyük bir bölümü, 294 milyon doları
ABD’den sağlanmıştır. Bunun 177 milyon doları
bağış, 117 milyon doları kredidir.
• Bu yakın ilişkiler doğrultusunda, Marshall
yardımları çerçevesinde Türkiye’ye gelen
uzmanlar, devletçi sistemi eleştirmişlerdir. Hatta,
Marshall yardımlarından yararlanılabilmesi için
devletçi sistemin bırakılması gerektiği bu
uzmanlarca açık bir şekilde ifade edilmiştir.
• Öz kaynaklarının yetersiz olduğunu bilen Türkiye,
yardım alabilmek için bu sistemi bırakmak
zorunda kalmıştır.
•
Nitekim ABD Türkiye’yi Marshall programına
dahil ederken, Avrupa’nın yeniden
yapılandırılmasında ihtiyaç duyulacak tarımsal
ürünlerin ve hammaddenin sağlayıcısı olarak
düşünmüştür.
•
Bu amaçla tarımsal üretimin artırılması ve
tarımın dışa açılması önerilerini getirmiştir.
•
İktidardaki CHP, bu yardımı alabilmek için
devletçiliği terk etmiş, “Yeni Devletçilik” adını
verdiği daha liberal bir politika izlemeye
başlamıştır.
• 1947’de İktisadi Kalkınma Planı’nı, 1948’de
Yabancı Sermayeyi Teşvik Kararnamesi’ni
yayınlamış, 1950’de Türkiye Sınai Kalkınma
Bankası’nı kurmuştur.
• Savaş sonrası dönemde politika arayışları
içerisinde olan Türkiye, uygulama şansı
bulmayan 2 plan oluşturmuştur
• Bunlardan birincisi 1946 İvedili Sanayi Planı ve
ikincisi 1947 Kalkınma (Vaner) planıdır.
• 1946 İvedili Sanayi Planı, 1930’lu yıllarda
uygulanan devletçi sanayileşme planlarının
devamı niteliğindedir.
• BBYSP ve İBYSP’dan daha kapsamlı ve daha derli
topludur. Bu planlardan edinilen tecrübeler
yansıtılmıştır.
• Üretim hedefleri 10 yıllık tüketim kalıplarına göre
oluşturulmuştur.
• 5 yıl sonunda; tekstil, kağıt, çimento, demir-çelik
ve diğer bazı temel ürünlerde kendi kendimize
yeterli olacağımızı öngören bir plandır.
• Dış konjonktürdeki gelişmeler nedeniyle bu
planın uygulanmasından vazgeçilip, 1947
Kalkınma Planı oluşturuldu.
• 1947 planı daha önceki planlardan daha dengeli
bir yatırım öngörmekteydi. Plan büyük ölçüde dış
kaynak kullanımı ile finanse edilecekti.
• Tarım sektörüne ağırlık veren, tarım sektörünü
diğer sektörlerle entegre etmeyi amaçlayan,
karayolu yapımına ağırlık veren bir plandı.
• Bu açıdan bakıldığında, 1947 Kalkınma Planı’nın
tamamen Marshall Yardımları’ndan yararlanmak
için oluşturulduğu açıktır.
• Ancak bu plan da dış finansman konusundaki
aşırı iyimserliğin gerçekleşmemesi nedeniyle
uygulanamamıştır.
• Bu plan döneminde gerçekleştirilecek projeler
için toplam 3.7 milyar dolar yatırım yapılması,
bunun yaklaşık 650 milyon dolarlık kısmının dış
kaynak kullanımı ile finanse edilmesi
planlanmıştı.
• 1947 planında ilk kez büyüme hızı kavramı
kullanılmıştır. Hem milli hasılanın büyüme hızı
hem de sektörlerin bu büyümeye yapacakları
katkı ayrı ayrı hesaplanmıştı.
• 1948-52 döneminde Milli Hasıla’nın %8
büyümesi hesaplanmıştı. Sektörlerdeki yıllık
büyüme hızları ise; sanayi %14.8, tarım %6.5,
ticaret %10.2, mesken üretimi %5.2, diğer
hizmet sektörleri %1.2 şeklinde hesaplanmıştır.
HAZIRLAYAN
Hazar Kaan YEŞİLTEPE
Download