TBMM B : 2 3 2 6 . 6 . 1 9 9 9 0 : 2 Susurluk kazasımn yaydığı kirlilik

advertisement
T.B.M.M.
B:23
26.6.1999
0:2
Susurluk kazasımn yaydığı kirlilik sadece Marmara'yı, Ege'yi değil, tüm Türkiye'yi sarmış­
tır. Bu bakımdan, çevreyi, sadece "yeşili sev, ormanı koru" sloganının kalıpları içerisinde değer­
lendirmek mümkün değildir. Çevre, insanı kuşatan tabiat parçasıdır, insanı huzursuz kılan tüm un­
surlar olarak da tarif edilmiştir; ama, insanın doğumundan ölümüne kadar hayatını etkileyen müs­
pet veya menfi her olay olarak tarif edersek, sanırım, en doğru tarifi yapmış oluruz. Böylece, tabi­
atın kirlenmesi, suyun, havanın, toprağın kirlenmesi olduğu gibi, kültürel, siyasî, ekonomik, huku­
kî, sosyal kirlenme ve bilgi, sağlık kirlenmelerinden de söz etmemiz mümkün olmaktadır.
İnsanların yolunu altın kaplasanız, o yolun etrafına ağaçlar dikseniz ve bu ağaçların dalları yu­
karıda kapalı çarşı gibi birleşse, eğer, o insan aç ise, yüzde 10'luk maaş zammı için sokaklarda ço­
luk çocuk beraber perişan oluyorsa, inancım yaşayamıyorsa ve en önemlisi, Meclis kürsüsünden bi­
le konuşurken dikkat etmek zorunda kalıyorsa, o insanın çevresinin müspet olduğu söylenemez.
(FP sıralarından alkışlar)
İşte onun için Fatih Sultan Mehmet Han, muazzam bir çevre vesikası niteliğinde olan Vakfiyenamesinde bakın ne diyor : "Ben ki, alın terimle kazanmış olduğum 136 adet dükkânımı aşağı­
daki şartlarla vakfeyledim. Bu dükkânların gelirlerinden elde edilecek olan nemayla İstanbul'un
her sokağına ikişer kişi tayin ettim. Bunların birinin elinde kömür külleri olsun, birinin elinde ki­
reç tozları olsun ve o sokaklarda yollara tükürenlerin tükürükleri üzerine biri kireç tozu biri de kö­
mür külü döksün ve yine 10 cerrah, 10 tabip, 3 de yara sancı tayin eyledim; bunlar da, her ayın bel­
li günlerinde İstanbul'un sokaklarına, çıksınlar ve her kapıyı, bilaistisna her kapıyı çalarak 'burada
hasta var mı' diye sorsunlar; eğer hasta var ise, tedavisi orada mümkün ise orada tedavi etsinler,
eğer tedavisi mümkün değilse, onları alıp darülşifada tedavilerini sağlasınlar ve yine ülkede kıtlık
olabilir ve hastalar aç kalabilir, onun için bu 100 tane silahı erbabına verelim ve bunlar da vahşi
hayvanların yumurta ve yavru zamanlarının dışında Balkanlara çıkarak avlansınlar ve o hastaları aç
bırakmasınlar ve yine buradan elde edilecek gelirlerle bir imarethane yapılsın, buradan İstanbul'un
fakiri fukarasına, şehit ailelerine yemek gönderilsin; eğer, yemek almaya gelemezlerse, güneşin loş
bir karanlığında, kapalı kaplar içerisinde, onları incitmeden bu yardımlar onlara yapılsın."
İşte böyle bir çevre anlayışıyla çevre korumasını, insanın korunması, tabiatın korunması, can­
lı ve cansız varlıkların korunması, eşyanın korunması, millî servetin korunması, israfın önlenmesi
ve tarihin, kültürün korunması olarak ayırabiliriz. İnsanın korunmasını da, insanın kullandığı su,
hava ve toprağın korunması ve yine, insanın doğuştan sahip olduğu haklarının (can, akıl, namus,
mal ve inanç ve fikir hürriyetlerinin) korunması olarak ayırabiliriz.
Dünya kaynakları sınırlıdır. Bir denge unsuru vardır; bu denge bozulmamalıdır. Sanayileş­
meyle üretim artar. Üretim artınca o bölgeye göç olur ve nüfus artar. Nüfus artınca ve sanayileşme
olunca refah seviyesi artar; ama, eğer önlem alınmazsa, çevre kirliliği de artar ve buna bağlı ola­
rak kaynaklar ve hammadde azalır, dolayısıyla üretim de azalır. İşte böyle kaynakların artıp gıda­
ların ve hammaddenin azaldığı bir ortamda da sanırım kıyamet kopar.
Bu durum, ancak çevre eğitimi ve etkin bir denetimle önlenir. Çevre eğitiminde, çevre ahlakı­
nı müspet oluşturan sevgi, sorumluluk bilinci, refah anlayışı, emanet şuuru, kanaat, ihsan, her işi
en güzel şekilde yapma duygusu, ihlas, davranışlarda samimî olmak, tevazu, yardımlaşma, denge
kültürü, atıkların değerlendirilmesi bilinci, millî tarih şuuru ve yine, çevre ahlakını menfî oluşturan
israf, fesat, hırs, ihtiras, lüks ve gösteriş merakı, kötü alışkanlıklar, kurallara uymama muhakkak işlenmelidir.
BAŞKAN - Sayın Sünnetçioğlu, sürenize 1 dakika ilave ediyorum efendim.
- 248 -
Download