İbrahim GÖRMÜŞ - TC DİB. Trabzon Dini Yüksek İhtisas Merkezi

advertisement
T.C
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
TRABZON-AKÇAABAT-DARICA
EĞİTİM MERKEZİ MÜDÜRLÜĞÜ
İSLAMDA RUH VE NEFS
III. Dönem
B İ T İ R M E T E Zİ
İb rah i m GÖRM ÜŞ
TRABZON – 2006
T.C
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
TRABZON-AKÇAABAT-DARICA
EĞİTİM MERKEZİ MÜDÜ RLÜĞÜ
İSLAMDA RUH VE NEFS
III. Dönem
B İ T İ R M E T E Zİ
Hazı rlayan
İb rah i m GÖRM ÜŞ
Dan ışman
Env er Osman KAAN
TRABZON – 2006
II
İÇİNDEKİLER…………………..………………………………………………………….III
KISALTMALAR ..................................................................................................................... V
ÖNSÖZ .................................................................................................................................... VI
GİRİŞ......................................................................................................................................... 1
RUH VE NEFS KELİMELERİNİN SÖZLÜK VE TERİM ANLAMLARI ...................... 2
I. RUH KELİMESİNİN SÖZLÜK ANLAMLARI .......................................................................... 2
II. RUH KELİMESİNİN TERİM ANLAMI VE MAHİYETİ ......................................................... 3
III. NEFS KELİMESİNİN SÖZLÜK ANLAMLARI ...................................................................... 4
IV. NEFS KELİMESİNİN TERİM ANLAMI VE MAHİYETİ ....................................................... 5
BİRİNCİ BÖLÜM .................................................................................................................... 7
KUR’AN-I KERİM VE HADİSLERDE RUH VE NEFS .................................................... 7
I. RUH ....................................................................................................................................... 7
A. KUR’AN-I KERİMDE RUH .................................................................................................. 7
B. HADİSLERDE RUH ........................................................................................................... 10
II. NEFS................................................................................................................................... 12
A. KUR’AN-I KERİMDE NEFS ............................................................................................... 12
1. Kur’an’da Nefs Kelimesinin Kullanıldığı Anlamlar: ................................................ 12
2. İniş Sırasına Göre Nefs İle İlgili Ayetler: .................................................................. 14
B. HADİSLERDE NEFS: ........................................................................................................ 35
İKİNCİ BÖLÜM .................................................................................................................... 37
RUHUN YARATILIŞI, ÖLÜMÜ VE BEDENLE İLİŞKİSİ ............................................. 37
I. RUH VE YARATILIŞI ...................................................................................................... 37
A. RUHLARIN EZELİ OLDUĞU GÖRÜŞÜ: ............................................................................. 37
C. RUHLARIN YARATILMA ZAMANI.................................................................................... 42
1. Ruhun Bedenden Önce Yaratıldığı Görüşü ............................................................... 42
2. Ruhun Bedenle Birlikte Yaratıldığı Görüşü............................................................... 46
3. Ruhun Bedenden Sonra Yaratıldığı Görüşü .............................................................. 47
I. RUHUN BEDENİ TERK ETMESİ: ÖLÜM .................................................................... 48
A. ÖLÜMÜN KEYFİYETİ ....................................................................................................... 48
B. ÖLÜMDEN SONRA RUHLARIN DURUMU ......................................................................... 52
C. KABİR HALLERİNİN KEYFİYETİ ..................................................................................... 55
III. RUH BEDEN İLİŞKİSİ .................................................................................................. 57
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ................................................................................................................ 60
NEFS ........................................................................................................................................ 60
I. NEFSİN MAHİYETİ......................................................................................................... 60
II. NEFS’İN MERTEBELERİ .............................................................................................. 63
III
A. NEFS-İ EMMMARE ........................................................................................................... 63
B. NEFS-İ LEVVAME............................................................................................................. 64
C. NEFS-İ MÜLHİME ............................................................................................................ 65
D. NEFS-İ MUTMAİNNE ........................................................................................................ 65
E. NEFS-İ RADİYE VE MARZİYE .......................................................................................... 66
F. NEFS-İ KAMİLE ................................................................................................................ 67
SONUÇ .................................................................................................................................... 68
KAYNAKÇA .......................................................................................................................... 70
IV
KISALTMALAR
a.g.e
: adı geçen eser
a.g.m
: adı geçen makale
Ank.
: Ankara
Ans.
: Ansiklopedi
a.s
: aleyhi’s- selam
AÜİF
: Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
B
: ibn
Bs
: baskı
bkz.
: bakınız
c
: cilt
cc
: celle celalühü
DİA
: Diyanet İslam Ansiklopedisi
DİB
: Diyanet İşleri Başkanlığı
Hz.
: Hazreti
İst.
: İstanbul
İİFV
: İzmir İlahiyat Fakültesi Vakfı
MÜİF
: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
S
: sayfa
Şrh.
: şerheden
TDK
: Türkiye Diyanet Vakfı
Ter.
: tercüme eden
Vd.
: ve devamı
Vs.
: ve saire
V
ÖNSÖZ
İnsanlar, ruh ve nefsin mahiyeti konusunu, insanlık tarihinin ilk yıllarından itibaren
merak etmişlerdir. En gelişmemiş toplumlarda dahi bu konuda pek çok esere rastlanır.
İnsan, ölümün, önüne geçilmez bir vakıa olduğunu görüp, ölümle karşılaştığı andan
itibaren, sadece bir cisimden ibaret olmadığını anlamış, mahiyetini araştırma ihtiyacı hissetmiştir.
Evrende var olan tüm varlıklar içinde araştırılıp incelenmesi gereken en önemli varlık
insandır. İnsan kendisini diğer varlıklardan ayıran özelliklerini anlama konusunda ciddi gayretler
sarf etmiştir. Zaten insan, varlıklar arasında herhangi bir şeyin ne olduğu konusunda inceden
inceye araştıran tek varlıktır.
İnsan, mevcudiyetindeki farklı özellikleri sebebiyle, mümtaz bir mevkiye sahiptir.
Bundan dolayı Allah tarafından ilahi emre muhatap kabul edilmiştir, ona birtakım mükellefiyetler
yüklenmiş, yapması gerekip de yapmadıkları ve yapmaması gerekip de yaptıkları şeylerden dolayı
sorumlu tutulmuştur.
İnsan sadece cisimden ibaret bir varlık değildir. Bu görünen maddi yapısının yanında,
görünmeyen manevî, ruhî yapısı da vardır. Yani insan ruh ve bedenden müteşekkil bir varlıktır.
Bununla birlikte, gözüyle görmediği ve beş duyu organıyla kavrayamadığı için, bu fizik ötesi
varlıkları tümüyle reddeden Materyalist bir anlayışla ruhu inkar eden kişilerde vardır. Bunlar,
deney sahasına sokamadıklarından dolayı, Allah ve ruhu inkar etmişlerdir.
Biz bu çalışmamızda insanın ruh ve bedenden oluşmuş bir varlık olduğunu, ruhun ve
nefsin mahiyetini ortaya koymaya çalıştık. Ruh ve Nefs kelimelerinin lügat ve ıstılah
manalarından başlayıp, Kuran–ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerde Ruh ve Nefsin ne şekilde
bahsedildiğini araştırdık.
Daha sonra, Ruhun yaratılması, Ruhların ezeli veya hâdis olup olmaması konusunu
incelemeye çalıştık. Daha sonra ruhun yaratılma zamanını, yani bedenden önce mi, bedenle
birlikte mi, yoksa bedenden sonra mı yaratıldığı konusunu irdelemeye gayret ettik.
Bu bölümde ayrıca, ölümün keyfiyeti, ruhların ölüp ölmemesi, öldükten sonra ruhların
durumu, kabir azabının keyfiyeti hakkında görüşleri tahlil etmeye çalıştık.
Son bölümde ise nefsin mahiyeti ve mertebeleri işledik.
VI
Bu çalışmam esnasında bizlere inceleme araştırma ortamını hazır hale getiren eğitim
merkezi müdürümüz Zeki YAVUZYILMAZ beye, tezimi hazırlamada rehberlik yapan Enver
Osman KAAN beye, mesai arkadaşlarıma, engin sabrı ile destekleyen ve yazmada bana yardımcı
olan eşime teşekkürlerimi sunarım.
İbrahim GÖRMÜŞ
Trabzon- 2006
VII
GİRİŞ
Ruh ve nefs kelimelerinin her ikisi de Arapça’dan dilimize geçmiş olup, her iki
kelime isimdir ve çok sayıda deyim içinde kullanılırlar.
Arapça’daki anlamlarından bazıları, dilimizde yaygın olmakla birlikte, bazı
anlamları dilimize yabancıdır. Aynı şekilde, Arapça’da mevcut olmayan bazı anlamları da
Türkçemizin zenginliği içerisinde türetilmiştir.
Arapça asıllı olmaları sebebiyle bu dildeki sözlük anlamları sunularak, bu
anlamların geçtiği örnek cümleler, Kur’an ve Hadislerde geçen anlamları sunulurken
gösterilecektir.
Felsefi ve Kelami açıdan bu iki kavrama yüklenilen anlamlara ışık tutacağı
kanaatiyle, sözlük, Kur’an ve Hadislerde geçen anlamları geniş şekilde ele alınacaktır.
Örnek olarak, “ruh”u “nefes”, “nefs”i de “beden” veya “kan” olarak kabul eden telakkiler
mevcuttur. Özellikle ruhu latif bir cisim olarak kabul eden Kelamcıların yorumları, büyük
bir çoğunluğu oluşturmaktadır. İlk bakışta alışılmışın dışında görülen bu anlamların, kendi
içindeki tutarlı yorumları ve tenkitleri belirtilmeye çalışılacaktır.
RUH VE NEFS KELİMELERİNİN SÖZLÜK VE TERİM ANLAMLARI
I. Ruh Kelimesinin Sözlük Anlamları
A. Ruh )‫ (روح‬kelimesi, nefs yani bedene hayat veren, onu canlı kılan şey anlamında
olup, en çok kullanılan anlam da budur.1
B. Ruh kelimesi, nefes yani soluk anlamında kullanılır.2 İnsanın hayatta olduğuna
ve ruhun bedendeki mevcudiyetine işaret ettiği için, ruh kelimesine bu anlam verilmiştir.
Ayrıca nefes, insanın boğazından girip çıkan hava olduğundan, hareket halindeki havaya
işaretle ruha “rüzgâr” ismi de verilmiştir.3
C. Bazı ilaçların özü ve bazı bitkilerden damlatılan şey anlamında olup, “ruhu’zzehr” denildiği zaman “çiçeğin özü” kastedilir.4
D. Ruh, hayat canlılık ve dirilik anlamında olup, “askeri ruh” denildiği zaman,
“ordunun canlılığı ve dirliği” anlaşılır.5 Ruha bu anlamın verilmesi, ruhun bizzat hayat
olduğunu ifade etmek için değil; hayatın ve canlılığın kaynağı olduğunu, ruhun en başta
gelen özelliğinin “hayat sahibi” olmasını ifade etmek içindir. Bu yüzden “ölüm” kelimesi
ruhun değil, “hayatın ve canlılığın” zıddı olarak kullanılır.
E. Ruh kelimesi, his, kuvvet, te’sir anlamlarında olup, “vatani ruh” denildiğinde,
“toplumun geleceği için milli hisler” anlaşılır.” Yine “ruhsuz iş” denildiğinde, “gücü ve
etkisi olmayan iş” kastedilir.6
F. Ruh kelimesi, hal, durum anlamında olup, “manevi ruh” ifadesiyle “psikolojik
hal, durum” kastedilir.7
Komisyon, Mu’cemu’l- Arabi’l- Esasi, Durûs Yayınları, s. 559; Mahmud Abdurrahman Abdi’l- Men’am,
Mu’cemu’l Mustalahi’l Elfazı’l- Fıkhıyye, Kahire, Daru’l-Fazilet, 1994, c. 2, s. 192; Nesefi, Medariku’lTenzil ve Hakaiku’t- Te’vil, Beyrut, Daru İbn-i Kesir, 1192, c. 2, s. 275
2
Allame Ragıp İsfahani, Mufredat-ı Elfazı’l Kur’an, 2. bs, Daru’ş -Şemsiyye, 1997, s. 329
3
Komisyon,,Müncid, Beyrut, Daru’l Meşrik, 1997, s. 286
4
Mu’cemu’l Arabi’l- Esasi, s. 559; İsfahani, s. 286
5
Mu’cemu’l Arabî’l- Esasi, s. 559
6
Mu’cemu’l Arabi’l- Esasi, s. 559
7
Mu’cemu’l Arabi’l- Esasi, s. 559
1
2
Bu anlamların dışında sözlüklerde ruh kelimesi, “Cebrail, İsa (as), peygamber,
Kur’an, vahy, rahmet, Allah’ın emri ve hükmü” gibi anlamlara da gelmektedir8
II. Ruh Kelimesinin Terim Anlamı Ve Mahiyeti
Hemen hemen bütün dinsel geleneklerde insanın manevi yapısını temsil eden ve
mahiyet itibarıyla bedenden farklı olduğuna inanılan güce Ruh adı verilir. Ruhun insana
hayat yetisi kazandırdığı kabul edilir. Birçok inanç sisteminde, ruhun tanrısal âlemden
alınarak ilk insanın bedenine yerleştirildiğine, dolayısıyla ruhun yeryüzünün bir parçası olan
bedenden farklı olarak, asıl itibarıyla bu âleme ait olmadığına ve ölümsüz olduğuna inanılır.
Yapısı itibarıyla ruh, süfli âlemin ve bunun bir parçası olan bedenin kötülük, eksiklik ve
fanilik gibi niteliklerinden uzaktır. O, tabiatı itibariyle iyidir, üstündür ve ölümsüzdür. Zira
bu anlayışa göre menşe’ itibarıyla ruh, Yüce Allah’tan zuhur eden bir varlıktır.9
Ruh, insana hayat veren ve onu düşünen, anlayan, idrak eden bir kişi haline sokan,
maddi olmayan ölümsüz bir varlıktır. Bazılarına göre ruhlar, latif cisimler olup, vücuttaki
damarlar yoluyla bedende dolaşan ve ona hayatiyet kazandıran havai varlıklardır. 10
Ruh, canlılara hayat veren şey olması hasebiyle, insandan evrene doğru evrimleşir.
Bitkideki ruha Nebati Ruh denir; bunun bir derece üstü hayvansal ruhtur; bunun üstünde de
insani ruh vardır. Bu ruhlar madde ile birleşmek suretiyle onlara canlılık ve hareket verir.11
Ruhun mahiyeti ve bunun insan aklının kavramasının mümkün olup olmaması
konusu tartışmalıdır. Selef âlimleri, ruhun ilahi bir sır olduğunu ve mahiyetinin insan
aklınca kavrayamayacağını ileri sürmüşlerdir. Sonraki âlimler ise, ruhun tamamen idrak
edilemez olmadığını savunmuşlar ve ruhun mahiyeti hakkında şu görüşleri ileri
sürmüşlerdir: İnsan ruhu soyut bir cevherdir, cisim olmadığı için yer işgal etmez. Ruh
bedene girmiş latif bir cisimdir, ayrılmaz ve parçalanmaz. Ruh maddi bir cevherin arazıdır.
Diğer zerreler gibi her an yaratılmakta ve yok olmaktadır. Bu sürekli yaratma böyle devam
Mukatil b. Süleyman, Kur’an Terimleri Sözlüğü, 1. bs., İstanbul, İşaret Yayınları, 2004, s. 205 vd., Fahru’r
Razi, Tefsiu’l Kebir, 3. bs., Beyrut, Daru’l İhya, 1999, c. 7, s. 393-394; Zamahşeri, Keşşaf, 3. bs., Beyrut,
Daru’l Kütübi’l İlmiyye, 2003, c. 2, s. 663, Muhammed el-Behiy, İnanç ve Amelde Kur’ani Kavramlar, 5.
bs., İstanbul, Yöneliş Yayınları, 2003, s. 98-99; İsfahani, s. 329; Tefsir-i İbn Kesir, Beyrut, Daru’l Fikr,
1996, c. 2, s. 395
9
Şinasi Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü, Vadi Yayınları, s. 323
10
Ömer Tellioğlu, “Ruh” Maddesi, Şamil İslam Ansiklopedisi, İst, 1992, c. 5, s. 271
8
11
Süleyman Ateş, Kur’an Ansiklopedisi, İst, Kur’an Bilimleri Araştırma Vakfı, 1997, c. 8, s. 59
3
eder, gider. Bu durumda Allah ruhları cisimlerin arazı olarak yaratır. Ruh, beyinde bir
fonksiyon ve güçtür. Ruh, manevi bir nurdur.12
Ruh, Allah’ın katındandır; mahiyetini ancak Allah bilir. Bütün semavi dinlerin
kabul ettiği ruh, maddeden ayrı olup, Allah’ın sırlarındandır.13
Ruh, canlılar için hayat iksiridir. Ona ruh üflenmekle diri olmuştur; ruhun
ayrılmasıyla da ölmüştür. İnsanı insan yapan şey ne ruhtur, ne de bedendir. Bilakis gerçek
ruh, mürekkep olmayan bir hakikat, nurani bir noktadır. O, değişken ve etkileşimle değişen
ve bazıları cevher, bazıları da araz olan hallerden uzaktır. O, küçükte nasılsa, büyükte de
aynıdır; aynı şekilde siyahta nasılsa, beyazda da aynıdır. Onun ilk olarak hevai ruhla, ikinci
olarak da bedenle özel bir ilgisi vardır. Ruh, kutsiyet alemine açılan bir penceredir.14
III. Nefs Kelimesinin Sözlük Anlamları
A. Nefs kelimesi, ruh; yani bedene hayat veren şey anlamında olup, “nefsi çıktı”
ifadesiyle “ruhu çıktı” anlamı kastedilir.15
B. Nefs kelimesi, “bir şeyin özü, öz varlığı, hakikati, aslı ve künhü” anlamlarında
olup, te’kid için de kullanılır. Ayrıca, akıl, ceset, arzu, azamet, izzet, görüş, işkence,
hamiyet gibi anlamlara da gelmektedir.16
C. Nefs kelimesi, “kan” anlamında da kullanılmaktadır. “Nefsi aktı” derken, “kanı
aktı” anlamı kastedilir.17 Bu anlam, insanın kan kaybetmesi nedeniyle, ölümü- özellikle de
eski tarihlerde- kaçınılmaz bir son olarak görülmesi ve kanın bedendeki canlılığın bir
temsilcisi olarak kabul edilmesinden dolayı verilmiştir.
D. Nefs kelimesi, “ind”; yani “kat, nezd” anlamında olup, “Nefsimde olanı
bilirsin; fakat ben senin nefsindekini bilemem.”18 ayetinde bu anlamda kullanılmıştır.19
Ahmet Saim Kılavuz, Ruh Maddesi, İslamda İnanç, İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi,
İstanbul, İFAV, c. 4, s. 15
13
Şerafettin Gölcük, İslam Akaidi, İst, Esra Yayınları, 1994, s. 163
14
Şah Veliyyullah Dihlevi, Huccetullahi’Baliğa, Terc: Mehmet Erdoğan, İst, 2003, c.1, s.116–117
15
Komisyon, Mucemu’l-Vasit, İst, Çağ Yayınları, 1996, s. 94
16
Mevlüt Sarı, Mevarid, İst, Bahar Yayınları, 1982, s.1541
17
Ahmed b. Muhammed el-Feyyumi, Misbahu’l Munir, Beyrut, Mektebetu Lubnan Naşirun, 2001, s. 236;
Mucemu’l-Vasit, s. 1996; Abdu’l Mun’em, c. 3, s. 431
18
Maide 5/116
19
Tahir Ahmed ez-Zavi, Muhtaru’l Kamus, Libya, 1975, s. 614
12
4
E. Nefs kelimesi, “göz” anlamında da kullanılmıştır. “Nefs isabet etti” denildiği
zaman “göz değdi” anlamı kastedilir. Ayrıca “ahlak” anlamına da gelmektedir. “Falan kişi
nefs sahibidir” sözü ile o kişinin ahlak sahibi olduğu kastedilir.20
F. Nefs kelimesi, “maksat ve irade” anlamında da kullanılır. “Nefsimden şunu
yapmak geçiyor” sözü ile “maksadım ve arzum şudur” anlamı kastedilir.21
G. Nefs kelimesi, “kişi, insanın şahsı” anlamını da içermektedir. “üç nefs geldi”
derken “üç kişi geldi” anlamı kastedilir.22
H. Nefs kelimesi, “ukubat, ceza” anlamında da kullanılır. “Allah sizi nefsinden
sakındırır” derken “cezası” kastedilir.23
I. Nefs kelimesi, “kalp” anlamını da içerir. “Rabbiniz nefislerinizdekileri en iyi
bilir” ayetinde bu anlam kastedilir.
24
İ. Nefs kelimesi, “asıl cevher” anlamına da gelir. Allah’a nispet edildiğindiyse,
“zat” anlamına gelir.25
IV. Nefs Kelimesinin Terim Anlamı Ve Mahiyeti
Nefs, insanın kişiliğini oluşturan özellikler ve eğilimler bütünü olarak tanımlanır.
Kur’an-ı Kerim’de ise nefs, insanın ruh ve bedenden oluşan bütünü; beşeri varlığı veya
kişiliğidir. Buna göre nefs, insanın fizyo-psikolojik ve sosyo-psikolojik özellikleri ve
eğilimleri bütünüdür.26
Çoğu İslam kaynaklarında nefs, iki değişik anlamda kullanılır: Birincisi, insanların
arzu ve istekler ile öfke ve saldırganlık dürtülerinden oluşan aşağı yön ve duygulardır.
İkincisi ise, insanın hakikati ve kendisi demektir. Bu anlamda nefs ile kalp, ruh ile akıl aynı
anlamdadır.27
Mu’cemu’l-Vasit, s. 940
Mu’cemu’l-Vasit, s. 940
22
Mu’cemu’l Arabi’l-Esasi, s. 559
23
ez-Zavi, s. 614
24
İsra 17/25
25
Nureddin es-Sabuni, Maturidiyye Akaidi, Terc: Bekir Topaloğlu, 7. bs, Ank, DİB Yayınları, 2000, s. 202;
Bayraktar Bayraklı, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, İst., Bayraklı Yayınları, 2002, c. 5, s. 20-21
26
Gazzali, İhya-ı Ulumi’d Din, 1. bs., Beyrut, Daru’l Erkam, 1998, c. 3, s. 6-7
27
Gazzali, s. 6-7
20
21
5
Gazali’ye göre, nefsin birçok anlamı vardır: Birinci manaya göre nefs, insandaki
şehvet ve öfke kuvvetini derleyici manadır. Bir diğer manaya göre ise, insanın hakikati olan
latifedir. Bu latife ise, insanın nefsi ve zatıdır. Fakat bu latife aynı zamanda hallerin
değişmesiyle çeşitli sıfatlarla sıfatlanır.28
İnsanın ontolojik yapısının açıklanmasında kullanılan kavramlar çeşitli felsefe ve
düşüncelerde farklıdır. Bunun böyle olması ruh ve nefs kavramlarının anlamlarının da net
çizgilerle ayrılmasına ve otantik kullanımlarına engel olmaktadır. Ruh ve nefs
kavramlarının aralarında anlam bakımından fark olmadığı görüşü, bu kavramlara sonradan
yüklenen anlamlarla ilgilidir. Çünkü ruh ve nefs kavramları, sonradan yüklenen anlamların
dışında birbirinden ayrı iki kavramdır.
28
Gazzali, s. 6-7
6
BİRİNCİ BÖLÜM
KUR’AN-I KERİM VE HADİSLERDE RUH VE NEFS
I. RUH
A. Kur’an-ı Kerimde Ruh
Kur’an-ı Kerim’de “Ruh” kelimesi değişik anlamlarda kullanılmıştır. Bu anlamlar
şunlardır:
1. Cebrail
Bu anlamda kullanım, üç tarzda geçmektedir:
a. “O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh (Cebrail), her iş için iner
dururlar.”29
“Ruh (Cebrail) ve melekler saf saf olup durduğu gün, Rahman'ın izin
verdiklerinden başkaları konuşmazlar; konuşan da doğruyu söyler.”30
“Melekler ve Rûh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) elli bin yıl olan bir
günde yükselip çıkar.”31
29
Kadir 97/4
Nebe 78/38
31
Mearic 70/4
30
7
b. “De ki: Onu, Mukaddes Rûh (Cebrail), iman edenlere sebat vermek,
müslümanları doğru yola iletmek ve onlara müjde vermek için, Rabbin katından hak olarak
indirdi.”32
“Andolsun biz Musa'ya Kitab’ı verdik. Ondan sonra ardarda peygamberler
gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da mucizeler verdik. Ve onu, Rûhu'l-Kudüs (Cebrail) ile
destekledik.”33
“(Resûlüm!) Onu Rûhu'l-emîn (Cebrail) uyarıcılardan olasın diye, apaçık Arap
diliyle, senin kalbine indirmiştir.”34
c. “Meryem, onlarla kendi arasına bir perde çekmişti. Derken, biz ona ruhumuzu
gönderdik de o, kendisine tastamam bir insan şeklinde göründü.”35
“Irzını iffetle korumuş olanı (Meryem'i de an). Biz ona ruhumuzdan üfledik; onu
ve oğlunu cümle âlem için bir ibret kıldık.”36
Görüldüğü gibi, Cebrail’in Ruh olarak nitelendirilmesiyle, meleklerin de asıl
varlıklarının “ruh” olduğu ve bazı özel durumlarda beşer şekline bürünüp “suret” ile
görünebildikleri ifade edilmiştir. “Emin” sıfatının verilmesi, vahyi iletme açısındandır.
“Kudsi” sıfatı ise, tertemiz ve mübarek anlamlarını içerir. “Ruhumuz” ifadesiyle Allah’a
izafe edilmesi, sadece Allah katındaki değeri, şerefi ve hususiyeti açısındandır.
2. İsa Peygamber
“ Ey ehl-i kitap! Dininizde aşırı gitmeyin ve Allah hakkında, gerçekten başkasını
söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesîh, ancak Allah'ın resûlüdür, (O), Allah'ın, Meryem'e
ulaştırdığı "kün: Ol" kelimesi (nin eseri) dir, O'ndan bir ruhtur.”37
32
Nahl 16/102
Bakara 2/87
34
Şuara 26/193
35
Meryem 19/17
36
Enbiya 21/91
37
Nisa 4/171
33
8
3. Vahy:
“Dereceleri yükselten, Arş'ın sahibi Allah, kavuşma günüyle korkutmak için
kullarından dilediğine iradesiyle ilgili vahyi indirir.”38
“Allah kendi emriyle melekleri, kullarından dilediği kimseye vahiy ile, "Benden
başka tanrı olmadığına dair (kullarımı) uyarın ve benden korkun" diye gönderir.”39
4. Kur’an-ı Kerim:
“İşte böylece sana da emrimizle Kur'an'ı vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir
bilmezdin.”40
5. Hayat, Canlılık, Dirilik:
“Fakat (ölen kişi Allah'a) yakın olanlardan ise, Ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm
cenneti vardır.”41
6. Rahmet ve İnayet:
“İşte onların kalbine Allah, iman yazmış ve katından bir ruh ile onları
desteklemiş.”42
7. İnsan Ruhu:
“Sonra onu tamamlayıp şekillendirmiş, ona kendi ruhundan üflemiştir. Ve sizin
için kulaklar, gözler, kalpler yaratmıştır. Ne kadar az şükrediyorsunuz!” 43
Mü’min 40/15
Nahl 16/2
40
Şura 42/52
41
Vakıa 56/88-89. Bu anlamı kabul edenler, ayette geçen “ravh” okunuşu yerine “ruh” okunuşunu temel alırlar.
“Ravh” kelimesi ise rahatlık, esenlik ve genişlik anlamlarını taşır.
42
Mücadele 58/22
43
Secde 32/9
38
39
9
"Ona şekil verdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için
secdeye kapanın!"44
Ruh kelimesinin Cebrail ve İsa anlamındaki kullanımında Allah’a izafe edildiği
belirtilmişti. Fakat insan ruhuna işaret eden bu ayetlerde bir de “üfleme” tabiri geçmektedir.
Ayrıca ya “ruhum” ya da “ruhu” şeklinde Allah’a izafe edilmektedir. Daha önce de ifade
edildiği gibi, bu izafet, bir şeref, önem ve hususiyeti insanlara anlatmak içindir. Yoksa
Adem Peygamberin ruhunun diğer peygamberlerinkinden diğer insanlarınkinden –mahiyet
açısından- “ruh” olma noktasında bir fark yoktur.
Ayrıca bu izafet tabirlerinden, Allah’ın da bir ruh sahibi varlık olduğu sonucu
çıkarılamaz. Yani “Allah ruhtur” veya “Allah ruhtan ibarettir” denilemez. Yine Allah içininsanların idrak edebileceği- bir mahiyet de düşünülemez.
B. Hadislerde Ruh
Hadislerde “ruh” kelimesi, çeşitli şekillerde geçmektedir. Biz burada Buhari ve
Müslim’de geçen hadislerle yetineceğiz.
“Sizden biriniz annenizin karnında kırk gün bekletilir; sonra bir bu kadar süre
“alaka” olur; sonra “mudga” olur; sonra Allah dört kelime ile bir melek gönderir; amelini,
ecelini, rızkını, said mi yoksa şaki mi olacağını yazar; daha sonra da “ruh” üfler.” 45
“Resulullah, kendisinde “ruh” bulunan bir şeyi maksat edinene lanet etmiştir” 46
“Resulullah şöyle buyurmuştur: Musa (as) ile Adem (as) Rableri hususunda
tartıştılar. Musa (as) dedi ki: Sen Allah’ın eliyle yaratıp, ruhundan üflediği Adem’sin”.47
“Resulullah Ebu Seleme’nin yanına geldi. (Öldüğünde) gözleri açık kalmıştı.
Gözlerini kapattı ve şöyle buyurdu: Ruh alındığı zaman göz onu takip eder.”48
“Allah dilediği zaman ruhlarınızı alır, dilediği zaman onu iade eder.”49
44
Hicr 15/29
Buhari, Muhammed b. İsmail, el-Camiu’s Sahih, İst., (Tarihsiz), Salat, 56
46
Müslim, İbn Haccac el-Kuşeyri, el-Camiu’s Sahih, İst., 1998, Sayd, 60
47
Müslim, Kader, 15
48
Müslim, Cenaiz, 7
49
Buhari, Tevhid, 31
45
10
“Ruhlar sıra sıra dizilmiş askerlerdir. Birbirini tanıdıkça ülfet gösterirler, birbirini
hatırlayınca ihtilaf eder.”50
“Sizden önceki milletlerden birine melek ruhunu almaya geldiğinde ona denilir ki:
Hayır adına bir şey yaptın mı?...”51
“Melekler içinde köpek ve suret bulunan eve girmez. Resulullah bununla ruhları
bulunan resimleri kastetti.”52
“Kim bir suret yaparsa o kişi o yaptığına ruh üfleyinceye kadar Allah ona azap
eder. Ona ruh da üfleyemez.”53
“...Musa peygamber dedi ki: İsa’ya gidin. O Allah’ın kulu,resulü ve ruhudur...”54
“...İbn Ömer dedi ki: “Ya Rasüllallah, ruhları olmayan şeylere ne diyorsun?”
Rasüllallah buyurdu ki: Muhammed’in nefsi elinde olan Allah’a yemin ederim ki, benim
onlara söylediklerimi siz onlardan daha iyi işitiyor değilsiniz.”55
“Rasulallah rüku ve secdesinde şöyle derdi: Subbuhun, kuddusun, meleklerin ve
Ruh’un Rabbi...”56
“... Onlar bu durumda iken Allah güzel bir rüzgar gönderir, onları yakalar, her
mü’min ve müslüman ruhu alır da geride insanların kötüleri kalır.”57
“Kim Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet eder ve ona ortak koşmazsa,
Muhammed’in Onun kulu ve elçisi olduğuna da şahitlik eder, İsa’nın Allah’ın kulu, O’na
50
Buhari, Enbiya, 2
Buhari, Enbiya, 50; Müslim, Musakat, 26
52
Buhari, Megazi, 19
53
Buhari, Bed’ul halk, 6; Müslim, Libas, 100
54
Buhari, Tevhid, 6; Müslim, İman, 322
55
Buhari, Meğazi, 8; Müslim, Cennet, 76.
56
Müslim, Salat, 223
57
Müslim, Fiten, 110
51
11
attığı kelimesi ve O’ndan bir ruh olduğunu tasdik eder, cennet ve cehennemin hak olduğuna
inanırsa, Allah onu cennetin sekiz kapısının dilediğinden girdirir.”58
“ Müminin ruhu çıktığında, iki melek onu alır ve onu yükseltir... Gök ehli der ki:
Yerden güzel bir ruh geldi.”59
“...Resulullah ile Medine’nin etrafında dolaşırken, bir yahudi gurupla karşılaştık.
Birbirlerine ruh hakkında Muhammed’e soralım, dediler...”60
II. NEFS
A. Kur’an-ı Kerimde Nefs
Bu kısımda önce Kur’an’da ruhun hangi anlamlarda kullanıldığını birer örnekle
belirtecek, sonra da iniş sırasına göre ayetleri sıralayacağız:
1. Kur’an’da Nefs Kelimesinin Kullanıldığı Anlamlar:
a. Allah’ın Zatı, Kendisi:
“Seni, kendim için elçi seçtim”.61
b. Allah’ın Azameti, İzzeti, Künhü ve Mahiyetinin Bilinemezliği:
“ Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor.”62
c. İnsan Bedeni:
“Her can ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.”63
d. İnsanın Ruhu
“Allah her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar. Herkesin kazandığı
(hayır) kendine, yapacağı (şer) de kendinedir.”64
Buhari, Enbiya, 48; Müslim, İman, 46
Müslim, Cennet, 75
60
Buhari, İlim, 47; Müslim, Munafikun, 32
61
Ta-Ha 20/41
62
Al-i İmran 3/28
63
Ankebut 29/57
64
Bakara 2/286
58
59
12
e. İnsanın Bedeni İle Beraber Ruhu:
“ O zalimler, ölümün (boğucu) dalgaları içinde, melekler de pençelerini uzatmış,
onlara: "Haydi canlarınızı kurtarın! Allah'a karşı gerçek olmayanı söylemenizden ve O'nun
âyetlerine karşı kibirlilik taslamış olmanızdan ötürü, bugün alçaklık azabı ile
cezalandırılacaksınız!" derken onların halini bir görsen!”65
f. İnsan, İnsanın Zatı, Şahsı, Kişi:
“Kıyamet vakti hakkındaki bilgi, ancak Allah'ın katındadır. Yağmuru O yağdırır,
rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez.”66
g. İnsan Cinsi:
“O, gökleri ve yeri yoktan yaratandır. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da
(kendilerine) eşler yaratmıştır.”67
h. Bazı, Bir Kısım:
“Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah'ın âyetlerini okuyan, kendilerini
temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah,
müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde
idiler.”68
ı. Kalp, Göğüs, İç:
“ Bilin ki Allah, gönlünüzdekileri bilir.”69
i. Adem Peygamber:
“Sizi bir tek candan (Âdem'den) yaratan, ondan da yanında huzur bulsun diye eşini
(Havva'yı) yaratan O'dur.”70
En’am 6/93
Lokman 31/34
67
Şura 42/11
68
Al-i İmran 3/164
69
Bakara 2/235
70
A’raf 7/189
65
66
13
j. Kötülüklere Kaynak Olup, Tezkiye ve Terbiyesi Gereken Cevher:
“ (Ya'kub) dedi ki: Bilakis nefisleriniz size (kötü) bir işi güzel gösterdi.”71
2. İniş Sırasına Göre Nefs İle İlgili Ayetler:
“ Kendiniz için önden ne iyilik hazırlarsanız Allah katında onu bulursunuz.”72
“Her nefis, kazandığına karşılık bir rehindir.”73
“Nefisler (bedenlerle) birleştirildiğinde,”74
“Kişi neler getirdiğini öğrenmiş olacaktır.”75
“Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak
Rabbine dön. (Seçkin) kullarım arasına katıl ve cennetime gir!”76
“ Onlar ancak zanna ve nefislerinin arzusuna uyuyorlar. Halbuki kendilerine
Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir.”77
“ Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, kötülükten sakınanı daha iyi
bilir.”78
“Nefse ve ona birtakım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene
yemin ederim ki, nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömen de
ziyan etmiştir.”79
“Kendini kınayan (pişmanlık duyan) nefse yemin ederim (diriltilip hesaba
çekileceksiniz).”80
71
Yusuf 12/18
Müzzemmil 73/20
73
Müddessir 74/38
74
Tekvir 81/7
75
Tekvir 81/14
76
Fecr 89/27 vd.
77
Necm 53/23
78
Necm 53/32
79
Şems 91/7 vd.
80
Kıyamet 75/2
72
14
“Artık insan, kendi kendinin şahididir.”81
“Herkes, yanında bir sürücü ve bir de şahitle beraber gelir.”82
“Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz
ona şah damarından daha yakınız.”83
“ Hiç kimse yoktur ki üzerinde bir koruyucu, bir denetleyici bulunmasın.”84
“İnanıp da iyi işler yapanlara gelince -ki hiç kimseye gücünün üstünde bir vazife
yüklemeyiz- işte onlar, cennet ehlidir. Orada onlar ebedi kalacaklar.”85
“Sizi bir tek candan (Âdem'den) yaratan, ondan da yanında huzur bulsun diye
eşini (Havva'yı) yaratan O'dur.”86
“Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam
Rabbini an. Gafillerden olma.”87
“De ki: "Ben, Allah'ın dilediğinden başka kendime herhangi bir fayda veya zarar
verecek güce sahip değilim.”88
“(Âdem ile eşi) dediler ki: Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi
bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.”89
“Kimin de tartıları hafif gelirse, işte onlar, âyetlerimize karşı haksızlık
ettiklerinden dolayı kendilerini ziyana sokanlardır.”90
Kıyamet 75/14
Kaf 50/21
83
Kaf 50/16
84
Tarık 85/4
85
A’raf, 7/42
86
A’raf 7/189
87
A’raf 7/20.
88
A’raf 7/188
89
A’raf 7/23
90
A’raf 7/9
81
82
15
“Sonunda elçilerimiz (melekler) gelip canlarını alırken "Allah'ı bırakıp da
tapmakta olduğunuz tanrılar nerede?" derler. (Onlar da) "Bizden sıvışıp gittiler" derler. Ve
kafir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ederler.”91
“Onlar cidden kendilerine yazık ettiler ve uydurdukları şeyler (putlar) da
kendilerinden kaybolup gitti.”92
“Ama
onlar
(emirlerimizi
dinlememekle)
bize
değil
kendilerine
zulmediyorlardı.”93
“Kıyamet
gününde,
biz
bundan
habersizdik demeyesiniz
diye
Rabbin
Âdemoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu
ve dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şahit olduk, dediler.”94
“Ayetlerimizi yalanlayan ve kendilerine zulmetmiş olan kavmin durumu ne
kötüdür!”95
“Halbuki (putlar) ne onlara bir yardım edebilirler ne de kendilerine bir yardımları
olur.”96
“Allah'ın dışında taptıklarınızın ne size yardıma güçleri yeter ne de kendilerine
yardım edebilirler.”97
“O gün hiçbir kimse en ufak bir haksızlığa uğramaz. Siz orada ancak
yaptıklarınızın karşılığını alırsınız.”98
“(Kâfirler) O'nu (Allah'ı) bırakıp, hiçbir şey yaratamayan, bilakis kendileri
yaratılmış olan, kendilerine bile ne zarar ne de fayda verebilen, öldürmeye, hayat vermeye
ve ölüleri yeniden diriltip kabirden çıkarmaya güçleri yetmeyen tanrılar edindiler.” 99
A’raf 7/37
A’raf 7/53
93
A’raf 7/160
94
A’raf 7/172
95
A’raf 7/177
96
A’raf 7/192
97
A’raf 7/197
98
Yasin 36/54
99
Furkan 25/3
91
92
16
“Bizimle karşılaşmayı (bir gün huzurumuza geleceklerini) ummayanlar: Bize ya
melekler indirilmeliydi ya da Rabbimizi görmeliydik, dediler. Andolsun ki onlar kendileri
hakkında kibre kapılmışlar ve azgınlıkta pek ileri gitmişlerdir.”100
“ Kim temizlenirse o, kendi menfaatine temizlenmiş olur. Dönüş Allah'adır.”101
“ Onlardan (insanlardan) kimi kendisine zulmeder...”102
“Kıyamet günü mutlaka gelecektir. Herkes peşine koştuğu şeyin karşılığını bulsun
diye neredeyse onu (kendimden) gizleyeceğim.”103
“Seni, kendim için elçi seçtim.”104
“ Bunu böyle nefsim bana hoş gösterdi, dedi.”105
“ Ve sen, birini öldürdün de seni endişeden kurtardık. Seni iyiden iyiye
denemeden geçirdik. Bunun için yıllarca Medyen halkı arasında kaldın. Sonra takdire göre
(bu makama) geldin ey Musa!”106
“Kendileri de bunlara yakinen inandıkları halde, zulüm ve kibirlerinden ötürü
onları inkâr ettiler. Bozguncuların sonunun nice olduğuna bir bak!”107
“ Melike dedi ki: Rabbim! Ben gerçekten kendime yazık etmişim. Süleyman'la
beraber âlemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum.”108
“Artık kim doğru yola gelirse, yalnız kendisi için gelmiş olur; kim de saparsa ona
de ki: Ben sadece uyarıcılardanım.”109
100
Furkan 25/21
Fatır 35/18
102
Fatır 35/32
103
Ta-Ha 20/15
104
Ta-Ha 20/41
105
Ta-Ha 20/96
106
Ta-Ha 20/40
107
Neml 27 /14
108
Neml 27/44
109
Neml 27/92
101
17
“ Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur, nankörlük edene gelince, o bilsin ki,
Rabbimin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, çok kerem sahibidir.”110
“Musa: Rabbim! Doğrusu kendime zulmettim.”111
“Musa, ikisinin de düşmanı olan adamı yakalamak isteyince, o adam dedi ki: Ey
Musa! Dün bir cana kıydığın gibi, bana da mı kıymak istiyorsun?”112
“Musa dedi ki: Rabbim! Ben onlardan birini öldürmüştüm, beni öldürmelerinden
korkuyorum.”113
“Haklı bir sebep olmadıkça Allah'ın muhterem kıldığı cana kıymayın.”114
“Eğer iyilik ederseniz kendinize etmiş, kötülük ederseniz yine kendinize etmiş
olursunuz.”115
“Kitabını oku! Bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter.”116
“Kim hidayet yolunu seçerse, bunu ancak kendi iyiliği için seçmiş olur; kim de
doğruluktan saparsa, kendi zararına sapmış olur.”117
“Rabbiniz sizin kalplerinizdekini çok iyi bilir.”118
“Haklı bir sebep olmadıkça Allah'ın muhterem kıldığı cana kıymayın.” 119
“ De ki: Onu kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey değildir.”120
“ Ey insanlar! Sizin taşkınlığınız ancak kendi aleyhinizedir.”121
110
Neml 27/40
Kasas 28/16
112
Kasas 28/19
113
Kasas 28/33
114
İsra 17/33
115
İsra 17/7
116
İsra 17/14
117
İsra 17/15
118
İsra 17/25
119
İsra 17/33
120
Yunus 10/15
121
Yunus 10/23
111
18
“Orada herkes geçmişte yaptıklarını karşısında bulur.”122
“De ki: "Ben kendime bile Allah'ın dilediğinden başka ne bir zarar ne de bir
menfaat verme gücüne sahibim."123
“(O zaman) zulmeden herkes yeryüzündeki bütün servete sahip olsa (azaptan
kurtulmak için) elbette onu feda eder.”124
“Allah'ın izni olmadan hiçbir kimse inanamaz.”125
“İşte onlar kendilerini ziyana uğrattılar.”126
“ Onların kalplerinde olanı, Allah daha iyi bilir.”127
“O geldiği gün Allah'ın izni olmadan hiç kimse konuşamaz.”128
“Evinde bulunduğu kadın, onun nefsinden murat almak istedi.”129
“(Bununla beraber) nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis aşırı şekilde
kötülüğü emreder; Rabbim acıyıp korumuş başka.”130
“Kral dedi ki: Onu bana getirin, onu kendime özel danışman edineyim.”131
“(Fakat bu tedbir) Allah'tan gelecek hiçbir şeyi onlardan savamazdı; ancak
Ya'kub'un içindeki bir dileği yerine getirmiş oldu.”132
“(Kardeşleri) dediler ki: "Eğer o çaldıysa, daha önce onun bir kardeşi de çalmıştı.
"Yusuf bunu içinde sakladı, onlara açmadı.”133
122
Yunus 10/30
Yunus 10/49
124
Yunus 10/54
125
Yunus 10/100
126
Hud 11/21
127
Hud 11/31
128
Hud 11/105
129
Yusuf 12/23
130
Yusuf 12/53
131
Yusuf 12/54
132
Yusuf 12/68
133
Yusuf 12/77
123
19
“(Onlara) Göklerde ve yerde olanlar kimindir? diye sor. "Allah'ındır" de. O,
merhamet etmeyi kendi zatına farz kıldı.”134
“Dinlerini bir oyuncak ve bir eğlence edinen ve dünya hayatının aldattığı
kimseleri (bir tarafa) bırak! Kazandıkları sebebiyle hiçbir nefsin felâkete dûçar olmaması
için Kur'an ile nasihat et. O nefis için Allah'tan başka ne dost vardır, ne de şefaatçi.”135
“ O zalimler, ölümün (boğucu) dalgaları içinde, melekler de pençelerini uzatmış,
onlara: "Haydi canlarınızı kurtarın! Allah'a karşı gerçek olmayanı söylemenizden ve O'nun
ayetlerine karşı kibirlilik taslamış olmanızdan ötürü, bugün alçaklık azabı ile
cezalandırılacaksınız!" derken onların halini bir görsen!”136
“(Doğrusu) size Rabbiniz tarafından basiretler (idrak kabiliyeti) verilmiştir. Artık
kim hakkı görürse faydası kendisine, kim de kör olursa zararı kendinedir. Ben üzerinize
bekçi değilim.”137
“ Biz herkese ancak gücünün yettiği kadarını yükleriz.”138
“Rabbinin bazı alâmetleri geldiği gün, önceden inanmamış ya da imanında bir
hayır kazanmamış olan kimseye artık imanı bir fayda sağlamaz.” 139
“Herkesin kazanacağı yalnız kendisine aittir. “140
“Gör ki, kendi aleyhlerine nasıl yalan söylediler ve (tanrı diye) uydurdukları
şeyler kendilerinden nasıl kaybolup gitti!”141
“ Oysa onlar farkında olmadan ancak kendilerini helâk ederler.”142
“Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size âyetlerimi anlatan ve bu günle
karşılaşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi! Derler ki: "Kendi aleyhimize
En’am 6/12
En’am 6/70
136
En’am 6/93
137
En’am 6/104
138
En’am 6/152
139
En’am 6/158
140
En’am 6/164
141
En’am 6/24
142
En’am 6/26
134
135
20
şahitlik ederiz." Dünya hayatı onları aldattı ve kafir olduklarına dair kendi aleyhlerine
şahitlik ettiler.”143
“Salihlerden bir peygamber olarak ona (İbrahim'e) İshak'ı müjdeledik. Kendisini
ve İshak'ı mübarek (kutlu ve bereketli) eyledik. Lâkin her ikisinin neslinden iyi kimseler
olacağı gibi, kendine açıktan açığa kötülük edenler de olacak.”144
“(İnsanlar!) Sizin yaratılmanız ve diriltilmeniz, ancak tek bir kişinin yaratılması
ve diriltilmesi gibidir. Unutulmasın ki, Allah her şeyi bilen ve görendir.”145
“Kıyamet vakti hakkındaki bilgi, ancak Allah'ın katındadır. Yağmuru O yağdırır,
rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez.”146
“De ki: Eğer (haktan) saparsam, kendi aleyhime sapmış olurum.”147
“Allah sizi bir tek nefisten (Âdem'den) yarattı, sonra ondan da eşini yarattı.”148
“Allah, ölenin ölüm zamanı gelince, ölmeyenin de uykusunda iken canlarını alır
da ölümüne hükmettiği canı alır, ötekini muayyen bir vakte kadar bırakır.”149
“De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden
ümit kesmeyin!”150
“Kişinin: Allah'a karşı aşırı gitmemden dolayı bana yazıklar olsun! Gerçekten ben
alay edenlerdendim (diyeceği günden sakının)!”151
“Herkes ne yaptıysa, karşılığı tastamam verilir.”152
En’am 6/130
Saffat 37/113
145
Lokman 31/28
146
Lokman 31/34
147
Sebe 34/50
148
Zümer 39/6
149
Zümer 39/42
150
Zümer 39/53
151
Zümer 39/56
152
Zümer 39/70
143
144
21
“İnkâr edenlere şöyle seslenilir: Allah'ın gazabı, sizin kendinize olan
kötülüğünüzden elbette daha büyüktür.”153
“Bugün herkese kazandığının karşılığı verilir.”154
“Biz dünya hayatında da, ahirette de sizin dostlarınızız. Gafûr ve rahîm olan
Allah'ın ikramı olarak orada sizin için canlarınızın çektiği her şey var ve istediğiniz her şey
orada sizin için hazırdır.”155
“Kim iyi bir iş yaparsa, bu kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa
aleyhinedir.”156
“İnsanlara ufuklarda ve kendi nefislerinde âyetlerimizi göstereceğiz ki onun
(Ku'ran'ın) gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun.”157
“O, gökleri ve yeri yoktan yaratandır. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da
(kendilerine) eşler yaratmıştır.”158
“Ateşe arz olunurlarken onların, zilletten başlarını öne eğerek göz ucuyla gizli
gizli baktıklarını göreceksin. İnananlar da: İşte asıl ziyana uğrayanlar, kıyamet günü
kendilerini ve ailelerini ziyana sokanlardır, diyecekler.”159
“Onlara altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canlarının istediği, gözlerinin
hoşlandığı her şey vardır.”160
“Kim iyi iş yaparsa faydası kendinedir, kim de kötülük yaparsa zararı yine
kendinedir.”161
Mu’min 40/10
Mu’min 40/17
155
Fussilet 41/31
156
Fussilet 41/46
157
Fussilet 41/53
158
Şura 42/11
159
Şura 42/45
160
Zuhruf 43/71
161
Casiye 45/15
153
154
22
“Allah, gökleri ve yeri yerli yerince yaratmıştır. Böylece herkes kazancına göre
karşılık görür. Onlara haksızlık edilmez.”162
“Kendi nefislerinizde de öyle. Görmüyor musunuz?”163
“Bu yeni Kitaba inanmazlarsa (ve bu yüzden helâk olurlarsa) arkalarından
üzüntüyle neredeyse kendini harap edeceksin.”164
“Sabah akşam Rablerine, O'nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte candan
sebat et. Dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan çevirme. Kalbini bizi
anmaktan gafil kıldığımız, kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun
eğme.”165
“(Böyle gurur ve kibirle) kendisine zulmederek bağına girdi.”166
“Yine yürüdüler. Nihayet bir erkek çocuğa rastladıklarında (Hızır) hemen onu
öldürdü. Musa dedi ki: Tertemiz bir canı, bir can karşılığı olmaksızın (kimseyi öldürmediği
halde) katlettin ha! Gerçekten sen fena bir şey yaptın!”167
“Kendilerine haksızlık ederlerken meleklerin canlarını aldıkları kimseler: Biz
hiçbir kötülük yapmıyorduk, diyerek teslim olurlar.”168
“ Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı.”169
“Allah size kendi nefislerinizden eşler yarattı, eşlerinizden de sizin için oğullar ve
torunlar yarattı.”170
“O gün her ümmetin içinden kendilerine birer şahit göndereceğiz. Seni de
hepsinin üzerine şahit olarak getireceğiz.”171
162
Casiye 45/22
Zariyat 51/21
164
Kehf 18/6
165
Kehf 18/28
166
Kehf 18/35
167
Kehf 18/74
168
Nahl 16/28
169
Nahl 16/33
170
Nahl 16/72
171
Nahl 16/89
163
23
“O gün, herkes gelip kendi canını kurtarmak için uğraşır ve herkese yaptığının
karşılığı eksiksiz ödenir, onlara asla zulmedilmez.”172
“Sana anlattıklarımızı, daha önce, yahudi olanlara da haram kılmıştık. Biz onlara
zulmetmedik, fakat, onlar kendilerine haksızlık ediyorlardı.173
“ Ben, sadece sizi (inkara) çağırdım, siz de benim davetime hemen koştunuz. O
halde beni yermeyin, kendinizi yerin.”174
“(Sizden önce) kendilerine zulmedenlerin yurtlarında oturdunuz.”175
“Allah herkese kazandığının karşılığını vermek için (onları diriltecektir).”176
“Her canlı, ölümü tadar.”177
“ (O ilâh dedikleri şeyler) kendilerine bile yardım edecek güçte değildirler.”178
“Bunun üzerine, kendi vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine) "Zalimler
sizlersiniz, sizler!" dediler.”179
“Bunlar onun uğultusunu duymazlar; gönüllerinin dilediği nimetler içinde ebedi
kalırlar.”180
“Biz hiç kimseyi gücünün yettiğinden başkası ile yükümlü kılmayız.” 181
“Kimlerin de tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık etmişlerdir.”182
“Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse
bilemez.”183
172
Nahl 16/111
Nahl 16/118
174
İbrahim 14/22
175
İbrahim 14/45
176
İbrahim 14/51
177
Enbiya 21/35
178
Enbiya 21/43
179
Enbiya 21/64
180
Enbiya 21/102
181
Mu’minun 23/62
182
Mu’minun 23/103
183
Secde 32/17
173
24
“Kupkuru yerlere suyu ulaştırdığımızı, onunla gerek hayvanlarının gerekse
kendilerinin yiye geldikleri ekini çıkarmakta olduğumuzu da görmediler mi?”184
“Rabbinin makamından korkan ve nefsini kötü arzulardan uzaklaştıran için ise
şüphesiz cennet yegâne barınaktır.”185
“Gökyüzü yarıldığı, yıldızlar döküldüğü, denizler birbirine katıldığı, kabirlerin
içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman, insanoğlu (yapıp) gönderdiklerini ve (yapamayıp)
geride bıraktıklarını bir bir anlar.”186
“O gün hiçbir kimse başkası için bir şey yapamaz.”187
“Kendi kendilerine, Allah'ın, gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları ancak
hak olarak ve muayyen bir süre için yarattığını hiç düşünmediler mi? İnsanların birçoğu,
Rablerine kavuşmayı gerçekten inkar etmektedirler.”188
“Kaynaşmanız için size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve
merhamet peydâ etmesi de O'nun (varlığının) delillerindendir.”189
“Allah size kendinizden bir temsil getirmektedir.”190
“Kim inkar ederse, inkarı kendi aleyhine olur. İyi işler yapanlara gelince, onlar da
kendileri için (cennetteki yerlerini) hazırlamış olurlar.”191
“Cihad eden, ancak kendisi için cihad etmiş olur.”192
“Her can ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.”193
184
Secde 32/27
Naziat 79/40
186
İnfitar 82/4 vd.
187
İnfitar 82/19
188
Rum 30/8
189
Rum 30/21
190
Rum 30/28
191
Rum 30/44
192
Ankebut 29/6
193
Ankebut 29/57
185
25
“Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah, onlarda
bulunanı değiştirmez.”194
“(Resulüm!) De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" De ki: "Allah'tır." O halde
de ki: "O'nu bırakıp da kendilerine fayda ya da zarar verme gücüne sahip olmayan dostlar
mı edindiniz?"195
“Onlardan öncekiler de (peygamberlerine) tuzak kurmuşlardı; halbuki bütün
tuzaklar Allah'a aittir. Çünkü O, herkesin ne kazanacağını bilir.196
“Öyle bir günden korkun ki, o günde hiç kimse başkası için herhangi bir ödemede
bulunamaz.”197
“Bir insan ancak gücü yettiğinden sorumlu tutulur.”198
“Allah'a döndürüleceğiniz, sonra da herkese hak ettiğinin eksiksiz verileceği ve
kimsenin haksızlığa uğratılmayacağı bir günden sakının.”199
“Hani siz bir adam öldürmüştünüz de onun hakkında birbirinizle atışmıştınız.”200
“İnsanlardan öyleleri de var ki, Allah'ın rızasını almak için kendini ve malını feda
eder. Allah da kullarına şefkatlidir.”201
“ Kim bunu yaparsa muhakkak kendine kötülük etmiş olur.”202
“(Ey bilginler!) Sizler Kitabı (Tevrat'ı) okuduğunuz (gerçekleri bildiğiniz) halde,
insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz?”203
Ra’d 13/11
Ra’d 13/16
196
Ra’d 13/42
197
Bakara 2/48
198
Bakara 2/233
199
Bakara 2/281
200
Bakara 2/72
201
Bakara 2/207
202
Bakara 2/231
203
Bakara 2/44
194
195
26
“(Ey
İsrail
oğulları!)
Birbirinizin
kanını
dökmeyeceğinize,
birbirinizi
yurtlarınızdan çıkarmayacağınıza dair sizden söz almıştık.”204
“Bu misakı kabul eden sizler, (verdiğiniz sözün tersine) birbirinizi öldürüyor,
aranızdan bir zümreyi yurtlarından çıkarıyor, kötülük ve düşmanlıkta onlara karşı
birleşiyorsunuz.”205
“ (Ne var ki) gönlünüzün arzulamadığı şeyleri söyleyen bir elçi geldikçe, ona
karşı büyüklük tasladınız.”206
“Namazı kılın, zekâtı verin, önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah'ın
katında bulacaksınız.”207
“Allah sizin kendinize kötülük ettiğinizi bildi ve tevbenizi kabul edip sizi
bağışladı.”208
“ Kendiniz için önceden (uygun davranışlarla) hazırlık yapın.”209
“(İddet beklemekte olan) kadınlarla evlenme hususundaki düşüncelerinizi üstü
kapalı biçimde anlatmanızda veya onu içinizde gizli tutmanızda size günah yoktur... Bilin ki
Allah, gönlünüzdekileri bilir.”210
“Hayır olarak harcadıklarınız kendi iyiliğiniz içindir.”211
“İçinizdekileri açığa vursanız da gizleseniz de Allah ondan dolayı sizi hesaba
çekecektir.”212
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz
azaltma (fakirlik) ile deneriz.”213
204
Bakara 2/84
Bakara 2/85
206
Bakar, 2/87
207
Bakara 2/110
208
Bakara 2/187
209
Bakara 2/223
210
Bakara 2/235
211
Bakara 2/272
212
Bakara 2/284
213
Bakara 2/155
205
27
“Onlar (kendi akıllarınca) güya Allah'ı ve müminleri aldatırlar. Halbuki onlar
ancak kendilerini aldatırlar ve bunun farkında değillerdir.”214
“Hakikatte onlar bize değil sadece kendilerine kötülük ediyorlardı.”215
“Allah'ın kullarından dilediğine peygamberlik ihsan etmesini kıskandıkları için
Allah'ın indirdiğini (Kur'an'ı) inkâr ederek kendilerini harcamaları ne kötü bir şeydir!”216
“Ehl-i kitaptan çoğu, hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra, sırf
içlerindeki kıskançlıktan ötürü, sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler.” 217
“Allah'ın rızasını kazanmak ve ruhlarındaki cömertliği kuvvetlendirmek için
mallarını hayra sarf edenlerin durumu, bir tepede kurulmuş güzel bir bahçeye benzer.”218
“Boşanmış kadınlar, kendi başlarına (evlenmeden) üç ay hali (hayız veya temizlik
müddeti) beklerler.”219
Sizden ölenlerin, geride bıraktıkları eşleri, kendi başlarına (evlenmeden) dört ay on
gün beklerler.”220
“Eğer o kadınlar, (kendiliklerinden) çıkıp giderlerse, kendileri hakkında yaptıkları
meşru şeylerden size bir günah yoktur.”221
“İman edip de hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler
ve (muhacirleri) barındırıp yardım edenler var ya, işte onların bir kısmı diğer bir kısmının
dostlarıdır.”222
214
Bakara 2/9
Bakara 2/57
216
Bakara 2/265
217
Bakara 2/102
218
Bakara 2/265
219
Bakara 2/228
220
Bakara 2/234
221
Bakara 2/240
222
Enfal 8/72
215
28
“Fakat, onları gelmesinde şüphe edilmeyen bir gün için topladığımız ve hiçbir
haksızlığa uğramaksızın herkese kazandığı şeyler tastamam ödendiği zaman halleri nice
olur?”223
“Herkesin, iyilik olarak yaptıklarını da kötülük olarak yaptıklarını da karşısında
hazır bulduğu günde (insan) isteyecek ki kötülükleri ile kendisi arasında uzun bir mesafe
bulunsun. Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor.”224
“Hiçbir kimse yok ki, ölümü Allah'ın iznine bağlı olmasın.”225
“Her canlı ölümü tadacaktır.”226
“Andolsun ki, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz.”227
“Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor.”228
“Tevrat'ın indirilmesinden önce, İsrail'in (Ya'kub'un) kendisine haram kıldıkları
dışında, yiyeceğin her türlüsü İsrail oğullarına helal idi.”229
“Sana bu ilim geldikten sonra seninle bu konuda çekişenlere de ki: Geliniz, sizler
ve bizler de dahil olmak üzere, siz kendi çocuklarınızı biz de kendi çocuklarımızı, siz kendi
kadınlarınızı, biz de kendi kadınlarımızı çağıralım, sonra da dua edelim de Allah'tan
yalancılar üzerine lânet dileyelim.”230
“(Bedir'de) iki katını (düşmanınızın) başına getirdiğiniz bir musibet, (Uhud'da)
kendi başınıza geldiği için mi "Bu nasıl oluyor!" dediniz? De ki: O, kendi
kusurunuzdandır.”231
Ali İmran 3/25
Ali İmran 3/30
225
Ali imran 3/145
226
Ali İmran 3/185
227
Ali İmran 3/186
228
Ali İmran 3/28
229
Ali İmran 3/93
230
Ali İmran 3/61
231
Ali İmran 3/165
223
224
29
“Ehl-i kitaptan bir kısmı istediler ki, ne yapıp edip sizi saptırabilsinler. Oysa onlar
sadece kendilerini saptırırlar da farkına bile varmazlar.”232
“Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine zulmettiklerinde
Allah'ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe-istiğfar ederler.”233
“Onlar, sana açıklayamadıklarını içlerinde gizliyorlar.”234
“Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah'ın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden
ve inkardan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber
göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur.”235
“İnkâr edenler sanmasınlar ki, kendilerine mühlet vermemiz onlar için daha
hayırlıdır.”236
Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim
nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.”237
“Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve herkes, yarına ne hazırladığına baksın.”238
“Allah'ı unutan ve bu yüzden Allah'ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler
gibi olmayın.”239
“Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır.”240“Bir de Peygamber
kendisiyle evlenmek istediği takdirde, kendisini Peygamber'e hibe eden mümin kadını,
diğer müminlere değil, sırf sana mahsus olmak üzere (helal kıldık).”241.
Ali İmran 3/117
Ali İmran 3/135
234
Ali İmran 3/154
235
Ali İmran 3/164
236
Ali İmran 3/178
236
Haşr, 59 /9102
237
Haşr 59 /9102
237
Bakara 2/265
237
Bakar 2/228
238
Haşr 59/18
239
Haşr 59/19
240
Ahzab 33/6
241
Ahzab 33/50
232
233
30
“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden
birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının.”242
“Kadınlara mehirlerini gönül rızası ile (cömertçe) verin; eğer gönül hoşluğu ile o
mehrin bir kısmını size bağışlarlarsa onu da afiyetle yeyin.” 243
“Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hali müstesna,
mallarınızı, bâtıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin. Ve kendinizi
öldürmeyin.”244
“Kendilerini temize çıkaranlara ne dersin!”245
“Onlar Allah'ın, kalplerindekini bildiği kimselerdir; onlara aldırma, kendilerine
öğüt ver ve onlara, kendileri hakkında tesirli söz söyle.”246
“Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan
bağışlanmayı dileseler, Resûl de onlar için istiğfar etseydi Allah'ı ziyadesiyle affedici,
esirgeyici bulurlardı.”247
“Müminlerden -özür sahibi olanlar dışında- oturanlarla malları ve canlarıyla Allah
yolunda cihad edenler bir olmaz. Allah, malları ve canları ile cihad edenleri, derece
bakımından oturanlardan üstün kıldı.”248
“Kendilerine yazık eden kimselere melekler, canlarını alırken: "Ne işte idiniz!"
dediler.”249
“ Kim bir günah kazanırsa onu ancak kendi aleyhine kazanmış olur.”250
“Zaten nefisler kıskançlığa hazırdır.”251
242
Nisa 4/1
Nisa 4/4
244
Nisa 4/29
245
Nisa 4/49
246
Nisa 4/63
247
Nisa 4/64
248
Nisa 4/95
249
Nisa 4/97
250
Nisa 4/111
251
Nisa 4/128
243
31
“Kendilerine hıyanet edenleri savunma.”252
“Onlar yalnızca kendilerini saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler.”253
“Ama kim cimrilik ederse, ancak kendisine cimrilik etmiş olur.”254
“Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa, şüphesiz kendine zulmetmiş olur.”255
“Allah hiç kimseyi verdiği imkândan fazlasıyla yükümlü kılmaz.”256
“Eşlerine zina isnadında bulunup da kendilerinden başka şahitleri olmayanlara
gelince, onların her birinin şahitliği, kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört
defa Allah adına yemin ederek şahitlik etmesidir.”257
“Bu iftirayı işittiğinizde erkek ve kadın müminlerin, kendi vicdanları ile hüsnü
zanda bulunup da: "Bu, apaçık bir iftiradır" demeleri gerekmez miydi?”258
“Sizin için de, gerek kendi evlerinizde,...yemenizde bir sakınca yoktur.”259
“Allah, eceli geldiğinde hiç kimseyi (ölümünü) ertelemez.”260
“Onlar sana geldikleri zaman seni, Allah'ın selamlamadığı bir şekilde
selamlıyorlar. Kendi içlerinden de: Bu söylediklerimiz yüzünden Allah'ın bize azap etmesi
gerekmez miydi? derler.”261
“Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın.”262
“Müminler ancak Allah'a ve Resûlüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye
düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlardır.”263
252
Nisa 4/107
Nisa 4/113
254
Muhammed 47/38
255
Talak 65/1
256
Talak 65/7
257
Nur 24/6
258
Nur 24/12
259
Nur 24/61
260
Munafikun 63/11
261
Mücadele 58/8
262
Hucurat 49/11
263
Hucurat 49/15
253
32
“Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten
koruyun.”264
“Dinleyin, itaat edin, kendi iyiliğinize olarak harcayın. Kim nefsinin cimriliğinden
korunursa işte onlar kurtuluşa erenlerdir.”265
“Allah'a ve Resûlüne inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad
edersiniz”266
“Kim ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur.”267
“Musa: "Rabbim! Ben kendimden ve kardeşimden başkasına hakim olamıyorum,”
dedi.”
268
“Nihayet nefsi onu, kardeşini öldürmeye itti ve onu öldürdü.”269
“İşte bu yüzdendir ki İsrail oğulları’na şöyle yazmıştık: Kim, bir cana veya
yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa bütün
insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi
olur.”270
“Tevrat'ta onlara şöyle yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak,
dişe diş (karşılık ve cezadır).”271
“Umulur ki Allah bir fetih, yahut katından bir emir getirecek de onlar, içlerinde
gizledikleri şeyden dolayı pişman olacaklardır.”272
“Ne zaman bir peygamber onlara nefislerinin arzu etmediğini (ilâhî hükümleri)
getirdi ise bir kısmını yalanladılar, bir kısmını da öldürdüler.”273
264
Tahrim 66/6
Tegabun 64/16
266
Saf 61/11
267
Feth 48/10
268
Maide 5/25
269
Maide 5/30
270
Maide, 5/32
271
Maide 5/45
272
Maide 5/52
273
Maide 5/70
265
33
“Nefislerinin onlar için önceden hazırladığı şey ne kötüdür.”274
“Sen benim içimdekini bilirsin, halbuki ben senin zatında olanı bilmem.”275
“Münafıklar onlara: Biz sizinle beraber değil miydik? diye seslenirler. (Müminler
de) derler ki: Evet ama, siz kendi başınızı belaya soktunuz.”276
“Allah'a ortak koşanlar, kendilerinin kafirliğine bizzat kendileri şahitlik
ederlerken, Allah'ın mescitlerini imar etme selâhiyetleri yoktur.”277
“İman edip de hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad
edenler, rütbe bakımından Allah katında daha üstündürler.”278
“(Bu paralar) cehennem ateşinde kızdırılıp bunlarla onların alınları, yanları ve
sırtları dağlanacağı gün (onlara denilir ki): "İşte bu kendiniz için biriktirdiğiniz servettir.”279
“(Ey müminler!) Gerek hafif, gerek ağır olarak savaşa çıkın, mallarınızla ve
canlarınızla Allah yolunda cihad edin.”280
“Allah'a ve ahiret gününe iman edenler, mallarıyla canlarıyla savaşmaktan (geri
kalmak için) senden izin istemezler.”281
“(Ey Muhammed!) Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Çünkü Allah
bunlarla, ancak dünya hayatında onların azaplarını çoğaltmayı ve onların kafir olarak
canlarının çıkmasını istiyor.”282
274
Maide 5/80
Maide 5/116
276
Hadid 57/14
277
Tevbe 9/17
278
Tevbe 9/20
279
Tevbe 9/35
280
Tevbe 9/41
281
Tevbe 9/44
282
Tevbe 9/55
275
34
“Demek ki, Allah onlara zulmedecek değildi, fakat onlar kendi kendilerine
zulmetmekte idiler.”283
“Allah'ın Resûlüne muhalefet etmek için geri kalanlar (sefere çıkmayıp)
oturmaları ile sevindiler; mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad etmeyi çirkin gördüler;
"bu sıcakta sefere çıkmayın" dediler.”284
“Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet
karşılığında satın almıştır.”285
“Ve (seferden) geri bırakılan üç kişinin de (tövbelerini kabul etti). Yeryüzü,
genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmıştı.”286
“Medine halkına ve onların çevresinde bulunan bedevî Araplara Allah'ın
Resûlünden geri kalmaları ve onun canından önce kendi canlarını düşünmeleri
yakışmaz.”287
“Andolsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya
uğramanız ona çok ağır gelir.”288
B. Hadislerde Nefs:
Bu bölümde de İslamın Kur’an’dan sonraki en önemli iki kaynağı olan Buhari ve
Müslim’de geçen “Nefs” ile ilgili hadislerle yetineceğiz.
“Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim de Onun resulü olduğuma inanan bir
kişinin üç şey dışında kanı helal olmaz: Nefse karşı nefs, zina eden evli, dinden çıkıp
cemaatten ayrılan.”289
283
Tevbe 9/70
Tevbe 9/81
285
Tevbe 9/111
286
Tevbe 9/118
287
Tevbe 9/120
288
Tevbe 9/128
289
Buhari, Diyat, 6
284
35
“Allah, insanoğluna zinadan olan hissesini vermiştir: Gözün zinası bakmaktır;
dilin zinası konuşmaktır; nefsin zinası arzu etmektir; cinsel organ ise bunu ya onaylar, ya da
reddeder.”290
“Kıyamet yaklaştıkça müminin rüyası neredeyse yalanlanmayacaktır. Müminin
rüyası, peygamberliğin kırk altı kısmından biridir. Peygamberlikten olan şey de yalan
olmaz... Rüya üç çeşittir: Nefsin fısıldaması, Şeytanın korkutması ve Allah’tan bir
müjde.”291
“...(Kıyamette) insanlar Hz. İbrahim’e gelirler ve derler ki: “Sen Allahın elçisi ve
yeryüzündeki dostusun,; bize şefaat et.” Hz. İbrahim ise şöyle der: “Nefsim, nefsim. Siz
Musa’ya gidin”.”292
“Allah Elçisi emretti de, Bilal şöyle bağırıyordu: “Müslüman nefsin dışında hiç
kimse cennete giremez”.”293
“Allahım, kalbime, dilime, kulağıma, gözüme, üstüme, altıma, sağıma, soluma,
önüme, arkama nur kıl. Nefsime de nur kıl ve nurumu arttır.”294
“Allahım, korkmayan kalpten, işitilmeyen duadan, doymayan nefsten ve fayda
vermeyen ilimden sana sığınırım.”295
“Kim kendini bir dağdan atar da nefsini öldürürse, ebedi olmak üzere cehenneme
yuvarlanır.”296
290
Buhari, Kader, 9
Buhari, Ta’bir, 26; Müslim, Rüya, 6
292
Buhari, Enbiya, 9
293
Müslim, İman, 178
294
Müslim, Musafirin, 189
295
Müslim, Zikr, 73
296
Müslim, İman, 175
291
36
İKİNCİ BÖLÜM
RUHUN YARATILIŞI, ÖLÜMÜ VE BEDENLE İLİŞKİSİ
I. RUH VE YARATILIŞI
Ruh, canlılara hayat veren şeydir. Eşyadan insana doğru evrimleşir. Bitkideki
ruha “Nebati (bitkisel) Ruh” denir. Bitkisel ruhta canlılık varsa da yer değiştirme şeklinde
bir hareket ve irade yoktur. Bunun bir derece üstü “Hayvansal Ruh”tur. Hayvanlara canlılık
veren bu ruh da henüz tam anlamıyla düşünce yeteneğine sahip değildir. Bunun üstünde ise
“İnsani Ruh” vardır. Bu ruhta canlılık, hareket ve gücün yanında, düşünce yeteneğine de
vardır. Bu ruhlar, madde ile birleşmek suretiyle onlara canlılık ve hareket vermektedir.297
Bazı marjinal gurupların ruhu inkar edip,298 bazılarının da ruhun mahluk
olmadığını iddia etmelerine karşılık,299 Ehli Sünnet bilginlerinin büyük çoğunluğu, ruhun
varlığı ve sonradan yaratıldığı konusunda fikir birliği etmişlerdir. Fakat ruhların ezeli veya
hadis olması noktasında farklı görüşler ortaya koymuşlardır. Şimdi bu görüşleri irdelemeye
çalışacağız.
A. Ruhların Ezeli Olduğu Görüşü:
Şehristani, el-Milel ven-Nihal, 7. bs., Beyrut, Daru’l Marifet, 1997, c.2, s.561-562; Ayrıca bkz. Hayrani
Altuntaş, İbn-i Sina Metafiziği, 2.bs., Ankara, AÜİF Yayınları, 1992, s.130 vd.; Taftazani, Şerhu’l Mekasıd,
2. bs., Beyrut, 1998, c.3, s.298-299; Ateş, s.59; Şerif Ali b. Muhammed Cürcani, Tarifat, Beyrut, Daru’l
İlmiyye, 1995, s.112
298
Şerafettin Gölcük, İslam Akaidi, 4.bs., İst., Esra Yayınları, 1994, s.164; Ömer Nasuhi Bilmen; Muvazzah
İlm-i Kelam, Sadeleştiren: K. İsmail Paçacı, İst., Fatih-Enes Kitabevi, 2000, s.405
299
İbn Kayyım el- Cevziyye, Kitabu’r-Ruh, Ter: Şaban Haklı, 2. bs, İst, İz Yayıncılık, 2003, s.209 vd.
297
37
Bütün peygamberlerin ruhların sonradan yaratılmış olduğunu söylemekle
birlikte,300 ruhun kıdemini yani, öncesizliğini savunan bilginler de olmuştur. Ruhun
öncesizliğini savunanların başında Ebu Bekir er-Razi gelmektedir. Razi, Allah haricinde
sadece ruhun ezeli olduğunu kabul etmekle kalmaz, aynı zamanda madde, zaman ve
mekânın da ezeli olduğunu ifade eder. Eflatun gibi Razi de nefsin temelde maddeden ayrı
olduğunu, fakat hemen peşinden bu karşılıklı-ezeli prensip için şehvani aşkla kuşatıldığını
ve maddi bir form düşüncesi yoluyla onunla birleşme mücadelesi verdiğini öne sürmektedir.
Yine de nefs, maddeyle birleşebilsin ve bu vesileyle sadece bir müddet için de olsa kendi
fiziksel arzusundan zevk alsın diye, mücadele etmek ve maddi dünyayı yaratmak zorunda
kalmıştır.301
Ruhların öncesizliğini savunan İslam filozofları, Yunan filozoflarının, özellikle de
ruhun kıdemini savunan Platon’un görüşlerinden etkilendikleri ve müslümanların
bölgelerine yakın kültürlerden bu görüşleri aldıklarında şüphe yoktur.302
Ruhların öncesizliğini savunan bazı müslüman filozoflar ve bilginler, bu
görüşlerini destekleyecek bazı akli ve nakli deliller ileri sürmüşlerdir. “Eğer nefs hadis
(sonradan varolma) olursa, ebedi olamaz; çünkü hadis olan her şey fasit olmaktadır.”
şeklinde akli delil getirirler. Nefsin öncesizliği konusunda Allahın sıfatları ile
ilişkilendirerek kanıtlamaya çalışmışlardır. İlim, kudret, işitme, görme, eller vs. Allaha izafe
edildiği gibi, “Ona kendi ruhumdan üfledim.”303 ayetinde olduğu gibi, ruhun da Allah’a
izafe edilmesi, nefslerin kıdemine kanıt kabul edilmiş ve bu tamlamalara dayanılarak
ruhunda kadim olması gerektiğini savunmuşlardır.304
B. Ruhların Hadis (Sonradan Yaratılmış) Olduğu Görüşü
Ruhların kıdemi, Eski Yunan Felsefesinde ortaya atıldığı gibi, ruhların sonradan
yaratıldığına dair görüşlere de bu felsefi düşüncede rastlanır. Kelamcılar ve pek çok
müslüman filozof, ruhların kadim olması düşüncesine pek iltifat etmemişler ve ruhların
hadis olması görüşünü savunmuşlardır.305 Buna göre, ruhların bir başlangıcı vardır; ruhlar
Ateş, s.59.
Macit Fahri, İslam Felsefesi Kelam ve Tasavvufuna Giriş, Çev: Şahin Filiz, İst., İnsan Yayınları, 1998, s.
51.
302
Erkan Yar, Ruh Beden İlişkisi Açısından İnsanın Bütünlüğü Sorunu,1. bs, Ank, Ankara Okulu Yayınları,
2000, s. 61; Ayrıca bkz. Fahri, s. 50
303
Hicr 15/29
304
Yar, s. 62
305
Yar, s. 63; Ayrıca bkz. Tellioğlu, s. 73.
300
301
38
sonradan meydana gelmişlerdir; yani ezeli değildir ama sonsuzdur, ebedidir, yok
olmayacaktır, her zaman var olacaktır. Cennet veya cehennemde ruh, beden ile birlikte
hayat sürecektir.306
Nefslerin kıdemine ilişkin akli ve nakli deliller ileri sürüldüğü gibi, onların hadis
olduklarını kabul eden kelamcılar da bu görüşlerine ilişkin deliller ileri sürerler. Ruhların
hadis olduğu görüşü, “Allah her şeyin taratıcısıdır.”307 ayeti ile kanıtlanır. Buna göre,
Allahın her şeyin yaratıcısı olması, hiçbir şekilde tahsisi mümkün olmayan genel bir
manadır. Bu kanıtı ileri sürenlere göre, Allahın sıfatları bu genel ifadenin içerisine girmez.
Çünkü sıfatlar, Allahın isminin içerisine dahildir. Sıfatlar tek başlarına bulunmazlar. İlim,
kudret, kelam, işitme, görme gibi. Bunlar mevsufa sıfatların izafesidir. Allah’ın ilmi,
kelamı, iradesi, kudreti ve hayatı O’nun sıfatlarındandır, mahluk değildirler. Allah’ın eli ve
yüzü de böyledir.308
Ruhların hadis olduğu görüşü, diğer bir şekilde “İnsanın üzerinden, henüz
kendisinin anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi?”309 ve Allah’ın Zekeriyya
(as)‘ya olan hitabında “Allah: Öyledir, dedi; Rabbin: O bana kolaydır. Daha önce, sen
hiçbir şey değilken seni de yaratmıştım, buyurdu.” 310 ayetleri ile kanıtlanmaya çalışılır.311
Buna göre, bu ayetteki hitap, Hz. Zekeriyya (as)’nın sadece bedenine değil, aksine hem
bedenine, hem de ruhunadır. Çünkü beden, tek başına bu söze muhatap olamaz ve bunu
anlayıp düşünemez.312
Ruhların hadis olduğu görüşünü delillendirmek için ileri sürülen bir diğer nakli
delil de, “İbrahim: Yonttuğunuz şeylere mi ibadet edersiniz! Oysa ki sizi ve yapmakta
olduklarınızı Allah yarattı, dedi.”313 ayetidir.
İslam bilginlerinin çoğunluğuna göre, “Andolsun sizi yarattık, sonra size şekil
verdik, sonra da meleklere, Âdem'e secde edin! diye emrettik. İblis'in dışındakiler secde
Gölcük, s. 154; Ömer Nasuhi Bilmen, Kur’an-ı Kerimin Türkçe Meali Alisi Ve Tefsiri, İst, Bilmen
Kitabevi, c.4, s. 1907
307
Zümer 39/62
308
İbn Kayyim, s. 224
309
İnsan 76/1
310
Meryem 19/9
311
İbn Kayyim, s. 213
312
İbn Kayyim, s.213
313
Saffat 37/96
306
39
ettiler. O secde edenlerden olmadı.”314 ayetindeki haberin, ya ruhlarla birlikte bedenlere, ya
da henüz bedenler yaratılmadan önce sadece ruhlara olduğu görüşünü savunmuştur ve her
iki durumda da ruhların yaratılmış olduğu sonucuna gitmiştir.315
Nasslardan, Allah’ın hem bizim, hem bizden önceki atalarımızın, hem de her şeyin
Rabbi olduğunu anlamaktayız. Ayrıca Allah’ın bu Rablığı, bedenimizle birlikte ruhlarımıza
da şamildir. Bedenlerin O’nun Rabliğinin terbiye ve iradesinde olduğu gibi, ruhlar da
terbiye ve idaresi altındadır. Bu taktirde terbiye ve idare altında bulunan her şey mahluktur,
yani hadistir.316
İbn Kayyim el-Cevzi, Fatiha Suresinin ruhların yaratılmış olduğuna işaret ettiğini
söylemektedir. “Hamd, âlemlerin rabbi olan Allaha aittir.”317 ayetini işlerken ruhların da
“alem” den olduğunu ve Allah’ın ruhların da rabbi olduğunu ifade etmiştir.318
Ruhun vefat etme, kabzedilme, tutulma ve salıverilme gibi özellikleri vardır. Bu
özellikler ise yaratılmış ve terbiye altındaki varlıklara aittir. “Allah, ölenin ölüm zamanı
gelince, ölmeyenin de uykusunda iken canlarını alır da ölümüne hükmettiği canı alır,
ötekini muayyen bir vakte kadar bırakır. Şüphe yok ki, bunda iyi düşünecek bir kavim için
ibretler vardır.”319 ayetinde geçen “can” kelimesi, kesinlikle ruhtur.320
Ruhların kadim olması imkânsızdır. Ruhların muhtaçlığı, gereksinimleri ve
zorunluluğu, onların yaratılmış ve terbiye altında olduğuna; tek başlarına ise hiçbir şey
olmadıklarına güzel bir delildir. Ruh bizzat kendine ne zarar verebilir, ne de fayda
sağlayabilir. Ne ölüm, ne hayat, ne de yeniden kendi kendine dirilebilir. Allah’ın dilediğinin
dışında hayra ulaşamaz. Allah’ın koruması ölçüsü dışında kötülükten uzak duramaz. Onun
hidayeti olmadan kendini düzeltemez. Öğrettiğinin dışındakileri bilemez. Allah, ruhu, iyi ve
kötü fiilleriyle beraber yarattığını söylemiştir.321
A’raf 7/11
İbn Kayyim, s.213
316
İbn Kayyim, s. 213
317
Fatiha 1/1
318
İbn Kayyim, s. 213; Ruhların muhdes olması konusunda geniş bilgi için bkz. İmamu’ Kadı Ali b. Muhammed b. Ebi’l İzz ed-Dımeşki, Şerh-u Akideti’t Tahaviyye, 11.bs, Beyrut, Risale, 1997, s.562 vd.
319
Zümer 39/42
320
İbn Kayyim, s.215
321
Hadid 57/22
314
315
40
Ruhun Allaha muzaf olarak kullanılmasına, yani Allah ile tamlamasına gelince;
Allaha muzaf olan şeyler iki türlüdür: Sıfatın mevsufa izafeti ve yaratılmışın Yaratana
izafeti. İlmullah (Allah’ın İlmi), kudretullah (Allah’ın gücü), kelamullah (Allah’ın sözü)
gibi tamlamalarda kudret, ilim ve kelam kelimeleri Allah adının içeriği olan sıfatlardır.
Mevsufuna muzaf olan sıfatlar, mevsufun özelliklerini taşır. Allah’tan ayrı düşünülemeyen
bu sıfatlar, Allah ile beraber ezelidir. Fakat Beytullah (Allah’ın evi), nakatullah (Allah’ın
devesi), malullah (Allah’ın malı) gibi tamlamalar, Allah’ın yarattığı, kendisine özgü ev,
deve, malı, ifade etmektedir. Burada evin veya devenin ezeli olması gerekmez. Ruhullah
(Allah’ın ruhu), Abdullah (Allah’ın kulu) da aynı şekilde Allah’a ait, O’nun yönetiminde
olan ruh, kul demektir. Bu ifadelerden ruhun veya kulun Allah gibi ezeli olduğu anlamı
çıkmaz.322
“Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ancak
az bir bilgi verilmiştir.”323 ayetinde geçen “emir” kelimesi fiil anlamında kullanılmıştır.
“Emrimiz gelince, oranın altını üstüne getirdik ve üzerlerine (balçıktan) pişirilip istif
edilmiş taşlar yağdırdık.”324 ve “Andolsun ki Musa'yı da mucizelerimizle ve apaçık bir
delille Firavun'a ve onun ileri gelenlerine gönderdik. Fakat onlar Firavun'un emrine uydular.
Oysa Firavun'un emri doğru değildi.”325 gibi ayetlerde geçen “emir” kelimesi ise, fiil ve
durum anlamına gelmektedir. Burada “De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ancak az bir
bilgi verilmiştir.”326 ayetinde de durum aynıdır ve “ruh, Allah’ın fiilindendir.” demektir. Bu
cevap, Hz. Muhammed’e (as) ruhun kadim veya hadis olup olmadığını sorduklarını ve onun
da hadis olup, Allah’ın fiili, icadı ve yaratması ile meydana geldiğini beyan buyurduğunu
göstermektedir. Yani, demek isteniyor ki, ilk yaratılışta ruhlar, ilim ve marifetten yoksun
idiler. Sonra onlar hakkında ilim ve marifetler meydana geldi. Her geçen zaman içinde,
halden hale, eksiklikten olgunluğa doğru değişip intikal ederler. Bu hal, onun sonradan
meydana gelmiş olduğunun belirtisidir.327
Ateş, s. 61-62
İsra 19/85
324
Hud 11/82
325
Hud 11/96-97.
326
İsra 17/85
327
İbn Kesir, c.4, s. 440
322
323
41
C. Ruhların Yaratılma Zamanı
İnsanın yaratılışı, ruh- beden ilişkisinin başlangıcını ifade eder. Ruhun bedenden
önce, bedenle birlikte ve bedenden sonra yaratılması, düalist insan anlayışı savunucuları
tarafından çözümlenmesi gereken en önemli sorunlardan biri olmuştur. Bu sorun ruh, ister
cisim, isterse de cevher olarak anlaşılsın, bedenden ayrı olarak algılandığı sürece, cisim olan
bedenle birleşmesi veya ilişki kurmasının mahiyetinin açıklanmasında karşımıza çıkacaktır.
Çünkü ruh ve beden birbirinden farklı varlıklardır.328
Ruhların yaratılmasının zamanı konusunda ihtilaf edilmiştir. Ruhların yaratılış
zamanı hakkında üç farklı görüş vardır: Ruhun bedenden önce yaratıldığı görüşü, ruhun
bedenle birlikte yaratıldığı görüşü ve ruhun bedenden sonra yaratıldığı görüşü. Şimdi bu
görüşleri ortaya koymaya çalışacağız:
1. Ruhun Bedenden Önce Yaratıldığı Görüşü
Bu görüşü daha çok kelam ve tasavvuf bilginleri savunmuştur. Ruhun bedenden
önce yaratıldığı görüşünü savunanların ayet ve hadislerden delilleri vardır. Bu delillerden bir
kısmını aşağıda zikredeceğiz.
a. Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Âdem
oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi
ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şahit olduk, dediler. Yahut
"Daha önce babalarımız Allah'a ortak koştu, biz de onlardan sonra gelen bir nesildik (onların
izinden gittik). Bâtıl işleyenlerin yüzünden bizi helâk edecek misin?" dememeniz için (böyle
yaptık).329
b. İncire, zeytine, Sînâ dağına ve şu emîn beldeye yemin ederim ki, biz insanı en
güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik.330
Birinci bölümde, insanın yaratılmasından kasıt, insanı insan yapan esas unsurun,
yani ruhun yaratılması demektir. Çünkü ikinci bölümde “aşağıların aşağısına” itilmekten
328
Yar, s.65
A’raf 7/172-173
330
Tin 95/1 vd.
329
42
bahsedilmiş ve “yaratma” ile “döndürme- itilme” işlemi arasında “sonra” kelimesi ile bir
zaman farkı bulunduğu ifade edilmiştir. Ayetle ilgili şu yorumlar yapılabilir:
Meşhur tefsirlerde, ayetteki “aşağıların aşağısı” ifadesinden kasıt, insanın
yaşlanarak, gençliğinde kuvvetli olan özelliklerini yavaş yavaş yitirmesi; örneğin bilgi sahibi
iken bilgisini yitirmesi ve bunak haline gelmesi gibi bir anlam ifade eder. 331 Ayrıca “insan”
kelimesinin “insan cinsini, beşeriyeti” ifade etmesi göz önüne alındığında, bu açıklama
“umumilik” ifade edemez. Çünkü, her insan yaşlanarak ölmez; çocuk ve genç iken ölenler de
vardır. O halde aşağıların aşağısına inen beden değil; bedenden ayrı bir şeydir.
Yine insan, anne karnındaki ortamına göre çok daha serbest olan, geniş imkanları
kullanabileceği bir ortama, yani dünyaya gelmektedir. Fakat bu dünya ortamı, insanın bedeni
esas alındığında aşağıların aşağısı olamaz. Çünkü anne karnına kıyasla dünya bu vasıfla
anılmaz. Şu halde insan bedeninden ayrı bir şeyden söz edilmektedir.
Bazı bilginlere göre, aşağıların aşağısından kasıt, cehennemdir.332 Fakat bu da
umumilik ifade etmez. Üstelik insanın en güzel bir biçimde yaratıldıktan sonra, dünyaya
gelmeden cehenneme gitmesi söz konusu olmadığı gibi, dünyaya gelenlerin hepsi de
cehenneme gitmemektedir. O halde bütün insanların ortak bir özelliği olacak bir şekilde
“aşağıların aşağısı”nın belirlenmesi gerekir.
Ruhların bedenlerle birlikte değil de, bedenlerden önce yaratıldığını düşünenlere
göre, bu ayetteki “yaratma” ve ardından “döndürme-indirme” kelimelerinin ardından,
“sonra” kelimesi konulduğuna göre, insanın ruh ve bedeninin birlikte yaratılmadığı ve
birlikte aşağıların aşağısına indirilmediği dolaylı olarak belirtilmiş olmaktadır.
Bütün insanların ortaklaşa maruz kaldığı “umumi bir işlem” şeklinde şu yorum
yapılabilir: Her insanın ruhu bedeninden önce yaratılmış ve sonra –ruhun sahip olduğu
özelliklere göre “aşağıların aşağısı” tabirine uygun şekildeki- çok sınırlı ve kısıtlı olan
bedene indirilmiştir. Dolayısıyla bedenin bulunduğu dünya sahası da, emir aleminden olan
ruha göre “aşağıların aşağısı”dır. Şu halde ruhun bedenden önce yaratılması daha
muhtemeldir.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, İst, Feza Gazetecilik, c. 9, s. 311 vd; Ayrıca bkz.
İbn Kayyim, s. 227.
332
Yazır, c. 9, s. 314
331
43
c. “Andolsun sizi yarattık, sonra size şekil verdik, sonra da meleklere, Âdem'e
secde edin! diye emrettik. İblis'in dışındakiler secde ettiler. O secde edenlerden olmadı.” 333
ayeti hakkında denilir ki: bu ayetten sonra sırasıyla zaman zaman diğer organlar
yaratılmıştır. Ayet, ruhların Allah meleklere “Adem’e secde edin.” emrinden daha önce
yaratıldıklarını belirtmiştir. Şu kesindir ki, bedenimiz bu emirden sonra yaratılmıştır.
Dolayısıyla ayette söz konusu olan şey ruhlardır.334
“Elest Bezmi” olarak bilinen ayet,335 çeşitli düşüncelerde, yaratılan ruhların
kaderlerinin belirlendiği an olarak kabul edildiğinden, kader inancı bağlamında ele alınıp
inceleneceği gibi, halk dilinde “kalu beladan beri müslümanım” şeklinde kişinin
müslümanlığının başlangıcı şeklinde bir geleneğe konu olması açısından da incelenebilir. Bu
ayette tefsirciler, şu yorumları yapmışlardır: Bir kısım müfessire göre bu ayet, dünyaya
gelmeden önce insanların, ruhlar aleminde Allah’ın kendilerinin Rabbı olduğuna şahitlik
ettiklerini bildirmektedir. İşte bu tefsirden “Elest Bezmi” veya Elestu bi rabbiküm” 336 denen
bir terim doğmuştur. Ruhlar bu bedenlere girmeden önce kendilerine özgü bir alemde
bulunmaktadır. İşte bu alemde iken Allah onlara, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?”
buyurmuş; onlar da, “Evet sen bizim Rabbimizsin.” Diye cevap vermişlerdir. Ayet, ruhlar
alemindeki bu tanıklık durumunu hikaye etmektedir.337
Süleyman Ateş’e göre, müfessirler, kendi kafalarındaki düşünceyi ayete
uygulamışlardır. Zira, ayette ruhlar alemine işaret yoktur. Kur’anda insanın ruhunun
bedeninden önce yaratılmış olduğuna dair bir ifade de yoktur.338
Bu konudaki görüş ayrılıkları, Allah’ın insanlara bu soruyu sormasının ne zaman,
insanın yaratılışı ve gelişiminin hangi aşamasında ve ne şekilde olduğu gibi konular
çerçevesinde ortaya çıkmıştır.339 Tirmizi’nin naklettiği bir hadiste Allah Resulü (as) şöyle
buyurmuştur: Allah Teala, Adem’i yarattığı zaman, onun sırtını sıvazlamış ve kıyamet
gününe kadar Allah Teala’nın onun zürriyetinden yaratacağı her insan onun sırtından
A’raf 7/11
İbn Kayyim, s. 227
335
A’raf 7/172
336
Ben sizin Rabbiniz değil miyim?
337
Ateş, s. 66
338
Ateş, s. 61
339
Tellioğlu, s. 273
333
334
44
düşmüştür.340 Başka bir hadiste ise Allah Resulü şöyle buyurmaktadır: Allah, Adem’in
sulbünden Nu’man yani Arafat’ta ahit almıştır. Onun sulbünden yarattığı her zürriyeti
çıkarmış, önünde yaymış, saçmış, onlarla doğrudan konuşup: “Ben sizin Rabbiniz değil
miyim?” demişti. Onlar da şöyle cevap vermişlerdir: “Evet, buna şahidiz.”341 Müfessirler bu
konuda deliller çerçevesinde değişik görüşler ileri sürmüşlerse de, insanların Adem’in
yaratılışından sonra topluca yaratılmış oldukları, dolayısıyla “Ben sizin Rabbiniz değil
miyim?” sorusuyla ruhların muhatap olduğu sonucu çıkarılabilir. Rivayetlerden de
anlaşılacağı üzere, ruhların anlayan, idrak eden ve kelama muhatap olup cevap verebilen
kişilik kazanmış yapıda yaratılmış oldukları kabul edilmektedir.342
Ruhların bedenlerden önce yaratıldığına kanıt olarak kabul edilen hadisler, ayetlere
göre daha açık ve net olarak ruhların bedenlerden önce yaratıldığı fikrini işlerler. Bu fikrin
hadislerde daha açık ve daha net olarak yer alması, onların belirli düşüncelere dayanak
olarak üretilmesinden kaynaklanır. İnsan ruhunun bedeninden önce yaratıldığını vurgulayan
hadislerde ortaya konan yargı, Peygamberin belirlemesi gereken bir yargı değil, gaybe ait bir
konudur. Peygamberin sem’iyyatla ilgili bir konuda yargıda bulunması düşünülemez çünkü
Peygamberin görevi, ilahi mesajı tebliğ etmek ve açıklamaktır. Aynı şekilde, Peygamberin
gaybe ait bilgisi de Allah’ın Kur’an’da ona bildirdiği sınırlıdır.343
Ruhun bedene göre önceliği meselesinde problem, ruhun kişisel kimliği ve ayrımı
meselesidir. Ruhun bedenle birlikte var olduğunu ileri süren filozof ve kelamcılar, haklı
olarak bedenden önce ruhların temayüzü meselesini vurgulamaktadırlar. Buna göre, insanın
kişisel kimliğini sağlayan ilim, amel gibi olgular henüz onda teşekkül etmemiştir. Bir bedeni
idare etmek için yaratılan ruhuyla diğer bir bedenin ruhunu birbirinden ayıran temel
nitelikler neler olacaktır? Ruhun bedenle olan ilişkisinden önce ilim ve amel sahibi olması,
yani bedenden önce kafir veya mü’min olması muhtemel olacaktır. Bunlar da imkan
dahilinde olmayan şeylerdir.
İbn Kesir, s. 440
İbn Kesir, s. 440
342
Tellioğlu, s. 272
343
Yar, s. 71
340
341
45
2. Ruhun Bedenle Birlikte Yaratıldığı Görüşü
Ruhun bedenle birlikte yaratıldığı görüşünün başını Gazali çekmektedir. Ruhların
bedenlerden önce veya sonra yaratıldığı görüşleri nasslara dayanmakta veya en azından
nasslar bu şekilde te’vil edilmektedir. Ruhların bedenlerle birlikte yaratıldığı görüşü ise
nassların açık veya te’vil yoluyla da olsa nasslara dayanmayıp, akli çıkarımlara
dayanmaktadır. Bununla birlikte ruhun bedenle birlikte yaratıldığını iddia edenlerin fikirleri
dikkatlice incelendiğinde, bunların fikirlerinde ruhun bedenden sonra yaratıldığı olgusu
ortaya çıkar. Her şeyden önce ruh- beden arasında yaratılışta bir paralelliğin olduğu iddiası
doğru değildir. Her hak sahibinin hak ettiği şeyi karşılıksız verenin bu fiili, hak edenin hak
edişi sonunda gerçekleşmektedir. Bu burumda hak eden beden, hak ettiği şey de ruhtur.344
Öte yandan bu görüşü savunanlar ruhun bedeni geçici olarak, ölümü de devamlı
olarak terk etmesi şeklinde ifade ederler. Uyku halindeki kişi, hiç şüphesiz hayattadır.
Solunum yapar, kalbi atar ve diğer hayat belirtileri kendini gösterir. 345 Diri ile ölünün farkı,
diride ruhun bulunması, ölüde ise ruhun olmamasıdır.346 Buna göre ölüm, gül suyunun gülde
dolaşması gibi bedende dolaşan ruhun347 bedeni terk etmesi veya insani ruhun bineği olan
hayvansal ruhun insani ruhu taşımaya elverişliliğinin sona ermesi ile gerçekleşir. Bu
durumda hayvansal ruh, insani ruhu taşımaya elverişli olduğu sürece, ruh- beden arasındaki
ilişki devam etmektedir. Ölüm, hayvani ruhun bedenden ayrılmasıdır, yoksa kudsi ruhun
insani ruhtan ayrılması değildir.348 İnsani ruhun hayvani ruhu terk etmesi, hayvansal ruhun
insani ruhu taşımaya elverişliliğini kaybetmesinden sonradır. Öyleyse insani ruh, bedeni,
ondaki hayvansal ruhun yok olması sebebiyle terk etmektedir. Dolayısıyla ruh- beden
ilişkisinin
bozulmasının sebebi, hayvansal ruhtur. Bu durumda ilişkinin sağlanmasının
sebebinin de o olması gerekir. Görülüyor ki, söz konusu görüşü savunanların yaratılışta ruh
ve bedenin paralelliği iddiaları gerçekçi değildir.349
344
Yar, s. 73
Şeref el-Kuzat, Cenine Ruh Ne zaman Üflenir? Trc: Ekrem Keleş, Diyanet İlmi Dergi, c. 38, sayı. 2,
(Nisan- Mayıs- Haziran), s.107
346
Gölcük, s.162
347
Aliyyü’l- Kari, el- Fıkhu’l Ekber Li İmam Ebi Hanife, Beyrut, Darul Kütübi’l İlmiye, 1979, s. 84; Ebu’l
İzz ed-Dimeşki, Şerhu Akidetu’t Tahaviyye, 11. bs, Beyrut. Risale, c. 2, s. 265; Aliyyü’l Kari, Şerhu’l
Emali, İst, Fazilet Neşriyat, 1404, s.45
348
Dıhlevi, s.117
349
Yar, s. 74
345
46
Bununla birlikte Süleyman Ateş, Kuran’ın ifadelerinden insanın ruh ve bedeninin
birlikte yaratıldığının anlaşılması gerektiği görüşünü savunmaktadır. Ona göre, insanın
ruhunun bedeninden önce yaratılmış olduğuna dair bir ifade yoktur.350
3. Ruhun Bedenden Sonra Yaratıldığı Görüşü
Ruhun bedenden sonra yaratıldığını kabul edenlerin başında İbn Kayyim
gelmektedir.351 Bu kabule göre ruhlar bedenlerden sonra yaratılmıştır. Ruhun bedenden
sonra yaratıldığını kabul edenler, bu görüşlerini insanın yaratılış safhalarını anlatan
ayetlerdeki sıralamayı dikkate alırlar ve ruh üflemenin yaratılıştaki son evre olması
hasebiyle daha önceki evrelere göre sonralığıyla kanıtlarlar. Buna göre, Allah, Adem’in
yaratılışı konusunda “Ben çamurdan bir beşer yaratacağım. Onu tesviye edip ruhumdan
üflediğim zaman onun için secde edin.”352 buyurmaktadır. Ona ruhun üflenmesi, yani
yaratılması bedenin tesviyesinden sonradır.353 Aynı şekilde, Allah, ademoğlunun yaratılışı
konusunda da “Biz insanı çamurun sülalesinden yarattık. Sonra onu güvenli bir yerde
kıldık. Sonra nutfeyi alaka, alakayı da mudgaya çevirdik. Mudgaya da kemik giydirdik.
Sonra onu değişik bir şekilde yarattık”354 buyurmaktadır. Bu değişik yaratmadan maksat,
bedenin çeşitli evrelerden geçtikten sonra nefsin yaratılmasıdır.355 Gerçekte,yaratılış evreleri
ile ilgili bu ayetlerdeki sıralamalar, insanın organizmasının oluşmasını bir bütün olarak
ortaya koymaktadır.356
Ruhların bedenlerden sonra yaratıldığı fikri, diğer bir şekilde de insanın bilgi ve
tecrübeleri üzerine bina edilmektedir. Buna göre, “Allah, sizi annelerinizin karnından hiçbir
şey bilmediğiniz halde iken çıkardı.”357 ayeti, ruhların bedenlerden sonra yaratıldığına işaret
eder. İbn Kayyim, ”Eğer, ruh bedenden önce yaratılmış olsaydı çocukluğunu hatırlardı;
çünkü o zamana daha yakındır. Ruh canlı, alim ve natık olarak bedenden önce var olsaydı,
Ateş, s. 66. Ayrıca ruh- bedenin birlikte yaratılışı hakkında bkz. Altıntaş, s. 128
İbn Kayyim, s. 165
352
Sa’d 38/71-72
353
İbn Kayyim, s. 165
354
Muminun 23/12-14
355
İbn Kayyim, s. 165
356
Yar, s. 75
357
Nahl 16/78
350
351
47
özel bir şekilde de olsa bu alemi hatırlardı. Bu nedenle onun canlı, alim ve natık olması da
imkansızdır.” der.358
Diğer bir bağlamda da, o ”Eğer ruhun bedenden önce alimlik, canlılık ve dirilik
sıfatlarıyla var olamadığını düşünecek olursak, bu durumda da ruhun varlığına
hükmedemeyiz. Aynı şekilde, ruh bedenden önce bilen ve konuşan olarak yaratıldı ise
bedenle ilişki kurduktan sonra bunun silinmesi gerekir. Çünkü öğrenim azar azar
olmaktadır. Allahın insanları annelerinin karnından hiç bir şey bilmediği halde çıkardığının
belirtildiği ayette, insanın bir şey bilmediği halde yaratıldığına işaret edilir. 359
Aslında İbn Kayyımın insanın bilgi ve tecrübelerini vurgulayan bu görüşleri,
ruhun bedenden önce yaratıldığını kanıtlamada yeterli olmasa da, insanda bilgi ve
düşüncesinin oluşumuna işaret etmesi açısından önemlidir. Fakat onun bu görüşleri,
kendisinin savunduğu, ruhun bedenden sonra yaratıldığı fikri açısından problemler
doğurmaktadır. Çünkü insan bedeni ile ilişki kurduğu andan itibaren bilgi ve tecrübelerini
muhafaza edemediği ve yaşadığı zaman ve mekanı hatırlamadığı görülmektedir. Bununla
birlikte ayetlerdeki ruh üflenmesi olgusu, Adem’in yaratılışı sırasında onun canlı bir
organizma olması için Allah’ın emrini ve diğer insanların yaratılışlarında da yaratılış
kanunları sırasında insan şeklini almayı ifade eder.360
I. Ruhun Bedeni Terk Etmesi: Ölüm
A. Ölümün Keyfiyeti
Ölüm, her insanın duyu organlarıyla bizzat müşahede ettiği bir olgudur. Ölüm
gerçeğini kabul etmeyen yeryüzünde hiçbir insan yoktur. Çünkü ölüm, zengin-fakir, büyükküçük, bilgili- bilgisiz, itaat eden- isyankar herkesin başına geldiği bir hakikattir.
Kuran-ı Kerimde bu olgu, çeşitli yerlerde ifade edilmektedir. “Her nefis ölümü
tadacaktır.”361 ,”De ki: Kaçıp durduğunuz ölüm, sizi mutlaka bulacaktır.”362, ve” Ey
İbn Kayyim, s.167
İbn Kayyim, s. 167
360
Yar, s. 75–76
361
Ali İmran 3/185
362
Cuma 62/8.
358
359
48
Muhammed, senden önce hiçbir insanı ölümsüz kılmadık.”363 gibi ayetler açık bir şekilde
ölümün her canlının başına gelecek bir durum olduğunu ortaya koymaktadır.
Ölüm, insan ve diğer canlıların ölçülü ve belli olan hayat müddetlerinin sona
ermesi, başka bir ifade ile ruhun cesetten ayrılmasıdır. Ruh cesetten ayrıldıktan sonra ölüm
olayı meydana gelmektedir. Ölümle birlikte bedendeki organların fonksiyonu son bulur,
dokulara hayat ve canlılık veren ruh ayrıldığı için vücut bir et yığını haline gelir, dirlik
kalmaz artık.364
Ölümün hakikati ve mahiyetinin anlaşılması, ruhun anlaşılması ile doğru
orantılıdır. Ruhun mahiyetini anlamanın mümkün olmadığına göre, ölümün mahiyetini
kavramakta pek mümkün olmamaktadır.
Ancak ruhun bedeni terk etmesi ile yani bedeni hayatın sona ermesi ile birlikte
tüm hayatın sona ermediğini ve ruhun ölümle tamamen yok olmayıp, sadece bir evden öbür
eve, bir dünyadan başka bir dünyaya göçtüğünü ayet ve hadislerden anlıyoruz. Buna göre
ölüm, yok olmak değil, belki dar dünyadan daha geniş bir aleme göç etmektir.365
Ölümün hakikati hakkında birçok şey söylenmiş: Kimisi, ölüm yokluktur, haşir,
dirilme, iyilik ve kötülük için herhangi bir karşılık verme yoktur, derler. İnsanın ölümü
hayvan ve bitkinin ölümü gibidir anlayışına sahip olmuşlardır. Bunlar Mülhitler ve Allah ve
Ahirete inanmayanlardır. Kimisi de, kişi ölümle yok olur, kabirde olduğu müddetçe, haşir
vaktinde ruh cesede dönünceye kadar azap çekmez, nimetlere de mazhar olmaz, görüşünü
savunmuşlardır. Bir kısmı da, ruhun baki olduğunu, ölümle yok olmadığını, azap ve nimete
erdirilmenin cesede değil, ruha olduğunu savunmuşlardır. Bunlara göre cesetler diriltilmez
ve haşir edilmez.
Gazali, bu görüşlerin hepsinin fasit, haktan meyil etmiş düşünceler olduğunu
söyler. Ona göre ölüm yalnızca durumun değişmesidir. Ruh ise cesetten ayrıldıktan sonra
bakidir, ya azap görür ya da ikrama mazhar olur. Ruhun cesetten ayrılmasının anlamı,
cesedin itaatinin sona ermesiyle cesetteki tasarrufunun sona ermesidir. Çünkü uzuvlar
aletlerdir ve ruh bu aletleri kullanmaktadır. Ruh el ile tutar, kulakla duyar, gözle görür, kalp
363
Enbiya 21/35
Toprak, s.127
365
Toprak, s.129
364
49
ile eşyanın hakikatini bilir. Kalp ise burada ruhtan ibarettir, ruh ise eşyayı bizzat alet
olmadan bilir. Bütün bunlar ruhun bizzat vasıflarıdır, cesetten ayrıldıktan sonra baki kalır.
Ruhun bedene kabirde dönmesi veya ahirete kadar ertelenmesi uzak ihtimal değildir. 366
Ruhun ölümlülüğü veya ölümsüzlüğü üzerinde bir çok tartışma yapılmıştır. Her
insanın ömrü, Allah tarafından takdir edilmiş, olup, ne bir artma, ne de bir eksilmeye tabi
tutulmaz. Allahın takdir ettiği zaman dolunca ya bir sebep çerçevesinde ya da sebepsiz
olarak insan ölür.
İslam bilginlerinin çoğunluğuna göre, ruhlar beka (sonsuzluk) için yaratılmışlardır.
Ruhlar ezeli değillerdir, ancak ebedidirler. Ölen insanın cesedidir. Ruh bedenden ayrıldıktan
sonra tekrar bedene dönünceye kadar (ki, ruhların bedenlere tekrar dönmesi gerçektir.) 367
Allah’ın nimet ve azabına muhatap olacağı bir gerçektir.368
Ruhun bedenden ayrılışının, kendisi için bir ölüm olmadığına, Kur’an’daki
şehitlerin ölüler olmadığını369 ve nimetler içinde rızıklanmakta olduklarını bildiren
ayetler370 de delalet etmektedir. Şehitler diri olduğuna göre, elbette ki makam yönünden
daha üstün olan peygamberler de diridirler. Ölerek aramızdan ayrılan ruhlar ise, bu alan
hudutları dışında yaşamaktadır.371
“Her nefis ölümü tadacaktır.”372 ayetine göre, bütün canlılar ölecektir. Nefislerin
ölümü tatması, bedenin ölümü esnasında ölüm acısını hissetmesi, bedenden ayrılırken acı
duymasıdır. Tatmak için diri ve duyarlı olmak gerekmektedir. Nefsin ölümü, ruhun
bedenden ayrılmasıdır. Bedenden ayrılan ruh, içinde kazandığı şekli bedensiz olarak
sürdürür. Kurtubi’nin hocası olan Ahmet b. Amr şöyle demektedir: “Hz. Peygamber, Miraç
gecesinde Mescid-i Aksa’da ve göklerde peygamberlerin ruhlarıyla karşılaşmış, onlarla
görüşmüştür. Öte yandan Hz. Peygamber kendine selam veren herkese selamını iade
Gazzali, İhya-u Ulumi’d Din, 1.bs, Daru’l Erkam, 1998, c.4, s. 624.
Aliyyu’l-Kari, s. 82
368
Tellioğlu, s. 274
369
Bakara 2/154
370
Al-i İmran 3/169 vd.
371
Toprak, s.129
372
Al-i İmran 3/185
366
367
50
edeceğini haber vererek, bedeninin ölümüyle ruhun ölmediğini ve verilen selam ve
salâtların kendisine ulaşacağın bildirmiştir.373
Bayraktar Bayraklı’ya göre, “Her nefsin ölümü tatması” ifadesinden ölümü
tadanın can olduğu sonucu çıkmaz; zira ölümü tadan can değil, bedendir. Ruh bedende
hapsolduğundan, hapisten çıktıktan sonra tat alacaktır. Ölen ruh değil, bedendir. Tat duyan
ise ruhtur. Ruh, bedenin ölümünden sonra da yaşadığına göre, tadı duyan da o olacaktır.374
Ruhlar ölümsüz olarak yaratılmıştır, öncesi vardır ama sonu yoktur. Beden içinde
olgunlaşan ruh, bedenden ayrıldıktan sonra, varlığını korur, dünyada yaptığı işlere göre ya
güzel yerlerde bulunur veya bir süre azap görür. Kıyamet gününde ruhlar bedenlere yeniden
sokulup haşredilecektir.375
Kur’an, insanın öldükten sonra yaşamaya devam edeceğini söyler, fakat Allah’ın
yaratma fiilinin orada nasıl tecelli edeceği konusunda bilgi vermez. Özellikle kelam
âlimlerinin ölümsüzlüğü “halk” veya “ iadetü’l halk” gibi terimlerle ifade etmeye
çalışmasının gerisinde bu tutum tatmaktadır.
Kur’an, nefsin yaşamasından, ölmesinden ve nefsin cennete veya cehenneme
gitmesinden bahseder. Buradaki nefs, filozofların “düşünen nefs”i değil, bütünüyle kişidir.
Kur’an, düalist insan kavramına iltifat etmemiştir. İnsan bedeni ve Allah’ın üflediği ruh ile
bir bütündür376.
Bir kısım âlimin ruhun nefs olması hasebiyle ölümü tadacağını iddia etmesiyle
birlikte,377 genel kanaat, ruhları baki kalacak şekilde yaratıldığından dolayı ruhların
ölmeyeceği, ölümün sadece bedenlere ait olduğu şeklindedir. Ruhların bedenler gibi ölümlü
olduğunu savunanlar, “Celal ve ikram sahibi Rabbinden başka her şef yok olacaktır.”378 ve “
Allah’ın yüzü dışında her şey yok olacaktır.”379 gibi ayetleri delil olarak kullanırlar. Bunlara
göre melekler de öleceğine göre, beşeri ruhların ölmesi daha normaldir. “Ey Rabbimiz, bizi
Tellioğlu, s. 274
Bayraktar Bayraklı, s.494
375
Ateş, s. 96
376
Mehmet S. Aydın, Din Felsefesi, 8.bs, İzmir, İİFV Yayınları, 1999, s.261
377
İbn Kayyim, s. 51
378
Rahman 55/27
379
Kasas 28/88
373
374
51
iki defa öldürdün, iki defa da dirilttin.”380 ayetindeki birinci ölümün bedene ait, ikinci
ölümün ise ruhun ölümü olduğunu iddia etmişlerdir.381
Her şeyden önce ruhun ölümsüzlüğü fikri, akıl açısından yanlıştır. Çünkü ruh,
mümkün varlıktır ve hadistir. Her hadis varlık ta ölümlüdür ve her mümkün varlık için
varlık ve yokluk imkan dahilindedir. Ruh, varlığı zorunlu olan vacip varlık olmadığına göre,
onun varlığı başkasındandır. Öyleyse ruhun ebediliği fikri Allah tarafından belirtildiği
durumda bir realite olarak kabul edilebilir.382
Kur’an, insanın mutlak olarak ahirette yaratılmış olduğu için haddi zatında
ölümlüdür. Ancak Allah Teala, insanın asli hakikatini yok olmaktan uzak kılmıştır. İnsan
ölmekle ruh yok olmaz. Fakat ruhların ilişkide bulunduğu bedenden kesin bir şekilde
ilişkiyi kesmeleri ve bedenleri aracılığı ile ortaya koydukları bir takım eserlerden ayrı
kalmaları ruhlar hakkında bir tür helak demektir. Binaenaleyh, ruhların bekaya mazhar
olmaları, “Allah’tan başka her şey helak olacaktır.”383 ayetine zıt değildir. Bununla birlikte,
ruhların ansızın uğrayacakları bir helak ve tekrar iade edilmesi, yaratılması da caizdir. 384
Ruhların da tıpkı bedenler gibi ölümlü varlıklar olduğunu savunanlara göre her
şeyden önce ruhun ölümsüzlüğü fikri, akıl açısından yanlıştır. Çünkü ruh, mümkün varlıktır
ve hadistir. Her hadis varlık ta ölümlüdür ve her mümkün varlık için varlık ve yokluk imkan
dahilindedir. Ruh, varlığı zorunlu olan vacip varlık olmadığına göre, onun varlığı
başkasındandır. Öyleyse ruhun ebediliği fikri Allah tarafından belirtildiği durumda bir
realite olarak kabul edilebilir.385
B. Ölümden Sonra Ruhların Durumu
Şer’i deliller, ruhların var olduğunu ve Allah Teala’nın emriyle ölümden sonra
başka bir âleme göç edeceğini haber vermektedir.386
380
Gafir 40/11
İbn Kayyim, s. 51
382
Yar, s. 414
383
Kasas 28/88
384
Bilmen, s. 414
385
Yar, s. 414
386
Bilmen, s. 404; Ahmet Saim Kılavuz, Ruh Maddesi, İslamda İnanç, İbadet ve Günlük Yaşayış
Ansiklopedisi, MÜİFV Yayınları, İst, 1997, c. 4, s.16
381
52
Hadislere göre, kabzolunan ruhlar, göklere çıkarılmaktadır ve orada melekler iyi
ruhları selamlamakta, nihayet Allah’ın huzuruna çıkmaktadırlar. Sema ehli, “Yer tarafından
güzel bir ruh geldi. Allah sana ve yaşadığın cesede selam eylesin.” derler. Daha sonra onu
Rabbine götürürler... Kafirin ruhu çıktığı vakit, sema ehli, “yer tarafından kötü bir ruh
geldi.” derler.”387
İyi amellerle beslenmiş ruh, dünyadaki şeklinden daha mükemmel, daha parlak ve
daha nurlu olmakta; ibadeti yüzüne ruh olarak yansımaktadır. Günahlara bulanmış ruh ise,
dünyadaki şekline benzemekle birlikte çirkin bir hal almaktadır.388
Yine hadislere göre, iyi ruhlar yeşil kuşlar haline girip, cennetin ağaçlarına
konmaktadır. Bu ruhların başka şekillere de girebileceğini gösterir. Fakat her durumda
ruhlar, birbirinden ayırt edilir ve kendi kişiliklerini muhafaza ederler.389
“Hele can boğaza dayandığı zaman, siz bakar durursunuz. (O anda) biz ona sizden
daha yakınız, ama göremezsiniz.”390 ayetlerinde önce can çekişmekte olan kişinin ruhunun
yeniden bedenine geri döndürülmeyeceği ve Allah’ın ona, çevresinde toplanan insanlardan
daha yakın olduğu vurgulandıktan sonra, bedenden çıkan canın, üç sınıftan birine mensup
olacağı bildirilmektedir.
O can, ya mukarreb (Allah’a yaklaştırılmış)lardandır ki, bunlar sabıklardır; ya
kitabı sağ taraftan verilen uğurlu insanlardır, ya da kitabı sol taraftan verilen uğursuz
insanlardır. Birinci guruptan iseler, şu ayetlerde durumları bildirilen sabıklarla birlikte
cennet nimetleri içinde olur: “(Hayırda) önde olanlar, (ecirde de) öndedirler. İşte bunlar,
naîm
cennetlerinde
(Allah'a)
en
yakın
olanlardır.
Bunların
birçoğu
önceki
ümmetlerdendir."391 Şayet ikinci guruptan iseler şu ayetlerde delirtilen sağcılarla beraber
cennette olur: “Sağdakiler, ne mutlu o sağdakilere! Düzgün kiraz ağacı, meyveleri salkım
salkım dizili muz ağaçları,...”392 Ancak üçüncü guruptan iseler, onlar da şu ayetlerde
durumları bildirilen solcularla birlikte cehennem azabı içindedirler: Meyveleri salkım
salkım dizili muz ağaçları, içlerine işleyen bir ateş ve kaynar su içinde, serin ve hoş
387
Müslim, Cennet, 17
Tellioğlu, s. 275
389
Tellioğlu, s. 275
390
Vakıa 56/83 vd.
391
Vakıa 56/10 vd.
392
Vakıa 56/27 vd.
388
53
olmayan kapkara dumandan bir gölge altındadırlar.393 İşte çıkan her ruh bu üç zümreden
birine katılır.394
Ruhun Yüce Divanda hesap vermesi ölümle başlar. Kafirin zincirlere vurulup
azaba atılması, müminin de okşanarak güzel kullar arasına katılıp cennete sokulması da
ölümün ardından olur. Ruh bedenden ayrıldıktan sonra elbette yok olmaz. Çünkü ruh
süreklilik için yaratılmıştır. Ölmediğine göre milyonlarca yıl atıl kalacak değildir. Kişinin
ruhunun ölümden sonra hesap vereceği, ya cennet nimetlerine yahut cehennem azaplarına
gönderileceği konusunda ayetler olduğu gibi, sahih hadisler de vardır.395
Ölüm, ruhun bedeni terk edip Allah Teala’nın huzuruna gitmesidir. İnsanların
kabirlerden kalkıp Rableri huzurunda hesap vereceği Ahiret günü bir vakıadır. Büyük
kıyametin yanında bir de her insanın ölmesi ile başlayan küçük kıyamet vardır. Ölümle
birlikte ruh, bedenden ayrılıp nimet veya azap içine girer. Beden ise çürüyerek ve çözülerek
toprağa karışır. Fertler için kıyamet ölümle başladığından, ahiretin ilk durağı başlamıştır.
Ölümle ahiret başlar, ruh Rabbine döner, O’nun huzurunda durur ve hesabını verir.
Cesetlerden ayrılan ruhların yeri konusunda başka görüşler de ileri sürülmüştür.
Rafiziler’den bir gurup, kâfirlerin ruhlarının Hadramet’te bir kuyu olan Berhut’ta olduğunu,
müminlerin ruhlarının da başka bir yerde olduğunu söylemişlerdir.396
Ruhların mekânı konusunda bir başka görüş ise, ruhların kabirlerin başında
olduğudur. Peygamber ruhları ise cennettedir.397
Şehitlerin ruhlarının yeşil kuşların kursaklarında olacaklarını bildiren hadise398
uyarak, şehitlerin ruhlarının bu kuşların kursaklarında olduğu da ileri sürülmüştür. Şehit
ruhlarının cennette olduğu da iddia edilmiştir.399
Vakıa 56/41–42
Ateş, s.101–102
395
Ateş, s. 102.
396
İbn Kayyim, s. 138
397
İbn Hazm,,el- Fasl, Beyrut, Daru’l Ceyl, c. 4, s. 121
398
Müslim, İmara, 33
399
Yar, s. 107; İbn Hazm, s. 121
393
394
54
Ruhları yeri konusunda diğer bir görüş, semada iyilerin ruhlarının Adem (as)’ın
sağında, kötülerin ruhlarının da solunda olduğudur.400
Ruhların mekânı ile ilgili bu tartışmalar, ruhun cisim olduğunu ileri sürenlerin
anlayışlarını yansıtmaktadır. Çünkü ruhun soyut bir cevher olduğu anlayışına göre, ruhun
bir mekâna ihtiyacı yoktur.
C. Kabir Hallerinin Keyfiyeti
İslam Bilginleri, Allah Teala’nın kabirde ölü için elem duyacağı veya lezzet
duyacağı miktarda bir çeşit hayat yarattığı konusunda fikir birliği etmişlerdir. Fakat ruhun
kendisine dönüp dönmeyeceği konusunda fikir ayrılığına düşmüşlerdir.Ebu Hanife’ye göre,
ruh kabirde cesede geri dönecektir. Çünkü, oradaki meleklere verilen cevap ihtiyarî bir
fiildir. Ruh olmadan da soru sorulması düşünülemez. Bir kısım bilgine göre ruh olmadan da
soru sorma düşünülebilir. Çünkü uyuyan insanın ruhu çıkar ve ruhu cesedine bitişik bir
şekilde asılır, hatta uykusunda acı duyar, sevinir. Bu görüş sahipleri şu rivayeti delil
getirirler: Hz. Peygamber’e, kendisinde ruh olmayan cesetin nasıl acı duyduğu
sorulduğunda Hz Peygamber, “Ruhu olmadığı halde dişinin acı duyması gibi acı duyar.”
buyurmuştur.401
Kabir azabı denildiği zaman anladığımız, ölümle başlayıp, ahirete kadar sürecek
olan süredeki azaptır. İster normal bir şekilde ölüp defnedilsin, ister ölümü bilinmeyen ve
gömülmeyen bir insan olsun, bu süreçten geçecektir.402
Kabir azabı ve nimeti hakkında bir takım deliller ileri sürülmüştür. Bu deliller
bizim araştırma alanımıza girmediği için burada zikredecek değiliz. Kabir azabının
varlığına inanmak zarurî olduğu gibi, inkârı insanı küfre götürecek konulardandır. Ancak
kabir hayatının rûhî olması veya hem rûhî, hem de bedenî olması hususundaki görüş
farklılıkları insanı küfre götürmez.403
İbn Kayyim, s.138.
Aliyyu’l Kari, s. 72–73
402
A. Saim Kılavuz, Ana Hatlarıyla İslam Akaidi ve Kelama Giriş, Ensar Neşriyat, (Tarih ve yer yok), s.
202.
403
Gölcük, s. 334
400
401
55
Ehlisünnet âlimleri “ Ey Rabbimiz, bizi iki defa öldürdün, iki defada dirilttin404
ayetini delil getirerek, kabir hayatının dünyadaki hayata denk bir hayat olması
gerekmediğini, oradaki azab ve nimeti idrak edecek kadar olmasının yeterli olacağını ve
Allah’ın ölüye bu kadar bir hayat vermesinin mümkün olduğunu söylemişlerdir. Ayet de
buna işaret ettiğine göre hayat şarttır ve vardır.405
Kabir azabının insanın bedenine mi, ruhuna mı uygulanacağı hususu tartışmalı bir
konudur. Kerramiye ve Salihiyye mensupları Kabirde ölünün hayat olmaksızın azap veya
nimet göreceğini iddia etmiş, azap ve nimetin idraki için hayatın şart olmadığını
söylemişlerdir.406 Bununla birlikte Kabir azabını toptan inkâr eden gruplar da vardır.
Mutezile’den Dırar b. Amr el Gatafani ve Haricilerden bir grup da aynı şekilde kabir
azabını inkâr etmişlerdir. 407
Bununla birlikte âlimlerin çoğunluğu hayat olmadan azap veya nimetin idrak
edilemeyeceğini benimsemekle birlikte, bu hayatın niteliği hakkında farklı görüşler ileri
sürmüşlerdir. Selefiyye âlimleri kabir hayatını nitelemenin mümkün olmadığını söylerken,
bunlardan bazıları kabir hayatının sadece bedenle, bazıları da sadece ruhla yaşanacağını
belirtmiştir.408 İbn Kayyım’a göre kabir azabı veya nimetine muhatap olan sadece ruhtur.409
Ebu Abdullah da bu konuda aynı görüşü serdederek şunu söyler: Kabir azabına engel
olunamaz. Kabir fitnesi, azabı ve oradaki sorgulama, cesedden ayrıldıktan sonra ister kabre
gömülsün ister gömülmesin sadece ruhadır.410 Şatibi ise şunu söylemektedir: Kişi, kendisine
ruh iade edilmek suretiyle, hiçbir beşerin görmeye ve işitmeye güç yetiremeyeceği bir
şekilde kabirde muamele görecektir.411
Ehli sünnet alimlerinin çoğunluğuna göre kabirdeki sual, azab ve nimet hem ruha,
hem de bedene yöneliktir. Eş’ari ve Maturidi alimlerinin çoğunluğu, ölünün cesedinde
azabın acısını ve nimetin lezzetini hissedecek kadar bir hayatın yaratılacağını söyleyerek
404
Mümin 40/11
Toprak, s. 336
406
Süleyman Toprak, Kabir Maddesi, DİA, İst, 2001, c.24, s.38
407
İbn Hazm, s. 117
408
Toprak, s. 38
409
İbn Kayyim, , s. 279 vd.
410
İbn Hazm, s. 117
411
Şatibi, İ’tisam, 2. bs, Beyrut, Daru’l- Marife, 2000, c. 2, s. 569; Ayrıca bu konuda açıklama için bkz. Ebul.
İzz ed- Dimeşki, s. 165
405
56
ruhun cesede aynen iade edileceğini ifade etmekten çekinmiş, kabirdeki ölünün hayatına
dair kesin bir şey bilinemeyeceğini kaydetmiştir.412
III. RUH BEDEN İLİŞKİSİ
Ruhun bedenle ilişkisi beş açıdandır.
1. Ruhun anne karnında cenin halindeki bedenle ilişkisi
2. Yeryüzüne çıktıktan sonraki bedenle ilişkisi
3. Uyku esnasındaki ilişkisi
4. Kabir hayatındaki ilişkisi
5. Cesetlerin diriltildiği gündeki ilişkisi413
Abdullah b. Mesud’un rivayetine göre Allah elçisi şöyle buyurmaktadır:
“Sizden birinizin anne karnında kırk gün içinde yaratılışı toplanır; sonra o kadar
bir zaman (kırk gün) alaka olur, sonra ona ruh üflenir.”414
Bu hadisi şerifte rahimde çocuğun yapısını oluşturan ve ona insan ruhu üfleyen
melek, Allah’ın rahme koyduğu güç, üreme yapısıdır.415
Anne karnındaki cenine meleğin ruh üflemesi, Allah’ın koyduğu üreme kanunu ile
üreyen her hücreye ruhun nüfuz ve sirayetidir. Yoksa anne karnında birkaç gün veya birkaç
ay ruhsuz olarak gelişen hücrelere sonradan ruh üflenmiş değildir. Çünkü ruhsuz bir
maddenin büyüyüp gelişmesi, çoğalması ve hareket etmesi mümkün değildir. Ruh rahme
düşen spermde ve rahimdeki yumurtada vardır. Fakat bunların ruhu, hayvani ruhtur.
Bilinçleri, hücre bilinci olduğu için henüz bunlardaki ruh, insan ruhu düzeyinde değildir.416
Ana rahminde bir süre kaldıktan sonra cenine ruhun üflenmesi de, organların
oluşmasından sonra ona insanî bilincin verilmesidir. Zira, cenin, hücrelerdeki cüz’i bilinç
412
Toprak, s. 38
Dimeşki, s. 578- 579
414
Buhari, Enbiya 1; Müslim, Kader 1
415
Ateş, s. 63
416
Ateş, s.63
413
57
ile değil, ancak çevreyi ve kendini kavrama kaynağı olan bu büyük bilinç ile insan sıfatını
kazanır.417 Cenin kendisine ruh üflenmeden önce canlı bir varlıktır. Döllenme anından ve
rahme ulaşma öncesinden itibaren beslenir ve gelişim gösterir. Hiç şüphesiz bu esnada
kendisinde hayat vardır.418
Uyku halinde, ruhun bedenle ilişkisi, bir açıdan bedenle alakalıdır, bir açıdan ise
ondan ayrıdır.419 Uyku halindeki kişi, şüphesiz hayattadır. Vücudundaki sistem
çalışmaktadır. Solunum yapar, kalbi atar ve diğer hayat belirtileri kendini gösterir. Fakat
onda ruh var mıdır? Allah Teala şöyle buyurmaktadır: “Allah, (ölen) insanların ruhlarını
öldüklerinde, ölmeyenlerinkini de uykuda alır. Ölümüne hükmettiklerinin ruhlarını tutar,
diğerlerini belli bir süreye kadar bırakır.”420 Buna göre Allah, ölüm ve uyku esnasında
ruhları alıyor, ölümüne hükmedilmiş olanların ruhları tekrar cesetlerine gönderilmiyor,
ölümüne hükmedilmemiş olanların ruhları ise uykuda alındıktan sonra tekrar bedenlerine
gönderiliyor.421
Ayete göre Allah, gerek ölüm, gerekse uyku halinde canları bedenlerden alır.
Ölenin ruhunu yanında tutar, uyuyanın ruhunu ise yine bedenine gönderir. Ruh gelince
beden uyanır. Ayetten anlaşıldığına göre, uyku halinde de, ölüm halinde de bedenden alınan
bilinçtir. Bilinç, ruhun en yüksek vasfıdır. O gidince bedende kalan sadece canlılıktır.
Ruhun bedeni yöneten bilinci serbest kalmıştır. Ama bedeni yaşatan kısmı henüz bedende
bulunduğu için beden yaşar. Demek ki Allah, uykuda bilinci alır, hayatı bedende bırakır.
Ölümde ruhun hem bilinç, hem hayat vasıflarını alır ve bir daha ruhu bedene döndürmez.422
Kabirde ruhun bedenle ilişkisine gelince Ehl-i Sünnet vel- Cemaatın ittifakıyla ruh
kabirde cesede geri dönecektir.423Ruhun bedene bedene döneceğini söyleyenler, kabirde
ruhun kuyruk sokumuyla bağlantılı olacağını söylerler.424 Azap ve nimetleri tatma, sadece
Ateş. s. 65
el- Kuzat, s. 114
419
Dımeşki, s. 578
420
Zümer 39/42
421
El- Kuzat, s. 115
422
Ateş, s. 89; Mehmed Zahid Koktu, Ehl-i Sünnet Akaidi, 8. bs. İst., Seha Neşriyat, 1991, s. 186
423
İbn Hazm, s. 124; Ayrıca bkz. Beyazızade, Usulû’l- Münife li İmam-ı Ebi Hanife, İst, MÜİF Yayınları,
1000, s. 133
424
Tellioğlu, s. 275
417
418
58
ruha veya sadece bedene değil, ruh ve bedene birliktedir.425 Süleyman Ateş’e göre ise, ruh,
kıyametten önce bedene dönmez.426
İnsan için üç yurt vardır: Dünya yurdu, kabir yurdu ve ahiret yurdu. Allah Teala
her yurt için kendine has hükümler koymuştur. İnsanı da beden ve ruhtan müteşekkil bir
varlık şeklinde yaratmıştır. Dünya ile ilgili hükümleri bedenlere göre düzenlemiş; ruhları
da bedenlere tabi kılmıştır. Kabir ile ilgili hükümleri ise ruhlara göre düzenleyip, bedenleri
ruhlara tabi kılmıştır. Ahiret gününde insanlar kabirlerinden kalkarken hüküm, nimet ve
azap ruh ve cesede birlikte olacaktır.427
Ruhun varlığını kabul edenler ikiye ayrılır: Bunlardan bir kısmı olan muhakkik
alimlerden bazılarına göre, insan ruh ve bedenden oluşmuştur. Bu görüşe göre insan, ne
alemin içinde, ne de dışında bir varlık olup, ne alemin içine girmiş, ne de onun dışına
çıkmıştır. Yine insan ne aleme bağlıdır, ne de ondan ayrıdır. Fakat onun, beden ile onu
idare etme ve tasarrufta bulunma gibi bir ilgisi vardır. Bu tıpkı, alemin ilahının alem ile
ancak tasarruf ve tedbir cihetinden bir ilgisinin bulunmasına benzer.428
Ruh bedenle ilgi kurduğunda onunla aydınlanmış olur. Böylece ruh bedenin
aynısı, beden de ruhun aynısı olur. Dolayısıyla insan bu ikisinin bir araya gelmesinden,
ikisinin toplamından meydana gelen bir varlıktır. Ölüm vakti geldiğinde bu birliktelik
bozulur, ruh devam eder, ama beden yok olur.429
Ahiret aleminde ise Allah Teala ölüleri cismani bir şekilde diriltir. Vucutlarından
ayrılan parçaları bir araya getirir, sonra yeni bir dirilişle onları diriltir veruhlarını iade
eder.430
Dimeşki, s. 579
Ateş, s. 90
427
Dimeşki, s. 580
428
Razi, s.401
429
Razi, s.402
430
el-Hannis, s. 505
425
426
59
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
NEFS
I. NEFSİN MAHİYETİ
Cahiliye dönemi Arap şiirinde daha çok bir şeyin özünü, kendisini belirten zamir
olarak kullanılan nefs kelimesi, zamanla yirmiyi aşkın anlamı dile getirecek biçimde
kullanılmaya başlandı. Ruh, kan, can, benlik, kalp, iç, kimse, büyüklük, yücelik, cevher,
nefret, irade, kem göz, nefs kelimesinin dile getirdiği başlıca anlamlar arasındadır. Kuran’la
zamir biçiminden başka ruh, can, iç ve kalp anlamlarında kullanılır. Felsefi düşüncenin
yaygınlaşmasıyla kelime daha çok ruh anlamında kullanılmaya başladı; kelâmi, tasavvufi ve
felsefi nazariyesinin konusu haline geldi.431
Nefsin mahiyeti konusunda çeşitli fikirler ileri sürülmüştür: Bir kısım bilgine göre,
nefs bir madde ve cisimdir. Bir kısmına göre, maddeden farklı ruhanî bir tabiattan ibarettir.
Diğer bir grup ise, bu iki görüşün ortasında bir görüş ortaya koymuştur.432
431
432
Ahmet Özalp, “Nefs” Maddesi, Şamil İslam Ans., İst, 1992, s.72.
Hasan eş-Şafii, Amidî ve Erauhu’l Kelamiye, 1.bs, Daru’s Delam, Kahire, 1998, s.448.
60
Amidî ise, nefs hakkındaki ihtilafı şöyle dile getirir: nefsin bir a’raz olduğunu
söyleyenler olduğu gibi, onun bir cevher olduğunu söyleyenler de vardır. A’raz olduğunu
söyleyenler de kendi aralarında ihtilafa düşmüşlerdir. Mütekellim âlimlerinden bir grup ve
İmam Hirasi’ye göre, nefs a’razlardan bir a’razdır. Fakat bundan ne anlaşılması gerektiği
konusunda bilgi vermezler.433
Nefsin soyut bir varlık olmadığını savunan düşünürler, nefsi mahiyeti konusunda
birbirinden farklı çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir. Bunlardan bazıları şunlardır:
1. Nefs, bir atomdur. İbn Ravendi’nin savunduğu bu görüşe göre, soyut
mümkünlerin olması imkânsızdır. Nefs ya da ruh, kendi özüyle var olan bir bir cevherdir.
Bu cevher basit varlıkları kavrar. Yeri kalptır. Bu nefs insanın özünü oluşturur.
2. Nefs, bedenle birlikte ortaya çıkan canlılıktır. Nazzam tarafından savunulan bu
görüşe göre insan, bedenle birlikte var olan bu hayattan ibarettir. İnsanda beden dışında bir
şey yoktur.
3. Nefs, beyinde bir güçtür.
4. Nefs, üç ayrı cisimde oluşan bir bileşiktir. Eski Müslüman hâkimlerin
savunduğu bu görüşe göre, nefsi oluşturan bileşiklerden birisi buhar gibi sıcak ve latif bir
cisimdir.
5. İnsanın gerçekliğini oluşturan nefs, insanın maddi bedenidir. Bazı kelamcılar bu
görüşü savunmuşlardır.
6. Nefs, mahiyet bakımından maddi bedene muhalif, ama gül suyunun gülde,
zeytinyağının zeytinde yayılması gibi bedene yayılan nurani, yüce, diri ve hareketli bir
cisimdir.
7. Nefs, keyfiyet ve kemiyet bakımından dört sıvının mutedil ölçüdeki
bileşiminden oluşur.
433
eş- Şafii, s.448
61
8. Nefs, mutedil ölçüdeki kandır.434
Tüm İslam fırkaları nefsin kadim olmadığında, sonradan yaratıldığında görüş
birliği içerisindedir. Buna karşılık nefsin bedenden önce yaratılıp yaratılmadığı konusu
görüş ayrılıklara sebep olmuştur. İslam filozofları olarak bilinen Meşşailer, nefsin bedenden
sonra,yani ceninin ana rahmindeki oluşumundan sonra yaratıldığını savunmuşlardır. Bazı
ifadeleri Gazali’nin de bu görüşü benimsediğini göstermektedir. Ne var ki, Gazali’nin
nefsin bedenden önce yaratıldığını kabul ettiğini gösteren ifadeleri de bulunmaktadır.
Kelamcılarla Mutasavvıfların büyük çoğunluğu ise nefsin bedenden önce yaratıldığını kabul
etmektedir.435
İbn Sina’ya göre nefs, bedenin iyiliği için, özellikle yaratılmıştır. Kendisiyle
birleşeceği beden yaratılmadan önce var değildir ve şahsi varlığı da yoktur. Çünkü böyle bir
halde, onun kişiselleşme ilkesi eksik olur. Nefs, sultanlığı ve aleti olacak olan bedenî
maddenin var olmaya başladığı andan itibaren nefs adıyla var olmaya başlar, yani onun
varlığı bedenledir.436 İbn Sina düşüncesinde nefs, bedenin hareket ettirici kuvvetidir. Nefs,
insan, hayvan, bitki ve meleklerde ortak bir addır. İbn Sina nefsi bir manada tabii cismin
olgunluğu olarak değerlendirirken,diğer taraftan da bedeni istekle harekete geçiren cevher
olarak nitelemektedir.437
Daha çok filozoflarca benimsenen düşünceye göre, insan nefsi üç farklı gücün
bileşiminden oluşmuştur:
1.Akıl ve İdrak Gücü (Kuvve-i Akliye ve Müdrike): Düşünce, ayırt etme ve
olayların gerçekleri hakkında akıl yürütme gücüdür.
2. Öfke Gücü (Kuvve-i Gazabiye): Tehlikeler karşısında kendini koruma, gözü
peklik, saldırganlık, ataklık, egemen olma, yüceltme ve her çeşit şerefi kazanmayı arzu
etme gücüdür
434
Özalp, s.72
Özalp, s.73
436
Altıntaş, s.128
437
Altıntaş, s.124-125
435
62
3. İstek ve Arzu Gücü (Kuvve-i Şeheviye): Bedenî arzuların gerçekleşmesini,
beslenmeyi, yiyecek, içecek, cinsî ilişkiler ve her çeşit zevk verici şeyleri isteme gücüdür. 438
II. NEFS’İN MERTEBELERİ
A. Nefs-i Emmmare
Kötülüğü emreden nefistir.439 Münker ve günah olan şeyleri teşvik ve emreder.440
Allah Teala, Kuran-ı Kerimde Yusuf (a.s.)’ ın dilinden nefsin kötülükleri işlemeyi, heva ve
hevesi doğrultusunda Allah’ın emirlerine muhalefet etmeyi arzuladığını ve sahibini buna
yöneltmek için zorladığını bildirmektedir.441 “(Yusuf), nefsimi temize çıkarmam, çünkü
Rabbimin acıdığı hariç, nefis aşırı şekilde kötülüğü emreder.442
Nefs-i Emmare’nin Yusuf (as) tarafından kullanılış tarzı, iyi ve kötü bütün
insanların nefislerinin kötü şeylere yönelme istidadında olduğunu ortaya koymaktadır.
Çünkü bir peygamber olan ve bu sebeple günahlardan temizlenmiş bulunan Yusuf (as),
“Ben nefsimi temize çıkarmıyorum, Çünkü nefis kötülüğü emreder.” diyor. Dolayısıyla
kötülüğü şiddetli arzulama, nefsin tabiatındandır. Ancak, Allah’ın emirlerine yönelen ve
böylece ilahi rahmetin gölgesi altına sığınan kimseler, nefsin arzuladığı şeyleri işlemekten
sakınırlar. İyiliğe yönelen kimselerin üzerinde nefsin yaptırım gücü azalır. Belirli bir
aşamadan sonra ise, kalbe yönlendirici hiçbir tesiri bulunmayan gelip geçici düşüncelerden
ibaret kalır.
Allah Teala, “Nefse ve onu şekillendirene andolsun.”443 ayetinde nefsi genel
zikrettiği gibi, “Nefs daima kötülüğü emreder.”444 ayetinde kötülük emredici sıfatı ile
zikretmektedir. “Kınayan nefse andolsun.”445 ayetinde kınama sıfatı ile, “Ey huzura ermiş
nefs.”446 ayetinde ise huzura erme sıfatı ile sıfatlamaktadır.
Hayati Hökelekli, “Nefs” Maddesi, İslamda İnanç, ibadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, MÜİFV
yayınları, İst, c. 3, s. 465
439
Gölcük, s. 165
440
H. Kamil Yılmaz, Anahatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, 3. bs. Ensar Neşriyat, İst. 1998. s.234.
441
Tellioğlu, s. 74
442
Yusuf 12/53
443
Şems 91/7
444
Yusuf 12/53
445
Kıyamet 75/2
446
Fecr 89/27
438
63
B. Nefs-i Levvame
Nedamet gösteren, pişman olan nefstir.447 Yatığı kötülükten hemen pişman olup,
sahibini yaptığı kötülüklerden dolayı ayıplar ve tevbeye temayül gösterir. 448 Adını
Kur’an’daki “Kınayan nefse yemin ederim.”449 ayetinden alır.
Nefs bu haldeyken dini, gerçeği öğrenir, dinin emirleriyle bezenip onları yerine
getirmeye çalışır, hak ile batılı tanır, kendini kontrol eder, hayra yönelir, şerden kaçar, tam
bir pişmanlık içinde Rabbine doğru yol alır, ona kavuşmak için bir takım vesileler arar.450
Nefs-i Levvame’den neyin kastedildiği konusunda müfessirler farklı görüşler ireri
sürmüşlerdir. Aralarında Said b. Cübeyr, İkrime ve Abdullah b. Abbas’ın da bulunduğu bazı
müfessirler, nefs-i levvamenin iyilikte de kötülükte de kınayan nefis olduğunu kabul
etmişlerdir.451 İbn Abbas, kınamayı mutlak anlamda almış ve nefs-i levvameye kınayıcı nefs
demiştir.452 Buna göre Levvame tabiri, nefsin bütün yönlerini kapsamaktadır. Yani o nefis,
kıyamet günü kendini her konuda kınayacaktır.453 Mücahid’e göre ise nefs-i levvame takva
sahibi insanların nefsidir. Bu insanlar yapma fırsatını kaybettikleri iyilikler için pişmanlık
duyar ve kendilerini kınarlar. Katade’nin de içinde bulunduğu diğer bir gurup ise
levvameden facir kimselerin kastedildiği görüşündedirler. Bunlar kıyamet gününde
işlediklerine pişman olurlar. Bundan kendi nefsini cennetten çıkarılmayı gerektiren bir amel
işlediği için sürekli kınayan Adem’in (as) kastedildiğini ileri sürenler de olmuştur. 454
Bunlar “levvame” kelimesinin azarlamak, paylamak anlamına gelen “levm”
kelimesinden türediğini söyleyen bazı alimlerin görüşleridir.
İstikrarsız ve dönek anlamına gelen “televvüm” kökünden türediğini söyleyenlere
gelince; bunun levm kelimesinden türetildiği daha açıktır. Şayet, bununla “televvüm”
anlamı kast edilmeseydi, “nefs-i levvame” değil, “nefs-i mütellevime” denirdi. Fakat
447
Gölcük, s.165; Cürcani, s.243
Yılmaz, s.235
449
Kıyamet 75/2
450
Gölcük, s.165
451
İbn Cerir et-Taberi, el- Camiu’l Beyan, Beyrut, Daru’l- Fikr, 1999, c.14, s.218
452
Taberi, s. 218
453
Tellioğlu, s.74
454
Alusi, Ruhu’l Meani, Beyrut, Daru’l Fikr, 1997, c.16, s.235
448
64
televvümde “levm” kelimesinin anlam çerçevesi içindedir. Zira bu nefis, istikrar ve
kararsızlığından dolayı bir şeyi yapar ve pişman olup kendini paylar. 455
Allah, kul nefse yemin etmek suretiyle, onun büyük bir değer taşıdığına işaret
etmiştir.456
C. Nefs-i Mülhime
İlham ve keşfe mahzar olan nefistir. İyiyi kötüden ayıran iradeye nefs-i mülhime
denir.457 Bu nefiste fani şehvetlere eğilim ortadan kalkmış, şehvani nefse aykırı hareket
edip, kendi alemine fazlaca eğilim gösterip ilhamlara istidat kazanmıştır.458
Mülhime nefs, Allah Tealanın kendisine iyiliği kötülüğü ilham ettiği nefistir. Bu
haldeki nefis, her şeyi Allah’tan bilir.459 Ayrıca ilham ve keşfe mahzar olmaya başlayan,
neyin hayır neyin şer olduğunu idrak edebilme melekesine sahip olan, şehvetin isteklerine
karşı direnme gücü olan nefistir.460 “Andolsun nefse isyanını ve itaatini ilham edene.”461
ayetinden adını alır.
D. Nefs-i Mutmainne
Kalp aydınlığıyla aydınlanmasını tamamlamış, kötü sıfatlardan arınmış, övülmüş
ahlakla ahlaklanmış nefistir.462 Doygun ve mutlu nefistir. Bu nefis sadece hak ve hayırla
huzur bulur, hoşnut ve razı olur. Bunun için Kur’an-ı kerim’de “Ey huzura ermiş nefis! Razı
olmuş ve razı olunmuş olarak dön rabbine.”463 buyurulmuştur. Bu şekilde tam huzur ve
sükun içinde olan nefisten Allah razıdır, hoşnuttur. Arzu edilen nefs hali de bu haldir.464
Şayet şehvani nefsin hükmünden tamamen çıkıp kulluk makamına varmış ve ızdırabı dinip,
şehvaniliği büsbütün unutmuşsa böyle bir nefs, mutmainnedir.465
İbn Kayyim el-Cevzi, Nefis Tezkiyesi, 1.bs, İst, Karınca Yayınları, 2003, s.100
Hökelekli, s.466
457
Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri veDeyimleri Sözlüğü, 1.bs, Ankara, Rehber Yayıncılık, 1997,
s.548.
458
Mehmet Ali Ayni, Tasavvuf Tarihi, Sad: Hüseyin Rahmi Yanarlı, İst. ,Kitabevi Yayınları, 2000, s. 269
459
Gölcük, s. 166
460
Yılmaz, s. 235
461
Şems 91/8
462
Cürcani, s.243
463
Fecr 89/30
464
Gölcük, s.166
465
Ahmet Yıldırım, Tasavvufun Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanakları, 1.bs, TDK Yayınları,
Ankara, 2000, s.226
455
456
65
Nefs-i Mutmainne’de kötü ve çirkin sıfatlar bulunmayıp, güzel ahlakla hemhal
olan nefs vardır. Bu nefs, Allah’ın tevfik ve inayetiyle sekinet ve yakine kavuşup
ızdıraplardan kurtulmuştur.466
Nefs-i Levvame’de günah işlenip bu günahtan sonra pişmanlık duyulur, daha
sonra iman kuvvetlenirse mutmainne olur.467
Nefs-i Mutmainne’de nefsin bütün üzüntüleri hitapla son bulmuş, kalp her şeyden
emin olmuştur. Allah’a doğru giden bu nefis sahibinin kalbi, tam ve gerçek bir inanışa
sahiptir. Şeriatın bazı sırlarını elde etmiş, cömertlik, doğruluk, yumuşak gönüllülük, güler
yüzlülük, tatlı dillilik gibi güzel sıfatlar kazanmıştır. Bu mertebedeki nefs sahibi, Hz.
Peygamber’in güzel ahlakını en iyi bir şekilde yaşamaya çalışır ve bundan zevk alır. 468
E. Nefs-i Radiye ve Marziye
Bütün hallerde kemal derecesini kazandığı için kendisine “Raziye” ismi verilen
nefs, bütün yerilmiş beşeri sıfatlardan adeta sıyrılır, fena haline ulaşır. Emir ve yasakları
bütünüyle tatbik eder. Güzel huylar bütünüyle kendisinde ortaya çıkmıştır. Herkesten sevgi
ve saygı görür. Allah’ın fiillerinin, isimlerinin ve sıfatlarının tecellisi zaman onda tezahür
eder. Kusurları affeden, güzel düşünen, şefkatli, eli açık, insanları sırf Allah için seven,
hassas, ince düşünceli, nefs muhasebesini en iyi yapan meziyetlere sahiptir. 469
Nefs-i Radiye makamına
“rıza makamı” da denir. Nefs-i Radiye, Allah için
ibadet, zikir ve taat ile meşgul olarak dünyaya hiç gönül vermeyen, nefs-i hayvanînin arzu
ve isteklerinden tamamen vazgeçen, Allah’ın sevgi ve rızası dışında bütün arzu ve istekleri
terk eden kâmil kimsenin ruhudur. Bu makama gelen ruhta kazaya rıza esastır. Bu
mertebedeki insan ruhuna bütün hallerde kemal-ı rıza esastır. Bu mertebedeki insan ruhuna
bütün hallerde kemal-ı rıza ile muttasıf olduğu için nefs-i radiye denilmiştir.470 Kur’an’daki
“Rabbin de senden razı olarak dön ona.”471 ayeti bu makama işaret etmektedir.472
Yılmaz, s.235
Dımeşki, s.569
468
Hayrani Altıntaş, Tasavvuf Tarihi, 2.bs, AÜİF Yayınları, Ankara, 1991, s.47
469
Yıldırım, s.226
470
Muhiddin Bağçeci, Nefs-i Radiye, Şamil İslam Ans, İst, 1992, c. 5, s. 76
471
Fecr 89/29
472
Yılmaz, s. 236
466
467
66
Nefs-i Radiye ve Mardiyye makamı, Allah ile kul arasında rızanın müşterek bir
vasıf olduğu, kulun Allah’tan, Allah’ın da kuldan razı olduğu makamdır.473
F. Nefs-i Kamile
Bütün kemal sıfatlarla sıfatlanmış olup Allah’ın kullarının irşadı için
vazifelendirilmişse bu nefse de kamile nefs denir.474 Bu makamdaki nefs, bütün marifet
sıfatlarını kazanarak irşad makamına ulaşır. Bu makam Allah vergisi (vehbî)’dir.475
Buradaki nefs, en yüksek mertebe olan kemal derecesine ulaşıp ve manevi basamağın son
basamağına vardığı için “kâmile” vasfını alır. Bu nefs, çoklukta birliği, birlikte de çokluğu
idrak eder. En güzel sıfatlar onundur. En yüksek ve en üstün makamda bulunur. Bütün
hareketleri iyilik ve ibadettir. Konuşmalarında ilim ve hikmet, lezzet ve tatlılık, huzur ve
sevinç vardır. Veliler makamına ulaştığı için her an her şeyi ile ibadet halindedir. 476 Nefsin
gelişiminin en üst basamağındaki nefstir ki, bu, ilahi hayat projesine göre kendini
gerçekleştirmiş olan benlik ve kişiliktir.477
Kısa çizgilerle belirttiğimiz nefsin halleri ve sıfatları göstermektedir ki nefs,
tasavvufî hayata başladığı andan itibaren daima iyiye ve güzele giden bir yükselişe sahne
olmaktadır. Bu iyileşme ve güzelleşme, katılınan manevî hayatın sonucudur.
Yılmaz, s. 236
Yıldırım, s.226
475
Yılmaz, s. 236
476
Altıntaş, Tasavvuf Tarihi, s. 48
477
Hökelekli, s. 446
473
474
67
SONUÇ
İnsan, beden ve ruhu ile varlık aleminde çok özel bir konumdadır. Varlığının özü
olarak ruh, temel ise de, bu cevherin olgunluğu bakımından bedene muhtaç olduğu da
kaçınılmazdır. Bu ilginç beraberliğin hikmet ve sırları, alemin yaratılış sırları ile aynı
paraleldedir. Dolayısıyla insanın, alemi ve kendini tanıma çabaları, yaratanını tanıma
kapısını aralamaktadır.
Emir aleminde olması noktasında hemfikir olunmakla birlikte, İslam filozoflarından
Sudur nazariyesini kabul edenler, ancak faal akıl ile tam bir birliktelik sonucu, insan
ruhunun idrak edilebileceğini savunurken, Mutasavvıflar da bu birliktelik, Ruhların ruhu
olan Hz. Muhammedin hakikatine yönelik ifade edilmiştir.
İslam Kelamında ve felsefesinde nefs ve ruh kavramları, insanın dünyada ilk
yaratılışının ve ahirette yeniden diriltilişinin açıklanmasında etkin rol oynamışlardır.
Kur’an’da ruh kelimesi, ilahi mesajın kendisi, bu mesajı getiren melek (Cebrail), Allah’ın
varlıklara ilişkin emri, nefs ise; bir şeyin hakikati ve özü, birey için kullanılır. Bu iki
kavram, felsefe ve kelam alanlarında olduğu gibi hiçbir şekilde, düşüncenin merkezi ve
insanın kişisel kimliğinin taşıyıcısı olan, bedende ve ondan ayrı bir cevher veya cisim ya da
insanın düşünen parçası anlamında kullanılmaz, fakat müslüman kelamcılar bu kavramları
kullanmışlardır.
İnsan, bir başlangıcı olan ve mekanda bir yer işgal eden bir varlıktır. Bu varlık, bir
takım eylemleri yapabilecek organların birleşiminden oluşmuştur. Bununla beraber insan
ölümlü bir varlıktır. İnsanın ölümünün manası, organizmanın dışarıdan veya içeriden bir
sebepten dolayı bütünlüğünün bozulmasıdır. Ölüm ise, insan bedeninin yok oluşu demektir.
Fakat kelem ve felsefe alanındaki insan anlayışlarında insan ölümsüzdür. Çünkü insan,
sonuçta bedeniyle değil, ruhuyla insandır ve ruh da ebedilik üzere yaratılmış bir varlıktır.
Bu durumda ölüm, insan ruhunun ilişkide bulunduğu madde alemine ait bedenle olan
ilişkisinin kesilmesidir.
Müslüman kelamcılar felsefe alanında geliştirilen ruhların ölmezliği teorilerini ve
ruhların ebedilik üzere yaratıldıklarını kanıtlamak için kendi ilim anlayışlarına uygun olarak
pek çok nakli delil kullanmışlardır.onları ruhların ebediliğine ilişkin kullandıkları bu
delillerin çoğu, kabir azabını ispat için de kullandıkları delillerdir.
68
İnsanın beden ve ruh olarak var oluşu, ölüm olgusuyla bozulmaktadır. İlk
yaratılışıyla yokluk aleminden varlık sahasına geçen insanı tekrar yokluk beklemektedir.
Buradaki yokluk aslında, bedensel bir yokluktur, ruhsal anlamda bir yokluk değildir. Çünkü
ruhlar, sonradan yaratılmış olmalarıyla birlikte bedenin ölümü ile yok olan varlıklar
değillerdir. Allah2ın emri ve izni ile ölümden sonra semaya kaldırılmakta, yeniden diriliş
gününde tekrar bedene iade edilip diriltilecektir. Ruhlar bu esnada ya azab içerisinde ya da
nimetler içerisinde Berzah alemini geçireceklerdir.
Ruhlar, bedeni hareket ettiren ve onu yöneten varlıklardır. Bedenin yaratılışından
önce vardı bedenin ölümünde sonra da var olacaktır. Yani ruhlar hadistir ve bakidirler.
Ruhlar için bedende belli bir mekan belirlenememektedir. Ne içinde ne de
dışındadır. Gül suyunun gülde, kanın da insanın bedeninde dolaşması gibi vücuda
yayılmıştır. Vücudun her zerresinde ruh mevcuttur. Bedendeki ruh, maddi hislerle idrak
edilmesi mümkün olmayıp, göz ile görülemez, bir şekli ve sureti de yoktur.
Ruh bedenin efendisidir, dilediği gibi orada hareket eder ve tasarrufta bulunur.
Kendisi hayat sahibi olmakla birlikte bedene de hayat veren iksirdir. Bedende yaptığı etki
ve işlerden ruhun mevcudiyeti bilinir.
Ruhun birtakım sıfatları vardır. Ruh alim, işitici, görücü gibi sıfatlarla muttasıftır.
Nefs kelimesi; kişinin ruhu, kendisi anlamındadır. Bu manada ruh ve nefs aynı
anlama gelen iki kelimedir. Kur’an’da bu konuda delil, En’am Suresinin 93. ayetinde geçen
“…can verin.” cümlesidir. Bu ayette geçen “nefs” kelimesi, ruh anlamında kullanılmıştır.
Bununla birlikte ruh ve nefs kelimeleri birbirinden ayrı anlamlarda da kullanılmıştır.
Nefsin birtakım mertebeleri- vardır: Nefs-i Emare, Nefs-i Levvame, Nefs-i
Mülhime, Nefs-i Radiye ve Mardiyye, Nefs-i Kamile olarak adlandırılan bu mertebeler,
tasavvufi hayata başlayan kişinin, kötüden iyiye ve güzele giden bir yükseliş aşamalarıdır.
Bu iyileşme ve güzelleşme, girilen manevi hayatın sonucudur.
69
KAYNAKÇA
ABDİ’L MEN’AM, Mahmud Abdurrahman, Mu’cemu’l Mustalahi’l Elfazı’lFıkhıyye, Kahire, Daru’l-Fazilet
ALİYYÜ’L –KARİ, el-Fikhu’l Ekber Li İmam Ebi Hanife, Beyrut, Daru’l
Kutübi’l İlmiye, 1979
_____________Şerhu’l Emali, İst, Fazilet Neşriyat, 1404, s.45
ALTINTAŞ, Hayrani, İbn-i Sina Metafiziği, 2.bs., Ankara, AÜİF Yayınları, 1992
___________Tasavvuf Tarihi, 2.bs, Ank, AÜİF Yayınları, 1991
ATEŞ, Süleyman, Kur’an Ansiklopedisi, İst, Kur’an Bilimleri Araştırma Vakfı,
1997
AYDIN, Mehmet Said, Din Felsefesi, 8.bs, İzmir, İİFV Yayınları, 1999
BAYRAKLI, Bayraktar, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, İst.,
Bayraklı Yayınları, 2002
BEHİY, Muhammed, İnanç ve Amelde Kur’ani Kavramlar, Çev: Ali Turgut, 5.
bs., İst, Yöneliş Yayınları, 2003
BEYAZIZADE, Usulû’l- Münife li İmam-ı Ebi Hanife, İst., MÜİF Yayınları,
2000
BİLMEN, Ömer Nasuhi, Kur’an-ı Kerimin Türkçe Meali Alisi Ve Tefsiri, İst,
Bilmen Kitabevi
_________ Muvazzah İlm-i Kelam, Sadeleştiren: K. İsmail Paçacı, İst., FatihEnes Kitabevi, 2000
BUHARİ, Muhammed b. İsmail, el-Camiu’s Sahih, İst., (Tarihsiz), Salat, 56
CÜRCANİ, Şerif Ali b. Muhammed, Tarifat, Beyrut, Daru’l İlmiyye,1995
CEVZİYYE, Şemseddin Ebi Abdillah İbn Kayyim, Ter: Şaban Haklı, Kitabu’rRuh, 2.bs, İst, İz Yayıncılık, 2003
70
DEHLEVİ, Şah Veliyyullah, Huccetullahi’l-Baliğa, Terc: Mehmet Erdoğan, İst,
2003
DIMEŞKI, İmamu’ Kadı Ali b. Muhammed b. Ebi’l İzz, Şerh-u Akideti’t
Tahaviyye, 11.bs, Beyrut, Risale, 1997
DIMEŞKİ, İmam Celil Hafız İmadiddin ebi’l Fida İsmail İbn Kesir, Tefsir-i İbn
Kesir, Beyrut, Daru’l Fikr, 1996
HANNİS, Muhammed b. Abdirrahman, Usulu’d- Din, 1. bs, Riyad, Daru’s
Sami, 1996
FEYYUMİ, Ahmed b. Muhammed, Misbahu’l Munir, Beyrut, Mektebetu
Lubnan Naşirun, 2001
FAHRİ, Macit, İslam Felsefesi Kelam ve Tasavvufuna Giriş, Çev: Şahin Filiz,
İst., İnsan Yayınları, 1998
HÖKELEKLİ, Hayati, Nefis maddesi, İslamda İnanç İbadet ve Günlük
Yaşayış Ans, İst, MÜİF Vakfı Yayınları, 1997
GAZZALİ, Hüccetu’l İslam Ebi Hamid Muhammed Tûsi, İhya-ı Ulumi’d Din, 1.
bs., Beyrut, Daru’l Erkam, 1998
GÖLCÜK, Şerafettin, İslam Akaidi, İstanbul, Esra Yayınları, 1994
GÜNDÜZ, Şinasi, Din ve İnanç Sözlüğü, Vadi Yayınları
İBN HAZM ez-ZAHİRİ, İmam Ebi Muhammed Ali b. Ahmed, el-Fasl Fi Milel
ve’l Ehvai ven-Nihal, Beyrut, Daru’l Cil (tarihsiz)
İSFAHANİ, Allame Ragıp, Mufredat-ı Elfazı’l Kur’an, 2. bs, Daru’ş -Şemsiyye
SABUNİ, Nureddin, Maturidiyye Akaidi, Terc: Bekir Topaloğlu, 7.bs, Ank, DİB
Yayınları, 2000
71
ŞAFİ, Hasan, Amidi ve Erauhu’l Kelamiye, 1.bs, Kahire, Daru’s Selam, 1998
KILAVUZ, A.Saim, Ana Hatlarıyla İslam Akaidi ve Kelama Giriş, Ensar
Neşriyat, (Tarih ve yer yok)
__________ “Ruh” Maddesi, İslamda İnanç, İbadet ve Günlük Yaşayış
Ansiklopedisi, İstanbul, İFAV, c. 4
KOMİSYON, Yazanlar: Hayrettin Karaman, Mustafa Çağrıcı, İ. Kafi Dönmez,
Sadrettin Gümüş, Kur’an Yolu, Ankara, DİB Yayınları, 2003
KOMİSYON, Neş: İbrahim Mustafa, Hamid Abdulkadir, Muhammed Ali Neccar,
Ahmed Hasan Ziyad, Mu’cemu’l-Vasit, İst, Çağ Yayınları, 1996
KOMİSYON, Yazanlar: Ahmed Ayid, Davud Abduh, Ahmed Muhtar Ömer, Salih
Cevad, Nedim Maraşlı, Mu’cemu’l- Arabi’l- Esasi, Durûs Yayınları
KOMİSYON (40 kişilik heyet yazmıştır), el- Müncid Fi’l- Lugat ve’l İ’lam, 36.
bs, Beyrut, Daru’l Meşrik, 1997
KOTKU, Mehmed Zahid, Ehl-i Sünnet Akaidi, 8. bs. İst., Seha Neşriyat, 1991
KUZAT, Şeref, Cenine Ruh Ne zaman Üflenir? Trc: Ekrem Keleş, Diyanet İlmi
Dergi, c. 38, sayı. 2, (Nisan- Mayıs- Haziran)
MUKATİL B. SÜLEYMAN, Kur’an Terimleri Sözlüğü, 1. bs., İst,., İşaret
Yayınları, 2004
MÜSLİM, İbn Haccac el-Kuşeyri, el-Camiu’ Sahih, İst., 1998,
ÖZALP, Ahmet, “Nefs” Maddesi, Şamil İslam Ans., İst, 1992
PEZDEVİ, Sadru’l İslam İmam Ebu Yusr Muhammed, Ehl-i Sünnet Akaidi, Ter:
Ş. Gölcük, 2.bs., İst, Kayıhan Yayınları
RAZİ, İmam Fahrettin, Tefsiu’l Kebir, 3. bs., Beyrut, Daru’l İhya, 1999
72
SARI, Mevlüt, el- Mevarid, İst, Bahar Yayınları, 1982
SABUNİ, Nureddin, Maturidiyye Akaidi, Terc: Bekir Topaloğlu, 7.bs, Ank, DİB
Yayınları, 2000
ŞAFİ, Hasan, Amidi ve Erauhu’l Kelamiye, 1.bs, Kahire, Daru’s Selam, 1998
ŞATİBİ, Ebu İshak İbrahim b. Musa, İ’tisam, 2. bs, Beyrut, Daru’l- Marife, 2000
ŞEHRİSTANİ,
Ebi’l Feth Muhammed b. Abdilkerim b. Ebi Bekr Ahmed, el-
Milel ven-Nihal, Neş: Emir Ali Menha ve Ali Hasan Faur, 7. bs., Beyrut, Daru’l Marifet,
1997
TAFTAZANİ, Şerhu’l- Mekasıd, 2. bs., Beyrut, 1998
TELLİOĞLU, Ömer, “Ruh” Maddesi, Şamil İslam Ansiklopedisi, İstanbul,
1992
TOPRAK, Süleyman, “Kabir” Maddesi, DİA, İst, 2001
_____________Ölümden Sonraki Hayat, Konya, Sebat Yayıncılık, 1990
YAR, Erkan, Ruh ve Beden İlişkisi Açısından İnsanın Bütünlüğü Sorunu, 5.bs,
Ank, Ankara Okulu Yayınları, 2000
YAZIR, Elmalılı Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, İst, Feza
Gazetecilik, 1979
YILDIRIM,
Ahmet,
Tasavvufun
Temel
Öğretilerinin
Hadislerdeki
Dayanakları, Ank, TDV Yayınları, 2000
ZAVİ, Tahir Ahmed, Muhtaru’l Kamus, Libya, 1975
ZAMAHŞERİ, İmam Ebi’l Kasım Carullah Mahmud b. Ömer b. Muhammed,
Keşşaf, Nşr: Muhammed Abdusselam Şahin, 3. bs., Beyrut, Daru’l Kütübi’l İlmiyye, 2003
73
Download