Değerli Katılımcılar, Çok Değerli Öğrenciler

advertisement
29 Mart 2011tarihinde
Atılım Üniversitesi Kadın Araştırmaları Merkezince gerçekleştirilecek
“Konferans”ta
Sayın Gülsün BÜKER’in
Yapacağı Konuşmanın Metni
Değerli Katılımcılar, Çok Değerli Öğrenciler,
Türkiye’de kadının statüsü ve kadın erkek eşitliğinin ele alınacağı bu
konferansta siz gençlerle birlikte olmaktan duyduğum memnuniyeti
belirterek sözlerime başlamak istiyorum.
Ülkemizde kadın erkek eşitliğini sağlamak üzere ulusal mekanizma
olarak 1990 yılında kurulan ve 2004 yılında yeniden yapılandırılan Genel
Müdürlüğümüz, kadının insan haklarının korunması ve geliştirilmesi,
kadınların toplumsal yaşamın her alanında konumlarının güçlendirilmesi,
kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesi ve kadın erkek eşitliğinin
kamu
plan
ve
politikalarına
yansıtılması
amacıyla
çalışmalarını
sürdürmektedir.
Genel Müdürlüğümüz, bugüne kadar başta yasal çalışmalar olmak
üzere, görev alanı kapsamında, ilgili kamu kurum ve kuruluşları, yerel
yönetimler,
üniversiteler,
Sivil
Toplum
Kuruluşları
ile
işbirliği
çerçevesinde çok sayıda çalışmalar yapmış, kadın erkek eşitliği konusunda
farkındalık, duyarlılık artırmaya yönelik önemli bir bilgi birikimi ve
deneyim oluşturmuştur. Ayrıca, Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası ve
Avrupa Birliği gibi uluslararası kuruluşlardan sağlanan kaynaklarla
projeler yürütülmüştür.
Sizlere son zamanlarda sıkça söz edilen bir kavramdan bahsetmek
istiyorum. Toplumsal cinsiyet eşitliği kavramını daha önce duymuş olanlar
var mı? Toplumsal cinsiyet eşitliği, biyolojik cinsiyetten farklı olarak,
kadın ve erkeğin kamusal ve özel alanın her düzeyinde eşit haklar, eşit
1
fırsatlar ve eşit sorumluluklara sahip olması anlamına gelmektedir.
Günümüz
toplumlarında
toplumsal
cinsiyet
eşitliği
politikalarının
benimsenmesi ve hayata geçirilmesi demokrasinin olmazsa olmaz bir
kuralı olarak kabul görmektedir.
Ülkemiz
Birleşmiş
Milletlerin
Kadınlara
Karşı
Her
Türlü
Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesini 1985 yılında imzalayarak taraf
olmuş ve Sözleşme 1986 yılında yürürlüğe girmiştir.
Kadın Hakları
Bildirgesi olarak tanımlanan, aynı zamanda tüm dünya Kadınlarının
Anayasası olarak nitelendirilen bu sözleşmenin yürürlüğe girmesi ülkemiz
açısından önemli bir dönüm noktası olmuştur. Sözleşme, taraf olan
devletlere tüm alanlarda kadın erkek eşitliğini yasal anlamda ve fiili
yaşamda sağlama yükümlülüğünü getirmektedir.
Değerli Katılımcılar,
Bu sözleşmenin ışığında başta anayasamız olmak üzere ulusal
mevzuatımızda kadın-erkek eşitliğini garanti altına almak ve hiçbir alanda
kadına karşı ayrımcılık yapılmamasını sağlamak üzere reform niteliğinde
düzenlemeler yapılmıştır.
Kadına yönelik politikalarda yaşanan değişimin en önemli yansıması
yasal alanda olmuştur. Başta Anayasa olmak üzere Medeni Kanun, Türk
Ceza Kanunu, İş Kanunu ve 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair
Kanunda düzenlemeler yapılmıştır.
Anayasamızın 10 uncu, 41 inci, ve 90 ıncı maddelerinde 2001,
2004 ve 2010 yıllarında yapılan değişikliklerle kadın erkek eşitliği ilkesi
güçlendirilmiştir.
 Anayasa’nın Kanun önünde eşitlik başlıklı 10 uncu maddesine;
2
2004 yılında: “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin
yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.” ibaresi ile 2010 yılında da "
Bu
maksatla
alınacak
tedbirler,
eşitlik
ilkesine
aykırı
olarak
yorumlanamaz." ibaresi eklenmiştir.

Anayasamızın Ailenin Korunması başlıklı 41 inci maddesine;
“Aile Türk toplumunun temelidir” ifadesinden sonra gelmek üzere “ve
eşler arasında eşitliğe dayanır.” hükmü eklenmiş,
 Yine, Anayasamızın 90 ıncı maddesine;
Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin
milletlerarası anlaşmalarla ulusal kanunların aynı konuda farklı hükümler
içermesi durumunda çıkabilecek ihtilaflarda milletlerarası anlaşma
hükümlerinin esas alınacağına ilişkin hüküm eklenmiştir. Bu madde
bahsetmiş olduğum CEDAW Sözleşmesini ulusal düzenlemeler karşısında
üstün konuma getirmiştir.
2002 yılında yürürlüğe giren Medeni Kanun ile aile reisliği
kaldırılmış, yasal mal rejimi değiştirilerek “edinilmiş mallara katılma
rejimi” benimsenmiş, evlilik yaşı kadın ve erkek için eşit hale getirilmiş,
eşlerin evlilik birliğini birlikte yöneteceği, evlilik birliğini temsil yetkisinin
her iki eşe birlikte tanındığı ve eşlerin oturacakları evi birlikte seçecekleri
hükme bağlanmıştır.
Ayrıca eşlerin velayeti birlikte kullanacağı,
anlaşmazlık halinde ise hakimin karar vereceği, eşlerden birinin meslek ve
iş seçiminde diğerinin iznini almak zorunda olmadığı gibi hükümlere de
yer verilmiştir.
2005 yılında yürürlüğe giren Yeni Türk Ceza Kanununda kadının
mağdur olduğu birçok suç topluma karşı işlenen suçlar kapsamından
3
çıkarılarak kişilere karşı işlenen suçlar kapsamına alınarak cezaları
ağırlaştırılmıştır.
Ülkemizde çalışma hayatını düzenleyen 2003 tarihli Yeni İş
Kanunu ile çalışma yaşamında kadın-erkek eşitliğinin sağlanması alanında
önemli gelişmeler kaydedilmiş ve işçi işveren ilişkisinde cinsiyet dahil
hiçbir nedenle temel insan hakları bakımından ayrım yapılamayacağı
hususuna yer verilmiştir.
Bu temel Kanunların yanı sıra bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde
de önemli bir sorun alanı olan aile içindeki şiddetin önlenmesi amacıyla
1998 yılında 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun yürürlüğe
girmiştir. Söz konusu Kanun ile aile içi şiddet, Ceza Kanunu dışında özel
tedbirler içerecek şekilde ilk kez ele alınmıştır. Aile içi şiddetin vuku
bulduğu durumlarda mağdurun şikayeti olmaksızın (üçüncü şahısların
komşu, öğretmen vb. bildirimiyle de) polis ve adalet mekanizmasının
harekete geçmesi sağlanmıştır.
2007
yılında
Kanunun
kapsamının
genişletilmesine
yönelik
değişiklik yapılarak şiddet uygulayan eş dışında kayın, kayınpeder,
kayınvalide gibi diğer aile bireylerinin uyguladıkları şiddet de yasa
kapsamına alınmış ve kanun kapsamında yapılan başvuru ve kararın infazı
için yapılacak icrai işlemlerden harç alınmayacağı hususlarına yer
verilmiştir.
Diğer taraftan, 2009 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
bünyesinde Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu oluşturulmuştur.
Komisyon çıkarılacak kanunların kadın erkek eşitliği çerçevesinde
4
değerlendirilmesinde ve ulusal, uluslararası alanda kadın erkek eşitliğine
ilişkin çalışmaların izlenmesi ve değerlendirilmesinde büyük katkı
sağlayacaktır.
Değerli Katılımcılar,
Yasalarımızdaki
gelişmelere
rağmen
tüm
eşitlikçi
uygulamadan
düzenlemeler
kaynaklanan
ve
kaydedilen
sorun
alanlarının
mevcudiyeti bizleri üzmektedir. Kadınlarımızın siyasal hayata katılımı
ve temsili, çalışma hayatına katılımları, eğitim ve sağlık hizmetlerine
erişimleri konusunda yaşadıkları eşitsizliklerin yanı sıra kadına
yönelik şiddetin varlığı başlıca sorun alanlarını oluşturmaktadır.
Biliyoruz ki; Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren; kız ve erkek
çocuklarımız eğitimin her düzeyine erişim açısından yasalar önünde eşit
konuma sahiptirler ve kız ve erkek çocuklarımız için temel eğitim
zorunludur. Ülkemizin 2007-2013 dönemini kapsayan 9. Kalkınma
Planı’nda 2013 yılına kadar kız çocuklarının okullaşma oranının
%100’e ulaşması hedefidir.
Temel eğitimde okullulaşma oranı yüzde 98’lere ulaşmakla birlikte,
orta ve yükseköğretimde bu oran özellikle kız çocukları aleyhine
düşmektedir. Bugün ülkemiz genelinde kadınlar için okuma yazma
bilmeme oranı % 12.3 erkeklerde % 3.1 düzeyindedir.(2008 TÜİK
Verileri) ADNKS 2009 sonuçlarına göre halen 4 milyon civarında
kadınımız okuma yazma bilmemektedir.
5
Son yıllarda eğitim konusunda toplumun tüm kesimlerinde büyük bir
duyarlılık oluşmuş ve bu duyarlılık medyanın da içinde yer aldığı ulusal
kampanyalara dönüşmüştür. “Ulusal Eğitime Destek” “Haydi Kızlar
Okula” ve “Baba Beni Okula Gönder” “Ana Kız Okuldayız Okuma
Yazma Kampanya”larını hepimiz çok iyi bilmekteyiz.
MEB tarafından kız öğrencilerin ağırlıklı olarak okula devam
etmedikleri Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgelerinde, Yatılı İlköğretim
Bölge Okullarının (YIBO) sayısı ve bu okullardaki kız öğrenci kontenjanı
artırılmıştır.
Sosyal Riski Azaltma Projesi (SRAP) kapsamında yürütülen
Şartlı Nakit Transferi uygulaması ile, nüfusun en muhtaç kesimine
dahil olan ailelerin çocuklarının temel eğitime
katılımlarının
artırılması amacıyla karşılıksız eğitim yardımları yapılmaktadır.
Değerli Katılımcılar,
Toplumsal cinsiyet eşitliği hedefine ulaşmada en önemli engellerden
biri de kadına yönelik şiddettir.
Günümüzde tüm uluslararası belgelerde toplumsal cinsiyet eşitliğinin
sağlanması ve kadının insan haklarının teminat altına alınması devletlerin
sorumluluğunda kabul edilmektedir. Bu kapsamda, tüm dünyada olduğu
gibi ülkemizde de gerek ulusal düzeyde alınan tedbirler, gerekse
uluslararası yükümlülüklere rağmen, kadına yönelik şiddet toplumsal bir
sorun ve halk sağlığı sorunu olarak varlığını sürdürmektedir.
Kadına Yönelik Şiddet olaylarına toplumsal yaşamın her alanında
rastlıyoruz. Ama ne yazık ki kadınlarımızın kendilerini en çok güvende
6
hissettikleri yer olarak düşünülen aile içinde eşleri tarafından şiddete maruz
kalmalarının temelinde kadının fiziksel zayıflığı değil toplumsal ve
ekonomik anlamda güçsüzlüğü vardır. Erkeğin ataerkil geleneklerden
kaynaklanan aile içindeki üstün konumu şiddeti besleyen önemli etkendir.
Kadınlar ve erkekler arasındaki eşitsiz güç ilişkileri yani toplumsal cinsiyet
eşitsizliği kadına yönelik şiddetin temel nedenlerinden biridir.
Kadına yönelik şiddeti, kadının ekonomik, fiziksel, cinsel veya
psikolojik zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya
sonuçlanması muhtemel olan hareketler olarak tanımlıyoruz. Şiddetin
ekonomik, sosyal, coğrafi sınırı bulunmamakta toplumsal cinsiyet
eşitsizliğini hem yansıtmakta hem de desteklemektedir.
Şiddet mağduru kadınlarda özgüven eksikliği, kimlik sorunu ve
toplumsal yaşama katılımda ve kendini ifade etmede sorunların yaşandığını
gözlemlemekteyiz. Diğer taraftan, çocuklar, aile içi şiddete maruz
kalmasalar, tanık olsalar dahi tüm yaşamları olumsuz etkilenmekte,
okulda başarısız olmakta, davranış bozuklukları sergilemekte ve
şiddet uygulamaya eğilimli birey haline gelmektedirler.
Şiddet öğrenilen bir olgu olup çocuğun annesinin şiddete maruz
kaldığını izlemesi, şiddeti normal bir davranış olarak algılamasına ve
gelecekte bu davranışı sergilemesine neden olabilmektedir.
Görüyoruz ki, yasal düzenlemeler elbette çok önemli ancak tek
başına yeterli değildir. Kadına karşı şiddetle mücadele edilmesini
sağlayacak toplumsal bilincin oluşması ve kurumsal yapıların nitelik ve
sayısal olarak yeterliliği için çabalarımızı artırmamız gerekmektedir.
Kadına yönelik şiddetin en ağır biçimi ve kadının yaşam hakkının
ihlali olan töre ve namus cinayetlerinin önlenmesine yönelik olarak en
köklü değişiklikler ise Yeni Türk Ceza Kanunu ile yapılmıştır. “Töre”
7
cinayetleri faillerinin yasada öngörülen en ağır ceza olan, ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezası ile cezalandırılması hükmü getirilmiştir.
Değerli Katılımcılar,
“Çocuk ve Kadınlara Yönelik Şiddet Hareketleriyle Töre ve Namus
Cinayetlerinin Önlenmesi İçin Alınacak Tedbirler” konulu 2006/17 sayılı
Başbakanlık Genelgesi bulunmaktadır.
Başbakanlık Genelgesi, kadına yönelik şiddet ve töre/namus cinayetleri ile
mücadele
konusunda
Kadının
Statüsü
Genel
Müdürlüğünü,
koordinatör kurum olarak belirlemiştir.
Genel Müdürlük, Genelgede yer alan sorumlu ve işbirliği kuruluşları
tarafından Genelgenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren gönderilen üçer
aylık faaliyet raporlarına dayalı on sekiz dönemsel raporu hazırlamıştır
ve bu raporlar Başbakanlık Makamına sunulmanın yanı sıra Genel
Müdürlüğün web sayfasında da yayınlanmaktadır.
Yine
Genelge’nin
kapsamında
Genel
Müdürlüğümüzün
koordinatörlüğünde kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler ve sivil
toplum kuruluşlarının temsilcilerinin katılımı ile “Kadına Yönelik Şiddet
İzleme Komitesi” oluşturulmuş ve bugüne kadar 4 değerlendirme
toplantısı yapılmıştır.
Değerli Katılımcılar,
Bu çerçevede, Kadının Statüsü Genel Müdürlü koordinasyonunda
“Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı 20072010” hazırlanmış ve uygulanmış olup Plan, 2011-2015 dönemi için
güncellenmektedir. Ayrıca 2008-2013 dönemini kapsayan “Toplumsal
8
Cinsiyet Eşitliği Ulusal Eylem Planı” da Genel Müdürlüğümüzün
koordinasyonunda
ilgili
tüm
tarafların
katkı
ve
katılımıyla
hazırlanmış ve yürürlüğe konulmuştur.
Kadına yönelik şiddetle mücadelede ilerleme sağlanabilmesinde
konuya ilişkin bilinç ve duyarlılığın artırılması, toplumsal farkındalık
sağlanması büyük önem arz etmektedir. Eğitimin farkındalık yaratma ve
bilinçlendirmedeki dönüştürücü gücünün öneminden hareketle eğitim
çalışmaları devam etmektedir.
Bu çerçevede, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu
Devlet Bakanlığı ile ilgili Bakanlıklar arasında “Eğitim Protokolleri”
imzalanmıştır. Bu protokollerden 2006 yılında, “Kadına Karşı Şiddetin
Önlenmesinde Polisin Rolü ve Uygulanacak Prosedürler Eğitimi Projesi
Protokolü” 2008 yılında “Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetle Mücadelede
Sağlık Personelinin Rolü ve Uygulanacak Prosedürler Eğitimi Protokolü ve
2009
yılında
“Kadına
Yönelik
Şiddetin
Önlenmesinde
Yargı
Mensuplarının Rolü Projesi Protokolü” imzalanarak yürürlüğe girmiştir.
İmzalanan bahse konu protokoller çerçevesinde 40.400 kolluk
kuvveti, 55.000 sağlık personeli, 168 Aile Mahkemesi Hakimi ve 158
Cumhuriyet Savcısının eğitimi tamamlanmıştır.
Bu konuda din görevlilerinin de çok önemli olduğu bilinci ile
12.04.2010
tarihinde
“Kadına
Karşı
Şiddetin
Önlenmesinde
Din
Görevlilerinin Rolü ve Uygulanacak Prosedürler Eğitimi Projesi” adı
altında Diyanet İşleri Başkanlığı personeline yönelik olarak da eğitimlere
başlanılmıştır.
9
Bu çalışmaların yanı sıra; Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünce ülke
genelinde İlçe Halk Eğitim Müdür/Müdür Yardımcıları ile İlçe Tarım
Müdürlerine yönelik olarak “Kadın Erkek Eşitliği ve Toplumsal
Cinsiyet Eğitimleri düzenlenmektedir. 2009 yılından bugüne kadar
1055 kamu görevlisine ulaşılmıştır.
Diğer yandan; Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü tarafından, iletişim
fakülteleri öğrencilerine yönelik “Toplumsal Cinsiyet ve Medya Atölye
Çalışmaları” gerçekleştirilmektedir.
Ayrıca Genel Müdürlüğümüz ile TRT arasında imzalanan
protokoller aracılığıyla belgesel filmler hazırlanarak gösterimi
sağlanmakta, spot filmler hazırlanarak ulusal ve yerel televizyon
kanallarında yayınlanması sağlanmakta, ücretsiz hazırlanan el
broşürleri, afiş ve kitapların dağıtımı yapılmaktadır.
Şimdi sizlere Genel Müdürlüğümüz tarafından kadına yönelik
şiddet konusunda yaptırılan spot filmlerimizi göstermek istiyorum.
Değerli Katılımcılar,
2008 yılında Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü tarafından
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etüdleri Enstitüsüne “Türkiye’de Kadına
Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması” yaptırılmıştır.
Sonuçları TÜİK “Resmi İstatistik Programı” kapsamında resmi veri
olarak değerlendirilen Araştırma’ya ilişkin bazı çarpıcı veriler şu
şekildedir:
10

Ülkemiz genelinde eşi veya eski eşi tarafından fiziksel şiddete
maruz bırakılan kadınların oranı % 39’dur.

Sadece cinsel şiddete maruz kalan kadınların oranı %15,3’tür.

Kentte fiziksel şiddet oranı % 38 iken kırda % 43’tür.

Yaşadıkları fiziksel şiddet sonucunda yaralanan kadınların
oranı % 25’tir.

En az bir kez fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalmış
kadınlardan Eğitimi olmayanların oranı % 55,7, Lise ve üzeri düzeyde
eğitim alanların oranı ise % 27’dir.

Yaşadıkları şiddeti kimseye anlatamayan kadınların oranı
% 48,5’tir. Kadınlarımızın yarısı yaşadıkları şiddeti ilk kez
anlattıklarını ifade etmişlerdir.

Şiddet yaşayan kadınların sağlık sorunları yaşama, intihar
etmeyi düşünme ya da deneme olasılıkları en az iki kat artmaktadır.
 Şiddetle mücadelede kurumsal yapılardan bahsedersek ücretsiz
7 gün 24 saat hizmet veren Alo 183 hattı bulunmaktadır.
Barolarda Kadın Hukuku Komisyonları ücretsiz hukuki hizmet
sunmakta,
Üniversitelerimizde
Kadın
Sorunları
Araştırma
Merkezlerimiz bulunmaktadır. Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumuna bağlı olarak 44 sivil toplum kuruluşlarına
bağlı olarak 22 Kadın Sığınmaevimiz bulunmaktadır. Bunlara ek
olarak, SHÇEK’ e bağlı 40 adet “Aile Danışma Merkezi”nde ve 80
adet “Toplum Merkezi”nde de şiddete uğrayan kadınlara psikolojik,
11
hukuksal danışmanlık ve ekonomik yardımlar yapılmakta, kadın
konuk evlerinde kalma talebi olan kadınlar değerlendirilerek ilgili
birimlere yönlendirilmektedir.
Değerli Katılımcılar,
Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve kadınlara yönelik her
türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasında erkeklerin bilinçlendirilmeleri ve
sürece dâhil edilmeleri büyük önem arz etmektedir.
Bu amaçla Vatani görevini yapmakta olan er ve erbaşlara verilen
Yurttaşlık Sevgisi eğitim programına; kız çocuklarının okullaşması, kadınerkek eşitliği, kadının insan hakları, kadına yönelik şiddet, töre ve namus
cinayetlerinin önlenmesine ilişkin konular dahil edilmiştir. Her celp
döneminde yaklaşık 450 bin erkeğin bilinçlendirilmektedir.
Değerli Öğrenciler, Çalışma Yaşamına Baktığımızda;
Ülkemizde kadınların işgücüne katılım oranları da oldukça
düşüktür. Kadınlarımızın çalışma hayatına katılımlarının önündeki en büyük
engelleri; eğitim olanaklarından yeterince yararlanamamaları, gerekli bilgi,
beceri ve donanıma sahip olamamaları, aynı zamanda aile ve çocuk bakım
sorumluluklarının kadınlarımızın üzerinde olması, geleneksel bakış açısı gibi
sosyal ve kültürel nedenlerle açıklamamız mümkündür.
Türkiye genelinde kadınların istihdam oranı % 26 dır. İstihdamda yer
alan her dört kişiden yalnızca biri kadındır. Erkeklerde istihdam oranı ise
% 60,7’dir. Avrupa Birliğinde kadınların istihdam oranı % 59,1 iken
erkeklerin istihdam oranı % 72,8’dir. Özellikle kadın istihdamı
konusunda AB’nin çok gerisinde olduğumuz ne yazık ki rakamlarla da
açıkça görülmektedir.
12
Kadınların eğitim düzeyi arttıkça işgücüne katılım oranları
artmakta ve nitelikli işgücü olarak vasıflı işlerde, yüksek ücretlerle
istihdam edilmektedirler. Kadınların işgücüne katılım oranı lise
mezunlarında % 33,7, yükseköğretim mezunlarında ise % 70,8’dir.
Kadınların işgücüne katılım oranlarını artırmak üzere işgücü
piyasasına girişlerini destekleyici politikalar oluşturulmakta ve çeşitli
önlemler alınmaktadır. Bu amaçla; ilgili kamu kuruluşları(İŞKUR,
KOSGEB),meslek kuruluşları, konfederasyonlar (TOBB, TESK (Türkiye
Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu) ve kadın sivil toplum kuruluşları
tarafından çeşitli çalışmalar yapılmakta ve projeler yürütülmektedir. Halk
Bankası ve Garanti Bankası Kadın Girişimci Destek Paketi kapsamında,
kadın girişimcilere KOBİ proje kredisinin yanı sıra, yatırım kredileri, nakit
krediler ve işyeri kredileri verilmektedirler. Ayrıca İl Özel İdareleri
yoksullukla mücadele kapsamında mikro kredi çalışmaları yapmaktadır.
Değerli Katılımcılar,
Kadınların sağlık hizmetlerinden eksiksiz, eşit ve mümkün olan en
yüksek düzeyde yararlanabilmelerinin sağlanması, kadınların insan
haklarından tam olarak yararlanabilmesinin de önkoşuludur.
Türkiye nüfusunun ortalama yaşı 28,3 (kadınlarda 28,8, erkeklerde 27,7)
olarak belirlenmiştir. Ülkemiz genç bir nüfusa sahiptir.
Türkiye’de 1963 yılından bu yana ülkeyi temsil eden örneklem
üzerinde her 5 yılda bir, Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırmaları
yapılmaktadır. Bu araştırmaların sonuncusu 2008 yılında yapılmıştır.
Araştırmalar ile gebelik, doğum, doğum sonrası dönemlerde kadınlara
13
verilen hizmetler, aile planlaması hizmetleri, bebek ve çocuk sağlığı
hizmetlerindeki durum hakkında veriler elde edilmekte, eksiklikler ve
alınan mesafeler bu yolla görülebilmektedir. Türkiye Nüfus ve Sağlık
Araştırması 2008 Sonuçlarına göre, Türkiye’de 1970’lerin sonunda 4
çocuğun üzerinde olan toplam doğurganlık hızı, 2000’li yıllarda
azalma eğilimine girerek 2.14 düzeyine kadar gerilemiştir. Toplam
doğurganlık hızı eğitim düzeyiyle ters orantılıdır. Eğitim düzeyinin
artmasıyla Toplam Doğurganlık Hızı hızla düşmektedir.
Sağlık Bakanlığı Ulusal verisine göre 2009 yılı anne ölüm oranı
ise yüz bin canlı doğumda 18,4’dür. 1990-2008 yılları arasında anne
ölümlerinde büyük bir oranda düşme eğilimi görülmekle birlikte çok
acı olan bir gerçek her 5 anne ölümünden dördünün önlenebilir
nedenlerden dolayı gerçekleşmekte olduğunu biliyoruz.(Ulusal Anne
Ölümleri Araştırması)
Kadınların doğum öncesi bakım hizmetlerinden yararlanmaları
anne ölümlerinin önlenmesinde büyük önem taşımaktadır. 2008 yılı
öncesindeki beş yıllık dönemde doğum yapan annelerin yüzde 92’sinin
bir sağlık personelinden doğum öncesi bakım hizmeti aldığı görülmektedir.
(TNSA 2008 Raporunda)
Doğum sonrasına bakılacak olduğunda ise, Türkiye’de annelerin yüzde
85’inin,bebeklerin ise yüzde 90’ının doğum sonrası bakım hizmeti
aldığı görülmektedir. Kırsal yerleşim yerlerinde, Doğu’da, eğitimsiz
anneler
arasında
yüzde
70’e
gerileyen
doğum
sonrası
bakım
hizmetlerinden yararlanma oranı, Batı’da, İstanbul’da ve özellikle eğitimli
anneler arasında hızla artmakta ve yüzde 95’in üzerine çıkmaktadır
(TNSA,2008) .
14
Ülkemizde, anne ve çocuk sağlığı konuları halen üzerinde önemle
durduğumuz bir sorundur. Anne-çocuk sağlığı konuları ve aile planlaması
hizmetleri
devletin
önceliği
olmuş
ve
gelişmekte
olan
illeri,
büyükşehirlerdeki gecekonduları, kırsal kesimi ve belirli risk gruplarını
hedef alan “Türkiye Üreme Sağlığı Programı” gibi çeşitli politika
programları ve projeler gerçekleştirilmektedir. Bunun yanı sıra, ailelerin
çocuklarını düzenli olarak sağlık kontrollerine götürme koşuluyla ailelere
Şartlı Nakit Transferi Sağlık Yardımları yapılmaktadır.
Karar Alma Mekanizmalarına baktığımızda;
Kadınların
Karar
Alma
Mekanizmalarındaki
durumlarına
baktığımızda; Ülkemizde kadınlar genel seçimlerde seçme ve seçilme
hakkını 1934 yılında kazandığını 1935 yılında yapılan seçimlerde ilk kez
seçilme hakkını kullanan Türk kadınının, TBMM'ne 18 milletvekili ile
girdiğini görmekteyiz. 22 Temmuz 2007 genel seçimlerinde kadınlar
siyasal hayata katılım konusunda talepkar olmuşlar ve 50 kadın
milletvekili TBMM’de yer almıştır. Bildiğiniz üzere TBMM’de Başkan
Vekilliği görevinde 2 kadın milletvekilimiz
(Sn. Meral AKŞENER-
Sn.Güldal MUMCU) ve iki kadın Bakanımız bulunmaktadır. Haziranda
yapılacak seçimlerde kaç kadın milletvekilimizin görev yapacağını hep
birlikte göreceğiz.
Türkiye’de
kamu
kurum
ve
kuruluşlarında
üst
düzey
yöneticiliklerde, kurul, komisyon ve komitelerde de kadınların temsil
düzeyinin düşük olduğunu söyleyebiliriz. Bürokraside üst düzey
yöneticilerin % 93’ü erkek, % 7’si kadındır. (Devlet Personel
Başkanlığı, Haziran 2010) Ancak bu tür görevlere gelen kadınların çok
başarılı
oldukları
da
bir
gerçektir.
Ülkemizde
kadın
Vali
15
bulunmamaktadır. 464 Vali Yardımcısından 10’u kadındır (İçişleri
Bakanlığı Personel Genel Md., Kasım 2010). 801 Kaymakam’ın ise 13’ü
kadındır (İçişleri Bakanlığı Personel Genel Md. Kasım 2010). Ülkemizde
savcıların % 5,2’si, hâkimlerin ise % 28’i kadındır. (TUİK, 2008 yılı
verisi)
Ancak, Türkiye’de uzmanlık gerektiren mesleklerdeki kadın oranları
oldukça yüksek düzeydedir. Bugün ülkemizde üniversitelerde kadın
öğretim elemanı oranı yaklaşık % 41.5’tir. Bu kapsamda, profesörler
içerisinde kadın oranı % 27,4, doçentler içerisinde kadın oranı % 31,6,
öğretim görevlileri içerisinde kadın oranı % 38,5’tir.(TUİK, 2008-2009).
Mimarların yüzde 39’u (Mimarlar Odası, Haziran 2010), avukatların ise
yüzde 36’sı, ve bankacıların % 50,2’si, polislerin % 5,6’sı (TUİK,2008)
kadındır.
Değerli Katılımcılar,
Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması, kadının güçlendirilmesi ve
hak, fırsat ve imkanlardan eşit şekilde yararlanabilmesi çok taraflı ve uzun
soluklu bir mücadeleyi gerektirmektedir.
Bugün geldiğimiz nokta itibariyle çok önemli gelişmelerin
kaydedildiğini biliyoruz. Ancak, önümüzde daha yapılması gereken çok
işimizin olduğunun da bilincinde olarak çalışmalarımızı yine çok taraflı ve
çok sektörlü olarak büyük bir azimle yürüteceğimizi belirtmek isterim. Siz
gençlerinde bu konuda bilinçli bireyler olarak önümüzdeki dönemlerde
büyük katkılarınızın olacağına da inanıyorum.
16
Sizlerle birlikte olmaktan duyduğum memnuniyeti bir kez daha ifade
eder, bu konferansı düzenleyen Sayın Doç. Dr. Azade Lerzan GÜLTEKİN
hocamıza teşekkür eder, hepinize saygılar sunarım.
Şimdi
Genel
Müdürlüğümüz
tarafından
yaptırılan
“Eşitlik
Güçlendirir” isimli filmi hep birlikte izleyelim ve daha sonra varsa
sorularınızı almak isterim.
17
Download