وَتَعَاوَنُواْ عَلَي الْبرِّ وَالتَّقْوَى وَالَ تَعَاوَنُواْ عَلَي

advertisement
ĠLĠ
AY-YIL
TARĠH
: BURDUR
: MAYIS –2014
: 02.05.2014 (1.HAFTA)
ْ ُ‫اون‬
ْ ُ‫اون‬
‫اإل ْث ِم‬
َ ‫وا َعلَي ْالبرِّ َوالتَّ ْق َوى َوالَ تَ َع‬
َ ‫َوتَ َع‬
ِ ‫وا َعلَي‬
ْ ُ‫ان َواتَّق‬
ّ ‫ّللاَ إِ َّن‬
ّ ‫وا‬
‫ب‬
ِ ‫ّللاَ َش ِدي ُد ْال ِعقَا‬
ِ ‫َو ْال ُع ْد َو‬
TRAFĠK VE KUL HAKKI
İnsanların riayet etmesi gereken bir takım kurallar ve
haklar vardır. Bu kurallara dikkat edilince herkes bundan
faydalanır. Toplum içinde yaşarken insanın bir
başkasının hakkına riayet etmemesi, onun hakkını gasb
etmesi, kul hakkına girer. Kul hakkı denince sadece
başkasına ait bir malı ondan izinsiz olarak almak değil,
bir kimsenin gıybetini (dedikodusunu) yapmak, kişi
hakkında zanda bulunmak, onunla alay etmek gibi
birçok husus kul hakkına girer. Kul hakkı, hakkı gasb
edilen kişi affetmedikçe, onunla helalleşilmedikçe
Allah‟u Teâlâ‟nın da affetmediği bir günahtır.
Değerli KardeĢlerim!
Dünya üzerinde seyrü seferinde hayvan gücü yerine
makine ve motor kuvvetine dönüştüğü günden itibaren,
trafik sorunu büyük bir problem haline gelmiştir. Aynı
zamanda da en büyük kul hakkı ihlallerinin yaşandığı
alanlardan biri olmuştur. Çünkü Trafikte yaşanan bir hak
ihlali insanın hayatına, can ve mal kaybına neden
olabiliyor. Ülkemiz maalesef trafik kazalarında dünyada
ilk beş içerisinde yer alıyor. Ülkemizde trafik
kazalarının sebeplerinin % 95‟in üzerinde bir oranla
sürücü hataları yer almaktadır. Aşırı hız yapma, yorgun,
dalgın, uykusuz ve alkollü araç kullanma, öfke ve
sabırsızlık, kırmızı ışıkta geçme en belirgin olarak
görülen hatalardandır.
Değerli KardeĢlerim!
Toplumsal hayat insanların sürekli olarak haklar ve
vazifelerle karşı karşıya geldiği dinamik bir ilişkiler
ağının hâkim olduğu süreci ifade eder. İşte bu ilişkilerin
en yoğun ve somut biçimde yaşandığı ortak alanlar
vardır. Bunlar yollar, araç park yerleri ve kaldırımlardır.
Umumi yolların, parkların ve kaldırımların kullanımında
bütün toplum müşterektir. Dolayısıyla böyle alanların
kullanımında herkes hak sahibi olduğu gibi, belli
kurallara da uyma zorunluluğu vardır. Böyle bir
ortamda, sürücülerin, yolcuların, yayaların, yol
kenarında yer alan mekân sahiplerinin kendileri
dışındakilerin haklarına da riayet etmesi gerekir. Kırmızı
ışığı dikkate almayıp, seyre devam etmek, kendilerine
yeşil ışık yanmış olanların hakkını ihlal etmektir.
Ticaret erbabının kaldırımları işgal etmesi, yayaların
hakkını ihlaldir. Yayaların araçlara ayrılan yoldan
gitmesi sürücülerin hakkına ihlal etmektir.
Değerli KardeĢlerim!
Yüce Kitabımız Kur‟an-ı Kerim Kul hakkına karşı
sorumluluğun ağırlığına dikkat çeker. Müfessirler Ey
kavmimiz! Allah‟ın davetçisine icabet edin ona iman
edin ki sizin günahlarınızdan bir kısmını yargılasın ve
sizi çok elem verici bir azaptan kurtarsın (1) ayetinden
hareketle kul hakkının af kapsamı dışında olduğunu
belirtmişlerdir. Bu sebepledir ki Peygamber Efendimiz
kul hakkını ihlal edenleri müflis olarak nitelendirmesi,
(2) kul haklarından doğan günahın Allah tarafından
affının söz konusu olmadığını belirtmesi de (3) bu
görüşü güçlendirmektedir.
Sosyal hayatta insanlar arasındaki ilişkilerde adaletin,
dengenin gözetilmesi hayatın işleyişini etkiler.
Müslüman ne zarar veren olmalı, ne de zarara uğrayan
olmamalıdır. Müslüman elinden geldiği kadar, iyiliği
hakim kılma, kötülüğü, haksızlığı, kul hakkını önleme
görevlerini trafikte de sürdürmelidir.
Hz. Peygamberimiz insanların yoğun bulundukları
alanlarda sakin olmalarını, sükûnetlerini muhafaza
etmelerini emretmiştir. Mesela Arafat‟tan dönerken
özellikle yavaş gitmiş, devamlı olarak devesinin yularını
çekerek onu frenlemiş, insanlara da hep yavaş ve sakin
yürümelerini emretmiş ve şöyle buyurmuştur. Ey
insanlar sakin yürüyün ağır başlı hareket edin. Develeri
koşturmak, hızlı gitmek iyi değildir demişlerdir. (4)
Değerli KardeĢlerim!
Hayatta hey şeyin bir kuralı ve ahlakı vardır. Bu
anlamda trafikte de insani ve ahlaki bir anlayışa sahip
olmamız lazımdır. Unutmayalım ki trafikteki bir hak
ihlali, bir kul hakkı ihlali insanların canına malına mal
olabilir. Trafikte de önce tedbir sonra takdir ilkesi
gereğince davranmak gerektiğini asla unutmayalım.
Şunu özellikle ifade edelim. Yaz aylarının gelmesiyle
yolların daha da kalabalıklaşacağını da düşünerek daha
dikkatli olalım. Hutbemizi bir ayet meali ile bitirelim.
“ İyilik ve takvada yarışın, (5) kötülük ve düşmanlıkta
yardımlaşmayın.” (6)
İshak GÖKSEL
Bucak Müftüsü
123456-
Ankaf Suresi Ayet 31
Müslim, Birr 60
Ahmed b.Hanbel .El – Müsned, VI,240
Buhari Hacc 94
Bakara 148-Mü‟min 61
Maide 2
BURDUR
09.05.2014
ĠSLAMIN ENGELLĠLERE VERDĠĞĠ DEĞER
KardeĢlerim!
Rivayete göre birgün Peygamber Efendimiz (sav)
Meke‟nin zengin ve ileri gelenlerinden, içlerinde Ebu
Cehil, Ümeyye İbn Ebi Halef‟in de buınduğu
müşriklerinden bir grubla özel bir görüşme yapmış,
onlara islamı tebliğ ederken yanlarına müminlerden olup
gözleri görmeyen Abdullah İbni Ümmi Mektûm gelmiş
ve Hz Peygamber‟e yaklaşarak Kur‟an ayetlerinden bir
kısmını kendisine okumasını, Allah‟ın öğrettiği şeyleri
kendisine de öğretmesini istemişti. Peygamberimiz (sav)
Abdullah ibn Ümmi Mektuma ilgi göstermemiş, diğer
kişilerle ilgilenmiş, bunun üzerine Abese süresinin ilk on
ayeti inmiştir1: „‟Suratını astı, yüzünü çevirdi.Çünkü ona
gözü görmeyen biri gelmişti. Sen nereden bileceksin,
belki o arınacaktı. Yahut öğüt alacak da öğüt kendisine
fayda verecekti.‟‟2
Peygamberber Efendimiz (sav), bu olaydan sonra
Abdullah İbni Ümmi Mektum‟a ikram etmiş, onunla
konuşmuş ve onunla ilgilenmiştir.
Değerli KardeĢlerim!
İster sağlıklı olsun ister engelli olsun insan, Allah‟ın
yeryüzünde yarattığı en kıymetli ve en değerli varlıktır.
Tüm insanlar Allah katında eşittir. Üstünlük yalnızca
takva
yönüyledir.
Ayeti
kerimede
şöyle
buyurulmaktadır: „„Allah katında en geğerli olanınız
O‟na itiatsizlikten en fazla sakınanınızdır.‟‟ 3
Peygamber Efendimiz (sav) de: „‟Allah sizin
Ģekillerinize ve servetlerinize bakmaz. Fakat
kalplerinize ve amellerinize bakar‟‟ buyurmuĢtur.4
Kuranı Kerimde engelli ifadesi az sayıda fiziksel
anlamda çoğunlukla mecazi anlamda geçmektedir.
Görme, işitme, konuşma, ortapedikve zihinsel engellilik
gibi hastalıklardan bahsedilmektedir. Mecazi anlamda
iman etmeyen insanların, görmemeleri, duymamaları,
konuşamamaları zikredilmektedir. Özellikle kâfir,
müşrik ve münafıklarla ilgili olarak mecazi anlamda
a‟ma denilmektedir..5
1
Kuran Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, c.V, s.552
Abese Suresi 80/1-4
3
Hucurat,49/13
4
Müslim,Birr,34,,III; İbn Mace, Zühd,9,IIAhmet,II,285
5
Bakara,2/17-18
2
Değerli KardeĢlerim!
İslam sosyal ilişkilere büyük önem verir. Bu konuda
sağlıklı ve engelli diye bir ayırım yapmaz. Ancak
yardıma, ilgiye ve bakıma muhtaç insanlarla ilgilenmeyi
teşvik eder. Tüm insanların yaşamını sürdürebilmesi için
engellerin kaldırılmasını önerir. Engellilere yapılacak
yardımlar sadaka olarak nitelenirken herhangi bir görme
özürlüyü yoldan saptıranlar, onu kasten yanlış yola
yönlendirenler lanetlenmişlerdir.
Peygamberimiz (sav) engelli insanları onore edecek
iltifatlarda bulunmuş, yeteneklerine göre kamu alanında
görev vermiş, onları topluma kazandırmaya çalışmıştır.
Engellileri başkalarına el açan bir dilenci ve toplumun
üretken olmayan bir kesim olarak görmemiştir. Aksine
çeşitli hizmetlerde onlara görev vererek hem onlardan
yararlanmış hem de onları taltif etmiştir. Örneğin topal
olan Muaz b. Cebel‟i Yemen‟e vali olarak göndermiş,
çeşitli vesilelerle Medine dışına çıktığında yerine vekalet
etmek üzere 13 defa görme özürlü Abdullah İbn Ümmi
Mektum‟u vekil bırakmıştır. Bu zat uzun yıllar
Mekke‟de Medine‟de imamlık ve müezzinlik yapmıştır.
Sahebeden görme özürlü İtbân b. Malik kendi kabilesine
imamlık yapmıştır.
KardeĢlerim!
Hepimiz imtihan dünyasında yaşıyoruz. İmtihan
herkesin gücüne ve sahip olduğu nimetlere göredir.
İnsanlık Hz Adem‟den beri çeşitli şekilde imtihan tabi
tutulmuştur. Kimisi mallarıyla, kimisi evlatlarıyla,
kimleri canlarıyla yada fizksel engelleriyle bu
imtihandan geçmiştir.
Müminler başlarına gelen
musibetlere
sabrederse, sevap kazanmalarına,
günahların bağışlanmasına ve manevi derecelerinin
artmasıne vesile olacağını unutmasınlar.
Bu imtihan dünyasında kazananlardan olmak için
Peygamberimiz (sa)‟in gittiği yoldan gidelim.
Yaptıklarını yapalım, tavsiyelerine uyalım. Hiç kimseyi
küçümsemeden, hor hakir görmeden, normal bir insan
olarak üzerimize düşen sorumluluk bilinci içinde şuurlu
müminlerden olalım. Bir gün bizleririnde engelli
olabileceğini aklımızdan çıkarmayalım.
Hazırlayan: Ramazan ARBA
Kemer Ġlçe Müftüsü
ĠL
: BURDUR
TARĠH : 16.05.2014
‫بِس ِْن ّ ِ ا َّرل ْ و ِي ا َّرل ِحن‬
ِّ ‫ك ًَبَاَُُ ْن بِ ْاا َح‬
‫ق ًَِّرُِ ْن فِ ْتحَةٌ ٰ َهٌُْ بِ َلبِّ ِِ ْن‬
َ ‫ًَحْ ُي ًَقُصُّ َعلَ ْح‬
ًٓ‫َّ ِز ْدًَاُُ ْن ُُذ‬
MÜSLÜMAN GENÇ NASIL OLMALI
Muhterem Müminler!
Okuduğum ayeti kerimede Rabbimiz, „Biz sana
onların kıssalarını gerçek olarak anlatacağız.
Hakikaten onlar, Rablerine iman eden birkaç genç
idi. Biz de onların hidayetlerini artırdık‟i buyurarak
Ashab-ı Kehf gençlerinin iman mücadelesini örnek
olarak anlatmaktadır.
Dünya hayatı insan için: çocukluk, gençlik,
olgunluk ve ihtiyarlık gibi belli başlı dört devreden
oluşur. Yüce dinimiz bu devrelerden gençlik
dönemine ayrı bir önem vermiş, gençleri kadın
erkek ayırımı yapmaksızın on-onbeş yaş civarına
ulaştıklarında Allah (c.c.)‟ın koyduğu hükümlerin
muhatabı (dinen mükellef) kabul etmiştir.
Gençlik dönemindeki sorumluluğun ayrı bir
öneminin olduğuna Yüce Kitabımız Kur‟an-ı
Kerim‟de de işaret edilerek: Hz. Musa‟nın
gençliğindeki iffetli ve namuslu yaşantısı, Ashab-ı
Kehf olarak bilinen gençlerin kendi inançlarını
yaşama uğruna ülkelerini terk edip bir mağarada
kalmayı göze almaları, Hz. Yusuf‟un nefsine “dur”
diyebilmesi , Hz. İbrahim‟in puta tapan kavmiyle
tek başına mücadelesi anlatılmıştır.
Peygamberimiz
(s.a.v.)‟de
genç
yaşta
Muhammed‟ül emin vasfını almış, İslam‟ı yaymaya
başladığı ilk günden itibaren gençlerle ilgilenmiştir.
İslamı kabul edenler arasında da gençler çoğunluğu
oluşturmuştur. O‟nun getirmiş olduğu dinin dünyaya
yayılmasında en büyük pay, O‟nun nebevi terbiyesi
altında yetişerek müstesna şahsiyetler haline gelen
gençlerindir. Meselâ Hazret-i Ali(r.a) İslâm‟ı büyük
bir dirayetle kabul ettiğinde henüz 10 yaşındaydı.
Tâif‟te Peygamberimize atılan taşlara karşı
vücudunu hiç çekinmeden, korkusuzca siper eden
genç ve yiğit delikanlı Efendimizin azat ettiği kölesi
Zeyd bin Hârise(ra), hidayete erdiğinde 15
yaşındaydı.
19
yaşında
İslâm
ordusuna
kumandanlık yapan da oğlu Üsâme bin Zeyddir.
Büyük âlimler safının en başına geçerek en çok
hadis rivâyet eden ikinci sahâbî olma şerefine nâil
olan Hazret-i Ömer‟in oğlu Abdullah(r.a) iman ile
şereflendiği zaman 10 yaşlarındaydı.
Muhterem Müslümanlar!
Üzülerek ifade edelim ki, günümüzde gençliğin
zihin ve gönül dünyasını tahrip eden, onları
düşünmekten, üretmekten ve sorumluluktan
alıkoyan nice meşgaleler vardır. Bu meşgalelerin
büyük çoğunluğu geleceğimizin teminatı olan
gençlerimizin
maddi
manevi
hastalıklara
yakalanmalarına sebep olmaktadır. Televizyon,
internet ve modanın etkisiyle, Kur‟an ve Sünnet
kültüründen mahrum yetişen gençlerimiz, İslâm
ahlâkından
uzak
kültürlerin
etkisi
altına
girebilmektedirler. Kendi büyük değerlerini
yeterince ve lâyıkıyla tanıyamayan gençlerimiz öz
değerlerine yabancılaşmaktadırlar.
Her şey gençlikte, Ne yaşanırsa gençlikte yaşanır
gibi anlamsız düşüncelerle heva ve hevese uyularak
her türlü arzu ve isteklerin meşru olmayan yollardan
tatmin edilmesi yüce dinimizle örtüşmeyen yanlış
davranışlardır.
Hz. Peygamber (s.a.v.): Kıyamet gününde
Allah‟ın arşının gölgesinde barınacaklar arasında
“Rabbi‟ne ibadet ederek yetiĢen gençleri”ii de
sayarak gençken dini yaşamanın önemine işaret
etmiştir. Bir başka Hadislerinde de “ Ġnsanoğlu
kıyamet gününde gençliğini nerede ve nasıl
harcadığından sorguya çekilmedikçe yerinden
ayrılamaz ”iii buyurarak gençlik enerjisini Allah‟a
kulluk
ve
insanlığa
hizmet
uğrunda
değerlendirilmesi gerektiği belirtmiş ve “Allah,
gençliğini Allah'a itaatle (arzularının peĢinden
gitmeyen, haramlardan kaçınan) geçiren genci
beğenir"ivbuyurmuştur.
KardeĢlerim!
Gençlerimizin maddî ve manevi değerlere sahip,
bilgili, görgülü ve üstün karakterli olarak
yetişmeleri son derece önemlidir. Zira buna
muvaffak olan milletler, geleceğe ümitle
bakabilirler. Muhammed İkbal‟in dediği gibi:
“Ey basîretli insan! Bir milletin sermayesi
para, gümüĢ, kumaĢ ve altın değildir. Onun asıl
sermayesi, îmanlı, sıhhatli, dinç ve kudretli
dimağlara sahip, çok çalıĢkan, cevvâl ve çevik
evlâtlarıdır.
i
Kehf, 18/13
Uhari, Ezan, 36
iii
Tirmizi, Kıyamet,1
iv
Müsned, IV, 151
ii
Hazırlayan : Ahmet ŞAHİN, Cezaevi Vaizi
Redaksiyon : İl İrşat Kurulu
ĠL
: BURDUR
TARĠH : 23.05.2014
ٕ‫صٔ اَّر ِذ‬
َ ‫ُس ْبحَاىَ اَّر ِذٕ أَ ْس َلٓ بِ َع ْب ِذ ٍِ اَ ْحالً ِّهيَ ْا َو ْس ِج ِذ ْا َح َل ِم إِأَ ْا َو ْس ِج ِذ ألَ ْق‬
‫صح ُل‬
ِ َ‫بَا َا ْ ٌَا َ ْْ اََُ اٌُِ ِل ََُ ِه ْي َااٌَِا إًَِّرَُ ُُ َْ ا َّرس ِوح ُي اب‬
MĠRAC‟TAN ALINACAK DERSLER
Muhterem Mü‟minler!
25 Mayıs 2014 Pazar‟ı Pazartesi‟ye bağlayan gece İsra
ve Mi‟rac hadisesinin yıldönümüdür.
Değerli Mü‟minler!
Yer: Mekke! Zaman: Hicretten birbuçuk yıl öncesi.
Mekkeli müşrikler, İslam‟ın yayılmasını önlemek için
Müslümanlara akıl almaz işkenceleri reva görüyorlardı.
Bu zulüm ve işkenceler o hale geldi ki Müslümanlarla
bütün ilişkileri keserek Müslümanları Ebu Talib
mahallesinde ablukaya aldılar ve boykot uygulamaya
başladılar. Öyle bir boykot ki Müslümanların olduğu
bölgeye açıktan yiyecek-içecek ve hayati malzemeleri
geçirmek bile yasaktı. Hatta Müslümanlar sokaklarda
buldukları kuru hayvan derilerini yemeye mecbur
oldukları bir boykot. Tam üç yıl sürdü bu boykot.
Boykot sona ermişti ki be defa Kainâtın Efendisi a.s.
önce hâmisi ve amcası Ebû Tâlib‟i, üç gün sonra da en
büyük destekçisi sevgili eşi Hz. Hatice‟yi kaybetti. İki
büyük desteğini kaybeden Efendimiz a.s.‟a müşriklerin
ezâ ve cefâsı daha da artmıştı. Ancak vazife ağır,
sorumluluk büyüktü. O, bir peygamberdi. Allah Rasulü
bu defa İslam‟ı anlatmak için Tâif‟e kadar gitti. İnsanları
İslâm‟a, hakikate davet etti. Ancak burada da alaya
aldılar, hakaret ettiler. Daha da ileri giderek taşladılar ve
mübarek ayakları kan-revân içinde kaldı.
İşte böylesine sıkıntılı bir dönemde Yüce Rabbimiz, hem
teselli etmek, hem de ilahi tecellilere mazhar kılmak
üzere Efendimiz a.s.‟ı İsrâ ve Miraç‟la taltif etti.
Değerli KardeĢlerim!
Birçok ilahi sırrı ve hikmeti bünyesinde barındıran İsrâ
ve Mirâc mucizesini Kitabımız Kur‟an-ı kerim şöyle
haber verir:
“Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını
gösterelim diye kulu (Muhammed)‟i Mescid-i
Harâm'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i
Aksâ'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir;
O, gerçekten işitendir, görendir.”(Ġsrâ,17/1)
Mü‟minler!
Müslümanların yaşadığı onca acı hadiselerden sonra
gerçekleşen İsrâ ve Mirac mucizesi, hem Efendimiz a.s.
hem de Müslümanlar için büyük bir teselli kaynağı
olmuştur. Bu hadise sadece tarihi bir olay değil,
sonuçları itibariyle okunması ve ders alınması gereken
büyük bir ibrettir. İsrâ ve Mirac hadisesine baktığımız
zaman şu hususlar karşımıza çıkar:
-Şirk, kişi tevbe etmeden ölürse eğer affedilmeyen
büyük bir günahtır. Efendimiz a.s‟ın ümmetinden şirke
düşmeden ölenler Miracın hediyesi olarak cennetle
müjdelenmiştir
-Allah cc, kudreti sonsuz, her şeye gücü yetendir. İnsan
ise aciz bir varlıktır. Eğer insan kul olduğunun farkında
olur ve Allah‟a teslim olur, O‟nun emir ve yasakları
çerçevesinde bir hayat sürerse, işte gerçek kurtuluş
budur.
-Kul, sorumluluklarını iyi bilecek, elinden gelen gayreti
gösterecek, sonucunu Allah‟a bırakacaktır.
-İman, en büyük imkândır. İman olduğu sürece
imkânların
bitmeyeceği
bilinmelidir.
İmanı
sağlamlaştırmak, kökleştirmek için salih amellere
sarılmak gerekir.
-İmandan sonra salih amel olarak namaz karşımıza çıkar.
Müslüman namazı olan insandır. Kitabımız Kur‟an‟da
imandan sonra namaz emredilmiş, Efendimiz a.s. da
namazın dindeki yerinin, başın vücuttaki konumuna
benzetmiştir. Nasıl ki başsız bir vücut düşünülemezse,
namazsız bir Müslümanlıkta düşünülemez.
-Allah‟a kul olabilmek bir insan için en yüce mertebedir.
Mirac, yükselmek, yücelmek, tırmanmak manalarını
ihtiva eden „urûc‟ kelimesinden türemiştir. Nasıl
Peygamber Efendimiz a.s Mirac ile Allah‟ın huzuruna
yükseldi ise bizler de Namaz ile Allah katında yüksek
makamlar elde edebiliriz. Namaz, hem kötülüklere perde
hem de en büyük yüceliş vasıtasıdır.
-Namaz, farsça bir kelime olup arapça „Salât‟
kelimesiyle ifade edilir. Salât kelimesinin lügat manası
“insanın dik durmasını sağlayan sırt kısmındaki omurga”
demektir. Bu demektir ki namaz da, dinin omurgasıdır
yani Müslümanlığımız namaz ile kâimdir.
-Ayrıca Yüce Kitabımız Kur‟an‟ın 17. Sûresi olan İsrâ
Sûresinde 22-39 arası ayetlerde hem ferdî hem de
toplumsal
olarak
miracımızın
(yükselmemizin,
ilerlememizin) anahtarının şu huuslar olduğu beyan
edilmektedir:
•Allahtan başkasına kulluk etmeyin,
•Ana babaya iyi davranın,
•Akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını verin,
•Cimri ve israfçı olmayın,
•Evladınızı yoksulluk korkusu ile öldürmeyin,
•Fuhuş ve zinaya yaklaşmayın,
•Cana kıymayın,
•Yetimin malına doğru olmayan bir surette yaklaşmayın,
•Ahdi yerine getirin,
•Ölçü ve tartıda dürüst olun,
•Hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyin ardına
düşmeyin,
•Yeryüzünde gurur ve kibirle yürümeyin.
Rabbim miracımızı mübarek eylesin. Namazlarımızı
miracımız eylesin. Miraca eşik olmuş Kudüs ve
çevresindeki zulmü bertaraf eylesin. Amin.
Davut ÇALIŞKAN
Ağlasın İlçe Müftüsü
ĠL
: BURDUR
TARĠH : 30.05.2014
‫ًصابُ َّ ألَ ْز َ ُم‬
َ َ‫ٕ أَ َُِّا اَّر ِذ يَ َهٌُْ ْ إًَِّر َوا ْاخَ ْو ُل َّ ْا َوح ِْس ُل َّ أل‬
َ
َ‫اى فَااْ تٌَِبٍُُْ اَ َعلَّر ُ ْن اُ ْلِحُْى‬
ِ َ ‫ِااْ ٌ ِّه ْي َع َو ِ ا َّرل ْح‬
ZARARALI ALIġKANLIKLARDAN KORUNMA
Değerli müminler,
Cenabı Hak (C.C ) insanı en güzel şekilde
yaratmıştır. Onu mahlûkatın en üstünü kılmış ve
sayısız nimetleri ile nimetlendirmiştir. Bu
nimetlerden bir tanesi de vücut nimetidir. Bu vücut
nimetinin korunmasını da insana bırakmıştır. Bu
hususta Kur‟an -ı Kerimde “ size rızık olarak
verdiğimiz nimetlerin temizlerinden yiyin “(1) diye
emir buyurarak bu vücudumuzu zararlı olan
şeylerden korumamızı emretmiştir.
Muhterem müminler.
İnsan vücuduna zarar veren maddelerin başında
alkollü içecekler, uyuşturucu ve benzeri zararlı
alışkanlıklar gelmektedir. Bilhassa uyuşturucu ve
alkollü içecekler, insan sağlığını bozduğu, vücudu
tahrip ettiği gibi, aynı zamanda ailesine ve
çevresine
de
zarar
vermektedir.
Sevgili
Peygamberimiz (SAV)de “İçki bütün kötülüklerin
anasıdır” buyurarak bu hususu açıklamıştır. (2)
Bugün basında, görsel medyada gördüğümüz ve
görmeye alıştığımız bazı olumsuz olayların,
kavgaların, trafik kazalarının, hatta aile içindeki
şiddet ve kavgaların sebepleri arasında uyuşturucu,
alkol ve kumar gibi zararlı alışkanlıklar
gelmektedir.
Bunların
kötülüklerinden,
zararlarından korumak için Cenab-ı Hak Maide
suresinin 90. Ayet-i kerimesinde “Ey iman
edenler.(aklı örten)içki (ve benzeri şeyler)kumar,
dikili taşlar ve fal okları şeytan işi birer pisliktir.
Onlardan
kaçının
ki
kurtuluşa
eresiniz.
”buyurmaktadır.(3)
Muhterem kardeĢlerim.
Milletimizin geleceği olan gençlerimiz arasında bu
zararlı alışkanlıkların her gün biraz daha
yaygınlaştığı, uyuşturucunun alkolün ve sigara içme
yaşının ilköğretime kadar indiğini yapılan
araştırmalardan
ve
yayınlanan
raporlardan
öğrenmekteyiz. Bu zararlı maddeleri kullananlar
hem kendilerine hem ailelerine hem de çevrelerine
zarar vermektedirler. Kimi zaman da toplumda
tamiri mümkün olmayan yaralar açmaktadırlar. Bu
konuda başta anne - babalar, büyükler, eğitimciler
ve idareciler olarak hepimize görev düşmektedir. El
ele vererek önce bunlardan kendimizi, ailemizi ve
çevremizdeki gençlerimizi uzak tutmalıyız. Aynı
zamanda zararlarını anlatarak bilinçlendirmeliyiz.
Değerli müminler!
Zararlı alışkanlıklardan birisi de kumar hastalığıdır.
Kumar oynamak, kumarda kazandığı parayı yemek
dinimize göre haramdır. Bu konuyla ilgili olarak
Cenab-ı Hak Maide suresinin 91.ayet-i celilesinde:
“Şeytan, içki ve kumarla, ancak aranıza düşmanlık
ve kin sokmak; sizi Allah‟ı anmaktan ve namazdan
alıkoymak ister. Artık(hepiniz ) vazgeçiyorsunuz
değil mi?”(4) diye emrederek bizleri, kumar ve
kumar çeşitlerinden, şans oyunlarından vaz
geçmeye çağırıyor. Kumarda kaybedilen parada
diğer aile fertlerinin de hakkı vardır. Kumar
masalarında hırslarına yenilen insanlar orada
sağlıklarını ve ahlaki değerlerini de kaybettikleri bir
vakıadır. Ayrıca kumar, ailelerin dağılmasına,
toplumda cinayetlerin işlenmesine, kin, nefret,
yalan ve hırs gibi kötü duyguların toplum fertleri
arasında yayılmasına sebep olduğu bilinen bir
gerçektir.
Değerli kardeĢlerim,
Zararlı alışkanlıkların hepsi kişinin bedenine zarar
verdiği gibi, maddi hayatını bitirmekte ve manevi
hayatını da mahvetmektedir. Sosyal hayatta bir çok
probleme sebep olmaktadır. Cenab –ı Hakkın
(C.C)“Kendi
ellerinizle , kendinizi tehlikeye
atmayın” (5) emrine uyarak hepimiz , hangi zararlı
alışkanlık olursa olsun ondan kaçınmalıyız..
Kendimizi, ailemizi ve bütün kardeşlerimizi bu
zararlı alışkanlıklardan koruyarak çevremize örnek
bir şahsiyet olmalıyız.
Allah, bizi, ailemizi, milletimizi ve bütün insanlığı
bu zararlı alışkanlıklardan muhafaza buyursun.
Âmin.
Aziz ERKAN (Çavdır Müftüsü)
1-Taha 81
2-Keşfül Hafa 1-382
3- Maide 90
4 -Maide 91
5-Bakara 195
Download