DUDLEY D-ILLARD`DAN TERCÜMELER SUNU Ş

advertisement
DUDLEY D-ILLARD'DAN TERCÜMELER
S U N U Ş
Ahmet KALIN
Hocam Prof. Dr. S ü l e y m a n Barda h e r ş e y d e n önce ideal p l â n d a k u ­
rulacak insanlık mabedinin temel t a ş l a r ı n d a n biridir.
H a y a t ı m d a kendisinden bu istikamette feyiz aldım.
Bununla kendisi s u p r a n a t ü r a l biridir demek istemiyorum; aksine
o her şeyi sevgisi, kızgınlığı, aceleciliği, h a y r a n l ı k l a r ı , espri ve istihzası
ile bir « İ n s a n » m özelliklerini göstermektedir.
Asistanlığını yaptığım zaman zarfında beni yetiştirmek konusun­
daki gayretlerini minnet ile a n ı y o r u m . Böyle bir davranışı aynı heye­
can ile t e v a r ü s etmek O'nun Akademik m i r a s ı n ı n önemli bir k ı s m ı n a
sahip olmak demektir diye d ü ş ü n ü y o r u m . 1977 yılında Bursa Üniver­
sitesinde yaptığımız bir semineri m ü t e a k i p a k ş a m yemeğinde akademis­
yenler M e r h u m Ülgener ile S ü l e y m a n «Hoca»larma «Hocamız, Baba­
mız» diye sevgiyle tempo t u t u y o r l a r d ı .
O'nun akademik ö n c ü l ü ğ ü n ü y a p t ı ğ ı Dış Ticaret Teorisi dersini
de bu yıl t e v a r ü s etmenin bahtiyarlığı içindeyim. Hocam için kendisinin
de bağlılığı sebebi ile John Maynard Keynes'in Dudley Dillard (1949)
y o r u m l a m a s ı n ı a r m a ğ a n olarak seçtim. Her ne kadar John Stuart M i l l ' i
favorize eder gibi g ö r ü n ü r s e de bana göre Keynes'in çizgisi ile daha
ziyade hemahengdir.
Sevgili Hocam, sizi hep ş u s a t ı r l a r ile h a t ı r l a m a k istiyorum:
îyman ve gönül ehliyiz, ettik buna peyrnan,
Haktır bize mabût, hakikat bize canân.
Yazımız Dudley Dillard'ın The Economics of John Maynard Keynes
The Theory of Monetary Economy, Prentice Hall, New York 1949 T h i r d
P r i n t i n g k i t a b ı n d a n yapılmış t e r c ü m e l e r d e n o l u ş m a k t a d ı r . Özellikle 1-,
2., 3., 7. ve 9. bölümler seçilerek b u n l a r ı n özet tercümeleri s u n u l m u ş t u r .
Böylece okuyucuya genel bir bakış açışı verilmek istenmektedir.
DUDLEY DILLARD 'DAN TERCÜMELER
72
BÖLÜM 1
Giriş ve Temel Kavramlar
1 — 12
Keynes'in İ s t i h d a m , Faiz ve Para'nm Genel Teorisi, basılmasını
izleyen yıllarda (1936 sonrası) uzman kariyerist iktisatçılar ve iktisat
politikasını düzenleyenlerin üzerinde derin bir etki yapmıştır.
A. Smith'in Milletlerin Serveti ( X V I I I . yüzyıl), K . M a r x ' m K a p i t a l i
( X I X . yüzyıl) gibi Keynes'in genel teorisi de uzman kariyerist yazar­
l a r ı n a r a l a r ı n d a k i t a r t ı ş m a n ı n odak n o k t a s ı haline, b u nedenle gel­
miştir.
Öte yandan, Smith'in k i t a b ı n a s ı l merkantilizme artan tepkiyi,
M a r x ' m k i t a b ı kapitalizme yönelen eleştiriyi ifade ediyorsa, Keynes'in
k i t a b ı da «Bırakınız Yapsınlar» felsefesinin temellerinin reddini ifade
etmektedir. Ülkelerin u y g u l a d ı k l a r ı ekonomik politikalarda b u özelliği
(devlet m ü d a h a l e s i ) g ö r m e k m ü m k ü n d ü r . T r u m a n ' m kongreye gönder­
diği özel ekonomik rapor; New Deal'in ekonomik politikaları; İngiltere,
Kanada ve A v u s t r a l y a ' n ı n işsizlik politikasını açıklayan «White Papers»; 1945'teki M u r r a y Tam İ s t i h d a m K a n u n u ve 1946 İ s t i h d a m (Çalış­
ma) K a n u n u n u ; F r a n s ı z a n a y a s a s ı n d a yer alan aylık çalışma bütçeleri;
Maliye politikasındaki yeni düşünceler bir yandan Keynes'in y a r a t t ı ğ ı
etkinin uygulamadaki geçmiş y a n s ı m a l a r ı n ı , diğer yandan devlet m ü d a ­
halesinin yaygınlığını göstermektedir.
Keynes'in Genel Teorisinde kullandığı b i r t a k ı m kavramlar v a r d ı r
k i b u n l a r ı açığa k a v u ş t u r m a k gerekir:
1 — Keynes'in Teorisinin «Genel» Niteliği
Genel olmak niteliği birkaç noktada toplanabilir:
a)
İstihdam
yönünden:
Keynes'in teorisi klasiklerin tersine t ü m istihdam düzeyleriyle ilgi­
lenmektedir. A m a ç belli bir d ö n e m d e istihdam hacminin hangi faktör­
leri belirlediğini tesbit etmektir. B u bir t a m istihdam, y a y g ı n işsizlik
durumu, ya da ikisinin a r a s ı bir durum olabilir. Klâsik teori ise özel
m ü l k i y e t e dayanan ekonomik sistemin, üretimi, t a m istihdam duru­
muna göre ayarlama eğiliminde o l d u ğ u n u v a r s a y m a k t a d ı r . B u t a m
i s t i h d a m ı n genel olması koşuludur. Açıkça görülmektedir k i Keynes
((Bırakınız Yapsınlar» a dayalı kapitalizmi bu gelişme a ş a m a s ı n d a nor­
m a l durumunun, dalgalanan ekonomik faaliyetin y a r a t a c a ğ ı t a m istin-
Dr. Ahmet KALIN
73
damdan y a y g ı n işsizliğe kadar geniş bir a l a n ı n içinde olabileceğini
göstermektedir. O halde Keynes'e göre t a m istihdam «özel» bir durum,
t a m istihdamdan y a y g ı n işsizliğe kadar olan işsizlik d u r u m u «genel»
bir durumdur.
b)
Çeşitli
olaylan
açıklama
yönünden:
Klasik teori işsizliği a ç ı k l a y a m a m a k l a kalmıyor, gerçek d ü n y a d a
var olanla da çatıştığı için geçersiz hale geliyor. Ancak Keynes belli
bir d ö n e m d e istihdam hacminin efektif talep t a r a f ı n d a n belirlendiğini
söyleyerek; talep yeterli düzeyde değilse işsizliğin, talep fazla ise enflas­
yonun belireceğini birlikte açıklamış olmaktadır. B u b a k ı m d a n «Bir'den
fazla ekonomik olayı açıkladığı için» Keynes» çi teori genel teoridir.
c)
Toplam değişkenlerle
çalışması
yönünden:
Keynes'in genel teorisi toplam değişkenlerle çalışmaktadır. Klâsik
Teori bireysel değişkenlerle çalışmaktadır. Aradaki tutarsızlığı bir cümle
ve bir örnekle belirtelim:
«Tek ekonomik birimlerle yapılan ç a l ı ş m a d a n elde edilen s o n u ç
her zaman t ü m ekonomik birimler için geçerli değildir.» Ö r n e ğ i n bir
kişi diğerlerinden ç a l a r a k zengin olabilir, ama bir toplum bu yolla
zenginleşemez.
2 — Keynes'çi Teori, Parasal Ekonominin Teorisidir.
Keynes paraya, t ü m ekonomik sistem içinde istihdam ve ü r e t i m i n
belirlenmesinde çok Önemli bir yer vermiştir. B u yeni paraya yeni bir
fonksiyonu; k ı y m e t biriktirme fonksiyonu sağlamıştır. Kişiler ise kıy­
metlerin para biçinıinde t u t u l m a s m ı gelecek için y a p t ı k l a r ı tahminler­
deki belirsizlik nedeniyle a r z u l a m a k t a d ı r l a r . Keynes'in deyimi ile «Kıy­
m e t i n para şeklinde biriktirilmesi arzusu, bizim geleceği içeren kendi
h e s a p l a m a l a r ı m ı z a ve d a v r a n ı ş l a r ı m ı z a olan itimatsızlığımızın göster­
gesi (barometresi) dir.»
3 — Faiz, p a r a y ı iddihar etmemek için verilen bir primdir.
Kişiler geleceğe ilişkin belirsizlikler nedeniyle ellerindeki kıymet­
leri para halinde t u t t u k l a r ı n d a bu m u t l a k k a f i bir arzu değildir. B u
arzu faiz biçiminde ö d e n e n bir primle giderilebilir. O halde para biçi-,
n ü n d e t u t u l a n servetle (para talebi) faiz düzeyi a r a s ı n d a b i r ilişki
vardır.
DUDLEY DILLARD 'DAN TERCÜMELER
74
Eğer para halinde t u t u l a n kıymetleri azaltmak istiyorsak faiz düzeyi
yükseltilecektir. (Para talebi faiz düzeyi ile tersine ilişkilidir.)
4 — Y a t ı r ı m l a r , istihdam hacminin önemli bir belirleyicisidir.
Gelir ve servet eşitsizliklerinin şekillendirdiği bir toplumda, toplu­
m u n t ü k e t i m o l a n a k l a r ı sınırlıdır. Yani zenginlerin gelirleri arzuladık­
ları t ü k e t i m h a r c a m a l a r ı n d a n fazla ve fakirlerin de gelirleri arzula­
dıkları t ü k e t i m h a r c a m a l a r ı n d a n az ise; ortada t ü k e t i m m a l l a n ü r e t m e k
için gerekli olandan fazla, ü r e t i m d e k u l l a n ı l m a y a elverişli, kaynaklar
var demektir. E ğ e r bu kaynaklar kullanılıyorsa, hemen tüketilmesi
m ü m k ü n olmayan m a l l a r ı ü r e t i y o r l a r demektir. İşte t a n ı m gereği bu
mallar ( ü r e t i m i n t ü k e t i m i a ş a n kısmı) y a t ı r ı m mallarıdır.
Y a t ı r ı m l a r , yeni fabrikalar yapmak, evler inşa etmek, yeni demir
yolları yapmak gibi faaliyetlerdir. B u n l a r ı yaparken sadece işçilere iş
o l a n a k l a r ı s a ğ l a m a k l a k a l ı n m a m a k t a , aynı zamanda b u n l a r ı n elde
ettikleri gelirle mevcut y a t ı r ı m l a r ı n sonucu olarak üretilen m a l l a r ı
s a t ı n a l m a l a r ı da s a ğ l a n m a k t a d ı r . B u a ç ı k l a m a l a r a göre, eğer yeni
y a t ı r ı m l a r yapmayacak olursak, mevcut fabrikalarımızın üretimleri
düşer, işsizlik başlar.
S o n u ç olarak, y a t ı r ı m l a r ı n istihdam hacmini belirleyen etken
o l d u ğ u n u ve y a t ı r ı m l a r değiştikçe, istihdam hacminin d a l g a l a n a c a ğ ı n ı
söyleyebiliriz.
5 — Yatırımların dalgalanması
psikolojik irrasyonalitedir.
{dolayısiyle istikrarsızlık) n i n nedeni
Y a t ı r ı m l a r ı n neden e n d ü s t r i kapitalizminin temelini oluşturdu­
ğ u n u ve y a t ı r ı m l a r ı n yapılmasının bir zorunluluk o l d u ğ u n u biliyoruz.
Kapital b i r i k i m i ( y a t ı r ı m artışı) zorunlu o l d u ğ u n a göre, işadamları
y a t ı r ı m l a r ı n ı nasıl yaparlar sorusu Önem k a z a n m a k t a d ı r . Bir fabrika
kurmak, ilerde neler olabileceğini t a h m i n etmekle ilişkilidir. K u r u l a n
fabrika m a l ı n ı satabilecek ve böylece kârlı bir biçimde ü r e t i m e devam
edebilecek midir? Eğer iş a d a m ı n ı n tahminleri (ümitleri) olumlu ise
bu y a t ı r ı m ı yapacak (fabrikayı kuracak) tır.
Sorun gelecekte neler olabileceğini kestirmek olunca, bu bir belir­
sizlik içeriyor demektir. Belirsizlik bizi rasyonel, bilimsel bir ölçüden
uzaklaştırır. B u durumda i ş a d a m l a r ı ç o ğ u n l u ğ u n k a r a r l a r ı n a (ortalama
bir düşünceye) göre hareket ederler. B u durumda yeni bir d ü ş ü n c e
ortaya çıkınca kararlar aniden keskin bir şekilde değişir. Yani işadam­
larının tahminleri, ü m i t l e r i bir bıçağın üzerindedir, istikrarsızdır.
Dr. Ahmet KALIN
75
Klâsik teori ise genellikle iyimser görüşlerin, k ö t ü m s e r l e r e oranla
daha baskın o l d u ğ u n u ifade ederek iktisadi sisteme istikrarlı d a m g a s ı n ı
v u r m u ş d u r . Keynes sistemin istikrarsız olduğu kanısındadır, istikrar
sisteme d ı ş a r d a n m ü d a h a l e ile s a ğ l a n a c a k t ı r .
Sonuç olarak y a t ı r ı m l a r , t a h m i n ve ü m i t edüen k â r l a r , alman para
için ödenen p r i m i n üzerinde olursa, reel olarak a r t a c a k t ı r . Tersi işsiz­
liğe neden olacaktır.
BÖLÜM 2
Klâsiklerin Esasları
13 — 27
«İddia ederim ki, klâsik teorinin postülâları, sadece özel bir duru­
ma uygulanabilir,
genel bir duruma değil. Bunun da ötesinde,
öğret­
tikleri gerçek dünyaya
uygulandıklarında
bizi yanlış ve zararlı
yöne
iten sonuçlan
ile, klâsik teorinin varsaydığı özel durumun
karakteris­
tikleri, içinde yaşadığımız
iktisadî düzende mevcut
değildir.»
J. M. Keynes, The General Theory Of Employment
Interest and Money, Hancount, Brace and Co. Lue,
1936, sh. 3
Keynes'in klâsik teoriye yönelttiği eleştiriler y a n ı n d a onun bu
teorinin geçerli o l d u ğ u n u kabul ettiği pek çok alanlar da vardır. Temel
olarak hangi noktada a n l a ş a m a d ı k l a r ı n ı birazdan açıklayacağız. Ancak
bundan evvel «Klâsikler ve Klâsik sıfatı üzerinde durmak gerekir.
«Klâsikler» ya da daha d o ğ r u bir ifade ile Klâsik iktisatçılar deyimi
i l k defa K a r l Marx t a r a f ı n d a n A. Smith'i de kavrayacak şekilde Ricardo
ve onu izleyenler için kullanılmıştır.
Keynes bu t e r i m i J. S. M i l i , A. Marshall ve A. Cecil Pigou'yu da
kavrayacak şekilde Ricardo ve onu izleyenleri ifade etmek için kullan­
mıştır. Keynes'in bir çok eleştirisinde hedef Pigou'dur. Ç ü n k ü Profesör
Pigou, bu d o k t r i n i n en son ve en b ü y ü k temsilcisidir.
Klâsik deyimi ise klâsik iktisatçıların ortaya a t t ı k l a r ı prensipler
t o p l u l u ğ u n u n «bir a s ı r d a n çok bir süre» içinde «geniş» bir kabul
görmesini ifade etmektedir.
Keynes'in y ö n t e m i n e göre bu prensipler t o p l u l u ğ u tek bir d ü ş ü n c e
t a r z ı olarak ele alınmış ve eleştiriler, bu d ü ş ü n c e t a r z ı n a yöneltil­
miştir.
76
DUDLEY DILLARD'DAN TEBCÜMELER
Temel olarak klâsik teori ile Keynes'in anlaşmazlık n o k t a s ı ş u d u r :
Ekonomi teorisinin A. Smith t a r a f ı n d a n temeli atılan, fakat bu temelini
J. S. M i l i ile birlikte kaybeden «Bırakınız Yapsınlar» felsefesi ile olan
evliliği Keynes'çe b u felsefenin öldüğü bir çağda reddedilmiştir. Keynes
b o ş a n m a y ı gerçekleştirmiştir. Keynes'in teorisini bir b ü t ü n olarak gör­
d ü ğ ü m ü z d e onun ihtilâlci t a b i a t ı n ı da g ö r m ü ş oluruz.
Şimdi klâsik teorinin içeriğine bir göz a t a l ı m :
Temel olarak «Bırakınız Yapsınlar» felsefesinin sonucu, t a m istih­
d a m ı n s a ğ l a n m a s ı d ı r . Yani devlet m ü d a h a l e s i yoksa ve piyasalarda
tekelleşme eğilimleri mevcut değilse, piyasalar öyle bir düzen içinde
çalışacaklardır k i , t a m istihdam zorunlu olarak s a ğ l a n a c a k t ı r .
Piyasalarda kaynaklar kişilerin a r z u l a r ı n a göre yönelirler. B u
yönelmeyi arz ve talep sağlar. Arz ve talep birlikte hem k a y n a k l a r ı n ,
hem de bu k a y n a k l a r ı n ü r e t t i ğ i m a l l a r ı n birbirlerine göre değerlerini
belirler.
B u değerleri para ile ifade edersek fiyatları buluruz. F i y a t l a r ı n
(mal ve kaynak) en önemli özelliği, aşağıya ve y u k a r ı y a doğru esnek
olmalarıdır. Fiyatlar arz ve talepe göre öyle değişirler k i , kaynaklar
kişüerin en çok t a t m i n edilmesini arzuladıkları ihtiyaçlarını istenilen
düzeyde t a t m i n edecek yönlere yönelir; m a l l a r ı üretir. Böylece kaynak­
l a r ı n t ü m ü en i y i biçimde kullanılmış ve dağılmış olur. (Yani kay­
n a k l a r ı n t a m ve ekonomik k u l l a n ı m l a r ı sağlanmıştır.)
Böylece klâsik teori mevcut k a y n a k l a r ı n en i y i k u l l a n ı m ı m sağla­
mak a m a c ı üzerinde d u r m u ş t u r . B u da k a y n a k l a r ı n bir alandan, diğerine
k a y m a s ı ile gerçekleşir. B u kayma bazı m a l l a r ı n az veya çok üretilme­
sine neden olabilir, yani zaman zaman işsizlik ile karşılaşılabilir. Ancak
fiyatlar öyle bir değişim gösterir k i , bir süre sonra bu mallar için arz
ve talep fazlası ortadan kalkar. B u kısmî işsizliğin giderilmesi demektir.
B u a ç ı k l a m a l a r 19. yüzyılın başlangıcında y a ş a m ı ş F r a n s ı z İktisatçısı
J. B. Say'in takas esasına dayalı bir ekonomide sürekli arz ve talep
fazlası o l a m a y a c a ğ ı n ı ifade eden Mahreçler Kanununa d a y a n m a k t a d ı r .
P a r a n ı n işin içine girmesi, sonucu etkilemez. P a r a n ı n sadece deği­
şimi kolaylaştırdığı ve değişim işlemini etkilemediği kabul edilmek­
tedir.
Tasarruf ortaya çıktığında, klâsik teoriye göre, sistem fiyat esnek­
liği ile bu tasarrufa eşit bir h a r c a m a y ı (yatırım) o l u ş t u r u r . Tasarruf
t ü k e t i m m a l l a r ı n a değil, y a t ı r ı m m a l l a r ı n a yönelen harcama a n l a m ı n ­
dadır. O halde h a r c a m a l a r ı n bir kısmı t ü k e t i m m a l l a r ı n a , bir kısmı da
Dr. Ahmet KALİN
77
y a t ı r ı m m a l l a r ı n a yönelir. Y a t ı r ı m m a l l a r ı n a yönelen harcamalar artar­
sa, t ü k e t i m m a l l a r ı n ı n fiyatları düşer, kârlılığı azalır; buna karşılık
y a t ı r ı m m a l l a r ı n a olan talebin a r t m a s ı y l a bu m a l l a r ı n fiyatları ve
kârlılığı artar; kaynaklar kârlılığı artan mallara yönelir, bu m a l l a r ı n
ü r e t i m l e r i talep artışını k a r ş ı l a m a k a m a c ı y l a artar. (Tasarruf, y a t ı r ı m
eşitliğini faiz fleksibilitelerini kullanarak da açıklayabiliriz.)
B u a ç ı k l a m a l a r d a n işsizlik konusuna gelebiliriz ; Klâsik teoriye
göre ekonominin olağan h a l i t a m istihdam durumudur. Ancak b u n u n
dışında geçici olarak arızî (friksiyonel) işsizlik gücü piyasasındaki
rekabetin a k s a m a s ı y l a oluşabilir. İ ş g ü c ü n ü n hareketsizliği, bazı işlerin
mevsimlik niteliği, malzeme kıtlıkları, makina ve t e ç h i z a t t a arıza gibi
nedenler arızî işsizliğe yol açacaktır. Acaba işsizlik iradî olabilir mi?
Klâsik teori bu soruya olumlu cevap verir. Çalışmaya hazır işgücü,
piyasada cari olan ücreti t a t m i n k â r bulmazsa çalışmak istemez. Ayrıca
bir kısım zenginler işsiz zengin, bir kısım fakirler de tembellikten
işsizdir. Klâsik teoriye şöyle bir soru daha yönelt ilebilir : Kişilerin
iradesi dışında işsizlik ortaya çıkabilir mi? Alınacak cevap açıktır :
Bırakınız yapsınlar felsefesi içinde böyle bir durum ortaya çıkmaz.
Ancak ücretlere devlet m ü d a h a l e s i veya s e n d i k a l a r ı n işgücü piyasasında
boy göstermeleri halinde, rekabet koşulları zedelendiğinden, gayri iradî
işsizlik başgösterebilir. Ücretlere devletçe veya sendikalarca y a p ı l a n
m ü d a h a l e , genellikle, b u n l a r ı n piyasada oluşacak düzeyin ü s t ü n e çık­
m a s ı n a neden olmaktadır. O halde gayri iradî işsizliği ücret düzeyini
d ü ş ü r e r e k giderebiliriz (Profesör Pigou Lapses From F u l l Employment
1945 isimli eserinde bu yolu Önermektedir.)
Keynes'e göre sorun biraz farklıdır. Pigou çözümü bırakınız yap­
s ı n l a r felsefesinin t a m a n l a m ı y l a h â k i m olduğu t a m liberal veya her
t ü r l ü k u r u m u y l a otoriter bir toplumda geçerlilik kazanır. Rekabeti
zedeleyen güçleri her i k i halde de bertaraf etmek gerekmektedir.
Ö t e yandan 20. yüzyılın demokratik toplumları, m i n i m u m ü c r e t
düzeyi, s e n d i k a l a ş m a gibi olgulara k a r ş ı çıkamaz. O halde b u n l a r ı var­
sayarak bir çözüm a r a n m a l ı d ı r . Keynes'in teklifi sadece bu mu? Eğer
böyleyse Genel Teori, Klâsik Teorinin b i r v a r y a n t ı (özel bir duruma
u y g u l a n m ı ş hali) değil midir? B a ş l a n g ı ç t a sözünü ettiğimiz genel, özel
t a r t ı ş m a s ı işte budur.
Ş i m d i d e n belirtelim Genel Teori'de ü c r e t düzeyi t a m bir esneklik
kazansa da, faiz düzeyinin sertliği, ü c r e t l e r i düşürerek t a m istihdama
ulaşılmasını engeller. B u ise klasik ö n e r i n i n geçersizliğinin k a n ı t ı ve
y u k a r ı d a k i sorunun olumsuz cevabıdır.
?6
DUDLEY DILLARD'DAN TERCÜMELER
BÖLÜM 3
İ s t i h d a m ı n Genel Teorisinin Bir Başlangıç Özeti
28 — 55
«Bu analiz bize bolluk
sunmaktadır.
içinde
kıtlık
paradoksunun
açıklanmasını
3. M. Keynes, General Theory (1936) sh. 30
B u k ı s m m a m a c ı , okuyucuya teorinin dolaylı incelenmesinden önce
kuşbakışı bir b ü t ü n ü s u n m a k t ı r . Detaylar üzerine yapılacak t a r t ı ş m a l a r ,
bu detayların ortaya çıktığı k a v r a m l a r ı n birbirleri ile ilişkisi bilindiğinde
daha a n l a m l ı bir hale gelecektir. U n u t u l m a m a l ı d ı r k i p a r ç a l a r b ü t ü n
içinde anlam taşırlar.
I.
Efektif
Talep
İlkesi .¬
B u t e r i m i a ç ı k l a m a y a ç a l ı ş m a d a n önce belirtelim k i , Keynes'in
istihdam teorisinin m a n t ı k î başlangıç noktası efektif talep ilkesidir.
Öncelikle «efektif» sıfatının açıklamasını yapmakta yarar vardır.
Efektif sıfatı, toplam talep eğrisi üzerindeki bir n o k t a y ı ifade etmek­
tedir. B u noktada toplam talep eğrisi ile toplam arz eğrisi kesişmek­
tedirler.
B u n o k t a n ı n «efektif» y a n i etkin olmasının nedeni, toplam istihdam
hacminin toplam talep hacmine bağlı olması ve işsizliğin toplam talep
yetersizliği nedeniyle oluşmasıdır. B u durumda toplam arz eğrisi ile
toplam talep eğrisinin kesiştiği noktadaki toplam talep değeri işsizliğe
yol a ç m a y a n bir talep düzeyini ifade etmektedir. B u b a k ı m d a n istihdam
hacminin belirlenmesinde «etkin»dir.
Öte yandan etkin sıfatı satm almak arzusuyla birlikte s a t ı n almak
g ü c ü n ü de ifade etmektedir.
Efektif talep kendisini harcamalarda ifade eder. Toplumun reel
geliri a r t t ı k ç a , t ü k e t i m gelirden daha az a r t m a k t a d ı r . B u nedenle
istihdamda bir a r t ı ş s a ğ l a m a k için yeterli talep reel y a t ı r ı m ı n a r t m a s ı n ı
gerektirir. B u a ç ı d a n y a t ı r ı m l a r artmazsa, istihdam da artmaz.
Keynes'in kullandığı talep k a v r a m ı , alışılagelen talep k a v r a m ı n d a n
farklıdır. B i r ekonominin t ü m ü için üretilen m a l l a r ı n fizik m i k t a r l a r ı
farklı o l d u ğ u n d a n (ton, metre vs.), Keynes ü r e t i m i n t ü m ü n ü k u l l a n ı l a n
emek m i k t a r ı y l a ifade etmiştir. Böylece farklı fizik m i k t a r l a r ı ortak
bir ölçü ile ifade edilmişlerdir.
Dr. Ahmet KÂLIÜ
Toplam talep fonksiyonu, çeşitli istihdam hacimlerinde ü r e t i l e n
m a l l a r ı n s a t ı ş ı n d a n u m u l a n h a s ı l a t l a r ı ifade eder. Herhangi bir istihdam
hacminde üretilen m a l l a r ı n s a t ı ş ı n d a n umulan hasılat, bu m a l l a r ı n
talep fiyatıdır. İ s t i h d a m hacmi a r t t ı k ç a , üretilen m a l l a r ı n m i k t a r l a r ı
a r t a c a ğ ı n d a n toplam h a s ı l a t artar, vica versa.
Ü r e t i m i n k â r l a yönlendirildiği bir t ü r teşebbüs sisteminde, her iş
a d a m ı kendisine en yüksek k â r sağlayacak kadar işçi istihdam edecektir.
Belli bir istihdam için iş a d a m ı n ı etkileyecek m i n i m u m bir h a s ı l a t
vardır. İşte bu m i n i m u m h a s ı l a t da bu istihdam hacminin (o istihdam
hacminde üretilen ü r ü n ü n ) arz fiyatıdır. Toplam arz fonksiyonu da
çeşitli istihdam hacimlerindeki m i n i m u m hasılatı ifade eder. B u m i n i ­
m u m h a s ı l a t a r t t ı k ç a , iş a d a m l a r ı istihdam hacimlerini a r t t ı r a c a k ­
lardır.
Herhangi bir istihdam hacminde u m u l a n hasılat, bu m i k t a r istih­
d a m ı iş a d a m l a r ı için kârlı hale getiren gerekli m i n i m u m h a s ı l a t l a
eşitlenebilir. B u istihdam hacmi toplam talep ile toplam arzın eşitlenmesiyle belirlenmiştir. B u nokta Keynes'in istihdam teorisinin esasıdır.
B u talep m i k t a r ı «efektif» talep m i k t a r ı d ı r . Yani istihdam hacmini
belirlemede etkin olan talep m i k t a r ı d ı r . B u talep m i k t a r ı n d a iş a d a m l a r ı
k â r l a r ı en y ü k s e k düzeye çıkarmışlardır.
B u istihdam hacminin t a m istihdam hacmi olması gerekmez. Tam
istihdam ü r e t i m düzeyinde yatırımları, b u ü r e t i m düzeyindeki t ü k e t i m l e
ü r e t i m i a r a s ı n d a k i boşluğu doldurmaya yeterli olmayacaktır. B u nedenle
toplam arzla toplam talep, t a m istihdamdan daha d ü ş ü k bir istihdam
hacminde eşitlenecekler ve bu denge durumunda çalışmak isteyenlerin
bir kısmı iş b u l a m a y a c a k l a r d ı r .
Herhangi bir içsel değişmenin o l m a d ı ğ ı n d a n denge değişmeye­
cektir.
Keynes gibi toplam arzı veri olarak aldığımızda, genel teorinin
tezi i s t i h d a m ı n t ü k e t i m eğilimi ve belli bir dönemdeki y a t ı r ı m m i k t a r ı n a
bağlı olan toplam talep t a r a f ı n d a n belirlendiğidir. T ü k e t i m h a r c a m a l a r ı
k a r a r l ı bir ilişkiyi ifade eder. B u üişki gelirle t ü k e t i m a r a s ı n d a d ı r ve
değişimin ne m i k t a r olacağını t ü k e t i m eğilimi belirler. Y a t ı r ı m l a r ise
t ü k e t i m e oranla kararsız ve gelirden bağımsızdır.
Kararlılık (belirlilik) t ü k e t i m için t ü k e t i m eğiliminden d o ğ m a k ­
t a d ı r . Genellikle h a l k ı n gelirden t ü k e t i m e ayırdığı belirli bir o r a n d ı r .
Keynes bunun kısa d ö n e m d e nisbeten belirli o l d u ğ u n u varsayar. B u
oran, gelir dağılımına, toplumun yerleşmiş gelenek ve alışkanlıklarına,
vergi sistemine ve diğer faktörlere bağlıdır.
DUDLEY
DÎLLARD'DAN TERCÜMELER
Yüksek bir t ü k e t i m eğilimi, y a t ı r ı m l a r l a doldurulacak daha k ü ç ü k
bir boşluğa yol a ç t ı ğ ı n d a n istihdam hacmi b a k ı m ı n d a n daha elverişlidir.
Eğer t ü k e t i m eğilimi %100 yani 1 ise bu durumda y a t ı r ı m l a r a gerek
yoktur ve klâsiklerin belirttiği her arz kendi talebini y a r a t ı r d u r u m u
yani t a m istihdam söz konusudur. Ancak gerçekte t ü k e t i m e ğ ü i m i
%100'den k ü ç ü k t ü r . E n d ü s t r i t o p l u m l a r ı n d a bu fark ancak y a t ı r ı m l a r l a
karşılanabilir bir d u r u m d a d ı r . Eğer fark k a p a t ı l a m a z s a ve bu uzun
sürerse (Ek: Belki Marx haklı çıkacaktır) ihtilâlci hareketleri t a h r i k
edebilecektir.
77.
Yatırım
Etkenleri:
Y a t ı r ı m halen t ü k e t i l e n d e n daha çok ü r e t m e k demektir. Yatırımlar
çeşitli biçimlerde olabilirler. Ö r n e ğ i n m a m u l ve y a r ı m a m u l stokları,
fabrikalar, makinalar gibi. İş a d a m ı n ı y a t ı r ı m yapmaya yönelten etken
bu y a t ı r ı m l a r ı n kârlılık ü m i d i n d e n d o ğ m a k t a d ı r . Ü m i t l e r geleceğe ait
birer tahmine d a y a n d ı ğ ı n d a n , y a t ı r ı m hacmi geniş dalgalanmalara
sahne olur. İş a d a m l a r ı yeni y a t ı r ı m l a r d a n umulan hasılatın, bu yatı­
rımı yapmak için gerekli fonların maliyetine eşit olduğu noktaya kadar
y a t ı r ı m l a r için borçlanabilirler. Keynes'in analizinde y a t ı r ı m etkeni
y a t ı r ı m kârlılığı ile faiz düzeyi a r a s ı n d a k i ilişki ile belirlenir. Yani
y a t ı r ı m ı n u m u l a n kârlılığı kapitalin marjinal etkililiği olarak t a n ı m ­
lanır. K a p i t a l i n marjinal etkililiği faiz düzeyinden yüksek olduğu sürece
y a t ı r ı m l a r devam eder. B u n u bir örnekle açıklayalım:
Bir bina 20.000.— TL.'ye inşa edilmiş olsun ve yıllık geliri de
1.000.— T L . olsun. Faiz düzeyi %4 iken, 20.000.— T L . ' l i k b i n a n ı n değeri
nedir?
0,04.— T L . getirirse
1 TL.
1.000.— T L . getirir
X TL.
0,04 X = 1.000.—
X = 25.000.— TL.'dır.
25.000.— T L . %4'ten 1.000.— T L . gelir getirir.
20.000.— T L .
1.000.— T L . gelir getirirse,
bu k u r a m bize %5 gelir getirdiğini gösterir. Ç ü n k ü :
20.000.— T L .
1.— T L .
1.000,
X
1
X
=
=
20
0.05
TL.
TL.
Dr. Ahmet KALIN
81
B u durumda %4'ten 20.000.— T L . borç alıp, yıllık 1.000.— T L . gelir
getiren bir bina i n ş a ettiğimizde bu bina bize yıllık %5 gelir getirecek
demektir. Böylece b u çeşit bir kapitalin etkinliği, faiz düzeyinden yük­
sek o l d u ğ u n d a n bina i n ş a a t ı sürecektir.
Bu, eğer diğer k a p i t a l v a r l ı k l a r ı n d a n da s a ğ l a n a n en yüksek gelir
o r a n ı ise, kapital m a r j i n a l etkinliği genel olarak %5 demektir.
Kısa d ö n e m d e kararsızlık gösteren M.E.I., uzun d ö n e m d e artan
kapital varlıklarıyla birlikte bir d ü ş m e gösterecektir. Ancak, n ü f u s
artışı ve teknolojideki değişmeler bu eğilimi önleyebilir.
İşte M.E.I.'deki b u değişmeler k o n j o n k t ü r d a l g a l a n m a l a r ı n başlıca
nedenidir.
Y a t ı r ı m hacmini belirleyen faiz düzeyi likidite fonksiyonuna ve
para m i k t a r m a bağlıdır. Likidite fonksiyonu h a l k ı n geleceği, ekonomik
ve politik k o ş u l l a r ı n d a k i gelişmelerle i l g i l i düşüncelere göre değişecek­
t i r . Likidite fonksiyonu para^malî varlıklar a r a s ı n d a k i tercihleri ifade
eder. B u n u n ise y u k a r ı d a k i psikolojik faktörlerle olan ilgisi açıktır.
Ancak para otoriteleri, u y g u l a d ı k l a r ı para kredi sistemi ile bu
değişmeleri k ı s m e n kontrol a l t ı n a alabilirler. B u n l a r ı n aksi d a v r a n ı ş l a r ı
örneğin genişleme d ö n e m i n d e artan aktif para talebine spekülatif para
depolarmdan cevap verilmesine yol a ç a n kısıtlayıcı p a r a - k r e d ı politi­
k a l a r ı faiz düzeyini yükselterek y a t ı r ı m l a r ı düşürecek ve genişleme
b a ş l a m a d a n bitecektir.
Sonuç olarak Keynes'in belirttiği gibi «Bizim n i h a î amacımız, için­
de yaşadığımız t i p t e k i sistem için merkezi otorite t a r a f ı n d a n r a h a t ç a
kontrol edilebilecek veya yönetilebilecek değişkenleri seçmek olmalıdır.»
J. M . Keynes (1936) sh. ,247
Bunlarda y a t ı r ı m l a r , bu m ü m k ü n o l m a d ı ğ m d a n devlet m ü d a h a l e s i
(G) dir.
Keynes faiz düzeyinin tabii eğilimi sabit kalmak ve M.E.I.'nm da
d ü ş m e k eğiliminde o l d u ğ u n u varsaydığı için y a t ı r ı m l a r ı n a r t m a s ı
m ü m k ü n değildir. B u b a k ı m d a n tek açık kapı olarak devlet m ü d a h a l e s i
kalmaktadır.
DÜDLEY DILLARD'DAÜ TERCÜMELER
BÖLÜM 7
Sermayenin Marjinal Etkinliği
K a p i t a l Marjinal Etkinliğindeki Sürekli D ü ş ü ş :
Bundan önce açıklıkla ortaya k o n u l d u ğ u gibi Keynes, kapitalin
marjinal etkinliğinin uzun d ö n e m d e d ü ş m e k eğilimi göstereceğini ifade
ederek faiz düzeyinin genellikle belirli bir düzeyde k a l a c a ğ ı n ı ve b u
nedenle y a t ı r ı m l a r ı n giderek azalacağını söylemektedir. B u ise kapitalist
ekonomik d ü z e n i n çökmesi demektir. B u n u önlemek için devlet m ü d a ­
halesi sözkonusu o l m a k t a d ı r .
Açıklamaya çalışacağımız sorun M.E.I.'mn neden d ü ş t ü ğ ü d ü r .
B u konuda iktisat l i t e r a t ü r ü n e kısaca bir göz attığımızda M.E.I.'nm
düşmesi olayının, eski bir olay olan k â r o r a n m ı n d ü ş m e eğiliminin
yeni ismi o l d u ğ u n u açıkça görebiliriz. A. Smith k â r o r a n ı d ü ş m e eğili­
m i n i kapitalin b o l l a ş m a s m a bağlamıştır. Ricardo ve M i l i bu eğilimi,
t a b i a t ı n cimriliğinden d o ğ a n azalan verimliliğe atfetmiştir. K . Marx ise
farklı olarak b u eğilimi kapitalin kendi yapısı içinde a r a m ı ş t ı r .
Keynes'in t a m geliştirememekle birlikte b u konudaki görüşü
Smith'in görüşlerine çok benzemektedir. Keynes uzun d ö n e m d e M.E.I.'
n m düşmesini, kapital varlıkların a r t m a s ı sonucu u m u l a n h a s ı l a t ı n
a z a l m a s ı n a b a ğ l a m a k t a d ı r . A r t a n k a p i t a l daha çok miktarda m a l ü r e ­
tilmesine neden olmakta ve bu mal fiyatları d ü ş ü r m e k t e d i r . B u durum­
da yeni bir ü n i t e için umulan h a s ı l a t giderek d ü ş m e k t e d i r .
Ancak b u eğilime karşı çıkan bazı faktörler de vardır;
1 — Artan nüfus
2 — Yeni yerleşme a l a n l a r ı n ı n açılması
3 — Teknolojik değişme
Keynes'in bu konudaki son görüşü, X X ' n c i yüzyılın bu kapitalist
gelişme düzeyinde y a t ı r ı m o l a n a k l a r ı n ı n , X l X ' u n c u yüzyıla kıyasla
daha az o l d u ğ u d u r .
Dr. Ahmet KÂLIN
BÖLÜM 9
Para, Ücretler ve Fiyatlar
206 — 236
M i k t a r Teorisinin Yeni İfadesi:
«İşsizlik süresince, istihdam
cektir; ve tam istihdam halinde
değişecektir.y>
para miktarıyla
aynı oranda
fiyatlar para miktarıyla
aynı
değişe­
oranda
J. M. Keynes,
General
Theory
of
Employment
Interest and Money, New York, Harcourt, Brace and
Co. Inc. 1936, sh. 296
B u temel ifadenin y a n ı n d a Keynes, t a m istihdam ü r e t i m düzeyine
v a r ı l m a d a n evvel de fiyatların başlıca ü ç nedenle yükseleceğini kabul
eder. B u nedenleri şöyle özetleyebiliriz:
1 — İşsizlik azalırken, işçilerin a r t a n pazarlık güçleri nedeniyle
fiyatlar yükselebilir. İşsizlik azaldığında özellikle ö r g ü t l e n m i ş (sendi­
kalı) işçiler kendilerini pazarlık güçleri a ç ı s ı n d a n daha kuvvetli görür­
ler. Öte yandan m ü t e a h h i t l e r de kendi ü r e t t i k l e r i mallara a r t a n talep
nedeniyle işçilerin bu taleplerini daha olumlu k a r ş ı l a r l a r . Kendi mal­
l a r ı n a a r t a n talepten cesaret alarak artan maliyetlerini fiyatlara geçi­
rirler. Böylelikle a r t a n fiyatlar için neden de h a z ı r l a n m ı ş olur.
Ancak b u d u r u m işçilerin t ü m ü n ü n reel ü c r e t l e r i n i n a r t m a s ı anla­
m ı n a gelmez. G ö r ü l d ü ğ ü gibi fiyatlar da yükselmiştir. Genellikle fiyat
a r t ı ş l a r ı parasal ü c r e t a r t ı ş l a r ı n ı n sağladığı a v a n t a j l a r ı ortadan kaldı­
racak niteliktedir. Bununla beraber sendikalar a r a s ı rekabet nedeniyle
belli bir işçi grubunun bağlı olduğu sendika parasal ücret düzeyini,
fiyat a r t ı ş düzeyinin üzerinde tutabilecektir. Böylece o işçi grubu açı­
s ı n d a n reel ü c r e t l e r yükselmiş olabilir.
2 — K ı s a d ö n e m d e azalan verimler nedeniyle fiyatlar yükselebilir.
K ı s a d ö n e m d e kapital t e ç h i z a t ı sabittir. B u özellik kısa dönemin t a n ı ­
m ı n d a n d o ğ m a k t a d ı r . Y a n i k ı s a d ö n e m işletmelerin makina kapasite­
l e r i n i a r t t ı r a m a d ı k l a r ı bir dönemdir. B u d ö n e m d e işsizlik azalırken y a n i
işletmelerde çalışan işçiler artarken, b a ş l a n g ı ç t a ortalama değişken
masraflar a z a l m a k t a d ı r .
Ancak işçi m i k t a r ı a r t t ı k ç a daha az kalifiye işçüer çalışmaya başla­
y a c a k l a r ı n d a n ve aldıkları ü c r e t , diğerleriyle a y n ı saat başına ü c r e t
o l d u ğ u n d a n , teçhizat aynı nitelikte olsa dahi, ü r e t i l e n mal (parça)
84
DUDLEY/ DÎLLÂRD'DAÎÎ TERCÜMELER
b a ş ı n a maliyet (ortalama değişken maliyet) a r t a c a k t ı r . Ö t e yandan
işçiler verimliliklerine göre ü c r e t alsalar da bu taktirde daha az etkin
makinalarla ç a l ı ş a c a k l a r ı n d a n gene p a r ç a b a ş ı n a maliyet (ort. değişken
maliyet) a r t a c a k t ı r .
Özetlersek, maliyet artışı k i bu a r t ı ş fiyatlara geçirilmektedir, kay­
n a k l a r ı n homojen ( a y n ı kalitede: i . e verimlilikte) o l m a m a l a r ı nede­
niyle ortaya ç ı k m a k t a d ı r . - .
..
3 — Ü r e t i m d e meydana gelen darboğazlar nedeniyle fiyatlar yük­
selir.
Ekonomide t a m istihdam ü r e t i m düzeyine yaklaşıldıkça, t ü m kay­
naklar a y n ı anda bu ü r e t i m düzeyine varmazlar. K a y n a k l a r ı n birbirleri
a r a s ı n d a k i ikame o l a n a k l a r ı da belirli limitler içinde sınırlıdır. B u
durumda herhangi bir kaynak, herhangi bir ü r e t i m dalmda t a m istih­
dam düzeyine v a r d ı ğ ı n d a ; bu ü r e t i m dalında üretileni kendi ü r e t i m i n d e
kullanan b i r diğer ü r e t i m d a l ı n d a k i b i r diğer kaynak, b u ü r e t i m dalı
için h e n ü z t a m istihdam düzeyine v a r m a m ı ş olabilir. K u l l a n ı l a n tek­
noloji k a y n a k l a r ı n ı n belli ölçüler içinde ikamesine elverişli olduğu için,
i l k e n d ü s t r i n i n ü r e t i m kapasitesini a r t t ı r m a k m ü m k ü n o l m a d ı ğ ı n d a n
bunun ü r e t t i ğ i m a l ı n fiyatı ve bu m a l ı kendi ü r e t i m i n d e kullanan i k i n c i
e n d ü s t r i n i n de ü r e t t i ğ i m a l ı n fiyatı bu nedenle a r t a c a k t ı r . Böylelikle
ekonominin t ü m ü için t a m istihdam söz konusu değilken fiyatlar art­
maya b a ş l a y a c a k t ı r .
Download