antibiyotiklerin klinik kullanımları,antibiyotik kullanımında genel

advertisement
ANTİBİYOTİKLERİN
KULLANIMLARI
KLİNİK
Bu başlık altında klinik kullanımda olan bazı
antibiyotiklerin etki spektrumları, seçildiği
enfeksiyon hastalıkları, önemli yan etkileri ve
mikroorganizmaların
bu
antibiyotiklere
geliştirdikleri direnç şekilleri ele alınacaktır.
BETA LAKTAM ANTİBİYOTİKLER
Beta laktam antibiyotiklerin hepsi 4 üyeli β- laktam halkasına
sahiptir. Bakterilerin hücre duvarı sentezini inhibe ederek
etki ederler. Bu grupta penisilinler, sefalosporinler,
karbapenemler ve monobaktamlar yer almaktadır.
PENİSİLİNLER
Penisilin grubu aşağıdaki başlıklar altında ele alınacaktır.
Doğal penisilinler
Penisilin G
Penisilin V
Penisilinaza
dirençli
penisilinler
(oksasilin,
dikloksasilin, nafsilin, metisilin)
Aminopenisilinler ( ampisilin, amoksilin)
Karboksi penisilinler
Karbenisilin
Tikarsilin
Geniş spektrumlu penisilinler
Azlosilin
Mezlosilin
Piperasilin
Beta laktam-betalaktamaz inhibitörü kombinasyonları
(Ampisilin-sulbaktam, amoksisilin- klavulanik asit,
tikarsilin-klavulanik asit, piperasilin-tazobaktam)
Doğal penisilinler
Etki spektrumu:
Gram pozitif koklar
A grubu streptokoklar,viridans streptokoklar,
Streptococcus pneumoniae (dirençli suşlar
farklılıklar gösterir)
Gram negatif koklar
Neisseria meningitidis
Gram pozitif aerob basiller
Pasteurella multocida, Bacillus anthracis
Gram pozitif anaerob bakteriler
Clostridium, Fusobacterium, Actinomyces türleri
Spiroketler
Treponema pallidum, Borrelia türleri
Leptospira türleri, Listeria monocytogenes
coğrafi
Klinik kullanımı
Streptokokların neden olduğu farenjit, erizipel, pnömoni,
sepsis, menenjit, endokardit, kemik ve yumuşak doku
enfeksiyonları
Meningokoksik menenjit, tetanoz, gazlı gangren, aktinomikoz,
şarbon, leptospiroz, Listeria enfeksiyonları, sifiliz
Klinik sunumu
Penisilin G, parenteral, IV yolla, 4-6 saatte bir uygulanır.
Prokain penisilin G , sadece IM olarak kullanılır.
Penisilin V, mide asidinden etkilenmeyen tek penisilin olup
oral yoldan
kullanılır.Streptokoksik farenjitte ve ağır olmayan
infeksiyonlarda verilebilir.Farenjitte 10
günden az kullanımı etkili değildir.
Benzatin penisilin G , IM yoldan 3 haftada bir uygulanan bir
depo penisilindir.
Streptokokal farenjit , romatizmal ateş profilaksisi ve
sifilizde kullanılır.
Penisilinaza dirençli penisilinler
Etki spektrumu
Metisiline duyarlı stafilokoklar (MSS)
Doğal penisilinlerin etki spektrumu
Klinik kullanımı
MSS un etken olduğu veya şüphelenildiği enfeksiyonlar
(endokardit, sepsis, osteomyelit,
yumuşak doku infeksiyonları ,menenjit vs)
Aminopenisilinler
Ampisilin, amoksisilin
Etki spektrumu
Enterokoklar,
Haemophilus influenzae (beta laktamaz yapmayan)
Moraxella catarrhalis (beta laktamaz yapmayan)
Salmonella typhi, Shigella türleri (duyarlılığı coğrafi
farklılık
gösterir) E. coli ve Proteus türleri
Doğal penisilinlerin etki spektrumu
Klinik kullanımı
Akut otitis media, akut sinüzit, kronik bronşit alevlenmesi
(beta laktamaz yapan suşlar ve
penisiline dirençli pnömokoklar etkense uygun değil),
enterokok enfeksiyonları ve özellikle
gebelerin üriner infeksiyonlarında kullanılabilir.
Karboksi penisilinler ve üreidopenisilinler
Karbenisllin,tikarsilin(karboksi penisilinler)
Azlosilin,mezlosilin,piperasilin(üreidopenisilinler)
Geçmişte pek çok gram negatif çomağa ve Pseudomonas
türlerine etkin olan bu ajanlar hastanelerde gelişen yaygın
direnç nedeni ile duyarlı olduğu kanıtlanmadıkça ampirik
olarak önerilemez
Betalaktam ve betalaktamaz inhibitörü kombinasyonları
Ampisilin sulbaktam , amoksisilin klavulanik asit
Etki spektrumu
Metisiline duyarlı stafilokoklar
H.influenzae
M.catarrhalis
Streptokok ve enterokok türleri
E. coli, Klebsiella ve Proteus türleri
Neisseria türleri ( N. gonorrhoea dahil)
Anaeroblar ( Bacteroides fragilis dahil)
Aminopenisilinlerin etki spektrumu
Klinik kullanımı
Otitis media ,sinüzit, kronik bronşit alevlenmesi , insan ve
hayvan ısırmaları, yumuşak doku
enfeksiyonları(diyabetik ayak enfeksiyonları), osteomyelit,
septik artrit, abdominal ve
pelvik enfeksiyonlar (hafif, hastane dışında gelişen),
üriner infeksiyonlar (duyarlı suşlara)ve
gonorede kullanılabilir.
Klinik sunumu
Her iki kombinasyonun
da
oral
ve
parenteral
formları
bulunmaktadır.
Tikarsilin klavulanik asit
Etki spektrumu
Beta laktamaz yapan S. aureus, gram negatif çomaklar,bazı
Pseudomonas aeruginosa
türleri, anaeroblar (Bacteroides türleri dahil), amino
penisilinlerin etki spektrumu
Klinik kullanımı
Polimikrobiyal infeksiyonlar
İntraabdominal ve pelvik infeksiyonlar,polimikrobial yumuşak
doku infeksiyonları
Piperasilin – tazobaktam
Etki spektrumu
Tikarsilin klavulanik aside benzer,ancak etkinliği daha
fazla olup, karbapenemlerle
karşılaştırılabilir
Klinik kullanımı
İntraabdominal ve pelvik infeksiyonlar,ciddi yumuşak doku
infeksiyonları, baş boyun
enfeksiyonları , nozokomiyal enfeksiyonlar ve başka
polimikrobiyal enfeksiyonlardır.
Penisilinlerin yan etkileri
• Aşırı duyarlılık ( basit deri reaksiyonu, anafilaksi)
• Diğer beta laktam ilaçlarla çarpraz aşırı duyarlılık
görülebilir.
• Nötropeni, trombositopeni
• Renal toksisite
• Transaminaz yüksekliği
• Gastrointestinal yan etkiler
pseudomembranöz enterokolit)
(
bulantı,
kusma,
• Nörotoksisite ( Yüksek doz penisilin G ile konvülzüyon )
SEFALOSPORİNLER
Etki spektrumları farklı birinci, ikinci , üçüncü ve dördüncü
kuşak sefalosporinler klinik kullanımdadır.
Birinci kuşak sefalosporinler ( Sefazolin)
Etki spektrumu
Streptokoklar, metisiline duyarlı stafilokoklar, E. coli ve
Klebsiella türleri
Klinik kullanımı
Metisiline duyarlı stafilokok enfeksiyonları ve streptokokal
enfeksiyonlarda ( deri ve yumuşak doku enfeksiyonları ,
endokardit, septik artrit, osteomyelit ) ve kolorektal
cerrahi dışında cerrahi profilakside kullanılabilir.
İkinci kuşak sefalosporinler ( Sefuroksim, sefoksitin)
Sefuroksimin oral ( sefuroksim aksetil) ve parenteral formları
mevcuttur. Sefoksitin sadece parenteral uygulanır.
Etki spektrumu
Metisiline duyarlı stafilokoklar, streptokoklar, Haemophilus
influenzae , Neisseria gonorrhoae ye etkilidir. Gram negatif
enterik
bakterilere
etkinliği
birinci
kuşak
sefalosporinlerden daha yüksektir.Sefoksitin sefamisin
grubundan bir sefalosporin olup gram pozitif ve negatif
anaerob bakterilere etkindir.
Klinik Kullanımı
Sefuroksim, üst ve alt solunum yolu enfeksiyonları ( otit,
sinüzit, kronik bronşit alevlenmeleri, toplum kökenli
pnömoni ), üriner enfeksiyonlarda kullanılabilir.
Sefoksitin, toplum kökenli ve çok ağır seyirli olmayan
intraabdominal ve pelvik enfeksiyonlarda tercih edilebilir.
Üçüncü kuşak sefalosporinler
Seftriakson, sefotaksim, seftizoksim, sefodizim, anti
pseudomonal etkili sefoperazon sulbaktam ve seftazidim
parenteral olarak kullanılır. Sefiksim oral kullanılabilen bir
sefalosporindir.
Etki spektrumu
Seftriakson, sefotaksim, seftizoksim, sefodizim etkinliği
birbirine benzer. Gram negatif enterik bakterilere, H.
influenzae, Streptococcus pneumoniae, Nesseria meningitidis,
N. gonorrhoae ye etkilidir. Antistafilokokal etkinliği
yeterli değildir.
Seftazidim ve sefoperazon- sulbaktam , Pseudomonas
aeruginosa ya etkili sefalosporinlerdir.
Son yıllarda ,özellikle hastane kökenli enterik bakterilerin
çoğu üçüncü kuşak sefalosporinleri inaktive eden geniş
spektrumlu beta laktamaz enzimleri sentezlemektedir ve bu
nedenle etkinliklerinde önemli azalma görülmektedir.
Klinik kullanımı
Gram negatif çomakların neden olduğu enfeksiyonlar (
bakteriyemi, sepsis, üriner enfeksiyon, nozokomiyal pnömoni)
, abdominal ve pelvik enfeksiyonlar ( antianaerob bir ilaçla
kombine edilmelidir, safra yolları enfeksiyonlarında safraya
yüksek oranda geçen sefaperazon ve seftriakson tercih
edilmelidir )
• Nötropenik ateş ( hastanedeki direnç durumu dikkate
alınarak antipseudomonal sefalosporinler, aminoglikozidlerle
birlikte veya tek başına kullanılabilir. )
• Yeni doğan menenjiti ( sefotaksim tercih edilmeli,
Listeria monocytogenes olasılığı için ampisilinle kombine
edilmelidir.)
• Çocuk ve erişkin yaş grubunda akut bakteriyel menenjit
• 50 yaşın üzerinde akut bakteriyel menenjit ampirik
tedavisinde ( ampisilinle kombine edilmelidir. )
• Gonore ve şankroid ( tek doz seftriakson )
• Lyme hastalığı santral sinir sistemik tutulumunda (
seftriakson )
Dördüncü kuşak sefalosporinler (sefepim)
Sefepim, üçünçü kuşak sefalosporinlerin çoğunu inaktive eden
geniş spektrumlu betalaktamazların çoğuna stabil olduğundan,
bu enzimleri sentezleyen gram negatif enterik bakterilerin
çoğuna etkindir. Nozokomiyal enfeksiyonlarda, nötropenik
ateşte tercih edilir. P. aeruginosa ya etkindir. Anti
stafilokokal etkinliği üçüncü kuşak sefalosporinlerden daha
iyidir. Anaerob bakteri enfeksiyonları için uygun bir seçim
değildir.
Sefalosporinlerin yan etkileri
• Aşırı duyarlık reaksiyonları Anafilaksi, anjioödem
nadirdir. Makülopapüler döküntü, ürtiker ve eozinofili
görülebilir. İlaç ateşi sıktır.
• Kanama metiltiotetrazol yan zinciri taşıyan (sefoperazon)
sefalosporinler K vitamini sentezini inhibe ederek
protrombin zamanını uzatırlar. Kanama komplikasyonu K
vitamini ile önlenebilir.
• Disülfiram benzeri reaksiyon Alkolle birlikte kullanımında
taşikardi, terleme, bulantı, kusma, dispne ,hipotansiyon ve
kofüzyon görülebilir. Sefoperazon gibi metiltiotetrazol yan
zinciri taşıyan sefalosporinlerin kullanımında saptanır.
• Trombositopeni, nötropeni , Coombs testi pozitifliği
• Renal toksisite
• Transaminaz, alkalen fosfotaz yüksekliği ( sefoperazon,
seftriakson)
• Gastrointestinal yakınmalar
• Kolesistit benzeri tablo ( seftriaksona bağlı safra çamuru
oluşması ile ilişkili bulunmuştur.)
• Yeni doğanda kern ikterus ( seftriakson)
• Tromboflebit ve enjeksiyon yerinde ağrı
• Süper enfeksiyonlar ( enterokok, pseudomonas ve kandida
enfeksiyonları )
MONOBAKTAMLAR
Bu gruptaki tek antibiyotik sentetik bir monobaktam olan
aztreonamdır.
Aztreonam
Etki spektrumu
Dar spektrumlu olup sadece gram negatif bakterilere
etkilidir.Beta laktamaz yapımını indüklemediğinden başka bir
beta laktamla kombine edilebilir.
Klinik kullanımı
Aztreonamın
duyarlı
olduğu
gram
negatif
bakteri
enfeksiyonları
( bakteriyemi, sepsis, pnömoni, üriner enfeksiyon ),
intraabdominal ve pelvik enfeksiyonlar
( antianaerobik bir antibiyotikle kombine edilmelidir) .
Yan etkileri:
Aztreonam yan etki oranı düşük, emniyetli bir
antibiyotiktir. Başka bir beta laktam ilaca aşırı
duyarlılığı olanlarda, çarpraz reaksiyon olasılığı çok düşük
olduğundan aztreonam kullanılabilir.
KARBAPENEMLER
Bu grupta imipenem ve meropenem klinik kullanımdadır .
İmipenem
İmipenem,
böbrek
tubuli
hücrelerinde
sentezlenen
dehidropeptidaz- 1 enzimi ile inaktive edildiğinden, bu enzimi
inhibe eden silastatin ile kombine olarak kullanılır.
Etki spektrumu
Karbapenemler gram negatif enterik bakterilere (Pseudomonas
ve Acinetobacter türleri dahil) , bazı enterokok türlerine (
E. fecalis), metisiline dirençli stafilokoklara,
streptokoklara ( penisiline dirençli pnömokoklar dahil ) ve
gram pozitif ve negatif anaerop bakterilere etkili
antibiyotiklerdir. İmipenemin gram pozitif bakterilere
etkinliği meropenemde daha iyidir.
Meropenem
Meropenem dehidropeptidaz- 1 enzimi ile
edilmediğinden tek başına kullanılabilir.
inaktive
Etki spektrumu
İmipenem gibidir. Meropenem, Enterobacteriaceae, Haemophilus
influenzae, P. aeruginosa ve gonokoklar gibi gram negatif
bakterilere imipenemden daha etkindir.
Klinik kullanımı
Karbapenemler gram negatif bakterilerin sentezlediği beta
laktamazların çoğuna stabildir. Ancak beta laktamaz yapımını
indükleyebilir. Beta laktamazlarla inaktive olabilen beta
laktam ilaçlarla bu nedenle kombine edilmemelidir.
Çoğul direnç gösteren gram negatif bakterilere bağlı
nozokomiyal enfeksiyonlar ve nötropenik ateşte tercih
edilmelidir. Abdominal ve pelvik enfeksiyonlar, poli
mikrobiyal deri ve yumuşak doku enfeksiyonları ve
osteomyelit ( diyabetik ayak gibi) te tek başına yeterlidir.
Meropenem, nörotoksik olmaması nedeniyle nozokomiyal
menenjitlerde ve üçüncü kuşak sefalosporinlere dirençli
pnömokok menenjitlerinde kullanılır.
Karbapenemler,
enfeksiyonlarında
metisiline
dirençli
kullanılmamalıdır.Ciddi
stafilokok
enterokok ve
Pseudomonas enfeksiyonlarında tek başına kullanılmamalıdır.
Cerrahi profilaksi ve duyarlı bakterilerin neden olduğu
toplum kökenli enfeksiyonlarda kullanılmamalı, dirençli
bakteri enfeksiyonları için saklanmalıdır.
Yan etkileri
İmipenemin hızlı infüzyonu bulantı ve kusmaya yol açabilir.
İmipenem yüksek dozlarda, renal yetmezliği olan hastalarda
ve sinir sisteminde patolojisi olan hastalarda daha sık
olmak üzere konvülzüyona yol açabilir. Meropenem hızlı
verilebilir ve nörotoksik değildir. Karbapenemlerin diğer
yan etkileri transaminazlarda yükselme ve tromboflebittir.
GLİKOPEPTİDLER
MAKROLİDLER
Eritromisin,
makrolidlerin
en
eski
üyesidir.Yeni
makrolidlerden ülkemizde klaritromisin, roksitromisin,
azitromisin ve diritromisin klinik kullanımdadır.Spiramisin
toksoplazmozda tercih edilen bir makroliddir Sadece
klaritromisinin parenteral formu bulunmaktadır.Bakteri
hücresinde protein sentezini inhibe ederek etki gösterirler.
Bakteriyostatik olup yüksek konsantrasyonları bakterisidal
etki gösterir.İntraselüler ve solunum salgılarında yüksek
konsantrasyonlara ulaşır, kan düzeyleri düşüktür.
Makrolidlerin ilk seçim olduğu durumlar
• Mycoplasma pneumoniae pnömonisi
• Chlamydia pneumonia pnömonisi
• Legionella pnömonisi
• Boğmaca, difteri
• Penisiline allerjik hastalarda; GAS infeksiyonları,
romatizmal ateş profilaksisi, yumuşak doku infeksiyonları,
sifiliz
• Toplum kökenli pnömoniler(riskli olmayan genç hastalarda)
• Genital Chlamydia enfeksiyonları
• Ureaplasma urealyticum enfeksiyonları,
• Campylobacter jejuni enfeksiyonları
Azitromisin, günde tek doz kullanılır.Gastrointestinal yan
etkileri eritromisinden daha azdır.Kısa süreli tedavileri
elverişlidir. Atipik Mycobacterium türlerine ve Toxoplasma
gondii ye etkilidir.
Klaritromisin, günde iki kez kullanılır, yan etkileri azdır
Farenjit, akut maksiller sinüzit, kronik bronşit
alevlenmeleri, toplum kökenli pnömoniler, Mycobacterium avium
kompleksi (MAC) ve Helicobacter pylori enfeksiyonlarında (FDA
onaylı) tercih edilebilir.
Yan etkileri
Eritromisinin gastrointestinal yan etkileri oldukça
fazladır.Bulantı, karın ağrısı ve ishal görülebilir. Yeni
makrolidlerde bu yan etki daha azdır.Emniyetli bir antibiyotik
olup gebede ve çocuklarda kullanılır. Kolestatik hepatit ve
ototoksisite diğer yan etkileridir.
LİNKOZAMİDLER
Linkozamid grubunda linkomisin ve klindamisin yer alır.
Klindamisin absorbsiyonu daha iyi ve antibakteriyel etkinliği
daha güçlü olması nedeniyle tercih edilir. Bakteri hücresinde
protein sentezini inhibe eder. Makrofaj ve PNL içinde yüksek
konsantrasyonlara ulaşır. BOS a geçmez. Oral ve parenteral
preparatları mevcuttur.
Antibakteriyel spektrumu ve klinik kullanımı
Gram
pozitif
ve
negatif
anaerob
bakterilere,
Propionobacterium türlerine, streptokok ve stafilokoklara
etkilidir. Başlıca anaerob enfeksiyonlarda, intraabdominal,
pelvik enfeksiyonlarda gram negatif enterik bakterilere
etkili antibiyotiklerle kombine olarak kullanılabilir.
Stafilokokal ve streptokokal enfeksiyonlarda alternatif
ilaçtır. Aspirasyon pnömonisi ve akciğer apsesinde anaerob
etkinliği nedeniyle seçilebilir.
enfeksiyonları ve osteomyelitlerinde
Diyabetik ayak
kombine tedavide
kullanılabilir. Aknede topik preparatları etkin bulunmuştur.
Klindamisin ayrıca antiparaziter bir ilaçtır. Bu alanda en
önemli kullanımı toksoplazmoz ve babezyozdur.
Yan etkileri
En önemli yan etkileri bulantı , kusma, ishal gibi
gastrointestinal
yan
etkileridir.
Pseudomembranöz
enterokolitin en önemli nedenlerinden biridir.Diğer yan
etkileri, hepatotoksisite ve kemik iliği inhibisyonudur.
AMİNOGLİKOZİDLER
Bu gruptan ülkemizde bulunanlar; streptomisin, kanamisin,
neomisin, streptomisin, gentamisin, tobramisin, netilmisin,
amikasin ve izepamisindir. Aminoglikozidler bakterilerin
protein sentezini inhibe ederek etkili olan bakterisidal
antibiyotiklerdir.Beta
laktam
ilaçlarla
kombinasyonu
sinerjiktir.Ancak aynı solusyon içinde verildiğinde inaktive
olabilirler. BOS a geçmezler, bu nedenle menenjitte intratekal
veya intraventriküler verildiğinde etkili olabilirler. Asit
ortamda inhibe olduğundan apse ve itihaplı bronş
sekresyonlarında aktivitesi azalır.
Klinik kullanımı
Neomisin, barsak bakterilerinin inhibisyonu gereken hepatik
koma ve abdominal cerrahi öncesi barsak temizliği amacı ile
oral olarak kullanılan bir aminoglikoziddir.
Kanamisin dirençli tüberküloz olgularında tercih edilir.
Streptomisin
brusellozda
tetrasiklinle
birlikte,
tüberkülozda, enterokok ve viridans streptokoklara bağlı
endokarditte penisilin veya vankomisinle kombine olarak
kullanılır. Veba ve tularemide ilk seçenektir.
Diğer aminoglikozidler, daha çok gram negatif enterik
bakterilerin neden olduğu enfeksiyonlarda ,genellikle
kombinasyon
tedavisi
olarak
kullanılırlar.
Bu
enfeksiyonların başında nozokomiyal enfeksiyonlar ( pnömoni,
sepsis, üriner enfeksiyonlar, osteomyelit, septik artrit)
gelmektedir.Nötropenik ateşte antipseudomonal beta laktam
bir ilaçla kombinasyonu önerilir. Abdominal , pelvik
enfeksiyonlarda, diyabetik ayak enfeksiyonlarında anaerob
etkili bir antibiyotikle kombine edilmelidir.
Aminglikozidlerin günde tek doz kullanımları.
Aminoglikozidler konsantrasyona bağlı bakterisidal etki (
doz arttıkça öldürme gücü artar) ve post antibiyotik etki (
PAE)( doz arttıkça PAE artar)leri nedeniyle günde tek doz
kullanım için uygundur. Günlük doz bir seferde uygulanır. Bu
durumda toksik etkilerin artmadığı saptanmıştır.
Yan etkileri
En önemli yan etkileri nefrotoksisite ( doza bağlı; doz
arttıkça toksisite artar) ve ototoksisite ( işitme kaybı,
vestibüler toksisite) dir.Nefrotoksisite genellikle ilacı
kesince düzelmesine karşın ototoksisite irreverzibldir.
Netilmisin en az toksiktir.
TETRASİKLİNLER
Tetrasiklinler protein sentezi inhibitörü bakteriyostatik
antibiyotiklerdir.
Ülkemizde
sadece
oral
formları
bulunmaktadır. Doksisiklin uzun etkili bir tetrasiklin türevi
olup günde iki kez kullanılma avantajına sahiptir.
Klortetrasiklin ve oksitetrasiklin türevleri altı saatte bir
kullanılırlar
Klinik kullanımı
Brusellozda streptomisin ve rifampisinle kombine olarak,
Chlamydial pelvik inflamatuar hastalıkta, kolera,
leptospiroz, Lyme hastalığı, psittakoz, trahom, veba,
Rickettsia enfeksiyonları ve nongonokoksik üretritte ilk
seçenek olarak kullanılır.Mycoplasma pnömonisi, sifiliz ,
gonore, şarbon, tularemi, akne ve
alevlenmelerinde alternatif ilaçtır.
kronik
bronşit
Yan etkileri
Tetrasiklin
çocuklarda
dişlerde
lekelenme
ve
iskelet
gelişiminde duraklamaya yol açtığından 8 yaş altında
kullanılmaması önerilmektedir. Gebede akut karaciğer
yetmezliğine yol
fotosensitivite
açabilir.Ayrıca deri döküntüleri,
ve
böbrek
yetmezliğine
yol
açabilir.Gastrointestinal yan etkileri, özofagusta
ülserasyonlar görülebilir. Doksisiklin böbrek hastalarında
doz
ayarlanmadan
kullanılabilir.
Tetrasiklinlerin
absorbsiyonu süt ürünleri , demir, kalsiyum ve magnezyum
içeren antiasitlerle ve simetidinle azalır.
TRİMETOPRİM SÜLFAMETOKSAZOL ( TMP-SMZ)
TMP- SMZ, bakteri nukleik asit sentezi için gerekli folik asit
sentezini iki farklı basamakta inhibe eden kombine bir
antibiyotiktir. Oral ve parenteral formları bulunmaktadır.
Klinik kullanımı
Toplum
kökenli
üriner
sistem
enfeksiyonlarda
etken
mikroorganizmalar başta E. coli olmak üzere gram negatif
bakterilerdir. Ülkemizde bu bakterilerde TMP-SMZ a önemli
oranda direnç olduğundan duyarlı olduğu kanıtlanmadıkça
seçilmemelidir. Aynı nedenle prostatit tedavisinde yerini
kinolonlara bırakmıştır.
Akut sinüzit, otit ve kronik bronşit alevlenmelerinde
alternatif bir antibiyotiktir.
Salmonella ve Shigella enfeksiyonlarının ampirik tedavisinde
ülkemizdeki direnç sorunu nedeniyle kullanılmamalıdır. Tifo
tedavisinde alternatif olarak, kolera tedavisinde ampirik
olarak seçilebilir.Ayrıca Pneumocystis carinii pnömonisi,
Nocardia
enfeksiyonları
ve
Toxoplasma
gondii
enfeksiyonlarının
tedavisinde
kullanılır.
Organ
transplantasyonu yapılan ve HIV enfeksiyonu olan hastalarda
yukarıda belirtilen enfeksiyonların profilaksisi amacıyla
tercih edilir. Brusellozda kombine tedavide yer alabilir.
Yan etkileri
Kern ikterus riski nedeniyle gebelikte, iki aydan küçük
bebeklerde ve süt veren annelerde kullanılmamalıdır.
Gastrointestinal semptomlar, deri döküntüleri ( Steven
Johnson sendromu ) kemik iliği süpresyonu, karaciğer ve
böbrek toksisitesi başlıca yan etkileridir.
KLORAMFENİKOL
Bakterilerin protein sentezini inhibe ederek etki gösterir.
Oral ve parenteral formları klinik kullanımdadır.
Klinik kullanımı
Kloramfenikol lipofilik olduğundan BOS a iyi geçer. Bakteriyel
menenjit etkenlerine bakterisidal etki gösterir. Beta laktam
allerjisi
olan
hastalarda
menenjit
tedavisinde
kullanılabilir.Tifo
tedavisinde
yerini
kinolonlara
bırakmıştır.Tifoda alternatif olarak kullanılabilir. Anaerob
etkinliği nedeniyle abdominal enfeksiyonlarda ve beyin
apsesinde penisilinle kombine olarak kullanılabilir. Ayrıca
epidemik tifüs, Q ateşi, veba , tularemi, listeria ve
melioidoz tedavisinde kullanılabilir. Göz tabakalarına ve aköz
hümöre geçişi iyi olduğundan göz enfeksiyonlarında lokal
olarak kullanılabilir. Kloramfenikol günümüzde ancak
alternatif tedavilerde kullanılabilecek bir antibiyotiktir.
Yan etkileri
En önemli yan etkileri doza bağlı olarak gelişen anemi,
lökopeni ve trombositopeni ve dozla ilişkisiz idiosenkrazik
bir reaksiyon olan aplastik anemi gibi hematolojik yan
etkileridir. Yeni doğanda kloramfenikolü detoksifiye eden
glukronil transferaz enzimi yetersiz olduğundan gri bebek
sendromu
(
kardiyovasküler
kollaps)
gelişebilir.
Gastrointestinal semptomlara yol açabilir. Tifo tedavisinde
parçalanan bakterilerden açığa çıkan endotoksinin dolaşım
yetmezliğine yol açmasıyla Herxheimer reaksiyonu adı verilen
tablo nadiren gelişebilir. Diğer bildirilen yan etkiler
başağrısı, konfüzyon, optik nörit ve periferik nörit gibi
nörotoksik bulgulardır.
KİNOLONLAR
Bu grubun ilk üyesi olan ve birinci kuşak kinolon olarak
adlandırılan nalidiksik asit üriner enfeksiyonlar ve
bakteriyel ishallerde kullanılmış dar spektrumlu bir
antibiyotiktir.İkinci kuşak kinolonlar daha geniş spektrumlu
olup gram negatif çomaklar dışında, stafilokoklara,
Haemophilus ve Moraxella türlerine, atipik pnömoni etkenlerine
( Mycoplasma, Legionella, Chylamydia türleri ), genital
enfeksiyon etkenlerine ( Mycoplasma, Ureoplasma, Chylamidia ,
Neisseria türleri) , Mycobacterium tuberculosis ve Brucella
gibi pek çok bakteriye etkindir.Bu grupta en çok klinik
deneyim olan kinolonlar; siprofloksasin ve ofloksasindir.Bu
gruptan diğer kinolonlar ise pefloksasin, enoksasin ve
norfloksasin dir. Pefloksasin ve ofloksasin BOS a geçişi en
iyi olan kinolonlardır. Siprofloksasin P. aeruginosa ya en
etkin kinolondur.M. tuberculosis e en etkili kinolon
ofloksasindir.İkinci kuşak kinolonların streptokoklara ve
anaerob bakterilere etkinliği azdır. Üçüncü kuşak kinolonlar
ın spektrumu streptokoklar ( S. pneumoniae dahil) lehine
genişlemiş olup bu grup kinolonlar toplum kökenli solunum
sistemi enfeksiyonlarında kullanılabilirler. Bu gruptan
ülkemizde bir ofloksasin türevi olan levofloksasin
bulunmaktadır. Dördüncü kuşak kinolonlar ( bazı kaynaklarda
üçüncü kuşak kinolonların ikinci grubu) ise üçüncü kuşak
kinolonların etki spektrumuna ek olarak anaerob bakterilere
olan etkinlikleri nedeniyle dikkati çekmektedirler. Bu gruptan
ülkemizde moksifloksasin bulunmaktadır. Günümüzde pek çok yeni
kinolon ile ilgili araştırmalar devam etmektedir. Klinik
kullanıma sunulan pek çok kinolonun ise yan etkileri nedeniyle
imali durdurulmuştur. ( Grepafloksasin, trovafloksasin,
temafloksasin vb.)
Klinik kullanımı
Gastrointestinal
enfeksiyonlar
:
Tifo,paratifo
gibi
salmonella enfeksiyonlarında, , invazif bakteriyel
gastroenteritlerde, kolerada seçilecek antibiyotikler ikinci
kuşak kinolonlardır. Ayrıca anaerob antibiyotiklerle kombine
edilerek
abdominal
ve
pelvik
enfeksiyonlarda
kullanılabilirler.
Üriner sistem enfeksiyonları: Basit sistitler, komplike
üriner sistem enfeksiyonları ve akut prostatitlerin
tedavisinde ve profilaksisinde seçilecek antibiyotiklerdir.
Genital enfeksiyonlar: Gonokoksik ve nongonokoksik
üretritlerde uygun alternatif ilaçlardır.
Solunum sistemi enfeksiyonları:Toplum kökenli pnömonilerde
ve kronik bronşit akut alevlenmelerinde pnömokoklara etkili
olan levofloksasin ve moksifloksasin kullanılabilir.
Nozokomiyal
pnömonilerde
siprofloksasin
özellikle
Pseudomonas türlerine en etkili olması nedeniyle tercih
edilir.
Kemik ve eklem enfeksiyonları:Kronik osteomyelitin uzun
süreli tedavisinde kinolonlar iyi bir oral tedavi
seçeneğidir. Kemik dokusuna geçişlerinin iyi olması da
seçilmeleri için önemli bir nedendir.
Diğer klinik kullanım alanları tüberküloz, bruselloz ve
meningokoksik menenjit profilaksisidir. Diyabetik ayak ve
dekübit yara enfeksiyonlarında anaeroblara etkili ilaçlarla
kombine edilerek kullanılabilir.
Yan etkileri
En sık gastrointestinal yan etkiler görülür. Baş ağrısı ,
baş dönmesi, konfüzyon gibi nörolojik bulgulara yol
açabilir. Nonsteroid antiinflamatuar ilaçlarla birlikte
konvülziyon gelişebilir. Hayvan deneylerinde artropatiye yol
açması nedeniyle 16 yaşından küçüklerde önemli bir
endikasyonu olmadıkça kullanımı kontrendikedir. Tendinit ve
tendon rüptürü de nadir yan etkileri arasındadır. Allerjik
yan etkiler ve fotosensitiviteye yol açabilir. Kinolonların
emilimi antiasitler, sükralfat ve diğer metal içeren
ilaçlarla azalır. Bu nedenle ilaçların en az iki saatlik
aralıkla alınması önerilir. Teofilin ve kafeinle birlikte
kinolonlar alınırsa belirtilen ilaçların kan düzeyi artarak
toksisite bulguları ortaya çıkabilir.Ofloksasin ve
levofloksasin
kinolonlardır.
belirtilen
etkileşimin
en
az
görüldüğü
METRONİDAZOL VE ORNİDAZOL
Bu grup antibiyotikler anaerob bakteri enfeksiyonlarında (
abdominal ve pelvik enfeksiyonlar, beyin apsesinde, tetanoz,
kemik ve yumuşak doku enfeksiyonları), C. difficile nin neden
olduğu pseudomembranöz enterokolitte, Helicobacter pylori
gastrit ve ülserinde kullanılabilir. Ayrıca protozoa
enfeksiyonları ( Entamoeba histolytica, Giardia lamblia,
Trichomonas vaginalis) başarı ile kullanıldığı diğer
hastalıklardır. Başlıca yan etkileri; gastrointestinal
( glossit, metalik tad, bulantı ,kusma) ve nörolojik (
başağrısı, başdönmesi, konfüzyon, periferik nöropati,
parestezi) toksisite bulgularıdır. Karaciğer toksisitesi
görülebilir.
KAYNAKLAR
1 Cunha BA : Antibiotic resistance . Antibiotic therapy, Part
I. Medical Clinics of North
America 2000, 84:1407- 1429.
2. Moellering RC Jr : Principles and Practice of Infectious
Diseases. Mandell GL, Bennett JE, Dolin R (eds), 5th
ed,Churchill Livingstone, Philadelphia, 2000,223-235
3. Reese RE, Betts RF : Antibiotic use. A Practical Approach
to Infectious Diseases, Richard E Reese , Robert E Betts
(eds), 4th ed, Little Brown and Company, Boston, 1996,
1059-1389.
4. Wilson WR : General principles of antimicrobial therapy.
5. İnfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyolojisi ,Topçu WillkeA,
Söyletir G, Doğanay M ( ed),
2. Baskı, Nobel Tıp Kitabevleri, 2002, 167-275.
ANTİBİYOTİK
KULLANIMINDA
GENEL PRENSİPLER
Antibiyotikler tedavide en çok kullanılan ve kullanımında en
çok hata yapılan bir ilaç grubudur. İnsan vücudunun her
organında enfeksiyon gelişebileceğinden her daldaki hekimin
antibiyotik kullanımını iyi bilmesi gerekir. Antibiyotiklere
direnç gelişimi ve tedaviye yeni antibiyotiklerin girmesi gibi
nedenlerle de bilgilerin devamlı yenilenmesi zorunludur.
Antibiyotik kullanımında dikkat edilmesi gereken kuralları
şöyle sıralayabiliriz.
1. Antibiyotik kullanma gerekliliğinin saptanması
Hastanın bir bakteriyel enfeksiyonu olmalıdır ya da
profilaktik antibiyotik kullanımının gerekli olduğu bir durum
olmalıdır ( cerrahi profilaksi, romatizmal ateş profilaksisi,
kalp kapak hastasında invazif girişimler öncesi profilaksi
gibi). Bakteriyel enfeksiyon olduğunu kanıtlayabilmek için
mikroorganizmanın kültürde üretilmesi, değişik boyama
yöntemleri ile bakterinin mikroskopik inceleme ile
gösterilmesi, antijen ve antikor saptayan serolojik testler
kullanılabilir. Klinik bulgular bazı bakteriyel enfeksiyonlar
için tipik olmakla birlikte güvenilir değildir. Aynı klinik
bulguları başka mikroorganizma enfeksiyonları veya enfeksiyon
dışındaki hastalıklar da verebilir.
Antibiyotiklerin etken izole edilip, duyarlılık testine göre
ya da diğer laboratuvar testleri ile kanıtlanarak
kullanılmasına kanıtlanmış bakteriyel enfeksiyon tedavisi
denir.Ampirik antibiyotik tedavisi ise olası enfeksiyon
etkenleri ve duyarlılık durumuna göre verilen tedavidir.
Ampirik tedavi toplum kökenli ciddi enfeksiyonlar ( menenjit,
sepsis), nozokomiyal ve nötropenik hastadaki enfeksiyonlarda
erken antibiyotik verilmesinin yaşamsal önemi nedeniyle
yapılmalıdır.Rutin kültür alınması, invazif girişim
gerektirdiğinden önerilmeyen ve olası etkenleri bilinen
enfeksiyonlarda( akut otit, akut sinüzit, beyin apsesi,
osteomyelit) da ampirik tedavi tercih edilir.
2. Uygun antibiyotiğin seçilmesi
Bu aşamada mikroorganizma, hasta ve antibiyotikle ilgili
faktörler gözden geçirilmelidir.
Mikroorganizma ile ilgili faktörler.
Hastalık etkeni nedir? İlk yanıtlanması gereken soru budur.
Etkenin belirlenmesi için çeşitli yöntemler vardır. Gram
boyası bunların en basiti olup, halen enfeksiyon tanısında
altın standarttır. Örneğin pnömonide balgamın Gram boyasında
PNL ve gram pozitif diplokokların görülmesi, pnömokoksik
pnömoni tanısı için çok değerlidir. Akut bakteriyel menenjitte
BOS un Gram boya ile incelenmesi yine etkenin erken
tanımlanması açısından yararlıdır. Dışkıda PNL bulunması
invazif bir ishal etkenini düşündürür. PNL yoksa toksik veya
viral bir gastroenterit olabilir.
Etkeni belirlemede esas yöntem kültürdür. Antibiyotik
başlamadan önce mutlaka yapılmalıdır. Kültür ve başka bir
laboratuvar incelemesi yapma olanağı yok ise o zaman genel
bilgilerden yararlanılır. Erişkin akut bakteriyel menenjitli
bir hastada olası etkenlere ( meningokok, pnömokok) yönelik
tedavinin başlanması örnek olarak verilebilir.
Mikroorganizma ile ilgili değerlendirilmesi gereken diğer
faktörler virulansı ve nozokomiyal ya da toplum kökenli bir
mikroorganizma oluşudur. Çünkü nozokomiyal patojenler
antibiyotiklere daha dirençlidir.
Etken bakterinin antibiyotik duyarlılık durumu nedir?
Yanıtlanacak ikinci sorudur.
Etken izole edilmişse antibiyotik duyarlılık testi yapılarak
uygun antibiyotik belirlenebilir.Bu amaçla aşağıdaki yöntemler
kullanılır.
Disk difüzyon yöntemi; hızlı üreyen aerob ve fakültatif
anaerob bakteriler için önerilen, kolay, pratik, standartlara
uygun yapılırsa halen tüm dünyada rutin laboratuvarlar için
seçilen bir testtir.Antibiyotiğin inhibisyon etkisini ölçen
kalitatif bir testtir.
Minimal inhibitör konsantrasyon
(
MIC
)
ölçümü,
Özel
durumlarda (yeni antibiyotiklerin etkinlik araştırması,
penisiline dirençli pnömokokların belirlenmesi gibi) yapılır
Bu test te inhibisyonu ölçer, ancak kantitatif bir testtir.
Minimal bakterisidal konsantrasyon (MBC) ise kantitatif ve
bakterisidal etkiyi saptayan bir testtir. Rutinde kullanılmaz.
Ancak nötropenik hasta gibi özel konakta, menenjit ve
endokarditte tedavi başarısızlığında yapılması gerekebilir.
Antibiyotik duyarlılık testi yapılamıyorsa etkenin veya olası
etkenin duyarlılık durumuna göre antibiyotik başlanabilir. Bu
durumda genel bilgilerden, ülkemizde yapılan çalışmalardan ve
hastane
enfeksiyonları
için
hastanede
saptanan
mikroorganizmaların duyarlılık durumunu içeren yerel
verilerden yararlanılabilir.
3. Hasta ile ilgili faktörler
Yaş Böbrek fonksiyonları yaşla ilgili farklılıklar gösterir.
Atılımı böbrekten olan antibiyotiklerin serumdaki yarı
ömürleri yenidoğanlarda daha fazladır. Çünkü böbrek
fonksiyonları yetersizdir. İlacın dozu buna göre
ayarlanmalıdır.
Yaşlılarda böbrek fonksiyonları dahil fizyolojik olaylarda
gerileme vardır. BUN ve kreatinin değerleri normal olsa bile
kreatinin klirensi düşüktür. Antibiyotiklere bağlı böbrek
toksisitesi ( aminoglikozid toksisitesi gibi) bu nedenle daha
sık görülür.Yaşlılarda izoniazid hepatotoksisitesi daha
sıktır. Hipersensitivite reaksiyonları da daha sık görülür.
Yeni doğanda hepatik fonksiyonlar yetersizdir. Glukronil
transferaz enziminin yetersizliği nedeni ile kloramfenikol
kullanılması halinde Gray sendromu adı verilen şok ve
kardiyovasküler kollapsla seyreden bir tablo gelişebilir. Yeni
doğanda sulfonamid ve seftriakson kullanılması kern ikterus
tablosuna yol açar. Çünkü bu antibiyotikler proteine
bağlanmakta bilirubinle yarışır. Sonuçta bağlanmamış bilirubin
düzeyi artar.
Tetrasiklinler gelişmekte olan kemik ve diş dokusunda
biriktiği için 8 yaşından küçük çocuklarda kullanılmamalıdır.
Kinolonlar kıkırdak toksisitesi ve artropati riski nedeniyle
16 yaşından küçüklerde önemli bir endikasyon olmadıkça
kullanılmamalıdır.
Çocuklarda mide asiditesi düşüktür. Bu nedenle 3 yaşından
küçük çocuklarda ve aklorhidrik hastalarda antibiyotik
absorbsionu artar.
Genetik ve metabolik bozukluklar
Glikoz 6 fosfat dehidrogenaz ( G6PD) eksikliği olanlarda
sülfonamidler ve kloramfenikol hemolize yol açar. Bazı
hemoglobinopatilerde de sülfonamid kullanımı hemoliz riski
nedeniyle sakıncalıdır.
Diyabetli hastalarda antibiyotiklerin IM absorbsiyonu
azalabilir.İdrarda yalancı şeker pozitıfliği görülebilir.
Gebelik ve laktasyon
Gebelikte penisilinler ( tikarsilin dışında ),
sefalosporinler ve makrolidler kullanılabilecek
antibiyotiklerdir. Tetrasiklinler teratojen etkisi yanı sıra
gebede karaciğer nekrozu, böbrek
yetmezliği ve pankreatitle seyreden ağır bir tabloya yol
açabildiğinden kontrendikedir.
Emziren anneden çocuğa geçen antibiyotik yan etkilere yol
açabilir. Bu durum özellikle
yenidoğanda sakıncalı antibiyotiklerin kullanımı ve bebeğin
prematüre olması halinde
çok önemlidir.
İmmünsüpresyon
İmmün süpresyonun durumuna göre olası etkenler farklıdır.
Normal konakta hastalık oluşturmayan mikroorganizmalar etken
olabilir. İmmün süpresif hastada ilaç toksisitesi daha çok
görülür. Antibiyotikleri daha yüksek dozda, parenteral
yoldan ve uzun süre vermek gerekebilir.
Aşırı duyarlılık
Kullanılacak antibiyotikle ilgili daha önce bir allerjik
reaksiyon olup olmadığı sorgulanmalı ve seçim buna göre
yapılmalıdır.
Karaciğer ve böbrek fonksiyonları
Antibiyotiklerin başlıca atılım yolları
karaciğerdir. Antibiyotik kulllanılan
böbrek
ve
hastada ilacın atılım yolları dikkate alınarak , hastanın
karaciğer ve böbrek fonksiyonları
araştırıldıktan sonra antibiyotik seçilmeli ve hasta
toksisite açısından yakından
izlenmelidir. Karaciğerde metabolize olan ilaçlar (
eritromisin, klindamisin,doksisiklin,
nafsilin, seftriakson) böbrek yetmezliğinde doz ayarlamadan
kullanılabilir. Bazı
antibiyotikler böbrek yetmezliğinde kreatinin klirensine
göre dozları ayarlanarak
kullanılabilir
(
penisilinler,
sefalosporinler,
aminoglikozidler, glikopeptidler).Bazıları ise
kontrendikedir( tetrasiklin ).Karaciğer patolojisi olan
hastalarda makrolidler, klindamisin,
kloramfenikol, doksisiklin dikkatle kullanılmalıdır.
4. Antibiyotikle ilgili faktörler
Antibiyotik seçiminde ilk dikkat edilecek konu seçilen
antibiyotiğin kanıtlanmış veya olası bakteri için invitro
etkin olmasıdır. Diğer bir konu ise klinik çalışmalarda
seçilen antibiyotiğin bu enfeksiyon için etkinliği kanıtlanmış
olmalıdır. Antibiyotiğin farmakokinetik özellikleri iyi
bilinmelidir. Farmaokinetik ilacın absorbsiyonu, vücut
kompartmanlarına dağılımı ve eliminasyonunu içerir. Kısaca
invitro ideal koşullarda test ettiğimiz antibiyotiğin invivo
koşullarda ne derece etkin olabileceğini tahmin etmemiz için
farmakokinetik özelliklerini dikkate almamız gerekir.Diğer
önemli bir konu ise antibiyotiklerin farmakodinamik
özellikleridir. Etki mekanizması ve toksisite konularını
içerir. Antibiyotiklerin bazıları bakteriyostatiktir, başka
bir deyişle bakterinin çoğalmasını inhibe ederler (
klindamisin,
kloramfenikol
gibi).
Bazıları
ise
bakterisidaldir. Bakterileri öldürürler. Bakterisidal etki
antibiyotiklerde farklı özellikler gösterir. Konsantrasyona
bağlı bakterisidal etki gösteren antibiyotiklerin dozları
arttırılınca bakterisidal etkileri artar. Aminoglikozidler ve
kinolonlar bu özellikleri nedeniyle günde tek doz
kullanılabilirler. Süreye bağlı bakterisidal etki gösteren
antibiyotiklerde, MBC üzerindeki düzeyin sürdürülmesi
bakterisidal etki için gereklidir. Dozu arttırmanın bir yararı
yoktur. Betalaktam antibiyotikler ve glikopeptidler
böyledir.Postantibiyotik etki ( PAE) ilaç düzeyi MBC altına
düştükten sonra da bir süre etkinliğin korunmasıdır. Kinolon
ve
aminoglikozidler
1-6
saat
süre
PAE
etki
gösterebilirler.İlaç konsantrasyonu arttıkça PAE artar.
Karbapenemler de gram negatif bakterilere 2 saat süre PAE
göstermektedir.Antibakteriyel
ilaçlar
mikroorganizma
miktarının
az
olduğu
erken
dönemlerde
daha
etkilidir.Betalaktam ilaçlar bakterilerin hızlı üreme
evresinde daha etkilidir.Oysa kinolonlar stasyoner evrede de
etkilidir.
Antibiyotik yan etkileri çok farklı organlarda görülebilir (
böbrek, karaciğer, kemik iliği, santral sinir sistemi
gastrointestinal sistem) Bazı antibiyotiklerin birlikte
kullanılan ilaçlarla etkileşerek toksisiteleri artar ve
emilimleri bozulabilir.
ANTİBİYOTİKLER
Dr. Aydoğan LERMİ
Kemoterapi: mikrop ve parazitlerin konakçıya zarar vermeden
öldürülmesi amacıyla yapılan tedavidir.
Antibiyotik: Doğadan- küflerden elde edilen antimikrobik
ilaçlara antibiyotik(ör:penisilin), laboratuvarda sentetik
olarak elde edilen antimikrobik ilaçlara antibakteriyel (ör:
sülfonamidler),
doğal
olanların
laboratuvarda
güçlendirilmesine semisentetik antibiyotik denir ancak
antibiyotik kelimesi rutinde hepsini kapsayacak anlamda
kullanılır.
Antibiyotikler 5 mekanizma ile mikropları öldürürler
1234-
Bakteri hücre duvarının sentezini bozarak,
Sitoplazmik membran permeabilitesini arttırarak,
Bakteri ribozomlarındaki protein sentezini bozarak,
Nükleik asit sentezini bozarak,
5- Bakteri metabolizmasını bozarak.
Antimikrobik spekturum: fazla sayıda bakteri ve mikroba karşı
etkili olan antibiyotiklere geniş spektrumlu antibiyotikler
denir.
ETKİ MEKANİZMALARINA GÖRE ANTİBİYOTİKLER:
HÜCRE DUVARI SENTEZİNİ BOZAN VE LİTİK ENZİMLERİ AKTİVE
EDEN ANTİBİYOTİKLER.
Bu ilaçlar genellikle bakterisid etkilidir.
• BETA LAKTAMLAR
o PENİSİLİNLER,
o SEFALOSPORİNLER,
o MONOBAKTAMLAR (AZTREONAM)
o KARBAPENEMLER
 İMİPENEM,
 ERTAPENEM,
 MEROPENEM,
• SİKLOSERİN,
• RİSTOSETİN,
• BASİTRAZİN,
• TEİKOPLANİN,
• VANKOMİSİN.
SİTOPLAZMA PERMEABİLİTESİNİ
(DETERJAN ETKİSİ)
BOZARAK
ETKİ
EDENLER
Bunlar katyonik deterjanlardır. Bu ilaçlar sitoplazmada
bulunan amino asid ve nukleotidler gibi önemli bileşiklerin
hücre dışına çıkmalarına neden olur ve bakterisid etki
gösterirler.
• POLİMİKSİNLER,
• GRAMİSİDİN,
• NİSTATİN,
•
•
•
•
•
AMFOTERİSİN B
KETOKONAZOL VE DİĞER İMİDAZOL GURUBU ANTİFUNGALLER,
FLUKONAZOL VE DİĞER TRİZOL ANTİFUNGALLER,
HEKZAKLOROFEN,
KATYONİK DETERJANLAR,
RİBOZOMLARDA PROTEİN
ANTİBİYOTİKLER
SENTEZİNİ
BOZARAK
ETKİ
EDEN
Bakterilerilerin 70 S ribozomu insanlardaki 80 S ribozomuna
göre antibiyotiklere daha duyarlıdır.
Bakteri 70S ribozomunda 23 S, 16 S ve 5 S alt üniteleri ve 70
S protein sentezi sırasında 30 S ve 50 S alt birimlerine
ayrılır.
30 S alt ünitesine bağlananlar: Aminoglikozidler, tetrasiklin.
Bu gruptaki ilaçlar memeli hücrelerinin mitokondrilerinde
bulunan 55S ribozomları aracılığıyla meydana gelen protein
sentezini de inhibe eder (en etkilisi kloramfenikoldür) ancak
sitoplazmada bulunan 80S ribozomlarındaki protein sentezine
etkili değildir.
• TETRASİKLİNLER 50S – 30 S
• AMİNOGLİKOZİDLER, ( aminoglikozidler
bakteriyostatiktir), 30 S
• MAKROLİDLER, 50S
• KLORAMFENİKOL,50S
• LİNKOZAMİDLER, 50S
• FUSUDİK ASİT,50S
dışında
hepsi
BAKTERİ DNA VE RNA SINI BOZARAK ETKİ EDENLER
Antineoplastikler (mitomisin, aktinomisin, daunorubisin,
doksorubisin) . Aktinomisinler ve rifamisinler: DNA’ya bağımlı
RNA polimeraz enzimini inhibe ederek mRNA sentezini
(transkripsiyon) önler. Kinolonlar (nalidiksik asid,
fluorokinolonlar): DNA giraz enzimini inhibe ederek,
bakterinin ölümüne neden olurlar. Mitomisinler: DNA zincirini
alkilleyerek DNA moleküllerinin birbirinden ayrılmasını önler.
Böylece DNA replikasyonu durur.
• Kinolonlar- DNA giraz ı inhibe ederler
• Rifampisin- DNA ya bağlı RNA polimerazı inhibe eder
• Trimetoprim/ Sulfa- tetrahidrofolat yapımını inhibe ederler
•
•
•
•
•
•
•
•
FLOROKİNOLONLAR,
RİFAMİSİNLER,
NALİDİKSİK ASİD,
METRONİDAZOL,
AKTİNOMİSİNLER,
MİTOMİSİNLER,
BLEOMİSİN,
ASİKLOVİR ( antiviral),
BAKTERİYEL ANTİMETABOLİTLER
• SÜLFONAMİDLER,
• SÜLFONLAR,
• PAS,
• İZONİYAZİD (İNH)
• ETAMBUTOL,
• TRİMETOPRİM,
PENİSİLİNLER:
I. DAR SPEKTRUMLU PENİSİLİNLER
a. DEPO PENİSİLİNLER,
i. PEN-G (BENZİL PENİSİLİN)
ii. PROKAİN PEN- G,
iii. TAKVİYELİ PROKAİN PEN –G
iv. KLEMİZOL PEN-G
v. BENZATİN PEN-G
b. FENOKSİ PENİSİLİNLER ( ASİDE DAYANIKLI)
i. PEN V(FENOKSİMETİL PENİDİLİN),
ii. FENETİSİLİN ( FENOKSİETİL PENİSİLİN),
iii. PROPİSİLİN ( FENOKSİPROPİL PENİSİLİN),
c. BETALAKTAMAZLARA ( PENİSİLİNAZA
(ANTİSTAFİLOKOKAL) PENİSİLİNLER
)
DAYANIKLI
i. METİSİLİN,
ii. NAFSİLİN,
iii. İZOKSAZOLİL PENİSİLİNLER
1.
2.
3.
4.
OKSASİLİN,
KLOLSASİLİN,
DİKLOKSASİLİN,
FLUKLOKSASİLİN,
II. GENİŞCE SPEKTURUMLU PENİSİLİNLER
a. AMİNOPENİSİLİNLER
i. AMOKSİSİLİN,
ii. AMPİSİLİN VE ESTERLERİ:
1. BAKAMPİSİLİN,
2. PİVAMPİSİLİN,
3. TALAMPİSİLİN,
iii. HETASİLİN,
iv. SİKLASİLİN,
v. EPİSİLİN,
III.
GENİŞ
SPEKTURUMLU
ANTİPSEUDOMONAL)
a. KARBOKSİPENİSİLİNLER
i. TİKARSİLİN,
ii. KARBENİSİLİN VE ESTERLERİ
1. KARİNDASİLİN
2. KARFENİSETİN,
b. ASİLÜREİDO PENİSİLİNLER
i. MEZLOSİLİN,
ii. AZLOSİLİN,
PENİSİLİNLER
(
iii. PİPERASİLİN,
c. DİĞER PENİSİLİNLER
i. AMİDİNOPENİSİLİNLER
1. AMİDİNOSİLİN (MESLİNAM),
ii. TEMOSİLİN
SEFALOSPORİNLERİN SINIFLANDIRILMASI
I. KUŞAK SEFALOSPORİNLER
a. ORAL I. KUŞAKLAR
i. SEFALEKSİN,
ii. SEFAGLİSİN,
iii. SEFADROKSİL,
b. PARENTERAL I. KUŞAKLAR
i. SEFALOTİN,
ii. SEFAZOLİN
iii. SEFASETRİL
c. HEM ORAL HEM PARENTERAL OLAN I. KUŞAK
i. SEFRADİN
II. KUŞAK SEFALOSPORİNLER
a. ORAL II. KUŞAKLAR
i. SEFAKLOR,
ii. SEFTİBUTEN,
b. PARENTERAL II. KUŞAKLAR
i. SEFAMANDOL,
ii. SEFOKSİTİN,
iii. SEFOTETAN,
iv. SEFONİSİD,
v. SEFMETAZOL,
c. HEM ORAL HEM PARENTERAL II. KUŞAKLAR
i. SEFUROKSİM,
ii. SEFETAMET
III. KUŞAK SEFALOSPORİNLER
a. ANTİPSEUDOMONAL III. KUŞAKLAR
i. SEFOPERAZON,
ii. SEFTİZİDİM,
iii. SEFSULODİN,
b. ORAL III. KUŞAK
i. SEFPODOKSİM,
c. ORAL PARENTERAL III. KUŞAK
i. SEFİKSİM
d. DİĞERLERİ
i. SEFOTAKSİM,
ii. SEFTRİAKSON,
iii. SEFTİZOKSİM,
iv. MOKSOLAKTAM,
SEFALOSPORİNLERİN ANTİBAKTERİYEL ETKİLERİNE GÖRE
SINIFLANMASI
A- ANTİ STAFİLOKOKAL SEFALOSPORİNLER
a. SEFAZOLİN,
b. SEFALOTİN,
B- ANTİ HEMOPHİLUS SEFALOSPORİNLER
a. SEFUROKSİM
b. SEFAKLOR,
C- ANTİPSEUDOMONAL SEFALOSPORİNLER
a. SEFTAZİDİM,
b. SEFOPERAZON,
D- ANTİ ENTERİK GRAM NEGATİF SEFALOSPORİNLER
a.
b.
c.
d.
SEFOTAKSİM,
SEFTRİAKSON,
SEFTİZOKSİM,
SEFOPERAZON,
E- ANTİ ANAEROB ETKİLİ SEFALOSPORİNLER
a. SEFOKSİTİN
KİNOLONLARIN SINIFLANDIRILMASI
I. KUŞAK KİNOLONLAR
a. NALİDİKSİK ASİT,
b. OKSOLİNİK ASİT,
c. SİNOKSASİN
II. KUŞAK KİNOLONLAR
a. PİPEDİMİK ASİT
b. FLUMEKİN,
III. KUŞAK KİNOLONLAR
a. FLOROKİNOLONLAR
i. CİPROFLOKSASİN,
ii. OFLOKSASİN,
iii. ENOKSASİN,
iv. NORFLOKSASİN,
v. PEFLOKSASİN,
vi. LOMEFLOKSASİN,
vii. FLEROKSASİN,
viii. TEMAFLOSKASİN,
ix. AMİFLOKSASİN,
x. SPARFLOKSASİN.
FARMAKOLOJİK ÖZELLİKLERİNE GÖRE ANTİBİYOTİKLER
A- AKCİĞER DOKUSUNA İYİ GEÇENLER
a.
b.
c.
d.
e.
f.
PENİSİLİN G
AMPİSİLİN,
TETRASİKLİN,
ERİTROMİSİN,
SPİRAMİSİN,
FLOROKİNOLONLAR,
B- KEMİK DOKUYA İYİ GEÇENLER
a.
b.
c.
d.
METİSİLİN,
SEFAZOLİN,
KLİNDAMİSİN,
LİNKOMİSİN
C- HÜCRE İÇİNE GİRİŞİ İYİ OLAN ANTİBİYOTİKLER
a. TETRASİKLİNLER
b. MAKROLİDLER,
c. ETAMBUTOL,
d. KLORAMFENİKOL,
e. RİFAMPİSİN,
f. FLOROKİNOLONLAR,
g. KLİNDAMİSİN,
h. TRİMETOPRİM
D- BARSAKTAN EMİLMEYEN VE
PARÇALANMAYAN ANTİBİYOTİKLER
a. AMİNOGLİKOZİDLER
i. KANAMİDİN,
ii. NEOMİSİN,
iii. PROMOMİSİN,
b. KOLİSTİN
c. POLİMİKSİN B
d. VANKOMİSİN
MİDE
SIVISINDA
E- KAN BEYİN BARİYERİNİ GEÇEN ANTİBİYOTİKLER
a. KOLAY GEÇENLER
i. KOLRAMFENİKOL
ii. KO TRİMATOKSAZOL,
iii. 3. KUŞAK SEFALOSPORİNLER
iv. FLOROKİNOLONLAR
b. YÜKSEK DOZDA GEÇENLER
i. PENİSİLİNLER
ii. AMPİSİLİN
iii. GENTAMİSİN
c. TÜBERKÜLOZ MENENJİT TEDAVİSİNDE KULLANILANLAR
i. RİFAMPİSİN
ii. İZONİAZİD,
iii. STREPTOMİSİN
F- İDRARLA AKTİF ŞEKİLDE ATILAN ANTİBİYOTİKLER
a.
b.
c.
d.
e.
f.
g.
AMPİSİLİNLER,
SEFALOSPORİNLER,
AMİNOGLİKOZİDLER,
KOLİSTİN
POLİMİKSİN B
KO TRİMAKSAZOL,
KİNOLONLAR
G- SAFRADA AKTİF ŞEKİLDE ATILANLAR
a.
b.
c.
d.
e.
AMPİSİLİN,
MAKROLİDLER,
LİNKOMİSİN,
TETRASİKLİN
TİAMFENİKOL
ANTİBİYOTİK KOMBİNASYONLARI NEZAMAN GEREKLİDİR:
1. Febril nötropenik hastaların ampirik tedavisinde
potansiyel ölümcül patojenleri (gram + ve gram-) kapsamak
için kombine antibiyoterapi yapılır.
2. Polimikrobiyal enfeksiyonların tedavisinde kombine
antibiyoterapi yapılır.
3. Ciddi ve tedavisi zor enfeksiyonların tedavisinde
sinerjizm elde etmek için ( enterokok enfeksiyonları için
Penisilin + Genta gibi) kombine antibiyoterapi yapılır.
4. Tüberküloz tedavisinde direnç gelişimini önlemek için
kombine antibiyoterapi yapılır.
I. BAKTERİSİD
BİRBİRLERİNİN
–SİNERJİSTİK )
ANTİBİYOTİK KOMBİNASYONLARI (
ETKİSİNİ
ARTTIRIRLAR
ADDİTİF
a. BETALAKTAMAZLAR
b. AMİNOGLİKOZİDLER
c. POLİPEPTİT ANTİBİYOTİKLER
d. VANKOMİSİN
e. RİFAMPİSİN
f. FLOROKİNOLONLAR
II. BAKTERİYOSTATİK ANTİBİYOTİK KOMBİNASYONLARI (
KENDİ ARALARINDA ADDİTİF ETKİLİ ANCAK SİNERJİSTİK
ETKİ ETMEZLER, I. GURUBU ANTAGONİZE EDERLER)
a.
b.
c.
d.
e.
f.
MAKROLİDLER,
FUSİDİK ASİT,
TETRASİKLİN,
KLORAMFENİKOL,
LİİNKOMİSİN
KLİNDAMİSİN
g. SÜLFONAMİD.
BAKTERİSİDAL ANTİBİYOTİKLER
•
•
•
•
•
BETALAKTAMLAR
AMİNOGLİKOZİDLER
KİNOLONLAR,
GLİKOPEPTİTLER
RİFAMPİSİN,
• METRONİDAZOL
BAKTERİOSTATİK ANTİBİYOTİKLER
•
•
•
•
•
•
TETRASİKLİN
MAKROLİDLER,
KLORAMFENİKOL,
KLİNDAMİSİN,
SULFONAMİDLER,
TRİMETOPRİM
Bakterisidal antibiyotikler immün sistemin deprese olduğu (
Nötropenik ) veya iyi çalışmadığı ( menenjit, bektertiyel
endokarditler, vb. ) durumlarda kullanılır.
Antimikrobik ilaçların,bakteriostatik etki gücünün kantitatif
göstergesi minimum inhibitör konsantrasyonudur (MIC).
Bakterisid etki gücünün göstergesi ise minimum bakterisital
konsantrasyonudur (MBC), bu bakterilerin % 99.9 dan fazlasını
öldüren minimum ilaç konsantrasyonudur.
ZAMANA BAĞLI BAKTERİSİDAL ETKİ: Bazı antibiyotiklerin
bakterisidal etkisi zamana bağlıdır. Minimal inhibitör
konsantrasyonun üzerindeki dozlar bakterisidal etkiyi
arttırmaz. Bu antibiyotikler mümkün olan en düşük dozda ( MIC
ın üzerinde ) devamlı infüzyonla verilerek hem yan etkileri
azaltılır hemde maksimum bakterisidal etki elde edilir.
Devamlı infüzyon yerine sık aralıklarla da verilebilir.
• BETA LAKTAMLAR
• VANKOMİSİN
DOZA
BAĞLI
BAKTERİSİDAL
ETKİ:
Bazı
antibiyotiklerin
bakterisidal etkisi doza bağlı olarak artar. Bu antibiyotikler
büyük dozlarda uzun aralıklarda verilir. Uzun aralıklar
toksisiteyi azaltırken yüksek dozlar maksimum bakterisidal
etkiyi sağlar. (Günde tek doz aminoglikozid uygulaması gibi ).
• AMİNOGLİKOZİDLER,
• KLORAMFENİKOL,
• KİNOLONLAR,
POST ANTİBİYOTİK ETKİ: Bazı antibiyotikler düşük doz
uygulamayı takiben bakteri üremesini uzun süre duraklatırlar
ve fagositozu kolaylaştırırlar. Aminoglikozidler, Vankomisin,
Karbapenemler (imipenem; meropenem) ve Kinolonların post
antibiyotik etkileri vardır.
AMİNOGLİKOZİDLER
KULLANILMALIDIR:
NEDEN
GÜNDE
TEK
DOZ
1- Aminoglikozidler doza bağlı bakterisidal aktiviteye
sahiptir, bu nedenle
yüksek dozlarda bakterisidal etkileri artar.
2- Aminoglikozidlerin post antibiyotik etkileri vardır, MIC
altına düşen dozlarda bile bakterisidal etkileri devam eder.
3- Aminoglikozidlerin ilk karşılaşma etkileri vardır,
aminoglikozidlerle karşılaşan bakterilerde ( özellikle
Pseudomonas spp.) ilacın alımı saatler içinde giderek
azalır. Uzun aralıklarla uygulama bu etkiyi azaltır.
4- Aminoglikozidlere bağlı toksisite zamana bağlıdır.
5- Renal tübüllerde ve iç kulaktaki aminoglikozid biriklimi
kısa aralıklı düşük doz uygulamalarla artarken uzun aralıklı
yüksek doz uygulamalarla azalır.
Aminoglikozidlerin günde tek doz uygulaması bakterisidal
etkiyi arttırırken toksisitteyi azaltır.
INTRASELLULER BAKTERİLERE ETKİLİ ANTİBİYOTİKLER:
•
•
•
•
•
•
•
TETRASIKLINLER
KLORAMFENİKOL
TRİMETOPRİM / SÜLFOMETAKSAZOL
KİNOLONLAR
MAKROLİDLER
KLİNDAMİSİN
RİFAMPİSİN
BÖBREK YOLUYLA ATILAN ANTİBİYOTİKLER:
(karaciğer yetmezliğinde doz ayarlamaya gerek yok )
• SEFOPERAZON
• KLORAMFENİKOL
• KLİNDAMİSİN
• DOKSİSİKLİN
• ERİTROMİSİN
• METRONİDAZOL
• NAFSİLİN
• RİFAMPİSİN
• SULFAMETAKSAZOL
KARACİĞER YOLUYLA ATILAN ANTİBİYOTİKLER:
(Böbrek yetmezliğinde doz ayarlamaya gerek yok)
• AMİNOGLİKOZİDLER
• AZTREONAM
• SEFALOSPORİNLER (sefoperazon hariç)
• İMİPENEM
• KİNOLONLAR
• PENİSİLİN
• TRİMETOPRİM
• TETRASİKLİNLER ( doksisilin hariç )
• VANKOMİSİN
BEYİN OMURİLİK SIVISINA İYİ
ENFEKSİYONLARINDA
TERCİH
ANTİBİYOTİKLER:
GEÇEN VE MSS
EDİLEBİLECEK
• PENİSİLİNLER
• 3. JENERASYON SEFALOSPORİNLER
• KLORAMFENİKOL
• RİFAMPİSİN
• TRİMETOPRİM / SULFAMETAKSAZOL genellikle BOS a iyi geçer
ve MSS enfeksiyonlarında kullanılırlar.
o 2. Jenerasyon sefalosporinler, klindamisin, ve
aminoglikozidler BOS a iyi geçmezler.
ANTİBİYOTİK DİRENCİ (REZİSTANS) NEDİR?:
Antibiyotiklerin hepsi tüm mikroorganizmalara karşı etkili
değildir. Bazı mikropların bazı antibiyotiklere karşı doğal
dirençleri vardır. Antibiyotik direnci ya kalıtsaldır yada
daha sonradan kazanılan bir özelliktir.
Birçok direnç mekanizması var:
1- Mikrop üzerinde antibiyotiğin etki edeceği bölüm yoktur ör:
mikoplazma – üreoplazma – klamidia gibi mikropların hücre
duvarları yok, bu nedenle hücre duvarının yapımını engelleyen
antibiyotikler bu mikroplara karşı etkisiz. Yada diğer deyişle
bu mikroplar penisilin – sefalosporinlere dirençlidir.
2- Antibiyotik mikroorganizmanın içine giremez ör:
penisilinler Gram Negatif bakterilerin içine giremez ve gram
negatiflere etkisizdir. Yada diğer deyişle gram negatifler
penisilinlere dirençlidir.
3- Mikrop antibiyotiği inaktif hale getirir. Ör:
stafilokokların çoğu Betalaktamaz enzimi içerir bu enzim
betalaktam yapıdaki antibiyotikleri etkisiz hale getirir.
Penisilin ve Sefaloporinlere karşı dirençli dir.
4- Mikroorganizmalar antibiyotiğin hedefini değiştirir. Ör:
penisilin in bağlanması gereken protein PBP üzerindeki bir
değişiklik sonucu penisilin bağlanıp etki edemez ve bakteri
penisiline direnç kazanmış olur.
5- Bakteri metabolik yollarını değiştirebilir, antibiyotik bir
metabolik yolu bloke ederken bakteri alternatif bir yol
geliştirebilir ve direnç kazanır.
6- Mikrop içeri giren antibiyotiği dışarı atarak da direnç
kazanabilir. Buna efflux denir
Antibiyotik dirençleri ya bakteri kromozonunda var olan bir
özelliktir ( genetik direnç ), ya kromozomda bir mutasyon
sonucu ortaya çıkar yada plazmid denilen kromozom parçacıkları
yoluyla dışarıdan edinilir, Rezistan plazmidi (R-faktör)
Temel olarak iki tip antibiyotik direnci vardır.
INTRENSEK : bakterinin genetik yapısında var olan ve o
bakterinin tüm izolatlarında görülen direnç.
EDİNİLMİŞ : daha önce hassas olan bir bakterinin mutasyonla
veya dışardan DNA ( plazmid ) alarak antibiyotiklere direnç
kazanması dır.
HAMİLELİKTE KULLANILMAYAN ANTİBİYOTİKLER:
•
•
•
•
•
•
SULFONAMİDLER
AMİNOGLİKOZİDLER
KİNOLONLAR
KLARİTROMİSİN
ERİTROMİSİN
TETRASİKLİN
ANTİBİYOTİKLERİN SIK GÖRÜLEN YAN ETKİLERİ:
1- FOTOSENSİTİVİTE YAPAN ANTİBİYOTİKLER:
TETRASİKLİNLER
SULFONAMİDLER
KİNOLONLAR
AZİTROMİSİN
2- OTOTOKSİK ANTİBİYOTİKLER:
AMİNOGLİKOZİDLER
ERİTROMİSİN
KLARİTROMİSİN
AZİTROMİSİN
VANKOMİSİN
MİNOSİKLİN ( %20 )
3- DİSULFİRAM BENZERİ ETKİ YAPAN ANTİBİYOTİKLER:
METRONİDAZOL
KLORAMFENİKOL
BETALAKTAMLAR
Metiltiazol (MTT) yan zincirli olan betalaktamlar:
SEFAMANDOL
SEFOTETAN
SEFMETAZOL
SEFOPERAZON
MOKSOLAKTAM
MTT yan zinciri aynı zamanda hipoprotrombinemiye neden
olarak kanamaya meyli arttırırlar. Bu etki K vitamini
enjeksiyonuyla tedavi edilir.
4- NEFROTOKSİK ANTİBİYOTİKLER:
AMİNOGLİKOZİDLER: proksimal tubuler asidoz
METİSİLİN ( VE DİĞER PENİSİLİNLER ): akut insterstisyel
nefrit ve akut hemorajik sistit yaparlar.
SULFONAMİDLER obstruktif nefropati yapabilirler.
TETRASİKLİNLER Fanconi sendromu yaparlar: glukozuri ve
hiperfosfaturi ile seyreden reversible proksimal tubuler
asidoz.
5- EPİLEPSİYE MEYLİ ARTTIRAN ANTİBİYOTİKLER:
IMIPENEM: özellikle yaşlı, böbrek fonksiyonları bozuk
veya kardiyovasküler şikayetleri olan ve özgeçmişinde
epileptik atak hikayesi olan hastalarda epileptik atak
eşiğini düşürür. Bu hastalarda doz 0.5 grm/ 6 saat i
geçmemelidir. Meropenemde bu etki daha azdır.
IV AKÖZ PENİSİLİN yüksek dozlarda tüm penisilinler ve
beta laktam antibiyotikler MSS irritasyonu yaparlar.
KİNOLONLAR tüm kinolonlar GABA inhibitörüdür ve
epileptik atakları başlatabilirler.
METRONİDAZOL nadiren epileptik ataklara yol açar.
Metronidazol ayrıca aseptik menenjit benzeri tablo
yapabilir.
6- ANTİBİYOTİKLERLE İLGİLİ İLAÇ – İLAÇ ETKİLEŞİMLERİ :
· Makrolidler en sık ilaç etkileşimlerine sebep olan
antibiyotiklerdir.
· Non sedatif antihistaminiklerle ( terfenadin astemizol
gibi)
verilirlerse Q-T uzamasına, ventriküler aritmilere ve
torsades de point lere yol açabilir.
· Serbest teofılin düzeyini arttırır.
· Serbest Digoksin düzeyini arttırır.
. Oral antikoagulanları düzeyini arttırır.
· Ergotaminlerle beraber verilirse akut ergo toksikasyonuna
yol açar (şiddetli periferal vazospazm ve dizestezi ).
· Benzodiazepinlerin etkisini arttırır.
7- ANTBİYOTİK ALIMINI TAKİBEN DÖKÜNTÜ:
1- Infeksiyöz mononükleoziste ampisilin alımını takiben
%65-100 döküntü olur.
2- Kronik lenfositik lösemide (KLL) aminopenisilin
bakampisilin ) alımını takiben %90 döküntü olur.
3- Allopürinol alan hastaya amoksisilin veya bakampisilin
verilirse %20 döküntü gelişir.
8- ANTİBİYOTİKLERİN RENKLİ YAN ETKİLERİ:
A- SARILIK
BEBEKTE: Sulfonamidler plasentan ve sütten geçerek
bebekte bilürübini albüminden ayırarak kernikterusa yol
açar. Süt veren annelerde, yeni doğanlarda ve term e
yakın hamilelerde kullanılmaz.
ERİŞKİNDE SARILIK: aşağıdaki antibiyotikler erişkinde
sarılık yaparlar.
OKSASİLİN
TETRASİKLİN
AMOKSİSİLİN / KLAVULONİK ASİT kolestatik hepatit
ERİTROMİSİN
intrahepatik
kolestatik
hepatit
SEFTRİAKSON psedokolestaz ( safra çamuru oluşturarak)
NOVOBİYOSİN
deriyi
ve
skleraları
boyar
hiperbilürübinemi yapmaz.
B -GRAY BABY :
Kloramfenikol alımını takiben 3-4 gün içinde ortaya çıkan
gri – siyanotik görünüm. Immatür hepatik ve
renal fonksiyonlara bağlı olarak ortaya çıkan konjuge
olmamış yüksek serum kloramfenikol miktarına bağlıdır,
mortalitesi yüksektir %40.
C- RED MAN SENDROMU :
Teikoplanin veya Vankomisinin hızlı infüzyonuna bağlı olarak
ortaya çıkan histamin deşarjına bağlıdır, infüzyon
yavaşlatılarak veya histamin verilerek tedavi edilir.
D- SİYAH TİROİD:
Tetrasiklin uzun süre verilirse tiroidde siyahlaşmaya yol
açar. Minosiklin deride ve özellikle skar dokularında,
mukozalarda ve yeni kemik gelişiminin olduğu alanlarda
hiperpigmentasyona yol açar.
E- KAHVE RENGİ İDRAR:
Çok nadiren Metronidazol metabolitleri idrarda koyu
kahverengi görünüme yol açar.
F- DİŞLERDE RENKLENME :
Tetrasiklin dişlerde kahverengi renk bozukluklarına,
Ciprofloksazin ise prematür bebeklerde dişlerde yeşil
renklenmeye yol açar.
G- RENK KÖRLÜĞÜ:
Etambutol yüksek dozlarda optik nörite yol açar, klinikte
görme bulanıklığı, santral skotom, ve renk körlüğü
görülür.
ENFEKSİYON HASTALIKLARI
dr aydoğan lermi, Enfeksiyon, enfeksiyon
hastalıkları, enfeksiyon uzmanı
Enfeksiyon, infectious, enfeksiyon hastalıkları, enfeksiyon
uzmanı, Enfeksiyonlu Yara, Nörolojik Hastalıklar, Kemik
İltihabı, Kronik Otit, Akciğer Hastalıkları, Orta kulak
İltihabı, Hepatit B, Hepatit C, KOAH – Kronik Obstrüktif
Akciğer Hastalığı, İdrar Yolu enfeksiyonu, Grip, Bruselloz,
Febril Nötropeni, Enfeksiyon Hastalıkları, Bulaşıcı
Hastalıklar, Anaerob Enfeksiyonlar, Aort Kapağı Hastalıkları,
Saman Nezlesi (Alerjik Rinit), Mide-Bağırsak enfeksiyonları,
HIV, AIDS, Viral Enfeksiyon, Üriner Enfeksiyon, Hepatit A,
Boğaz İltihabı, Grip, Halsizlik, İshal, Kalp Ağrısı, Göz
Ağrısı, Enterit, Bronşit, Ateş, Bakteriüri, Cilt Hastalıkları,
Karın Ağrısı, Kızamık, Tifo, Pnömoni, solunum yolu
enfeksiyonları, Beyin enfarktüsü, Sarılık, Menenjit, Kuduz
(hidrofobi), Kuduz, Lenfanjit, lenfadenit, sinüzit, Böbrek
İltihabı, nefrit, rinit, anjin, akıntı, döküntü, kaşıntı,
bulantı, kusma, ishal, kanlı ishal, kist, karaciğerde kist,
köpek kisti, kediden bulaşan, köpekten bulaşan, evcil
hayvanlardan bulaşan, yemekten bulaşan, sulardan bulaşan,
havuzdan bulaşan, cinsel yolla bulaşan, temasla bulaşan,
terlikten bulaşan, keneyle bulaşan, kene ile bulaşan, fareyle
bulaşan, kanalizasyon, fosseptik, havludan bulaşan, tuvaletten
bulaşan, kirli su, kirli sularla bulaşan, baş ağrısı, burun
akıntısı, nezle, mayasıl, hemoroit, sifiliz, bel soğukluğu,
şankr, şankroid, frengi, konjonktivit, sivilce, apse, kabuk,
içi cerahatli, irin, irinli, apse boşaltma, düşük, doğumsal,
genetik, idrarda yanma, kokulu akıntı, koyu akıntı, beyaz
akıntı, akıntı ve kaşıntı, akıntı ve yanma, akıntı ve kanama,
akıntı ve ateş, peniste akıntı, penis ucunda kaşıntı, peniste
yanma, peniste yara, vajinada yara, kanlı idrar, kanlı akıntı,
cerahatli akıntı, kanlı dışkılama, yeşil dışkılama, sulu
dışkılama, makatta yara, anüste akıntı, makatta kanama, tırnak
kırılması, tırnaklarda bozulma, mantar, mantar enfeksiyonu,
tırnak mantarı, cilt mantarı, mantar tedavisi, akıntı
tedavisi, tırnak tedavisi, adet kesilmesi, gebelik
enfeksiyonu, bebek enfeksiyonu, çocuk enfeksiyonu, cilt
enfeksiyonu, tırnak enfeksiyonu, karaciğer hastalıkları,
karaciğer enfeksiyonu, safra kesesi enfeksiyonu, kemik
enfeksiyonu, dalak enfeksiyonu, göz enfeksiyonları, göz kapağı
enfeksiyonu, cilt enfeksiyonları, döküntülü enfeksiyonlar,
tırnak enfeksiyonları, sinüzit, sinüs, göz, konjonktivit,
otit, kulak zarı, zatürre, zatürre, pnömoni, pnömoni, akciğer
enfeksiyonu, ince hastalık, tüberküloz, toplumdan bulaşan,
havadan bulaşan, öksürükle bulaşan, nefesle bulaşan, okuldan
bulaşan, parazit, bağırsak paraziti, solucan, solucan
tedavisi, parazit tedavisi, kurt tedavisi, dışkıda solucan,
dışkıda kurt, dışkıda parazit, kilo kaybı, kilo alamama,
Nörit, Nöritis, Nevrit, Nevritis, Nevralji, meningoensefalit,
ensefalo myelitler, düşük araştırması, torch, toksoplazma,
rubella, rubeola, 5. Hastalık, 6. Hastalık, kızamıkçık,
antibiyotikler, anti viraller, virüs, virus, barsak
enfeksiyonu, ishal, dizanteri, kolera, amipli dizanteri,
basili dizanteri, rota, adeno, rota virüs, adeno virüs, viral
enfeksiyonlar, mantar enfeksiyonları, memede apse, vajinada
kaşıntı akıntı, vajinada kanlı akıntı, hpv, aids nedir,
hepatit nedir, zatüre nedir, menenjit nedir, enfeksiyon nedir,
enfeksiyonu ne demek, osteomyelit, osteokondrit, zona, hsv,
zona zoster, abdomen, periton, peritonit, apandisit, nefrit,
piyelonefrit, sistit, üretrit, üretero vesikal reflu, hepato
renal sendrom, salpenjit, salpingo ooforit, pid, pelvik
inflamatuar hastalık, pelvis enfeksiyonları, jinjivit, diş
apsesi, diş enfeksiyonları, parotit, kaba kulak, rinit, rektal
apse, peri anal enfeksiyon, kemik eklem enfeksiyonları,
artrit, kemik enfeksiyonu, eklem enfeksiyonu, kronik
osteomyelit, perianal apse, ülseratif kolit, crohn, kron,
çölyak, divertikül, divertikülit, balık zehirlenmesi, gıda
intoks, gıda zehirlenmesi, gıdalar ile bulaşan enfeksiyonlar,
sulardan bulaşan enfeksiyonlar, epiglottit, özefajit, gastrit,
helikobakter pilori ,hpv aşısı, aşılar, zatüre aşısı, grip
aşısı, influenza aşısı, menenjit aşısı, çocukluk aşıları,
evlilik testleri, çocukluk çağı hastalıkları, döküntülü
enfeksiyonlar, bulaşıcı enfeksiyonlar, tatilde oluşacak
enfeksiyonlar, seyahat hastalıkları, sıtma, sivrisinekler ile
bulaşan enfeksiyonlar, kenelerden bulaşan enfeksiyonlar, kene,
sivrisinek, farelerden bulaşan enfeksiyonlar, kırım Kongo
kanamalı ateşi, ebola, ebola enfeksiyonu, ebola nedir, ebola
tedavisi, kkka, döküntü, kaşıntı, koma, yoğun bakım, yoğun
bakım enfeksiyonları, ventilatör ilişkili pnemoni, hastane
enfeksiyonları, vektör, trikomonas vajinalis, gardnerella
vajinalis, giyardiya, trişinella, e. Coli, pseudomonas, beta,
beta enfeksiyonu, boğaz enfeksiyonu, yüksek ateş boğaz ağrısı,
üşüme titreme, titreme terleme, döküntü kaşıntı, idrarda
yanma, idrar yolu enfeksiyonu, peniste yanma, idrar yaparken
yanma sızlama, idrarda koyulaşma, idrarda koku, dışkıda kötü
koku, kötü kokulu akıntı, cerahatli akıntı, şant, şant
enfeksiyonu, anal yolla bulaşan, oral yolla bulaşan, sex ile
bulaşan, sex, anal sex ile bulaşan, seks, seks ile bulaşan,
anal seks ile bulaşan, anal seks, oral seks ile bulaşan
enfeksiyon, meni ile bulaşan, vajinal salgılar ile bulaşan,
tükürükten bulaşan, kondom, kondom kullanımı, dildo ile
bulaşan enfeksiyon, dövme ile bulaşan enfeksiyonlar, vücut
deldirme, piercing, steril, steril olmayan, dezenfeksiyon,
pansuman,
EL AYAK AĞIZ HASTALIĞI
Hand, Foot, and Mouth Disease; Vesicular Stomatitis With
Exanthem;
El ayak ağız hastalığı nedir?
Bebek ve çocukluk çağında sık görülen bulaşıcı viral
hastalıktır. Hastalık ateş, ağız ve ağız etrafında, ellerde,
ayaklarda döküntü ve soyulmalar ile karakterizedir. Genellikle
yaz ve bahar aylarında görülür, komplikasyonsuz iyileşir.
El ayak ağız hastalığı nasıl bulaşır?
Virüs direk temas yada hasta çocuğun salya, dışkı, idrar gibi
çıkartıları ile direk temas sonucu bulaşır. Genellikle küçük
çocuk ve bebeklerde görülür.
Hastalık bulaşmasını arttıran etkenler
nelerdir?
Hasta çocuklar ile aynı ortamı paylaşmak,
10 yaşın altında olmak,
Kalabalık ortamlarda bulunmak hastalık kapma şansını
arttırır.
El ayak ağız hastalığının belirtileri
nelerdir?
Hastalık hafif gribal şikayetler ile seyreder, en sık
Hafif ateş,
İştah kaybı,
Huzursuzluk,
Boğaz ağrısı,
Yemek yerken ağızda acıma, yutamama,
Ağız etrafına ve içinde ağrılı döküntüler,
Avuç içi ve ayak tabanında ağrısız kaşıntısız döküntüler
ve soyulmalar görülür.
Hastalık nadiren ağır seyreder:
3 günden uzun süren ateş ( 37,5 C üstünde ateş),
Kusma,
Letarji,
Kan şekerinde artma olması durumunda hastane bakımı
gerekir.
El ayak
edilir?
ağız
hastalığı
nasıl
teşhis
Hastalık genellikle döküntüler ortaya çıktıktan sonra muayene
ile teşhis edilir. Boğaz sürüntüsü ve dışkı örneğinden
enterovirüs tayini ancak imkan olan durumlarda ve teşhisten
şüphe edildiğinde istenebilir.
El ayak ağız hastalığının tedavisi:
Hastalığın spesifik bir tedavisi yoktur. Tedavi ateş düşürücü
ve ağrı kesiciler ile çocuğu rahatlatmak, sıvı ve kalori
takviyesi yapmaktır.
El ayak ağız hastalığından korunma:
Hastalıktan korunmak için özellikle küçük çocuk oyun alanları
ve kalabalık ortamlarda kontamine olmuş alanların ( sık
dokunulan alanlar) basit sabun ve çamaşır suyu ile
temizlenmesi, küçük çocukların ağızlarına soktukları
oyuncakların paylaşılmaması, yoğun ilgi gören ve salya
bulaşabilecek yüzey ve oyuncakların silinerek temizlenmesi,
Daha büyük çocuklarda el yıkama alışkanlığının edinilmesi,
ellerin göze ve ağıza sürülmesinin engellenmesi, Hasta olan
çocuklar ile temasın engellenmesi hastalığın bulaşmasını
azaltır.
Yüzey temizliğinde bir kova suya katılan yarım bardak çamaşır
suyu yeterlidir.
El ayak ağız hastalığı döküntüler çıkmadan önceki 3 gün ve
döküntüler solup ateş düştükten sonraki 5 gün boyunca
bulaşıcıdır.
Referanslar:
Centers for Disease Control and Prevention
http://www.cdc.gov
National Institute of Allergy and Infectious Diseases
http://www.niaid.nih.gov
Canadian Pediatric Society
http://www.cps.ca
Public Health Agency of Canada
http://www.phac-aspc.gc.ca
ZONA
Gece yanığı;
Zona deri sinirlerinin ağrılı döküntülü iltihabıdır. Herpes
zoster virüsü ile meydana gelir. Herpes zoster virüsü çocuk
çağda bulaşır ve ilk olarak suçiçeği yapar daha sonra sinir
hücreleri içinde saklanır yıllar sonra immün sistemin
zayıfladığı bir anda sinir iltihabı yapar, buna ZONA denir.
Suçiçeği
geçirmemiş
insanlarda
zona
olmaz.
Zona
tekrarlayabilir. Zonanın aşısı vardır. Zona aşısı 60 yaş üstü
herkese yapılabilir. Aşı zonanın ortaya çıkışını, ağırlığını,
komplikasyonlarını azaltır.
Zona Kimlerde olur ?
Aşağıdaki durumlar zona riskini arttırır;
50 yaş üstü kişiler,
İmmün sistemin bozulduğu durumlar,
Kanser tedavisi gören,
Kortizon kullanan,
Kemoterapi alan
Radyoterapi alan hastalar
Aşırı yorgunluk,
Kötü beslenme,
Fiziksel ve psikolojik stres,
Yukarıda sayılan faktörler olmadan da zona çıkabilir. Zona
kişiden kişiye bulaştırılmaz ancak zona geçiren kişi etrafa
suçiçeği bulaştırır.
Zona belirtileri nelerdir?
Bir sinir bölgesinde sınırlı içi sıvı dolu kaşıntılı
kabarçıklar,
Kırmızı zeminde içi sıvı dolu kesecikler görülür,
Tipik olarak vücudun bir yarısında bir sinir
alanında sınırlıdır öbür tarafa geçmez,
Hastalık birkaç sinir bölgesini tutabilir,
Kabarcıklar birkaç gün içinde kurur, kabuklanır
dökülür,
En çok göğüs gövde ve yüzde çıkar,
Kabarcıklar başlamadan 2 gün önce ve kabarcıklar
kabuklandıktan 5 gün sonraya kadar bulaşıcıdır,
Gözü tutar ise görmeyi ciddi şekilde bozar,
Döküntünün olduğu bölgede yanma tarzında çok şiddetli
ağrılar olur, bu ağrılar normal ağrıkesiciler ile
geçmez,
Hasta ağrıdan dolayı bitkin kalır,
Baş ağrısı vardır,
Döküntü çıkmadan birkaç gün önce o bölgede uyuşukluk ve
kaşıntı olur,
Döküntünün olduğu bölge dokunmaya karşı çok hassastır,
Ateş vardır,
Hastalık geçtikten sonra ağrısı kalabilir.
Hastalıktan sonra ağrı tekrar ortaya çıkabilir, bu zona
komplikasyonudur buna post herpetik nöralji denir, çok
şiddetli ve kontrolü güç ağrılar olabilir.
Zona hastalığının teşhisi nasıl konur?
Hastalık klinik görüntü ve kan testleri ile konur.
Zona hastalığının tedavisi:
Zona tedavisinde amaç ağrının dindirilmesi ve iyileşmenin
hızlandırılması ve iyileşme sonrası ağrının ortaya çıkmasını
engellemektir. Antiviral ilaçlar ilk 48-72 saat içinde
başlanır ise ağrıyı hafifletip iyileşmeyi hızlandırırlar.
Antiviral ilaçlar hastanın durumuna göre 7 – 21 gün
kullanılabilirler. Ağrıların dindirilmesi için ağrı kesiciler,
kaşıntı ve kabuklanma için lokal ilaçlar kullanılabilir.
Tedavide kortizon kullanılabilir, kortizonlu ilaçların ağrıyı
azalttığı iddia edilmektedir.
Post Herpetik Nöralji:
Zona sonrasında gelişen şiddetli, kontrolü zor ağrılardır.
Zona komplikasyonudur. Halsiz bırakan yıpratıcı ağrılarıdır.
Tedavide antiviral ilaçların kullanılması nöralji ağrılarının
gelişme şansını azaltır. Bu ağrıların kontrolu için ağrı
kesiciler, anti depresanlar, lokal anestezik maddeler hatta
sinirlerin
bloke
edilmesi
bile
tedavi
amacıyla
kullanılmaktadır.
Zona dan korunma:
Zona başlayan kişi etrafa suçiçeği
aşağıdaki önlemleri almalıdır:
bulaştırmamak
için
Döküntüler kuruyup dökülmeye başladıktan 5 gün sonraya
kadar bulaşıcıdır, bu süre içinde
hamileler,
çocuklar,
suçiçeği geçirmemiş erişkinler,
yeni doğmuş bebekler,
kanser tedavisi görenler, steroid kulanlar dan
uzak durmak gerekir.
Zona tekrarlayabilir.
Zona aşı ile önlenebilen bir hastalıktır.
Referanslar
1. Sampathkumar P, Drage LA, Martin DP. Herpes zoster
(shingles) and postherpetic neuralgia. Mayo Clin Proc. 2009
Mar;84(3):274-80. [PubMed: 19252116]
2. Whitley RJ. Varicella-Zoster virus. In: Mandell GL, Bennett
JE, Dolin R, eds. Principles and Practice of Infectious
Diseases. 7th ed. Philadelphia, Pa: Elsevier Churchill
Livingstone; 2009:chap 137.
3. Advisory Committee on Immunization Practices. Recommended
adult immunization schedule: United States, 2010. Ann Intern
Med. 2010;152:36-39
VAJİNİT
Vajinit vajinanın iltihabıdır. Birçok sebeple ortaya
çıkabilir. En sık sebebi kendi içinde yer alan mikropların
vajinayı istilasıdır (bakteriyel vajinit yada kandida
vajiniti). Ayrıca cinsel yolla bulaşan trichomonas, chlamidya,
gonore, de vajinit yapabilir. Vajinit sadece mikrobik olmaz:
spermisitler, intra vajinal ilaçlar vb irritasyona bağlı
kimyasal vajinit ve alerjik vajinit de sık görülür.
Bakteriyel Vajinit;
Vajina da bakterilerin aşırı çoğalması sonucu:
Kaşıntı,
Akıntı,
Kötü koku,
Ağrı,
Yanma hissinin olmasıdır.
Vajinit neden olur ?
Normalde vajina da birçok bakteri bulunur bunların bir kısmı
iyi bir kısmı kötü bakteridir ve bir denge halinde bulunurlar.
Bu dengenin bozulması sonucu bir bakterinin aşırı çoğalması
ile vajinit ortaya çıkar.
Normal vajinada: Lactobacillus, Gardnerella vaginalis,
Bacteroides, Mobiluncus, ve Mycoplasma hominis bir denge
halindedir. Bunlardan birinin aşırı çoğalması ile vajinit
olur.
Vajinit kimlerde görülür ?
Her yaşta kadında görülebilir ancak üreme çağında ve gebelerde
sık görülür. Herhangi bir sebep olmadan da olabilir
cinsellikle direk bir ilişkisi yoktur ancak:
Vajinal duş,
Vajen içi araçlar,
Yeni cinsel partner,
Birden fazla cinsel partner var ise daha sık görülür,
Tuvaletten, koltuktan, yataktan, havuzdan, havludan
kapılmaz.
Vajinit belirtileri nelerdir?
Vajinit in en sık belirtisi vajinal akıntı ve kokudur. Bazen
hastalar ilişki sonrası keskin balık kokusundan şikayet eder.
Akıntı bazen çok bol bazen çok az olur, beyaz veya yeşilimsi
bir akıntıdır. İdrar sırasında yanma olur. Vajen ve etrafında
kaşıntı olur. Birçok kadında bu şikayetler çok hafif seyreder.
Vajinit komplikasyonları:
Birçok vajinit kendi kendine düzelir ancak Vajinit birçok
ciddi komplikasyonun da nedenidir.
Vajinit olan hasta cinsel yolla bulaşan hastalıkları
çok kolay kapar. Hepatit, HİV, Herpes, gonore ve diğer
enfeksiyonlar daha kolay kapılır.
Gebelerde erken doğuma ve düşük doğum tartısına neden
olur.
Pelvik inflamatuar hastalığa, dış gebeliklere ve
kısırlığa neden olabilir.
Vajinit teşhisi nasıl konur?
Vajinit teşhisi vajen kültürü ile konur. Her vajinal akıntı
dikkate alınmalıdır. Vajinit belirtileri bazen çok hafif
olabilir. Bu nedenle her rutin jinekolojik muayenede vajinal
kültür alınmalıdır. Özellikle hamilelerde her rutin kontrolde
vajinal kültür yapılmalıdır.
Vajinit Tedavisi:
Vajinit antibiyotikler ile tedavi edilir. Tedavide birkaç
çeşit antibiyotik kullanılabilir. Bu antibiyotikler hamilelere
de kullanılabilir. Tedavinin dozuna ve süresine uymak gerekir.
Vajinit tedaviden sonra tekrar edebilir. Her tekrarda
antibiyotik kullanılmalıdır.
Vajinitten korunma:
Vajinit gelişmesini ve sık tekrarını önlemek için :
Cinsel aktiviteye bir süre ara verilmesi,
Cinsel partner sayısının azaltılması,
Vajinal duş yapılmaması,
Vajinal araç kullanılmaması,
Vajinit tedavisine uyulması,
tedavinin
yarım
bırakılmaması,
Her vajinal akıntının dikkate alınması gerekir.
Referanslar:
1- Centers for Disease Control and Prevention. Sexually
Transmitted Diseases Treatment Guidelines, 2006. MMWR 2006: 55
(No. RR-11)
2- Hillier S and Holmes K. Bacterial vaginosis. In: K. Holmes,
P. Sparling, P. Mardh et al (eds). Sexually Transmitted
Diseases, 3rd Edition. New York: McGraw-Hill, 1999, 563-586
TRİKOMONAS VAJİNİTİ
Trikomonas vajinit yapan bir parazittir cinsel yolla bulaşır.
Sık rastlanır. Trichomonas vaginalis adlı parazit ile meydana
gelir. Hem kadın hem erkekte enfeksiyon yapar. Bulaştıktan 4
ila 20 gün sonra şikayetler başlar.
Belirtiler:
Kadında vajinit olur:
Bol köpüklü yeşil – sarı akıntı
Cinsel temas sırasında ağrı,
Kaşıntı, koku,
İdrar yaparken yanma olur.
Erkekte hemen hiç şikayet olmaz. Çok nadiren peniste hafif
beyaz akıntı, kaşıntı ve idrarda yanma yapar.
Trikomonas teşhisi nasıl konur?
Hastalık vajinal örneğin incelemesi ve kültürü ile teşhis
edilir. Erkekte üretral akıntıdan alınan örneğin incelenmesi
ile teşhis edilir.
Trikomonas tedavisi:
Trikomonas enfeksiyonu cinsel yolla bulaşan bir enfeksiyondur,
bu nedenle her iki eşinde aynı zamanda tedavi edilmesi
gerekir. Erkeklerde şikayet olmasa da her cinsel temasta
hastalığı bulaştırır. Trikomonas tedavisinde antibiyotikler
kullanılır. Tek doz tedavi yeterlidir.
Trikomonas komplikasyonları:
Trikomonas vajiniti tedavi edilmez ise birçok komplikasyona
neden olur.
• Vajinit olan hasta cinsel yolla bulaşan hastalıkları çok
kolay kapar. Hepatit, HİV, Herpes, gonore ve diğer
enfeksiyonlar daha kolay kapılır.
• Tedavi edilmemiş trikomonas enfeksiyonu gebelerde erken
doğuma ve düşük doğum tartısına neden olur.
• Pelvik inflamatuar hastalığa, dış gebeliklere ve kısırlığa
neden olabilir.
Trikomonas dan korunma:
Trikomonas tedavisinde eşlerin aynı zamanda tedavi edilmesi
önemlidir. Trikomonas vajiniti tekrarlar. Tedavi süresince
cinsel temastan kaçınmak gerekir. Kondom kullanımı trikomonas
bulaşmasını engeller.
Referanslar:
1- Centers for Disease Control and Prevention. Sexually
transmitted diseases treatment guidelines 2006. MMWR 2006: 55
(No. RR-11)
2- Krieger JN and Alderete JF. Trichomonas vaginalis and
trichomoniasis. In: K. Holmes, P. Markh, P. Sparling et al
(eds). Sexually Transmitted Diseases, 3rd Edition. New York:
McGraw-Hill, 1999, 587-604.
3- Weinstock H, Berman S, Cates W. Sexually transmitted
disease among American youth: Incidence and prevalence
estimates, 2000. Perspectives on Sexual and Reproductive
Health 2004; 36: 6-10
SU ÇİÇEĞİ
Chickenpox; Varicella;
Su çiçeği çok bulaşıcı viral, döküntülü bir hastalıktır.
Çocukluk çağında yada erişkin yaşta görülebilir. Hastalık
ateş, ciltte sıvı dolu, kaşıntılı kabarcıklar, halsizlik ile
karakterizedir. Yaş ilerledikçe hastalık daha ağır seyreder.
Virüs vücutta saklanır ileri yaşlarda zona yapar. Her mevsimde
görülür en çok kış ve ilkbaharda salgınlar yapar.
Hastalığın etkeni Varicella zoster virüstür Su çiçeği ve Zona
yapar. Su çiçeği en sık 10 yaş altında görülür, zona erişkin
yaştan sonra görülür. Hastalık insandan insana bulaşır, hasta
kişiler bulaştırıcıdır. Havadan solunumla, hastaya dokunmakla
bulaşır. Çok çabuk ve kolay bulaşır, hızlı yayılır.
Kuluçka süresi 10- 21 gündür. Daha sonra ciltte içi sıvı dolu
kabarcıklar, yoğun kaşıntı, halsizlik, kas ağrıları, ateş
başlar. 4. Günden itibaren kaşıntı azalır kabarcıklar
kabuklanmaya başlar ve solarak dökülür.
Su çiçeği aşısının bulunması ile birlikte su çiçeği vakaları
giderek azalmaktadır. Aşı olan çocuklarda su çiçeği ya
görülmez yada çok hafif seyreder. Hasta döküntüler başlamadan
2 gün önce hastalığı bulaştırmaya başlar ve döküntüler tamamen
kaybolana dek bulaştırıcıdır. Su çiçeği immün sistemi zayıf
kişilerde çok ağır seyreder ve birçok komplikasyon ortaya
çıkar.
Annesi su çiçeği geçirmiş yada aşılanmış bebekler 1 yaşına dek
su çiçeği geçirmezler. Annesi su çiçeği geçirmemiş ve
aşılanmamış bebekler ise 1 yaş altında su çiçeğini çok ağır
geçirirler.
Su çiçeği nin belirtileri nelerdir?
Hastalığın kuluçka süresi 10-21 gündür. Hastalık
Karın ağrısı,
Ateş,
İştahsızlık,
Baş ağrısı ile başlar bu şikayetler 2-4 gün sürer daha
sonra deri döküntüleri başlar.
Döküntüler içi sıvı dolu kabarcıklar şeklindedir ve
kaşıntılıdır.
Döküntüler yüz, göğüs ve saçlı deriden başlayarak
tüm vücuda yayılır,
Birkaç gün sonra içi irinleşir ve kabuklanmaya
başlar,
Biri solarken diğeri çıkar, 5. günden sonra
yenisi çıkmaz
Hastalık mukozalarda da görülür: ağız içi, vajen
ve göz kapaklarında da döküntü görülür.
Döküntüler yüz ve vücutta daha fazladır, kol
bacaklarda daha azdır.
Döküntüler iltihaplanmaz ise iz bırakmadan
iyileşir.
Aşılı çocuklarda da su çiçeği görülebilir ancak daha hafif
seyirlidir ve döküntüler 30 taneyi geçmez. Bu çocuklarda
hastalık bulaştırırlar.
Su çiçeği teşhisi nasıl konur?
Hastalık çocuğun şikayeti ve klinik görünüm ile kolayca teşhis
edilir. Kan testleri ve döküntüden
incelemesi ile kesin teşhis konur.
alınan
örnekler
in
Su çiçeği tedavisi:
Antiviral tedavi ilk 24 saat içinde başlanmalıdır.
1 yaş altı bebekler,
10 yaş üstü çocuklar
Erişkinler,
İmmün sistemi zayıf kişilerde
Egzema, güneş yanığı ve cilt problemi olan,
Steroid kullanan,
Aspirin kullanan çocuklar,
Akciğer hastalığı olan,
Kanser tedavisi gören kişilerde
Hastalık ağır seyreder bu nedenle anti viral tedavi gecikmeden
başlanmalıdır. Tedavide istirahat şarttır. Günlük köpük
banyoları ( ovalama yapmadan ) kaşıntı ve iltihaplanmaları
azaltır. Kaşıntı için tedavi verilmelidir. Çocuğun tırnakları
kesilerek kaşıntı ve iltihaplanma azaltılmalıdır. Ev halkından
risk altında olanlar var ise onlara da koruyucu antiviral
tedavi verilebilir. Bütün döküntüler solup döküldükten 5 gün
sonraya dek çocuğun dışarı çıkmasına, parka gitmesine, başka
çocuklarla oynamasına, okula gitmesine izin verilmemelidir.
Su çiçeği tehlikeli bir hastalık mıdır?
Suçiçeği genellikle komplikasyonsuz iyileşir. Çok az vakada ve
riskli hastalarda virüs tüm vücuda yayılarak beyin ve akciğer
iltihaplarına neden olur. Hastalık bağışıklık bırakır,
suçiçeği bir daha geçirilmez ancak iyileştikten sonra vücuttan
gitmez ve sinir sistemi içinde hayat boyunca saklanır. Hayatın
ileri zamanlarında stres ve immün sistemin zayıfladığı
zamanlarda yerinden çıkarak tekrar hastalık yapar. Bu hastalık
tüm vücuda yayılamaz sadece bir sinir bölgesinde sınırlı kalır
buna ZONA denir. Zona geçiren kişi etrafa Suçiçeği bulaştırır.
Komplikasyonları:
En sık görülen komplikasyon kabarcıkların kaşıma ile
mikrop kapması ve iz kalmasıdır. Bu nedenle kaşıntı
önleyici anti histaminikler ve köpük banyoları önerilir.
Virüsün beyinde ansefalit ve akciğerde pnemoni yapması
nadir görülen ancak çok tehlikeli komplikasyonlardır. En
sık 1 yaş altı, 10 yaş üstü, erişkin ve immün sistemi
bozuk olanlarda görülür.
Hastalığı geçirmemiş ve aşı olmamış gebelere bulaşır
ise çocuğa çok zarar verir.
Gebeliğin ilk 28 haftasında bebeğe geçerse: Buna
Varicella Sendromu (yada Konjenital Varicella Sendromu
denir );
Bebekte beyin hasarı ( ensefalit, mikrosefali,
hidrosefali, beyin gelişiminin tamamen durmasına )
yol açabilir,
Bebekte göz hasarı,
Bebekte nörolojik hasar, spinal kord hasarı,
Vücut gelişim bozukluğu, kol ve bacaklarda
gelişim bozukluğu, anüs ve mesane sfinkter
bozukluğu,
Deri bozukluklarına neden olabilir.
Doğurdan hemen sonra yada doğuma birkaç hafta kala
bulaşır ise buna Neonatal Varicella denir:
Annede erken doğuma neden olabilir,
Bebekte suçiçeği ağır seyreder, pnemoni ve diğer
komplikasyonlar sık görülür.
Çok nadiren kalp, karaciğer ve böbrek iltihabına yol
açar.
Suçiçeğinden şüphelenildiğinde
zaman kaybetmeden doktora
başvurulmalıdır.
Su çiçeğinden korunma:
Hastalık hava yoluyla ve temas yoluyla çok kolay bulaşır,
kolayca salgınlar yapar. Toplu taşıma araçları, markette,
yuvada, kreşte, okulda her yerde kolayca bulaşabilir. Hastalar
döküntü başlamadan önceki 2- 4 gün boyunca öksürerek,
hapşırarak virüsü etrafa yayarlar.
Suçiçeği aşı ile önlenebilen bir hastalıktır. Aşı 1995
yılında kullanılmaya başlanmıştır.
Aşı 2 doz halinde yapılır,
İlk doz 12- 15 aylarda,
İkinci doz 4-6 yaş arasına yapılmalıdır.
13 yaş altı ve hiç hasta olmamış aşı yapılmamış
kişilere 4-8 hafta arayla 2 doz aşı yapılması gerekir,
Suçiçeği aşısı canlı aşıdır hamilelere ve immün sistemi bozuk
kişilere yapılmamalıdır.
Suçiçeği ve Zona erişkin aşılaması için doktorunuza danışınız.
Hijyen ve sanitasyon kurallarına dikkat etmek bulaşmayı
azaltır.
Riskli kişiler için hastalık ile karşılaşıldı ise suçiçeği
immun globulin verilerek hastalık durdurulmaya çalışılmalıdır.
Aşı olmamış kişiler karşılaşma durumunda hemen aşılanarak
hastalık hafifletilebilir.
Referanslar :
1. Myers MG, Seward JF, LaRussa PS. Varicella-zoster virus.
In: Kliegman RM, Behrman RE, Jenson HB, Stanton BF, eds.
Nelson Textbook of Pediatrics. 18th ed. Philadelphia, Pa:
Saunders Elsevier;2007:chap 250.
2. American Academy of Pediatrics Committee on Infectious
Diseases. Recommended immunization schedules for children and
adolescents–United States, 2008. Pediatrics. 2008;121:219-220.
[PubMed: 18166576]
3. Alan Greene, M.D., © Greene Ink, Inc.Centers for Disease
Control and Protection (2010-12-27). “Varicella Pink Book
Chapter
20
p289
Communicability”.
http://www.cdc.gov/vaccines/pubs/pinkbook/downloads/varicella.
pdf. Retrieved 2010-12-27.
4. “General questions about the disease”. Varicella Disease
(Chickenpox).
CDCP.
2001-12-02.
http://www.cdc.gov/vaccines/vpd-vac/varicella/dis-faqs-gen.htm
. Retrieved 2006-08-18.
5. “Epidemiology of Varicella
Zoster
Virus
Infection,
Epidemiology of VZV Infection, Epidemiology of Chicken Pox,
Epidemiology
of
Shingles”.
http://virology-online.com/viruses/VZV3.htm.
2008-04-22
Retrieved
KIL KURDU
Oksiyür; Pinworm;
Kıl kurdu ( Oksiyür, Pinworm ) sebebi Enterobius vermicularis
adında küçük bir parazittir. Kıl kurdu adından da anlaşılacağı
gibi birkaç santim boyunda ince parazitlerdir. Temas ile
bulaşırlar ve bağırsağa yerleşirler. Dişi parazitler gece
bağırsaktan çıkarak anüs etrafına yumurta bırakırlar.
Yumurtalar temas ile etrafa bulaşır. Yumurtalar dış ortama
dayanıklıdır, uzun süre canlı kalır. Yumurtalarla temas eden
insanların ellerini ağızlarına götürmeleri ile bulaşır. Kötü
hijyen koşulları, kötü sanitasyon, el yıkama alışkanlığının
olmaması, aynı yatağı, koltuğu paylaşma, elbise paylaşma,
bulaşmayı arttırır. Yuva, kreş, huzur evi, yurtlarda sık
görülür. Ağız yoluyla bulaşan yumurtalar bağırsakta açılarak
1- 2 ayda parazit haline döner.
Kılkurdu belirtileri nelerdir?
Kılkurdu nadiren ciddi şikayetlere neden olur. Hastaların
genellikle hiç şikayetleri olmaz ve paraziti dışkılarında
gördükleri için doktora giderler. En çok şikayet çocuk
hastalarda olur çocuklarda:
Makat bölgesinde kaşıntı, tahriş,
Gece huzursuzluğu,
Alerjik reaksiyonlar sık görülür.
Kıl kurdu hazımsızlık, gaz, karında şişlik, bulantı, ağızda
aşırı salya, iştahsızlığa neden olabilir. Çok nadiren
apandisit, kronik salpenjit, Pelvik iltihabi hastalık,
peritonit, hepatit ve bağırsaklarda ülseratif lezyonlara neden
olabilir.
Kılkurdu nasıl teşhis edilir?
Kılkurdu dışkıda parazitin görülmesi ile teşhis edilir.
Özellikle gece makat kaşıntısı olan çocuklarda kıl kurdundan
şüphelenilmelidir. Parazit dışkıda çıplak gözle görülebilir,
birkaç santim boyunda ince bir parazittir. Parazitin
yumurtaları ancak mikroskopla görülebilir. Parazitin
yumurtaları dışkıda görülmez. Sabah hastanın makat bölgesine
yapıştırılan seloteyp incelenerek konur. Seloteyp makata
yapıştırılmadan önce makat temizliği yapılmamalıdır. Tek bir
inceleme ile teşhis koymak zordur testleri birkaç kez
tekrarlamak gerekir. Oksitür teşhisi dışkı tahlili ile konmaz.
Selofan bant testi yapmak gerekir.
Kılkurdu tedavisi:
Kılkurdu ilaçlarının tüm ailecek kullanılması gerekir. Kıl
kurdu kolayca tekrarlar. Aile bireylerinin hepsinin aynı anda
tedavi alması ve ortam temizliği gerekir. Ağızdan tek seferde
alınacak ilaç ile tedavi mümkündür. Tedavinin 2 hafta sonra
tekrarı gerekir. Günlük iç çamaşır değiştirmek, sabah perianal
banyo, yatak çarşafları ve koltuk örülerinin sık sık
değiştirilmesi aile içi bulaşmayı ve kıl kurdunun
tekrarlamasını azaltır.
Referans
1. Dent AE, Kazura JW. Enterobiasis (Enterobius Vermicularis).
In: Kliegman RM, Behrman RE, Jenson HB, Stanton BF, eds.
Nelson Textbook of Pediatrics. 18th ed. Philadelphia, Pa:
Saunders Elsevier; 2007:chap 291
Download