Gökhan Hüseyinoğlu Herkes Hatalarından Geri Dönmek İster

advertisement
Gökhan Hüseyinoğlu
Herkes Hatalarından Geri Dönmek İster
Geçtiğimiz günlerde, yaklaşık dört milyar yıldır varolan Dünya’nın, eski temiz haline
döndürülemeyeceği uzmanların yıllarca süren çalışmalarıyla kanıtlandı. Araştırmaların
sonucunun kirliliğin geri döndürülemez bir biçimde artmış olmasını ortaya koyması sebebiyle
insanlar gezegenimizdeki yaşamın nasıl sona ereceği konusunda birçok kehanet üretmeye başladı.
Bu kehanetlerle günlük yaşamlarımızda hemen hemen her yerde, mesela kitaplarda, oyunlarda ve
özellikle filmlerde karşılaşmamız mümkün. Özellikle geçenlerde izlemiş olduğum Elysium (Neill
Blomkamp, 2013) filmi bana bu durumu anımsattı. Kıyametin ne zaman ve niçin gerçekleşeceği
hakkında tahminler yürütmek, gezegenimizdeki kirliliği azalmaya çalışmaktan kolay geliyor ne
yazık ki. Ayrıca, bazı insanlar var ki bu durumu kendi çıkarları doğrultusunda kullanıyorlar.
Bunun sonucunda ise, kirliliği azaltmak amacıyla birlik olmayı bırakın, sınıf farklılıklarının
oluşması yüzünden birbirimize düşman oluyoruz.
Günümüzde çevresel kirliliği azalmak uğruna yapılmakta olan çalışmalara baktığımda
kahkaha atmak istiyorum. Çünkü artık “Bilinçlenmeliyiz!”, “Kendi yaptıklarımıza dikkat
etmeliyiz.” ya da “En azından geri dönüştürülebilir poşetler kullanmalıyız.” gibi sözlere insanlar
hiç aldırış etmiyorlar ve bence haklılar da. Çünkü, çıkar ilişkilerinin gözümüzü kör ettiği bir
dünyada kuru lafa insanların karnı tok. Kendi ülkesini kalkındırmak adına birçok ülke lideri,
fabrika sahiplerine ucu açık imtiyazlar tanıyor. Bu durum sadece zengin ve fakir farklılığı denilip
geçilebilecek olsa keşke. Fabrikaların bacalarından çıkan duman, içinde yüzdüğümüz denizlere
akan binlerce ton zehirli atık… Akşam haberlerinde gördüğümüz sıradan olaylar işte. İnsanlar
neden çabalasın ki, zaten eninde sonunda bu çabayı ufacık bir hareketiyle yerle bir edebilecek
insanlar varken? Diyelim ki gezegenimizi kirliliğe mahkum eden bu sayılmakla bitmeyen hataları
geri almanın bir yolu olsa ya da henüz kirletilmemiş yepyeni bir yerde yaşamaya başlayabilme
seçeneğimiz olsa, hatalarımızdan ders çıkarıp huzur içinde, eşit şartlar altında yaşayabilir miydik?
Yine de bu durumdan kar sağlamaya çalışan biri kesinlikle olurdu bence. Hani diyorlar ya, yapay
zeka gezegenimizi istila edecek ve kıyamet bu yüzden kopacak diye. Bu kadar aç gözlü insan
yaşıyorken, bu durumun gerçek olabilme ihtimali bana hayal gücümün bir yanılsaması olarak
geliyor.
O zaman, hepimiz gemisinin batmasını bekleyen, geçmişe özlemle bakan bir kaptan
olacağız nihayetinde. En iyisi kalan yıllarımızı en güzel şekilde geçirmeye bakalım. Har vurup
harman savuralım, nasıl olsa Dünya yok olacak. Zaten bu şekilde düşünen insanların
gerçekleştirmiş oldukları eylemlere ses çıkarmamamız yüzünden kirlilik içinde yaşıyoruz. Artık,
bu durumun herkesi etkilediğini kavramamız gerekiyor. Zaten geri dönülemez denilen bir
noktada olduğumuzda değil, önümüzde duran engelden kaçıp, onun orada kalacağını kabul
edersek kaybederiz. Sadece yaşam habitatımızı da değil, kendi benliğimizi de kaybederiz.
Dolayısıyla, birlik olmamızı olumsuz etkileyebilecek tüm nedenlerden kurtulmalı ve ırk, din, dil
veya sosyal durumumuz ne olursa olsun yeniden bir araya gelmeliyiz. “Elysium” filminin
yönetmeni Neill Blomkamp bu durumu “Eğer hatalarımızdan ders çıkarmakta çok geç kalırsak,
dünya yoksulların mega kentinde izole edilen, zengin teknolojik güçlerin ceplerine girecek.”
şeklindeki sözleriyle açıklıyor. Bu yüzden, herkesin bizim gibi düşünmesine ihtiyacımız yok,
çünkü bu zaten imkansız bir şey. Ayrı ayrı kalmamalı bizim gibi düşünenlerle bir bütün olmalı ve
çoğunluk oluşturmalıyız. Çünkü ancak bu şekilde tüm dünyaya sesimizi duyurabiliriz ve onlardan
aynı desteği bekleyebiliriz.
Sonuç olarak, insanlığa ait mükemmel sorunsuz bütün bir dünyayı imkansız olarak
değerlendiriyorum. Zaten Dünya’nın yemyeşil olduğu, havasının dağ havasından onlarca kat
daha iyi olduğu ve canlı çeşitliliğinin fazla olduğu zamanlara dönmemiz gibi bir durum söz
konusu değil. Ancak, bu zararın belirli bir bölümünden geri dönülebileceği ön görülüyor. Ama
yine de üzülüyor insan işte, Jean-Jacques Rousseau’nun demiş olduğu gibi “Tarihte ilk kez bir
toprak parçasının etrafını çitle çevirip “Burası benimdir.” diyen ve buna inanacak kadar saf olan
insanlar bulabilen ilk insan, uygar toplumun ilk kurucusu oldu. O zaman biri çıkıp, çitleri söküp
atacak ya da hendeği dolduracak, sonra da insanlara “Sakın dinlemeyin bu sahtekarı. Meyveler
herkesindir. Toprak hiç kimsenin değildir. Ve bunu unutursanız mahvolursunuz.” diye
haykırsaydı, insan türünü nice suçlardan, nice savaşlardan, nice cinayetlerden kurtaracaktı.” Bu
gibi durumlarda bardağın dolu tarafını görebilmek önem taşıyor, en azından hafta sonları
babamın, annemle beni mangal yapmaya götürebileceği yemyeşil bir Uludağ ve dedemle fidan
dikebileceğim bir orman var.
Kaynakça:
. Blomkamp, Neill, ABD, Elysium (2013)
. Rousseau, Jean-Jacques, Fransa, Du Contrat Social (1762)
. Vikipedi
Download