Dr. Yusuf İLERİ Haliç Üniversitesi Öğretim

advertisement
YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLİK
VE DENETİM TİC. LTD. ŞTİ.
Dr. Yusuf İLERİ
Haliç Üniversitesi Öğretim Görevlisi
Dünya Gazetesi - 05.03.2003
TÜRKİYE'DE ENFLASYON VE VERGİSEL POLİTİKALAR (1)
Türkiye "günah keçisi"ne dönüştürülen "enflasyonla mücadele programı" görüntüsü
altında kapsamlı yapısal düzenlemelere zorlanıyor. "Acı ama zorunlu ilaç" gerekçesiyle
yutulan "yapısal ilaçlar" henüz tam sonuçlarını vermemiştir. Bu ilaçların önemli bir bölümü
ise, uygulanan istikrar programının başarısı açısından hiçbir etkiye sahip değildir. Özellikle
bunların yaşanan ekonomik krizle bir ilgisi yoktur; ancak Türkiye’nin geleceği açısından
önemli olumsuzluklar içermektedir. Örneğin tarımsal desteklemenin tasfiyesine koşul olarak
tarımsal üretim ve istihdamın hızlı bir biçimde marjinalleştirilmesi; gıda güvenliği, kırsal göç
ve ödemeler dengesi dolayısıyla enflasyon açısından yeni sorunlar yaratacaktır.
Hemen belirtelim ki Türkiye ekonomisinin temel çıkmazı ve aynı zamanda enflasyona
sebebiyet veren yönü, dışa bağımlılığıdır. Diğer bir ifadeyle enflasyonist sarmalın ardındaki
temel etken para arzından çok reel devalüasyonlardır. Döviz rezervlerimizin katlanarak
büyümüş olmasına, TL’nin artık konvertibl bir para olmasına, şiddetli dolarizasyona rağmen,
krizler de, yine "döviz darboğaz"ına bağlı olarak ortaya çıkıyor; arkasında gelen
devalüasyonlar ise, enflasyona sebebiyet veriyor. Çünkü devalüasyon yapılmadıkça kredi
temin edilemiyor.
Bir ulusal ekonomide birbiriyle bağlantılı üç denge vardır: Özel kesimin yatırım
tasarruf dengesi, kamunun harcama gelir dengesi ve dış dünyaya karşı cari işlem dengesi. İşte
bir ülke ekonomisinin gücü ve parasının değeri, bu üç dengeye bağlı olarak oluşur. Bu
yazımızda, Türkiye'nin dış dünyaya karşı cari işlem dengesinin açık vermesinden, yani
ithalatının ihracatına oranla fazlalığından kaynaklanan enflasyon ve bu enflasyonu körükleyen
vergisel politikalardan söz edilecektir.
1923-1945 dönemini kapsayan dönemi bir yana bırakırsak, Türkiye’de sermaye
birikimi sürecinin 50 küsur yıllık geçmişi var ve bu süreç, belli başlı üç ana döneme
ayrılabilir: 1) 1950'lerden 1970'lerin sonlarına uzanan 30 yıllık "ithal ikameci birikim"
dönemi, 2)1980'den 1989'a uzanan "ihracata dönük birikim" dönemi, 3)1990'lı yıllardan
Büyük Kriz’in yaşandığı 2000'e uzanan "sıcak paraya dayalı büyüme" dönemi. Bu üç
dönemin ana özelliklerini ifade etmeden önce, 2001’i ucuzlatılmış ihracatı temel alan yeni bir
birikim formatı arayışı içinde olunan, yeni bir başlangıç yılı olarak niteleyebiliriz.
1950'lerde başlayıp, 1960'lı ve 1970'li yıllarda hızlanan Türkiye'nin ithal ikameci
birikim modeli, sabit döviz kuru, korunan bir iç pazar, düşük faiz hadleri ve yoğun devlet
desteği ile dayanıklı-dayanıksız tüketim malları üretme ağırlıklı bir sanayileşmeye
dayanıyordu. Ticaretten sanayiye geçiş yapan yerli firmaların, yabancı sermayeyle işbirliği
Darülaceze Caddesi No:33 Bilaş İş Merkezi B Blok K.3 No:43 Okmeydanı - İstanbul Tel:(0212) 210 55 88–210 00 33
(pbx) Fax:(0212) 210 60 30 E-Mail: [email protected] Web site: www.ileriymm.com
YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLİK
VE DENETİM TİC. LTD. ŞTİ.
temelinde başlattıkları sanayileşme bu birikim modelinin omurgasını oluşturmuş, KİT'lerde
bu sanayiye başta düşük fiyatlı girdi olmak üzere destek veren bir rol üstlenmişlerdi. ’İthalikamesi’ denilen bu politikalarla, mamul mal ithalatına yüksek gümrükler konurken aynı malı
üretmek için gerekli olan girdiler daha düşük oranda vergilendirilmekte; iç pazara dönük yerli
sanayii, başta "yatırım indirimi" olmak üzere çeşitli vergisel teşviklerle de destekleniyordu.
Ancak bu birikim modelinin sorunu, döviz kurunun sabit tutulmasının etkisiyle ihracatı kulak
ardı etmesi ve girdi, araç-gereç yönünden ithalata bağımlı olmasıydı. Bu, her yıl artan
oranlarda dış açık verilmesi demekti. Dış açık, işçi dövizleri ve tarım ürünleri ihracatıyla
kapatılamayınca dış borçlanma kaçınılmaz oluyor, ancak yapının dış borç ödeme kabiliyetinin
azalmasıyla da birikim modelinin kendini yeniden üretme şansı azalıyordu. İşte yüksek ithal
ikameci sanayileşmenin dışa bağımlılığı sayesinde gerçekleşen dış açıklar beraberinde yüksek
enflasyona sebebiyet veriyordu.
1980'den 1989'a uzanan "ihracata dönük birikim" (Mal hareketlerinin
serbestleştirilmesi) döneminde, sanayide ithalata bağlı sektörler yerine tekstil, gıda ve turizm
gibi uluslararası işbölümünde iddialı olunabilecek sektörlerde yoğunlaşma olduysa da,
ticaretin liberalleşmesiyle dış açık büyüdü.
1990'li yıllarda, büyük krizin yaşandığı 2000'e uzanan "sıcak paraya dayalı büyüme"
döneminde ise; özellikle 1989'da gerçekleştirilen finansal liberalleşmeyle birlikte kısa vadeli
borçlanma çığ gibi büyüdü. Sermaye girişiyle büyüme yaşanıyor, büyüme ithalatı arttırıyor ve
cari açığın büyümesine yol açıyordu. Cari açık, yeni borç bulunursa aşılıyor ve yeni sermaye
girişiyle tekrar büyüme yaşanıyordu.
Dönemin vergi politikaları, geçmişin iç pazara dönük ithal ikameci yapısını, dışa,
ihracata dönük hale getirme sürecinde bazı önemli roller oynadı. 1980'le beraber izlenen
temel yaklaşımlardan biri, sermayenin vergi yükünü diğer kesimlere kaydırarak azaltmak ve
bu sayede girişimcinin kullanımında kalacak sermayenin daha etkin kullanılacağı
beklentisiydi. KDV sistemine geçişle, ihraç edilen mallar içindeki vergi, her aşamada net
olarak hesaplanabildiğinden, vergi iadesi sübvansiyon niteliğini de kaybetti. Özellikle küçük
ve orta boy iş çevrelerinde tepki gören ve "imtiyazlı ihracatçılar" denilen imalat faaliyetinde
bulunmayan "Dış Ticaret Sermaye Şirketleri" ile ihracat geliştirilmek istendi. İhracatta vergi
iadesinin kaldırılması ve tek başına döviz kurunun yeterli olmamasıyla beraber l980'lerin ilk
yarısındaki ihracat temposu yavaşladı.
Dışa dönük ekonomi modelinin inşasında, gümrük vergileri ve fonlar da etkili oldu.
1980 öncesinin ithal rejiminden serbestleşmeye geçiş, 1980'de miktar kısıtlamalarına dayanan
düzenlemelerin vergilere dayanan bir sistemle değiştirilmesi şeklinde başlatıldı. Önce
ithalattaki damga resmi %25'ten %1'e düşürüldü, ithalat teminatları azaltıldı ve liberasyon
listeleri yeniden düzenlendi. İthalat rejiminde yapılan değişiklikler ve nihayet GATT Uruguay
Round ve Avrupa Topluluğuyla yapılan gümrük birliği anlaşmaları sonucunda, aşırı korunan
bir ekonomi; aşırı serbestleştirilirken koruma uygulama hakkından da yararlanamaz hale
geldi. Gerçi ihracat arttı ama ithalatta ortaya çıkan patlamayla dış açık makası bu 1980 ve
1990’lı yıllarda büyüdü ve dış açığı Türkiye borçlanarak karşıladı.
Darülaceze Caddesi No:33 Bilaş İş Merkezi B Blok K.3 No:43 Okmeydanı - İstanbul Tel:(0212) 210 55 88–210 00 33
(pbx) Fax:(0212) 210 60 30 E-Mail: [email protected] Web site: www.ileriymm.com
YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLİK
VE DENETİM TİC. LTD. ŞTİ.
1980'li yıllarda düşük ücret, yüksek döviz ve yüksek faiz sayesinde gelişen ihracat,
1980'lerin sonlarına doğru tıkanırken, bu tıkanmada sanayi yatırımlarının ihmal edildiği de
fark edildi. Özellikle, 1984-1987 döneminde kamçılanan alt yapı yatırımlarının iç ve dış
borçlarla finansmanı yoluna gidilmesi, devlet tahvili ve hazine bonosu faizlerinin yüksek
düzeylerden inmesi, risk alıp sanayi yatırımı yapmak yerine, devlete borç verip faiz almayı
daha çekici duruma getirdi. Kamu kesimi, faiz, vergi, borçlanma ve fon politikalarıyla, gelir
dağılımını ağırlıkla rantiyeler, üretken olmayan sermaye ve bankacılık kesimi lehine
dönüştürdü; ancak kendisi de 1990'lara yoğun bir kamu açığı ile girmekten kurtulamadı.
İngiliz sanayi devrimi ile beraber gündeme gelen uluslararası işbölümünün yeni
versiyonu, Türkiye'ye "mukayeseli üstünlükler" doktrini gereğince avantajlı olduğu alanlarda
uzmanlaşmasını; buna karşılık kendisi için "iddialı" sayılmayan alanlardan vazgeçmesini
önere gelmektedir. Bu bağlamda IMF, borç batağı çöküş rampasındaki bir ülkeyi, uluslararası
sermayeye monte etmekle görevlidir. Anlaşılıyor ki gelişmekte olan ülkelerin ulusal
ekonomilerinin yeniden biçimlendirilmesi ve dünyanın yeni ekonomik düzeni içindeki
rollerinin yeniden tanımlanması sürecinde; Türkiye'nin payına ucuz emeğe dayalı ihracat
ekonomisi düşmüştür. Nitekim 2001 kriziyle beraber Türkiye ucuzlatılmış değerler ülkesine
dönüştü. Öyle ki ihracatın 31,2 milyar dolara çıktığı 2001’de ihraç edilen mal miktarı %22
arttı ama elde edilen döviz geliri %3 azaldı.
Dış ticaret hadlerindeki olumsuz gelişme, ekonomi üzerinde iki tür etki yapmaktadır.
Birinci olarak cari işlemler açığını kronikleştirmekte ve ekonomiyi krizlere duyarlı hale
getirmektedir. İkinci olarak Türkiye'nin ara malları ve yatırım malları yönünden ithalata
bağımlılığının sürmesi nedeniyle, ithalatın pahalılaşması, maliyet enflasyonuna; tüketim
malları ithali ise doğrudan enflasyona neden olmaktadır. Kısacası ithalat arttıkça enflasyon
yükselmekte; (enflasyon yükseldikçe döviz kurunu da ona ayarlamak/yükseltmek gerektiği
için) enflasyon yükseldikçe ithalat artmakta ve bir kısır döngüye dönüşmektedir.
Darülaceze Caddesi No:33 Bilaş İş Merkezi B Blok K.3 No:43 Okmeydanı - İstanbul Tel:(0212) 210 55 88–210 00 33
(pbx) Fax:(0212) 210 60 30 E-Mail: [email protected] Web site: www.ileriymm.com
Download