anayasa mahkemesi

advertisement
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
HÜSEYİN KESİCİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/3440)
Karar Tarihi: 20/4/2016
Başvuru Numarası
Karar Tarihi
: 2013/3440
: 20/4/2016
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
Başkan
: Burhan ÜSTÜN
Üyeler
: Erdal TERCAN
Haşan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
: Şebnem NEBİOĞLU ÖNER
Başvurucu
: Hüseyin KESİCİ
I.
BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Türk Silahlı Kuvvetlerinden (TSK) emekli olan başvurucuya ve
ailesine askerî kimlik kartı verilmesi hususundaki talebin yabancı uyruklu bir kişiyle evli
olması gerekçe gösterilerek reddedilmesi nedeniyle aile yaşamına saygı hakkının ihlali
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/5/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır.
Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun
Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölümün Birinci Komisyonunca 23/12/2013 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 31/3/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvurunun bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.
Bakanlık, görüşünü 2/6/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 12/6/2014 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
7.
Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir.
8. Başvurucu 28/2/1979 tarihinde diş tabibi teğmen olarak TSK'da göreve başlamış
olup 28/8/1980 tarihinde Gümülcine doğumlu N.A. isimli şahıs ile evlenmiştir.
9. Başvurucu tarafından 3/5/1995 tarihinde açılan dava ile yabancı uyruklu bir
şahıs ile evli olması nedeniyle istifa etmiş sayılması doğrultusunda işlem tesis edilmesi için
davalı idareye yapmış olduğu 10/2/1995 tarihli başvuruya cevap verilmediği, 27/7/1967
tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu'nun 112. maddesinin üçüncü
fıkrasının (a) bendinde Genelkurmay Başkanlığının izni olmadan yabancı uyruklu kişilerle
2
Başvuru Numarası
Karar Tarihi
: 2013/3440
: 20/4/2016
evlenenlerin istifa etmiş sayılacaklarının hüküm altına alındığı, yabancı uyruklu bir kişi ile
evli bulunması nedeniyle müstafi sayılarak TSK'dan ilişiğinin kesilmesi gerekirken aksi
doğrultuda tesis olunan işlemin hukuka ve mevzuata aykırı olduğu belirtilerek işlemin iptali
ile yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi talep edilmiştir.
10. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) İkinci Dairesinin 23/12/1996 tarihli
ve E. 1995/464, K. 1996/33 sayılı karan ile başvuranın müstafi sayılmamasına ilişkin idari
işlem hukuka aykın olduğu gerekçesiyle iptal edilmiştir. Karar gerekçesinde, 926 sayılı
Kanun'un 112. maddesinin açık hükmü karşısında hakkında idari bir işlem tesisini isteyen
başvurucunun hüsnüniyet kurallanna aykın davrandığının söylenemeyeceği, yabancı uyruklu
kişilerle izinsiz yapılan evliliğin 926 sayılı Kanun'un 112. maddesinin (a) fıkrasının amir
hükmü karşısında o kişinin istifa etmiş sayılması sonucunu doğuracağı, bu hususta Kanun'un
idareye takdir yetkisi vermediği, idarenin yetkisinin bağlı yetki olduğu, idarenin evlilik
olgusunu er veya geç tespit etmesinin önemi olmadığı, tespit ettiği anda yapılması gereken
işlemin müstafi sayılma işlemi olduğu, evlenilen kadının Türk vatandaşlığına geçmesinin de
yabancı uyruklu kişi ile evlenme olgusunu ortadan kaldırmayacağı zira 11/2/1964 tarihli ve
403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu'nun 5. maddesinde bir Türk ile evlenen yabancının Türk
vatandaşlığına bir beyanla geçebileceğinin öngörüldüğü belirtilmiştir.
11. Başvurucunun 26/3/1996 tarihli Millî Savunma Bakanlığı onayı ile 926 sayılı
Kanun'un 112. maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendi uyarınca yabancı uyruklu şahıs ile
evlenmesi nedeniyle istifa etmiş sayılmasına, yükümlülük süresinin eksik kısmı ile orantılı
okul masraflarının alınmasına, hakkında 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanunu'nun 87. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin uygulanmasına
karar verilmiş; 16/4/1996 tarihinde TSK ile ilişiği kesilmiştir.
12. Başvurucuya 16/4/1996 tarihi itibarıyla emeklilik şartlarını taşıması sebebiyle
emeklilik aylığı bağlanmıştır.
13. Başvurucu tarafından emekli subay kimlik kartı verilmemesi işleminin iptali
istemiyle 7/11/1996 tarihinde açılan dava, AYİM İkinci Dairesinin 23/12/1998 tarihli ve
E. 1994/954, K. 1998/938 sayılı karan ile ve karar tarihinde yürürlükte olan MSY 52-7 Türk
Silahlı Kuvvetleri Kimlik Kartı Yönergesi'nin 6/c maddesi gereğince yabancı uyruklu
kişilerle evlenenlere kimlik kartı verilemeyeceği belirtilerek reddedilmiştir.
14. MY 88-1 Türk Silahlı Kuvvetleri Akıllı Kart Yönergesi'nin Genelkurmay
Başkanlığının 3/2/2009 tarihli emri ile yürürlüğe girmesini takiben başvurucu tarafından
7/4/2011 tarihinde, emekli subay kimlik kartı verilmesi istemiyle idareye başvuruda
bulunulmuş ancak idarece talebe cevap verilmemiştir.
15. Başvurucu tarafından TSK emekli subay kimlik kartı verilmemesi yönündeki
belirtilen zımni ret işleminin iptali istemiyle dava açılmıştır.
16. Söz konusu iptal davası kapsamında davalı idare tarafından sunulan savunmada,
emekli personel ve aile fertlerine verilen askerî kimlik kartlarının, kart sahiplerinin TSK
bünyesinde bulunan orduevleri, askerî garnizon ve sosyal tesislerden istifade etmesine olanak
sağladığı 4/1/1961 tarihli ve 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 100. ve
102. maddeleri uyannca orduevleri, askerî garnizonlar ve kışla garnizonlarının askerî bina ve
buraların askerî mahal vasıf ve mahiyetinde olduğu ve bu yerlerin kuruluş, idare ve işletme
şekillerinin yönetmelikle tayin ve tespit olunacağı, 211 sayılı Kanun'un 80. maddesinde ise
kimlik kartlarının şekilleri, dağıtma usulleri ve hangi makamlarca verileceğinin Millî
Savunma Bakanlığınca hazırlanacak bir talimatla tespit edileceğinin belirtildiği, yapılan
incelemede başvurucunun emeklilik hakkını kazanmaksızın TSK'da mecburi hizmet süresini
tamamlayıp istifa ederek müstafi subay statüsünü kazandığı, kimlik kartlarının tanzimi
hususunda idareye tanınan takdir hakkı çerçevesinde çıkarılan Yönerge'nin ilgili hükmü
3
Başvuru Numarası
Karar Tarihi
: 2013/3440
: 20/4/2016
uyarınca başvurucunun statüsünün müstafi subay olduğu görüldüğünden başvurucu ve eşinin
askerî sosyal tesislere günübirlik giriş kartı almaya hak sahibi oldukları belirtilmiştir. AYİM
Başsavcılığı düşüncesinde ise benzer mevzuat düzenlemelerine yer verilmekle birlikte idare
savunmalarının soyut kaldığı belirtilmiştir.
17. Mahkemece verilen 20/9/2012 tarihli ara karan uyannca başvurucu hakkında
yabancı uyruklu şahısla evlendiği için müstafi subay sayılarak istifaen aynlma işlemi mi
yapıldığı yoksa farklı bir prosedür neticesinde mi emekli olduğu hususunda araştırma
yapılmıştır.
18. Kara Kuvvetleri Komutanlığı tarafından Mahkemeye hitaben gönderilen
15/10/2012 tarihli ve 293978 sayılı yazıda, başvurucunun 16/4/1996 tarihinde 926 sayılı
Kanun'un 112. maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendi gereğince yabancı uyruklu kişi ile
evlenmesi nedeniyle istifa etmiş sayılarak TSK'dan ayrıldığı, Emekli Sandığı Genel
Müdürlüğüne başvurarak açıkta iken emeklilik talebinde bulunması üzerine 5434 sayılı
Kanun'un ek 26. maddesi uyarınca hakkında 19/6/1996 tarihinde açıkta iken emeklilik kararı
alındığı bildirilmiştir.
19. Yapılan yargılama sonucunda AYİM Üçüncü Dairesinin 22/11/2012 tarihli ve
E.2012/531, K.2012/2305 sayılı karan ile başvurucunun talebinin reddine karar verilmiştir.
Karar gerekçesinde 211 sayılı Kanun'un 34. maddesinin (e) fıkrası gereğince Silahlı
Kuvvetler mensuplarının şekil ve kullanma tarzı talimatnamede gösterilen hüviyet kartlarını
resmî ve sivil olarak her zaman üzerlerinde bulundurmaya mecbur olduklannın, 06/09/1961
tarihli ve 10899 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet
Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) 80. maddesinin (b) fıkrasında ise kimlik kartlarının
şekillerinin, dağıtım usullerinin ve hangi makamlarca verileceğinin Millî Savunma Bakanlığı
tarafından hazırlanacak bir talimatla tespit edileceğinin düzenlendiği, bu kapsamda emekli
subay ve astsubaylar ile aile fertlerine kimlik kartı verilmesi hususunun, hizmetin gereği ve
kimlik kartının işlevi dikkate alınarak idarece takdir yetkisi kullanılarak bir yönerge ile
tanzim edildiği ifade edilmiştir. Gerekçede ayrıca MY 88-1 Türk Silahlı Kuvvetleri Akıllı
Kart Yönergesi'nin 2. bölümünün 3/d maddesinde, emeklilik için gerekli yasal hizmet
süresini tamamlamış olsalar dahi Genelkurmay Başkanlığının belirlediği kurallara aykırı
olarak uygunsuz yabancı kişi ile evlendiği için istifa etmiş sayılanlara TSK personeli akıllı
kimlik kartı verilemeyeceğinin düzenlendiği, başvurucunun da yabancı uyruklu kadınla
evlendiği için TSK'dan istifa etmiş sayıldığı, bu nedenle dava konusu işlemde mevzuata ve
hukuka aykırı bir yön bulunmadığı belirtilmiştir.
20. Başvurucu tarafından karar düzeltme talebinde bulunulmuş olup davalı idare
tarafından sunulan karar düzeltmeye cevap dilekçesinde emekli personel ve aile fertlerine
verilen askerî kimlik kartlarının, kart sahiplerinin TSK bünyesinde bulunan orduevleri, askerî
garnizon ve sosyal tesislerden istifade etmesine olanak sağladığı, 211 sayılı Kanun uyarınca
orduevleri, askerî garnizonlar ve kışla garnizonlarının askerî bina ve buraların askerî mahal
vasıf ve mahiyetinde olduğu, MSYT 58-2 (A) Orduevleri, Askerî Garnizonlar ve Sosyal
Tesisler Yönetmeliği'ne göre belirtilen tesisler, buralara giriş, emniyet, istifade ve hizmet
esaslarının Genelkurmay Başkanlığınca verilen emir ve talimatlara göre yürütüleceği,
belirtilen Yönetmelik esaslarına uygun olarak TSK'da görevli ve emekli personel ile aile
fertlerine akıllı kart verilmesine yönelik MY 58-4 Orduevleri, Askerî Garnizonlar ve Sosyal
Tesisler Yönergesi ile MSY 52-7 (A) Türk Silahlı Kuvvetleri Kimlik Kartı Yönergesi ve MY
88-1 Türk Silahlı Kuvvetleri Akıllı Kart Yönergesi'nin yayımlandığı ve ilgililere kart
verilmesi işlemlerinin belirtilen Yönerge hükümlerine göre yürütüldüğü, emekli personel için
daha önce beyan esas alınarak basımı yapılan kartların 15/3/2010 tarihinden itibaren ilgili
personelin mensup olduğu kurum/kuvvet komutanlığı tarafından sağlanan bilgi aktarımı
vasıtasıyla sistem üzerinden otomatik olarak alının bilgiler uyannca tanzim edildiği ifade
4
Başvuru Numarası
Karar Tarihi
: 2013/3440
: 20/4/2016
edilmiştir. Başvurucuya ilişkin olarak da ilgili veriler kapsamında statüsünün müstafi subay
olduğu görüldüğünden kendisi ve eşinin askerî sosyal tesislere günübirlik giriş kartı almaya
hak sahibi olduklarının bildirildiği ve ilgili mevzuat hükümleri gereğince başvurucu ve aile
fertlerine akıllı kimlik kartı verilmediği belirtilmiştir.
21. Başvurucunun karar düzeltme talebi AYİM Üçüncü Dairesinin 14/3/2013 tarihli
ve E.2013/360, K.2013/337 sayılı karan ile reddedilmiştir.
22. Ret karan başvurucuya 26/4/2013 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucu
17/5/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
23. 926 sayılı Kanun'un 112. maddesinin üçüncü fıkrasının (a) bendi şöyledir:
Aşağıdaki hallerde subay ve astsubaylar istifa etmiş sayılırlar;
İ
a) Yabancı uyruklu kişilerle evlenenlerden, bu evlilikleri yönetmelikte belirtilen esaslar
dahilinde Genelkurmay Başkanlığınca uygun görülmeyenler,
24. 211 sayılı Kanun’un olay tarihinde yürürlükte olan 34. maddesinin (e) fıkrası
şöyledir:
"Silahlı Kuvvetler mensupları şekil ve kullanma tarzı talimatnamede gösterilen hüviye.
kartlarını resmi ve sivil olarak her zaman üzerlerinde bulundurmaya mecburdurlar. ”
25. 211 sayılı Kanun’un 34/A maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Askerî kimlik kartı; kişinin, Türk Silahlı Kuvvetleri personeli olduğunu ve kimliğini
gösteren resmî belgedir. Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplan, yönetmelikle belirlenen
istisnalar saklı kalmak kaydıyla askerî kimlik kartlarını resmî ve sivil olarak üzerlerinde
bulundururlar. ”
26. 211 sayılı Kanun’un 100. maddesi şöyledir:
"Ordu evleri, askeri gazinoları ve kışla gazinoları askeri bina olup askeri mahal vasıf
ve mahiyetini haizdir. ”
27. 211 sayılı Kanun’un 102. maddesi şöyledir:
"Genelkurmay Başkanlığının izni ile lüzum ve ihtiyaç görülen yerlerde, rehabilitasyon
merkezleri, gazi uyum evleri ve refakatçi misafirhaneleri ile kreş, gündüz bakımevleri ve
özel bakım merkezleri açılıp işletilebilir.
Bu tesislerin işletilmesi ve diğer hususlara ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir. ”
28. Yönetmelik'in olay tarihinde yürürlükte olan 80. maddesinin (b) fıkrası şöyledir:
"Kimlik kartlarının şekilleri, dağıtma usulleri ve hangi makamlarca verileceği Milli
Savunma Bakanlığınca hazırlanacak bir talimatla tesbit edilir. "
29. Yönetmelik'in 80. maddesinin birinci ve ikinci fıkrası şöyledir:
"Askerî kimlik kartı, kişinin Türk Silahlı Kuvvetleri personeli olduğunu ve kimliğini
gösteren resmî belgedir. Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları, güvenlik ve istihbarat gibi
nedenlerle Genelkurmay Başkanlığınca belirlenecek istisnai durumlar dışında, kimlik
kartlarını resmi ve sivil olarak her zaman üzerlerinde bulundururlar. Yetkili makamlarca
talep edilmesi durumunda kimlik kartının gösterilmesi zorunludur.
Askerî kimlik kartının kapsamı, içeriği, kullanılacak fotoğrafların özellik ve niteliği,
hak sahipleri, şekli, ebadı ile yürürlük, değiştirme ve geçerlilik tarihleri, taklit, tahrif ve
sahtecilikten korumak maksadıyla askerî kimlik kartı üzerine konulacak güvenlik unsurları
5
Başvuru Numarası
Karar Tarihi
: 2013/3440
: 20/4/2016
basım, dağıtım, personele teslimat, kullanım ve iptal aşamasında uygulanacak sistem ve
teknoloji, giriş kontrol, elektronik imza, elektronik cüzdan gibi kart uygulamaları, kart
ücreti, askerî kimlik kartının kaybı, özelliklerini yitirmesi ve değiştirilmesi halinde yapılacak
işlemler ile diğer hususlar yönerge ile belirlenir. ”
30. MY 88-1 Türk Silahlı Kuvvetleri Akıllı Kart Yönergesi'nin 2. bölümünün 3/d
maddesi şöyledir:
“Emeklilik için gerekli yasal hizmet süresini tamamlamış olsalar dahi Genelkurmay
Başkanlığının belirlediği kurallara aykırı olarak uygunsuz yabancı uyruklu kişi ile evlendiği
için istifa etmiş sayılanlara Türk Silahlı Kuvvetleri akıllı kimlik kartı verilmez. ”
31. MY 88-1 Türk Silahlı Kuvvetleri Akıllı Kart Yönergesi'nin 2. bölümünün 2.
maddesinin (b) fıkrasının 3/a bendi şöyledir:
“926 sayılı Türk silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu'nun 112. maddesi gereğince istifa
etmiş kabul edilenler hariç olmak üzere; emeklilik hakkını kazanmaksızın Türk Silahlı
Kuvvetlerindeki mecburi hizmet yükümlülüğünü tamamlayarak istifa nedeniyle ayrılan
subay ve astsubayların kendileri ve eşlerine Asıl Hak Sahibinin statüsüne göre Askeri sosya,
Tesislere Günübirlik Giriş Kartı verilir. Asıl Hak Sahibinin vefatı halinde, eşlerinin hak
sahipliği evleninceye kadar devam eder. Boşanıp da asker olan eşi üzerinden maaş alsa
dahi yeniden hak sahipliği kazanamaz ”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 20/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
33. Başvurucu; diş tabibi teğmen olarak 1979 tarihinde TSK'da göreve başladığını
ve 28/8/1980 tarihinde Gümülcine doğumlu bir şahıs ile evlendiğini, TSK'da görev yaptığı
süre boyunca kendisi ve aile fertlerine askeri kimlik kartı verildiğini ve tüm askerî tesislerden
kısıtlama olmaksızın yararlandıklarını, 1996 yılında emekliliği hak etmesi nedeniyle istifaen
emeklilik işlemlerinin yapılması hususunda idareye yaptığı başvuru üzerine yabancı uyruklu
bir şahısla evli olduğundan müstafi sayılmasına ve kendisi ile aile bireylerine askerî kimlik
verilmesi taleplerinin reddine karar verildiğini, bu suretle yabancı uyruklu bir şahısla evli
olması nedeniyle evlenme tarihinden on altı yıl sonra müstafi sayıldığını, tüm emeklilik
haklarına sahip olmasına rağmen (maaş ve sağlık güvencesi) elinde emekli subay olduğuna
dair hiçbir belge bulunmadığını, bu nedenle orduevlerine, askerî hastanelere ve sosyal
tesislere giremediğini, uzun süre birlikte çalıştığı meslektaştan ile buluşup konuşabileceği
hiçbir mekânda bulunamadığını, bu suretle adeta ahlaki düşüklük veya askerî disiplinsizlik
nedeniyle ordudan uzaklaştırılmış kişilere benzer şekilde TSK'ya ait hastane ve sosyal
tesislerden yararlanamamasına yol açan kısıtlamalara tabi tutulduğunu, aynca yargısal
makamlarca uygulanan mevzuat gereği istifa etmiş sayılmak için yabancı uyruklu kişi ile
evlenmiş olmakla beraber bu evliliğin mevzuatta belirtilen esaslar gereğince Genelkurmay
Başkanlığınca uygun görülmemesi şartının aranması gerekmesine rağmen kendisinin yabancı
uyruklu bir kişi ile evli olmasıyla birlikte Türk vatandaşı bir doktor olan eşinin uzun süre
Türk hastanelerinde görev yaparak emekli olan bir şahıs olduğunun ve evliliklerinin uygun
görülmemesine dair bir kararın da söz konusu olmadığının göz ardı edildiğini, ayrıca yapılan
bu uygulamanın asker kişilerin yabancı uyruklularla evlenmesi olasılığını gelecekte sosyal
haklarının kısıtlanması endişesiyle olumsuz etkileyerek bunun evlenme hakkının ihlali
sonucunu doğuracağını zira bu uygulamanın, emeklilik hakkını kazanmış olsa bile
emeklilikte askerî kimlik kartı sahibi olma hakkının devamı için askerî personelin evleneceği
kişinin Türk uyruklu olmasını zorunlu kıldığını ve yabancı uyruklu kişilerle evli olanlar ile
Türk uyruklu kişilerle evli olanlar arasında ayrımcı bir muameleye neden olunduğunu beyan
6
Başvuru Numarası : 2013/3440
Karar Tarihi
: 20/4/2016
ederek Anayasa'nın 10. ve 41. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
B. Değerlendirme
34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olgulann hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir
Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu tarafından Anayasa’nm 10. ve 41.
maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiği iddia edilmiş olmakla beraber ihlal
iddialarının mahiyeti gereği başvurunun Anayasa'nın 20. maddesi ile birlikte ele alınan 10.
maddesi kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
1.
Kabul Edilebilirlik Yönünden
35. Başvurunun incelenmesi neticesinde açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve
kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşıldığından başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2.
Esas Yönünden
36. Başvurucu, yabancı uyruklu bir şahıs ile evli olması nedeniyle emeklilik
döneminde bir kısım sosyal hakkının kısıtlanarak farklı bir muameleye tabi tutulduğunu ve
bu suretle Anayasa'nın 10. ve 41. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
37. Bakanlık görüş yazısında, özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı bağlamında
müdahalenin ihlal teşkil etmemesi için kanunilik ve meşru amaç unsurlannı taşıması ve
demokratik toplumda zorunluluk şartının gerçekleşmesinin zaruri olduğu belirtilerek somut
başvuru açısından başvurucunun müstafi sayılmasını kendisinin talep ettiği hatta bu talebin
Genelkurmay Başkanlığınca yerinde görülmemesi üzerine dava açarak yargı karan ile
müstafi sayılmasını temin ettiği ve TSK’da görev yaptığı on altı yıl boyunca kendisi ve
ailesinin her türlü sosyal imkândan faydalandığı ifade edilmiştir. Görüşte aynca ayrımcılık
yasağının temel hak ve özgürlükleri düzenleyen maddelerin bütünleyici parçası olduğu
belirtilerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) önüne benzer ihlal iddialanyla
yansıyan dava ve karar örneklerine yer verilmiştir.
38. Anayasa’nm 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/11/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45.
maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel
başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia
edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Haklan
Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına girmesi
gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün
değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
39. Anayasa’nm “Özel hayatın gizliliği” kenar başlıklı 20. maddesi şöyledir:
“Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın
korunması veya başkalannın hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya
birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplen
bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin
yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el
konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur.
Hâkim, kararını el koymadan itibaren ktrksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma
7
Başvuru Numarası
Karar Tarihi
: 2013/3440
: 20/4/2016
kendiliğinden kalkar.
Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak;
kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların
düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp
kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde
veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller
kanunla düzenlenir. ”
40. Anayasa’nın “Ailenin korunması ve çocuk hakları" kenar başlıklı 41. maddesi
şöyledir:
"Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile
planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı
kurar.
Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı
olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.
Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır. "
41. Anayasa’nın “Kanun önünde eşitlik” başlıklı 10. maddesi şöyledir:
“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri
sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini
sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak
yorumlanamaz.
Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve
gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine
uygun olarak hareket etmek zorundadırlar. ’’
42. Sözleşme’nin “Evlenme hakkı” başlıklı 12. maddesi şöyledir:
"Evlenme çağına gelen her erkek ve kadın, bu hakkın kullanımını düzenleyen ulusaı
yasalara uygun olarak evlenme ve aile kurma hakkına sahiptir. ”
43. Sözleşme’nin "Ayrımcılıkyasağı" başlıklı 14. maddesi şöyledir:
“Bu Sözleşme ’de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil,
din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet,
servet, doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık
gözetilmeksizin sağlanmalıdır. ”
44. Anayasa'da evlenme hakkı ile ilgili açık bir normatif düzenleme
bulunmamaktadır. Bununla birlikte bu hakkın Anayasa'da yer verilen bazı hükümlere içkin
olduğunun kabulü mümkündür. Bu bağlamda Anayasa’mn 20. ve 41. maddeleri, evlenme ve
aile kurma hakkı açısından önemli birer normatif dayanaktır. Zira evlenmek veya
evlenmemek kişinin özel yaşamının ve aile yaşamının bir parçasını oluşturmakta, bu yönüyle
söz konusu hak Anayasa’nm 20. maddesinde yer verilen özel ve aile hayatına saygı hakkının
bir görünümünü oluşturmaktadır. Söz konusu hakla bağlantılı bir diğer hüküm ise
Anayasa'nın 41. maddesi olup belirtilen madde metninde de açıkça evlenme hakkından
bahsedilmemekle birlikte, madde gerekçesinde yer alan "Ailenin korunması fikrinin, her
şeyden önce Medenî Kanun anlamında evliliklerin kurulmasını yaygınlaştırmak ve
8
Başvuru Numarası
Karar Tarihi
: 2013/3440
: 20/4/2016
kolaylaştırmak olduğu şüphesizdir." ifadesinden yola çıkarak amaçsal bir yorum ile belirtilen
hakkın varlığından söz edilmesi mümkündür.
45. Aynı yorum aile kurma hakkı açısından da geçerlidir. Anayasa'nın 20. maddesi
aile kurma hakkını değil daha önce gerçekleşen bir evlilikle ortaya çıkan aile yaşamına
saygıyı korumakla birlikte aile kurma hakkı da kişinin özel yaşamına ve aile yaşamına ilişkin
bir konu olduğundan bu kavramlara saygı hakkı, aile kurma hakkını da içermektedir. Bu
kapsamda Anayasa'nın 41. maddesinin ilk iki fıkrasında “Aile, Türk toplumunun temelidir ve
eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve
çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli
tedbirleri alır, teşkilâtı kurar." ifadelerine yer verilmiştir. Söz konusu düzenleme de aile
kurma hakkına değil kurulmuş bir ailenin devlet tarafından korunmasına yer vermekle
birlikte madde gerekçesinde yer verilen “Ailenin korunması fikrinin, her şeyden önce Medenî
Kanun anlamında evliliklerin kurulmasını yaygınlaştırmak ve kolaylaştırmak olduğu
şüphesizdir." ifadesinden aile kurma hakkının elde edilmesi mümkündür.
46. Anayasa Mahkemesi de birçok kararında Anayasa'nın 41. maddesinde aile
kurumunun özel olarak düzenlendiğini, anayasal güvenceye bağlandığını ve korumaya
alındığını ifade ederek aile kurma hakkının da korumaya alınmasını mümkün kılmıştır.
Mahkemeye göre aileyi Türk toplumunun temeli olarak tanımlayan Anayasa'nın 41.
maddesinde, ailenin birey ve toplum hayatındaki önemine işaret edilmiş; devlete, ailenin
korunması için gerekli düzenlemeleri yapması ve teşkilatı kurması konusunda ödevler
yüklenmiştir. Böylece aile kurumuna anayasal koruma sağlanmıştır. Bu düzenlemeyle eşler
ve çocuklardan oluşan ailenin birlik ve bütünlüğünün korunması amaçlanmaktadır. Mahkeme
“Anayasa'nın 41. maddesinde, ailenin Türk toplumunun temeli olduğu vurgulandıktan sonra,
Devletin ailenin huzur ve refahı, özellikle ananın ve çocukların korunması için gerekli
tedbirleri alacağı öngörülmüş, Devlete aileye yönelik bazı görevleryükleyerek aile kurumuna
anayasal güvence sağlanmak istenmiştir. Devlete yüklenen tüm koruma görevlerinin aile içi
koşulların düzeltilmesi, iyileştirilmesiyle ilgili olduğu açıktır. Amaç karı, koca ve
çocuklardan oluşan ailenin birlik ve bütünlüğünü korumaktır." tespitlerinde bulunmuş olup
Anayasa'nın 41. maddesinin ailenin korunmasına dair bu şekilde bir yükümlülük öngördüğü
yönündeki tespitler kapsamında aile kurma hakkının da 41. maddeyle ilgili olduğu açıktır
(AYM, E.2005/26, K.2008/105, 15/5/2008; E.1999/35,K.2002/104, 12/11/2002; E.2013/158,
K.2014/68, 27/3/2014).
47. Evlenme hakkı, Sözleşme’nin 12. maddesinde ayrıca düzenlenmiş olup bu hak
Sözleşme'nin 8. maddesinde yer verilen özel ve aile yaşamına saygı hakkı ile de yakından
ilişkilidir. Bununla birlikte Sözleşme'nin 8. maddesinin koruduğu aile yaşamı kavramı
yalnızca resmî evlilik ilişkisi sonucunda ortaya çıkan aile yaşamı ile sınırlı olmayıp kişilerin
evlenmiş olduğu durumlarda mevcut evlilik yaşantısına yönelik müdahaleler 8. madde
kapsamında değerlendirilmektedir (Schober/Avusturya, (k.k.), B. No: 34891/97, 9/11/1999, §
1).
48. Sözleşme'nin 12. maddesinde evlenme hakkı ve aile kurma hakkı olmak üzere iki
hak düzenlenmekte ancak aile kurma, evlenme hakkı açısından bir ön koşul olarak kabul
edilmemekte, bir başka ifade ile eşlerin çocuk sahibi olamaması evlenme hakkının
kullanılmasını etkilememektedir (Christine Goodmn/Birleşik Krallık, B. No: 28957/95,
11/7/2002, § 98). Madde; evlenme yaşı, evlenecek kişilerin cinsiyeti ve bu hakkın
kullanılmasına ilişkin olarak iç hukuk normlarına atıf yapmaktadır (X./Federal Almanya, B.
No: 6167/73, 18/12/1974). Bununla birlikte söz konusu takdir hakkının evlenme hakkının
düzenlenme amacını aşacak şekilde kullanılmaması gerektiği belirtilmiş olup bu bağlamda
evlenme hakkını aşın derece zorlaştıran prosedürlere yer verilmesi veya bunlann aynmcı bir
şekilde uygulanmasının Sözleşme'ye aykın olduğu ifade edilmiştir (Sanders/Fransa, (k.k.),
9
Başvuru Numarası
Karar Tarihi
: 2013/3440
: 20/4/2016
B. No: 31401/96, 16/10/1996, § 1; K. MJBirleşik Krallık, B. No: 30309/96, 9/4/1997, § 2).
Mahkemeye göre bu hakkın kullanılması kişisel, sosyal ve hukuksal sonuçlar doğurduğundan
taraf devletlerin ulusal yasalarına tabidir. Bununla birlikte ulusal yasalardaki sınırlamalar,
hakkın özünü zedeleyici bir tarzda hakkı kısıtlamamak veya bu ölçüde daraltmamalıdır
0F./İsviçre, B. No: 11329/85, 18/12/1987, § 32).
49. Anayasa'nm 20. maddesi kapsamında ilgili hakkın kullanımı ve korunmasına
ilişkin olarak öngörülen yükümlülükler açıkça belirtilmemekle birlikte tüm temel haklar
açısından olduğu gibi aile hayatına saygı hakkı kapsamında da negatif yükümlülüklerin söz
konusu olduğu açıktır. Devletin bu alanda pozitif tedbirler alma yükümlülüğünün normatif
temellerini ise Anayasa’nm 5. ve 41.maddeleri oluşturmaktadır.
50. Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nm 41. maddesiyle devlete yüklenen pozitif
ödevlerin bir gereği olarak devletin, kurulan aile birliğinin huzur ve refahını bozacak nitelikte
ölçüsüz müdahalelerden kaçınmak durumunda olduğunu belirtmektedir (AYM, E.2013/158,
K.2014/68, 27/3/2014).
51. Bu bağlamda aile yaşamına saygı hakkı kapsamında devlet için söz konusu olan
yükümlülük, sadece belirtilen hakka keyfî surette müdahaleden kaçınmakla sınırlı olmayıp
öncelikli olan bu negatif yükümlülüğe ek olarak aile yaşamına etkili bir biçimde saygının
sağlanması bağlamında pozitif yükümlülükleri de içermektedir. Söz konusu pozitif
yükümlülükler, aile yaşamına saygıyı sağlamaya yönelik tedbirlerin alınmasını zorunlu kılar
(Marcus Frank Cemy, B. No: 2013/5126, 2/7/2015, § 40; benzer yöndeki AİHM kararı için
bkz.X ve Y/Hollanda, B. No: 8978/80, 26/3/1985, § 23). Bununla birlikte aile yaşamına saygı
hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerin; hangi koşullarda olumlu edimde bulunmayı
gerektirdiğinin kesin olarak belirlenmesi, söz konusu hak kapsamındaki ilişkilerin mahiyeti
gereği kolay değildir. AİHM de özellikle pozitif yükümlülükler söz konusu olduğunda saygı
kavramının çok kesin bir tanımının bulunmadığını ve taraf devletlerde karşılaşılan durumlar
ve izlenen uygulamalardaki farklılıklar dikkate alındığında bu kavramın gereklerinin olaydan
olaya önemli ölçüde değiştiğini kabul etmektedir (Benzer yöndeki AİHM karan için bkz.
Abdulaziz, Cabales ve Balkani/Birleşik Krallık, B. No: 9214/80, 28/5/1985, § 67).
52. Somut başvuru açısından, iddiaya konu uygulama başvurucunun yabancı bir
şahısla evlenmesini engellememekle birlikte başvurucunun yabancı uyruklu bir şahısla
evlenmesi nedeniyle bir kısım yaptınmlara tabi tutulduğu görülmektedir.
53. Anayasa’nm 10. maddesi “aynmcılık yasağı” biçiminde düzenlenmemiş
olmakla birlikte eşitlik ilkesinin, anayasal bağlamda her durumda dayanılacak normatif bir
değer taşıması nedeniyle aynmcılık yasağının da etkili bir şekilde hayata geçirilmesi gerekir
(AYM, E.1996/15, K.1996/34, 23/9/1996). Başka bir deyişle eşitlik ilkesi somut bir ölçü
norm olarak ayrımcılık yasağını da içerir (Tuğba Arslan, B. No: 2014/256,25/6/2014, § 108).
54. Eşitlik ilkesi, hem başlı başına bir hak hem de diğer insan hak ve
özgürlüklerinden yararlanılmasına hâkim, temel bir ilke olarak kabul edilmekte olup
Anayasa’nm 10. maddesi eşitlik ilkesinden faydalanacak kişi ve ilkenin kapsamı konusunda
bir sınırlama getirmemiştir. Anayasa’nm 11. maddesinde yer alan “Anayasa hükümleri,
yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri
bağlayan temel hukuk kurallarıdır." hükmü uyannca Anayasa’nm “Genel Esaslai3'
bölümünde düzenlenen eşitlik ilkesinin sayılan organlar, kuruluşlar ve kişiler açısından da
geçerli olduğu açıktır. Bunun yanı sıra Anayasa’nm 10. maddesinin son fıkrasında yer alan
“Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun
olarak hareket etmek zorundadırlar.” hükmü gereğince yasama, yürütme ve yargı organları
ve idari makamlar eşitlik ilkesi ve aynmcılık yasağına uygun davranmakla yükümlüdürler.
10
Başvuru Numarası
Karar Tarihi
: 2013/3440
: 20/4/2016
55. Anayasa’nın 10. maddesinin birinci fıkrasında “dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî
düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep” sebeplerine dayanılarak ayrım yapılamayacağı
belirtildikten sonra fıkranın devamında “benzeri sebeplerle” de ayırım gözetilmeyeceği
belirtilmiştir. Bu kapsamda Anayasa’nın ismen saydığı farklı muamele türlerini daha önemli
gördüğü ve bu türlerde yapılan muamelelerin ancak “çok önemli gerekçeler” ileri sürüldüğü
takdirde haklı kılınabileceği açıktır. Farklı muamele ne kadar ciddi kabul edilirse devletin bu
farklı muameleyi haklı kılmak için daha önemli gerekçeler sunması gerekir. Başka bir deyişle
potansiyel olarak ciddi bir ayrımcılık söz konusu olduğunda genellikle devlete tanınan takdir
alanı daha dar olacaktır (Tuğba Arşları, §§ 145,146).
56. Anayasanın 10. maddesinde yer alan "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi
düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kamın
önünde eşittir.” düzenlemesinde yer verilen "dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi
inanç, din, mezhep" şeklindeki ayrımcılık temellerine -söz konusu unsurlar birçok
uluslararası düzenlemede de karşılık bulan önemli ayrımcılık temelleri olması nedeniyleaçıkça yer verilmiştir. Bununla birlikte madde metninde yer alan “herkes” ve “benzeri
sebepler” ifadeleri ayrımcılığa karşı korunan kişi ve ayrımcılık temelleri açısından sınırlı bir
yaklaşımın benimsenmediğini ortaya koymakta olup madde metninde yer alan temeller örnek
niteliğindedir.
57. Anayasa Mahkemesi de “benzeri nedenler” ifadesinin yorumu bağlamında
“...Özgürlüklerle ilgili olarak Anayasada yer alan en önemli kavramlardan birini de yasa
önünde eşitlik ilkesi oluşturmaktadır. Bu kural 1982 Anayasasında 1961 Anayasasına
nazaran daha ayrıntılı bir biçimde düzenlenmiştir. Şöyle ki; eşitlik açısından ayırım
yapılmayacak hususlar madde metninde sayılanlarla sınırlı değildir. Benzeri sebeplerle ’ de
ayırım yapılamayacağı esası getirilmek suretiyle ayırım yapılamayacak konular genişletilmiş
ve böylece kurala uygulama açısından da açıklık kazandırılmıştır...” diyerek ayrımcılık
temellerinin maddede sayılanlarla sınırlı olmadığını açıkça ifade etmiştir (AYM, E. 1986/11,
K. 1986/26,4/11/1986).
58. Anayasa’da ayrımcılık yasağının bir tanımı yapılmamakla birlikte Anayasa
Mahkemesi içtihadında sıklıkla "'Anayasa ’nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesi
hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik
öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında
aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını
önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar
uygulanarak yasa karşısında eşitliğin ihlali yasaklanmıştır. Yasa önünde eşitlik, herkesin her
yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi
kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal
durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’da
öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.” şeklindeki tespitlere yer verildiği görülmektedir (AYM,
E.2009/47, K.2011/51, 17/3/2011).
59. AÎHM içtihadında ise ayrımcılık, nesnel ve makul bir gerekçe olmaksızın
konuyla ilgili olarak benzer durumda olan kişilere farklı muamelede bulunulması şeklinde
tanımlanmaktadır. Sözleşme’nin 14. maddesinin diğer bağımsız maddeler tarafından güvence
altına alınan hak ve özgürlüklerin kullanılmasında ayrımcılığa karşı koruma sağladığını
ancak her farklı muamelenin bu maddeye aykırı olmayacağını, eş değer ya da benzer bir
konumdaki diğer bireylere imtiyazlı muamele yapıldığının ve bu farkın ayrımcılık teşkil
ettiğinin kanıtlanmasının gerekli olduğunu, bu kapsamda farklı bir muamelenin 14. maddeye
aykırı olması için nesnel ve makul bir nedeninin olmaması gerektiğini, böyle bir nedenin
varlığının demokratik toplumlarda geçerli olan ilkelere göre değerlendirileceğini, bu
11
Başvuru Numarası
Karar Tarihi
: 2013/3440
: 20/4/2016
bağlamda Sözleşme’nin güvenceye aldığı bir hakkın kullanımındaki farklı bir muamelenin
meşru bir amacı olmasının da yeterli olmadığını, bunun yanı sıra kullanılan yöntem ile
gerçekleştirilmesi istenilen amaç arasında makul bir oransal bağ olmasının da zorunlu
olduğunu belirten Mahkeme, taraf devletlerin, benzer durumlar arasındaki farklılıkların hangi
hâllerde farklı bir muameleyi gerekli kıldığını belirlemede bir dereceye kadar takdir hakkına
sahip olduğunu, bununla birlikte önemli bir ayrımcılık temeli söz konusu olduğunda farklı
muamelenin Sözleşme’ye uygun olduğunun kabul edilebilmesi için çok geçerli nedenler
sunulması gerektiğini vurgulamaktadır (Ünal Tekeli/Türkiye, B. No: 29865/96, 22/2/2009, §§
49-53; Zarb Adami/Malta, B. No: 17209/02,20/6/2006, § 71).
60. Kamusal makamlann bir hakkın sınırlandırılması sürecinde iki ayrı aşamada
takdir yetkisi bulunmaktadır. Bunlardan ilki sınırlama ölçütünün seçimidir. İkincisi ise ilgili
sınırlama ölçütü çerçevesinde izlenen meşru amacı gerçekleştirmek üzere yapılan
sınırlamanın gerekliliğidir.
61. Ancak kamusal makamlara tanınan bu takdir yetkisi sınırsız olmayıp ihlal
iddiasına konu önlemin anayasal temel hak ve özgürlüklerle bağdaşır olması yani müdahaleyi
meşrulaştırmak üzere kullanılan argümanlar ile gözetilen amaç arasında makul bir oransal
bağ olması gerekir.
62. Belirtilen takdir yetkisi, her bir vakıa özelinde ayrı bir kapsama sahiptir.
Güvence altına alman hakkın veya hukuksal yararın niteliği ve bunun birey bakımından
önemi gibi unsurlara bağlı olarak bu yetkinin kapsamı daralmakta veya genişlemektedir.
63. Öte yandan personel rejimi gibi sıkı kural ve şartlara tabi bir alanda, kamu
makamlarının faaliyetin niteliği ve sınırlamanın amacına göre değişen geniş bir takdir
yetkisinin bulunması doğaldır. Özellikle kamu görevlilerinin meslekî yaşamlarıyla da
bütünleşen bazı özel hayat veya aile hayatı unsurlan açısından sınırlamalara tabi
tutulabilecekleri açıktır. Bununla birlikte bu kişilerin de diğer bireyler için öngörülen
sınırlamalarda olduğu gibi asgari güvence ölçütlerinden istifade etmeleri gerekir. Özellikle
bireyin temel haklarından biri olan aile yaşamına saygı hakkı ile kamu hizmetinin düzenli ve
güvenli şekilde yürütülmesini gözetmek konusundaki meşru menfaat arasında adil bir
dengenin kurulup kurulmadığının gözönünde bulundurulması zorunludur.
64. Kişinin kamu görevlisi olması, kendisine sağladığı birtakım ayrıcalıklar ve
avantajların yanında birtakım külfet ve sorumluluklara katlanmayı ve diğer kişilerin tabi
olmadığı bir takım sınırlamalara tabi olmayı gerektirmektedir. Kişi, kamu görevine kendi
isteği ile girmekle, bu statünün gerektirdiği ayrıcalıklardan yararlanmayı ve külfetlere
katlanmayı kabul etmiş sayılmakta olup, kamu hizmetinin kendine has özellikleri, bu avantaj
ve sınırlamaları zorunlu kılmaktadır (İhsan Asutay, B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 38).
65. Kamu hizmetlerinin özellikleri olduğu ve bu hizmetleri gören personelin ve bu
bağlamda özellikle asker kişilerin, özel statülere bağlı bulunduğu bilinen bir gerçektir.
Belirtilen şahıslarda yasalarca aranan nitelikler ve onlar hakkında yasalarda öngörülen
kısıtlamalar, kamu hizmetinin etkin ve esenlikli bir biçimde yürütülmesi amacına yöneliktir.
66. Asker kişilere uygulanan yaptırımların da kamu düzenini sağlamak ve devam
ettirmek, verimli, süratli ve etkin bir biçimde çalışmayı sürdürmek, disiplini tesis ve
devamlılığını sağlamak, mesleğin onur ve saygınlığını korumak amacıyla getirildiği
anlaşılmaktadır. Başta kolluk kuvvetleri olmak üzere bazı kamu görevlileri için öngörülen
yaptırımların amacı kamu görevlisinin görevini gerektiği şekilde yerine getirmesini
sağlamaktır. Kanun koyucu düzenleme yetkisi kapsamında, statüleri kanunlarla oluşturulan
ve buna göre mesleğe alman kamu görevlilerine bir takım hak veya yükümlülükler getirebilir.
Askerlik mesleği disiplin ve fedakârlık temeline dayanır. Bundan dolayı bu görevi ifa
12
Başvuru Numarası
Karar Tarihi
: 2013/3440
: 20/4/2016
edenlerin güven, itibar ve saygınlığın gereği olarak katı meslek ilkelerine tabi tutulmaları da
normaldir (AYM, E.2014/176, K.215/53,27/5/2015 ).
67. Kişiler askerlik mesleğini seçmekle birlikte artık sivillere getirilemeyecek bazı
sınırlamaların askerî disiplinin tesisi için kendileri açısından uygulanmasını kabul etmiş
olmaktadırlar. Bu kapsamda örneğin askerî ceza kanunları tarafından, aynı veya benzer
eylemler askerlik hizmetinin gereği olarak, genel ceza kanunlarına nispeten daha ağır veya
daha hafif bir şekilde cezalandırılabilir. Hatta genel ceza kanunlarında öngörülmemiş bazı fiil
ve eylemlerin askerî ceza kanunları ile cezalandırılması da mümkündür. Nitekim kanun
koyucu da askerî hizmetlerin gereklerine uygun olarak bazı fiil ve davranışları TSK
mensuplan için yasaklamıştır (AYM, E.2014/176, K.215/53,27/5/2015 ).
68. Devlet memuru olarak belirli bir sorumluluk taşıyan başvurucu, bu görevi kabul
etmek suretiyle kamu görevlisi olmaktan kaynaklanan disiplin ve tutum istemine kendi
iradesiyle dâhil olmuştur. Bu sistem doğası gereği, kişinin hak ve özgürlüklerine herhangi bir
vatandaşa uygulanamayacak sınırlamalar getirmektedir. Zira kamu yararı, kamu
görevlilerinden uymalan gereken meslekî ve etik kurallar açısından tam bir uyum
beklemektedir. Özellikle mesleki yaşamı ile bağlantısı olabilecek bazı özel hayat veya aile
hayatı unsurları açısından mesleki ve etik kurallara aykın davranışlarının, kamu
görevlilerinin ve bu bağlamda kamu hizmetinin saygınlığı üzerinde belirli bir etkiye sahip
olabileceği de açıktır.
69. Bu bağlamda özellikle devlet sırlarının korunması kaygısı ve istihbari
nedenlerden kaynaklandığı anlaşılan söz konusu düzenlemenin öngörülmesinde kamu yaran
bulunduğu açıktır. TSK bünyesinde görev yapan asker kişilerin, yürüttüğü görevlerin ülkenin
çıkarlanna yönelik hassas konumu nedeniyle istihdam edilen personelin kendisi, eşleri ve eş
adaylan hakkında güvenlik açısından sakınca doğurabilecek bir hâlin bulunup
bulunmadığının tespiti amacıyla düzenleme yapılması, bu kapsamda personele bazı
yükümlülükler öngörülmesi ve bu yükümlülüğe aykın davranışın da yaptınma bağlanması
hususu kanun koyucunun takdir yetkisi içinde kalmaktadır. Ancak hukuk devletinde bir
yükümlülüğe aykınlığın yaptmmı belirlenirken bireylerin hak ve hürriyetlerinin gözetilmesi
ve yaptınmm hakkaniyete uygun nitelikte olması gerektiği açıktır. Kanun koyucu,
düzenlemeler yaparken hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan ölçülülük ilkesiyle bağlıdır.
70. Yabancı uyruklu kişilerle yapılan evlilikler nedeniyle kamu görevi ifa eden
şahıslar hakkında birtakım yaptırımlar uygulanmasına dair kanuni düzenlemeler Anayasa
Mahkemesi tarafından daha önce de inceleme konusu yapılmıştır. Bu kapsamda 4/7/1934
tarihli ve 2556 sayılı Hâkimler Yasası'nm 20/3/1975 tarihli ve 1871 sayılı Yasa'yla değişik 3.
maddesinin altıncı bendinde yer alan "yabancı ile evli olmamak, (görevi esnasında evlenenler
istifa etmiş sayılır)" hükmünü değerlendiren Mahkeme "Bu kuralda önem taşıyan ve üzerinde
durulması gereken yön, ödevin gerektirdiği niteliklerin ne olduğu ve bu sözcüklerden ne
anlaşılmak gerektiğidir. Anayasa, ödevle nitelik arasında sıkı bir ilişki ve bağ olduğunu,
bunun dışında hizmete alınmada hiç bir nedenin gözetilmiyeceğini, daha açık bir anlatımla
ayrımın yalnızca ödev - nitelik ilişkisi yönünden yapılması gerektiğini buyurmaktadır. O
halde ödevle, onun gerektirdiği niteliği birbirinden ayrı düşünmeye olanak yoktur. Buna
göre, o nitelikler görevlilerde bulunmadıkça o ödev yerine getirilemeyecek ya da ödev iyi bir
biçimde yerine getirilmiş olmayacak demektir. Kamu hizmetlerinin özellikleri olduğu ve bu
hizmetleri gören idare ajanlarının da özel statülere bağlı bulunduğu bilinen bir gerçektir.
Memurlarda yasalarca aranan nitelikler ve onlar hakkında yasalarda öngörülen
kısıtlamalar, kamu hizmetinin etkin ve esenlikli bir biçimde yürütülmesi amacına yöneliktir.
Bu nedenle bir kamu hizmetine alınacaklarla ilgili yasal niteliklerle kısıtlamalar
düzenlenirken, doğrudan doğruya, o hizmetin gereklerinin gözönünde tutulması, başka bir
anlatımla konulan nitelik ve kısıtlamalarla hizmet arasında gerçeklere uyan, nesnel ve
13
Başvuru Numarası
Karar Tarih i
: 2013/3440
: 20/4/2016
zorunlu bir neden sonuç ilişkisinin kurulması gereklidir. Yukarıda da açıklandığı üzere, açık
bir gerekçeye rastlanmamakla birlikte sözkonusu hükmün, günün siyasal ve ahlâki değer
yargılarının etkisiyle yasalarda yer aldığı ve özellikle Devlet sırlarının korunması
kaygısından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Oysa yabancı ile evli olmamanın, hâkim adaylığı
görevinin gerektirdiği bir nitelik sayılması olanaksızdır. Günümüzün değer yargıları, bir
hâkim adayının yabancı ile evlenmiş olmasını, hâkimlik mesleğinin onurunu yok eden veya
ona gölge düşüren ya da hâkime karşı güvensizlik duyulmasını gerektiren ve böylece
hâkimlik mesleğinin saygınlığını azaltan ya da yitiren bir durum saymaya olanak
vermemektedir. Öte yandan söz konusu niteliği, Devlet sırlarının korunması nedeniyle de
açıklamaya olanak yoktur. Yabancı ile evli olanlar Devlet sırlarını koruyamazlar biçiminde
bir varsayım da ileri sürülemez. ... Bu açıklamalar karşısında, hâkim adaylarının
yabancılarla evlenmelerini ödevin gereği bir nitelik biçiminde sayılmasını zorunlu kılan haklı
bir nedenin bulunmadığı kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Açıklanan bu nedenlerle, itiraz
konusu hüküm Anayasa'nın 58. maddesine aykırıdır.” tespitlerine yer vermiştir (AYM,
E. 1979/19, K. 1979/39,9/10/1979).
71. Benzer mahiyette 7/7/2010 tarihli ve 6004 sayılı Dışişleri Bakanlığının Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun'un 20. maddesinin (4) numaralı fıkrasının “İzin almadan
evlenen memurlar istifa etmiş sayılır.” biçimindeki son cümlesini inceleyen Mahkeme
"Dışişleri Bakanlığı, Türkiye Cumhuriyetinin dış politikasının tespiti için hazırlık yapma,
Hükümet tarafından tayin ve tespit edilen hedef ve esaslara göre dış politikayı uygulama ve
koordine etme, Türkiye Cumhuriyetini ve Hükümetini yabancı devletler ve uluslararası
kuruluşlar nezdinde yetkili makam olarak temsil etme, yabancı devletler ve uluslararası
kuruluşlarla temas ve müzakereleri yürütme ve ülkenin çıkarlarını koruma gibi ülke
menfaatleri açısından oldukça önemli görevler üstlenmiştir. Bakanlık bu görevleri istihdam
ettiği kamu görevlileri eliyle yerine getirmektedir. Dışişleri Bakanlığının, yürüttüğü
görevlerin ülkenin çıkarlarına yönelik hassas konumu nedeniyle istihdam ettiği memurların
kendisi, eşleri ve eş adayları hakkında güvenlik açısından sakınca doğurabilecek bir hâlin
bulunup bulunmadığının tespiti amacıyla düzenleme yapılması, bu kapsamda personele bazı
yükümlülükler öngörülmesi ve bu yükümlülüğe aykırı davranışın da yaptırıma bağlanması
hususu kanun koyucunun takdir yetkisi içinde kalmaktadır. Ancak, hukuk devletinde bir
yükümlülüğe aykırılığın yaptırımı belirlenirken, bireylerin hak ve hürriyetlerinin gözetilmesi
ve yaptırımın hakkaniyete uygun nitelikte olması gerektiği açıktır. Kanun koyucu,
düzenlemeler yaparken hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan ölçülülük ilkesiyle bağlıdır. Bu
ilke ise “elverişlilik", “gereklilik" ve “orantılılık" olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır.
“Elverişlilik”, başvurulan önlemin ulaşılmak istenen amaç için elverişli olmasını,
“gereklilik” başvurulan önlemin ulaşılmak istenen amaç bakımından gerekli olmasını ve
“orantılılık" ise başvurulan önlem ve ulaşılmak istenen amaç arasında olması gereken
ölçüyü ifade etmektedir. Bir kurala uyulmaması nedeniyle kanun koyucu tarafından
öngörülen yaptırım ile ulaşılmak istenen amaç arasında da “ölçülülük ilkesi” gereğince
makul bir dengenin bulunması zorunludur. Devletin dış politikasının güven içinde
yürütülebilmesi için, Dışişleri Bakanlığı memurlarına evlenmeden önce izin alma
yükümlülüğü öngörülmesinde kamu yararı bulunduğu yadsınamaz. Ancak, evlenilen kişi
hakkında dış politika hizmetlerinin gerektirdiği güvenlik esasları yönünden herhangi bir
olumsuz tespitin bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, salt evlilik öncesi izin almamasından
dolayı, kişinin belli bir süre kamu hizmetine girmesine engel olan memuriyetten istifa etmiş
sayılma yaptırımının öngörülmesinin, ulaşılmak istenen amaç karşısında orantılı bir tedbir
olduğu söylenemez. Bu durum, hukuk devletinin bir gereği olan ölçülülük ilkesine aykırı
düştüğü gibi Devletin, ailenin birliği ve refahını koruma hususundaki pozitifyükümlülüğünün
de ihlali sonucunu doğurur. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa'nın 2. ve 41.
maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.” şeklinde değerlendirmede bulunmuştur (AYM,
14
Başvuru Numarası
Karar Tarihi
: 2013/3440
: 20/4/2016
E.2013/158, K.2014/68,27/3/2014).
72. Somut başvuru açısından tespiti gereken hususlar başvurucuya ayrımcı bir
muamelede bulunulup bulunulmadığı, bu muamele farklılığının haklı ve objektif gerekçelere
dayanıp dayanmadığı ve kullanılan yöntem ile gerçekleştirilmesi istenilen amaç arasında
makul bir oransal bağın kurulup kurulmadığıdır.
73. Somut başvuruda, başvurucunun yabancı uyruklu şahısla evlenmiş olması
nedeniyle müstafi sayılmasına karar verilerek istifaen emeklilik işlemlerinin yapıldığı,
başvuruya konu yaptırımın da esasen söz konusu düzenlemeden kaynaklanmakla birlikte bu
hususta yargısal bir başvuru yapılmadığı gibi istifaen emeklilik işleminin bireysel başvuruya
da konu edilmediği, başvuru kapsamındaki iddianın ise yabancı uyruklu şahısla evlenmiş
olma nedeniyle müstafi sayılmaya bağlı olarak gelişen emeklilik dönemindeki bir kısım hak
yoksunluğu olduğu anlaşılmaktadır.
74. Bu bağlamda yabancı uyruklu şahıs ile evli olması nedeniyle müstafi sayılan
başvurucunun MY 88-1 Türk Silahlı Kuvvetleri Akıllı Kart Yönergesi uyarınca akıllı kimlik
kartı sahibi olamadığı ve bu kartın sağladığı bir kısım imkândan istifade edememesi suretiyle
emsallerine nazaran farklı bir muameleye tabi tutulduğu açıktır.
75. Söz konusu farklı muamelenin nesnel ve makul bir gerekçeye dayanıp
dayanmadığının tespitinde, yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri ve yapılan
değerlendirmeler kapsamında bahse konu kimlik kartının ulaşım imkânı sağladığı orduevleri,
askerî gazinoları ve kışla gazinolarının askerî bina olup askerî mahal vasıf ve mahiyetini haiz
olduğu, bu bağlamda yabancı uyruklu şahıslarla evli olan asker kişilerin söz konusu tesislere
erişiminin engellenmesinin özellikle devlet sırlarının korunması kaygısı ve istihbari
nedenlerden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Kanun koyucu düzenleme yetkisi kapsamında,
statüleri kanunlarla oluşturulan ve buna göre mesleğe alman kamu görevlilerine bir takım hak
veya yükümlülükler getirebilir. Askerlik mesleği disiplin ve fedakârlık temeline dayanır.
Bundan dolayı bu görevi ifa edenlerin güven, itibar ve saygınlığın gereği olarak katı meslek
ilkelerine tabi tutulmaları da normal olup söz konusu mesleki alan ve personele ilişkin
düzenlemelerin tanzim ve uygulanmasında kamusal makamların görece geniş bir takdir
yetkisine sahip olduğu da dikkate alındığında söz konusu farklı muameleye temel oluşturan
nedenlerin, haklı ve objektif gerekçelere dayandığı anlaşılmaktadır.
76. Bununla birlikte kullanılan yöntem ile gerçekleştirilmesi istenilen amaç arasında
da makul bir oransal bağın gözetilmesi zaruridir. Somut başvuru açısından başvurucunun
müstafi sayılmasını kendisinin talep ettiği hatta bu talebin Genelkurmay Başkanlığınca
yerinde görülmemesi üzerine dava açarak yargı karan ile müstafi sayılmasını temin ettiği
görülmektedir. Bunun yanı sıra başvurucunun istifaen emeklilik işlemlerinin yapılmasını
müteakip, emeklilik maaşı ve sağlık güvencesi gibi emekliliğe bağlı temel özlük haklarından
istifade ettiği, bu bağlamda özellikle sağlık güvencesine ilişkin olarak aile bireyleri açısından
da bir kısıtlama öngörüldüğüne dair bir verinin mevcut olmadığı ve söz konusu hususun
başvurucu tarafından da kabul edildiği anlaşılmaktadır. Bu kapsamda MY 88-1 Türk Silahlı
Kuvvetleri Akıllı Kart Yönergesi uyarınca akıllı kimlik kartı sahibi olamaması nedeniyle
başvurucunun yararlanma olanağı bulamadığı alan, ilgili mevzuat gereği askerî mahal vasıf
ve mahiyetini haiz olduğu kabul edilen orduevleri, askerî gazinoları ve kışla gazinolan gibi
tesislere giriş imkânıdır. Söz konusu uygulama istisnai bir alanda ve dar kapsamlı
olduğundan sınırlı ve ölçülüdür. Bu bağlamda başvurucunun karşılaştığı hak yoksunluğunun
ölçüsüz bir muamele teşkil ettiği ve kullanılan yöntem ile gerçekleştirilmesi istenilen amaç
arasında makul bir oransal bağm bulunmadığı da söylenemez.
77. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 20. maddesi ile birlikte ele alınan
Anayasa’nm 10. maddesinin ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
15
Başvuru Numarası
Karar Tarihi
: 2013/3440
: 20/4/2016
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Anayasa’nın 10. ve 20. maddelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 20. maddesi ile birlikte değerlendirilen Anayasa’nın
maddesinde güvence altına alman ayrımcılık yasağının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
10.
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
20/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Burhan ÜSTÜN
Üye
Kadir ÖZKAYA
Üye
Erdal TERCAN
Üye
Haşan Tahsin GÖKCAN
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
16
Download