12.QXP_Mizanpaj 1

advertisement
BİZİM GEVEZE DER Kİ...
29 EKİM 2017 PAZAR
KAKTÜS-KARİKATÜR
Hazırlayan: Akdağ SAYDUT
Cumhuriyet, demokrasi ve her şey!
n Akdağ SAYDUT
Cumhuriyet’in 94. Yılını kutluyoruz. 29
Ekim 1923 günü cumhuriyet ilan edildiğinde
sosyolojik, ekonomik ve politik durum imparatorluğun son 200 yılının mirasıydı. Cumhuriyet
nasıl bir miras devralmıştı?
1927 verilerine göre 14milyon yurttaşımız
vardı. Kadınlar erkeklere göre çoğunluktaydı
(1000/ 823). Toplam nüfusun %48,1’i 20
yaşın altındaydı. 10 bin ve daha fazla nüfuslu
yerlerde yaşayanlar toplam nüfusun %16,3’ü
idi. 100 bin ve daha fazla nüfusa sahip büyük şehirler, sadece İstanbul ve İzmir ile sınırlı
olup, burada nüfusun %6,2’si yaşıyordu.
Sağlık koşulları kötü, sağlık hizmetleri yetersiz; tifüs, kolera gibi salgın hastalıklar ile sıtma, trahom, verem ve çeşitli çocuk hastalıkları
endemik bir nitelikte baş gösteriyordu. 10 bin
kişiye düşen hekim sayısı 1946’da bile 2,4’ü
aşamamış, sağlık kurumları ve personeli büyük
kentlerde, özellikle İstanbul’da toplanmıştı.
Eğitim koşulları Tanzimat reformlarına rağmen yetersiz, eksik kalmıştı. Örneğin,Tanzimat
dönemine kadar öğretim sisteminin belkemiğini oluşturan medreseler halen varlığını sürdürüyordu. Medreselerde öğrenim dili Arapçaydı.
Gözlem, inceleme ve eleştiriye yer vermeyen,
dinsel referansları; bilimsel yöntemler yerine,
Aristo mantığına göre söylem üzerinden aktaran, anlam ve içeriğin kalıplaştırıldığı, dogmatik ve skolastik öğretim sürmekteydi. Tanzimat
reformlarının eğitimi iyileştirme ve kitleselleştirme çabaları yeterli bir düzeye ulaşamamıştı.
1927 nüfus sayımı verilerine göre Arap
harfleri ile okuma bilen yurttaş sayısı 1,1 milyon kişi olarak saptanmıştı (nüfusun %8,6’sı).
7-12 yaş arası 1,3 milyon çocuk vardı, bunların 462 bini okula gidebiliyordu. Üniversite
ve yüksek okullarda kayıtlı öğrenci sayısı
4.281 kişi olarak belirlenmişti.
Aktif nüfusun %78,2’si tarım, %7,4’ü sanayi,
yaklaşık %7,9 ulaştırma ve serbest meslek ve
% 6,5 hizmet sektöründe çalışıyordu. Ulusal
Gelir’in %44,8’i tarıma, %14’ü sanayiye,
%31,7 Ulaştırma/ Ticaret/ Bankacılık, %4,5
konutlar ( inşaat), %5 kamu sektörüne aitti.
1920’li yılların başında kişi başı ulusal gelir
114 TL düzeyinde ve dünya sıralamasında
sondan üçüncü durumdaydı.
1920’lerde; siyasi, kültürel ve ekonomik bütünleşme açısından çok önemli olan ulaşım
son derece yetersizdi. İmparatorluğun Cumhuriyete miras bıraktığı ulaşım ağı; 4.138 Km’si
demiryolu, 13.885 Km’si şose, 4.450 Km’si
toprak yol olmak üzere toplam 18.335 karayoluydu.
1923’deki deniz ticaret filosu 34,9 bin safi
tonilatoydu. Bu miktar 1926’da 76,7 bin tonilatoya çıkartılmış olsa da, 1 Temmuz
1926’da kabotaj hakkının yalnızca Türk bayraklı gemilere tanınmasıyla, ulusal limanlar
arasındaki deniz ticareti trafiğini yürütmeye
yetmiyordu. Ayrıca İstanbul ve İzmir dışında liman yoktu. Boşaltma ve yükleme amaçlı iskeleler hava koşullarına bağlı olarak çalışabiliyordu. Bu koşullar altında ticari malların sirkülasyonu ile yurtiçi seyahatler belirli mevsimlerde duruyor, normal koşullarda ise yüksek maliyet ve zaman kaybına yol açıyordu.
Tarım alanlarında yaşayan nüfusun üretime
katkısı yetersizdi. Geleneksel tarım yöntemleri,
kendi ihtiyacıyla sınırlanan kapalı ekonomi refleksinin etkisindeydi. Tarımsal ürünlere bindirilen aşar gibi vergiler söz konusuydu. Tarımsal
işletmelerin büyüklüğü, genel olarak gelişmiş
ülkelerdeki benzerlerinin çok gerisindeydi. Örneğin işletme alanları Almanya’da 7.2 hektar
(1925), Türkiye genelinde ortalama 2.5 hektar olarak saptanmış, Karadeniz bölgesinde
1.45’e kadar düştüğü belirlenmiştir. 5 hektardan büyük işletmeler ise Adana, Aydın, Diyarbakır gibi bölgelerde bulunuyordu. Tarım yapılan alanlar, ülke yüzölçümü ve ekilebilir alan
büyüklükleri ile kıyaslandığında, gelişmiş ülkelerin gerisinde kaldığı görülüyordu. 1913’de
yapılan bir araştırmaya göre, Tarım işletmelerinin parçalanmış ve küçülmüş olmasına karşılık,
nüfusun % 0,37’si arazi mülkiyetinin %65’ine
malikti. Başka bir söylemle, arazi mülkiyeti 10
bin derebeyi ve 40 bin toprak ağasının elindeydi. Tarımsal işletmecilik, emek yoğun olarak, geleneksel yöntemlerle sürdürülüyordu.
Tarımsal üretim alanlarının sadece %6,6’sı sınaî bitkilerin üretimine ayrılmış (gayri safi üretim değeri %27,2), geri kalanı tahıl ve baklagillerin üretimine ayrılmıştı. Buna rağmen Türkiye buğday ithal etmek zorunda kalıyor, kendi
üretimiyle beslenemiyordu.
Kayda değer sanayi işletme sayısı az, emek
yoğun çalışan, istihdamın düşük olduğu küçük
işletmelerle, iki şeker fabrikası, basit kozmetik
üretimler (kolonya, lavanta, boyahane), dokumacılık (halı ve kilim), tamircilik ve benzeri işler ağırlıktaydı. Metal, petrol , kimya, motor,
makine, kağıt sanayi gibi alanlar yoktu.
İthalat – ihracat dengesi sürekli açık vermekteydi. 1923 rakamlarına bakarsak ithalat
144,8 Milyon TL, ihracat 84,7 milyon TL,
açık 60,1 TL idi.
Düyunu Umumiye idaresinin kurulmasına yol
açan dış borçların, 1910’da ödenememiş kısmı 118,6 milyon, yıllık taksitleri 5,4 milyon altın liraydı. Meşrutiyet yönetimi bütçe açıklarını
kapatmak için 50 milyon altın liralık yeni borç
yapmış ve toplam borç 1915’de 153,7 milyon liraya, taksit tutarı ise 7 küsur milyon liraya
yükselmişti. Yani devlet gelirlerinin %28’i. Başka bir deyişle Türkiye’nin işletmeleri ve gelirleri;
dış borçlarının karşılığı ipotek altındaydı.
Kamu maliyesi durumu en bozuk sektörlerden biriydi. (Kaynak: Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ekonomisi – 1923/1978, Prof. Mem-
duh Yaşa, Akbank Kültür Yayını).
*
29 Ekim 1923’e kadar uzanan sürecin ekonomik veriler ile durumu böyleydi. Cumhuriyetin
ilk 15 yılı, imparatorluğun kötü mirasını yönetmek ve yeniden kurumlaşmak; çağdaş dünyanın
en üst normlarını hızla kendi bünyesine adapte
ederek, yeni bir gelişme trendi yakalamak ve iç
isyanlarla boğuşmakla geçti.
İkinci 15 yıl, 1929 ekonomik krizi, Avrupa’da
yükselen faşizmin yarattığı ikinci paylaşım savaşı
ile geçti. Savaş sonrası ise, tek partili milli şef düzeninden, çok partili düzene geçiş süreci başladı.
Üçüncü 15 yıl, “Yeter Söz Milletin” sloganıyla
başlayan Demokrat Parti’nin, demokrasi pratiğiydi. 1960 darbesi, Milli Birlik Komitesi, Kurucu
Meclis, 1961 Anayasası, güçler ayrılığı, iki meclis, kısıtlı olanaklarla demokrasiye dönüş ve ilk
koalisyon, örgütlenme ve düşünce özgürlüğünün
yükselişi, sendikalaşma, öğrenci hareketleri ve
sosyal uyanışın başlaması olarak özetlenebilir.
Dördüncü 15 yıl ‘Sosyal uyanışın ekonomik
gelişmeleri geçtiği (!) ’ bir süreçle birlikte 12
Mart Muhtırası, özgürlüklerin üstüne şal örtülmesi,
siyasal gericilik ve dinci ırkçı gericiliğin işbirliğiyle kotarılan Milliyetçi Cephe Hükümetlerinin ağır
bastığı koalisyonlar, Kıbrıs Barış Harekatı, Amerikan ambargosu, Devlet Güvenlik Mahkemeleri,
hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı, terörün tırmandırıldığı, siyasal cinayetlerin kronikleştiği, ekonominin yeniden borç sarmalına girdiği bir sürecin 24
Ocak kararlarıyla taçlanması (!) ve 12 Eylül darbesi ile yeni (!) bir döneme başlanması.
Beşinci 15 yıl, yeni bir anayasa ile başladı.
Konsept değişmişti. Tek meclis, yetkileri genişletilmiş süper cumhurbaşkanı, üç partili seçim, tek
partili hükümet, ilk sivil (!) cumhurbaşkanı, yine
koalisyonlar, dış borçlar, nitelik değiştirmiş terör
eylemleri, “Ortadoğu’da bir koyup üç almak”
fantezisi, arka arkaya gelen ekonomik krizler, bir
türlü üretim ve paylaşıma ilişkin yapısal sorunları
çözemeyen vasıtalı vergi devletçiliği.
Son 15 yıl ve sonrası mı? O süreci de hep birlikte yaşadık ve yaşıyoruz. Bir imparatorluktan
bir cumhuriyet çıktı! Çok değerli bir emanettir.
Hanedan tebaasıyken, yurttaş olduk. Cumhuriyeti demokrasiye dönüştürmek zorundayız.
Dünya çizerlerinden Nazım Hikmet Portreleri…
Nazım Hikmet’in 115. Ölüm Yıldönümü etkinlikleri kapsamında, Karikatürcüler Derneği tüm
dünya çizerlerinin katılımıyla büyük bir albüm hazırlıyor. Nazım Hikmet’in dizelerine, ırk, din, dil,
ulus, coğrafya, etnik farklılık ayrımı yapmaksızın,
tüm insanlığın ortak kaygısı olarak yansıyan,
emeğin sömürülmediği, özgürlüklerin kısıtlanmadığı, insan haklarının ihlal edilmediği, demokra-
sinin bütün kurum ve kurallarıyla işlediği bir dünyada barış içinde birlikte yaşama özleminin bir
imecesi olarak, bütün karikatürcüler Nazım Hikmet’i çizgileriyle anlatıyor.
Cumhuriyet
Bayramımız Kutlu
Olsun!
Download