Dücane Cündioğlu: Ülkem için bir kabus gibi

advertisement
On5yirmi5.com
Dücane Cündioğlu: Ülkem için bir kabus gibi...
“Çamlıca için yakarış” yazısıyla Çamlıca’ya yapılacak camiye itiraz eden Cündioğlu,
cami için “Ülkem adına bir kâbus olarak değerlendiriyorum” diyor.
Yayın Tarihi : 24 Kasım 2012 Cumartesi (oluşturma : 10/22/2017)
Ertan Altan'ın röportajı
Felsefeci-yazar Dücane Cündioğlu, Felsefe ve Mimarlık, Felsefe ve Sanat, Felsefe ve Sinema adlı üç
kitabıyla yeniden okurlarının karşısında. Felsefe ve Mimarlık kitabında Osmanlı ve Cumhuriyet
camilerini karşılaştıran Cündioğlu, Çamlıca’ya yapılması planlanan camiyle ilgili önemli bir çıkış yaptı.
Önceki gün Yeni Şafak’ta yayımlanan “Çamlıca için yakarış” başlıklı yazısıyla kamuoyuna çağrıda
bulunan Cündioğlu, yapılacak camiyi, “İstanbul siluetine çöken bir kâbus” olarak niteliyor. Cündioğlu
ile kitaplarını ve Çamlıca’ya ilişkin çağrısını konuştuk.
Üçlemenin Mimarlık ve Felsefe adlı kitabında, Türkiye’de minarelerin yarım asırdan bu yana
metafizik anlamını kaybettiğini, politik birer simgeye hatta bir fallik sembolüne dönüştüğünü
belirten Cündioğlu’na göre, Çamlıca camii, bu dönüşümün cisimleşmiş bir hali.
Tarih tekerrür ediyor
Çamlıca’da yarışmayı kazanan projeye yöneltilen eleştirilerin başında, Sultanahmet Camii’nin birebir
kopyası olması geliyor. İktidarın Çamlıca ısrarını Sultanahmet Camii’nin yapıldığı dönemdeki
tartışmalara benzeten Cündioğlu, “Sultanahmet Camii, yıllarca cemaatsiz kalmış, İstanbul halkı ve
âlimler de yıllarca o güzelim camide namaz kılmayı içlerine sindirememişlerdir. Çünkü henüz genç bir
delikanlı olan 1. Ahmed’in kaprislerinin bir eseri olarak telakki edilmiştir haklı olarak. Ulema da urefa
da caminin yapımına destek vermemiştir” diyor.
Cündioğlu,Taraf ’a yaptığı açıklamada da, “Bu örnekleri siyasi erke, halka ve intelijensiyaya yakarışta
bulunan yorucu bir yazı yazacak kadar vahim ve ülkem adına bir kâbus olarak değerlendiriyorum”
ifadelerini kullanıyor.
Şehri kente dönüştürüyorlar
Cündioğlu, Çamlıca’dan hareketle İstanbul’un gündeminde olan kentsel projelerle ilgili eleştirilere
kulak tıkayan Ankara’yı etkili bir üslupla eleştiriyor. Felsefe ve Mimarlık adlı kitabında şehir ve kent
kelimelerini karşılaştıran Cündioğlu, “kent” kelimesinin ruhumuza yabancı olduğunu ifade ediyor.
Cündioğlu kentsel dönüşüm çalışmalarıyla ilgili şunları söylüyor: “Tıpkı millet-ulus karşıtlığında
olduğu gibi şehirkent karşıtlığı da aynı çelişkiden türüyor, geçmişi ve değerleri dışarıda bırakıp
bırakmamak arzusunun yol açtığı çelişkiden. Şehir sözcüğü içinde yaşadığımız mekânın geçmişini de
kucaklıyor, o geçmişten gelen kimi değerleri de. Kent ise bu ifade gücünden yoksun. Kimse
meraklanmasın, İstanbul kentsel dönüşümle şehirden kente dönüşecek, burası kesin. Hem de
dindarlığın sayesinde ve azmi neticesinde. Hakikaten iç yakıcı.”
Mağaranın içi ve dışı
Cündioğlu, Felsefe ve Sanat adlı kitabında “Mağara Gevezelikleri” başlıklı ilginç bir makale yer alıyor.
Hâlâ mağaranın diliyle konuştuğumuzu belirten Cündioğlu, “Mağara dilini konuşmakla neyi
kastediyorsunuz” sorusuna şu cevabı veriyor: “Mağara gevezelikleri terimi aslında Heidegger’den
mülhem. “Höhlengeschwâtz” tabirinden. Platoncu anlamıyla, aslında mağara gölge hakikatlerin
dünyası. Mağaranın dışı ise hakikatin yurdu. Biz, gölge hakikatlerin dünyasından konuşuyoruz, o
dünyaya konuşuyoruz demek istiyorum. Elbette felsefi anlamıyla.
Cemil Meriç ise tam da aksine mağarayı Türkiye olarak yorumlar, Avrupa’yı da mağaranın dışı olarak.
Ve ardından “Avrupa idealar dünyası, mağaramızın duvarına vuran gölgeler ise hakikatlerimiz”
tesbitini yapar. Gazete ve televizyonlarda hakikatlerden değil, onların temsillerinden, yani
gölgelerden söz ediyoruz, etmek zorunda kalıyoruz. Siyaset ve sermaye bu kadarına izin veriyor
çünkü.”
Zavallı Müslüman halk, figüran olarak sahnede
Üçlemede yer alan Felsefe ve Sinema adlı kitapta “Günaha Son Çağrı” başlıklı bir yazı yer alıyor.
Kazancakis’in bu önemli romanını Martin Scorsese beyaz perdeye uyarlamıştı. Hıristiyan
dünyasından tepki gören film ve romanda, İsa için farklı bir aile hikâyesi anlatılıyordu. Ancak
Hıristiyan dünyasındaki tepkiler şiddet boyutuna ulaşmamıştı. Bu filmden yola çıkarak,
Müslümanların Masumiyeti adlı filme İslam dünyasında gösterilen şiddet içeren tepkileri
sorduğumuz Cündioğlu şunları söyledi: “Günaha Son Çağrı” sanat aracılığı ile bir yorum denemesi.
Hiç kuşkusuz bu denemenin politik içerimleri de vardı, doğaldı, olmalıydı da. Ancak işaret ettiğiniz
teşebbüsler İslam dünyasına yönelik sıradan politik ajitasyon tekniklerinin ürünü. İçinde ne sanat
var, ne düşünce. Tamamen siyasi maksatlı propaganda uygulamalarıyla karşı karşıyayız. Zavallı
Müslüman halk ise figüran olarak sahneye çağrılıyor. Oyun sadece perdede değil, aynı zamanda
sinema salonunda da sürüyor.”
Taraf
Bu dökümanı orjinal adreste göster
Dücane Cündioğlu: Ülkem için bir kabus gibi...
Download