İSTATİSTİKLERİN AĞZI VAR DİLİ YOK!

advertisement
İSTATİSTİKLERİN AĞZI VAR DİLİ YOK!
Büyüme Gerçek mi, Hormonlu mu? Ekonomi Düzeldi mi?
Doç.Dr. Mehmet GÜNAL*
2004 yılı büyüme verilerinin açıklanmasıyla birlikte, kamuoyunda ve akademisyenler
arasında büyümenin gerçek olup olmadığı yolundaki tartışmalar artmaya başladı. Bazı
kesimler büyüme rakamlarını dünya rekoru olarak değerlendirirken, bir diğer kesim de;
rakamların hormonlu olduğunu, büyük ölçüde sıcak para girişine ve ithalata dayalı olduğunu
ve istihdam artışı sağlamadığını iddia ediyor. Tabbi bu durumda vatandaşın da kafası
karışıyor: acaba gerçek durum nedir? Aslında kriz sonrasında daha da yoksullaşan kesim,
kendi durumunun pek de iyileşmediği gerçeğinden hareketle, açıklanan ekonomik rakamları
bir süredir zaten şüpheyle karşılamaktaydı. Ancak, bu kesime akademisyenlerin ve iş
çevrelerinin de katılması tartışmayı alevlendirdi. Bu gelişmeler ışığında, bu çalışmada son
dönemde ekonomik göstergelere ilişkin tartışmalar analiz edilecek ve sorulara cevaplar
aranacaktır.
İstatistiklerin Söyledikleri
Önce DİE’nin açıkladığı rakamlara bakalım. 2001 krizinin ardından uygulamaya
konulan Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı sonrasında, 2002, 2003 ve 2004 yıllarında üst
üste üç yıl önemli büyüme kaydeden Türkiye ekonomisi, 2004 yılında yüzde 9.9 büyüme
hızını yakalayarak, dünyanın en hızlı büyüyen ülkesi konumuna yükseldi. DİE verilerine göre,
Gayri Safi Milli Hasıla artış hızı yüzde 9.9, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla artış hızı yüzde 8.9 olarak
gerçekleşti.
2004’ün son çeyreğinde ise Gayrı Safi Milli Hasıla büyüme hızı yüzde 6,6, Gayri Safi
Yurtiçi Hasıla büyüme hızı da yüzde 6,3 oldu. Öte yandan geçtiğimiz yıl kişi başı milli gelir ise
4 bin 172 dolar oldu. Geçen yıl Türkiye’nin GSMH’si cari fiyatlarla 299 milyar 475 milyon
doları, GSYH’si de 300 milyar 578 milyon doları bularak rekor kırdı.
İstatistiklerin Söyleyemedikleri
Yukarıdaki açıklamalara baktığımız toz pembe tablo çizmek doğal. Ancak, durumun
gerçekten pembe tablo çizecek kadar iyi olup olmadığını anlamak için büyümenin
kaynaklarını iyi incelemek gerekmektedir. Bu çerçevede önce, sektörel bazda büyümenin
analizi yapılmalıdır.
1) Açıklanan büyüme rakamlarının ayrıntılarına bakıldığında otomobil, dayanaklı
tüketim malları gibi belli sektörlerde yoğunlaşmış bir büyüme gözlenmektedir.
Uygulanan aşırı değerli kur politikası sonucu ara malları üretiminin yeterince
artmadığı, yurt içi üretim için gerekli olan ara mallarının bir çoğunun yurt içi üretim yerine
ithalatla karşılandığı görülmektedir. Bunun bir sonucu olarak da ihracat giderek artan oranda
ithalata bağımlı hale gelmekte ve yerli üretim yapılamaz hale gelmektedir. Dolayısıyla,
büyüme rakamları yüksek çıkmasına rağmen, bu durum istihdama yansımamakta ve gelir
dağılımında bir iyileşme sağlamamaktadır.
İthalattaki aşırı artışın diğer bir etkisi de ithal vergisindeki artışlardır. 2004 yılında
ithalttan alınan vergiler yüzde 34 oranında artış kaydetmiştir. Yani GSMH’daki artışın önemli
*
Gazi Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümü öğretim üyesi.
bir bölümü kendi ödediğimiz vergilerden kaynaklanmaktadır. Sonuç olarak bu tür bir
ekonomik büyüme sağlıklı ve sürdürülebilir değildir.
2) Büyüme büyük ölçüde sıcak para hareketlerine bağımlı hale gelmiştir.
Son yıllarda enflasyonda düşüşe rağmen yüksek düzeydlerdeki reel faizler ve TL’nin
aşırı değerlenmesi, kaynağı belli olmayan önemli miktarda sıcak para girişine
nedenolmuştur. 2003 yılında ödemeler dengesinin “Net Hata ve Noksan” kaleminde 5 milyar
dolarlık bir kaynağı belirlenemeyen ancak kayıtlara giren bir sıcak para girişi görülmektedir.
Aynı durum azalarak da olsa 2004’te de devam etmiş ve yaklaşık 3 milyar dolarlık bir giriş
söz konusu olmuştur. Bunlar sadece kayda girmiş rakamlardır. Middle East Quarterly
dergisinde yer alan Michael Rubin’in makalesine göre, kayda girmeyen büyük boyutta “yeşil
sermaye” Türkiye’ye girmiştir. Aşırı boyuttaki bu sıcak para girişi zaten aşırı değerli olan TL’yi
daha da değerli hale getirmekte ve ithlat artışını teşvik etmektedir.
Bu arada da dış ticaret açıkları ve cari işlemler açıkları büyümektedir. 2004 yılında
ihracat % 33,4 oranında artarak 63 milyar dolara, ithalat ise %40.4 oranında aratarak 97.3
milyar dolara çıkmış, böylece aynı dönemde dış ticaret açığı 34.3 milyar dolara yükselmiştir.
2002 yılında 1.5 milyar dolar olan cari işlemler açığı, 2003 yılında 8 milyar dolara,
2004 yılında da 15.6 milyar dolara ulaşmış olup, bu rakam milli gelirin % 5.2’sine karşılık
gelmektedir. Yani ekonomi büyüdükçe cari açık ta büyümektedir. Ekonominin yüzde yüzde
5.9 oranında büyüdüğü 2003’te 8 milyar dolar olan cari açık, yüzde 9.9 büyüdüğü 2004’te
15.6 milyar dolara yükselmiştir. 2001 krizi öncesinde de GSMH’nın yüzde 6.3 büyüdüğü, cari
açığın ise 9.8 milyar dolara ulaştığı hatırlanırsa, durumun ciddiyeti daha iyi anlaşılacaktır.
Kısacası, yüksek büyüme
büyük ölçüde otomotiv ve tüketim malı ithalatından
kaynaklanmakta, ithalat artışının yol açtığı dış ticaret açığı da dış borçlanma yoluyla
kapatılmaktadır. 2002 sonunda 150 milyar dolar civarında olan kamu borç stoku 250 milyar
dolara yükselmiştir.
Özetlemek gerekirse; yüksek oranda gerçekleştiği açıklanan büyüme, büyük ölçüde
ithalata dayalı olup, dış ticaret açığı ve cari işlemler açığına yol açmaktadır. Cari işlemler
açığı ise sıcak para ve dış borçlanma ile finanse edilmektedir. Bu finansmanı sürdürebilmek
için de “düşük kur -yüksek faiz” sarmalı devam ettiriliyor. Borç stokunun ve cari işlemler
açığının ulaştığı bu boyut ekonomide kırılganlığı artırmakta ve krize açık hale getirmektedir
ve sürdürülmesi mümkün değildir.
3) Büyüme rakamlarına ilişkin diğer önemli bir husus ise, DİE’nin yaptığı baz yılı
düzeltmesinin bazı kesimlerce önemsenmemesi veya görmezden gelinmesidir.
DİE'nin ilk üç çeyreğe ilişkin büyüme oranlarını revize etmesi, 2004 yılı büyüme
rakamlarını değiştirmiştir. Yine önce DİE’nin rakamlarına bir göz atıp, ardından etkilerini
tartışalım.
DİE, 1987 yılını baz alan hesaplama yöntemini değiştirerek, 1998 yılını baz alan yeni
yönteme göre milli geliri hesaplamaya başladı. Buna göre, 2004 yılının diğer üç çeyreğine ait
veriler revize edildi. Önceden sırasıyla yüzde 12.4, yüzde 14.4 ve yüzde 4.7 olarak açıklanan
2004 yılının ilk üç çeyrek GSMH verileri yüzde 13.9, yüzde 15.7 ve yüzde 5.7' e
yükseldi. Daha önce aynı sırayla yüzde 10.1, yüzde 13.4 ve yüzde 4.5 olarak açıklanan 2004
yılı ilk üç çeyrek GSYİH verileri de yüzde 11.8, yüzde 14.4 ve yüzde 5.3 olarak revize edildi.
Daha önce açıklanan ilk üç çeyreğin büyüme rakamları geçerli olsaydı 2004
büyümesi yüzde 9.9 değil, yüzde 8.9 olacaktı. Yüzde 8.9 olarak açıklanan GSYİH de
revizyon yapılmasaydı yüzde 8.1 gerçekleşecekti.
Kısacası; bu kadar yüksek bir büyüme oranının altında yatan neden DİE'nin ilk üç
çeyrek büyüme oranlarını revize ederek artırmış olması ve son çeyreği de bu revizyona göre
hesaplamış olmasıdır. Bu değişikliğin sonucunda hem dördüncü çeyrek, hem de yıl
ortalaması açısından büyüme rakamları beklenenden yüksek gelmiştir.
DİE GSMH serisine ilişkin açıklamasında bu revizyonun nasıl yapıldığına ilişkin
herhangi bir açıklama yapmamıştır.
4) Büyüme rakamlarına ilişkin çok önemli bir diğer husus ise stok değişmelerinin
anormal derecede artmasıdır. Bu durum ekonomi ve işletme mantığı açısından anlamsızdır.
Şimdi siz bir işadamı olarak elinizde geçen yıldan satamadığınız bir mal deponuzda dururken
bu malları üretmeye devam edermisiniz. Stok tutmanın işletmelere maliyeti ortadayken üç yıl
üst üste stoklarda aşırı artış olması gerçekçi bir durum değildir. Stok değişiminin büyümeye
katkısı 2001 yılında yüzde -4.0 iken, 2002’de yüzde 7.1’e yükselmesi, yani yüzde 7.9
oranındaki GSYİH büyümesinin 7.1 puanının stok artışından kaynaklanması çok dikkat çekici
bir durumdur. Stok değişminin büyümeye katkısı 2003’te yüzde 3.0, 2004’te ise yüzde 1.1
olmuştur.
Ekonomist Selim Somçağ, bir grafikle çarpıcı bir şekilde bu durumu göstermekte ve
burada art niyet bulunduğunu ifade etmektedir. İstanbul bağımsız milletvekili Emin Şirin’in
soru önergesine DİE’nin verdiği cevaba dayanarak bunun artık masum bir hata
olamayacağını ve kasıtlı bir hesaplama olduğunu, amacının da “Türk ekonomisini sürekli bir
yandan sürekli artan iç ve dış borçlara ve sürdürülemez cari açığa mahkum ederken, bir
yandan da büyümenin önünü kesen IMF programını başarılı göstermek, böylece IMF
vesayetinin devamını sağlamak” olduğunu söylemektedir.1
Somçağın maksada ilişkin görüşlerini sorgulamak ve farklı yorumlarda bulunmak
mümkün olmakla birlikte, rakamlara ilişkin söyledikleri ve mantık çerçevesi gerçekten
doğrudur. Selim Somçağın bu analizine değinen Korkut Boratav 2002-2004 yıllarındaki
birikimli yükselişin yüzde 48’inin tek başına stok atışlarından kaynaklandığını, başka bir
deyişle, eğer bu anormallik olmasaydı bu üç yılın ortalam büyüme hızının yüzde 7.5’ten
yüzde 3.7’ye (yarı yarıya!) ineceğini söylemektedir.2
Aslında hem Somçağ’ın hem de Boratav’ın söyledikleri doğrudur. Peki bu fark
nereden kaynaklamaktadır? Bu farkın kaynağı; üretim ve harcamalar yöntemiyle hesaplanan
milli gelirin eşit olmaması, aradaki harcama eksikliğinin de stok artışı ile açıklanmasıdır.
Sonuç olarak, üretim yöntemini esas alıp, harcama eksikliğini ona uyarlayınca böyle bir
durum ortaya çıkmakta ve milli gelir hesaplarında önemli bir sapma ortaya çıkmaktadır.
5) Fert başına milli gelirde gözlenen artış genel olarak döviz kurlarında gözlenen
düşüşten, yani TL’nin değer kazanmasından kaynaklanmaktadır. 4.172 dolar olan fert başına
milli gelir artışı reel bir artış değildir. Sabit fiyatlarla karşılaştırıldığında, fert başına milli gelirin
hala 2000 yılı düzeylerinin üstüne çıkamadığı görülmektedir.
Sonuç
Büyüme rakamları yüksek açıklanmasına rağmen, bu durum istihdama
yansımamakta ve gelir dağılımında bir iyileşme sağlamamaktadır. Ekonomik göstergelerdeki
iyileşmeye rağmen, işsizlik oranı 2004 yılında sadece binde 2 gerileyerek yüzde 10.3 olmuş
ve istihdam sayısı 644 bin kişi artmıştır. Baz yılı kaydırmanın etkisi, stok değişiminin etkisi,
ithalatın payı gibi hususlar dikkate alındığında bunun gerçek bir büyüme olmadığı, yani sanal
1
2
Selim Somçağ, Büyüme Sahtekarlığı Sürüyor,http://www.selimsomcag.org/article.asp?artID=235&catID=1
Korkut Boratav, Büyümenin Nedenleri, http://www.acikistihbarat.com/news.asp?id=2556
bir büyüme olduğu dikkate alındığında, istihdamda aynı ölçüde artışa yol açmaması
normaldir. Üretimin en önemli girdilerinden olan enerji tüketiminin, 2001 yılında 76, 2002
yılında 78.7, 2003 yılında 83.8, 2004’te ise 92.1 milyon ton petrole eşdeğer olduğu göz
önüne alınırsa, büyümenin gerçek boyutları daha iyi anlaşılabilecektir.
Kısacası, istatistiklerin ağzı olur, dili olmazsa bu istatistiklerden bir şey anlamak
mümkün değildir. Tabii ki, istatistikler konusunda kurumların şeffaf olması güvenilirlikleri
açısından çok önemlidir. Ancak, bu durum sadece büyüme rakamlarıyla ilgili değildir. 2003
yılında 5 milyar dolar, 2004’te 3 milyar dolar kaynağı belli olmayan para girişi olur, kimseden
bir açıklama gelmez; turizm gelirlerine yurtdışındaki Türk işçilerinin harcamaları dahil edilir
turizm gelirleri birden yükselir, bir açıklama gelmez; dış ticaret açıkları açıklanırken ithalat
CIF olarak dikkate alınmaya başlanır ve dış ticaret açığı milyarlarca dolar düşük gösterilir,
açıklama gelmez; bazı rakamlar bir yerde IMF tanımlı bir yerde Maliye, TCMB veya Hazine
tanımlı olur yine açıklama gelmez... Sonra da, DİE’nin açıkladığı ve medyanın ön plana
çıkardığı rakamlarla pembe tablo çizilir ve bizlerden de buna inanmamız beklenir.
Yukarda ayrıntıları açıklanan sanal (ya da hormonlu) büyüme, büyük ölçüde ithalata
dayalı olup, dış ticaret açığı ve cari işlemler açığına yol açmaktadır. Cari işlemler açığı ise
“düşük kur -yüksek faiz” politikasıyla cezbedilen sıcak para ve dış borçlanma ile finanse
edilmektedir. Borç stokunun ve cari işlemler açığının ulaştığı bu boyut ekonomide kırılganlığı
artırmakta ve krize açık hale getirmekte olup, sürdürülebilir bir durum değildir. Önlem
alınmadığı takdirde, ani bir iç veya dış şok durumunda 2001’de yaşanandan daha ciddi bir
krizle karşılaşabiliriz.
Download