Özgürlük Modernizm ve Para

advertisement
On5yirmi5.com
Özgürlük Modernizm ve Para
Özgürlük Modernizm ve Para
Yayın Tarihi : 28 Haziran 2011 Salı (oluşturma : 10/20/2017)
"Stoalılara göre, kendisini zorunlu biçimde belirleyen nedenlerden bağımsız 'özgür bir eylem'
düşünülemez, yoktur. İnsan da tüm öteki varlıklar gibi, çok sıkı biçimde belirlenmiş, sınırlanmıştır"
Para, sınırsız bir özgürlük getirir mi? Yeryüzündeki hangi zihniyet buna "Evet getirir" diyebilir ki,
dese de ne kadar gerçekçi bir cevap olur acaba? Gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, para sınırsız bir
özgürlük getirmez; aslında para özgürlük getirmez. Çünkü Para denilen madde, insanın mâna
denilen ruhunu hiçbir zaman doyuramayacaktır. Bir kere kendisi sınırlıdır, sonsuzluktan oluşan
kaybolmayan yok olmayan bir ruhu nasıl tatmin edecektir ki! Para sadece bize sınırlı bir takım hazlar
yaşatarak günü geçirmemizi sağlayacaktır.
Çok paranız var, Karun kadar zenginsiniz; petrol kralları kadar yatınız katınız var, yıllık milyar
dolarlarca geliriniz var, dünya zenginler listesinde ilk sıralardasınız. Peki şimdi paranın size neler
katabileceğine bakalım; en fazla bilmem kac milyon dolarlık bir araç alırsınız ve saatte 500 km hızla
gidebilirsiniz, uçak alırsınız 1000 km hızla gidersiniz;lüks bir restoranda en fazla 10 binlira hesap
ödersiniz (zaten ne yiyip ne içebilir ki bu beden en fazla), en fazla 10 bin liralık bir giysi alabilirsiniz
çünkü giyeceğiniz neticede bir elbisedir; en fazla bilmem kaç milyon dolarlık bir malikane satın
alırsınız, neticede yaşayacağınız iki oda bir salon bir tuvalet banyo; peki ya en fazla kaç kişiyle
birlikte olabilirsiniz, madem bu da özgürlük olarak tanımlanıyor. 1000'mi 10 bin mi? Kaç tane çocuk
yapabilirsiniz peki? Bildiğim kadarıyla, pratik olarak erkeğin babası olabileceği (kendi genlerini
taşıyacak) çocuk sayısı sınırsızdır. Fakat ömür sınırlıyor işte bunu bile. Erkeklerde en fazla çocuğa
sahip olma rekoru (haremindeki eşlerinden) 1056 çocuk ile Fas Kralı İsmail'e aittir. Kadınlarda en
fazla çocuğa sahip olma rekoru, 19. yy'da Moskova'da yaşamış ve üçüz doğuran bir kadına aittir ve
bu rekor ise sadece 69'dur. Bu listeyi uzatmak mümkün, hatta bu değerleri iki katına dilerseniz üç
katına çıkarmak mümkün, fakat biz şimdilik lafı daha fazla uzatmayalım. Dikkat çekmek istediğim
nokta, fark ettiyseniz hepsinin maddi istekler olduğu ve sınırlı(!) oldukları. Her şeyimiz de olduğu
gibi görüyoruz ki ne kadar çabalasak da biz bir oturuşta bir koyundan fazla yiyemiyoruz, aynı anda
iki odada yatamıyoruz, aynı anda iki araç kullanmıyoruz, ölümüne hızlı araç kullanamıyoruz vs vs.
Yani kısacası para bize diğerlerinkinden biraz daha rahat bir hayattan başka bir şey veremiyor.
Eylemlerimiz sınırlı, haliyle paramızın gücü de sınırlı kalıyor. Tabii ki buradan zenginler veyahut
parası olanlar lüks araç binmesin, lüks yaşamasın gibi bir istekte bulunduğumuz çıkmasın ortaya.
Tabi ki herkes parasına göre yiyip içeçek gezecek yaşayacak, fakat iş israf boyutuna gelmeyecek.
10 tane araç 10 tane yata kata gerek yok, önemsediğimiz bu. İş, "parayla her şeyi yapabilirim"
boyutuna da gelmeyecek, paraya tapılmayacak, paranın efendisi olayım derken paranın kölesi
olunmayacak, para da paraya korkunç güçler atfedenler de haddini bilecek. Para sadece bir takım
geçici hazların yaşanmasına yardımcı olur, bizi madden doyurur bir süre, ruhen aç bırakır. "Hazların
dipsiz denizinde olduğu gibi bilginin derinliklerinde de demir atacak bir yeri boşuna aradım. Bir
hazzın başka bir hazza el uzattığı neredeyse karşı konulmaz gücü, hazzın doğurabileceği sahte
coşkunlu türünü hissettim, ayrıca sıkıntıyı ve ardından gelen büyük acıyı da hissetim" der Soren
Kierkegaard bizi haklı çıkararak.
Para bizi özgürleştirmez, lakin zaman öldürmeye yaradığı kesindir. Evet, zaman öldürüyoruz parayla
ama yine de ölümüne sıkılıyoruz. Yeni yeni eylemlerle özgürleştiğimizi zannediyoruz, fakat yine de
sıkıntıdan kurtulamıyoruz. Paramızın gücü bile bizi sıkıntıdan kaygılardan kurtaramıyor. Parayla
eğlenceyi satın alabilirsiniz. Yani bir nevi kaçışı. Pascal, Tanrıyı düşünmeksizin yapılan tüm
eylemlerin salakça ve saçma olduğundan bahsetmektedir. (sıkıntının felsefesi) Pascal'a göre
Tanrısız insan, eğlencenin kölesi olmuştur; yine O'na göre dünya üzerinde bizi ilelebet mutlu edecek
bir eylem yoktur; eğlence bizi avutur ve farkına varmadan ölüme götürür. Yani Pascal için, Tanrısız
insan hiçbir şeydir ve sıkıntı bu hiçliğin bilincidir. Bir nevi memento mori, yani öleceğini unutma... Şu
günlerde kimse ölümcül gerçeklerden ölmüyor. Öyle çok panzehiri var ki (Nietche agladıgında. ırvın
D.yalom. Ayrıntı Yayınları. Çeviren Aysun Babacan. 10.basım)
Para bize öleceğimizi unutturur ama ne kadar süre, varın sınırı siz koyun bir zahmet. İşte para
BÖYLE BİR ÖZGÜRLÜĞE(!)yarar. Ve Çiçero son noktayı koyar;
"Antik Yunan'ın zenginlik, yetkinlik ve şanla parladıktan sonra, bir tek kusur yüzünden yıkıldığını
vurgular: "ölçüsüz özgürlük". Özgürlük ölçülü olmalıdır, ancak böyle olursa hem bireye hem devlete
yararlı olur. Peki ölçülü özgürlük nedir? Çiçero; "Hepimiz, özgür olabilmek için yasaların
hizmetindeyiz" (cogito-sayı 3-1995) der.
İşin modernizm ya da günümüz anlayışıyla medeniyet(!) yönüne bakalım;
Dostoyevski; -Yeraltından notlar- "Duygularımızın türlerini çoğaltmaktan başka bir işe yaramamıştır
uygarlık. Duyguların çeşitliliği yüzünden, insanoğlu korkarım kan dökmede bir zevk almaya kadar
varacak, üstelik böyle bir felaket insanlığın başına çoktan gelmiştir. Cana kıyıcılıkta en ince
ustalıklar gösterenlerin uygar kimseler olduklarına hiç dikkat ettiniz mi?"
Tek kelimeyle müthiş bir ifade; "Cana kıyıcılıkta en ince ustalıklar gösterenlerin uygar kimseler
oldukları". Pek haksız da değil sanırım, değil mi?
"Modernizm ve para ne alaka" diyebilenler çıkabilir içimizde! Fakat yeryüzündeki genel kanaata
göre, zengin(!) toplumlar ve bireyler modern olduğuna ya da öyle kabul edildiğine göre, sanırım
paranın modernite üzerindeki rolü daha kolay anlaşılacaktır. Ne kadar çok paran varsa o kadar çok
modernsin demektir. Siz hiç Afrikalılar için ya da Ortadoğu halkı için "modern insanlar ya da
toplumlar" kavramının kullanıldığına şahit oldunuz mu? Adına ister modernizm deyin ister
medeniyet deyin, öncelikle bunun ne demek olduğuna, üstatların bu konu hakkında neler
söylediklerine bir göz atalım. Yalnız şunu belirtmeden de geçemeyeceğim; zaten okurken siz de
farkına varacaksınız, medeniyet için güzel bir şeyler söyleyene ben henüz rastlamadım. Neden hala
modern(!) olmakta bu kadar ısrarcıyız?
Mark Twain: "medeniyet lüzumsuz ihtiyaçların sonsuz sayıda artmasıdır."
Mevlana: "Medeniyet dediğin açmaksa bedeni, Afrika'daki bedevi senden daha medeni."
Jean Jack Rousseau: "Medeniyet, kendi ortaya çıkardığı kötülüklere çare bulmak için yapılan ümitsiz
bir yarıştır."
Cezmi Ersöz: "Kapitalizm ve onun bugünkü üniversal adı olan modernizmin insanoğluna mutluluk
getirdiği bir yana, gezegeni ve canlı hayatı tehdit altına aldığı gözlenmekte ve bir çok düzeyde
alternatif ve uygun çıkış yolları aranmaktadır." (Haritanın yırtılan yeri)
Mehmet Akif Ersoy: "Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar..."
Yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağı üzere, bu modernite denilen şey insana mutsuzluk,
huzursuzluk, ahlaksızlık ve güvensizlikten başka bir şey getirmemiştir. Eskiye nazaran daha çok
paramız var, her şeyimiz var ama yine de mutsuzuz. Her türlü teknolojimiz var, kameralar, silahlar,
güvenlik sistemleri falan; fakat babamıza bile güvenemiyoruz. En yakınımıza bile potansiyel suçlu
gözüyle bakabiliyoruz. Çarşı, pazardaki sahipsiz poşetlerden paketlerden bile korkuyoruz.
Paranoyak olduk. Çeşit çeşit psikolojik hastalıklar çıktı. Ahlaksızlık mı? Ben ortada genel ahlak
yasalarına uygun bir şeyler göremiyorum. Ahlaksızlık konusu zaten başlı başına bir mesele.
Libidomuzu tatmin etmenin milyon yolunu da bize gösterdi modernizm. Şehvet denizine düşmüş
nesiller, oltalarını atmış bekleyen şeytanlar... Biz "Cahiliye" diye tanımladığımız devirden bile daha
kötü bir devirdeyiz. Cahiliye Devrinde çocuklar diri diri toprağa gömülürdü. Günümüzde Ahlaksızlık o
kadar üst seviyeye çıktı ki; 3-5 yaşındaki çocuklar artık tecavüz edilip öldürülüyor? Ensest ve
enteresan (!) ilişki türleri ortaya çıkıyor. İşte medeniyeti, açmak olarak görürsen bedeni;
sonuçlarına da katlanırsın, Bir gün sen de olur çıkarsın maazallah bir medeni (!). Modernizmi en
güzel şekilde Mehmet Akif Ersoy üstadımız anlatmaktadır, şu kısa ve öz şiiriyle, anlayana;
Haya sıyrılmış inmiş, öyle yüzsüzlük ki heryerde
Ne çirkin yüzler örtermiş meğer o incecik perde
Vefa yok, ahde hürmet hiç, lafe-i bi medlul
Yalan raiç, hiyanet mültezem, heryerde hak meçhul
Ne tüyler ürperir ya Rab, ne korkunç inkılab olmuş
Ne din kalmış ne iman, din harab, iman türab olmuş
Ne olacaktı ki? Para üzerine, maddi değerler üzerine kurulan moderniteden de başka bir şey
beklenemezdi zaten. Tüm değerler maddiyat üzerine kurulunca da haliyle insanlar da robotlaşmıştır.
Duygularından arınarak birer meta haline gelmişlerdir. Herkes önce ve sonra da CAN demeye
başlamıştır. Artık Canan da Cavidan da pek önemli değildir. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın
mantığı hakimdir. Uygar ilgisizliğin olumlu yanları olabilir. Örneğin, Batı toplumunda çocuk
yetiştirilirken, çocuk bir engele takılıp düştüğünde, KENDİSİ ayağa kalkar. Sonuç olarak; kendi
çabasının ürününü gören çocuk ilerinin saygın bir girişimcisi olabilir. Ancak bu ilgisizlikten ilk
yakınan ve bu ilgisizliğe çare yine Batı olmuştur. New York'ta Kitty Genovese adlı bir kadın sokakta
saldırıya uğramış, saldırganın ellerinden bir ara kurtulmuş fakat hırsız tarafından tekrar yakalanarak
öldürülmüştür. Bu olaya yüzlerce kişi tanık olsa da ne yardım etmek ne de polisi aramak konusunda
yardımcı olmamışlardır. Aynı şekilde apartman hayatındaki ilgisizlikten yakınmalar olmuş, ölen
kişilerin kokuları, dışarıya yayılana kadar komşuları fark etmemiştir. Çünkü modernite denilen şey
insanların ruhuna "ben"i kazımıştır. Moderniteyle beraber bireysel özgürlükler toplum düzeninin
üstüne çıkmıştır. Bu da hedonizm (hazcılık) ve maddecilikte (materyalizm) kendini göstererek,
bireyciliğe yol açmıştır. Saf bireyciliğin de toplumların düzenini nasıl alt üst ettiği ortada. Mutsuz,
doyumsuz, güvensiz, sıkıcı bir dünya. Herkes her istediğini yaparsa bu dünyanın çekilmez hale
geleceği gerçeği. Neden mi, çünkü Hölderlin "Hiçbir eylem, hiçbir düşünce istediğin kadar uzağa
gidemez. Hiçbir şeyin ona asla ebedi olarak kafi gelmemesi insanın görkemidir." diyerek güzel bir
tespitte bulunur. Yani istekler bitmez, insanlar doyumsuzdur, iki vadi altını olsa üçüncüsünü
isteyecektir. Dünyaya hükmetse Samanyolu galaksisine hükmetmek isteyecektir. "ben"in istekleri
ne olursa olsun onu tek başına mutlu etmeyeceğinden doyuma ulaştırmaya yetmeyeceği gerçeği.
Modernite bir nevi bir tüketme yarışıdır da diyebiliriz. İnsanların, sürekli tüketmesi istenir ve teşvik
edilir. Amerikan sloganlarında gayet iyi ifade edilen de budur. (Cogito sayı 5) Satın almak çalışmayı
sürdürmektir. Satın almak sigortalanmış geleceğimizdir.
Bugün bir alım bir işsizin daha azalmasıdır ve bu belki de sizsiniz.
Bugün satın aldığın refah yarın da senin olacaktır. Kandırmacanın farkında mısınız? İşte bu
nedenledir ki, kapitalist toplumlarda yaşadığımız sürece başarılı olmamamız için hiçbir neden yoktur.
Ne de olsa sistem hepimize "hayallerimizin" peşinden gitme fırsatını sunuyor.
Ama daha önce de üzerinde defalarca durduğumuz gibi tüketmeyle de insanların mutlu olamayacağı
alenidir. Maddi istekler ancak bizim maddi tarafımızı doyurur, o da sınırlıdır zaten. Yani, tüketmek
amaç olduğu sürece, mutluluk ve huzur sebebi değildir. Mevzunun kilitlendiği nokta budur. Özellikle
refah düzeyi yüksek olarak kabul edilen ABD gibi ülkelerde yapılan araştırma sonuçlarına göre
Amerikan toplumunun tüketme sürecinde 1950'de yüzde 92'sinin, 1992'de ise sadece yüzde
38'inin mutlu olduğu ortaya çıkmıştır. Bu gerçek toplumun hızla tükettiğini fakat aynı hızda da
mutsuzlaştığını göstermektedir.(cogito sayı 5) Evet sanırım, sadece ABD halkının değil toplumların
tamamına yakınının bu durumda olduğunu söylesek yalan söylemiş olmayız. "Modernim ama mutlu
değilim". MBS yani "modern but sad"
Yeni insan modern olmak için uğraşır. Yeni insan sonsuzluğu ister ama bilinmeyene tahammül
edemez…(cogito sayı 2) Fichte, modernitenin sıkıcı olduğunu özellikle vurgular. Modernite bize
sadece sahte özgürlükler ve geçici maddeye dayalı zevkler getirmiştir. Bizi dünyaya bağlamış ve
yetinmemeyi; dünyanın ve hayatın para, araba, kadın, cinsellik, yat-kat, yeme-içme, gezip tozmadan
ibaret olduğunu empoze etmeye çalışmış; tüm ihtiyaçlarımızı öyle ya da böyle karşılamamız
gerektiğini; kimsenin bize karışamayacağını; herkese, her şeye saygı duymamız gerektiğini; bok gibi
hissetsek de muhteşem görünmeyi öğretmiştir...
Modernite bizi biz yapan değerlerin yerine "ben"i ben yapan değerleri ön plana çıkarmıştır. "Ben
istediğimi yaparım" ve "ben özgürüm" gibi kavramlarla insanların sınırı olmaksızın her şeyi
yapabileceklerine dikkat çekmiştir. Tüm ihtiyaçlarını karşılamak için her yolu mübah saymıştır. Fakat
bir şeyi gözden kaçırmıştır, Pascal'ın dediği gibi, insanın tüm ihtiyaçlarının giderilmiş olması iyi bir
şey değildir. Bazen sıkılmaya da ihtiyaç vardır, üzülmeye, dert edinmeye, yetinmeye, yanlışa,
çirkinliğe! Çünkü yeryüzündeki her şey ancak ve ancak zıttıyla var olacaktır. Hiçbir şey hiçbir zaman
kusursuz, mükemmel ve doyurucu olmayacaktır. Hazlar, yeni hazları doyuracak insanoğlu "insan"
olmanın sınırlarını zorlayacak, ve tabiri caizse en vahşi hayvandan daha fazla hayvanlaşacaktır.
Sanırım, yazıya dökmeye terbiyem müsaade etmese de hayvanileşmekten kastım, ne demek
istediğim anlaşılmaktadır. Varsın biz sıkılalım, modern(!) olmaktansa. Nietzche'nin ifadeleriyle;
sıkıntıya karşı bütünüyle siper alan, aynı zamanda kendi kendisine karşı da siper alır ve Joseph
Brodsky ekler "sıkıntı sizi yakaladığı zaman, onu saçlarından kavrayın. Bırakın ezsin sizi, yere
çarpsın"...
Aslında iyi yanları da vardır modernitenin; örneğin Ay'a ayak bastık, Mars'ı keşfettik, ışık hızını
geçtik, velhasıl kelam dünyalık işler adına bir şeyler yaptığı kesin; yalnız getirdikleri
götürdüklerinden çoktur, o nedenle biz daha çok bizden götürdükleriyle andık kendilerini. Modern
olamadık napalım hala doğuluyuz... Bu Doğu ve Batı meselesine ayrı bir bölüm ayırıp yeteri kadar
üzerinde durduğumuza inanıyorum. Bu nedenle o konuya girmek istemiyorum daha fazla. Sadece
kendi kendimize sanırım şu soruyu sorabiliriz; modernizmin sonucu olan globalleşme neden sadece
batılı, Hristiyan ve liberal? Değil mi yoksa, ben mi yanlış biliyorum.
Neyse, şimdi size kusursuz ve 1400 sene evvelden beri (gerçek manasıyla olmasa da) 2 milyara
yakın insan tarafından yaşanan gerçek bir medeniyetten bahsetmek istiyorum. Evet, İslam
medeniyeti; tek onu tanırım ben yaşanması ve olması gereken medeniyet denince! Hani hep Batıda
öcü olarak gösterilen, terörizmle ismi eş değer tutulan, siyasal İslam gibi yakışıksız isimlerle bize
kötü yanları varmış gibi gösterilmeye çalışılan İslamiyet. Evet, bunu bütün samimiyetimle
söyleyebilirim ki, doğru araştırılıp ve layıkıyla yaşanırsa İslamiyet tek ama tek, olması gereken
düzeni sağlayan yaşam biçimidir. Evet, bu yazının en güzel yanı, en kayda değer okunması gereken
yeri birazdan aşağıda size temel unsurlarıyla, temel mantalitesiyle sunmaya çalışacağım, İslam'dır.
Temel diyorum, çünkü İslamı ve İslami yaşam tarzını gerçek anlamıyla yazmaya kalkarsak sanırım
yeryüzündeki tüm kağıtları kullanmak gerekecektir. Konuyla ilgilenenler zaten üstatların yazdıkları
muhteşem kaynaklara başvuracaklar ve onlardan istifade edeceklerdir. Biz, şimdi İslam’ın neden
insan ve toplum yapısına en uygun bir yaşam tarzı olduğunu beraber kavramaya çalışalım; İslam'da herkes eşittir, üstünlük hiçbir maddi kavrama dayanmaz; sadece takva ile insanlar
birbirlerinden üstün olabilirler. Sosyal hayatta, Beyazın siyaha, siyahın beyaza, zenginin fakire,
güçlünün zayıfa karşı hiçbir üstünlüğü yoktur.
İslamiyet'te, bir insanı öldüren, tüm insanlığı öldürmüş gibi günah alır; öldürmek en büyük
günahlardandır.
İslam'da tevazu ve müsamaha vardır; yani hoşgörü! Fakat küfrün kendisine hoşgörü de
yasaklanmıştır. Kibir, yobazlık ve bağnazlık modernitenin eseridir.
Peygamberimiz "iki göz cehennemi görmez; Biri Allah korkusundan ağlayan göz, diğeri de, millet ve
ülkenin maruz kaldığı tehlikeler karşısında yüreği atan ve nereden, hangi gedikten düşman içimize
sızacak diye nöbet bekleyen göz"
İslami inanışa göre, Bir insanın mahrem yanlarını ifşa etmek, hatalarını faş etmek asla doğru
değildir.
İslami inanışa göre, birinin üzerinde arpanın yedide biri kadar dahi kul hakkı varsa, borçlu olduğu zat
helal edeceği ana kadar, borçlu kişi harp meydanında hadi ölse Cennet'e giremez. Zira, şehitler bile
sadece Kul Hakkından sorulacaklardır.
İslamda "emr-i bi'l maruf, nehy-i ani'l münker" vardır; yani iyiliği emredip kötülüğü yasaklamak.
İslami inanışa göre, örneğin bugun bir elbisesi olanın ikincisini almasına gerek yoktur; çünkü
ikincisini alan yarın üçüncüsünü sonra da dördüncüsünü alacaktır, bu da aç gözlülüğe ve israfa yol
açacaktır.
İslam, biri size kötülük yapsa da, sizin ona kötülük yapmanızı engeller, mazur görmez.
İslamiyette, suizan değil, hüsnüzan vardır; yani bir insan hakkında kötü değil de güzel ve iyi
kanaatte bulunmak müslümana yakışandır.
İslami inanışa göre Sıla-i Rahim vardır; yani akraba, eş dost asla ihmal edilmemelidir; ihtiyaçları varsa
giderilmeli, durumlarından haberdar olunmalıdır.
İslamiyette kahvehaneleri doldurup, sabah akşam oturmak yoktur, tembellik yasaklanmıştır.
İslami inanışa göre Anne Baba hakkı çok kutsaldır; sadece çocuğun doğmasına vesile oldukları için
bile onlara "öf" bile demeyi yasaklamıştır.
Gıybet yasaklanmıştır; yani dedikodu ve başkasının arkasından konuşma ve bir müslümanın gıybet
yapması, mü’min kardeşinin etini dişlemesiyle eş değer tutulmuştur.
İslami inanışa göre, Yaratılan Yaratan'dan ötürü sevilir.
Cömertlik en büyük erdemlerdendir; Peygamberimiz cömertlerin Cennet’e, cimrilerin de Cehenneme
daha yakın olduğundan haber vermektedir.
İslami inanışa göre, iki çene arasına ve iki apış arasına sahip olana Cennet vaat edilmektedir.
İşçinin alın teri kurumadan emeğinin ödenmesini emretmektedir.
Peygamberimizin ifadesiyle İslam güneşin doğup battığı her yere ulaşacak ve Ayetin ifadesiyle
İslamiyet nurunu tamamlayacaktır.
Şimdi siz bana yukarıda sayılan hangi maddenin "insanın" aleyhine olduğunu ya da onun gerçek
anlamada özgürlüğünü kısıtladığını söyleyebilirsiniz. Hangisinin maddeye dayandığını iddia
edebilirsiniz. İslam dini insanın asıl parçası olan Ruhu doyurmak içindir, anlık zevkler için değildir.
Bu dökümanı orjinal adreste göster
Özgürlük Modernizm ve Para
Download