coombs testi nasıl yapılır,brucella aglütinasyon testleri,laboratuvar

advertisement
İDRARIN
İNCELEMESİ
MİKROSKOBİK
İDRARIN MİKROSKOPİK İNCELEMESİ
Karıştırılmış idrarda 10 ml santrifüj tüpüne konur.
1500-2000 rpm (400 g)’de 5 dakika çevrilir.
Süpernatant dökülür, dipte 0.5 ml bırakılır.
Tüpün dibine hafifçe vurarak süspanse edilir.
Bir damla lama konarak lamel kapatılır.
Önce 10x, sonra 40x objektifle incelenir.
aşağıdaki linkte idrar tahlili ile ilgili detaylı bir sunum
dosyası mevcuttur.
iyi çalışmalar
kolay gelsin
İDRAR TAHLİLİ ppt.
GRUBER WİDAL
GRUBER-WİDAL TESTİ
Tifo ve paratifo hastalıklarının tanısında kullanılır.
Salmonella typhi, Salmonella paratyphi A, Salmonella paratyphi
B, Salmonella paratyphi C’nin O ve H antijenlerine karşı
gelişen antikorları tespit etmek için kullanılan bir tüp
agglütinasyon testidir.
Testin yapılışı:
Tüm antijenler için ayrı sıralar halinde 8’er tüp üzeri
işaretlenerek dizilir.
O antijenleri ve H antijenlerinin inkübasyon süreleri
farklı olduğundan ayrı sporlarda hazırlanır.
Birinci tüpe 1,9 ml fizyolojik tuzlu su (serum
fizyolojik)(SF) diğer tüplere de herbirine 1,0 ml
SF pipetlenir.
Birinci tüpe 0,1 ml hasta serumu konur.
Birinci tüpteki sıvı pipet ile iyice karıştırıldıktan
sonra, birinci tüpten ikinci tüpe 1 ml aktarılır ve
karıştırılır. İkinci tüpten de üçüncü tüpe 1ml aktarılır
diğer tüplere devam edilir. Yedinci tüpten 1 ml atılır.
Sekizinci tüp kontrol olduğundan serum konmaz.
Böylece birinci tüpten itibaren 1/20, 1/40, 1/80, 1/160,
1/320, 1/640, 1/1280 sulandırımlar elde edilir.
Antijen içeren şişe iyice çalkalandıktan sonra her tüpe
bir damla damlatılır.
O antijenleri 50
o
o
C’de 4 saat, H antijenleri için 50
C’de 2 saat inkübe edilir.
İnkübasyon için benmari kullanılabilir. Su seviyesinin
tüp içeriğinin 2/3’ünü geçmesine dikkat edilmelidir.
İnkübasyon süresi sonunda tüpler agglütinasyon yönünden
incelenir.
Kontrol tüplerinde agglütinasyon olmaması gerekir
Aglütinasyon varsa bu spontan aglütinasyon olarad
değerlendirilir ve deney
geçersiz olur.
Agglütinasyon dereceleri 1+’den 4 +’e kadar
derecelendirilir. 2 + bulunan son sulandırım geçerli
titre olarak kabul edilir.
COOMBS TESTİ NASIL YAPILIR
DİREKT
COOMBS
ALINAN
KANIN
ERITROSİTLERİ YIKANIR.
ERİTROSİT SÜSPANSİYONU HAZIRLANIR. (5 ML İZOTONİK+100ml
YIKANMIŞ ERİTROSİT)
SUSPANSİYONDAN 100ml ALINARAK TÜPE KONULUR.
TÜPÜN ÜZERİNE 2 DAMLA ANTİ HUMAN GLOBULİN İLAVE EDİLİR.
TÜP ETÜVDE YARIM SAAT BEKLETİLİR.
1000 DEVİRDE 2 DAKİKA SANTRİFÜJ EDİLİR.
AGLÜTİNASYONA BAKILARAK DEĞERLENDİRİLİR.
SONUÇ NEGATİF VEYA POZİTİF OLARAK YORUMLANIR.
İNDİREKT
İNDİREKT
COOMBS
COOMBS HASTA SERUMU İLE ÇALIŞIIR.
İNDİREKT COOMBS İÇİN O GRUBU RH POZİTİF BİR KİŞİNİN ETDA’LI
KANINA İHTİYAÇ VARDIR.
O GRUBU RH POZİTİF KAN
ÜÇ KEZ YIKANIR.
ERİTROSİT SÜSPANSİYONU
HAZIRLANIR.( 5 ML İZOTONİK +100ml
YIKANMIŞ ERİTROSİT).
HASTANIN 100ml SERUMU İLE
O GRUBU RH
ERİTROSİT SÜSPANSİYONU 100ml
ETÜV DE 45 DAKİKA BEKLETİLİR.
POZİTİF
KARIŞTIRILIR.
2000 DEVİRDE 3 DEFA YIKANIR.
2 DAMLA ANTİ HUMAN GLOBÜLİN DAMLATILIR.
1200
DEVİRDE 2 DAKİKA ÇEVRİLİR.
AGLÜTİNASYON BAKILARAK DEĞERLENDİRİLİR.
SONUÇ NEGATİF VEYA POZİTİF OLARAK DEĞERLENDİRİLİR.
KANIN
BRUCELLA
TESTLERİ
AGLÜTİNASYON
BRUCELLA LAM AGLUTİNASYON TESTİ (ROSEBENGAL):
Kullanım amacı:
Brucella için spesifik olan İmmunoglobulin G’leri saptamak
amacıyla kullanılır.
Testin yapılışı:
Serum
ve
antijen
oda
sıcaklığında
10-15
dakika
bekletilir.
Porselen veya cam lam üzerine 1 damla antijen (0,03 ml)
damlatılır.
Yanına bir damla serum (0,03 ml) damlatılır.
Antijen ve serum bir çubuk ile karıştırılır.
Lam rotasyon hareketi ile ileri geri hareket ettirilir.
Agglütinasyon dört dakika içinde değerlendirilir.
Herhangi bir agglütinasyon görülmesi pozitif olarak
değerlendirilir.
Pozitif serumlara tüp agglütinasyon testi ile kontrol
edilmelidir.
BRUCELLA TÜP AGLÜTİNASYON TESTİ (WRİGHT):
%0.5 fenollu fizyolojik tuzlu su hazırlanır (FFTS).
5 adet temiz seroloji tüpü (13×100 mm) alınarak bir
spora dizilir.
Birinci tüpe 0,9 ml FFTS, diğer tüplere 0,5 ml FFTS
sırayla pipetlenir.
Birinci tüpe 0,1 ml hasta serumu ilave edilir.
Karıştırıldıktan sonra 0,5 ml alınarak ikinci tüpe
konur. İkinci tüpte de karıştırdıktan sonra 0,5 ml
alınıp bir sonraki tüpe aktarılır, böylece devam edilir.
Son tüpten alınan 0,5 ml atılır.
Her tüpe sişedeki Brucella antijeninden 0,5 ml eklenir.
Böylece birinci tüpten itibaren 1/20, 1/40, 1/80,
18/160, 1/320 sulandırımları elde edilir.
Tüpler 37 oC’de bir gece (17-24 saat) inkübe edildikten
sonra okunur.
Merkaptoetanollü Wright:
IgM antikorları tahrip edilerek sadece IgG’lerin saptanması
amacıyla yapılır. Merkaptoetanol veya Rivanol,
IgM’deki
bisülfit köprülerini yıkarak agglütinasyon etkinliğini yok
eder.
FTS yerine 0,05 M 2 Merkaptoetanollu tuzlu su kullanılır.
Sonuç aynı şekilde değerlendirilir.
Aynı amaçla Rivanol de kullanılabilir.
Coombs’lu Wright:
Wright testinin negatif bulunduğu hastalarda
antikorları ortaya koymak için yapılır.
blokan
Önce normal tüp agglütinasyon deneyi yapılır.
Aglütinasyon vermeyen tüpler
2000 rpm’de 20 dakika
çevrilir, üstteki sıvı atılarak yine bir miktar tuzlu su
konur, karıştırılır ve santrifüjlenir. Bu işlem 3 kere
yapılır.
Her tüpe 0,45 ml tuzlu su eklenerek süspanse edilir.
Her tüpe bir damla Coombs serumu damlatılır.
37
o
C’de 24 saat bekletildikten sonra agglütinasyon
okunur.
LABORATUVAR
KLİNİK YORUMU
TESTLERİNİN
Alanin Transaminaz ( ALT = SGPT) :
Artmış alanin transaminaz karaciğer hastalıkları (
hepatosit hasarı), hepatit, safra yolu hastalıklarında
ve ilaçlara bağlı olarak artar.
Albümin:
Artmış albümin dehidratasyon da, azalmış albümin ise
karaciğer hastalıklarında, nefrotik sendromda, kalp
yetmezliğinde, açlık ve yetersiz beslenmede, barsak
emilim bozukluklarında, lösemide olur.
Alkali Fosfataz (ALP):
Yüksek alkali fosfataz ergenlikte hızlı kemik gelişimi
dönemlerinde, kemik hastalıklarında, kırıklarda,
karaciğer ve kemik tümörlerinde, lösemide görülür.
Aspartat Transaminaz ( AST=SGOT):
Yüksekliği alkolizm, siroz, hepatit, ilaca bağlı, safra
yolu hastalıklarında görülür. Azalmış AST üremide, B6
eksikliğinde ve ilaca bağlı olarak görülür.
Direk Bilirübin:
Artmış direk bilirübin hepatit, siroz, neoplazm, safra
yolu hastalıkları ve yeni doğan sarılığında görülür.
Total Bilirübin:
Karaciğer hastalıkları (hepatit, siroz, neoplazm),
alkolizm, hemolitik hastalıklar, safra yolu
hastalıkları ( taş, tıkanma, tümör) yeni doğan sarılığı
ve anoreksi de görülür.
Kalsiyum:
Artmış kalsiyum hiperparatiroidizm de, akciğer ve meme
kanserinde, kemik resorbsiyonu nun arttığı durumlarda
görülür. Azalmış kalsiyum beslenme bozukluklarında,
barsak emilim bozukluklarında, Vit D eksikliğinde
görülür.
Karbon Dioksit:
Artmış karbon dioksit Respiratuvar asidoz ve/ veya
metabolik alkalozda, azalmış karbon dioksit
respiratuvar alkaloz ve / veya metabolik asidoz da
görülür.
Klor ( Cl):
Artmış klor miktarı dehidratasyonda, metabolik
asidozda, azalmış klor miktarı ise aşırı hidrasyonda
respiratuvar asidoz ve metabolik alkaloz da görülür.
Total kolesterol:
Artmış total kolesterol, beslenme bozukluğu,
hipotiroidizm de görülür. Azalmış total kolesterol
beslenme bozukluğu, emilim bozukluğu ve hematolojik
hastalıklarda görülür.
Kreatinin:
Artmış kreatinin renal hastalıklarda, böbrek
yetmezliğinde, Glomerüler filtrasyonun düştüğü
durumlarda artar, düşük kreatinin ise kas kitlesinin
azaldığı durumlarda, karaciğer hastalıklarının ileri
dönemlerinde görülür.
Ferritin:
Artmış ferritin hemokromatoz, hematolojik hastalıklar,
akut karaciğer hastalıkları, lenfoma ve hepatosellüler
karsinomada görülür. Düşük ferritin ise demir
eksikliğinde görülür.
Gama Glutamik transferaz ( GGT):
GGT safra yolu tıkanmalarında, siroz da, hepatitlerde,
karaciğer ve pankreas kanserlerinde ve alkolizm de
artar.
Glikoz:
Kan şekeri diyabet de yüksek, insülinoma da düşük
seyreder.
High Density Lipoprotein ( HDL):
Artmış HDL östrojen yüksekliğinde, Doğum kontrol
hapları kullanımı sırasıdna, ilaçlara bağlı olarak
yüksek seyreder,
obezite de, diyabette ve üremi de
düşük seyreder.
Demir ( Fe):
Yüksek demir hemakromatoz da, hemolitik anemide, akut
karaciğer hastalıklarında yüksek görülür. Düşük demir
ise demir eksikliği anemisinde görülür.
Laktat Dehidrojenaz (LDH):
Neoplazm larda, hematolojik hastalıklarda, miyokard,
pulmoner ve renal infarktüslerde, infeksiyöz
mononükleozisde LDH yükselir.
Low Density Lipoprotein (LDL):
Yüksek LDL ateroskleroz ve koroner kalp hastalıklarında
yüksek bulunur.
Magnezyum (Mg):
Yüksek Mg böbrek yetmezliği ve solunum yetmezliğinde,
düşük Mg epilepsi ataklarında, tetani de, kardiak
aritmilerde, Ca ve K düşüklüğünde görülür.
Fosfor ( fosfat) :
Böbrek taşlarına, böbrek yetmezliğinde, akromegalide,
hipoparatiroidizm de, kemik metastazlarında yüksek
görülür. Osteomalazi de, hiperparatiroidide düşük
bulunur.
Potasyum (K):
Yüksek potasyum travma ve ezilmelerde, Addison
hastalığında, asidoz da, böbrek hastalıklarında yüksek
bulunur. Primer aldosteronizm de metabolik alkaloz da,
Cushing sendromunda, renal tübüler hastalıklarda ise
düşer.
Total Protein:
Dehidratasyonda total protein yüksek bulunur, beslenme
bozukluğu, emilim bozuklukları ve ödem de düşük
bulunur.
Sodyum (Na):
Yüksek Na dehidratasyonda, Cushing sendromunda,
aldosteronizm de görülür. Düşük Na ise addison
hastalığı, over hidrasyon, hipopituitarizm ve karaciğer
hastalıklarında görülür.
Total Demir Bağlama Kapasitesi (TDBK):
Artmış TDBK demir eksikliğinde.
hemokromatoz da görülür.
Azalmış
TDBK
Trigliserid:
Artmış trigliserid aterosklerotik hastalıklarda,
koroner arter hastalıklarında, aşırı karbonhidrat
alımında, obezite ve pankreatitte görülür.
Üre:
Artmış üre kronik böbrek hastalıklarında, akut böbrek
yetmezliğinde, ketoasidoz da, dehidratasyonda ve GİS
kanamalarda görülür. Düşük üre ise gebeliğin son
dönemlerinde, protein alımının azaldığı durumlarda,
aşırı hidrasyonda, SIADH ve karaciğer yetmezliğinde
görülür.
Ürik Asit:
GUT hastalığında, böbrek taşında,
hastalıklarda, diüretik kullanımında,
metabolik
dissemine
neoplazm larda, alkol alımında, böbrek yetmezliğinde
hipertansiyonda artar.
YUVA, KREŞ VE OKULLARDA İSHAL
İshalin tanımı çocuğun yaşına ve tuvalet alışkanlığına göre
değişir.
Genel olarak normalden daha sık ve daha sulu dışkılamaya ishal
denir. Birçok bakteri, virüs ve parazitler ishal yapabilir
ayrıca gıda alerjileri ve antibiyotik kullanımı da ishal
sebebi olabilir.
İshalin sebebine bağlı olarak ateş, bulantı kusma, karın
ağrısı, baş ağrısı, halsizlik gibi şikayetlerde ishale eşlik
edebilir. Sebebi ne olursa olsun tuvalet terbiyesi kazanmamış
ishali olan çocuklar okula, yuva ve kreşlere devam
etmemelidir. İshale neden olan mikroplar genellikle gıda ve
sulardan bulaşır. İnsandan insana bulaşma hijyenik kurallara
dikkat etmemek ve dışkıyla kirlenmiş eller- eşyalar yoluyla
olur.
Eğer okul-kreşten sorumlu kişiyseniz:
• İshalli çocuğu veya personeli şikayetleri düzelene kadar
okuldan uzaklaştırınız.
• Çalışan personelin iyi bir el yıkama alışkanlığına sahip
olmasını sağlayınız ve sık sık el yıkama uyarılarınızı ve
eğitimlerinizi tekrarlayınız – hatırlatınız.
• Tuvaletten önce, tuvaletten sonra, bir çocuğa tuvalette
yardım ettikten sonra, çocuğun altını değiştirdikten sonra,
yemekten önce, servisten önce öğrenci ve personelin el
yıkamasını sağlayınız.
• El yıkama koşullarının oluşmadığı ortamlarda ıslak mendil,
el dezenfektanı yada kolonya yada %70 alkol aynı işi görür.
• Tuvaletler, banyo, mutfak, mutfak gereçleri, dolaplar,
yemekhane, servis bankosu, oyun odası, Oyuncaklar, park gibi
alanların her gün uygun şekilde temizlenmesini sağlayınız.
Bu amaçla bir kova suya katılan 1 su bardağı normal çamaşır
suyu güvenilir bir temizlik ve hijyen sağlar.
• İshalli çocukla teması olmuş personel ve diğer çocukları
izleyiniz. Şikayeti olanları ailelerine ve doktora
bildiriniz.
• 48 saat içinde bir sınıfta iki veya daha fazla ishal
vakası görülürse tıbbi yardım isteyiniz.
• İshal ve ateşi olan çocukların uygun tıbbi bakım
aldıklarından emin olunuz.
Eğer veli iseniz :
• İshal olan çocuğunuzu okula göndermeyiniz.
• İshalle beraber:
o Ateş varsa,
o Bulantı, kusma varsa,
o Çocuk tuvaletten çıkamıyor yada sık aralıklarla azar
azar dışkılıyor ise,
o Aşırı miktarda ishal ve su kaybı varsa,
o Çocuk uykuya meyilli ise,
o Koltuk altları ve dili kuru ise,
o Şuur bulanıklığı varsa,
o İshal kanlı yada sümüklü ise mutlaka doktora
başvurunuz.
• İshal süresince çocuğun temizliğine ve hijyenine özen
gösteriniz.
• Doktor tavsiyesi olmadan ishal kesici ilaçlar, antibiyotik
ve bilmediğiniz ilaçlar kullanmayınız.
KOLERA
Bulaşıcı mikrobik akut bağırsak iltihabıdır.
Vibrio Cholera bakterisinin sebep olduğu su ve gıdalar ile
bulaşan salgınlara yol açan bir hastalıktır. Bakterinin
salgıladığı toksin nedeniyle bağırsaklar hızla su kaybeder,
saatler içinde aşırı miktarda su kaybı ortaya çıkar, hasta
ishal başlamadan önce su kaybına bağlı olarak fenalaşır,
halsizlik yorgunluk, bitkinlik arkasından şiddetli ishal
başlar.
Kolera hastalığı hangi organa yerleşir?
Mikrop ince bağırsakları etkiler, bağırsaklarda iltihap
yapmaz, ürettiği zehir ile bağırsakların çalışmasını bozar ve
çok kısa sürede ince bağırsaklardan litrelerce su dışarı
atılır. Su kaybı o kadar hızlıdır ki günde ishal olarak 20 –
30 litre den fazla su kaybedilebilir.
Kolera mikrobu nasıl yayılır?
Hastalık mikrop ile kirlenmiş su ve gıdaların yenmesi ile
bulaşır. Kalabalık ve sanitasyonun bozuk olduğu ortamlar,
hijyenik kuralların uygulanamadığı durumlar, temiz su ve
kanalizasyonun bozuk olduğu yerlerde salgınlar yapar.
Kolera neden tehlikeli bir hastalıktır?
Kolera çok hızlı su kaybına yol açtığı için kısa sürede
hastanın ölümüne yol açar. Özellikle çocuklar ve yaşlılar
koleranın neden olduğu su kaybına tahammül edemezler. Ayrıca
hastalık salgın şeklinde ortaya çıktığından kısa sürede birçok
kişinin hayatına mal olabilir.
Kolera için risk faktörleri nelerdir?
Hastalık özellikle 2 – 5 yaş çocuklarda daha sık görülür
ayrıca,
• Temiz içme sularının olmaması,
• Hijyen ve sanitasyon kurallarının bozuk olması,
• Kişisel temizliğe özen gösterememek,
• Kalabalık kamp ve sığınma ortamlarında yaşamak( mülteci
kampları vb.),
• Kolera mikrobu ile kirlenmiş gıda ve suları tüketmek,
• Gıdaları temizlemeden – pişirmeden yemek yada yemek
zorunda kalmak,
• Çiğ yada az pişmiş deniz ürünleri tüketmek,
• Kan gurubunun O olması,
• İmmün sistemin zayıf olması,
• Mide asidini azaltan ilaçlar kullanmak kolera riskini
arttıran faktörlerdir.
Kolera belirtileri nelerdir?
Hastalık ani başlar ve çok ağır bulgularla seyreder. İshal
başlamadan önce barsak içine dolan sıvı kaybı nedeniyle çok
hızlı bir halsizlik olur,
• Ani başlayan ağrısız, bol sulu kansız ishal dikkat
çekicidir,
• Hasta su gibi dışkılar, dışkı pirinç suyuna benzer,
• Aşırı halsizlik, ciltte ve koltuk altlarında kuruma
vardır,
• Aşırı susama,
• Kusma,
• Kas krampları ve
• İleri dönemlerde şuur kayıpları olur.
• Hastalık kimi insanlarsa hafif ishal ve halsizlik ile
atlatılırken kimi hastalarda hızlı ilerleyen şok ve koma
görülür.
Hastalık mikrobun bulaşmasından 1-3 gün sonra ortaya çıkar.
Kolera nasıl teşhis edilir?
Hastanın şikayetleri ve muayenesi teşhise yardımcı olur. Kan
ve dışkı incelemesi kesin tanıyı koydurur. Kolera için basit
ve hızlı bir test metodu yoktur. Dışkı kültüründe mikrobun
üretilmesi ile teşhis konur.
Kolera tedavisi
Kolera tedavisinin temeli kaybedilen sıvı ve elektrolitlerin
yerine konmasıdır. Ciddi vakalarda sıvı kayıpları ölümcüldür
ve çok hızlı müdahale gerekir. Kayıpları karşılamak için
birkaç tane damaryolu açık olmalı hastanın şuuru açık ise
ağızdan da sıvı almalıdır.
Kolerada antibiyotik tedavisi
Kolera tedavisinde antibiyotik hastalığın süresini kısaltır.
Antibiyotik ile dramatik iyileşme beklenmemelidir. Hastalık
mikrobun ürettiği zehire bağlı olduğundan önceden etkilenmiş
bağırsak dokusu antibiyotik ile düzelmez. Antibiyotik yeni
zehir üretimin durdurmaya çalışır. Ayrıca salgınlarda koleraya
karşı hassas olan kişilerin de antibiyotik ile korunması
mümkündür, bu amaçla 2 – 5 yaş arası çocuklar, hamileler ve
yaşlılar antibiyotik ile korunmaya çalışılır.
Kolera aşısı var mı?
Evet kolera aşısı koleranın sık görüldüğü Asya, Afrika ve uzak
doğuda kullanılmaktadır. Bu bölgelere seyahat edecek kişilere
Hudutlar Sahil Güvenlik müdürlüğünce kolera aşısı
yapılmaktadır.
Kolera dan korunmak için
• Kişisel hijyene özen göstermek,
• Çiğ gıda tüketmemek,
• Kirli olması muhtemel su ve gıdalardan uzak durmak,
• Kolea salgını olan bölgelerde ise:
o Sadece şişelenmiş yada kaynatılmış suları kullanın,
o Sadece iyi pişirilmiş gıdaları taze ve sıcak olarak
tüketin,
o Çiğ yada az pişmiş deniz ürünlerinden uzak durun,
o Salata – çiğ meyve yemeyin,
o Soyularak yenecek gıdaları ( muz, elma, armut,
mandalina vb) kendiniz soyup tüketin,
o Kişisel hijyene ve sanitasyona özen gösterin,
o Suyun olmadığı yerde ıslak mendil, el temizleme jeli
yada kolonya aynı işi görür,
o Yanınızda ishal tuzu denilen oral rehidratsyon
tuzlarından bulundurun bunlar ishal olarak kaybedilen
sıvı içerisinde bulunan elektrolitleri taşırlar ve 1 lt
suya atılarak içildiğinde kaybettiğiniz su, tuz ve
elektrolitleri yerine koyarlar.
o Gazı alınmış Kola ve gazoz ishalli hastaya verilebilir
içerisinde su tuz şeker ve elektrolitler vardır.
o Meyve suyu, ayran ve süt ishalli hastaya verilmez.
o DİKKAT İSHAL BEBEKLER, ÇOCUKLAR, YAŞLILAR, HAMİLELER VE
ALTTA İMMÜN YETMEZLİĞ İOLAN HASTALAR İÇİN ACİL DURUMDUR.
DOKTORA GİDİNİZ..
Referanslar:
Centers for Disease Control and Prevention http://www.cdc.gov
World Health Organization http://www.who.int
Cholera. Centers for Disease Control and Prevention website.
Available at: http://www.cdc.gov/cholera/index.html. Updated
October 18, 2013. Accessed June 19, 2014.
Cholera.
EBSCO
DynaMed
website.
Available
at:
http://www.ebscohost.com/dynamed. Updated June 16, 2014.
Accessed June 19, 2014.
Cholera: 2010. 2011 Weekly
Epidemiological
Record.
29;86(31):325-39.
Available
http://www.who.int/wer/2011/wer8631.pdf. Accessed
June
Jul
at
19,
2014.
Farmer P, Almazor CP, Bahnsen ET, et al. Meeting cholera’s
challenge to Haiti and the world: A joint statment on cholera
prevention and care. PLoS Negl Trop Dis. 2011;5(5):e1145.
Harris JB, Khan AI, LaRocque RC, et al. Blood group, immunity,
and risk of infection with vibrio cholerae in an area of
endemity. Infect Immun. 2005;73(11):7422-7427.
Ryan ET. The cholera pandemic, still with us after half a
century: Time to rethink. PLoS Negl Trop Dis. 201;5(1):e1003.
Sack DA, Sack RB, Nair GB, Siddique AK. Cholera. Lancet.
2004;363(9404):223-233.
VÜCUT SIVILARI
[embeddoc
url=”http://enfeksiyonhastaliklari.com/wp-content/uploads/2015
/10/VÜCUT-SIVILARI.docx” download=”all” viewer=”microsoft”]
ANTİBİYOTİKLERİN
KULLANIMLARI
KLİNİK
Bu başlık altında klinik kullanımda olan bazı
antibiyotiklerin etki spektrumları, seçildiği
enfeksiyon hastalıkları, önemli yan etkileri ve
mikroorganizmaların
bu
antibiyotiklere
geliştirdikleri direnç şekilleri ele alınacaktır.
BETA LAKTAM ANTİBİYOTİKLER
Beta laktam antibiyotiklerin hepsi 4 üyeli β- laktam halkasına
sahiptir. Bakterilerin hücre duvarı sentezini inhibe ederek
etki ederler. Bu grupta penisilinler, sefalosporinler,
karbapenemler ve monobaktamlar yer almaktadır.
PENİSİLİNLER
Penisilin grubu aşağıdaki başlıklar altında ele alınacaktır.
Doğal penisilinler
Penisilin G
Penisilin V
Penisilinaza
dirençli
penisilinler
(oksasilin,
dikloksasilin, nafsilin, metisilin)
Aminopenisilinler ( ampisilin, amoksilin)
Karboksi penisilinler
Karbenisilin
Tikarsilin
Geniş spektrumlu penisilinler
Azlosilin
Mezlosilin
Piperasilin
Beta laktam-betalaktamaz inhibitörü kombinasyonları
(Ampisilin-sulbaktam, amoksisilin- klavulanik
asit,
tikarsilin-klavulanik asit, piperasilin-tazobaktam)
Doğal penisilinler
Etki spektrumu:
Gram pozitif koklar
A grubu streptokoklar,viridans streptokoklar,
Streptococcus pneumoniae (dirençli suşlar
farklılıklar gösterir)
Gram negatif koklar
Neisseria meningitidis
Gram pozitif aerob basiller
Pasteurella multocida, Bacillus anthracis
Gram pozitif anaerob bakteriler
Clostridium, Fusobacterium, Actinomyces türleri
Spiroketler
Treponema pallidum, Borrelia türleri
Leptospira türleri, Listeria monocytogenes
coğrafi
Klinik kullanımı
Streptokokların neden olduğu farenjit, erizipel, pnömoni,
sepsis, menenjit, endokardit, kemik ve yumuşak doku
enfeksiyonları
Meningokoksik menenjit, tetanoz, gazlı gangren, aktinomikoz,
şarbon, leptospiroz, Listeria enfeksiyonları, sifiliz
Klinik sunumu
Penisilin G, parenteral, IV yolla, 4-6 saatte bir uygulanır.
Prokain penisilin G , sadece IM olarak kullanılır.
Penisilin V, mide asidinden etkilenmeyen tek penisilin olup
oral yoldan
kullanılır.Streptokoksik farenjitte ve ağır olmayan
infeksiyonlarda verilebilir.Farenjitte 10
günden az kullanımı etkili değildir.
Benzatin penisilin G , IM yoldan 3 haftada bir uygulanan bir
depo penisilindir.
Streptokokal farenjit , romatizmal ateş profilaksisi ve
sifilizde kullanılır.
Penisilinaza dirençli penisilinler
Etki spektrumu
Metisiline duyarlı stafilokoklar (MSS)
Doğal penisilinlerin etki spektrumu
Klinik kullanımı
MSS un etken olduğu veya şüphelenildiği enfeksiyonlar
(endokardit, sepsis, osteomyelit,
yumuşak doku infeksiyonları ,menenjit vs)
Aminopenisilinler
Ampisilin, amoksisilin
Etki spektrumu
Enterokoklar,
Haemophilus influenzae (beta laktamaz yapmayan)
Moraxella catarrhalis (beta laktamaz yapmayan)
Salmonella typhi, Shigella türleri (duyarlılığı coğrafi
farklılık
gösterir) E. coli ve Proteus türleri
Doğal penisilinlerin etki spektrumu
Klinik kullanımı
Akut otitis media, akut sinüzit, kronik bronşit alevlenmesi
(beta laktamaz yapan suşlar ve
penisiline dirençli pnömokoklar etkense uygun değil),
enterokok enfeksiyonları ve özellikle
gebelerin üriner infeksiyonlarında kullanılabilir.
Karboksi penisilinler ve üreidopenisilinler
Karbenisllin,tikarsilin(karboksi penisilinler)
Azlosilin,mezlosilin,piperasilin(üreidopenisilinler)
Geçmişte pek çok gram negatif çomağa ve Pseudomonas
türlerine etkin olan bu ajanlar hastanelerde gelişen yaygın
direnç nedeni ile duyarlı olduğu kanıtlanmadıkça ampirik
olarak önerilemez
Betalaktam ve betalaktamaz inhibitörü kombinasyonları
Ampisilin sulbaktam , amoksisilin klavulanik asit
Etki spektrumu
Metisiline duyarlı stafilokoklar
H.influenzae
M.catarrhalis
Streptokok ve enterokok türleri
E. coli, Klebsiella ve Proteus türleri
Neisseria türleri ( N. gonorrhoea dahil)
Anaeroblar ( Bacteroides fragilis dahil)
Aminopenisilinlerin etki spektrumu
Klinik kullanımı
Otitis media ,sinüzit, kronik bronşit alevlenmesi , insan ve
hayvan ısırmaları, yumuşak doku
enfeksiyonları(diyabetik ayak enfeksiyonları), osteomyelit,
septik artrit, abdominal ve
pelvik enfeksiyonlar (hafif, hastane dışında gelişen),
üriner infeksiyonlar (duyarlı suşlara)ve
gonorede kullanılabilir.
Klinik sunumu
Her iki kombinasyonun
bulunmaktadır.
da
oral
ve
parenteral
formları
Tikarsilin klavulanik asit
Etki spektrumu
Beta laktamaz yapan S. aureus, gram negatif çomaklar,bazı
Pseudomonas aeruginosa
türleri, anaeroblar (Bacteroides türleri dahil), amino
penisilinlerin etki spektrumu
Klinik kullanımı
Polimikrobiyal infeksiyonlar
İntraabdominal ve pelvik infeksiyonlar,polimikrobial yumuşak
doku infeksiyonları
Piperasilin – tazobaktam
Etki spektrumu
Tikarsilin klavulanik aside benzer,ancak etkinliği daha
fazla olup, karbapenemlerle
karşılaştırılabilir
Klinik kullanımı
İntraabdominal ve pelvik infeksiyonlar,ciddi yumuşak doku
infeksiyonları, baş boyun
enfeksiyonları , nozokomiyal enfeksiyonlar ve başka
polimikrobiyal enfeksiyonlardır.
Penisilinlerin yan etkileri
• Aşırı duyarlılık ( basit deri reaksiyonu, anafilaksi)
• Diğer beta laktam ilaçlarla çarpraz aşırı duyarlılık
görülebilir.
• Nötropeni, trombositopeni
• Renal toksisite
• Transaminaz yüksekliği
• Gastrointestinal yan etkiler ( bulantı, kusma,
pseudomembranöz enterokolit)
• Nörotoksisite ( Yüksek doz penisilin G ile konvülzüyon )
SEFALOSPORİNLER
Etki spektrumları farklı birinci, ikinci , üçüncü ve dördüncü
kuşak sefalosporinler klinik kullanımdadır.
Birinci kuşak sefalosporinler ( Sefazolin)
Etki spektrumu
Streptokoklar, metisiline duyarlı stafilokoklar, E. coli ve
Klebsiella türleri
Klinik kullanımı
Metisiline duyarlı stafilokok enfeksiyonları ve streptokokal
enfeksiyonlarda ( deri ve yumuşak doku enfeksiyonları ,
endokardit, septik artrit, osteomyelit ) ve kolorektal
cerrahi dışında cerrahi profilakside kullanılabilir.
İkinci kuşak sefalosporinler ( Sefuroksim, sefoksitin)
Sefuroksimin oral ( sefuroksim aksetil) ve parenteral formları
mevcuttur. Sefoksitin sadece parenteral uygulanır.
Etki spektrumu
Metisiline duyarlı stafilokoklar, streptokoklar, Haemophilus
influenzae , Neisseria gonorrhoae ye etkilidir. Gram negatif
enterik
bakterilere
etkinliği
birinci
kuşak
sefalosporinlerden daha yüksektir.Sefoksitin sefamisin
grubundan bir sefalosporin olup gram pozitif ve negatif
anaerob bakterilere etkindir.
Klinik Kullanımı
Sefuroksim, üst ve alt solunum yolu enfeksiyonları ( otit,
sinüzit, kronik bronşit alevlenmeleri, toplum kökenli
pnömoni ), üriner enfeksiyonlarda kullanılabilir.
Sefoksitin, toplum kökenli ve çok ağır seyirli olmayan
intraabdominal ve pelvik enfeksiyonlarda tercih edilebilir.
Üçüncü kuşak sefalosporinler
Seftriakson, sefotaksim, seftizoksim, sefodizim, anti
pseudomonal etkili sefoperazon sulbaktam ve seftazidim
parenteral olarak kullanılır. Sefiksim oral kullanılabilen bir
sefalosporindir.
Etki spektrumu
Seftriakson, sefotaksim, seftizoksim, sefodizim etkinliği
birbirine benzer. Gram negatif enterik bakterilere, H.
influenzae, Streptococcus pneumoniae, Nesseria meningitidis,
N. gonorrhoae ye etkilidir. Antistafilokokal etkinliği
yeterli değildir.
Seftazidim ve sefoperazon- sulbaktam ,
aeruginosa ya etkili sefalosporinlerdir.
Pseudomonas
Son yıllarda ,özellikle hastane kökenli enterik bakterilerin
çoğu üçüncü kuşak sefalosporinleri inaktive eden geniş
spektrumlu beta laktamaz enzimleri sentezlemektedir ve bu
nedenle etkinliklerinde önemli azalma görülmektedir.
Klinik kullanımı
Gram negatif çomakların neden olduğu enfeksiyonlar (
bakteriyemi, sepsis, üriner enfeksiyon, nozokomiyal pnömoni)
, abdominal ve pelvik enfeksiyonlar ( antianaerob bir ilaçla
kombine edilmelidir, safra yolları enfeksiyonlarında safraya
yüksek oranda geçen sefaperazon ve seftriakson tercih
edilmelidir )
• Nötropenik ateş ( hastanedeki direnç durumu dikkate
alınarak antipseudomonal sefalosporinler, aminoglikozidlerle
birlikte veya tek başına kullanılabilir. )
• Yeni doğan menenjiti ( sefotaksim tercih edilmeli,
Listeria monocytogenes olasılığı için ampisilinle kombine
edilmelidir.)
• Çocuk ve erişkin yaş grubunda akut bakteriyel menenjit
• 50 yaşın üzerinde akut bakteriyel menenjit ampirik
tedavisinde ( ampisilinle kombine edilmelidir. )
• Gonore ve şankroid ( tek doz seftriakson )
• Lyme hastalığı santral sinir sistemik tutulumunda (
seftriakson )
Dördüncü kuşak sefalosporinler (sefepim)
Sefepim, üçünçü kuşak sefalosporinlerin çoğunu inaktive eden
geniş spektrumlu betalaktamazların çoğuna stabil olduğundan,
bu enzimleri sentezleyen gram negatif enterik bakterilerin
çoğuna etkindir. Nozokomiyal enfeksiyonlarda, nötropenik
ateşte tercih edilir. P. aeruginosa ya etkindir. Anti
stafilokokal etkinliği üçüncü kuşak sefalosporinlerden daha
iyidir. Anaerob bakteri enfeksiyonları için uygun bir seçim
değildir.
Sefalosporinlerin yan etkileri
• Aşırı duyarlık reaksiyonları Anafilaksi, anjioödem
nadirdir. Makülopapüler döküntü, ürtiker ve eozinofili
görülebilir. İlaç ateşi sıktır.
• Kanama metiltiotetrazol yan zinciri taşıyan (sefoperazon)
sefalosporinler K vitamini sentezini inhibe ederek
protrombin zamanını uzatırlar. Kanama komplikasyonu K
vitamini ile önlenebilir.
• Disülfiram benzeri reaksiyon Alkolle birlikte kullanımında
taşikardi, terleme, bulantı, kusma, dispne ,hipotansiyon ve
kofüzyon görülebilir. Sefoperazon gibi metiltiotetrazol yan
zinciri taşıyan sefalosporinlerin kullanımında saptanır.
• Trombositopeni, nötropeni , Coombs testi pozitifliği
• Renal toksisite
• Transaminaz, alkalen fosfotaz yüksekliği ( sefoperazon,
seftriakson)
• Gastrointestinal yakınmalar
• Kolesistit benzeri tablo ( seftriaksona bağlı safra çamuru
oluşması ile ilişkili bulunmuştur.)
• Yeni doğanda kern ikterus ( seftriakson)
• Tromboflebit ve enjeksiyon yerinde ağrı
• Süper enfeksiyonlar ( enterokok, pseudomonas ve kandida
enfeksiyonları )
MONOBAKTAMLAR
Bu gruptaki tek antibiyotik sentetik bir monobaktam olan
aztreonamdır.
Aztreonam
Etki spektrumu
Dar
spektrumlu
olup
sadece
gram
negatif
bakterilere
etkilidir.Beta laktamaz yapımını indüklemediğinden başka bir
beta laktamla kombine edilebilir.
Klinik kullanımı
Aztreonamın
duyarlı
olduğu
gram
negatif
bakteri
enfeksiyonları
( bakteriyemi, sepsis, pnömoni, üriner enfeksiyon ),
intraabdominal ve pelvik enfeksiyonlar
( antianaerobik bir antibiyotikle kombine edilmelidir) .
Yan etkileri:
Aztreonam yan etki oranı düşük, emniyetli bir
antibiyotiktir. Başka bir beta laktam ilaca aşırı
duyarlılığı olanlarda, çarpraz reaksiyon olasılığı çok düşük
olduğundan aztreonam kullanılabilir.
KARBAPENEMLER
Bu grupta imipenem ve meropenem klinik kullanımdadır .
İmipenem
İmipenem,
böbrek
tubuli
hücrelerinde
sentezlenen
dehidropeptidaz- 1 enzimi ile inaktive edildiğinden, bu enzimi
inhibe eden silastatin ile kombine olarak kullanılır.
Etki spektrumu
Karbapenemler gram negatif enterik bakterilere (Pseudomonas
ve Acinetobacter türleri dahil) , bazı enterokok türlerine (
E. fecalis), metisiline dirençli stafilokoklara,
streptokoklara ( penisiline dirençli pnömokoklar dahil ) ve
gram pozitif ve negatif anaerop bakterilere etkili
antibiyotiklerdir. İmipenemin gram pozitif bakterilere
etkinliği meropenemde daha iyidir.
Meropenem
Meropenem
dehidropeptidaz-
1
enzimi
ile
inaktive
edilmediğinden tek başına kullanılabilir.
Etki spektrumu
İmipenem gibidir. Meropenem, Enterobacteriaceae, Haemophilus
influenzae, P. aeruginosa ve gonokoklar gibi gram negatif
bakterilere imipenemden daha etkindir.
Klinik kullanımı
Karbapenemler gram negatif bakterilerin sentezlediği beta
laktamazların çoğuna stabildir. Ancak beta laktamaz yapımını
indükleyebilir. Beta laktamazlarla inaktive olabilen beta
laktam ilaçlarla bu nedenle kombine edilmemelidir.
Çoğul direnç gösteren gram negatif bakterilere bağlı
nozokomiyal enfeksiyonlar ve nötropenik ateşte tercih
edilmelidir. Abdominal ve pelvik enfeksiyonlar, poli
mikrobiyal deri ve yumuşak doku enfeksiyonları ve
osteomyelit ( diyabetik ayak gibi) te tek başına yeterlidir.
Meropenem, nörotoksik olmaması nedeniyle nozokomiyal
menenjitlerde ve üçüncü kuşak sefalosporinlere dirençli
pnömokok menenjitlerinde kullanılır.
Karbapenemler,
enfeksiyonlarında
metisiline
dirençli
kullanılmamalıdır.Ciddi
stafilokok
enterokok ve
Pseudomonas enfeksiyonlarında tek başına kullanılmamalıdır.
Cerrahi profilaksi ve duyarlı bakterilerin neden olduğu
toplum kökenli enfeksiyonlarda kullanılmamalı, dirençli
bakteri enfeksiyonları için saklanmalıdır.
Yan etkileri
İmipenemin hızlı infüzyonu bulantı ve kusmaya yol açabilir.
İmipenem yüksek dozlarda, renal yetmezliği olan hastalarda
ve sinir sisteminde patolojisi olan hastalarda daha sık
olmak üzere konvülzüyona yol açabilir. Meropenem hızlı
verilebilir ve nörotoksik değildir. Karbapenemlerin diğer
yan etkileri transaminazlarda yükselme ve tromboflebittir.
GLİKOPEPTİDLER
MAKROLİDLER
Eritromisin,
makrolidlerin
en
eski
makrolidlerden ülkemizde klaritromisin,
üyesidir.Yeni
roksitromisin,
azitromisin ve diritromisin klinik kullanımdadır.Spiramisin
toksoplazmozda tercih edilen bir makroliddir Sadece
klaritromisinin parenteral formu bulunmaktadır.Bakteri
hücresinde protein sentezini inhibe ederek etki gösterirler.
Bakteriyostatik olup yüksek konsantrasyonları bakterisidal
etki gösterir.İntraselüler ve solunum salgılarında yüksek
konsantrasyonlara ulaşır, kan düzeyleri düşüktür.
Makrolidlerin ilk seçim olduğu durumlar
• Mycoplasma pneumoniae pnömonisi
• Chlamydia pneumonia pnömonisi
• Legionella pnömonisi
• Boğmaca, difteri
• Penisiline allerjik hastalarda; GAS infeksiyonları,
romatizmal ateş profilaksisi, yumuşak doku infeksiyonları,
sifiliz
• Toplum kökenli pnömoniler(riskli olmayan genç hastalarda)
• Genital Chlamydia enfeksiyonları
• Ureaplasma urealyticum enfeksiyonları,
• Campylobacter jejuni enfeksiyonları
Azitromisin, günde tek doz kullanılır.Gastrointestinal yan
etkileri eritromisinden daha azdır.Kısa süreli tedavileri
elverişlidir. Atipik Mycobacterium türlerine ve Toxoplasma
gondii ye etkilidir.
Klaritromisin, günde iki kez kullanılır, yan etkileri azdır
Farenjit, akut maksiller sinüzit, kronik bronşit
alevlenmeleri, toplum kökenli pnömoniler, Mycobacterium avium
kompleksi (MAC) ve Helicobacter pylori enfeksiyonlarında (FDA
onaylı) tercih edilebilir.
Yan etkileri
Eritromisinin gastrointestinal yan etkileri oldukça
fazladır.Bulantı, karın ağrısı ve ishal görülebilir. Yeni
makrolidlerde bu yan etki daha azdır.Emniyetli bir antibiyotik
olup gebede ve çocuklarda kullanılır. Kolestatik hepatit ve
ototoksisite diğer yan etkileridir.
LİNKOZAMİDLER
Linkozamid grubunda linkomisin ve klindamisin yer alır.
Klindamisin absorbsiyonu daha iyi ve antibakteriyel etkinliği
daha güçlü olması nedeniyle tercih edilir. Bakteri hücresinde
protein sentezini inhibe eder. Makrofaj ve PNL içinde yüksek
konsantrasyonlara ulaşır. BOS a geçmez. Oral ve parenteral
preparatları mevcuttur.
Antibakteriyel spektrumu ve klinik kullanımı
Gram
pozitif
ve
negatif
anaerob
bakterilere,
Propionobacterium türlerine, streptokok ve stafilokoklara
etkilidir. Başlıca anaerob enfeksiyonlarda, intraabdominal,
pelvik enfeksiyonlarda gram negatif enterik bakterilere
etkili antibiyotiklerle kombine olarak kullanılabilir.
Stafilokokal ve streptokokal enfeksiyonlarda alternatif
ilaçtır. Aspirasyon pnömonisi ve akciğer apsesinde anaerob
etkinliği nedeniyle seçilebilir. Diyabetik ayak
enfeksiyonları ve osteomyelitlerinde kombine tedavide
kullanılabilir. Aknede topik preparatları etkin bulunmuştur.
Klindamisin ayrıca antiparaziter bir ilaçtır. Bu alanda en
önemli kullanımı toksoplazmoz ve babezyozdur.
Yan etkileri
En önemli yan etkileri bulantı , kusma, ishal gibi
gastrointestinal
yan
etkileridir.
Pseudomembranöz
enterokolitin en önemli nedenlerinden biridir.Diğer yan
etkileri, hepatotoksisite ve kemik iliği inhibisyonudur.
AMİNOGLİKOZİDLER
Bu gruptan ülkemizde bulunanlar; streptomisin, kanamisin,
neomisin, streptomisin, gentamisin, tobramisin, netilmisin,
amikasin ve izepamisindir. Aminoglikozidler bakterilerin
protein sentezini inhibe ederek etkili olan bakterisidal
antibiyotiklerdir.Beta
laktam
ilaçlarla
kombinasyonu
sinerjiktir.Ancak aynı solusyon içinde verildiğinde inaktive
olabilirler. BOS a geçmezler, bu nedenle menenjitte intratekal
veya intraventriküler verildiğinde etkili olabilirler. Asit
ortamda inhibe olduğundan apse ve itihaplı bronş
sekresyonlarında aktivitesi azalır.
Klinik kullanımı
Neomisin, barsak bakterilerinin inhibisyonu gereken hepatik
koma ve abdominal cerrahi öncesi barsak temizliği amacı ile
oral olarak kullanılan bir aminoglikoziddir.
Kanamisin dirençli tüberküloz olgularında tercih edilir.
Streptomisin
brusellozda
tetrasiklinle
birlikte,
tüberkülozda, enterokok ve viridans streptokoklara bağlı
endokarditte penisilin veya vankomisinle kombine olarak
kullanılır. Veba ve tularemide ilk seçenektir.
Diğer aminoglikozidler, daha çok gram negatif enterik
bakterilerin neden olduğu enfeksiyonlarda ,genellikle
kombinasyon
tedavisi
olarak
kullanılırlar.
Bu
enfeksiyonların başında nozokomiyal enfeksiyonlar ( pnömoni,
sepsis, üriner enfeksiyonlar, osteomyelit, septik artrit)
gelmektedir.Nötropenik ateşte antipseudomonal beta laktam
bir ilaçla kombinasyonu önerilir. Abdominal , pelvik
enfeksiyonlarda, diyabetik ayak enfeksiyonlarında anaerob
etkili bir antibiyotikle kombine edilmelidir.
Aminglikozidlerin günde tek doz kullanımları.
Aminoglikozidler konsantrasyona bağlı bakterisidal etki (
doz arttıkça öldürme gücü artar) ve post antibiyotik etki (
PAE)( doz arttıkça PAE artar)leri nedeniyle günde tek doz
kullanım için uygundur. Günlük doz bir seferde uygulanır. Bu
durumda toksik etkilerin artmadığı saptanmıştır.
Yan etkileri
En önemli yan etkileri nefrotoksisite ( doza bağlı; doz
arttıkça toksisite artar) ve ototoksisite ( işitme kaybı,
vestibüler toksisite) dir.Nefrotoksisite genellikle ilacı
kesince düzelmesine karşın ototoksisite irreverzibldir.
Netilmisin en az toksiktir.
TETRASİKLİNLER
Tetrasiklinler protein sentezi inhibitörü bakteriyostatik
antibiyotiklerdir.
Ülkemizde
sadece
oral
formları
bulunmaktadır. Doksisiklin uzun etkili bir tetrasiklin türevi
olup günde iki kez kullanılma avantajına sahiptir.
Klortetrasiklin ve oksitetrasiklin türevleri altı saatte bir
kullanılırlar
Klinik kullanımı
Brusellozda streptomisin ve rifampisinle kombine olarak,
Chlamydial pelvik inflamatuar hastalıkta, kolera,
leptospiroz, Lyme hastalığı, psittakoz, trahom, veba,
Rickettsia enfeksiyonları ve nongonokoksik üretritte ilk
seçenek olarak kullanılır.Mycoplasma pnömonisi, sifiliz ,
gonore, şarbon, tularemi, akne ve kronik bronşit
alevlenmelerinde alternatif ilaçtır.
Yan etkileri
Tetrasiklin çocuklarda dişlerde lekelenme ve iskelet
gelişiminde duraklamaya yol açtığından 8 yaş altında
kullanılmaması önerilmektedir. Gebede akut karaciğer
yetmezliğine yol açabilir.Ayrıca deri döküntüleri,
fotosensitivite
ve
böbrek
yetmezliğine
yol
açabilir.Gastrointestinal yan etkileri, özofagusta
ülserasyonlar görülebilir. Doksisiklin böbrek hastalarında
doz
ayarlanmadan
kullanılabilir.
Tetrasiklinlerin
absorbsiyonu süt ürünleri , demir, kalsiyum ve magnezyum
içeren antiasitlerle ve simetidinle azalır.
TRİMETOPRİM SÜLFAMETOKSAZOL ( TMP-SMZ)
TMP- SMZ, bakteri nukleik asit sentezi için gerekli folik asit
sentezini iki farklı basamakta inhibe eden kombine bir
antibiyotiktir. Oral ve parenteral formları bulunmaktadır.
Klinik kullanımı
Toplum
kökenli
üriner
sistem
enfeksiyonlarda
etken
mikroorganizmalar başta E. coli olmak üzere gram negatif
bakterilerdir. Ülkemizde bu bakterilerde TMP-SMZ a önemli
oranda direnç olduğundan duyarlı olduğu kanıtlanmadıkça
seçilmemelidir. Aynı nedenle prostatit tedavisinde yerini
kinolonlara bırakmıştır.
Akut sinüzit, otit ve kronik bronşit alevlenmelerinde
alternatif bir antibiyotiktir.
Salmonella ve Shigella enfeksiyonlarının ampirik tedavisinde
ülkemizdeki direnç sorunu nedeniyle kullanılmamalıdır. Tifo
tedavisinde alternatif olarak, kolera tedavisinde ampirik
olarak seçilebilir.Ayrıca Pneumocystis carinii pnömonisi,
Nocardia
enfeksiyonları
ve
Toxoplasma
gondii
enfeksiyonlarının
tedavisinde
kullanılır.
Organ
transplantasyonu yapılan ve HIV enfeksiyonu olan hastalarda
yukarıda belirtilen enfeksiyonların profilaksisi amacıyla
tercih edilir. Brusellozda kombine tedavide yer alabilir.
Yan etkileri
Kern ikterus riski nedeniyle gebelikte, iki aydan küçük
bebeklerde ve süt veren annelerde kullanılmamalıdır.
Gastrointestinal semptomlar, deri döküntüleri ( Steven
Johnson sendromu ) kemik iliği süpresyonu, karaciğer ve
böbrek toksisitesi başlıca yan etkileridir.
KLORAMFENİKOL
Bakterilerin protein sentezini inhibe ederek etki gösterir.
Oral ve parenteral formları klinik kullanımdadır.
Klinik kullanımı
Kloramfenikol lipofilik olduğundan BOS a iyi geçer. Bakteriyel
menenjit etkenlerine bakterisidal etki gösterir. Beta laktam
allerjisi
olan
hastalarda
menenjit
tedavisinde
kullanılabilir.Tifo
tedavisinde
yerini
kinolonlara
bırakmıştır.Tifoda alternatif olarak kullanılabilir. Anaerob
etkinliği nedeniyle abdominal enfeksiyonlarda ve beyin
apsesinde penisilinle kombine olarak kullanılabilir. Ayrıca
epidemik tifüs, Q ateşi, veba , tularemi, listeria ve
melioidoz tedavisinde kullanılabilir. Göz tabakalarına ve aköz
hümöre geçişi iyi olduğundan göz enfeksiyonlarında lokal
olarak kullanılabilir. Kloramfenikol günümüzde ancak
alternatif tedavilerde kullanılabilecek bir antibiyotiktir.
Yan etkileri
En önemli yan etkileri doza bağlı olarak gelişen anemi,
lökopeni ve trombositopeni ve dozla ilişkisiz idiosenkrazik
bir reaksiyon olan aplastik anemi gibi hematolojik yan
etkileridir. Yeni doğanda kloramfenikolü detoksifiye eden
glukronil transferaz enzimi yetersiz olduğundan gri bebek
sendromu
(
kardiyovasküler
kollaps)
gelişebilir.
Gastrointestinal semptomlara yol açabilir. Tifo tedavisinde
parçalanan bakterilerden açığa çıkan endotoksinin dolaşım
yetmezliğine yol açmasıyla Herxheimer reaksiyonu adı verilen
tablo nadiren gelişebilir. Diğer bildirilen yan etkiler
başağrısı, konfüzyon, optik nörit ve periferik nörit gibi
nörotoksik bulgulardır.
KİNOLONLAR
Bu grubun ilk üyesi olan ve birinci kuşak kinolon olarak
adlandırılan nalidiksik asit üriner enfeksiyonlar ve
bakteriyel ishallerde kullanılmış dar spektrumlu bir
antibiyotiktir.İkinci kuşak kinolonlar daha geniş spektrumlu
olup gram negatif çomaklar dışında, stafilokoklara,
Haemophilus ve Moraxella türlerine, atipik pnömoni etkenlerine
( Mycoplasma, Legionella, Chylamydia türleri ), genital
enfeksiyon etkenlerine ( Mycoplasma, Ureoplasma, Chylamidia ,
Neisseria türleri) , Mycobacterium tuberculosis ve Brucella
gibi pek çok bakteriye etkindir.Bu grupta en çok klinik
deneyim olan kinolonlar; siprofloksasin ve ofloksasindir.Bu
gruptan diğer kinolonlar ise pefloksasin, enoksasin ve
norfloksasin dir. Pefloksasin ve ofloksasin BOS a geçişi en
iyi olan kinolonlardır. Siprofloksasin P. aeruginosa ya en
etkin kinolondur.M. tuberculosis e en etkili kinolon
ofloksasindir.İkinci kuşak kinolonların streptokoklara ve
anaerob bakterilere etkinliği azdır. Üçüncü kuşak kinolonlar
ın spektrumu streptokoklar ( S. pneumoniae dahil) lehine
genişlemiş olup bu grup kinolonlar toplum kökenli solunum
sistemi enfeksiyonlarında kullanılabilirler. Bu gruptan
ülkemizde bir ofloksasin türevi olan levofloksasin
bulunmaktadır. Dördüncü kuşak kinolonlar ( bazı kaynaklarda
üçüncü kuşak kinolonların ikinci grubu) ise üçüncü kuşak
kinolonların etki spektrumuna ek olarak anaerob bakterilere
olan etkinlikleri nedeniyle dikkati çekmektedirler. Bu gruptan
ülkemizde moksifloksasin bulunmaktadır. Günümüzde pek çok yeni
kinolon ile ilgili araştırmalar devam etmektedir. Klinik
kullanıma sunulan pek çok kinolonun ise yan etkileri nedeniyle
imali durdurulmuştur. ( Grepafloksasin, trovafloksasin,
temafloksasin vb.)
Klinik kullanımı
Gastrointestinal enfeksiyonlar : Tifo,paratifo gibi
salmonella enfeksiyonlarında, , invazif bakteriyel
gastroenteritlerde, kolerada seçilecek antibiyotikler ikinci
kuşak kinolonlardır. Ayrıca anaerob antibiyotiklerle kombine
edilerek
abdominal
ve
pelvik
enfeksiyonlarda
kullanılabilirler.
Üriner sistem enfeksiyonları: Basit sistitler, komplike
üriner sistem enfeksiyonları ve akut prostatitlerin
tedavisinde ve profilaksisinde seçilecek antibiyotiklerdir.
Genital enfeksiyonlar: Gonokoksik ve nongonokoksik
üretritlerde uygun alternatif ilaçlardır.
Solunum sistemi enfeksiyonları:Toplum kökenli pnömonilerde
ve kronik bronşit akut alevlenmelerinde pnömokoklara etkili
olan levofloksasin ve moksifloksasin kullanılabilir.
Nozokomiyal
pnömonilerde
siprofloksasin
özellikle
Pseudomonas türlerine en etkili olması nedeniyle tercih
edilir.
Kemik ve eklem enfeksiyonları:Kronik osteomyelitin uzun
süreli tedavisinde kinolonlar iyi bir oral tedavi
seçeneğidir. Kemik dokusuna geçişlerinin iyi olması da
seçilmeleri için önemli bir nedendir.
Diğer klinik kullanım alanları tüberküloz, bruselloz ve
meningokoksik menenjit profilaksisidir. Diyabetik ayak ve
dekübit yara enfeksiyonlarında anaeroblara etkili ilaçlarla
kombine edilerek kullanılabilir.
Yan etkileri
En sık gastrointestinal yan etkiler görülür. Baş ağrısı ,
baş dönmesi, konfüzyon gibi nörolojik bulgulara yol
açabilir. Nonsteroid antiinflamatuar ilaçlarla birlikte
konvülziyon gelişebilir. Hayvan deneylerinde artropatiye yol
açması nedeniyle 16 yaşından küçüklerde önemli bir
endikasyonu olmadıkça kullanımı kontrendikedir. Tendinit ve
tendon rüptürü de nadir yan etkileri arasındadır. Allerjik
yan etkiler ve fotosensitiviteye yol açabilir. Kinolonların
emilimi antiasitler, sükralfat ve diğer metal içeren
ilaçlarla azalır. Bu nedenle ilaçların en az iki saatlik
aralıkla alınması önerilir. Teofilin ve kafeinle birlikte
kinolonlar alınırsa belirtilen ilaçların kan düzeyi artarak
toksisite bulguları ortaya çıkabilir.Ofloksasin ve
levofloksasin belirtilen etkileşimin en az görüldüğü
kinolonlardır.
METRONİDAZOL VE ORNİDAZOL
Bu grup antibiyotikler anaerob bakteri enfeksiyonlarında (
abdominal ve pelvik enfeksiyonlar, beyin apsesinde, tetanoz,
kemik ve yumuşak doku enfeksiyonları), C. difficile nin neden
olduğu pseudomembranöz enterokolitte, Helicobacter pylori
gastrit ve ülserinde kullanılabilir. Ayrıca protozoa
enfeksiyonları ( Entamoeba histolytica, Giardia lamblia,
Trichomonas vaginalis) başarı ile kullanıldığı diğer
hastalıklardır. Başlıca yan etkileri; gastrointestinal
( glossit, metalik tad, bulantı ,kusma) ve nörolojik (
başağrısı, başdönmesi, konfüzyon, periferik nöropati,
parestezi) toksisite bulgularıdır. Karaciğer toksisitesi
görülebilir.
KAYNAKLAR
1 Cunha BA : Antibiotic resistance . Antibiotic therapy, Part
I. Medical Clinics of North
America 2000, 84:1407- 1429.
2. Moellering RC Jr : Principles and Practice of Infectious
Diseases. Mandell GL, Bennett JE, Dolin R (eds), 5th
ed,Churchill Livingstone, Philadelphia, 2000,223-235
3. Reese RE, Betts RF : Antibiotic use. A Practical Approach
to Infectious Diseases, Richard E Reese , Robert E Betts
(eds), 4th ed, Little Brown and Company, Boston, 1996,
1059-1389.
4. Wilson WR : General principles of antimicrobial therapy.
5. İnfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyolojisi ,Topçu WillkeA,
Söyletir G, Doğanay M ( ed),
2. Baskı, Nobel Tıp Kitabevleri, 2002, 167-275.
ANTİBİYOTİK DİRENCİ
Antibiyotik direnci bir bakterinin antimikrobiyal
ilacın öldürme veya üremeyi durdurucu etkisine karşı
koyabilme yeteneğidir. Bakteriler antibiyotiklere doğal
dirençli olabilirler ya da kazanılmış direnç
gelişebilir.
Bakterilerin antibiyotiklere direnç geliştirme
mekanizmaları
Hedef Değişikliği
Bu mekanizma ile ilacın bağlandığı reseptör veya bağlanma
bölgesinde değişiklikler sonucu direnç gelişmektedir.Hedef
değişikliği , beta laktamlar ( Penisilin bağlayan proteinler
(PBP) de değişiklik sonucu ilaca afinite azalması S. aureus,
S. pneumoniae, N. meningitidis, E. faecium da penisilin
direnci görülebilir.), kinolon, glikopeptid, makrolid,
tetrasiklin ve rifampisine direnç gelişmesinde önemlidir.
Enzimatik inaktivasyon
Başta beta laktam ilaçları inaktive eden beta laktamazlar pek
çok gram pozitif ve gram negatif bakterilerde direnç
gelişiminde önemli rol oynar. Aminoglikozidleri inaktive eden
asetilaz, adenilaz ve fosforilaz enzimleri, kloramfenikolü
inaktive eden asetil transferaz ve eritromisini inaktive eden
esteraz enzimleri de enzimatik dirençte önemli rol oynar.
Bakteriyel membran değişiklikleri
İç ve dış membran permeabilitesindeki değişikliklere bağlı
olarak ya ilacın hücre içine alımındaki azalmadan ya da ilacın
hızla dışarı atılmasını sağlayan aktif pompa sistemlerinden
kaynaklanan dirençtir.Gram negatif bakterilerin dış
membranlarındaki porin kanallarındaki değişiklikler özellikle
P. aeruginosa nın beta laktam ilaçlara direnç kazanmasında
önemli bir mekanizmadır. Dış zar geçirgenliğinin azalması
kinolon ve aminoglikozid direncinde de önemlidir.İç membran ya
da
sitoplazmik
membran
geçirgenliğinin
azalması
aminoglikozidlere
direç
gelişmesinde
önemli
bir
mekanizmadır.Aktif pompa sisteminden kaynaklanan direnç
tetrasiklinler, kinolonlar,makrolidler, kloramfenikol ve beta
laktamlara dirençte etkilidir ve pek çok bakteride bulunur.
Antibiyotiklerin uygunsuz ve gelişigüzel kullanımı ile gerek
toplum kökenli gerekse de hastane kökenli enfeksiyonların
tedavisinde önemli sorunlar yaşanmaktadır.
Gelişigüzel antibiyotik kullanımının sakıncaları:
• Direnç gelişimi
• Toksik ve allerjik etkiler
• Hastalık tanısının maskelenmesi
• Yüksek maliyet
• Sonuç alınmada gecikme. Hekime ve ilaca güvensizlik
• Süper enfeksiyon ( Dirençli bakterilere bağlı yeni
enfeksiyon gelişimi)
Antibiyotik tedavisinde başarısızlık.
Bu sonuca ulaşmak için hastada klinik düzelme görülmemesi veya
hastanın klinik olarak kötüleşmesi gerekir. Bu durumda
aşağıdaki durumlar düşünülmelidir.
• Hastalık tanısı doğru değildir. ( Hastanın bakteriyel
enfeksiyonu yoktur, ya da enfeksiyon dışında bir hastalığı
vardır.)
• Mikroorganizma doğru tanımlanmamıştır.
• Polimikrobiyal ( aerob- anaerob) enfeksiyon vardır.
• Bakteri tedavi sırasında direnç geliştirmiştir.
• Süper enfeksiyon gelişmiştir.
• Antibiyotik enfeksiyon yerine ulaşamamaktadır.
• Yetersiz doz, yetersiz süre veya uygun olmayan veriliş
yolu kullanılmıştır.
Antibiyotik kombinasyonları
Birden fazla antibiyotiğin birlikte kullanılmasıdır.
Antibiyotik kombinasyonları; aditif ( İlaçların etkisi tek
başına kullanıldıklarında elde edilen etkilerinin toplamı
kadardır.), sinerjik (İlaçların toplam etki üzerinde bir
antibakteriyel etkinlik göstermesidir) antagonistik( İlaçların
toplamlarından daha düşük bir etkinlik göstermesidir) etki ile
sonuçlanabilir.İdeali sinerjik etki sağlamak ve antagonistik
etkiden kaçınmaktır. İmmün sistemi normal konakta birçok
enfeksiyon tek bir antibiyotikle tedavi edilebilir.
Antibiyotik kombinasyonları ancak gerekli olduğu durumlarda
yapılmalıdır. Bu durumlar aşağıda belirtilmiştir.
• Sinerjik etki sağlamak
Klinik olarak sinerjik etkisi kanıtlanmış kombinasyonlar
kullanılmalıdır. Beta laktam ve aminoglikozid
kombinasyonları, beta laktam ve beta laktamaz inhibitörü
kombinasyonları, trimetoprim ve sulfametoksazol
kombinasyonları sinerjik kombinasyonlardır.
• Ciddi enfeksiyonların başlangıç tedavisi olarak daha
geniş bir spektrum elde etmek
• Direnç gelişimini önlemek
Tüberküloz ilaçları direnç gelişimini
sinerjik etkileri nedeni ile kombine
önlemek
ve
kullanılır.
• İlaçları daha düşük dozda kombine ederek toksisiteyi
azaltmak
Cryptococcus neoformans menenjitinde amfoterisin B ve 5flusitozinin düşük dozlarda
kombinasyonu klinik olarak etkinliği kanıtlanmış bir
uygulamadır.
• Polimikrobiyal enfeksiyonların tedavisi
Aspirasyon pnömonisi, akciğer ve beyin apseleri,
abdominal enfeksiyonlar ve diyabetik ayak enfeksiyonları
aerob ve anaerob bakterilerin etken olduğu
enfeksiyonlardır. Tek bir antibiyotikle bu spektrum
kavranamazsa aerob-anaerob etkili iki ilaç kombine
edilir.
Antibiyotik kombinasyonları yaparken antagonistik etkiden
kaçınılmalıdır.Penisilin
tetrasiklin
kombinasyonu
antagonistiktir. Eritromisin, kloramfenikol, linkomisin ve
klindamisin kendi aralarında antagonistiktir. Penisilin ve
kloramfenikol kombinasyonu invitro antagonistik iken
invivo,örneğin menenjit tedavisinde yüksek dozlarda bu etki
görülmez.
Download