Bazı cemaatlerde hizmet eden insanların lüks

advertisement
Sorularlarisale.com
Bazı cemaatlerde hizmet eden insanların lüks hayat
sürmesi yadırganıyor; hizmetlere de sekte vuruyor.
Binbir zorluklarla büyüyen vakıfların meyvesinin hizmet
eden insanlara akması caiz mi?
İslam davası adına hizmet eden insanlar ya da kuruluşlar; sade, iktisatlı ve
mütevazi bir hayat yaşayarak insanlara örnek olmalıdırlar. Lüks ve israf, dinimizce
men edilmiştir. Özellikle kamu malı niteliğinde olan vakıf ve devlet kurumlarındaki
lüks ve israflar, daha katmerli bir haramdır, vebali çok büyüktür. Bu sebeple bu
mevkilerde hizmet eden insanların, kılı kırk yaracak derecesinde, azami bir iktisat ve
tevazu ile hareket etmesi iktiza eder. Şayet bu şekilde hareket edilmiyor, lüks ve
savurganlık ile kurum kötüye kullanılıyor ise, cemaat olarak gereken mercilere
durumu bildirip, o suistimalin önüne geçilmelidir.
Vakıf bünyesinde çalışan insanların, elbette geçimini temin edecek kadar bir
maaşı olacaktır. Bu maaşın tespit ve tayini, yaşanılan ortama göre değişiklik arz
edebilir. Her insanın mizaç ve meşrebi bir olmadığı için, yaşama şartları da bir
olmayabiliyor. Bazısı maaşını artırıp bir araba alabilirken, bazısı için de maaşı ucu
ucuna ancak yetiyor. Bu noktalardan dolayı herkesi bir kalıp içine sokmak mümkün
değildir. Ya da bu noktaları nazara almadan tenkit etmek, bazen yapıcı değil yıkıcı
bir tesir yapabilir. Çok açık bir suistimal varsa, gerekeni yapmak her insanın bir
sorumluluğudur.
Üstad'ın bu husustaki tespitlerini burada takdim edelim:
"Böyle zamanda tereffühte izn-i şer'î bizi muhtar bırakmaz"
"Lezâiz çağırdıkça 'Sanki yedim' demeli. 'Sanki yedim' düstur eden,
bir mescidi yemedi."
(HAŞİYE: İstanbul'da Sankiyedim namında bir mescid var. 'Sanki yedim'
diyen adam, hevesinden kurtardığı paralarla bina etmiş.)"
İnsan, dünya lezzetleri çağırdıkça "sanki yedim" demeli, yemeyip o masrafları
tasarruf ederek, hayırlı işlerde istihdam etmeyi prensip yapmalıdır. Nitekim birisi bu
prensip ile bir mescit inşa etmiştir. Lezzetler gelip geçicidir; lakin hayırlı işler
kalıcıdır.
page 1 / 2
"Şimdi ise ekseri açlığa düştü kaldı. Telezzüze ihtiyar izn-i şer'î
kalmadı."
İnsanların çoğunluğu açlık ve sefalet içinde iken, az bir kısım zenginin, lüks ve israf
içinde yaşaması caiz olmaz. Yani böyle bir durum içinde lezzet takip etmek, İslam
açısından caiz değildir.
"Sevâd-ı âzam, hem ekseriyet-i mâsumun maişeti basittir. Tagaddî
besâtetiyle onlara tâbi olmak, bin kere müreccahtır, ekalliyet-i
müsrife, ya bir kısım sefiye tagaddîde tereffüh noktasında
benzemek."(1)
Sevad-ı Azam; insanların çoğunluğunun genel yaşam standardı demektir. Yani
insanların ekseriyetinin hayat standardı nasılsa, bizim de bu standart içinde
yaşamamız tavsiye ediliyor. İnsanların hayat standardı zayıfken yani fakirken, bizim
lüks ve israf boyutunda yaşamamız doğru ve caiz olmaz. Ama insanların genel
durumu çok iyi bir standarda ulaşmış ise, o zaman lezzetleri takip etmekte bir
sakınca olmaz.
İnsanın helalden kazanıp helale harcaması ve mali ibadetlerini yerine getirmesi, lüks
yaşamasına ve toplumun genel standardının üzerinde çıkmasına ruhsat vermez.
Özet olarak; insanların genel geçim standardına uymak gerekiyor.
(1) bk. Sözler, Lemeât
page 2 / 2
Powered by TCPDF (www.tcpdf.org)
Download