Kaygılı bir merakla herkes okuyor. `Vay canına, demek öyleymiş

advertisement
ERGENEKON RÖNTGENCĐLĐĞĐ 28 Temmuz 2008
Kaygılı bir merakla herkes okuyor. ‘Vay canına, demek öyleymiş’, belki de en çok kullanılan
cümlelerden biri haline gelmiş durumda. Gazeteci, hukukçu ve siyasetçilerin iddianameyi
incelemeleri, biraz da meslekleri gereği doğal. Oysa iddianameyi sokaktaki insan da okuyor.
Olup bitenlerin, göründüğü gibi değil de aslında nasıl olduğunu anlayabileceği arzusuyla okuyor.
Evet, iddianame sokaktaki insan için bir “arzu kaynağı” olmak üzere ve olasılıkla öyle olacak. Kim
aslında kimmiş; şu olay aslında bundan olmuş; bu işin arkasında aslında şu iş varmış; şunu aslında
bu yapmış ve en önemlisi kim kime kim için, ne demiş?
Bugüne kadar görünen ve fakat bir türlü neden ve kimler tarafından yapıldığı bilinmeyen tüm
kargaşa ve belirsizliğin ardında yatanın anlaşılabilmesi umududur iddianameyi arzu kaynağı haline
getirecek olan.
Röntgencilik sanıldığı gibi sadece cinsellikle ilgili bir davranış özelliği değildir. Đnsanlar başkalarının
hayatını kendi hayatlarıyla karşılaştırmak için öğrenmeye çalışır. Karşı komşunun kapısı çalındığında
gözetleme deliğinden kimin geldiğine bakanın evinde sorunları vardır.
Başkalarının hayatını gizlice öğrenme arzusunun ardında kendi hayatından emin olamama ve
kendine güvensizlik yatar. Başkalarının mutlaka gizlediği bir şeyler olduğunu düşünenlerin
çoğunlukla gizledikleri ya da başkalarınca bilinirse zor durumda kalacaklarından korktukları şeyler
vardır. Röntgencilik arzusunun temel nedeni de budur. Kendine güvensizlikten beslenen ve güven
duygusunu daha da çökerten bir diğer etmen de olup bitiyor görünenin neden ve sonuçlarını
öngörememe halidir. Bugün ne olup bittiğine vakıf olamama, gelecekte ne olup biteceğini,
geleceğin nasıl bir gelecek olacağını bilememe kaygısına neden olur. Kaygı kişinin kendine güvenini
yıpratır, azalan kendine güven hissi kaygıyı büyütür. Bu karşılıklı etkileşim kişiyi çaresiz, güçsüz
bırakır ve hayatının kendi kontrolü altından kaçtığı duygularını çoğaltır.
Đşte bu hal kişide olup bitenin ardında kendisinin bilmediği bir dizi güç olduğu düşüncelerine neden
olur. Bu düşünceler merak uyandırmaya başlar. Olup bitenin ardında yatanı anlayabilirse kendisini
güvenli bir konuma getirebileceğini hisseden kişi gizli olanı keşfetmeye, görünür olanın ardında
saklananı bulmaya çalışır. Bu süreçte en önemli boyut ‘güç’ kavramıdır. Bir güç var ve her şeyi
aslında o yapıyor akıl yürütmesi kişinin kendini hayat karşısında çok güçsüz hissetmesiyle
bağlantılıdır. Bu sürecin ‘yabancılaşma’ kavramıyla olan ilişkisi çok açıktır. Kapitalist birey tam da
bu nedenle röntgencidir zaten, ama bu şimdi konu dışı.
Đddianameyi okuyan herkesin en çok da gizli kaydedilen telefon görüşmelerine odaklanacağını
söylemek kehanet olmayacaktır. Hatta bu durumun şüpheliler için de böyle olacağını söylemek
gerekiyor. Bir örgüt olarak tanımlansalar da kendi aralarında yine kendi gruplarından kişilerle ilgili
konuşmaların da iddianamede olması olasılıkla şüphelileri birbirine düşürecektir. Şüpheliler arasında
olmayıp, tanıdığı kişinin başka bir şüpheliyle olan konuşmasında kendisi hakkındaki fikirlerini
öğrenenler olacak.
Ergenekon bu gözle ve bu duygularla okunursa sokaktaki insanda ‘Evet bir güç varmış ve bütün
bunlar o güç yüzünden oluyormuş’ fikri güçlenecektir.
Kendi güçsüzlüğünün, kendisinden değil de bir başkasının gücünden kaynaklandığını düşünen
insan, kendi gücüne inanmaya değil daha güvende hissedeceği ya da güvenlik vaadini aldığı güce
yönelir. Ergenekon’un ardından toplumda demokrasiye mi yoksa despotik tirana yönelmenin mi
ağırlık kazanacağını ‘okumuş liberter çocuklar’ mutlaka daha iyi bileceklerdir. Ne de olsa topluma
röntgen malzemesini en çok onlar sağlıyor.
Download