İçindekiler - KIZIL BAYRAK Arşiv

advertisement
İHD İstanbul Şubesi dokümantasyon birimi tarafından, İHD Şubelerine yapılan başvuru, kadın
örgütlerinin hazırladıkları araştırma ve inceleme çalışmaları, basın ve yayında çıkan haber,
makalelerden yararlanarak “KADINA YÖNELİK ŞİDDET RAPORU” 2005 / Ağustos 2011 yılları
arasında gerçekleşen, kadınlara yönelik cinayet yaralama taciz ve tecavüz olaylarını
kapsamaktadır.
İçindekiler
GİRİŞ ....................................................................................................................................................... 2
İSTATİSTİKSEL VERİLER ...................................................................................................................... 3
GRAFİK 1. 2011 YILI İLK 8 AYI İÇERİSİNDE KADINA YÖNELİK ŞİDDET OLAYLAR ..................... 3
GRAFİK 2. 2005-2011 YILLARI ARASINDA KADIN CİNAYETLERİ................................................... 4
GRAFİK 3. 2005-2011 YILLARI ARASINDA YARGIYA İNTİKAL ENDEN KADINA YÖNELİK TECAVÜZ
VAKALARI............................................................................................................................................. 5
GRAFİK 4. 2005-2011 YILLARI ARASINDA YARGIYA İNTİKAL EDEN KADINA YÖNELİK TACİZ
VAKALARI............................................................................................................................................. 5
SONUÇ ...................................................................................................................................................... 6
1
Katip Mustafa Çelebi Mah. Çukurluçeşme Sk. Bayman Apt.No:2/1 Beyoğlu/İstanbul
Web: www.istanbul.com/ email: İ[email protected]
GİRİŞ
Kadına şiddetin evrensel bir olgu olmasının temel nedeni kadının gerek toplum, gerekse devletin
ataerkil yapısı karşısında korunmasız olmasıdır. Kadınlar, devlet eliyle meşrulaştırılan bir düzende
toplumda ikincil bir konumda tutulup, ataerkil yapının baskısı altında ezilmektedir. Tarih boyunca,
kadın, kadın kimliğinin ötesinde ulus-devlet projelerinin temel yapı taşı olan ailenin bir parçası olarak,
ulusun devamını sağlayacak vatandaşlar yetiştirmek üzere konumlanmıştır. Bununla birlikte,
kadınların bireysel kimlikleri devletler tarafından göz ardı edilmiştir. Ataerkil yapının bir gereği
olarak; devlet, aileyi ve ailenin bekasını kutsayarak, bunu taşıma görevini kadına yüklemiştir. Ancak;
bu durum, kadının aile içinde yaşadığı şiddeti ve baskıyı devlet ve toplum eliyle üzerine yüklenen
sorumluluğu sürdürme adına normalleştirmesine, bunu kabullenmesinde büyük rol oynamıştır.
Kimlik mücadelelerinin güçlendiği bir dönemde kadın hakları için verilen mücadele ile birlikte önemli
yollar kat edilse de ataerkil sistem kendini yeniden üretmeye, hem devlet hem toplum bazında
hükmünü sürdürmeye devam etmektedir. Önü alınamayan ve son yıllarda hızla artan kadın cinayetleri
bunun ne yazık ki en önemli göstergelerinden biridir. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kadına
yönelik hak ihlalleri sistematik olarak devam etmektedir. Çünkü şiddeti olağan gören, şiddeti
meşrulaştırma yönünde açık mesajlar veren, toplumsal değerler ve normları besleyen bir erkek egemen
kültür, kadın üstündeki tahakkümünü sürdürmektedir. Yaşanan kadın cinayetlerine ilişkin toplumsal
duyarlılığın yetersiz olması ve bu durum karşısında devletin caydırıcı önlemler almaması, istatistik
verilerimizde görüleceği gibi, kadın cinayetlerinde büyük bir artışın yaşanmasında rol oynamıştır.
Türkiye’de kadın cinayetlerinin büyük bir kısmını “namus” adına işlenen cinayetler oluşturmaktadır.
Namus üzerinden temellenen söylemlerle, kadınlar şiddete maruz kalmakta ve bunu “olağan” gören
erkek egemen zihniyet hükmünü sürdürmektedir. Bunun en temel nedeni ise, kadın bedenlerinin
namus üzerinden disipline edilip kontrol edilmek istenmesidir. Bu, toplum tarafından kadın üzerinde
bir tahakküm oluşturularak olağan kılınmak istenirken, devlet eliyle de bu olgu güçlendirilmektedir.
Özellikle, kadın cinayetlerinin yargılama sürecinde kadının “namusu” önemli bir parametre olarak
görülmüş, kadın namusuna, aile onuruna “aykırı” bir eylemde bulunduğu “tespit edildiği” takdirde,
cinayeti işleyenin cezasında “ağır tahrik” adı altında indirime gidildiği görülmüştür.
Öteden beri otoriter devlet geleneğinin sosyal mühendislik girişimlerine maruz kalan, ataerkil, erkek
egemen, cinsiyetçi bir kültürün egemen olduğu bir coğrafyada kadınları koruyan politikalar
üretilmemesi doğaldır. Yıllarca aile içi sorun diye, şiddet görmüş kadınlar karakollardan,
hastanelerden kutsal aile kurumunu koruma adına şiddet gördükleri evlerine geri gönderilmiştir. Ne
yazık ki, hatta, hukuki süreç başlamış bile olsa, bu kez de, yargı aktörlerinin aileyi kutsayıcı bakış
açılarının bir sonucu olarak, kadının eşine anlayış göstermesi, çocukların ve aile kurumunun bekası
için “yuvayı” bozmaması gerektiği “nasihat ve tavsiye” adı altında normalleştirilerek dikte
edilmektedir. Bu da kadınları, özellikle aile içinde yaşanan şiddetle ilgili herhangi bir hukuki sürece
başvurmaktan alıkoymakta, onların devlet tarafından “korunacaklarına” duydukları inancı
sarsmaktadır. Dolayısıyla, kadınların destek ve korunma taleplerinin yetersizliği, kadının yaşam
hakkına ilişkin ciddi bir tehdit oluşturmaya devam etmektedir.
Bu bağlamda, devletin ataerkil toplum normlarını yıkmak yerine bizzat taşıyıcı güç olmasıyla birlikte
kadın için gerekli olan toplumsal koruma kurumsallaştırılamamıştır. Yasal zeminde birtakım
düzenlemeler yapılmış olmasına karşın bu değişikliklerin mevcut uygulamada bir karşılığı olmadığı
görülmüştür. Ancak yasal düzenlemelerin etkin bir şekilde uygulanması ve toplumsal duyarlılığın
artması birbirini tamamlayan süreçler olarak bir araya geldiğinde bu alanda yol alınabileceği açıktır.
Yasal düzenlemeler, kadını aşağılayan, küçük düşüren her davranışın ve ona yönelik şiddetin bir insan
hakları sorunu ve bir sosyal adaletsizlik kaynağı olduğu ön kabulü temelinde gerçekleştirilmelidir.
2
Katip Mustafa Çelebi Mah. Çukurluçeşme Sk. Bayman Apt.No:2/1 Beyoğlu/İstanbul
Web: www.istanbul.com/ email: İ[email protected]
Bu noktada, yapılması gereken, devleti kadını şiddete, cinsiyetçi tahakküme, ayrımcılığa karşı
korumayı amaçlayan politikalar benimsemeye, bu politikaları uygulamayan, uygulamada isteksiz
davranan devlet görevlilerine cezai müeyyideler getirmeye zorlamaktır. Ayrıca, kadının yaşam
hakkına yönelik ihlallere karşı toplumda farkındalık yaratmak için, duyarlı bütün Sivil Toplum
Örgütlerinin (STÖ) sorumlu davranması ve kadın cinayetlerine karşı etkin önlemler alınması
konusunda bir tartışma platformu oluşturması gerekmektedir.
Bu raporu hazırlarken, birçok kurumun çalışmasını inceledik ve birçok arşivden güncel bilgileri
edindik. Özellikle son dönemlerde kadın cinayetlerinden dolayı basında çıkan haberleri kaynak olarak
kabul ettik. İnsan Hakları Derneği şubelerine yapılan başvurularından yaralandık. Başvurular alınırken
birçok kadınla birebir görüştük. Hikâyelerini dinledik. Bu süreçten sonra, kadına yönelik hak ihlallerin
verilerini bir araya getirerek raporlaştırdık.
Bu bağlamda belirtmek gerekiyor ki, özellikle taciz ve tecavüz vakalarında, kadınların aile, akraba,
sevgili ve çevrelerinden çekindikleri için, şikâyetçi olmadıklarından kaynaklı, taciz ve tecavüz
vakaları istatistiksel olarak grafiklerimize tam olarak yansımadığının farkındayız.
İSTATİSTİKSEL VERİLER
Yaptığımız araştırmaya göre, 2011 yılı ilk 8 ayı içerisinde, 143 kadın öldürülmüş, 76 kadın cana
kasteden saldırı sırasında yaralanmış ve bunun dışında mahkemelere intikal eden 82 tecavüz vakası
meydana gelmiştir.
GRAFİK 1. 2011 YILI İLK 8 AYI İÇERİSİNDE KADINA YÖNELİK ŞİDDET OLAYLAR
3
Katip Mustafa Çelebi Mah. Çukurluçeşme Sk. Bayman Apt.No:2/1 Beyoğlu/İstanbul
Web: www.istanbul.com/ email: İ[email protected]
Katil zanlılarının % 25’i 18 yaşından küçük,18-30 yaşları arasındaki zanlıların oranı ise % 24’tür.
Onları da % 27lik oranlarla 31-40 ve 41-50 yaş gruplarındaki zanlılar izlemiştir. 51-60 yaşları
arasındaki zanlıların oranı % 18, 61-70 yaş grubundakilerin oranı ise % 6’dir. Yaralama olaylarının
faillerinin % 35'i, mağdurların ise % 65'i 18 yaşından küçüktür. Erkek şiddeti sonucu yaralanan
kadınların % 32'si 18-31 yaşları arasındadır.
Tecavüz failleri arasında yaşları 18'den küçük olanların oranı % 68'i 19 yaş üzeridir. % 32’sinin 18 yaş
altında olduğu görülmektedir. Tecavüz mağdurlarının ise, % 62'si 18 yaşından küçük, % 18 19-40 yaş
arasıdır. % 12’si 41-50 yaş arasındadır. 50 yaş üzeri mağdurların oranı ise % 8’dir.
2011 yılı ilk 8 ayı içerisinde Türkiye’de yaşanan, kadına yönelik hak ihlalleri verilerine göre, her 100
kadından 16′sı cinsel şiddete uğramaktadır. Yine bu verilere göre, 15 kadından 5′i eşi veya birlikte
olduğu kişiler (sevgili veya seks işçiliğinde beraber olduğu kişi) tarafından fiziksel şiddete
uğramaktadır. Ayrıca, kadınların % 55′i duygusal şiddete, % 18′i birlikte olduğu kişi ve kişilerin
ekonomik şiddetine maruz kalmaktadır. Türkiye genelinde 17 yaşından sonra yaklaşık her 15 kadından
1′i yakın ilişkide olduğu kişiler tarafından fiziksel şiddete, her 19 kadından 1′i gebelikte fiziksel
şiddete maruz bırakılmıştır. 17 yaşından önce cinsel istismarın oranı ise % 6′dır. Araştırmamızın en
çarpıcı sonucu ise, fiziksel ve cinsel şiddet yaşamış kadınların yüzde 88’i ne yakın çevresine, ne sivil
toplum örgütüne, ne de devlet kuruluşlarından birine başvurmuştur. Bunun temel nedeninin ise, korku,
ayıplanma, olayın duyulması endişesi, namus, dedikodu vb. gerekçeler olduğu görülmektedir.
GRAFİK 2. 2005-2011 YILLARI ARASINDA KADIN CİNAYETLERİ
2005 ve 2011 yılı arasında toplam 4190 kadın, erkekler tarafından öldürüldü. Cinayetler en çok 2009
yılında meydana geldi. Verilerimize göre 2007 yılında 1011 ve 2009 yılında 1126 kadın
öldürülmüştür”.
4
Katip Mustafa Çelebi Mah. Çukurluçeşme Sk. Bayman Apt.No:2/1 Beyoğlu/İstanbul
Web: www.istanbul.com/ email: İ[email protected]
GRAFİK 3. 2005-2011 YILLARI ARASINDA YARGIYA İNTİKAL ENDEN KADINA YÖNELİK
TECAVÜZ VAKALARI
2005-2011 ilk 8 ayı içerisinde yargıya intikal eden 3074 kadın tecavüze uğramıştır. Tecavüz edenler;
kamuda görevli, polis, asker, öğretmen ve sivil kişilerdir.
GRAFİK 4. 2005-2011 YILLARI ARASINDA YARGIYA İNTİKAL EDEN KADINA YÖNELİK
TACİZ VAKALARI
5
Katip Mustafa Çelebi Mah. Çukurluçeşme Sk. Bayman Apt.No:2/1 Beyoğlu/İstanbul
Web: www.istanbul.com/ email: İ[email protected]
2005-2011 yılları arasında, 3320 kadın tacize uğradığı gerekçesiyle yargıya başvurmuştur. Ancak
genel kamuoyu araştırmasına göre, 2005-2011 yılları arasında, 110 binin üzerinde kadının cinsel
saldırıya maruz kaldığı tahmin ediliyor. Fakat mağdur kadınların % 40’ının aile, akraba, sevgili ve
törelerden korktukları için şikâyetçi olmadıkları öngörülüyor.”
SONUÇ
Araştırmamızın önemli bir kaynağını oluşturan gazete haberlerini incelediğimizde, önemli bir tespit
olarak, kadın cinayetleri ile ilgili hakim söylemin, medya dilinin son yıllarda değişmeye başladığını
tespit ettik. Son yıllara kadar, özellikle ana akım medyada kadına karşı şiddet, yalnızca töre cinayeti
özelinde değerlendiriliyor ve bu şekilde bu şiddet kültürü yalnızca belli bir coğrafyaya mal ediliyordu.
Namus cinayetlerini törelerin sonucu olarak görmek, onu ataerkil toplum normlarından ayırıp yalnızca
belli bir toplumun ve kültürün bir parçası olarak addetmeye yol açıyordu. Bu bağlamda, kadına şiddet
şehirli, eğitimli, orta sınıfın oluşturduğu yapının çok dışındaymış ve bu zümreye ait kadınlar,
erkeklerin şiddetine maruz kalmıyormuş gibi bir bilinç yaratılmaktaydı. Bu, fazlasıyla modernist bakış
açısı aynı zamanda ötekileştirici bir dil takınarak kadın cinayetlerini “töre cinayetleri” bağlamında
yalnızca Kürt bölgelerine ait bir olgu olarak sunuyordu. Ancak yapılan araştırmalar, şehirli eğitimli
kadınlar da her türlü duygusal ve fiziksel erkek şiddetine maruz kaldığını ortaya koymaktadır.
Türkiye’de devlet eliyle korunan ataerkil yapı; sınıf, eğitim seviyesi, etnik yapı, kültür farklılığı
gözetmeksizin kadınları ikincil konumda tutup, kadınlara uygulanan şiddeti olağanlaştırmaya devam
etmektedir. Medya dilinin bu anlamda değişmeye başlaması büyük önem taşımaktadır; çünkü şiddet
kültürünü bir coğrafyaya mal eden hakim anlayış, ataerkil normları yıkmak, onu dönüştürmek için
mücadele etmek yerine ötekileştirici bir zihniyetle bu sorun yalnızca “o kadınların” sorunuymuş algısı
yaratabilmekteydi.
Oysaki kadın cinayetleri ne yalnızca “o kadınların” sorunu ne de yalnızca kadınların sorunu. Kadın ve
erkek arasındaki güç dengesizliği yalnızca toplumun ürettiği bir olgu olmasının ötesinde devlet eliyle
de bilfiil desteklenen bir yapı olduğundan, kadınların bu eşitsizliği aşması yalnızca kendilerinden
kaynaklanan süreçlerle gerçekleşmeyecektir. Kadınlar elbette kendi dönüşümlerini sağlamak adına
kendilerini geliştirmeli, haklarının farkında olmalı, bilinçli olmalıdırlar; ancak, bu sorun yalnızca
kadınların kendilerini dönüştürmesiyle çözülecek bir sorun değildir. Temel olarak, aile yaşamında
belirlenen roller, kadının toplumdaki ikincil statüsü, kadın bedeni üzerinde devletin ve erkek egemen
anlayışın hâkimiyeti ancak devletin topluma nüfuz eden organlarıyla ve ataerkil normların yıkılması
için çalışmasıyla mümkün olacaktır.
Araştırmamızın sonucunda, “Kadın cinayetlerine dair 7 yıllık verileri incelediğimizde, tecavüz ve taciz
gibi cinsel saldırı suçlarında % 38’lik bir artış olduğu görülmektedir.” Kadın cinayetlerinin nedenleri
arasında ilk sıralarda “namus davası”, “yoksulluk”, “işsizlik”, “aldatma”, “evi terk etme” “boşanma”,
“cinsel ilişkiye girmek istememe” yer almaktadır. Öte yandan, yapılan araştırmalarda kadına yönelik
şiddeti doğuran aile dinamikleri hakkında hiçbir bilgi birikiminin, kayıt ve belgeleme sistemlerinin
bulunmadığı görülmüştür. Türkiye’de yaşanan, kadına yönelik şiddet ve cinayet olaylarının, en az %
64’ünde, mağdurların tehdit altında olduğu, aileleri, akrabaları, arkadaşları ve çevrelerince
bilinmektedir. Tehdit altında olan kadınların birçoğunun, ailelerinden, eşlerinden, sevgililerinden,
“sapıklarından”, ya da tehlike sezdikleri herhangi birinden, başlarına bir şeyler geleceği ve can
güvenliklerinin bulunmadığı, tehdit edildikleri ya da şiddet gördükleri gibi gerekçelerle, karakollara ya
da savcılığa başvurdukları tespit edilmiştir.
Sonuç olarak, kadına yönelik şiddetin artarak devam etmesinde egemen ataerkil yapının ve toplumun
tüm kurumlarında şiddeti olağan gören cinsiyetçi kültürün yeniden üretiminin büyük rol oynadığı
açıkça görülmektedir. Kendisi de ataerkil bir yapının ürünü olan devlet kadına yönelik şiddeti
önleyecek politikalar üretmekte yetersiz kalmaktadır. Devlet tüm kurumları ile kadını
6
Katip Mustafa Çelebi Mah. Çukurluçeşme Sk. Bayman Apt.No:2/1 Beyoğlu/İstanbul
Web: www.istanbul.com/ email: İ[email protected]
kişiliksizleştiren, onur kırıcı, şiddet içeren saldırganlığa karşı caydırıcı yasal önlemler almalıdır.
Ayrıca şiddet uygulaması muhtemel kişi ve grupları etkisizleştirici, bunlara karşı kadını koruyucu
yasal ve idari mekanizmalar kurulmalıdır.
Korumaya muhtaç kadınlar ve çocuklarını korumak için sözlü saldırı ve tehditlerin fiili saldırıya
dönüşmesi beklenmemelidir. Kadının sosyal-ekonomik statüsünün yükseltilmesi, eğitimde fırsat
eşitliğinin sağlanması bir sosyal politika olarak benimsenmelidir. Aksi takdirde kadının sosyal
adaletten yoksun konumu onu her zaman şiddete karşı savunmasız bırakacaktır.
Bu bağlamda, temel amacı devlete karşı bireyin haklarını korumak olan sivil toplum örgütleri bu
alanda daha aktif rol oynamalı, erkek egemen toplumda ikinci sınıf muamelesi gören kadınların
uğradığı başta fiziksel olmak üzere cinsel, duygusal ve ekonomik şiddete karşı toplumsal refleks
oluşturmak için ortak hareketi hedefleyen platformlar oluşturmalıdırlar. Kadına yönelik şiddeti
kamuoyunda görünür kılmak ve çözüm geliştirmek için yetkililer üzerinde baskı oluşturmalı, bu
amaçla araştırmalar yapılmalı, raporlar hazırlamalı ve kamuoyunu harekete geçirerek devleti adım
atmaya zorlamalıdır.
Bu rapor, İHD İstanbul dokümantasyon birimi tarafından hazırlanmıştır. Kaynak
gösterilmeden kullanılamaz
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ
İSTANBUL ŞUBESİ
21.09.2011
7
Katip Mustafa Çelebi Mah. Çukurluçeşme Sk. Bayman Apt.No:2/1 Beyoğlu/İstanbul
Web: www.istanbul.com/ email: İ[email protected]
Download