..r BIR MUSLUMAN BAKlŞ AÇlSINDAN

advertisement
.
..
..
BIR MUSLUMAN BAKlŞ AÇlSINDAN
. ~~ .
DİN HÜRRİYETİ
..r
\) ~
~~
Mohamed T ALBİ*
Çev: Mustafa KÖYLÜ**
~
I. Eski İlişkilerden Yeni Şartlara
Başta şunu hatırlamalıyız ki, genel insani bir ilişki ve uluslararası bir
ilgi alanı olarak din hürriyeti problemi izafi olarak yenidir. Önceki zamanlarda
bu problem tamamen konu dışıydı. Antik dönemlerde herkes şehirlerinin
tanrısına ibadet etmeyi tabii sayıyordu. Evi korumak, aileyi muhafaza etmek
ve devletin refahını temin etmek bu tanrıların göreviydi. Onlar tapınanlarıyla
birlikte pürüzlü işlerini düzeltiyorlardı. Mesela, Kartaca'nın tanrıları doğuştan
(by nature) Roma tanrılarının düşmanlarıydı. Bu bağlamda şehrin tanrılarına
ibadet etmeyi reddetmek, esasta devlete karşı itaatsiz bir davranış olarak
kabUl ediliyordu.
Başlangıçta, Kitab-ı
Mukaddes
geleneğinde
durum aşağı-yukarı aynıydı.
Kitab-ı Mukaddes'te, Yahve, İbranllerin tanrısı olarak hareket etmektedir.
Tanrı sürekli olarak halkı diğer herhangi bir tanrıya ibadet etmeme konusunda
ve Tevrat'ı takip etme konusunda ikaz eder. İshak ve Ya'küb yoluyla İbrahim
zürriyetinden gelen on iki kablle tanrısı ve yeri, İsrail, bir olan etnik bir
kurumdur. İbram toplumu birliğin ideal bir prototipidir: o bire ve aynı zamanda,
kan, yer ve din hukukuna, ius sanguinis, loci, et religionis, riayet eder. O bir
devlette şekillenmiş, bir ülke ve dinde kökleşmiş etnik olarak mükemmel
homojen bir model toplumdur. Bir bakıma, böyle bir durumda din hürriyetinden bahsetmek gerçekten gülünç bir durumdur. Devlet-toplumuna
girmekten veya onu terketmekten başka bir tercih yoktu. Somut olarak, diğer
bir d1ne dönen Yahudilerin fiilen ipso facto devlet-toplumuna aidiyyetleri
*.Muhammed Talbi Tunus'lu bir İslam alimi olup doktorasını tarih alanında 1968
yılında Sorbonne'de tamamlamıştır. Tunus'da Tunus Üniversitesi Edebiyat
Fakültesinden emekli bir profesördür. Orada 1958 yılından itibaren öğretim üyeliği,
1966-70 yılları arasında ise dekan olarak görev yapmıştır. Dinler arası diyaloğa
katkılarından dolayı dünya çapında çok ünlü ödüller almış, dokuz kitabıyla birlikte
sayısız makaleleri vardır. Ayrıca dünya çapında bir çok konferans ve kongrelere
katılmış ve daha çok dinler ve kültürler arası ilişkilerle ilgili çeşitli dergilerde,
örneğinJournal of Ecumenical Studies, Encounters, ve Islam and Christian-Muslim
Relations gibi dergilerde editörlük ve hakemlik yapmaktadır. Bu makale Muslims
in Dialogue: The Evalutian of a Dialogue, ed. Leonard Swidler (Lewinston, Edwin
Mellen Press, 1992), kitabın 465-482 sayfaları arasındaki tercümesidir. Makalenin
orijinal başlığı, Mohamed Talbi, "Religious Liberty: A Muslim Perspective," dir.
**.Yrd. Doç. Dr. Ondokuz Mayıs Üniversitesi, ilahiyat Fakültesi, Din Eğitimi
Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi.
-187-
KUR'AN MESAJI İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGİSİ, Aralık, Ocak, Şubat, Sayılar: 22, 23, ır
son buluyordu. Böylece onlann din değiştirmeleri hıyanet olarak kabul ediliyor
ve böyle bir durumda onlara ölüm cezası veriliyordu. 1 Eğer biz bir prototİp
olarak Yahudi toplumunun durumu üzerinde durursak, o geleneksel ilahiyat
tarafından şekiilendirilmiş şekliyle klasik İslam Ümmetinde olan bazı
benzerliklerdeki durumlardan dolayıdır.
Tarihi nedenlerden dolayı, Hıristiyanlık mesajının ortaya çıkması ve
M.S. 70'te Yahudi devletinin yıkılmasıyla bu durum tamamen değişti.
Başlangıçta Hıristiyan telkini bir devletle ilişkili değildi: İsa, Havarilerine
"Sezar'ın hakkı olan şeyleri Sezar'a, Tanrı'nın hakkı olan şeyleri de Tanrı'ya
vermelerini" emretti (Mt. ~2: 21). Bu, devlet ve dini birbirinden ayırmaya ve
kişisel vicdan hürriyetini temin etmeye kalkışan reformsal teşebbüs başarısız
oldu. Zaman henüz olgunlaşmamıştı. Sonuç olarak M.S. 70'lerden sonrailk
Hıristiyanlar ve Yahudiler şehirlerinin tanrılarına ve kendi toplumsal
gruplarına karşı sadakati reddettiklerinden dolayı Roma İmparatorluğu
tarafından çoğu zaman itaatsiz tebaa olarak düşünülmüştür. Şöyle ki, onlara
çoğunlukla isyankarlar olarak davranıldı; hatta ateist olarak adlandırıld~lar.
Çünkü onlar monoteistlerdi! Bireyler olarak kendi vicdanlarıpa göre ve hürce
davranarak kendi karar verme ve din hürriyeti hakları ret edildi.
Uzun hikayeyi kısaltmak için, siyasi gücün ve dinin az-çok eski durumlarını koruduğunu veya devam ettirdiklerini söyleyelim. Onların birbirlerine
oldukça ihtiyaçları vardı. Hakim sosyal grubun hoşgörüsüzlüğü iç ve dış
savaşlarla ve aşağı yukarı şiddetli aynıncılığın bir çok şekliyle dünyanın her
tarafında kendini isbat etti. Şüphesiz, izafi olarak hoşgörülü olan İslam dünyası
da bu durumdan istisna değildi. Dünyanın her yerinde olduğu gibi, bu alandaki
insan hakları ihlal edilmekte ve hala orada-burada az-çok çiğnenmektedir.
Bununla beraber, şimdi göreceğimiz gibi, bunun İslam'ın bu temel hakları
ihlal etmeyi onayladığı manasma gelmez.
Şimdi, sadece olayların karanlık yönlerine bakmaktan sakınmak için,
şunu da belirtmemiz gerekir ki, bizim genel mazimiz tamamen öyle karanlık
ve iğrenç değildi. Toleransın, saygının, anlayışın ve diyaloğun yaşandığı bazı parlak dönemleri de zikredebiliriz. 2 Bununla birlikte, iddia edildiği şekliyle
açık bir şekilde vicdan hürriyetini görmek için on dokuzuncu asra kadar
beklemek zorundaydık. Siyasi ve felsefi liberalizm o zamanlarda moda halindeydi. Ancak hakikatte iddia edilen şey, inanınama hakkı olduğu kadar, o
l.Bakınız
Dt. 13:2-19 ve Lev. 24:10-23
R. Casper, "Les versions arabes, du dialogue entre le Catholicos
Timothee I et le Calife al-Mahdi (IIeNIIIe siecle)," Islanıochristiana, s. 3 (1977),
ss. 107-175
2.Bakınız, örneğin,
-188-
BİR MÜSLÜMAN BAKlŞ AÇlSINDAN DiN HÜRRİYETİ
öyle çok vicdan hürriyeti hakkı değildi. Böylece din hürriyeti kavramı maalesef
laiklik, agnostiklik ve ateizmle eşmanalı hale geldi. Sonuç olarak, ona karşı
çetin bir savaş başlatıldı. Konuyla dürüst ve i 'tidalli bir şekilde ilgilenmek
için kendimizi bu yanlış teşhisten korumak ihtiyacındayız.
Bir hakikat olarak şu husus kabUl edilmelidir ki, bugün din hürriyeti
kesinlikle bizim toplumsal hayatımızda kökleşmiştir. 1948 yılında İnsan
Haklan Deklarasyonu 'ndan beri, bu kavram uluslararası hukukun temel bir
parçası olmuştur. Bunun da ötesinde biz hal-i hazırda çoğulcu bir dünyada
yaşıyoruz ve dünyamız yakın gelecekte gittikçe daha çok çoğulcu olacaktır.
Başka bir yerde 3 her bir kişinin farklı olma hakkına sahip olduğunu ve aynı
zamanda gezegenimizin bi"zim tüm arzulanmız ve rüyruarımız için çok küçük
olduğunu yazdım. Gözlerimiz önünde hızlı bir şekilde genişleyen bu yeni
dünyamızda artık dışlamanın bir yeri yoktur. Birbirimizi olduğumuz gibi
kabUl etmet zorundayız. Farklılık, zamanımızın kanunudur. Bu gün gittikçe
artan, kapsamlı ve ileri medya sayesinde gerçekten herkes bir diğerinin
komşusu haline gelmiştir.
İslam ülkelerinde biz başlangıçtan beri farklı inanç toplumlanyla yan
yana yaşama alışkanlığına sahip bulunmaktayız. Bazı son olayların tekrar
acı bir şekilde ortaya koyduğu gibi, o daima kolay olmamıştır. Bununla
birlikte, biz ancak son zamanlarda laiklikle karşılaşmaya başladık. Şimdi
artık içimizdeki ateizmi ve agnostisizmin büyümesini tecrübe etmek sırası
bizdedir.4 Biz, toplumumuzdaki bu üstesinden gelinmesi zor olan değişimin
farkında olmak ve ona göre de bu yeni ve benzeri görülmemiş durumda
ilahiyat (theological) düşüncelerimizi çalıştırmak zorundayız.
Daha ileriye gitmeden önce, dini hürriyetin gerçekten ne olduğunu
sormamız gerekir. O sadece bir inançsız olma hakkı mıdır? Bir kişi gerçekten
diyebilir ki, din hürriyeti çoğunlukla yalnız ateizmle bir tutulmuştur. Bununla
beraber bu, sorunun sadece bir yönüdür ve benim görüş açımdan olumsuz
bir bakış açısıdır. Hakikatte din hürriyeti herhangi bir baskı, korku ve kaygı
olmaksızın, bir kişinin inanma ya da inanınama konusunda karar verme
hakkı, tüm vicdanıyla bir kişinin kendi kaderini tayin etme hakkı, Karanlık
3.M. Talbi, "Une Communaute de Communuates: Le droit a la difference et !es
voies de l'harmonie," Islamochristiana, s. 4 (1978), s. ll
4.Bakınız M. Talbi, "Islam et Occident: Au-dela des affrontements, des ambiguites
et des complexes," Islamochristiana, s. 7 (1981), ss. 57-77. Son zamanlarda Tunus'da
sosyolojik olarak yapılan bir araştırma göstermiştir ki, halkın% 5'i açık bir şekilde
kendilerinin ateist olduğunu ve% 15'i de kendilerinin dinle ilgilerinin olmadığını
(indifferent) açıklamıştır. Bakınız A. Hermassi, "al-Mutaccaf wa-1-faqıh," Tunusian
Review 15-21, s. 8 (1984), s. 46
-189-
KUR' AN MESAJI İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGiSi, Aralık, Ocak, Şubat, Sayılar: 22, 23, 2'4. ~·
Çağlardan miras kalan hurafelerden oluşan her çeşit inancı terketme hakkı,
ancak aynı zamanda bir kişinin kendi seçtiği inancı benimseme, ibadet etme
ve hür bir şekilde inancını ortaya koyma hakkıdır. Bu tanım Kur'an'ın temel
öğretisiyle uygunluk arzetmekte midir?
I. Kur'an'ın Temel Prensipleri
Bana göre din hürriyeti, Kur'an açısından bakıldığında, temel olarak
herşeyden önce İlahi olarak insanlığın tabiatı üzerine temellendirilmiştir. Bir
insan diğer bir çok varlık arasından sadece bir varlık değildir. Tüm yaratıklar
arasında sadece insanoğlunun görev ve sorumluluklan vardır. Onlar istisnai
varlıklardır. Onlar sadece cisme indirgenemezler. Zira her şeyden öte, insanlar
ruhturlar ve bu ruhlara Mutlak'ı idrak etme gücü ve Allah'a yükselme gücü
verilmiştir. Eğer insanlar bu olağanüstü güce ve yaratılış itibariyle özel bir_
pozisyona sahipseler, bu Allah'ın "Ona kendi ruhundan üflediğinden,, dolayıdır (Kur' an, XXXII, 9). Şüphesiz, insanlar da diğer yaşayan tüm hayvanlar
gibi cismanidirler. Onlar vücutları "kupkuru çamurdan, değişken balçıktan,,
yaratılmış bedeniere sahiptirler (Kur' an, XV, 28). Ancak onlar Ruh'u almış­
lardır. Onların iki yönü vardır: bir alçak yönü -çamurlan- ve bir yüksek
yönü-Allah'ın Ruhu-. Bu yüksek yönünü Yusuf Ali, "Doğru şekilde kullanıldığında, insana diğer yaratıklar üzerine üstünlük verir," şeklinde yorumlamaktadır. 5 Yaratılış sırasında insanlığın imtiyazlı pozisyonu Kur' an' da meleklerin, insanlığın semavi modeli olanAdem (a.s.)'in önünde secde etmeye
emredildikleri (Kur' an, XV, 29; XXXVIII, 72) sahnede çok dikkat çekici bir
şekilde sunulmaktadır. Bir bakıma, yaratıklar olarak insanlığı kendi uygun
yerinde muhafaza edebilmemiz şartıyla, biz İbrahim'in diğer üyeleri olan
manevi neslinden Yahudi ve Hıristiyanlarla birlikte, Müslümanlar olarak
insanlığın Allah'ın suretinde yaratıldığını söyleyebiliriz. Her ne kadar sahihliği
tartışılsa da, bir hadis (Peygamber'in bir sözü), bu ifadeyi doğrulamaktadır.
Bu yüzden diyebiliriz ki, Ruh seviyesinde tüm kişiler, fiziki veya zihinsel
yetenekleri ve istidatları ne olursa olsun, tamamen eşittirler. Onlar kendilerinde
Allah'ın aynı "Ruh"una sahiptirler ve "Ruh" sayesinde Allah'a yükselme
kabiliyetine ve Allah'ın çağrısına hür bir şekilde cevap verme kabiliyetine
sahiptirler. Sonuç olarak, onlar aynı haysiyet ve kutsallığa sahiptirler ve bu
haysiyet ve kutsallıktan dolayı da onlar yeryüzünde ve ahiret için kendi
kararlarını verme konusunda tam, eşit ve aynı haklara sahiptirler. Böylece
Kur'an açısından diyebiliriz ki, insan hakları tabiatı itibarıyla her insanın
içinde yerleştirilmiştir ve bu Allah 'ın planı ve yaratması sayesindedir. Şimdi
5.A. Yusuf Ali, The Holy Qur' an: Text, Translation, and Commentary (Leicester,
U.K.: The Islamic Foundation, 1975), s. 643, n. 1968
-190-
BİR MÜSLÜMAN BAKlŞ AÇlSINDAN DİN HÜRRİYETİ
şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, tüm insan haklannın temel taşı "din hürriyeti"dir. Zira "hayatın manasının ve ona göre nasıl yaşamlacağının bir ifadesi"
olan din, insan kurumlarının en temel ve şümullüsüdür.
Bir Müslüman bakış açısından şu çok açık bir durumdur ki, insanlık
sadece "şans ve zarfiret"in mahsulü değildir. 6 Onun yaratılışı bir plan ve
gayeyi takip eder. "Ruh" sayesinde insanlık bir Allah 'la birlikte olma yetisini
elde etmiştir, bir anlamı olması için onun cevabı hür olmalıdır. Kur'an'ın
öğretileri açıktır: insanlar "manevi' teveccüh"leriyle imtiyazlı varlıklardır
(Kur' an, XVII, 70); onlar "boş yere yaratılmamışlardır" (Kur' an XXIII,
115), onların bir misyonu varçlır ve onlar Allah'ın "yeryüzündeki hali'feleridir"
(Kur' an, II, 30). Bir misyonu yerine getirmek üzere Allah'tan gelen insan
mukadderatı nihai' olarak Allah' a dönmek zorundadır.
40~~~~~~~j~~~r~~c~w~~;.~
,
...
...
.
,
,
.,
"Kim iyi bir iş yaparsa yararı kendisinedir; kim de kötülük yaparsa zararıkendisinedir.SonundaRabbinize döndürüleceksiniz" (Kur' an, XLV,15).
Onun olabilmesi için (insanın kendi misyonunu gerçekleştirebilmesi
için) herkesin herhangi bir zorlama olmaksızın hür bir şekilde seçebilmesi
mutlak manada gereklidir. Her birey kendi mukadderatını tam bir şuurlulukla
inşa edebilmelidir. Kur'an açık bir şekilde zorlamanın dinle bağdaşamaya­
cağını ifade etmektedir:
~.CU~~~~..::;
__,ltıJ~A~
cJJı::r.
~~)ı;.;_; '..Li ...~:.U\_;
~C$~~~
,
"'
...
,
"'
...
""
A~ ı:;," , :1ı'J.ı'.l'l.a.AJı ~J ·-~~.lı;'.':IL~I
,
,
....
'>{~e:::-
J
'T'i
'
~y _Jr-;
"Dinde zorlama yoktur. Doğruluk sapıklıktan seçilip belli olmuştur.
Kim tağut (şeytan)u inkar· edip Allah'a inanırsa, muhakkak ki o, kopmayan
sağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah işitendir, bile ndir" (Kur' an, II, 256).
Bildiğim kadarıyla, tüm vahyedilmiş metinler içerisinde, sadece Kur'an
din hürriyetini bu kadar tam ve açık bir şekilde vurgulamaktadır: inancın
gerçek ve güvenilir olabilmesi için, mutlak anlamda hür ve kendi isteğine
bağlı eylem olması gerekmektedir. Bu bağlamda şunu da vurgulamak kayda
değer ki, nakledilen ayet, Medine'de yeni Müslüman olmuş olan ve kendi
çocuklarını da kendi yeni inançlarına döndürmeyi isteyen bazı Y ahüdi' ve
7
Hıristiyanların davranışlarını azarlamayı ve kınarnayı amaçlamaktadır.
6.Bakınız
Jacques Monod, Le hasard et la necessite (Paris:ed. Du Seuil, 1970),
burada meşhur biyolog materyalist bir görüş açısı geliştirir.
7.Bakınız Cheikh Si Boukbakeur Hamza, Le Coran: traduction nouvelle et
commentaire (Paris: ed. Fayard-Denoel, 1972), c.1, s. 97, o Tabari, Razi ve İbn
-191-
KUR'AN MESAJI İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGİSİ, Aralık, Ocak, Şubat, Sayılar: 22, 23,24 ·..·
Böylece, açık bir şekilde vurguianmaktadır ki, inanç bireysel bir ilgi ve
icraattır ve ebeveynler bile ona karışmaktan kaçınmak zorundadırlar. İslam'ın
temel metninde çok açık ve tartışılmasız ifadelerle vurgulandığı gibi, inancın
gerçek tabiatı kanaat ve hürriyetten ortaya çıkmış isteğe bağlı bir eylem
olmak zorundadır.
Nitekim, Allah bile kendi arzularına karşı zorla itaat etme konusunda
insanları aşırı histen men etmektedir. Bu da Kur' an' da açık bir şekilde ifade
edilmiştir. 8 O halde inanç karşılıksız bir ihsandır, Allah'ın bir lütfudur.
İnsanlık onu kabUl eder ya da reddeder. O Allah'ın lütfuna kalbini açma ve
akıl etme kapasitesine sahiptir. Ona bir hidayet (hudan~ gönderilmiştir. O
Allah 'ın çağrısını dinlemeye samirniyetle davet edilmiştir. Allah onu açık ve
net bir şekilde ikaz etmiştir. Zikrettiğimiz insan hürriyetini vurgulayan ayette .
altı çizildiği gibi,
~ ... cjjı ~'~)ı;,;_;'~ ... ~
"Doğruluk sapıklıktan
seçilip belli olmuştur."
Seçim yapmak insanlığa bağlıdır. İnsanın durumu -ve insanlığın haysiyet
ve kutsallığınlll fidyesi-trajik bir durumdan da uzak değildir. İnsanlar yanlış
yola sevk edilebilirler. Onlar yanlış seçim yapabilir ve doğru yoldan sapabilirler. Bir kelimeyle, onlar Allah'ın isteğine karşı koyma kapasitesine sahiptirler ve bu kapasite onların gerçek hürriyetinin kriteridir.
Misyonu doğru olarak Allah'ın çağrısını ve mesajını nakletmek olan
peygamber bile böyle bir durumda çaresizdir. O açık ve kesin bir şekilde
insan hürriyetine ve Allah'ın sımna saygıduymakonusunda ikaz edilmiştir.
ı;~~ ~u ı:~ :.:_;t; 1.b~~ ~~~J'ı ~:; :;vd~ ~L;. :,r ~ ~
~~:?
"Rabbin isteseydi, yeryüzündekilerin hepsi mutlaka inanırdı. O halde
sen mi insanları inanmaları için zorlayacaksın?" (X, 99). A. Yusuf Ali,
Kur'an tercümesinde, bu ayeti aşağıdaki şekilde yorumlamaktadır:
.. .inanç ~ahibi kişiler eğer İnançsızıara karşı mücadele etmek zorunda
kalırlarsa sabırsız ve hırslı olmamalıdır ve her şeyden önemlisi, diğerlerine
Kesir'den nakleder.
Kur' an, XXVI, 4 ve Muhammed Şaltut'un tefsirine, al-Islam 'aqidatan
wa shari' atan, 2. Baskı (Cairo, n.d.), s. 33. Yine Ali, The Holy Qur' an, s. 946 ve
n.3140
9.Bakınız, örneğin, Kur' an, II, 38; III, 4; V, 44,46; VI, 157; IV, 33; XVI, 89, 102;
XX, 123; XXVII, 2; XXXI, 3; XLVIII, 28; LXI, 9
8.Bakınız
-192-
BİR MÜSLÜMAN BAKIŞ AÇlSINDAN DİN HÜRRİYETİ
fiziki zorlama veya diğer herhangi bir zorlama şekliyle, örneğin toplumsal
baskı veya zenginlik ya da bir pozisyon vesllesiyle veya diğer anzl avantajlar
gibi zorla inancı empoze etmeye kalkışmaktan kendilerini korumalıdırlar.
Zorla kabul ettirilen inanç, inanç değildir. 10
Peygamberin ve daha çok da bizim görevimiz, zorlamaksızın tavsiye
etmek, Ikaz etmek, tebliği ulaştırmak ve nasihat etmekle sıkı bir şekilde
sınırlandırılmıştır. O şu şekilde emredilmiştir:
,i':! o' ~ o o " ' o '
..b"· ' ~ ' o- -, ~ o. ' ' ~
"'\ yh._.,.a.. .. 1 ~~
_? .L ~iWl_?..üy
"Öğüt ver, Çiınkü ;en'ancak öğüt ve;ensin. Onl~r;n üzerinde zorlayıcı
değilsin." (Kur' an, LXXXVIII, 21-22).
Diğer bir deyimle, Allah insanlığı gerçekten ve trajik bir şekilde hür
bırakmıştır. Allah'ın istediği şey, tam bir şuurluluk ve hürriyet içerisinde,
ilahi çağrıya istekli ve itaatkar bir cevaptır; aslında bu, Arapça bir kelime
olan "İslam"ın da gerçek manasıdır.
Şimdi şunun üzerinde de durmamız gerekir ki, bu bizim kayıtsız ve
ilgisiz olmamız manasma gelmez. Gerçekte biz iki ateş arasındayız (Scyylla'dan and Charybdis). Önce biz şüphesiz, diğerlerinin iç hayatıarına müdahale
etmekten kaçınmalıyız; bu problemin yönünü hal-i hazırda kafi derecede
vurguladık. İkinci olarak şunu ilave etmenin zamanıdır ki, aynı zamanda her
şeye karşı kayıtsız olmaktan, diğerlerine karşı ilgisiz olmaktan da kaçınmamız
gerekir. Şunu hatırlamamız gerekmektedir ki, diğeri bizim komşumuzdur.
Biz tanıklık etmek ve Allah'ın mesajını taşımak zorundayız. Bu da önem
verilmesi gereken bir husustur.
Bugün biz kendimizi, sesimizi kesrnek ve rahat bir şekilde kendimizi
kendi düşüncelerimize kaptırmak suretiyle oldukça şeytana uydurmuşuz. Ancak bu Allah'ın muradı değildir. Hürmetkarlık kayıtsızlık değildir. Allah,
örneği ortaya koymaktadır. Zira Allah insanlığa "şahdamarından daha
yakın"dır (Kur' an, L, 16) ve Allah içimizdeki arzuları ve bu arzuların bize
ne "fısıldadığını" dahi bilir (Kur' an, L, 16). Böylece, Allah bizimle birliktedir
ve bizim her birimizle durmadan, sadece tam bir hakimiyetle kendisinin
kullanabileceği tasvirleri, sembolleri ve kelimeleri kullanmak suretiyle her
zamanda tüm farklı sosyal ve kültürel sınıfiara uyan Ikaz edici ve ümit verici
İlahi kaynaklı bir pedagojiyle konuşmaktadır.
Ve Allah bizden İlahi örneği takip etmemizi ve dini olanlar da dahil
olmak üzere her çeşit sınırın ötesinde insanlık içinde erkek ve kız kardeşleri­
*
IO.Ali, The Holy Qur' an, s. 510, n. 1480
-193-
KUR'AN MESAJI İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGİSİ, Aralık, Ocak, Şubat, Sayılar: 22, 23,24
mize
doğru adımlarımızı
döndürmemizi istemektedir.
01 .bı)~ı:..; ~~w ~ ~;::. ~LJ.:;. ~ ~1 ~ ~~ ~ ~~ :l[i._ Gı ~w ı ~f 4~
~~ ~~ ::Uı 0ı.b~f ~\ ~ ~ji
"Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve birbirinizi
için sizi milletiere ve kabileZere ayırdık. Allah yanında en üstün
olanınız, (günahlardan) en çok korunanızdır. Allah bilendir, haber alandır"
(Kur' an, XLIX, 13). A. Yusuf bu ayeti şu şekilde yorumlamaktadır:
Her ne kadar mükemmel bir dünyada bu ikisinin eşmanalı olacağı
aniaşılsa da, sadece Müslüman kardeşliğine değil, tüm insanlığa'nitab edilmektedir. Bilindiği gibi insanlık bir çift ebeveynden n eş' et etmiştir. Onların
kablleleri, ırkları ve milliyetleri kendileriyle bazı farklı özelliklerini bilebildiğimiz uygun niteliklerdir. Allah'ın huzurunda onların hepsi birdir ve en
çok dindar olan daha çok itibar kazanır. 11
Diğer bir deyimle, insanlar yalnızlık ve vurdumduymaz bireysellik
için yaratılmamıştır. Onlar toplum için, karşılıklı ilişki için ve diyalog için
yaratılmıştır. Onların İcraatları önce Allah ve sonra da insanlar için uzlaşmaları
kapsamındadır. Her ne suretle olursa olsun, bu çift uzlaşmayı anlayabilmek
için, Allah'a ihanet etmeksizin ve birbirimizin iç dünyasına zarar vermeksizin
bu yolu bulmak zorundayız. Bunu yapmak için Allah'ın öğüdünü dinlemek
zorundayız: "Kitap ehliyle, -haksızlık edenleri dışında- en güzel tarzda tartışın
v,e deyin ki: "Bize indirilene de, size indirilene de inandık. Tanrımız ve
Tanrınız birdir, biz de O'na teslim olanlardanız." (Kur' an, XXIX, 46). Bu
ayette kullanılan Arapça kelimenin ve tercümede "teslim olmak" fiiliyle
karşılığını bulan kelimenin "müslüman" (=Müslümanlar) olduğuna dikkat
edelim. O halde, gerçek bir Müslüman olmak tüm diğer ideoloji ve inanç
sahibi insanlarla hürmetkar bir diyalog içinde yaşamak ve nihai olarak Allah' a
teslim olmaktır. Komşularımıza karşı ilgi göstermek zorundayız. Onlara karşı
görevlerimiz vardır: Biz yalnızlık adaları değiliz. Kur'an tarafından tavsiye
edilen saygılı nazik davranış şüphesiz, "yanlış yapanlar" hariç, yani adil
olmayan, zorba, fiziki olarak ya da sözlerle kast! bir şekilde kavgalı tartışmayı
çare olarak düşünen kimseler hariç, inanan ya da inanmayan insanlığın tümüne
yaygınlaştırılmalıdır. Böyle bir durumda daha kötüsünden kaçınmak için
diyalog diye adlandırılan şeye meydan vermemek daha iyidir.
Kısaca, bir Müslüman bakış açısından ki, bana ait, bizim görevimiz
basit manada en nazik bir şekilde tanıklık etmektir (bear witness) ki, bu da
tanımanız
ll.İbid.,
s. 1407, n. 4933. Biz genellikle onun Kur'an tercümesini izleyeceğiz.
-194-
BİR MÜSLÜMAN BAKlŞ AÇlSINDAN DİN HÜRRİYETİ
komşulanmızın
vicdan hürriyetine ve onun kutsallığına saygılı olmaktır. Aynı
zamanda onları doğrulukla dinlemek zorundayız. Müslümanlar olarak Peygamberimizin şu hadisi naklettiğini hatırlamamız gerekir: "Mü'min durmadan
hikmeti arar; onu nerede bulursa alır." Diğer bir sözü şunu ilave eder: "İlim
Çin' de de olsa onu arayın." Ve sonuç olarak karar vermek Allah'a aittir.
Zira biz, sınırlı insanlar olarak, sadece kısmen biliriz. Şu ayeti nakledeyim:
~ ~i~ı~ t.r~2Jı ~L:.:,r~~~~ ~~~~w.:;.~ ... ~
y;,~:(-~... ~ ~~_:;
~ıJl~üı~ıı)~:'.~~G1
~~5J~:J
"'
""
...
... ...
,
"'
"'
~~0~
.
"Sizden her biriniz için bir şeriat ve yol belirledik. Allah isteseydi,
hepinizi bir tek ümmet yapardı. Fakat size verdiği (nimetler) içinde sizi
sınamak istedi. Öyleyse hayır işlerine koşun, hepinizin dönüşü Allah'adır.
O size ayrılığa düştüğünüz şeyler(in hakfkatin)i haber verecektir" (Kur' an,
V, 48). (Talbi yanlışlıkla metinde V. 51 ayeti vermiştir, çev.).
~~~:;.; ~ :.:Jr~~~~~~. ~:i ı~~ ~~~~i~~~~~ ~(j ~~ ~ ~
~0~~~;~~
"De ki: "Allahım! Ey gökleri ve yeri yoktan var eden, görülmeyeni
ve görüleni bilen! Ancak Sen, ayrılığa düştükleri şeylerde kullarının
arasında hükmedersin." (Kur' an, XXXIX, 46).
III. Geleneksel ilahiyat Tarafından Empoze Edilen Sınırların
Ötesinde
Her ne kadar tüm Müslümanlar Kur'an'ın temel öğretilerine bağımlı
olmalarına rağmen, tarihi nedenlerden dolayı geliştirilen geleneksel Müslüman
teolojisi, benim görüşüme göre Kur'an'ın ruhuyla her zaman uyuşmamaktadır.
Kısaca iki önemli durumu hatırlayalım: bir taraftan zımmllerin durumu, yani
Orta Çağ dönemlerinde İslam imparatorluğunun içindeki dini azınlıkların
durumu, diğer taraftan mürtedin durumu.
Zımmilerle başlayalım. 12 Önce şunu vurgulamamız gerekir ki, her ne
kadar bir çok ülkenin kapıları (bununla birlikte, onların hepsi değil) İslam'a
12.Bu sorun hakkında çok miktarda bibliyografya vardır. Cl. Cahen'in Encyclopedia
of I s lam' daki zımmiler hakkındaki makalesi en önemli referansları verir. Temel
kitap hala A. Fattal 'ın Le statut !ega! des non-musulmansen pays d' Islam (Beirut,
1958) dir. Ayrıca B. Lewis'in "L'Islam et les non-musulmans," Annales (Paris),
s. 3-4 (1980), ss. 784-800, e bakınız. Kısmen de, Bat Ye Or'un kitabı, Le dhimmi,
profil de l' opprime en Orient et en Afrique du N ord (Paris, 1980)
-195-
KUR'AN MESAJI iLMI ARAŞTIRMALAR DERGİSİ, Aralık, Ocak, Şubat, Sayılar: 22, 2~~ 24
hazırlık yapmak için (fath) zorla veya cihadla 13 açıldıysa da, -o zamanları
genel bir uygulama idi- pratikte İslam'ın kendisi aşağı-yukarı hiç bir zaman
zorla kabUl ettirilmemiştir. Bu noktada Kur'an'ın öğretileri takip edilmiştir.
Onlar zımmllere dini toleranssızlığın en dayanılmaz şekline karşı emin bir
koruma sağlamışlardır. İki veya üç tarihi olay istisna, Zımmller bilhassa
seçtikleri dini yaşamaktan, ibadetlerinden veya toplumlarını kendi hukukiarına
göre organize etmekten hiç bir zaman engellenmemişlerdir. Hatta diyebiliriz
ki, başlangıçta onların durumları büyük ölçüde İslami fetihler sayesinde düzeltilmiştir. Onlar uzun bir dönem, idari alanda, hükümdar sarayında ve ekonomik faaliyetlerde yüksek bir pozisyonu ellerinde bulundurarak gerçek bir
tolerans ve saadete 14 sahip olmuşlardır.
Ancak şu da bir gerÇektir ki, bazı zaman ve yerlerde ayrımcılıktan cefa
çekmişlerdir. Yaklaşık olarak söylersek, ciddi bir şekilde onlar için durumlar
kötüleşmeye al-Mütevekkil'in hükümranlığından (M.S. 847-861) itibaren baş­
lamıştır. Ayrımcılık, bilhassa giyim konusunda, açıkça bir aşağılayıcı şekil
aldı. Baskı, Mısır'da muhtemelen akıl sağlığı yerinde olmayan, el-Hakim'in
hükümranlığı döneminde (M.S. 996-1021) en yüksek noktaya ulaştı.
Orta Çağ bağlarnındaki savaşlar, düşmanlıklar ve ihanetlerdeki bu
ayrımcılık siyaseti veya açık zulüm daima ilahiyatçılar tarafından teşvik
edildi veya güçlü bir şekilde (bu tür uygulamalara) arka çıkıldı. Bunu anlamak
için, şunu hatırlamamız gerekir ki, o zamanları, dünyanın her yerindeki Orta
Çağ zihniyetine göre ve tüm topluluklarda, tüm insanların eşit olduğunu
düşünmek bir meziyet değildi. Bir kişi nasıl Hak ile Batılı, gerçek Mü'minlerle,
inançsızıarı eşit olarak düşünebilirdi!
Böylece, biz geçmişimizi yüceltirken, daima (bu) durumları hesaba
13.Şunu hatıriamadan
da geçmemek gerekir ki, Müslüman bir bakış açısından,
cihfid ne savaş ne de kutsal savaştır. Bu bir oryantalist kavramıdır. Arapça bir
kelime olan cihad, kelime anlamı olarak "gayret" (effort) anlamına gelmektedir.
Cihil.d Allah'ın muradım yerine getirme konusunda mücadele etmeyi içine alır.
Onun en yüksek şekli bizim iç kötülük meyilierimize karşı savaşmayı oluşturur.
Müslümanlar tarafından yapılan, tarihi ve henüz belli olmayan sebeplere dayanan
savaşların büyük çoğunluğu (gerçek cihil.d olmadıkları halde) cihiid olarak
adlandırılmıştır. Bu konuda tam bir bibliyografya vermek mümkün değildir, ancak
bu sorun üzerindeki en son kitap A. Morabia'nın doktora tezi olan, La notian de
jihad dans l' Islam medieval, des origines al-Gazali (UniversitedeLille III, 1975)dir.
Yine bakınız, M. Arkoun, M. Borrmans ve M. Arosio, L' Islam re ligian et societe
(Paris, 1982), ss. 60-62.
14.Bakınız, S. D. Goitein, A Mediterranean Society, c. 1, Economic Foundations
(Berkeley and Los Angeles: University of California Press, 1968); s. 2, The
Community (1971); s. 3, The Family (1978). Yine aynı yazar, Letters of Medieval
Jewish Traders (Princeton, 1974).
-196-
BİR MÜSLÜMAN BAKlŞ AÇlSINDAN DİN HÜRRİYETİ
katmamız
gerekir. Ancak her şeyden de öte, aynı durum ve hataların tekrarlanmasından kaçınmak için mücadele etmemiz gerekir. Neyse ki, Kur'an'ın
temel öğretileri, kısaca onun gerçek manasını ortaya çıkarmaya çalıştık, bize
açık bir hareket tarzı ortaya koymaktadır. Onlar bize diğerlerinin şahsiyetine
ve onların tüm hürriyetine karşı saygılı davranınayı öğretmektedir. Bir kelimeyle, nerede büyük katliamlar işlenmekte, nerede insan hakları hala tehlike
altında, ihlale uğramada veya tamamen inkar edilmekteyse, bizim çağdaş
Müslüman ilahiyatçılarımız her çeşit ayrımcılığı yüksek sesle Kur'an'ın temel
öğretileri tarafından açık ve seçik bir şekilde kınandığı suçlar olarak itharn
etmelidirler.
Bununla beraber, mürtedin durumunu da düşünmemiz gerekir. Bu alanda
da, geleneksel teoloji Kur'an'ın ruhunu izlememiştir. Bu teoloji bir kişinin
dinini seçme hürriyetini ciddi bir şekilde mahrum etmiştir. Bu teolojiye
göre, İslam' a dönme, olması gereken bir şey iken ve gerçekte bir zorlama
olmaksızın, 15 bir zamanlar İslam'ın içindeyken, ondan çıkmak pratik olarak
imkansızdır. İslam' dan diğer bir din e dönme ihanet olarak düşünülmüş ve
mürtedin ölüm cezasına çarptırılması uygun görülmüştür. 16 Kendi değerlen­
dirmelerinde gelenekçi ilahiyatçılar bir taraftan Hz. Peygamber'in vefatından
sonra kendi otoritesini kabul etmeyen ve ona zekat ödemeyi reddeden kabllelere, onların isyanını dinden dönmeye benzeterek, enerjik bir savaş açan
İslam'ın ilk hallfesi Abu Bekir'in (M.S. 632-634) uygulamasına dayandır­
maktadırlar. Diğer taraftan da onlar temel olarak şu hadisin otoritesini ileri
sürmektedirler: "Her kim dinini değiştirirse, onu öldürün." 17
15.İsll1m'a
dönme kaidesinde, açık bir şekilde ihtida eden kişinin "bir tehlikeye
tamamen emniyet içerisinde, her hangi bir korku olmaksızın ve hiç bir
zorlama olmaksızın, hür bir şekilde İslam'ı seçtiği" zikredilmiştir. Bakınız
Muhammad b. Ahmad al- Umawi al-ma'ruf bi-Ibn al-Attar, Kitab al-watha'iq
wa-1-sigillat (Madrid: ed. P. Chalmeta and F. Corriente, 1983), s. 405; yine bakınız,
ss. 409-410, 414, 415-416.
16.Bakınız, Abd al-Rahman al-Gazari, Kitab al-Fiqh 'ala al-madhahib al-arba' a
(Beirut, 1972), c. 5, ss. 422-426. Bizim için Dr. Nu'man Abd al-Razzaq alSamarra'nın kitabı olan Ahkam al-murtadd fi al-sari' a al-islamiya, dirasa
muqarana (İslam'da Mürtedin Statüsü: Bir Karşılaştırmalı Çalışma) (Ryad, Saudi
Arabi, 1983) sına ulaşmak mümkün olmadı. Hanbelilere göre, mürted derhal
öldürülmelidir; diğer üç fıkıh ekolüne göre, bay ve bayana tekrar düşünmesi için
üç gün düşünme süresi verilir, ancak sözünü geri almadığı takdirde ölüme mahkum
edilmesi gerekir. Yine ihtida usulü için Ibn al-Attar'ın Kit ab al-watha' iq, s. 407'ye
karşı
bakınız.
17.Bu hadis için bakınız, örneğin, Buhari, Sahih (Cairo: ed. Al-Sa'b , n. d), IX, 19;
Abu Dawud, Sunan (Cairo, 1952), Il, s. 440. Yine bakınız, Buhari, Sahih, VIII,
201-202 ve IX, 18-20; Abu Dawud, Sunan, II, ss. 440-442.
-197-
KUR'AN MESAJI İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGİSİ, Aralık, Ocak, Şubat, Sayılar: 22, 23,24
1985'te Sudan'da Mahmut Taha'nın asılmasına kadar, İslam tarihi boyunca mürtedin ölüme çarptırıldığına dair bir kanunun uygulandığını bilmiyorum.18 Bu kanun çoğunlukla teorik olarak kalmıştı. Ancak şu gerçeğe de
dikkat çekmernek uygun olmayacak ki, Mısır'da 1970'li yıllarda, Müslüman
gelenekçiler, genellikle Müslüman kadınlarla evlenmek için düşünmeksizin
İslam'a girip evlilik hayatının başarısızlıkla sonuçlandığı durumlarda da yine
eski dinlerine dönen Kıptilere (CoptsY 9 karşı bu kanunu uygulamayı ilerisini
düşünmeden istediler. Daha yakınlarda da bazı Tunuslu ateistler (bu konu
20
hakkındaki) düşüncelerini ifade ettiler. Bu yüzden, her ne kadar çoğunlukla
teorik olsa bile, İslam' daki mürted durumunun açıklığa kavuşturulması
gerekmektedir.
Her şeyden önce şunu belirtmemiz gerekir ki, temel olarak ölüm ceza..
sının dayandınldığı hadis, Hadis kitaplannda bir şekilde daima isyan ya da
yol hırsızlığıyla irtibatlandırılmıştır. Peygamber hayatındaki veya hemen onun
ölümünden sonraki dönemde zikredilen öldürülmüş "mürtedlerin" durumlan
tüm istisnasız, "dinden dönmelerinin" bir sonucu olarak henüz o zamanları
toplumları küçük ve güçsüz olan Müslümanlara karşı silahlarını çevirmelerinin
bir sonucudur. Bu durumlarda ölüm cezası bir savaş durumundaki bir savunma
eylemi olarak görülmektedir. Şüphesiz bu nedenden dolayıdır ki, Hanefi
ekolü bir kadın mürtedi ölümle cezalandırmaz, "çünkü kadınlar, erkeklerin
aksine savaş için uygun değillerdir. " 21
Dahası, ölüm cezasını öngören hadis teknik olarak mütevatir22 değildir
18.Mahmut Tabii 18 Ocak 1985 tarihinde Sudan, Khartoum'da saat lO' da bir mürted
olarak, General Numeiri tarafından asıldı. Dr. Abd al-Hanrid Uways bu kanunun
uygulanmasını destekledi (bakınız: al-Muslimun, İslami çalışmalar konusunda
yazılar yazan haftalık bir dergi, March 23-29, 1985, s. 15).
19.Bakınız Mohamed Charfi, "Islam et droits de l'homme," /slamaochristiana, s. 9
(1983), s. 15. Yine 'bakınız Claire Briere and Oliver Carre, Islam, Guerre a
l'Occident? (Paris: ed. Autrement, 1983), burada şunları okuyoruz: "Böylece
1977' de yazılı olarak dinden dönenlere karşı getirilen bir ölüm cezası önerisi
parlamentoya sunulmuştur. Büyük bir olay! Böyle bir öneri, gerçekten de bütün
komünist militanları tehdit ediyordu. Gerçekten de biz bunu gördük, bu sonuncular
ateist ve mürted ilan edildiler. Aynı zamanda bu yasa bir Müslüman'la evlenmeyi
veya ondan boşanmayı isteyen, Müslüman olarak bilinen, Kıpti dini geleneklerine
çok geç dönemlere kadar bağlı kalan çok sayıda Kıptiyi de tehdit ediyordu. (Bu
Fransızca dipnotu tercüme eden sayın hocam Doç. Dr. Yılmaz Can'a teşekkür
ederim).
20.Bakınız Talbi, "Islam et Occident," ss. 68-69.
21.A. al- Gazari, Kitap al-Fiqh, V, 426.
22.Bir hadis muhtelif güvenilir nakilci zinciri tarafından nakledildiği zaman mütevatir
olarak isimlendirilir.
-198-
BİR MÜSLÜMAN BAKlŞ AÇlSINDAN DİN HÜRRİYETİ
ve sonuç olarak da, geleneksel hadis sistemine göre, bağlayıcı değildir. Her
şeyden de öte, modern bir görüş açısından, bu hadis sorgulanabilir ve sorgulanması gerekir. Bana göre, onun şüphesiz uydurma olduğunu (veya taklit)
(forged) gösteren bir çok ikna edici deliller vardır. O, mürtedin taşlanmak
suretiyle öldürülmesini emreden, Leviticus (24: 16) ve Deuteoronomy (13 :219) (ayetlerinin) etkisi altında -direkt olmasa bile, daha sonra muhtemelen
İslam'a dönen Yahudi ve Hıristiyanlar aracılığıyla indirekt olarak taklid
edilmiş olabilir.
Durum ne olursa olsun, söz konusu hadis bir hakikat olarak mürtede
karşı gerekli görülen her hangi bir ölüm cezasının zikredilmediği Kur'an
öğretileriyle çelişki içerisindedir. Hatta Peygamber'in hayatı esnasında bile,
durum kendini çeşitli zamaİllarda ortaya koymuş ve Kur'an'ın muhtelif ayetleri
de konuyla ilgilenmiştir. 23 Tüm bu ayetlerde, tek istisna olmaksızın, İslam 'ı
kabUl ettikten sonra onu reddetme konusunda ısrar eden bir mürtedin cezası
Allah'ın hükmüne ve ahirete bırakılmıştır. Kur'an'da zikredilen tüm durumlarda ve müfessirlerce izah edildiği şekliyle, o, bir taraftan vaziyete göre
hareket eden24 -bireyler ya da kabilelerle-, diğer taraftan da "Kitab Ehli"
(Kur' an, II, 109; III, 99-100) yani Yahudi ve Hıristiyanların inancına cazibesi
olan tereddütlü kişilerle ilgili olarak o zamanın sorunudur. Kur'an daima bu
özel durumları dikkate alarak, hiç bir zaman ölümle tehdit etmeksizin tartışır,
ikaz eder veya yapılması uygun olan davranışı tavsiye eder.
1. Kur'an Tartışıyor
Bir Müslüman bakış açısından Kur'an kendinden önceki tüm vahiyleri
tanır, doğrular ve onları mükemmelleştirir:
~ ~ ;..:~ ~ ~ı~J--~
"'
. o ;. o
...
" ...
o .. ;.
..... ;.
...
·Qo
o
-ı~ ~;ı~ J;r L. ~~~~~ J;r L. ~~~cı Ji ~
..ı"'
o
)) ~ ;G-i ~ J~ ':}./~).:;-:
..
~
"'
...
\
..
\
;.
"'
;
-....
..
... o
.. o
0~1 )~) ~Y'~)i \.... )~~·~,
~0~:5~
"De ki: "Allah'a, bize indirilene, İbrahfm'e, İsmafl'e, İshak'a, Ya'kilb'a ve Sıbtlara (Ya'kilb Oğullarından türeyen kabflelere) indirilene; Musa'ya, isa'ya ve peygamberlere Rableri tarafından verilene inandık; onlar
arasında hiç bir ayırım yapmayız, biz O'na teslim olanlarız (muslimunY'
(Kur' an, III, 84 ).
23.Kur'fin, II, 109, 217; III, 85-89,99-100, 106, 149; V, 57-59; XLVII, 25, 32, 34,
38.
24.Bakınız
Hamza, Le Coran, commentary on verses III, 85, 88, 91, 101, 106; IV,
31, 91, 106; V, 54; XLIX, 14.
-199-
KUR' AN MESAJI İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGİSİ, Aralık, Ocak, Şubat, Sayılar: 22, 23, 24
O, herkese, zaman elverdiğinde, elbiselerini değiştirir gibi dinlerini
değiştirmeleri konusunda izin verildiği manasma gelmez. Böyle bir davranış
hakikatte gerçek bir inancın eksikliğine delftlet eder. Bu nedenledir ki,
aşağıdaki ayet, insanlığın tümüne25 direkt bir çağrı olarak, İslam'ın evrensel
önemi üzerine ısrar eder:
~::r-~~~~ ~~~i~~~~~ ~:P ~~ r~~i~ ~:; ~1
"Kim İslam'dan başka bir din ararsa, bilsin ki (o din) ondan kabUl
edilmeyecek ve o, ahirette kaybedenlerden olacaktır" (Kur' an, III, 85).
Şöyle ki, mürtedler ikaz edilmektedir: iç düşüncelerinde İslam'ın gerçek
olduğuna
dair ikna olduktan sonra irtidadı seçen kimseler haksızdırlar ve
böylelikle onlar kendi hidayetlerini ilgilendiren tüm sonuçlarıyla birlikteAllah'ın hidayetinden mahrum edilmişlerdir:
yül:~~~~~~~ ~J:-:.ı;..)0t 1_,~ ~~~!~1_,')5-L:} ~lı.>_~~,
~ ~U:Jı r;Jı (.5 ~ ":1 ~~ ~
"iman ettikten, Rasfll'ün hak olduğunu gö;.dükten ve k~ndilerine
açık deliller geldikten sonra, inkar eden bir topluma Allah nasıl yol gösterir?
Allah zalim toplumu doğru yola iletmez" (Kur' an, ID, 86; ayrıca aşağısındaki
87., 88., 89., 90., 91. ayetlere de
bakınız)
Bununla birlikte, Kur'an yeni İslam'a girmiş olanları ondan geri dönmeleri konusunda ikna etmeye zorlayan "Kitap Ehli''nin davranışını itharn
eder. Şüphe yok ki yeni doğan İslam'la eski dinler arasındaki polemikler
haşindi. Bu atmosferde Kur'an İslam'ı kabfil eden insanlardan yeni inançlarına
sıkı bir şekilde sarılmalarını, ölümlerine kadar, (Müslüman olmayan) yakın­
larıyla olan ilişkilerini kesmeyi, onları eski dinlerine dönmeleri konusunda
ikna etmeye çalışan kimseleri dinlemekten ve onların tuzaklarından kaçınma­
larım ister. Aynı zamanda onlara "Ateş Çukuru'nun kenarında" oldukları
zamandaki nifak durumları hatırlatılmakta ve nihai kurtuluşlarını temin etmeleri için "iyi olan tüm şeylere davet eden," bir topluluk olmaları öğütlenmek­
tedir. (Bazı ayetleri) nakledelim:
25.Bakınız
M. Talbi, Islam et Dialogue (Tunis: ed. MTE, 1972), ss. 28-33; Arapça'dan
tercüme edilmiştir; Islamocihristiana, s. 4 (1978), ss. 12-16.
-200-
BİR MÜSLÜMAN BAKIŞ AÇISINDAN DİN HÜRRİYETİ
~ J.:l-4·- ~t ~ ~~ ~;~7 ;ı:; ~1 ~ ~ 0J~·~ ~ ~~~ ~t ~ jj ~
~ 0P ~ ~~ JJI t.:
"De ki: "Ey Kitab Ehli! Gerçeğe tanık olduğunuz halde, niçin Allah'ın
yolunu eğri gösterrneğe yeltenerek, inanmak isteyenleri Allah yolundan
çevirmeğe çalışıyorsunuz? Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir. " 26
~~l~;sJ;'; ~~~ I)Jt ~-jjl~ ~; 1~ 011;.:1 ::r-~1 ~f ~~
~~~LS"Ey inananlar! Kitap verilenlerden herhangi bir gruba
sonra, (onlar) sizi döndürüp kafir yaparlar."27
uyarsanız
ımanınızdan
~~; _,a::~:; ~ J.:J;,~ ~ ~~~~~~ ~ ~ ~f ~0J~ ~ ~~
~tr-_;:·"·4 ~~ ~l~~ ~
"Size Allah'ın ayetleri okunmakta ve O'nun Elçisi aranızda iken
nasıl inkar edersiniz? Kim Allah'a sarılırsa muhakkak ki o, doğru yola
28
iletilmiştir. "
40~ ~f~~ 1 ~;.J'l ~~w ~~~~;.;~~;:ı ~-jj~~f~~
"Ey inananlar, Allah'tan, O'na
Müslümanlar olarak ölün." 29
yaraşır
biçimde korkun ve ancak
:\~f ;, ::s- ~b~ ~1 ~ IJ)-~1 ~ '-"1)~ ':J ~ ~ ~1
o ;.
"'
" o .. ,..
tjj
,..
,..
o ;.
.. ""
rS ..W~ /-:..ll ı:.;-:~~~
\ ..
o ;. o;.
,
:; .. o
-
.. o
o
j.
o
,o
h
.... o ;.
1~1 ~ ~
; ;
.. o .. ..
'$1.-.-
~ ~ J <:GI_,.>-1 ~ ~~ ~)j ~ ....AJt
40;J:~ ~ ~~~ ~JJI ~ ~~ J.~
"Ve topluca Allah'ın ipine yapışın, ayrılmayın; Allah'ın size olan
nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman idiniz, (Allah) kalpTerinizi
uzlaştırdı. O'nun nimetiyle kardeşler haline geldiniz. Siz ateşten bir çukurun
kenarında bulunuyordunuz, (Allah) sizi ondan kurtardı. Allah size ayetlerini
böyle açıklıyor ki, yola gelesiniz." 30
26.Al-i İmriin, 3/99
27.Al-i imriin, 3/100
28.Al-i İmran, 3/101
29.Al-i İmriin, 3/102
30.Al-i İmriin, 3/103
-201-
KUR' AN MESAJI iLMI ARAŞTIRMALAR DERGiSi, Aralık, Ocak, Şubat, Sayılar: 22, 23, 24
~~Pı ~ 0*~ ~ ~ ;~~ 0_,~~_,~1 ~h 0_;.:-4 tJ ~ ~~~
~0~~~~}
"İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir
topluluk olsun; işte onlar kurtuluşa erenlerdir" 31
Bu suretle, durmadan ve her vesileyle Kur'an Müslümanları mürtedliğe
düşmekten korumak için yeni bir Müslüman ruhu ortaya çıkarmaya çalışıyor.
Bununla beraber, tartışma sadece ahlili(boyutta)dır. Kur'an devam eder: O
4... ~~ ~ ~ ı~ ... ~ "içlerindeki kıskançlıktan ötürüdür ki" (Kur' an,
II, 109), 4... ~Ct:s- ;J0~! ~ ~ ~J~;.) ._,~ı~~~ :;..:s-;~~ "Kitap sahiplerinden
çoğu ... sizi imanınızdan sonra küfr~ dfindürmek isterler" (Kur' an, II, 109;
yine bakın III, 149); Onlardan korkmamalısın. (Zira):
L:; ~)ı ı;_;s :r-_.uı ~_,li ~ ~ * :r-~wı ~ ;
~ ~~:; ~~ ~ ~
~ ... ~~ıj)1
"Allah Mevlanızdır, O yardımcıların en iyisidir... Allah'a ortak koş­
luklarından dolayı inkar· edenlerin kalplerine korku salacağız" (Kur' an,
III, 150-151);
-..
""
;
,. o
;.
;.
~
""
o
t:i
..
4 >lı- t0 ~Wl~~~ ~~ 0p •.. *
~
...
jJ .. \
...
'$o
.. ; ;
;
...
"'
;. \
;
;.
-& ...
...
'Sı
... Iyi ~_.UI J .J_,.......J J .ı.'iıl ~J ~1 ~
sı~ ı~Y. ~: ı;~ı :r-_.Jıı;~ 'lı;:ı :r-_.uı ~1
"Sizin velfniz ancak, Allah, Elçisi ve ... Mü'minlerdir... galip gelecek
olanlar yalnız Allah 'ın tarajtarlarıdır... dfninizi eğlence ve oyun yerine
koyanları dost edinmeyin ... " (Kur' an, V, 55-57, Talbi yanlışlıkla 58-60.
ayetleri vermiştir, çev.). Ve son olarak, bütün bunlara rağmen mürtedliğe
meyil edenler uyarılmaktadır: Onlar davayı (dilli) terkederlerse, o başarısızlığa
uğramayacaktır. Diğerleri onu devam ettirecektir:
~~ ~ ~ r~ ~~ ~~ J:;_i ~: ~ ~ :.0:;.:; ı;:ı :r-_.uı ~1 ~ ~
J.~'1 i.:} 0;~ '1 ~ ~~ ~ ~ 0JJ~~ j:r-iLSjı ~ :~1 ~j:Jı ~ ~~1
~~-~~~~~ ~~ ~ J.:L:..;:; ~~ ~~~ ~~
"Ey inananlari Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah, yakında
31.Al-i İmran, 3/104
-202-
BİR MÜSLÜMAN BAKIŞ AÇISINDAN DiN HÜRRİYETİ
öyle bir toplum getirecek ki (O) onları sever, onlar da 0' nu severler.
Mü'minlere karşı alçakgönüllü, kafirlere karşı onurlu ve şiddetlidirler.
Allah yolunda cihad ederler, hiç bir kuıayıcının kınamasından korkmazlar.
Bu, Allah'ın bir lütfudur, onu dilediğine verir. Allah'ın lütfu geniştir, (O),
bilendir" (Kur' an, V, 54, yine Talbi ayet numarası olarak 57'yi vermektedir;
yine ayrıca bakınız XLVII, 38).
Son olarak, mürtedlere
şu
!kaz edilmektedir: Onlar
~~cr~~~-~JJ''~~ ... ~
" ...Allah'a hiç bir zarar veremezler, ancak Allah onların işlerini boşa
çıkaracaktır" (Kur' an, XLVII, 32).
2. Kur'an İkaz Ediyor
Böylece genç Müslüman toplumun kendi yeni dinine bağlanması için
bir çok delil ileri sürülmektedir. Bu toplumun üyeleri aynı zamanda kendi
hidayetleri için inançlarından ayrılmamaları !kaz edilmektedir. Onlardan İs­
lam'ın gerçek ruhunun takip edilmesi istenmekte ve bu ruh iki şekilde açık­
lanmaktadır: Birinci olarak. onlar Allah'ı sevecekler ve Allah da onları sevecek;
ikinci olarak onlar bay ve bayan kardeşleri arasında alçakgönüllü olacaklar,
ancak onlar kafiderden korkmayacaklar ve onlara iltihak etmeyeceklerdİr.
Ancak korkuyla, zayıflıkla veya zamana uymakla, bu davranış çizgisinden
ayrılırlarsa ve mürted durumuna düşerlerse, kayıp kendilerinin olacak ve
ahiret hayatındaki cezaları şiddetli olacaktır:
~~cr:- fa;:..~;u ~L5;. ~~ ~~:; ~ ~~:;. ~ ~· .. ~
,...
;.
,
,.
4. 0 ..lll>. ı · ~
'
) '
o ;.
~~
~
J
,.
o
, ..
T" J
,
,
'
o ,.
c U\ ._,~i .!)..U i cö · ~\
!
.
' ) )
,o-&
WJJI
,:r;- ) .
"Sizden kim dfninden döner ve kafir olarak ölürse, işte onların bütün
yaptıkları dünyada da, ahirette de boşa çıkmıştır ve onlar, ateş halkıdır;
orada sürekli kalacaklardır" (Kur' an, II, 21 7).
Mürtedler kendi üzerlerine "Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların
lanetle rini" çekerler (Kur: an, III, 87),
~~~:;i JJI j~ I~T ~ ~~ -~ ~ 1;G ~-_u' ~l ~
" ... ancak ondan sonra, tevbe edip usTananlar
çok bağışlayan, çok esirgeyendir." (Kur' tm, III, 89).
-203-
başka.
Çünkü Allah
KUR' AN MESAJI İLMİ ARAŞTIRMALAR DERGİSİ, Aralık, Ocak, Şubat, Sayıl ar: 22, 23, 24
Ancak irtidadları konusunda ısrar edenler için bir ümit yoktur (Kur' an,
III, 90-91). Bu inatçı mürtedler "inkar etmelerinin karşılığı olarak cezalannı
tadacaklardır" (Kur' an, III, 106; yine bakınız III, 140). Bu tür insanlar
tamamıyla şeytanın ellerindedirler (Kur' an, XLVII, 25). Onlar düşmanlada
gizlice plan yaparlar (Kur' an, XL VII, 26-27) ve "Onlar Allah yoluna engel
olurlar" (Kur' an, XL VII, 32, 34). Sonuç olarak "Allah onları af/etmeyecektir" (Kur' an, XLVII, 34).
3. Kur'an Öğüt Veriyor
Bu inatçı ve hasta niyetli mürtedlerle nasıl ilgilenilmelidir? Diğerlerini
çekmeye ya da yoldan çıkarmaya çalışan kimselere nasıl
davranılacaktır? Bir kere daha altını çizerek belirtelim ki, Kur'an'da herhangi-bir cezadan, ne ölüm cezası ne de başka bir cezadan bahsedilmiştir. Teknik
olarak Arapça bir kelime kullanırsak, bu konuda özel olarak belirtilmiş bir
hadd'in 32 bulunmadığını belirtebiliriz. Aksine, Müslümanlara "bağışlamaları
ve Allah muradım tamamlayana kadar dikkate almamaları öğütlenmiştir.
Zira "Allah her şeyi yapmaya klidirdir." (Kur' an, II, 109). Diğer bir ifadeyle,
yeryüzünde ceza yoktur. Durum "Hukfik"a göre cevaplandırılabilecek (bir
husus) değildir. Tartışma Allah ile mürtedin vicdanı arasındadır ve ona
müdahale etmek bizim görevimiz değildir.
kendi
kamplarına
Müslümanlara yalnız bir durumda, müdafaa durumunda, kendilerine
saldırıldığında ve inançlan ciddi bir şekilde tehlikeyle karşı karşıya geldiğinde,
silaha sarılma hakkı verilmiştir. Böyle bir durumda, "ondan hoşlanmasalar"
(kurhun lakum) (Kur' an, II, 216) da ve o kutsal Hac ayında (Kur' an, II, 217;
II, 194)33 olsa bile "savaş" (al-qıtal) kendileri için "farz kılınmıştır'' (kutiba).
Özetlersek, vicdanları tehlike halinde iken, Müslümanlardan baş eğmemeleri
ve "onlar yapabilseler sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaya
devam ederler" diye bahsolunan kişilere karşı silah kullanmalan istenmektedir
(Kur' an, II, 21 7).
O halde şu bir gerçektir ki, tüm yönleriyle birlikte din hürriyeti problemi
yeni bir şey değildir. Kur'an onunla geniş bir şekilde ilgilenmektedir.
Bu problemin merkezinde biz hassas irtidad konusuyla karşılaşıyoruz ve
gördük ki, Kur'an bu konuyla ilgili olarak tartışıyor, ikaz ediyor ve öğüt
İslam'da
32.Hadd
=Kur'an'da açık bir şekilde bazı suçlar için belirtilmiş hukuki ceza.
33.Bakınız
Ali, The Holy Qur' an, s. 77, n. 209, II, 194'ün yorumu.
-204-
BİR MÜSLÜMAN BAKIŞ AÇlSINDAN DİN HÜRRİYETİ
veriyor, ancak o
kılıç
kullanmaya asla
başvurmuyor.
tartışmanın manasızlığından dolayıdrr. Çoğulcu
çılarımız
bu durumu göz önüne
Bu inanç konusunda
dünyamızda modem ilahiyat-
almalıdırlar.
Biz kesinlikle din hürriyetini yanlış yolda olan kişilere karşı bir bağış
ya da tolerans imtiyazı meselesi olarak vurgulayamayız. Aksine o herkes
için temel bir haktır. Onun benim için olduğunu iddia etmem fiilen ipso
facto onun komşumun da hakkı olduğunu iddia etmeyi kabftl etmemdir.
Ancak dini hürriyet ateizmin eşdeğerliliğine indirgenemez. Benim hakkım,
aynı zamanda benim görevim meşru vasıtalarla kendi inancıma şahidlik etmek
ve Allah'ın mesajını nakletmektir. Bununla beraber, nihai olarak, bu davete
cevap verip vermemek hür bir şekilde ve tam bir bilinçle kişinin kendisine
aittir.
Bir Müslüman
görüş açısından, lafız
ve ruhuyla delil getirmeye
çalıştığımız Kur'an'ın temel öğretilerine dayalı olarak (diyebiliriz ki), dini
hürriyet temel ve niha.i olarak Allah 'ın hakimiyetine ve dünya ve ahirette
tamamen kaderi üzerine kendi mes'ı1liyetini şekillendirmeye ilişkin müthiş
bir imtiyazın verildiği insanlık için Allah 'ın planının gizemliliğine ilişkin bir
saygı işidir. Nihai olarak, insanın hürriyetine saygı duymak Allah'ın planına
saygı duymaktır. Gerçek bir Müslüman olmak bu plana teslim olmaktır. O
bir kişinin kendisini hür olarak, gönüllü bir şekilde, sevgi ve güvenle Allah'ın
ellerine bırakmaktır.
-205-
Download